SPOR

Alm. Sport (m), Fr. Sport (m), İng. Sport. İnsanların ferdî veya toplu olarak fizikî, rûhî ve düşünme kâbiliyetini kendine ve bir rakibine karşı, önceden belirlenmiş bir düzen içinde başarı kazanmaya yönelik ve mücâdele heyecanını yaşamak için yaptığı beden hareketlerinin bütününe verilen genel isim. Futbol, hentbol, voleybol, binicilik, kayak, avcılık, denizcilik, güreş, atletizm, basketbol gibi branşlar sporun çeşitli kollarıdır.

Sporu zevk için yapanlara amatör sporcu, meslek hâline getirip, bundan para kazananlara ise profesyonel sporcu denir. Spor yönetmeliklerine göre amatör ve profesyonel sporcuların gösterileri ve faaliyetleri birbirinden ayrılmıştır.

Spor aynı zamanda geniş ölçüde turizm sanayiini de destekleyen bir kaynaktır. Milletlerarası müsâbakalar, târihî ve turistik yerlerin, sporcuların ve seyircilerin ziyâreti aracılığıyla yurtdışında tanıtılmasına sebep olmaktadır.

Târihi: İnsanların çok eski zamanlardan beri gerek ferdî, gerekse toplu olarak sportif faaliyetlerde bulunduğunu târihî kaynaklar yazmaktadır. Vücut hareketleriyle ilgili sportif faaliyetlere bütün medeniyetlerin beşiği olarak kabul edilen Ortaasya ve Anadolu’nun coğrafi bölümlerinde rastlamak mümkündür. Bu bölgelerde medeniyetlerin bir çoğu vücut hareketliliğine önem vermektedir.

M.Ö. 4000 senelerinde yaşamış Asur, Bâbil, Hitit ve Sümer uygarlıklarında ok ve mızrakla avlanma meşhurdu. Bâbil-Kiş’te yapılan bir arkeolojik kazıda Sümerlere âit iki tekerlekli ve dört koşumlu bir yarış arabasının bulunması, sporun târihinin ne kadar eski olduğu hakkında bilgi vermektedir. Târihî Gılgamış destanında da, Sümerlerin değişik sportif faaliyetlerde bulunduğu yazılıdır.

Eski Mısırlıların vücut güzelliklerini korumak için jimnastik hareketlerine ve güreşe önem verdikleri, Orta Nil kenarındaki Benî Hasan Mezarlığında yapılan kazılardan anlaşılmıştır. İlk ve Ortaçağlarda Romalılar ve Yunanlılarda sportif faaliyetler görülmektedir. Bunlarda bâzı sporların vahşice icra edildiği târihî bir gerçektir. Romalıların zırhlı eldivenlerle yumruk dövüşü yapmaları, Yunanlıların güreş sporunda kol kırmayı, boyun koparmayı, tekme atmayı serbest ederek izin vermeleri bunlara misâldir.

Eski Romalıların spor yapmaktaki gâyesi gençleri savaşa hazırlamaktı. Ortaçağda da gençleri savaşa hazırlamağa önem verildi. Bu devirde daha çok asil âilelerin çocukları spor yapabiliyordu.

Zamanımızdaki spor, 19. yüzyılın ikinci yarısında başladı. Yapılan spor reformlarıyla gençler arasında spor hevesi canlandırıldı. Kulüpler, takımlar kuruldu, yarışmalar düzenlendi.

Günümüzdeki milletlerarası spor faaliyetleri dünyâ gençlerini birbirine kaynaştırmakta, aralarında efendice mücâdele rûhunu geliştirmektedir. Sporun genel esasları ahlâka, ne olursa olsun kazanmayı gâye edinmeyen bir doğruluk kuralına dayanır. Bu doğruluğun sürekli olarak sağlanabilmesi için bütün dünyâda bir takım kurallar konulmuştur.

Sporun en önemli esaslarından biri rekordur. Rekor belirli bir branşın, belirli bir zaman dilimi içinde varılan en yüksek derecesini gösterir. Bunun tespiti için kronometre, şeritmetre gibi çeşitli ölçü âletleri kullanılır.

Türklerde spor: Spor, Ortaasya bozkırlarında göçebe olarak yaşayan Türkler arasında da revaçtaydı. Türkler yaratılışları icâbı savaşçı ve mücâdeleci bir topluluktur. Aynı zamanda gelenek, görenek, örf ve âdetlerine bağlı, bunlardan tâviz vermeyen insanlar olarak kendilerini tanıtan Türkler, sportif faaliyette de kendilerini gösterdiler ve başarı sağladılar. Vahşî sürüler hâlinde gezen atları ehilleştirerek harp ve spor vâsıtası olarak kullandılar. At yarışları: Kaçma-kovalama, at üzerinde ok atma, mızrak kullanma, Gök-börü, Kız-börü ve Beyge oyunları Türklerin at üzerindeki oyunlarıdır. Türkler ok kullanmakta çok mahirdiler. Onlar için ok ve yay, at kadar kıymetli sayılmıştır.

Ortaasya’daki Türklerin, başarı gösterdikleri spor dallarından biri de güreştir. Bunun yanında koşular, cirit, çögen de yaptıkları sporların başında gelmekteydi. Türkler, düğünlerde, bayramlarda, şenliklerde çeşitli spor gösterileri yaparlardı.

Osmanlılar döneminde Türkler, Ortaasya’dan getirdikleri çeşitli sporları yapmayı sürdürmüşlerdir. Osmanlı Sultanları, sporu sevdikleri için çeşitli yerlere spor alanları, özellikle ok meydanı yaptırmışlardır. Dördüncü Murâd Han, dünyânın bir numaralı ok atıcısıydı. Osmanlılar zamânında güreş çok yaygın bir spordu. O zamanlar ünlü Türk güreşçileri yetişmiş ve bu güreşçiler Avrupa’da rakip bulamazken, deniz aşırı ülkelere bile gitmişlerdir. Türk gibi kuvvetli sözü büyük pehlivanlarımızın yaptığı güreşlerden ortaya çıkmıştır. Osmanlılarda İstanbul’un çeşitli yerlerinde Okçuluk Tekkesi, Pehlivanlar Tekkesi gibi kuruluşlar, Türklerde sporun ilk resmî kuruluşları olmuştur. O zamanki bu tekkelerin şeyhleri günümüzdeki Federasyon Başkanı hüviyetini taşımaktaydı.

Türkiye’ye ilk defâ modern sporu sokan Fransız Beden Eğitimi Öğretmeni M. Morioux olmuştur. Daha sonra 1903’te kurulan Beşiktaş Osmanlı Jimnastik Kulübü, 1905’te kurulan Galatasaray ile 1907’de kurulan Fenerbahçe, Türkiye’deki ilk spor ve futbol kulüpleri oldular. Cumhûriyetten sonra Türkiye’de hızla gelişen spor, büyük bir sporcu kitlesini içine aldı. Spor faaliyetleri günümüzde Gençlik ve Spor Bakanlığınca düzenlenmektedir.

Spor çeşitleri: Sporun birçok çeşidi vardır. Bunlardan, bâzıları ferdî, bâzıları da toplu veya takım hâlinde yapılır. Futbol, basketbol, voleybol, kürek, hentbol gibi sporlar takım hâlinde, binicilik, yüzme, tenis, eskrim, judo, boks, güreş, avcılık gibi sporlar ise ferdî yapılır. (Bkz. İlgili maddeler)

Milletlerin her sporda aynı başarıyı gösteremedikleri, bilinen bir gerçektir. İngilizler futbolda, Amerikalılar beyzbolda, Türkler, İslavlar ise güreşte üstündür. Dünyâmız aynı anda çeşitli iklim şartlarına sâhip olduğu için, soğuk ülkelerde gelişen kış sporları, sıcak ülkelerde bilinmemektedir. Bunun yanında coğrafî özellikler insanların vücut yatkınlıklarının bâzı sporlarda gelişmesinde, bâzılarının ise yapılmamasında büyük rol oynamaktadır.

Gelişmiş ülkelerin eğitim kuruluşları spora ve spor temaslarına çok önem vermektedirler. Okullarda çeşitli sporlar yapılır. Ayrıca sırf sporla uğraşan kulüpler bulunmaktadır. Bu kulüplerin bâzıları çeşitli spor branşlarında bâzıları sadece bir branşta faaliyet göstermektedir.

Kadın ve erkek yapıları arasındaki farktan dolayı, her iki cins için seçilen sporlar da farklıdır. Kadınların yaptığı bâzı sporları erkekler, erkeklerin yaptığı bâzı sporları ise kadınlar yapamamaktadır.

Birçok spor dalı milletlerarası federasyonların denetimi ve kontrolü altındadır. Bu federasyonlarsa milletlerarası federasyonun üyesidir. Her ülkede Milletlerarası Olimpiyat Komitesine bağlı bir millî olimpiyat komitesi vardır.

Spor ve sağlık: Sporun her dalı insan sıhhati için faydalıdır. Fakat zaman, yaş ve ortam göz önünde bulundurularak sistemli olarak yapılan spor sağlık için faydalıdır. Spor yapmanın yaşı yoktur. Spor bedenî ve rûhî kabiliyetleri düzenli, dengeli, gâyeye uygun olarak geliştirmek ve gereğinde bunlardan en iyi biçimde faydalanmak için yapılır.

Spor tesis, öğretim ve eğitim, malzeme ve spor organizasyonundan ibâret olan temel faktörlerin bir arada ve beraber bulunduğu ortamda var olur ve gelişir. Bu ortamların olmadığı ve bilgisizce yapılan sporlar sağlık için fayda yerine zarar getirir. Faydalı veya zararlı spor yoktur. Herhangi bir tür spor ferde göre faydalı da zararlı da olabilmektedir. Ferdî yapılan spor faaliyetleri kişinin karekterini meydana getirirken, takım sporları ise oyun arkadaşları ile ekipleşme rûhu ve dayanışma vasıflarını geliştirmekte, dolayısıyla sporculuk rûhu, eşitlik, beceri, nefse hâkimiyet ve nezâketi bir araya getirmektedir.

SRİ LANKA (Seylan)

DEVLETİN ADI

Sri Lanka Demokratik Sosyalist Cumhûriyeti

BAŞŞEHRİ

Kolombo

NÜFÛSU

17.540.000

YÜZÖLÇÜMÜ 

65.610 km2

RESMÎ DİLİ

Sinhala, (Tamil, İngilizce)

DİNİ

Budizm, Hinduizm, İslâm, Hıristiyanlık

PARA BİRİMİ 

Rupee

Hint Okyanusunda, Hindistan’ın güneydoğu ucundan yaklaşık 35 km uzakta, 5° 55’-9°50’ kuzey enlemleri ve 79° 42’-81°53’ doğu boylamları arasında yer alan, armudî bir şekle sahip, dünyânın en güzel tabiat manzaralarının bulunduğu yemyeşil bir çay adası olan ülke.

Târihi

Sri Lanka, Doğu Afrika ve Güney Asya arasında, okyanus yolunun üzerinde bulunduğu için tüccarların tabiî bir uğrak yeri olmuştur. Ülkenin târihi M.Ö. 3000 yıllarına kadar uzamaktadır. Adanın ilk olarak ismi Yunanca “bakır renkli” demek olan Toprobane idi. Arap fetihlerinden sonra, Arapça “beklenmedik şeylerin ülkesi” anlamına gelen Serendip denildi. Sonraları 1972 yılına kadar kullanılacak olan Seylân ismini aldı. Bu târihten îtibâren “debdebeli, şaşaalı ülke” anlamına gelen, Sir hale dilindeki Sri Lanka, ülkenin bugünkü resmî ismi oldu. Dînî kaynaklarda; Allahü teâlâ tarafından, bütün insanların babası, yeryüzünde yaratılan ilk insan ve ilk peygamber olan Âdem aleyhisselâm, Cennetten bu Serendip (Seylân, Sri Lanka) Adasına indirildiği bildirilmiştir.

Bugün, Sri Lanka nüfûsunun % 75’ini teşkil eden Sinhaleler M.Ö. 6. yüzyılda adaya yerleşmişler ve M.Ö. 3. yüzyılda Budizmi benimsemişlerdir. Daha sonraTamiller Hindistan’dan buraya gelmişlerdir.

Adaya ilk gelen yabancıların Asya, Afrika ve Avrupa’dan gelen kolonistler olduğu sanılmaktadır. Bu yeni gelen kolonistler, adada mevcut fanatikleri hâkimiyetleri altına aldılar. M.S. 12. yüzyılda Arap tüccarları ada halkıyla ticâret yaptı.

Adaya ilk gelen Avrupalılar, Portekizliler olmuştur. 1505 yılında gelen Portekizlileri, 1658 yılında Felemekler (Hollandalılar) adadan çıkartmışlardır. 1796 yılında İngilizler adayı ellerine geçirmişlerdir. Uzun yıllar İngiliz sömürgeciliği altında kalan Seylan Adası, 1948 yılında İngiliz Milletler Topluluğuna dâhil, bağımsız bir üye devlet olmuştur. 1959 yılında Başbakan W.R. D. Bandaranaike Sinhala-Tamil çekişmeleri sebebiyle öldürülünce yerine hanımı Mrs. Srimavo Bandaranaike geçti. Böylece dünyânın ilk kadın başbakanı oldu. 1965 ve 1970 seçimlerinden sonra da başbakanlığa devam etti ve nihâyet 1971 yılında görevden ayrıldı. 1972 yılında cumhûriyet îlân edilerek Sri Lanka ismini almıştır.

1978’de Sri Lanka başkanlık sistemine geçti. Junius Richard Jayewardene cumhurbaşkanı oldu. Daha sonra Ranasinghe Premadasa Devlet Başkanı seçildi. Bu arada ülke içindeki grupların artan anlaşmazlıkları hâlâ devam etmektedir (1994).

Fizikî Yapı

Sri Lanka fizikî yapı bakımından, Güney Hindistan Yaylasının bir uzantısı olup, ondan yaklaşık olarak 35 km uzaktadır ve aralarında Palk Boğazı vardır. Palk Boğazı, Mannar Körfezinin hemen kuzeyinde olup, en dar yeri yaklaşık 32 km genişliktedir. Adanın kuzeybatı kıyısında yer alan Mannar Adasının hemen batısında Sri Lanka’yı, Asya’ya bağlayan Adam’s Bridge (Âdem Köprüsü) bulunur.

Sri Lanka Adasının uzunluğu yaklaşık 435 genişliği de 225 km’dir. Adanın yüzölçümüyse 65.610 km2 kadardır.

Ülkede üç ana coğrafî bölge bulunur; kıyı bölgesi, merkezî güney bölge ve Hatton Yaylası.

Adanın orta güneyi dağlık olup, çoğu zirveler 2100-2500 m arasında yüksekliğe sâhiptir. Ülkenin en yüksek noktası olan 2527 m civârında bir yüksekliğe sâhip Pidurutalagala bu bölgede yer alır. Bu dağların aşağılara doğru olan bölümleri ormanlarla kaplı tepelikler ve ağaçlıklı yaylalıklardır. Adanın güney kıyı kesimiyse, oldukça düz ve geniştir. Sri Lanka dağlarından 16 nehir akar ve herbiri en az 96 km uzunluktadır. En uzunları yaklaşık 182 km uzunluktaki Mahaweli Ganga ve ikincisi de 167 km’lik Aruvi Aru nehirleridir. Ülkenin kıyıları umûmiyetle kumlu plajlarla örtülüdür ve yer yer mercan kayalıklara rastlanır.

İklimi

Sri Lanka’nın iklimi sıcak ve nemlidir. Alçak bölgelerde sıcaklık ortalaması yaklaşık 27°-28°C civârındadır. Nem oranı ise gündüzleri % 70 iken geceleri % 90’a kadar çıkar. Yüksek bölgelerde, meselâ Nuwara Eliya’da sıcaklık ortalaması 16°C kadardır. Mayıs’tan eylüle kadar, güneybatıdan ve ekimden şubata kadar, kuzeydoğudan esen Muson Rüzgârları ülkeye serin yağışlar getirir. Mart ve nisan ayları en sıcak aylardır. Muson dönemleri arasında iklim yumuşaktır ve kısa süreli yağışlar devam eder. Sri Lanka’nın ortalama yıllık yağış miktarı kuzeyde kuru bölgelerde yaklaşık 1020 mm iken, dağların doğu yamaçlarında 5080 mm’ye kadar artar.

Ülkenin batısı umûmiyetle ormanlıktır. Ormanlık olmayan kısımları çok fazla ot ve çimenliktir. Dağların yamaçları ve etekleri ormanlarla ve yaylalar da genellikle çay bitkisiyle örtülüdür.

Tabiî Kaynaklar

Sri Lanka, dünyânın tabiat manzarası bakımından en güzel ülkelerinden biridir. Yemyeşil ormanlar ve bitki örtüsü, rengârenk çiçekler ve kuşlar ve birçok türde hayvanlar ülkenin seyredilmeye doyulamayacak güzellikleridir. Ülkenin, hemen hemen her yeri tropikal ormanlarla kaplıdır. Bu ormanlarda genellikle tik ağacı, abanoz ağacı, demir ağacı ve hind ağacı gibi kerestesi çok kıymetli ağaçlar oldukça sıktır.

3000’den fazla türde çiçek ve ot ülkeyi baştan aşağı bitki dünyâsına boğmuştur. Genellikle orkide, yasemin ıtırı, çiçekli bitki (Bougainvillea), amber çiçeği, kroton, iri kırmızı yapraklı bitki (Poinsettras), lantan, kana, kılıç çiçeği (keklik bâdemi), kadife çiçeği, nergis, taç yaprağı ve nilüfer gibi nâdide çiçekler çok yetişir. Köylerde ve yol kenarlarında papatya, muz, hintkirazı(mango), hurma kestânesi ve kokonat ağaçları oldukça bol miktardadır.

Sri Lanka, oldukça fazla sayıda hayvan çeşidine sâhiptir. Ormanlık bölgelerde genellikle fil, manda, leopar, ayı, çok çeşitli türlerde maymun, samur ve cins cins geyikler yaşar. Nehir ve orman göllerinde timsahlara ve genellikle biraz daha kuru bölgelerde dev kertenkelelere (kabragayo) ve parlak kertenkelelere (Talagoya) sık sık rastlamak mümkündür. Ayrıca sürüngenlerden piton yılanı(python), kobra ve engerek yılanı(Rusell’s viper veya trc polngas) ormanlardan başka şehir içinde dahi oldukça çoktur.

Ülke aşağı yukarı 400 çeşit kuş cinsine sâhiptir. Bunlardan 40 kadarı dünyânın her yerinde bulunursa da geri kalanları az rastlanan ve kıymetli sayılan kuşlardır: Meselâ, mavi iskele kuşu, alacalı ardıç, maynak kuşu, yeşil arıkuşu, sinekçil, börülce tavuğu, hint kuşu, iri gaga, yeşil imparator güvercini, muhabbet kuşu, sinek kuşu, kara tavuk, tavus kuşu, balıkçıl ve flaman kuşu nâdir rastlanan fakat Sri Lanka’da bolca bulunan kuş türleridir.

Deniz ürünlerinden daha çok; yengeç, karides, istakoz, kahin, sombalığı, istiridye ve deniz kaplumbağası yetişir.

Sri Lanka Adası, dünyânın en eski kaya ve taş parçalarından ve cins cins toprak çeşitlerinden meydana gelmiştir. Genellikle ülke toprakları laterit denilen kırmızı kildendir.

Yeraltı kaynakları da oldukça bol ve dünyâda meşhur olmuşlardan ziyâde, az bulunan ve kıymetli minerallerdir. Kuartz, feldispat, mika, ilmenit, monazit, toryum, arkil (kaolin), ruble, alçıtaşı, akumarin, safir, altın ve grafit (karbon) bunların önde gelenleridir. Ayrıca birçok bölgede demir yatakları vardır.

Nüfus ve Sosyal Hayat

Ülke nüfûsu yaklaşık 17.540.000’dir. Yıllık nüfus artışı % 1,7 ve nüfus yoğunluğu 213’tür. Etnik yapı îtibâriyle % 75 Sinhale, % 16 Tamil ve % 7 Moor kabilelerinden meydana gelir. Sinhala resmî dildir. Ayrıca Tamil lisanı ve İngilizce yaygındır.

Nüfusun ekserisini teşkil eden Sinhaleler, kahverengi derili, siyah, dalgalı saçlı, kalın dudaklı ve kısa yapılı insanlardır. Tamiller ise nispeten iri ve uzun boyludur. Tamiller ve Moor’ların büyük bir bölümü İslâmiyetle şereflenmiştir. Nüfûsun geri kalanı Hindu ve Budisttir. Hindu ve Buda felsefesinin hemen hemen en koyu ve mutaassıp şekli hayat tarzında görülür. Fakat özellikle son zamanlarda, İslâmiyetin yayıldığı ve birçok Sri Lankalının Müslüman olduğu göze çarpmaktadır.

Ülkenin diğer yerli gruplarıAsya, Avrupa ve Afrika’dan yapılan göçler esnâsında yerleşmiş bulunan insanların soyundandır. Arap, Afganlı, Hintli, Pakistanlı, Çinli, Burgher (Felemenk) ve Portekizli küçük gruplar mevcuttur. Zâten ada nüfûsu, göçle gelenlerle, adanın ilk sâkinlerinin kaynaşması olduğu için kısmen melezdir.

Sri Lankalı erkekler genellikle sarong adı verilen giysiler, parlak gömlekler ve sandal ayakkabılar giyer. Özel günlerde shervanı denilen acâip bir ceket giyilir. Kadınların elbisesine cambaya denir.

Ülkede okuma-yazma oranı % 81 civârındadır.

Kolombo, ülkenin başşehridir. Dünyâda en geniş barajına sâhip şehirlerden biri olup, Sri Lanka’nın, en gelişmiş şehridir. Sri Lankalının hayatında çay ve kauçuk, ekmek ve su gibi olmuştur. Dolayısıyla nüfûsun % 55’i tarım alanında çalışır. Geri kalanlardan % 27’si endüstri alanında ve ticârî hayatta ve % 18’i de diğer hizmetlerde istihdam edilir.

Siyâsî Hayat

Sri Lanka Cumhûriyeti, başkanlık sisteminde olup, idârî olarak 24 idârî bölgeye ayrılır. Her bir bölgede, merkezî hükûmetin atadığı bir hükûmet temsilciliği bulunur. Parlamento 225 üyeden meydana gelir ve altı senelik bir dönem için seçilir. Parlamento üyelerinden seçilen kabîne üyelerine başbakan başkanlık eder ve hükûmeti kurar ve yürütür.

Ekonomi

Sri Lanka ekonomisi, tarıma dayanmaktadır. Daha doğru bir ifâdeyle çay, kauçuk ve kokonat ekonominin yükünü üzerlerine çekmiş başlıca ürünlerdir. Ekili alanların üçte ikisi bu ürünlere ayrılmıştır. Çay, Sri Lanka’nın en önemli maddesidir. Dünyâda çay üretiminde üçüncü büyük ülkedir. Yıllık üretim miktarı 210 milyon kg civârındadır. Çay genellikle 1500 m’nin üzerinde olan bölgelerde yetişir. Diğer önemli olan iki üründen kauçuğun yıllık üretimi 100.000 ton ve kokonat ise 400.000 hektarlık bir alanda üretilir. Diğer önemli tarım ürünü pirinçtir.

Ülkede mâdencilik büyük ölçüde alçıtaşı ve grafit (karbon) üzerinedir. Ülkenin grafiti çok yüksek derecede karbonludur. Bundan başka birçok kıymetli taşlar, meselâ safir (gökyakut), yâkut topat (sarı safir), turmolin (renkli şeffaf taş) ve zirkon elde edilir. Bu kıymetli cevherler az fakat kâfi miktardadırlar. Ülkenin önemli bir gelir kaynağıdırlar.

Sri Lanka’nın başlıca endüstri kolları kontraplak, kâğıt, cam eşyâ, seramik, çimento, tekstil ve kimyevî maddelerdir. Orman ürünleri ve kereste çok önemli bir endüstri sektörüdür.

Ülkenin yıllık millî brüt hâsılatı yaklaşık 6,5 milyon dolar ve kişi başına düşen millî gelir 400 dolar civârındadır. Bir milyon dolara ulaşan ihrâcâtın büyük bir kısmı ABD, İngiltere ve Birleşik Almanya iledir. Başlıca ihracat ürünleri şunlardır: Çay, kokonat, kauçuk, kakao, tarçın, sitronella (merhem parfüm yapımında kullanılan bir ot yağı), tütün, orman ürünleri, kıymetli taşlar (yâkut, safir, topat, vs.), grafit, kireçtaşı, ilmenit, monozit, zirkon, kuartz, demir, çeşitli cins keresteler (tik, abanoz, demirağacı, Hintağacı), çeşitli cins cevherler, seramik eşyâlar ve cam eşyâlar. Buna karşılık iki milyon dolar dolayındaki ithâlâtını genellikle Japonya, İngiltere ve Suudi Arabistan ile yapar. Pirinç, arpa, buğday, tekstil ürünleri, makina, petrol ürünleri, gübre, ulaştırma teçhizatı, yakıt, gıdâ maddeleri ve çelik en önemli ithâlât maddeleridir.

Ülkenin iyi bir kara ve demiryolu ulaştırma şebekesi vardır. Karayollarının uzunluğu 20.693 km olup % 41’i asfalttır. Demiryollarının uzunluğu aşağı yukarı 1950 km uzunluğundadır. Birçok milletlerarası hava seferleri Kolombo üzerinden yapılır. Kolombo dünyânın en büyük sun’î limanlarından birisine sâhiptir. Asya’nın hemen hemen en işlek limanıdır.

STAGFLASYON

İng. Stagflation, Fr. Stagflation, Alm. Stagflation. Enflâsyon ile işsizliğin bir arada görüldüğü ekonomik bunalım. Durgunluk içinde enflasyon veya enflasyon + işsizlik diye Türkçeye çevrilmeye çalışılan stagflasyon, İngilizcedeki durgunluk “stagnation” kelimesinin baş tarafı ile yine aynı dildeki inflation kelimesinin son tarafının stagflation olarak birleştirilmesiyle türetilmiş bir kavramdır.

Çağımızın iktisâdî bunalımı olarak nitelenebilen stagflasyon; işsizliğin, yetersiz bir ekonomik büyümenin, kullanılamayan üretim kapasitelerinin, yaygın ve sürekli fiyat artışları ile bir arada görüldüğü bir ekonomik rahatsızlık olarak tanımlanabilir.

Enflasyon olarak bilinen iktisâdî bunalım gibi, stagflasyonu açıklamaya çalışan birçok teoriler ve yaklaşımlar vardır. Bunlar stagflasyon diye isimlendirilen bunalımı, esas îtibâriyle, aşağıdaki faktörlere bağlamaktadırlar. Özetle ifâde etmek gerekirse bu faktörler şunlardır:

Mal ve emek piyasalarının farklı şartlar altında dengeye gelmeleri;

İşsizlikle mücâdele politikalarında yapılan yanlışlıklar;

Eksik rekâbet şartlarında çalışan firmaların yüksek fiyat politikaları;

Ekonomide gelir paylaşım mücâdelesinin şiddetlenmesi, çalışma barışının bozulması, ücretlerin aşağıya doğru esnek olmaması;

Teknolojik değişmeler;

Enflasyonla mücâdele etmeyi amaçlayan politikaların yetersizlikleri;

Dış ekonomik faktörler (Petrol fiyatlarının artması, savaş veya milletlerarası nitelikteki politik krizler gibi).

İktisat politikalarının gerçekleştirmeye çalıştıkları temel ekonomik gâyelerin içinde fiyat istikrarı ve tam istihdamın çok önemli bir yeri vardır. Stagflasyon olarak bilinen bu bunalım her maksadı da zedelemektedir. Bu durumda ne yapılmalıdır?

Çağdaş iktisat teorisi, işsizlik ve enflasyon ile aynı anda mücâdele etmeyi sağlayacak iktisat politikaları bakımından oldukça yetersiz görünmektedir. Bunun sebebi, enflasyonla mücâdele edildiğinde genellikle işsizliğin artış eğilimi içine girmesi; işsizlikle mücâdele edildiğinde ise enflasyonun veya fiyat istikrarının sarsılmasıdır. Kısaca ifâde etmek gerekirse maksatlar arasında çatışma vardır. Her ikisine birden aynı anda ulaşmak güç görünmektedir.

Bâzı iktisatçılara göre sektörel ve bölgesel iktisat politikalarıyla stagflasyonla mücâdele etmek mümkündür. Kimi iktisatçılara göre de mâliye politikaları (yâni vergi harcama ve politikaları) işsizliği önlemek için genişletici şekilde; para politikaları ise enflasyonu önlemek için daraltıcı şekilde kullanılabilir. Bu araçların etkileri kısa dönemde birbirleriyle çatışsa bile uzun dönemde hem işsizlik hem de enflasyon azaltılabilecektir. denmektedir.

STALİN, Joseph Vissarinovich

Sovyetler Birliğinin Komünist Parti Başkanlığı ve Başbakanlığını yapan Sovyet devlet adamı. Bir çeyrek asır, Sovyetler Birliğini diktatörce yönetmiş ve onu dünyânın başlıca güçlerinden biri hâline getirmiştir. Dünyâ târihinin son derece kavgacı, karmaşık ve kuvvetli simâlarından biridir. Ölünceye kadar, Rus milletini ve özellikle Rusya’daki Müslümanları işkence altında inletti. Yirmi sekiz sene içinde 50 milyonun üzerinde insanın canına kıydı. Çok azı, Lenin; gerisi, Stalin zamânında olmak üzere Türkistan’da 14.000 câmi ve mescit, Kafkasya ve Kırım’da 8000, Tataristan’da ve Baş Kürdistan’da 4000 câmi-mescit yıkıldı ve tahrip edildi. Müslüman din âlimleri olarak katledilenlerin miktarı 270.000’in üzerindedir. Bir kısmını da, Sibirya’da sıfırın altında 65 derece soğuğun hüküm sürdüğü kamplara sürgün ettirdi. Bunlarla yetinmeyen Stalin, dînî abidelerle süslü Buhara, Semerkand, Hokant, Kazan, Hayve, Ufa, Bakü, Taşkent, Bahçesaray, Derbent, Timirhan, Kaşgar, Alma Ata, Tirmi vs. şehirlerinde mevcud milyonlarca Kur’ân-ı kerîm ve hadis kitapları başta olmak üzere bütün dînî eserleri toplattırıp yaktırdı, ayaklar altında çiğnetti.

21 Aralık 1879 günü Gürcistan’ın Gori kasabasında dünyâya geldi. Babası fakir bir kunduracı, annesi koyu dindar, çamaşırcı bir kadındı. Joseph annesinin baskısıyla Ortodoks kilisesinde dînî eğitim gördü. Joseph’in gençlik yılları Gürcü milliyetçiliği (anti-Rus) düşünceleriyle geçti. Çok fakir olan çevresinde Marksist fikirleri süratle yayılıyordu. Bu arada Tiflis’te Iskra (kıvılcım) sosyalist grubuna katıldı. Tutuklanarak 1902 senesinde hapse, oradan da Sibirya’ya gönderildi. Sibirya’dan 1904 senesinde kaçarak tekrar Tiflis’e geldi. Bolşevik Menşevik çatışmasında Lenin’in fikirlerini benimsedi. 1905 ihtilâlinin başarısızlıkla sonuçlanmasından sonra, Lenin tarafından Bakü Bolşevik liderliğine getirildi. 1912 senesinde tekrar tutuklandıysa da kaçtı. Bunun üzerine çelik adam anlamına gelen Stalin lâkabını aldı.

Stalin’in 1917 ihtilâlinde rolü yok gibidir. Stalin o sırada L. D. Trotski tarafından gölgeleniyordu. Stalin Pravda Gazetesinin başında bulunuyordu. Daha sonra kendisine Lenin tarafından halk komiserliği görevi verildi. Halk komiserliğinin görevi, çeşitli milletlere âit toplulukların milliyetçilik düşünce ve hareketlerini bastırmaktı. Çok kan döktü. Bu kanlı çalışmaları sonucu, 1919 senesinde kendisine İşçi ve Köylü Komiserliği de verildi. İç savaşta politik komiser olarak süvari birlikleri ile, karşı ordu güçlerine karşı savaştı. Bu savaşlar esnâsında Rus ordusu tamâmen dağıtılarak yerini kızıl orduya terk etti.

Stalin, Lenin’in 1922 senesinde ölümünden sonra parti kongresinde genel sekreterliğe seçilince, Komünist Partinin tamâmına hükmetme imkânına kavuştu. Lenin’in enternasyonal yayılmacı politikası 1923 senesinde Almanya ve Macaristan’da başarısızlığa uğradığından sosyalizmin yalnız ülkesinde kalmasını, devrimin Rusya dışına yayılmasına gerek olmadığını savundu. Bu fikre karşı olan Trotski’yi Alma Ata’ya sürmeye muvaffak oldu. Bundan sonra, küçük köy ekonomisini ortadan kaldırarak endüstriyel ekonomiyi kurmaya başladı. 1930 senesinde 25 milyon köylü evlerinden zorla alınarak büyük sanâyi fabrikalarına taşındı. Çiftçilik, zirâat, kollektif esaslara bağlandı.

İkinci Dünyâ Savaşı çıkınca, demokratik ülkelerin yardımını alabilmek ve onlara şirin gözükebilmek için kollektifleşmeye ara verdi. Çalışma kamplarında sürgünde bulunan bâzı tutukluları serbest bıraktı ve papazları yeniden kiliselerin başına geçirdi. 1936 senesinde içerideki huzursuzluk o kadar artmıştı ki, rejimi koruyabilmek için Hitler Almanyası ile saldırmazlık antlaşması imzâlandı. Bu antlaşmanın asıl gâyesi, milliyetçilik duyguları ile kaynayan toplulukları tamâmen sindirmekti. Bu antlaşma esâsen Hitler’i rahatlatarak Avrupa’da Almanlara yaygın savaşma imkânı sağlamış oldu.

22 Haziran 1941 günü Hitler, Rusya’ya da saldırıya geçti. Stalin halka her tarafı yakarak geri çekilmelerini emretti. Çeşitli milletlerin milliyetçilik duygularını canlandırarak onlara savaşma gücü verdi. Generallere büyük yetkiler tanıdı. 1812’de Büyük Petro zamanındaki işgâle benzer şekilde geri çekilirken her yeri tahrip ettirdi. Alman orduları Moskova’ya dayandığı vakit Kremlin’de idi. O sene kış çok sert geçince karşı hücum için zamanlamayı yapıp, Almanları Stalingrat’ta büyük bir mağlubiyete uğrattı.

İkinci Dünyâ Savaşı kazanılınca Stalin’in gücü çok artmış oldu. Roosevelt ve Churchill’le Tahran ve Yalta’da yapılan antlaşmalarda Sovyetleri dünyânın ikinci büyük devleti olarak kabul ettirdi. Japonya’ya savaşı geç îlân edince, Roosevelt ile arası açıldı. 1947 senesinde milletlerarası komünizmi yayabilmek için “Kominformu” yeniden kurdu. Balkan ve Doğu Avrupa devletlerinin çoğunu fakir ve yoksul olmalarından istifâde ederek devrimler yaptırarak bir bir hâkimiyeti altına almaya başladı. Bu târihten îtibâren doğuyla batı arası açılarak demir perde kurulmuş oldu.

Stalin, 5 Mart 1953 günü ölünce yerine geçen Nikita Kuruşçev, Stalin’i düşman olarak îlân etti. Marksçı-Leninci görüşlerin yeniden komünizmin temel doktrini hâline gelmesini istedi. Stalin ismiyle başlayan şehirlerin isimleri dahi değiştirildi. Para, pul ve resmî dâirelerden Stalin’in resmi ve büstleri kaldırıldı. Mezarı dahi açılıp Kremlin’in duvarı dışına taşındı.

Eserleri:

Leninizm’in Problemleri, Sovyetler Birliği, Komünist Parti Târihi, Marksizm ve Dil, Sovyet Rusya’da Sosyalizmin İktisâdî Meseleleri.

STANLEY, Henry Morton

Afrika’nın bilinmeyen yerlerini araştırmak üzere, birçok inceleme gezisi yapan ve Kongo’nun kuruluşunda rolü olan İngiliz kâşif. 28 Ocak 1841 günü İngiltere’nin Denbigh kasabasında evlilik dışı dünyâya geldi. Babası John Rowland’dır. Stanley, annesinden uzak ve horlanarak büyüdü. Daha küçük yaşta çalışmaya verildi. Burada St. Asaph isimli din adamı tarafından yetiştirilmeye başlandı. Annesinin ahlâk dışı durumu yüzünden devamlı ayıplanan Stanley, baskıya dayanamayınca 1858 senesinde 16 yaşındayken gemiyle New Orleans’a kaçtı.

Stanley’e, Amerika’da Rowlandlar sâhip çıktı. Amerikan sivil savaşında asker olarak orduya katıldı. Ticâret gemilerinde çalışmaya başlayınca, muhâbirlik de yaptı. Birçok memleketi görme fırsatı buldu. Türkiye’ye de seyâhatleri olmuştur. 1867 senesinde New York Herald’da özel muhâbir olarak görev aldı. 1871 senesinde Afrika kâşiflerinden Livingstone’u aramaya çıkmak üzere kendisine görev verildi. Livingstone’den beş sene haber alınamadığı için, hayâtından endişe ediliyordu. Stanley, Süveyş Kanalından giderek Zengibar’a ulaştı. Balta girmemiş Afrika ormanları içinde büyük bir mücâdele sonunda, Livingstone’yi buldu.

Stanley’in bir görevi de Afrika’da İngiliz hâkîmiyetini yayıcı faaliyetleri hazırlamaktı. Bu maksatla Afrika’nın içlerinde Hristiyan misyoneri olarak uzun müddet çalıştı. Kongo’da İngiliz hâkimiyetini yol yapımı, eğitim, dînî propagandayla sağladı.

Stanley’in son Afrika seyâhati, Mısır’da 1882 senesinde Mehdi ayaklanması sırasında, Nil Nehrinin başlangıç kısımlarına kadar ulaşan, Mehmed Emin Paşa ve kuvvetlerini bulmak için olmuştur. 1887 senesinde Kongo’dan başlayan bu araştırma gezisine yüzbaşı W.G. Staires, kaptan R.H. Nelson, Çavuş T.H. Parke ile A.J. Mounteney Jephson da katıldılar. Stanley, Mehmed Emin Paşayı görünce şaşırdı. Çünkü Mehmed Emin Paşa, hâlinden memnun ve hiçbir yere ayrılmak niyetinde değildi.Geziye başlarken, Yambu’ya bıraktığı diğer adamlarının birbirine düştüğünü ve ölüm hâdiseleri olduğunu gördü. Geziyi iptâl ederek İngiltere’ye geri döndü. Mehmed Emin Paşanın 1500 adamıyla sâlimen Boğamoya’ya ulaştığını öğrendi.

Stanley, Afrika gezileriyle ilgili, birçok eser yazmış ve Afrika’nın bilinmeyen taraflarının öğrenilmesine yardımcı olmuştur. 1890 senesinde evlenen Stanley kendisi gibi küçük yaşta cemiyet tarafından itilmiş bir çocuğu evlâtlığa almıştır. 1892 senesinde İngiliz Parlamentosuna Liberal Birlikçi üye olarak girdi. 19 Mayıs 1904 günü Londra’da öldü.