STATİK
Alm. Statik (f), Fr. Statique (f), İng. Statics. Cisimlerin dengesini ve kuvvetlerin cisimler üzerindeki tesirlerini inceleyen mekanik dalı. Duran bir cismin dengede olduğu kabul edilir.
Bir cismin hareketini, üzerine tesir eden kuvvetler belirler. Mekanik; kuvvet, cisim ve hareketle ilgilenir. Statik ise çeşitli cisim sistemlerinde ortaya çıkan kuvvet ve kuvvet sistemleriyle dengedeki bir cisme tesir eden kuvvetleri inceler.
Mîmarlık, mühendislik ve fizik sahasında karşılaşılan önemli bir problem; binâ, baraj, köprü, vinç gibi duran sistemlere tesir eden kuvvetlerin tanınması ve incelenmesidir. Bu gibi sistemler kuvvet tesiri altında bile ebatlarını muhâfaza ederler, değişmezler ve idealde rijit olarak kabul edilirler.
Kuvvet, bir cismin diğer cisme tatbik ettiği itme veya çekmedir. Her kuvvetin bir büyüklüğü ve yönü vardır. Bu sebeple kuvvetler vektör denilen bir okla gösterilir. Bir rijit cisme dıştan bir kuvvet tesir ettiğinde, cismin hareketi üzerinde değişiklik yapabilir.
Tesir doğrultuları aynı olmak üzere bir cisme tesir eden eşit ve zıt yöndeki iki kuvvet, ister itme, ister çekme olsun cismin durumunda bir değişiklik yapmaz.
Denge hâlindeki bir cisme tesir eden kuvvetlerin tesirini incelemek için, kuvvetlerin bileşkesi (vektörel toplamı) ve belirli bir eksene göre momentleri gözönüne alınır. Bileşke, kuvvetlerin yön, doğrultu ve büyüklüklerinin de gözönüne alındığı vektörel toplama işlemiyle bulunur. Moment, kuvvetlerin büyüklükleriyle, düzlemde bir noktaya, uzayda ise bir doğruya olan kuvvet tesir doğrultusu uzaklığının çarpımıyla elde edilir (Bkz. İmpuls). Bir kuvvetin doğrultusu moment alınacak eksene paralel veya o ekseni kesiyorsa, moment sıfırdır. Yâni moment alınacak eksenin, kuvvetin bulunduğu düzlemde olmaması gerekir. Cismi, saat ibresinin tersi yönünde çevirmeye çalışan momentler pozitif kabul edilir. Moment vektörü, moment alınan eksen doğrusu üzerindedir. Düzlemdeki kuvvetlerin moment vektörü ise, bu düzlemde dik bir vektördür.
Cisimlerin hem düzlemde hem de uzayda denge hâlinde olabilmesi için, tesir eden kuvvetlerin vektörel toplamının ve bunların bir nokta veya eksene göre momentinin toplamının sıfır olması lâzımdır.
Kafes-kiriş sistemli binâ, köprü gibi yapılarda statik denge çok önemlidir. Bu gibi sistemlerin dizaynında sistemin parçaları üzerinde meydana gelebilecek statik kuvvetlerin hesâbı, seçilecek malzemenin kalitesi, şekli bakımından çok önemlidir. Bâzı sistemler statik olarak belirli, bâzılarıysa belirsiz olabilir. Belirsiz sistemlerde her bir parçaya tesir eden kuvvet belirlenemez. Katı, sıvı veya sabun köpüğü gibi kütle hâlindeki sistemlerin, statik olarak dengesi onun özel şekline bağlıdır. Eğilmeye, bükülmeye karşı bir direnci olmamasına rağmen, gerilmeye karşı yüzey geriliminden dolayı bir direnci vardır. Bu gibi sistemlerde statik dengeyi sağlayan, sıkıştırma kuvvetlerinin dengesidir.
(Bkz. Stearik Asit)
Alm. Talgsäure (f), Fr. Acide (m), Stéarique, İng. Stearic acid. CH3 (CH2)16 COOH formülüyle gösterilen doymuş bir yağ asidi. Çoğu hayvan ve bitkiden elde edilen katı-sıvı yağlarda, ekseriya gliserid stearin şeklinde bulunur. Stearik asit ve bileşikleri, özellikle tuzları(stearatları) ticârî önemi hâizdirler. Uzun zincirli alkol esterleri, mum olarak bilinmektedir. Diğer monohidrik ve polihidrik alkollerin esterleri, vernik îmâlinde ve iyonik olmayan yüzey aktif maddelerin üretiminde kullanılmaktadır. Alkali metal tuzları suda çözünebilir. Bunlar oleatlar ve palmitatlar gibi, tuvalet ve çamaşır sabunlarının esas maddeleridir. Metalik stearatlar petrol gres yağlarının terkibinde bulunmaktadır. Çinko setearatlar kozmetikte, diğer metal tuzları boyalarda, eczâcılıkta ve mantar öldürücü îmâlâtında kullanılır. Stearik asit amidleri, su geçirmez kumaşların îmâlatında kullanılır.
Stearik asit hayvânî yağlardan hidrolizle elde edilir. Ticârî ürün ekseriya stearik, palmitik ve diğer yağ asitlerinin bir karışımıdır. Saf madde olarak fraksiyonlu destilasyonla ayrılabilir. Ayrıca soya yağı veya diğer bitki yağlarının hidrojenasyonuyla hazırlanmaktadır.
Saf stearik asit, beyaz kristaller hâlindedir. Yoğunluğu 0,847, erime noktası 69-70°C, kaynama noktası 383°C’dir.
Nobel Edebiyat Mükâfâtı sâhibi Amerikalı yazar. 27 Şubat 1902’de California’da doğdu. Babası Prusyalı, annesi ise İrlandalı göçmen âilelere mensuptur. Stanford Üniversitesinde okudu. Birçok işte çalıştı. Gazeteciliği denedi. Daha sonra yazarlığa başladı ve yazarlıkla geçimini sağladı. Steinbeck’in romanlarında gerçek ve düş ekseri çakışır. Olaylar, insanların geçimini topraktan sağladığı bölgelerde, kıtlık, iç piyasa şartları ve insan aç gözlülüğünün hayâtî bağı yıktığı istisnâî zamanlarda, köy ve çiftlik gibi yerlerde geçer. Bu durumların doğurduğu meseleleri ele alırken bâzan lirik, bâzan sosyolojik davranır, bâzan da hissidir. Sembolizmin etkisinde kalmıştır. Şiire yakın bir üslûbu vardır.
İlk başta başıboş bir yaşayışı varken, kitapları satmaya başlayınca, maddî durumu düzelmiştir. Bu arada sosyalist fikirlere yakınlık duymuş, fakat daha sonra yine kapitalist “Amerikan düşüncesi”ne dönmüştür. Romanlarında ve hikâyelerinde fikirlerindeki değişiklikleri tâkip etmek mümkündür. 20 Aralık 1968’de New York City’de öldü.
İlk romanı Altın Kupa (Sup of Gold) yı 1929’da yazdı. Bunun arkasından California Vâdisindeki çiftçilerin hayatlarını anlatan kısa hikâyelerden meydana gelen ikinci kitabı Cennet Çayırları (Pastures of Heaven)nı yazdı. 1935’te yazdığı Yukarı Mahalle (Tortilla Flat) ile edebiyat çevresinde kendini kabul ettirdi. Bu romanda tarım işçilerinin grevi anlatılmaktaydı.
Kitaplarında aşırı bir eşitlik yanlısı olduğu göze çarpıyordu. Hiçbir şeye bakılmaksızın bütün vatandaşların eşit olmalarını istiyordu. 1936’da Bitmeyen Kavga (Dubious Battle) kitabında göçebe ve toplayıcıların hikâyelerini anlattı. İki gezgin çiftlik amelesinin hikâyesini anlatan Fareler ve İnsanlar (Of Mice And Men, 1937) ile şöhret oldu. Aynı yıl daha önce yayınlanmış bulunan Al Midilli (The Red Pony) ve on bir kısa hikâye artık onun usta bir yazar olduğunu gösteriyordu. 1938’de yazdığı Uzun Vâdi (Long Valley) bir çocuğun büyümesini anlatan klasik bir hikâyedir.
1939’da yazdığı Gazap Üzümleri (The Grapes Of Wrath) iki yıl, en iyi satışı yapmış, Milli Kitap Mükafatı ve Pulitzer Mükâfâtını kazanmıştır. Kitapta Californiya’ya göç eden bir âilenin mevcut sistemde iş bulmak için verdiği mücâdele anlatılmaktadır. Steinbeck Unutulan Köy (Forgotten Village) dokümantasyonunun film yapımı ve deniz hayâtıyla ilgili bilgi toplamak üzere biyolog Edvard F. Ricketts ile berâber 1940’ta Meksika’ya gitti. 1942’de “Aysız Geceler” (The Moon is Down) adlı savaş konulu kitabını yazdı. Körfez Denizi (1941), Sardalya Sokağı (Cannery Row, 1944) ve Uğurlu Perşembe (Sweet Thursday, 1954) Meksika’ya yaptığı gezi etkisinde yazılmıştır. Sardalya Sokağı isimli kitabında, sosyal muhtevaları bırakıp yine başıboş tiplerle ilgilenmeye başladı. 1962 senesinde Nobel Edebiyat Mükâfâtını aldı.
Alm. Stenographie, Kurzschrift (f), Fr. Sténographie (f), İng. Stenograph. Alfabenin harfleri, noktalama işâretleri, kelimeleri yerine semboller ve kısaltmalar kullanan çabuk yazma sistemi. Yazılar yakın, küçük ve dar yazıldığı için bu adı almıştır. Stenografi, meclis oturumlarında, mahkeme duruşmalarında, iş görüşmelerinde oldukça yaygın bir şekilde kullanılmaktadır. Stenografinin ilk kullanılmasının Romalılar zamânında olduğu sanılmaktadır. Cicero’nun senetodaki konuşmalarının Marcus Tullius Tiro tarafından bulunan nota ve kısa yazma usûlüyle kaydedildiği söylenmektedir.
Modern stenografinin doğuş yeri İngiltere’dir. İsaac Pitman 1837 senesinde fonetik sistemi geliştirdi. Fonetik işâretin bir yazılış şekli vardır. 1888 senesinde John Robert Gregg tarafından geliştirilen ve Pitman sistemi gibi fonetik olan fonografi de stenografi olarak İngiltere’de çıktı ve Amerika’da yayılarak okullarda öğretilmeye başlandı. Stenografide kullanılan diğer bir sistem de, hızlı yazma sistemidir. 1923 senesinde Emme Dearborn geliştirmiştir.
Fonetik hece, kelime, cümle ve çeşitli imlâ işâretlerinden meydana gelen mektup türü yazıların makinayla yazılması stenograf denilen steno daktilosuyla mümkündür. Steno daktilo makinası umûmiyetle işyerlerinde, mahkeme salonlarında, konferanslarda sessiz olarak çalışması ve dakikada 250 kelime yazılabilmesi sebebiyle tercih edilir. Bu daktilonun toplam yirmi iki harfinden dört çift sessiz harf sol tarafta, beş çift sessiz harf sağ tarafta ve dört sesli harf ise ortadadır. Diğer tuşlar, noktalama işâretleriyle boşluk bırakma içindir. Daktilo çift elle aynı anda birkaç harfe basılmak sûretiyle kullanılabildiği için sürat çok artar. Steno daktilo ile yazılan yazıları ancak stenografi bilen kişiler okuyabilirler.
Kur’ân-ı kerîm harfleriyle yazı yazmasını bilen bir kişinin stenografi öğrenmesine gerek yoktur. Çünkü bu harflerle hem çok hızlı yazılabilir, hem de yazılan yazılar ayrıca bir gayret sarfedilmeksizin herkes tarafından okunabilir. Stenografide ise yazılan yazıları ancak stenografi öğrenmiş kişiler yazıp okuyabilir.
Demiryolunu bulan ve kuran kâşif. 9 Haziran 1781 günü İngiltere’nin Wylam kasabasında dünyâya geldi. Gençliği fakirlik içinde geçti. Saat tamiratıyla uğraşıyor ve çok az bir gelirle geçiniyordu. 1812 senesinde başka yere göç ederek makine îmâl eden bir atölyede düşük bir ücretle çalışmaya başladı. Burada mâdenci emniyet lâmbasını yaptı. Bu lâmbayı sonradan yaparak patent kredisi alan Humphry Davy’nin bu tutumu münâkaşalara sebep oldu.
Stephenson’daki bulucu kâbiliyeti sezen firmalar para yatırımı yaparak yürüyen makinalar yapması için teşvik ettiler. 1822 senesinde Stackton ve Darlignton arasında demiryolu yapılmasında ve hayvanla çekilen araba yerine buharlı makine kullanılmasında büyük çalışmaları oldu. İlk yolcu treni 27 eylül 1825 senesinde Stephenson’un sonradan “Locomotion” adını alan “Active” isimli trenidir. Stephenson’un ikinci çalışma sahası Liverpool ile Manchester arasındaki demiryolu ve bu demiryolunda çalışan sekiz adet “Rocket” isimli lokomatifleridir. 1844 senesine kadar lokomotif, trenyolu projelerinde çalışan Stephenson, Belçika ve İspanya’ya da giderek oralarda da aynı sahada çalıştı. Chesterfield’de 12 Ağustos 1848 günü öldü.
Alm. Entkeimung (f), Fr. Stérilisation (f), İng. Sterilization. Mikroorganizmalara uygulanan, bakteri ve mantar sporları da dâhil olmak üzere her türlü canlı mikroorganizmaları tahrip eden ve virüsleri tesirsiz hâle getiren fizikî veya kimyevî her türlü işlemler.
Sterilizasyon fizikî ve kimyevî usûllerle yapılır. Kullanılan kimyevî maddelerden ancak birkaçı gerçek sterilizasyon yapıcıdır. Fizikî usûller olarak: Isı, iyonize eden ışınlar ve filtrasyon kullanılır. Filtrasyon; bakterilerin mantarlar ve bunların sporlarının bulunmadığı steril (mikropsuz) çözeltiler elde etmek için sık sık kullanılan bir sterilizasyon usûlüdür.
Yıllar boyunca yapılan deneyler, bulunan sterilizasyon usûlleri arasında en etkilisinin ısı, özellikle de basınçlı buhar ile sterilizasyon olduğunu göstermiştir. Yalnız bu usûl ısıya dayanıksız veya buhardan olumsuz etkilenen eşyânın sterilizasyonunda kullanılmaz. Sterilizasyon için ısı, yüzyıllardan beri hastalıkların yayılmasını önlemede etki mekanizması bilinmeksizin kullanılmış, içme suları kaynatılmıştır. Bununla birlikte Koch ve Pasteur bakteriyolojik teknikleri geliştirinceye kadar, buhar ısısı ilmî yönü tam olarak bilinmeden kullanılmıştır. Yıllar boyunca sterilizasyonun basit olarak kaynatma ile yapılacağı fikri yanlış olarak gelişmiştir. Bu durum dezenfeksiyonla hastalık yapan mikroorganizmaların, yok edilmesindeki tıbbî uygulamadan kaynaklanmaktadır.
Mikroorganizmaların ısı ile ölümü, hücre proteinlerinin veya enzimlerinin tesirsizleştirilmesi sonucu görülür. Yüksek ısıdan ölüm katsayısı ile hücre harabiyeti ve protein tesirsizleştirilmesi arasında bir bağıntı vardır. Isı ile sterilizasyon usûlleri düşünüldüğünde kuru ve nemli ısıyı birbirinden ayırmak önemlidir.
1881’de Koch kuru ısının nemli ısıya göre yetersizliğini ortaya koymuştur. Kuru ve nemli ısı ile öldürme işlemlerinin mekanizması ve şartları aynı değildir. Kuru ısıya daha çok dayanıklılık, genellikle kuru durumda proteinlerin ısıya daha dayanıklı olmasına bağlanmaktadır. Kuru ısı ile ölmenin oksidasyona, nemli ısı ile ölmenin ise hücrenin bâzı proteinlerinin pıhtılaşmasına bağlı olduğu bilinir. Proteinler nemli ortamda ısıtıldıklarında SH grupları açığa çıkar ve daha küçük peptit zincirlerine ayrılır. Bu zincirler hareketlidir ve aralarında yeni bağlar yaparak başlangıçtaki protein moleküllerinden farklı, yeni karmaşık yapılar meydana getirirler. Su yokluğunda peptit zincirindeki polar gruplar çok daha az aktiftirler. Su dipolleri olmadığından hareketleri çok azalmıştır. Bu sebeple peptit moleküllerinin açılması için daha fazla enerji gereklidir. Kuru durumda proteinin ısıya dayanıklılığı belirgin olarak artar.
İngilizler doymuş buharla 115°C’de 30 dakika, kuru ısı ile 160°C veya 150°C’de bir saat; Amerikalılar basınçlı buharla 121°C’de 2 dakikada, sargılar için 30 dakika ve kuru ısı ile 170°C’de iki saat sterilizasyon tavsiye ederler. Yüksek sıcaklıkta da bozulan maddeler için 140°C’de 4 saat kuru olarak, 125°C’de 15 saat, sargılar için 126°C’de 10 dakika ve 134°C’de 3 dakika ısıtma kullanılmaktadır.
Alm. Hörrohr, Stethoskop (n), Fr. Stéthoscope (m), İng. Stethoscope. Solunum, dolaşım ve sindirim sistemlerinin durumlarını akustik yolla incelemeye yarayan tıbbî âlet. Stetoskop ilk olarak 1816 senesinde RTH Laennec tarafından içi boş tahta silindir biçiminde yapılmıştır. Bugünkü şeklini 1850 senesinde almıştır.
Vücut iç organlarından gelen sesler, sistemin normal çalışıp çalışmadığına işâret eder. Meselâ kalpten gelen sesler 60 ile 500 Hz arasında değişir. Kalbin genişlediği anda üst tarafından gelen 60 Hz. altındaki karışık sesler, kalp kapakçıklarında arıza olduğunu gösterir. 1400 Hz civârında hışırtılı duyulan ses ise ciğerlerde bir rahatsızlık olduğuna işâret eder. Akustik stetoskoplar esâsen sesi yükseltmeden kulağa taşıma işlemini yaparlar. Modern bir stetoskopta zil biçiminde ve diyaframlı yuvarlak kapak biçiminde alıcı uç vardır. Uç kısmının çapı 2.87 cm olan zil, vücûda oturtulur. Vücut derisi bu zilin ağzında diyafram gibi görev yaparak iç organlardan gelen sesi titreşimle iletir. Diyaframlı kısmın çapı 4.37 cm, derinliği 0.33 cm’dir. Diyaframı ince bakalitten yapılmıştır. Stetoskop zil alıcı, daha ziyâde 30÷500 Hz arası düşük frekanslı sesleri dinlemeye elverişlidir. Diyafram alıcı ise 200÷1400 Hz arası daha yüksek frekanslı sesleri dinlemeye yarar.
Stetoskop alıcıları iki yumuşak hortum ile kulağa uzanır. Kulağa takılan kısımları yine metal olup, dışardan gelen gürültüleri engellemesi için 1.27÷1.60 cm çapında yapılmıştır. Dışardan gelen gürültüler, bilhassa düşük frekans dinlemelerini menfi yönde etkileyebilir.
Alm. Strategie, Fr. Stratégie, İng. Strategy. Bir milletin veya milletlerin savunmasında askerî, siyâsî, ekonomik ve manevî güçleri bir arada kullanma ve düzenleme sanatı. Strateji, kelimesi strategos kökünden gelmekte olup, eski Yunancada “Generalin Sanatı” anlamına gelir. Stratejinin çeşitli zamanlarda muhtelif târifleri yapılmıştır: 1831’de Clawewitc, “Harbi kazanmak için muhârebeleri kullanma sanatıdır.” Moltke, “Bir çâre bulma, en zor şartlar altında icraatta bulunma sanatıdır.” Baufre, “Anlaşmazlıkların halli için kuvvete başvuran iki hasmın diyalektiğidir.” diye târif etmişlerdir.
Târiflerin yapıldığı devrelerde, milletlerarası mücâdele vâsıtalarının kullanılırlık derecesine tâbi olarak stratejinin değiştiği görülür. Harp, 1950’lere kadar sâdece bir askerî hâdise olarak görülürdü. Silahlı kuvvetlerin yanında sanâyinin büyük çapta etkisi olmazdı. İkinci Dünyâ Harbi sonlarında, harpte, Silahlı kuvvetlerin yanısıra ekonominin, sosyal ve psikolojik güçlerin de etkisi anlaşıldı ve buradan topkeyün harp kavramı ortaya çıktı.
1945’ten sonra ortaya çıkan ve günümüzde barış ve savaş hâli düşünülmeksizin milletlerin topyekün bir mücâdeleye girdiği devrede, strateji anlamı da şumul, yapı değiştirmiştir. Çatışma alanı (siyâsî, ekonomik, sosyal, kültürel veya askerî) ile mücâdelede kullanılan vâsıtalar (diplomatik baskı, ekonomik sızma, yardım, boykot, ambargo, kültürel nüfuz, yıkıcı faaliyetler, askerî tehdit) ne olursa olsun, hasım tarafın manevrasını faydasız bırakmak, muhataplarının reaksiyonlarını hesaplamak sûretiyle düzenlemek sanatı olarak belirmiştir.
Strateji, uygulandığı alanlara ve kullanılış seviyesine göre sınıflandırılmış ve böylece millî strateji, askerî strateji, kalkınma stratejisi (ekonomik-sosyal strateji) gibi stratejiler ortaya çıkmıştır.
Millî strateji; millî menfaatleri sağlamak maksadıyla hazırlanan millî politika, plân ve programların bütünüdür. Târifi ise; barışta ve savaşta millî menfaatlerin elde edilmesi için milletin politik, ekonomik ve psikolojik gücünün silahlı kuvvetlerle birlikte geliştirilmesi ve kullanılması sanatı ve ilmidir.
Alm. Streptomyzin (n), Fr. Stremtomycine (f), İng. Streptomycin. Streptomyces griseus adlı mantardan elde edilen, aminoglikozitler grubundan olan, birçok mikroorganizmaya tesirli olan bir antibiyotik. Streptomycin bakterilerin protein yapımını bozarak, tesirli olmaktadır. Bu işlemi yaparken, (+) katyonik gruplar, bakteri hücresinin zarındaki (–) anyonik gruplarla birleşerek bakteri zarını hasara uğratır. Streptomisin, bakterinin enerji teşekkülünü de bozar.
Streptomisinin bulunmasıyla, verem tedâvisinde büyük bir çığır açılmış ve verem yenilmez bir hastalık olma sıfatını kaybetmiştir. Streptomisinin bâzı zararlı yan tesirlerinin tespit edilmesine rağmen, bugün dahi verem tedâvisindeki önemini muhâfaza etmektedir. Streptomisin, zatürre, zatülcenp, kardit gibi enfeksiyon hastalıklarının tedâvisinde; ayrıca bâzı ameliyatlardan önce barsaklardaki bütün bakterilerin öldürülmesinde de kullanılır. Streptomisin, allerjik tezahürlere yol açtığı için toz veya merhem olarak kullanılmaz.
Streptomisinin en mühim yan tesiri 8. kafa sinirine (duyma ve denge siniri) zarar vererek sağırlığa yol açmasıdır. Yaşlılarda, böbrek yetmezliği olanlarda, bu sinire zararlı diğer ilâçlarla berâber kullanıldığında, işitme bozukluğu olanlarda, vücûdundan aşırı su kaybeden şahıslarda ve uzun süreli kullanımında bu zararlı yan tesiri artar. Streptomisinle tedâvide ideal dozda ve kısa süre yapılması, kulak çınlaması başlayınca ilâcın derhal kesilmesi çok önemlidir. Streptomisin kullanmada en uzun süre bir ay veya biraz fazla bir zamandır.
Alm. Stress (m), Fr. Stress (m), İng. Stress. Vücudun bâzı işleyiş ve sistemlerinde bir denge ve ahenk bozukluğu neticesinde, meydana gelen davranışlar ve biokimyevî değişikliklerle ilgili bir reaksiyon, bir tepki. Stresin sayılamayacak kadar çok sebebi vardır. Fizikî uyaranlardan (gürültü, nem, sıcak, soğuk, üzüntü, huzursuzluk, iş hayâtında başarısızlık, monoton hayat vs.) meydana gelebelir. Birbirinden farklı özelliklere hâiz olan bu uyarıcılar, organizmada genellikle aynı biokimyevî değişikliğe yol açmaktadır. Fakat, aynı uyaran karşısında herkesin tepkisi aynı olmamaktadır. Zîra, her insanın kişiliği, bünyesi, karekteri ve görüşleri farklıdır. Aynı hâdiseye mâruz kalan iki kişide meydana gelen stresin derecesi aynı değildir.
Psikososyal uyarıcıların insanda stres meydana getirmesinde en önemli unsur, kişinin beynindeki değerlendirme mekanizmasıdır. Bütün değerlendirme ve yorumlama işlemleri sırasında, uyaranların kişiye bir tehdit mâhiyeti taşımadığı hesaplanırsa problem yoktur, stres husûle gelmeyecek demektir. Fakat kişiye karşı bir tehdit söz konusu ise, o zaman bir seri biyokimyevî reaksiyon meydana gelecek, yâni ortaya stres çıkacak demektir.
Adrenalin, noradrenalin ve kortikosteroid ismi verilen hormonlar stres hâdisesi esnâsında, dolaşıma salgılanarak birçok reaksiyonun meydana gelmesinde rol oynarlar. Bu maddelerin salgılanması için gerekli emri, beyindeki özel merkezler vermektedir. Bu maddeler, organizmayı alarm hâline getirmek gâyesini hedef alırlar. Yâni dikkatini, uyanıklığını arttırmak, tetikte durmasını temin etmek içindir. Tehlike veya strese yol açan hâdiseler geçince, organizma normal düzenine geçecektir. Tipik stres hâlindeki bir kişide; sıcak basması, şakakların zonklaması, taammülsüzlük, sinirlilik, öfke, sıkıntı, tatminsizlik, patlayacakmış gibi olma, göz kararması, nefes darlığı, ellerin ayakların soğuması, soğuk ter boşanması gibi durumlar söz konusu olabilir.
Stresin zararlı oluşu, stres esnâsında ortaya çıkan kimyevî maddelerin, normalden uzun süre ve normalden fazla miktarda salgılanması ile ortaya çıkabilen bozukluklara bağlıdır. Katekolaminler; stresler uzun sürdükçe kalp kasını yorarlar, kalbin çalışma ritmini bozarlar. Adalelerde ağrılı kramplar meydana gelir. Boyun, sırt ve omuzlarda ortaya çıkan ağrılar, kişiyi oldukça rahatsız eder. Katekolaminler, terlemeyi de arttırırlar. Solunum hızlanır. Ağızda kuruluk meydana gelir, yüzün rengi solar. Katekolaminler, kan şekerini de yükseltirler. Böylece devamlı stress altında yaşayanlarda şeker hastalığına zemin hazırlanmış olur. Mîdedeki asit salgısı da artacağından, bu şahıslarda mîde ülserinin görülmesi de sıktır. Kandaki asit-baz dengesinin bozulmasıyla, laktik asit oranı, ürik asit salgısı artar ve neticede gut hastalığı gelişir. Devamlı stres altında yaşayanlarda, katekolaminlerin kalp krizine de zemin hazırladıkları kabul edilmektedir. Streslerde kortikosteroidlerin dolaşımda artmasıyla, vücudun bağışıklık sisteminde bir duraklama olmaktadır. Dolayısıyla özellikle virüsler meydanı boş bulur ve böylece stres dönemlerinde müzmin enfeksiyonlar da kişinin peşini bırakmaz. Kortikosteroidlerin başka zararlı tesirleri de vardır.
Streslere en çok mâruz kalan kişilerin özellikleri şöyle sıralanabilir: Dâimâ hızlı hareket ederler. Kendilerine aşırı güven duydukları hissi bırakırlar. Kendilerine çok ehemmiyet verirler. Devamlı gerginlik içindedirler. Hızlı konuşurlar. El-kol hareketleri yaparlar. Dâimâ hırslı ve telâşlıdırlar. Alıngandırlar. Küçücük hâdisilere bile sinirlenirler. Zamanları hiç yoktur, her anları doludur, dolayısıyla karşısındakinin hep sözünü keserler.
Stres, çağımızın belki de en yaygın hastalığı olmasına rağmen, tedâvisi oldukça zordur. Stresin tedâvisindeki temel prensip, strese yol açan faktörleri uzaklaştırmaktır. Zâten bu uzaklaştırmanın güç olması sebebiyle tedâvi de zordur.
Strese karşı dayanıklı olmak için, şunlara dikkat edilmelidir: Sabırlı olmak, hoş görülü olmak, fazla alıngan olmamak, olur olmaz şeylere sinirlenmemek. Bütün bunları yapabilmeyi kendi kendine telkin etmek çok faydalıdır. Günlük işler arasında 5-10 dakika kadar kafa dinlemek, beslenmeye dikkat etmek, sigara ve içkiyi bırakmak, hafif sporlar yapmak, akşamları ılık suyla duş yapmak kişiyi oldukça rahatlatır.
Yapılan araştırmalar göstermiştir ki, mâneviyatı yüksek, dindar kişiler, mâneviyatsız kişilere göre streslere karşı çok daha dayanıklıdır. Abdest alan, namaz kılan ve İslâmiyetin diğer emirlerini yerine getiren kişilerin stresleri oldukça az olmaktadır. Çünkü dînimiz sabırlı olmayı, herkesle iyi geçinmeyi, herkese güleryüz göstermeyi, affetmeyi, kanaatkâr olmayı, âsi olmamayı, herkese iyilik etmeyi yâni kısacası stresi önlemenin yollarını göstermektedir.
Peygamber efendimiz hadîs-i şerîflerinde buyuruyor ki:
İyi huylu olan dünya ve âhiret saadetine kavuşur.
Bir kimse, insanların kızacakları şeyde Allah’ın rızâsını ararsa, Allahü teâlâ onu, insanlardan geleceklerden korur. Bir kimse, Allahü teâlânın kızacağı şeyde, insanların rızasını ararsa, Allahü teâlâ onun işini insanlara bırakır.
Kızdığı zaman istediğini yapabilecek birkimse kızmazsa, Allahü teâlâ onu kıyâmet günü herkesin arasından çağırır, Cennette istediğin hûrinin yanına git der.
Allahü teâlânın yanında kulların en sevgilisi ahlâkı en güzel olandır.
Bir kimse Peygamberimizden nasihat isteyince; “Kızma, sinirlenme” buyurdu. Aynı soruyu birkaç defâ sorduğunda yine; “Kızma, sinirlenme” cevabını verdi. “Tevekkül” yâni hayır ve şerrin yalnızca Allahü teâlâdan geldiğine ve kendisi için öylesinin hayırlı olduğuna inanmak, stresin ortaya çıkmasını önler. (Bkz. Tevekkül)
Alm. Strychnin (n), Fr. Strychnine (f), İng. Strychnine. Organik hücreleri bozarak harâb eden zehirli bir alkoloid. Az miktarda kullanıldığında tıpta ilâç olarak istifâde edilir. Striknin Hindistan’da yetişen nux vomica ağacının tohumlarından, ignatius bergius tohumlarından ve striknos türü ağaçlar, çalılar ve sarmaşıklardan elde edilir.
Striknin, teknik olarak gelişmemiş topluluklarda, okların ucuna sürülmek sûretiyle avlanma ve düşmana karşı müdâfaa maksadıyla kullanılır. Tıp ve veteriner hekimliğinde 1-2 mg dozlar hâlinde uyarıcı olarak kullanılmaktadır. 5-10 mg kadar kullanılması hâlinde omirilikte tahriş yapar. 30 mg doz kat’î ölüme yeter miktardır. Striknin ağızdan veya enfeksiyon yoluyla alınır alınmaz hemen kana geçer. Zehirlenme belirtileri, 20 dakika sonra merkezî sinir sisteminin striknin etkisi altında kalmasıyla başlar. Sırt sertleşir, kaslarda seğirme görülür ve kusma meydana gelir. Ölüm, çok kusma ve yorgun düşmek sebebiyle olur. Striknin zehirlenmelerine karşı mîde yıkanması, oksijen teneffüsü iyidir.
Strikninin formülü 1817 senesinde, Fransız kimyâgeri P. Pelletier veJ. Caventou tarafından bulunmuş ve kesin sonuca 1939 senesinde varılmıştır. Molekül formülü C21H22N2O2 olan striknin 290°C’de erir. Alkolde ve kloroformda kolayca, suda tedrici olarak çözülür. En çok bulunan tuzları nitrat, sülfat ve hidroklorittir.
Ağızdan striknin, zehirlenmelerinde: Mîde yıkama suyuna binde birle binde yarımlık KMN4 potasyum permanganat, karbon medisinal, H2O2 (hidrojen peroksit) gibi maddeler konularak mîde yıkanır. Ayrıca son yıkama suyuna bir de etkili müshil konulur.
Enjeksiyon yoluyla meydana gelen zehirlenmelerde kısa tesirli barbituratlar verilir. Yoksa lavmanla eterle birlikte chloralhydot, poraldhyde müsekkinler verilir. Mephenesine (Tolserol) strikninin omurilik soğanına etki etmesini engelleyerek antogonist tesir eder. Yâni bir nevi panzehirdir.
Alm. Strontium (n), Fr. Strontium (m), İng. Strontium. Toprak alkali metaller sınıfından kimyâsal bir element. Sr sembolüyle gösterilen, gümüş parlaklığında bir metaldir.
Özellikleri: Periyodik cetvelde 2A grubunda bulunur. Atom numarası 38, atom ağırlığı 87,62 ve yoğunluğu 2.6 g/cm3 tür. Stronsiyum 769°C’de erir, 1384°C’de kaynar. Kararlı izotoplarının kütle numaraları 84, 86, 87, 88 ve 90’dır. Oksidasyon sayısı 2+’dır. Havada bırakılan stronsiyum bir süre sonra oksijenle yanma reaksiyonu verir. Bu yüzden gazyağı içinde saklanır.
Bulunuşu: Tabiatta bol bulunmayan stronsiyumun en önemli mineralleri sölestın (SrSO4) ve stronsiyanit (SrCO3)tir.
Elde edilişi: İlk defâ 1808 senesinde Humphry Davy, cıva katot kullanarak elektrolizle stronsiyumu elde etti. Bugün çok az miktarda üretilen stronsiyum ya stronsiyum-potasyum klorür karışımının elektrolizinden veya stronsiyum oksidin alüminyumla indirgenmesinden elde edilir.
Kullanılışı: Daha ziyâde metalin bileşikleri kullanılır. Stronsiyum nitrat, havâi veya işâret fişeklerinde ve kibritlerde kızıl rengin meydana gelmesine sebep olur. Suda çözünen tuzları şeker üretiminde, stronsiyum bromür (SrBr2) sinir ilâcı olarak kullanılır. Stronsiyumla yapılan sabunlardan makina yağı olarak istifâde edilir. Stronsiyum sülfür kıldökücü olarak kullanıldığı gibi, luminesans yapıcı özelliğinden dolayı boyalara katılır. Stronsiyumun 16 izotopundan kararlı ve en çok bulunanı Sr-88’dir. Radyoaktif izotoplarından 12’si birkaç dakika veya günde bozunur. Fakat Sr-90 radyoaktif izotopunun yarılanma süresi 28 senedir ve iyi bir beta ışını yayıcısıdır. Bu izotop radyoaktif serpintilerin en tehlikeli bileşenidir. Bâzı gıdâlarda kalsiyumun yerini alabilen Sr-90, kemiklerde ve dişlerde birikebilir. Elektron salmayı sürdürdüğünden ışınım sebebiyle sağlığa zarar verir. Kemik kanserinin tedâvisinde belirli dozda radyoaktif stronsiyum kullanılmıştır. Radyoaktif bozunması sırasında açığa çıkan enerji elektrik enerjisine dönüştürülebilir. Bu yüzden radyoaktif bozunmaların meydana getirdiği ısının elektriğe çevrildiği, yardımcı nükleer güçlü cihazlarda kullanılabilir. Sun’î uydu ve uzay araçlarında kullanışlı bir güç kaynağıdır.