SİYONİZM

Alm. Zionismus (m), Fr. Sionisme (m), İng. Zionism. Filistin dışındaki bütün Yahûdîleri “arz-ı mev’ûd” (vâd edilmiş toprak)ta, yâni Filistin’de toplamak ve sonra da hazret-i Süleyman’ın mâbedini, Siyon Dağına yeniden inşâ etmek, Yahûdîleri bütün insanlığa üstün kılmak ideali.

Mûsâ aleyhisselâm Mısır’dan çıkıp, Kızıldeniz’i geçtikten sonra Tur Dağının bulunduğu Sînâ Çölüne (Tih Sahrasına) gelerek Yahûdîlerle kırk yıl kadar burada kaldı. Onları Filistin topraklarında yerleştirmeyi vât etti. Fakat Mûsâ aleyhisselâm, Filistin topraklarına girmeden daha Şeria Vâdisindeyken vefât etti. Yahûdîler, bundan dolayı Filistin’e arz-ı mev’ûd (vâd edilmiş toprak) demişler ve oraya yerleşmek en büyük idealleri olmuştur. Târih boyunca bunun için çalışmışlardır. Hazret-i Süleyman zamânında buraya yerleşmeye muvaffak olmuşlardır.

Siyonizm ve siyonistin ne olduğunu anlamak için önce Siyon’un ne olduğunu bilmek gerekir. Siyon, hazret-i Süleyman’ın Kudüs (Yeruşaleym)te, mâbedini yaptığı dağın ismidir. İşte siyonizm; Yahûdîlerin, hazret-i Süleyman zamânındaki gibi Filistin’de toplanıp, mâbetlerini Siyon Dağına kurarak bütün milletlerin Yahûdîlere esir ve köle olması, böylece Yahûdî Cihan hâkimiyetinin kurulması idealleridir. Yahûdîlerin mukaddes kitapları olan Ahd-i Atik’te yerine getirilmesi, sâdece mabedin varlığına dayanan yüzlerce emir bulunmaktadır. Dolayısıyla mâbed olmaksızın Yahûdî dîninin şartlarının yerine getirilmesine imkân yoktur.

Bu mâbet, Asur Kralı Buhtunnasar’ın Kudüs’ü işgâli sırasında yıkıldı. Daha sonra Keyhüsrev, ikinci defâ yeniden inşâ ettirdi. Mâbet, Romalı Titus tarafından M.S. 70 yılında yıkıldı. Yahûdîler dağıtıldı. Bu târihle Kudüs’ün Yahûdîlere olan bağlılığı son buldu. M.S. 123 yılında Mescid-i Aksâ’yı Bizanslılar tâmir edip, Kudüs’e İlyâ ismini verdiler.

Yahûdîler, Romalılar tarafından mâbetleri yıkılıp, Filistin’den sürüldükten sonra, Filistin’de devlet kuracak, onları esirlikten kurtaracak bir mesih beklemeğe başladılar. Târih boyunca çeşitli kimseler mesihlik iddiası ile ortaya çıkmıştır. Bunlardan birisi de İzmirli Yahûdî Sabatay Sevi (1626-1676)dir. En sonuncusu da 1868’de Yemen’de çıkan Şukr-el Kubeyl’dir.

Yahûdîler, Filistin’de devlet kurmak için teşkilâtlanmaya 17. yüzyılda başladılar. 1695 yılında İngiltere’de Oligar Paulli adlı Yahûdî III. William’a mürâcaat ederek Filistin’de bir Yahûdî Devleti kurulması husûsunda yardımını talep ettiler. Bu mücâdeleleri bağımsız İsrail Devletinin kurulduğu 14 Mayıs 1948 yılına kadar devam etti. (Bkz. İsrail)

İsrâil Devletinin kurulması için en büyük gayreti gösteren Theodor Herzl hâtıralarında şöyle demektedir:

“27 Şubat 1896’da Daily Chronicle Gazetesi’nde, Yahûdî Devleti dolayısıyla milyoner Sir Samuel Montagu ile yapılmış röportajım yayınlandı. Montagu’ya göre birisi Filistin’i Türklerin Sultanı’ndan iki milyona satın alabilir!

19 Haziran 1896 akşamı Newlinsk, kötü haberler ve asık bir suratla Yıldız Sarayından döndü. Sultan Abdülhamîd’in şöyle dediğini nakletti:

“Eğer Mr. Herzl, senin benim arkadaşım olduğun gibi arkadaşın ise, ona söyle bu meselede ikinci bir adım atmasın. Ben iki karış dahi olsa toprak satamam. Zîrâ bu vatan bana değil milletime aittir. Milletim bu imparatorluğu kanlarını dökerek kazanmışlar ve yine kanlarıyla sulayıp yeşertmişlerdir. O bizden ayrılıp uzaklaşmadan tekrar kanlarımızla örteriz. Benim Suriye ve Filistin alaylarımın efradı birer birer Plevne’de şehit düşmüşler; bir tânesi dahi geri dönmemek üzere hepsi muhârebe meydanında kalmışlardır. Türk imparatorluğu bana âit değildir. Ben onun hiçbir parçasını vermem. Bırakalım Yahûdîler milyarlarını saklasınlar. Benim imparatorluğum parçalandığı zaman taksim edebilirler. Ben canlı bir beden üzerinde ameliyat yapılmasına müsâde edemem.”

Sultan Abdülhamîd’in doğru ve büyük sözleri beni sarstı, bir zaman bütün ümitlerimi kırdı. Bu sonu ölüm ve parçalanmaya giden karşı koymada trajik bir güzellik var. Mamafih son nefese kadar, pasif mukâvemet şeklinde de olsa mücâdele edeceğiz.

18 Mart 1900’de Sultan Abdülhamid Hana yapılan her türlü teklif, zorlama etkisiz kaldı. Hâlen bir tek plân aklıma geliyor. Türkiye’nin içinde bulunduğu şartlar hergün biraz daha kötüye gidiyor. Sultana karşı bir kampanya açmalı. Bu iş içinde sürgün edilmiş prensler ve Jön Türkler kullanılmalı. Aynı zamanda Yahûdî sosyalistleri faaliyete geçmeli. Avrupa devletlerinin, Yahûdîlere Filistin’de toprak vermesi hususunda Osmanlı Devletine baskıda bulunmaları sağlanmalı.”

1948’de İsrail Devletinin kurulmasıyla Siyonizm gâyesine ulaşmış gibi gözükürse de, bütün dünyâda faaliyetine ara vermeden devam etmektedir.

SKANDİYUM

Alm. Scandium (n), Fr. Scandium (m), İng. Scandium. Nâdir toprak metallerinden bir element. Sc sembolüyle gösterilir. Yer kabuğunda % 0,0006 nispetinde, dağılmış olarak ve demir, mağnezyum, kalay ve zirkonyum gibi metallerle bulunur. Önemli bir minerali skandiyum-ytriyum silikatlar karışımı olan tortvetittir.

Skandiyum gümüş beyazlığındadır. Atom numarası 21, atom ağırlığı 44,96, erime noktası 1539°C, kaynama noktası 2730°C ve yoğunluğu 3,05 g/cm3tür. Elektron düzeni [Ar] 3d1 4S2 olup, bileşiklerinde 3+ değerliğini alır.

Genellikle tuzları renksiz olup su ile hidroliz olurlar. Oksidi ve diğer bileşikleri katalizör olarak kullanılır. Metalik skandiyum, skandiyum florürün kalsiyumla indirgenmesinden elde edilir.

Skandiyumun sun’î izotopu olan skandiyum-47 bir iz elementi olarak kullanılır. Ayrıca metalik skandiyum nikel alkali pillerinde anotta kullanıldığı zaman pilin performansını(gücünü) arttırır.

SKEÇ

(Bkz. Edebî Türler)

SLOVAKYA

DEVLETİN ADI

Slovak Cumhûriyeti

BAŞŞEHRİ

Bratislava

NÜFÛSU

5.310.000

YÜZÖLÇÜMÜ

49.036 km2

RESMİDİLİ

Slovakça

DÎNİ

Hıristiyan (Katolik)

PARA BİRİMİ 

Slovak kronu

Kuzeyinde Polonya, batısında Çek Cumhûriyeti ve Avusturya, güneyinde Macaristan, doğusunda Ukrayna tarafından çevrili olan bir Orta Avrupa ülkesi.

Târihi

Bir İslâm kabîlesi olan Slovaklar 4. asırdan îtibâren Küçük Karpatlara ve Pannonia Ovasına yerleştiler. Dokuzuncu asırda Slovaklar, BüyükMoravya hâkimiyetine girdiler. Bu sırada Hıristiyanlığı kabul ettiler. Büyük Moravya Krallığının yıkılmasının ardından Slovak toprakları Macar Krallığının hâkimiyetine girdi. 1526’da Macar tahtını ele geçiren Habsburglar, Slovak topraklarına 1918 senesine kadar hâkim oldular. Bu arada Mohaç Zaferinin ardından Slovak topraklarına Türk akıncıları çeşitli zamanlarda akınlar düzenledi.

On sekizinci asrın sonlarında gelişmeye başlayan Slovak milliyetciliği, 1848-49 Macar devriminden sonra, Macar olmayan halkları tutan Habsburg Krallığından yardım gördüyse de 1867 Avusturya-Macaristan antlaşmasından sonra Macar hükümeti Slovakya’yı yeniden hâkimiyeti altına aldı. Bu dönemde Macar hükümetinin tâkip ettiği Macarlaştırma politikası yüzünden birçok Slovak başta ABD olmak üzere yabancı ülkelere göç etti. Birinci Dünyâ Savaşından sonra Macaristan’dan ayrılan Slovaklar, Çeklerle birlikte yeni Çekoslovak Devletini kurdular (1918). Fakat Çeklerin uyguladığı katı merkeziyetçi rejim yüzünden Slovaklar arasında özerklik isteği hızla yaygınlaştı. Almanya’ya, Çekoslovakya’nın Südetler bölgesine hâkim olma yetkisini veren Münih Antlaşmasının yürürlüğe girmesinden kısa bir süre önce Slovaklar, Slovakya’yı Çekoslovakya içinde özerk bir birim olarak îlân ettiler (1938).

İkinci Dünyâ Savaşı sırasında Alman ordularının Prag’ı işgal etmeleri üzerine Slovak Millî Meclisinin aldığı kararla Slovakya kâğıt üzerinde de olsa bağımsız hâle geldi. Rus ve Çekoslovak ordularının ülke topraklarını Alman işgâlinden kurtarmak için harekete geçtiği sırada Slovaklar iki halkın tam eşit olacağı yeniden kurulacak olan Çekoslovakya Devletine katılma konusunda Çeklerle anlaştılar. Komünistlerin iktidara geldiği Şubat 1948’den sonra ülkede Çeklerin denetiminde, katı bir merkeziyetçilik tekrar uygulanmaya başlandı. 11 Temmuz 1960’ta yürürlüğe giren anayasayla Slovaklar Çeklerle aynı haklara sâhip oldular. 1969 senesi başında Çekoslovakya Sosyalist Cumhûriyetinin yasama organı olan Federal Mecliste Çek Sosyalist Cumhûriyetiyle eşit şekilde temsil edilen Slovak Sosyalist Cumhûriyeti kuruldu.

1989’da bütün doğu bloku ülkelerinde olduğu gibi, Çekoslovakya’da da yumuşama politikası başladı. Çok Partili sisteme geçildi ve 1990’da ilk serbest seçim yapıldı. Seçimi kazanan milliyetçiler iktidar oldu. 1992 Haziranında Çekoslovakya’yı meydana getiren Çek ve Slovakya Cumhûriyetlerinde ayrı ayrı yapılan seçimlerden sonra iki cumhûriyetin birbirinden ayrılması ön plâna çıktı. Yapılan görüşmeler neticesinde 25 Kasım 1992 günü yapılan anlaşma ile 31 Aralık 1992 târihinde iki cumhûriyet birbirinden ayrıldı.

Fizikî Yapı

Slovakya topraklarının büyük kısmı dağlarla kaplıdır. Dağların yüksekliği kuzeye gidildikçe artar. Ülke topraklarını Tatra Dağları engebelendirir. Ülkenin en yüksek noktası Tatra Dağlarındaki Gerlachovka Doruğudur (2655 m). Ülkenin güneybatı ve güneydoğusunda Michalovce ve Tuna ovaları yer alır. Başlıca akarsuları güneye doğru akan Vâh, Hron, Hornad ve Bodrog’la, kuzeye doğru akan Poprad’dır. Tuna ve Morava nehirleri ülkenin güney sınırının bir bölümünü çizer.

İklim

Denizden uzak bir Avrupa ülkesi olan Slovakya’da da diğer Avrupa Orta Avrupa ülkelerinde olduğu gibi kışları sert soğukların hâkim olduğu kara iklimi hüküm sürer. Yazların serin geçtiği ülkede, yıllık sıcaklık ortalamaları seneden seneye büyük farklılık gösterir. Tuna Ovasında iklim diğer kısımlara göre daha yumuşaktır. Dağlık kesimler bol yağış alır.

Tabiî Kaynakları

Ülke topraklarının büyük kısmını işgal eden dağlar ormanlarla kaplıdır. Yüksek bölgelerdeki iğne yapraklı ağaçlardan meydana gelen ormanlar düzlüklere inildikçe yerini kayın, meşe ve gürgen ağaçlarından meydana gelen ormanlara bırakır. Ormanlık bölgelerde, yaban keçisi, yaban domuzu ve yaban kedisi yaşar.

Ülke topraklarını engebelendiren dağlar zengin mâden yataklarına sâhiptir. Rezerv yönünden zengin olan mâdenler demir cevheri, bakır, magnezit, kurşun ve çinkodur. Ayrıca cıva, asbest, kalay, bacit, siderit, perlit, gümüş ve altın yatakları da işletilmektedir. Düzlüklerde az da olsa petrol ve doğal gaz çıkarılır. Sanâyinin temel ihtiyacı olan Vah, Orava, Harnad ve Slana ırmakları üzerinde yer alan hidroelektrik santralleri karşılar.

Nüfus ve Sosyaal Hayat

Nüfûsu 5.310.000 olup, nüfus yoğunluğu 108’dir. Resmî dili Slovakçadır. Hıristiyan olan halkın büyük kısmı Katoliktir. Ülke nüfûsunun % 87’sini Slovaklar meydana getirir ve ağırlıklı olarak güney bölgede yaşarlar. Nüfûsun geri kalan kısmı Macar, Çek, Ukraynalı, Rus ve Romen azınlıklardan meydana gelir. 6-15 yaş arasında öğretimin mecbûri ve parasız olduğu ülkede okuma yazma oranı % 99’dur.

Ülkenin başşehri Bratislava, nüfus yoğunluğunun en yüksek olduğu yerdir. Eski Macaristan Krallığının merkezi olan Bratislava günümüzde de ülkenin kültür merkezi olmasının yanı sıra üç ülkenin (Slovakya-Macaristan ve Avusturya) sınırına yakın bir bölgede akan Tuna Nehrinin kıyısında ulaşım merkezi olarak çok önemlidir.

Siyâsî Hayat

1968’de hür bir rejim için istekleri Rusya tarafından reddedilen Slovakya Cumhûriyeti, 1990’a kadar Komünist rejimle yönetildi. Slovak ve ÇekCumhûriyeti olarak iki federasyon hâlinde idâre edilirdi. 1992’de Çek ve Slovak Cumhûriyetlerinde ayrı ayrı seçim yapıldı. Bu seçimlerin ardından yapılan görüşmeler neticesinde 31 Aralık 1992’de iki cumhûriyet birbirinden ayrıldı. Devlet başkanı Vladimir Meclar’dır.

Ekonomi

Slovakya ekonomisi tarım ve hayvancılığa dayalıdır. Tarım ovalarda ve akarsu vâdilerinde yapılır. Dağlık olan ülke topraklarının ancak üçte birlik kısmı tarıma elverişlidir. Başlıca tarım ürünleri buğday, arpa, mısır, şekerpancarı, çavdar, patates, yulaf, tütün, sebze ve meyvedir. Elde edilen tarım ürünleri tüketimin % 92’sini karşılamaktadır. Hayvnacılık gelişmiş olup sığır, koyun ve domuz besiciliği yaygın olarak yapılır.

Sanâyide, kimyâ ve makine endüstrisi gelişmiştir. Dağlık bölgelerde bulunan mâdenler çıkartılarak işlenir. Kömür ve petrol yatakları bulunmamasına rağmen sanâyinin temel enerji ihtiyacı nehirler üzerindeki hidroelektrik santrallerinden karşılanır. Jaslovske Bohunice’de bir nükleer enerji santrali vardır. Ağır sanâyi kuruluşları Bratislava ve Kosice şehirlerinde toplanmıştır. Topraklarından geçen doğal gaz ve petrol boru hatlarının geliri ülkenin bu ihtiyaçlarını karşılar. Makina sanâyi alanında; takım tezgahları, nehir gemileri, kamyon yedek parçaları, televizyonlar, radyolar, çamaşır makineleri, soğutucular vb. üretilir. Kimyâ alanında ise azotlu gübre ve petrokimyâ kombinaları önemli yer tutar.

Dağların ormanlarla kaplı olduğu ülkede ormancılığın ekonomide önemli bir yeri vardır. Ormanlardan kereste ve kâğıt sanâyiinin ihtiyâcı karşılanır. Slovak Cumhûriyetinin iktisâdî sistem değişikliği daha gelişmiş durumda olan Çek Cumhûriyetinden ayrılması neticesinde kardeş ülkeden mal ve para akımının önemli ölçüde azalması ülke ekonomisini aşılması zor bir darboğaza sokmuştur.

Turizm, ülkenin önemli gelir kaynaklarından biridir. Tatra Dağlarındaki kış sporları ve dağcılık merkezleri ülkenin dört bir tarafına dağılmış olan kaplıca ve ılıcalar, koruma altına alınmış târihi şehirler ülkeye çok sayıda turist çeker.

Ulaşım: Slovak Cumhûriyeti gelişmiş kara ve demiryolu ağına sâhiptir. Nehir taşımacılığı ulaşımda önemli yer tutar. Bratislava, Lucunec, Zilina, Zloven, Poprad ve Kösice şehirlerinde havaalanı vardır.

SLOVENYA

DEVLETİN ADI

Slovenya Cumhûriyeti

BAŞŞEHRİ

Ljubljana

NÜFÛSU

1.985.000

YÜZÖLÇÜMÜ 

 20.256 km2

RESMÎ DİLİ

Slovence

DÎNİ

Hıristiyanlık (Katolik)

PARA BİRİMİ

Dinar

Batısında İtalya, kuzeyinde Avusturya, kuzeydoğusunda Macaristan, güneydoğusunda Hırvatistan’ın yer aldığı bir Orta Avrupa devleti.

Târihi

Slovenler, bugün yaşadıkları topraklara altıncı asırda yerleştiler. Topraklarını genişleten Slovenler, bir devlet kuramadıkları için Avarların baskısından kurtulmak için önce Samo’nun daha sonra da 740’lı yıllarda Bavyera Krallığının hâkimiyetine girdi. Lombardia (774) ile Bavyera’yı (788) ele geçiren ve Avarlar Devletini yıkan Charlemange Krallığı, Sloven voyvodalarının vesâyetini Bavyera ve Friuliler arasında paylaştırdı. Bu arada Slovenler arasında Hıristiyanlık hızla yayıldı. Onuncu asırda bölge önce Macarların daha sonra da Almanların hâkimiyeti altına girdi. Almanlar bölge halkını köleleştirdiler ve bölgeye çok sayıda Alman yerleştirdiler. Buna rağmen çoğu Katolik râhip olan Sloven aydınlarının sürdürdüğü yaygın eğitim çalışmalarının neticesinde, asırlarca süren Alman hâkimiyetine karşı Slovenler öz benliklerini korumayı başardılar. On beş ve on altıncı asırlarda bölgede köylü ayaklanmaları patlak verdi. Bu ayaklanmaların ardından başlayan Türk akınları bölgeyi güvensiz bir duruma düşürdü. İmparatoriçe Maria Theresia ve oğlu II. Joseph’in 18. asırda gerçekleştirdikleri reformlar neticesinde Slovenlerin hayat şartları bir ölçüde de olsa düzeldi.

Slovenlerin yaşadığı bölgelerin 1814’te Avusturya’ya verilmesi millî uyanışı körükledi. Bu uyanış Slovenleri, dil kardeşleri olan Hırvatlar ve Sırplarla birleşmeye itti. Fakat 1866’da Sloven topraklarının bir kısmı İtalya ve Macaristan arasında paylaşıldı. Birinci Dünyâ Harbi sonrasında, Râhip Korosec’in liderliğini yaptığı Sloven temsilcileri 1918 Kasımında Zagreb Millî Konseyine katıldı. Bu konsey Slovenya’nın 1 Aralık 1918’de kurulan Sırp, Hırvat ve Slovenlerden meydana gelen krallığa katıldığını açıkladı. Fakat yeni kurulan devlet bütün Slovenleri bir araya getiremedi. 1920 Ekiminde yapılan halkoylamasından sonra Klagonfurt bölgesi Viyana’ya, Rapalio Antlaşmasıyla da (1920) 400.000 civârındaki Sloven’in yaşadığı İstria Batı Karst ve Julius Alpleri İtalya’ya bırakıldı. Krallığın adı 1928’den sonra Yugoslavya olarak değiştirildi.

İkinci Dünyâ Savaşı sırasında Slovenya’nın güneybatısı İtalyanlar, kuzeydoğusu ise Almanya tarafından işgal edildi. Macaristan ise Mura’nın kuzeyindeki küçük bir bölge olan Prekomurje’yi aldı. Savaş sırasında Slovenya’da bir dizi direniş hareketi oldu. Bunların en önemlisi komünistlerin liderliğindeki Kurtuluş Cephesinin yaptığı direniştir. Müttefiklerin İkinci Dünyâ Savaşını kazanmasından sonra Slovenya Yugoslavya’ya geri verildi. Bu arada Yugoslavya 1945 senesinde Cumhûriyet oldu. Ertesi sene Yugoslavya’yı meydana getiren her grup, Yugoslavya Federal Cumhûriyetine bağlı ayrı bir cumhûriyet hâline getirildi. Slovenya Cumhûriyeti Doğu İstria, Batı Karst ve Julius Alpleri toprakları üzerinde kurulmuştu. 1954’te eski Bağımsız Trieste Bölgesinin bir bölümü Slovenya topraklarına katıldı.

Birleşik Cumhûriyetin başına gelen Tito, Stalin’den farklı bir sosyalist siyâset tâkip etti. Tito’nun 1980’de ölümü üzerine, ülke kollektif başkanlık sistemiyle idâre edilmeye başlandı. 1989’da başlayan ekonomik ve siyâsî bunalım, cumhûriyet arasında ilişkilerin bozulmasına sebep oldu. Aynı yıl doğu blokunda görülen yenileşme hareketleri Yugoslavya’ya da yansıdı. 1990’da çok partili sisteme geçildi. Slovenya 25 Haziran 1991’de Hırvatistan ile birlikte bağımsızlığını îlân etti. Bu ayrılmaya karşı çıkan Yugoslavya Federal Ordusu, Slovenya ve Hırvat topraklarına girdi. Portekiz, Lüksemburg ve Hollanda’nın ortak arabuluculuğu ile çatışmalar önlendi. 7 Ekim 1991’de tam bağımsızlığını îlân eden Slovenya, Ocak 1992’de uluslararası platformda tanındı. Slovenya Mayıs 1992’de Birleşmiş Milletlere kabul edildi.

1992’nin ilk yarısındaki hükümet bunalımının ardından 6 Aralıkta genel seçimler yapıldı. Milan Kucan, oyların yaklaşık üçte ikisini alarak beş yıl süreyle yeniden Cumhurbaşkanı seçildi. Mecliste en çok milletvekili bulunan Liberal Demokrat Partinin liderliğinde yeni bir koalisyon hükümeti kuruldu (Ocak 1994).

Fizikî Yapı

Orta Avrupa’nın göbeğiyle Trieste Limanı arasında uzanan Slovenya topraklarının büyük kısmı dağlıktır. Kuzeybatıdaki sarp ve güzel manzaralı Julia Alplerinde bulunan Triglav Doruğu (2684 m) ülkenin en yüksek noktasıdır. Avusturya sınırı boyunca Karawanke Dağları uzanır. Daha güneyde ve güneydoğuda Komnik Dağları yer alır. Ülkeyi baştan başa geçen SavaIrmağı başşehir Gjubljana’dan sonra tepelik bölge girer. Bu tepelik bölge daha sonra yerini verimli ovaların bulunduğu Pannonia havzasına bırakır.

İklim

Slovenya’da sert kara iklimi hâkimdir. Yaz ayları oldukça sıcak geçerken, kış ayları soğuktur. Pannonia Yaylasında kış ayları biraz daha şiddetli geçer. Aşırı sıcak ve soğuk bu bölgenin en önemli özelliğidir. Kıyı bölgelerinde iklim biraz daha yumuşaktır.

Tabii Kaynaklar

Dağlık kısımların büyük kısmı ormanlarla kaplıdır. Ormanlarda daha çok kayın, meşe ve çam ağacı bulunur. Başta kömür ve cıva olmak üzere çeşitli mâden yatakları vardır.

Nüfus ve Sosyal Hayat

Ülke nüfûsu 1.985.000’dir. Resmî dili Slovence’dir. Slovenler bir Güney Slav halkı olmalarına rağmen onlardan ayrı bir dil konuşurlar. Halkın büyük çoğunluğu katoliktir. İlk öğretimin mecburi olduğu Slovenya’da halkın % 85’i okuma yazma bilir.

Siyâsî Hayat

Slovenya, çok partili iki meclisli cumhûriyet rejimle idâre edilir. Devlet başkanı halk tarafından beş yıllık bir süre için seçilir. Milletvekili seçimleri de beş senede bir yapılır.

Ekonomi

Ülke ekonomisi tarıma dayalıdır. Başlıca tarım ürünleri tahıl, patates ve çeşitli meyvelerdir. Ormancılık ve hayvancılık da önemli gelir kaynaklarındandır. Sanayi alanında metalurji ve dokumacılık gelişmiştir.

Ülkede işsizlik oranı çok düşüktür. İktisâdî açıdan çok gelişmiş olmasına rağmen, Yugoslavya’dan ayrılması ekonomisini alt üst etmiştir. Sırplarla Bosna-Hersek arasındaki savaş yüzünden bu ülkelerle ticâret yapılmaması ekonomiye büyük darbe vurmuştur. Hükümetin uyguladığı sıkı para politikası sâyesinde enflasyon, diğer eski sosyalist ülkelere göre düşük seviyede tutuldu.

Kış sporları ülkeye çok sayıda turist çeker. Bu yüzden turizm önemli gelir kaynakları arasında yer alır.

Ulaşım: Ulaşım kara, demir ve hava yoluyla sağlanır. Deniz ulaşımı Trieste kıyılarındaki limanlarından sağlanır. Türkiye’yi Avrupa’ya bağlayan demiryolu hattı başşehir Ljubljana’dan geçer. Hırvatistan’ın Novska şehrinden başlayıp, Avrupa’nın önemli şehirlerine ulaşan oto yol ülkeyi bir baştan bir başa katederek geçer. Başşehir Ljubljana ve Maribor şehirlerinde birer uluslararası havaalanı vardır.

SMİTH, Adam

İngiliz iktisatçı. 1723’te İskoçya’da, Kirkcaldy’de doğdu. Glasgow Üniversitesi ve Oxford Balliol College’de eğitim gördü. Edinburgh ve daha sonra Glasgow Üniversitelerinde mantık ve ahlâk profesörlüğü yaptı. 12 yıl öğretim görevinde kaldı. Bu görevi sırasında 1759’da Ahlâkî Duygular Teorisi (Theory of Moral Sentiments) adlı ilk eserini neşretti. Daha sonra Buceleuch dükünün özel hocalığını yaptı. Fransa’da düke arkadaşlık yaptı. İngiltere’ye dönüşünde iktisat ilminin temel eserleri arasında yer alan Milletlerin Zenginliğinin Mâhiyeti ve Sebepleri Hakkındaki Araştırma (An Inquiry into the Nature and Causes of Wealth of Nations) eserini yayınladı. 1778’de İskoçya’da (Edinburgh) gümrük komiserliğine tâyin oldu. 1790’da ölümüne kadar bu görevde kaldı.

Smith, Milletlerin Zenginliği adlı eserinde ileri sürdüğü görüşler ve prensipler dolayısıyle, kapitalizmin kurucusu ve ekonomi ilminin babası sayılmaktadır. Adam Smith’e göre fertler, kendi menfaatleri peşinde koşarken umûmî menfaatlere de hizmet ederler. Smith, devletin; altyapı hizmetleri ve fertlerin başaramayacağı iktisadî faaliyetler hâriç, iktisadî hayâta müdâhale etmemesini, iktisadî faaliyetlerin iş bölümü sâyesinde verimli olabileceğini iddia etmiştir.

SODA

Alm. Soda (n. f.), Fr. Soude (f), İng. Soda. Ticârî önemi olan ve temizlik maksadı ile de kullanılan kimyevî bir madde. Kimyevî formülü sodyum karbonattır. Suyu alınmış sodyum karbonat (Na2CO3) endüstride; on mol kristal suyuna sâhip Na2CO3l0H2O ise çamaşır sodası olarak temizlik işlerinde kullanılır. Sodanın endüstride kullanılışı, diğer maddeleri elde etmede, ham maddeye yardımcı olarak kullanılması şeklindedir. Cam sanâyiinde ve birçok kimyevî ürünün elde edilişinde rolü vardır. Sodyum nitrat, fosfat ve silikatların elde edilişinde soda kullanılır. Diğer kullanıldığı sahalar; sabun ve kâğıt üretimi, tekstil ve petrol arıtma tesisleridir.

Soda ilk defâ kaya tuzuyla sülfürik asidin işleme sokulmasından elde edilen sodyum sülfat, kireç taşı (CaCO3) ve kömürün (C) yanyana kızdırılmasından elde edildi.

Bugün soda, daha ziyâde Solvay metoduyla elde edilir. Bu metodda karbondioksit ve amonyak gazı karışımı uygun şartlar altında doymuş sodyum klorür çözeltisine gönderilir. Bu işlemden sodyum bikarbonat (NaHCO3) çözeltisi elde edilir. Süzülüp alınan bu toz 200°C’de kurukuruya ısıtılırsa Na2CO3 elde edilir. (Bkz. Leblanc Metodu)

Soda, tabiatta diğer minerallerle birlikte de bulunur. Bâzı göl suları soda yönünden oldukça zengindir. Böyle göl sularının kuruması neticesinde, çöl altında kalan bölgelerde soda yataklarına rastlanır. Memleketimizde Van Gölünde soda vardır. Tabiî sodaya Trona tuzu da denir. Tabiî saf soda nem çekici olup, beyaz kristaller hâlindedir. Erime noktası 851°C’dir.

SODA CAMI

(Bkz. Cam)

SODYUM

Alm. Natrium (n), Fr. Sodium (m), İng. Sodium. Sembolü Na olan ve yer kabuğunda, çokluk bakımından altıncı sırada bulunan metalik bir element. Sodyum, denizlerde çözünmüş hâlde bulunan elementler içinde miktar olarak ikinci sırayı alır. Sembolü Lâtince “natrium” veya “soda metali” kelimesinden alınmıştır.

Sodyum ilk olarak, eritilmiş sodyum hidroksitten 1807 senesinde Sir. H. Davy tarafından elektroliz yoluyla saf olarak elde edilmiştir. Aktif bir metal olması hasebiyle tabiatta serbest olarak bulunmaz. En çok sodyum klorür ve sodyum karbonat bileşiği hâlinde bulunur.

Özellikleri: Sodyum, gümüş renginde hafif bir metaldir. Bıçakla kesilebilecek kadar yumuşaktır. İşlenmesi ve çekilmesi kolaydır. 97,8°C’de erir, 882°C’de kaynar. Yoğunluğu sudan daha düşük olup, 0°C’de 0,972 g/cm3tür. Elektrik akımını iletmesi civadan 18 kat fazladır. Isı iletkenliği 0,317 kal/m2s °C’dir.

Sodyum, periyodik tabloda lityumla potasyum arasında 1A grubunda yer alır. Atom numarası 11, atom ağırlığı 22,9898’dir. Tabiî izotopu yoktur. Sun’î olarak sodyum 20-21-22-24-25 ve 26 izotopları elde edilmiştir. Diğer alkali metaller gibi en dış yörüngesinde bir elektron olduğu için bileşiklerinde 1+ değerliklidir.

Sodyum, hava ile temas edince üzeri oksitlenerek beyaz bir tabaka meydana gelir. Su ile çok âni reaksiyona girerek sodyum hidroksit ve hidrojen meydana getirir. Hidrojenle 200°C’de reaksiyona girerse sodyum hidrür (NaH) verir. Oksijen ile reaksiyona girerse sodyum süperoksit (NaO2) ve sodyum peroksit (Na2O2) meydana gelir. Sodyumun sıvı amonyaktaki çözeltisinden ozon geçirilirse sodyum ozonid (NaO3) elde edilir. Azot ile sıcakta dahi reaksiyon vermez; oda sıcaklığında flour ile hızlı, klorla yavaş reaksiyon verir, fakat brom ve iyotla vermez.

Elde edilişi: Sodyum, en çok eritilmiş sodyumklorürün elektroliziyle elde edilir. Elektroliz olayı neticesinde, anot üstündeki fanusta klor gazı toplanırken, katod etrafında da sodyum toplanır. Bu yolla elde edilen sodyum % 99,8 saflıktadır. Daha ileri saflaştırma özel metal filitrelerle yapılır. Sodyum elde etmede diğer bir metod da sodyum tuzlarını demir, karbon veya toprak alkali metaliyle termokimyevî reaksiyona uğratmaktır.

Bileşikleri: Sodyum’un pekçok önemli bileşiği vardır. Sofralardan eksik olmayan tuz, sodyumun tabiatta serbest hâlde bulunan klorür tuzudur. Sodyum bikarbonat (NaHCO3) kabartma tozu olarak bilinir ve tıp, eczâcılık, seramik, kâğıt sanâyiinde de kullanılır. Sodyum bikarbonatla sülfürik asit karışınca bol miktarda karbondioksit açığa çıktığından yangın söndürücülerde kullanılır. Sodyum karbonat, soda olarak bilinir (Bkz. Soda). Sodyum hidroksit (NaOH) kostik soda olarak sanâyide çok kullanılır. Kostik sodanın en çok kullanıldığı yerler sabun, kâğıt, tekstil ve petrol sanâyiidir. Sodyum sülfür (Na2S) dericilikte tüyleri deriden dökmekte kullanılır. Sodyum nitrat (NaNO3) tabiatta bulunur ve şili güherçilesi olarak bilinir. İyi bir gübredir. Et ve tütün işlemlerinde kullanılır. Sodyum peroksid (Na2O2) yağların refinasyonunda, yün, ipek ve diğer elyafların işlenmesinde kullanılır. Sodyum fosfatlar (Na3PO4, Na2HPO4 ve NaH2PO4) önemli bileşiklerdir. Na2HPO4 bilhassa pirinç kaplamada, seramikte, yangına karşı dayanıklı malzeme yapımında ve deterjanda kullanılır. (Na3PO4) fotoğrafçılıkta, tıpta kullanılır. Tabiî olarak bulunan sodyum sülfat (Na2SO4) Glober tuzu olarak da bilinir; Cam ve kâğıt sanâyiinde kullanılır. Sodyum tiyosulfat (Na2S2O3H2O) tan ise fotoğrafçılıkta istifâde edilir.

Kullanılışı: Elde edilen sodyum metalinin % 60’ı, motorlarda vuruntuyu önleyen kurşun tetraetilen üretiminde kullanılır. Kurşun tetra etil elde etmek için etil klorür Pb-Na alaşımıyla reaksiyona sokulur. Sodyum ayrıca titan ve zirkonyum halojenürlerden titan ve zirkon metali elde etmek için indirgeme vâsıtası olarak kullanılır. Birçok organik madde (bilhassa susuz alkol) elde edilir. Sodyumdan elde edilen sodyum siyanür elektrolitik kaplamada indirgeme vâsıtası olarak kullanıldığı gibi, birçok organik reaksiyonda kondansasyon, halojen çıkarma, renk giderme ve polimerizasyon vâsıtası olarak kullanılır. Sodyum buharlı elektrik lambalarının yapımında, nükleer santrallerde ısı iletim vâsıtası olarak “sıvı sodyum” kullanılır. Sodyumun çeşitli izotopları elde edilmiştir. Bunlardan sodyum -24 izotopunun yarılanma müddeti 15 saattir. Bu izotoplar biyoloji ve tıp sahalarında kullanılmaktadır.

SOFUR (Solanum Dulcamara)

Alm. Bittersüss (n), Fr. Douce-amère (f), İng. Bitter-sweet. Familyası: Patlıcangiller (Solanaceae). Türkiye’de yetiştiği yerler: Daha çok Kuzey Anadolu’da olmak üzere Anadolu’da yaygındır.

Haziran-eylül ayları arasında mor renkli çiçekler açan, 1-2 m yüksekliğinde, sarılıcı, otsu bitkiler. Yapraklar saplı, alt yapraklarının tabanları kalp şeklinde, üst yapraklar ise üç parçalıdır. Çiçekler, dalların ucunda, uzun saplı ve sarkık bileşik salkım durumunda toplanmışlardır. Olgun çiçeklerin taç yaprakları geriye dönüktür. Erkek organları (stamenler) çiçeğin ortasında sarı renkli bir konik durum yaparlar. Meyveleri sarımsı kırmızı renklidir. Bitki rutubetli, nemli ve gölgelik yerlerde, dere kenarlarında ve çitlerde yetişir. Yabanyasemini ve yabanasması olarak da bilinir.

Kullanıldığı yerler: Bitki, gliko-alkaloitler taşır. Yüksek dozlarda zehirlidir. Ağrı kesici, deri hastalıklarında kan temizleyici, uyutucu, idrar arttırıcı ve müshil etkilere sahiptir. % 1-3’lük çayı günde bir iki bardak içilebilir.

SOĞAN (Allium cepa)

Alm. Zwiebel (f), Fr. Olignon (m), İng. Onion. Familyası: Zambakgiller (Liliaceae). Türkiye’de yetiştiği yerler: Anadolu’nun çoğu yerinde birçok türü tabiî olarak yayılış göstermekle berâber, kültür çeşitleri de her tarafta yetiştirilmektedir.

Haziran-ağustos ayları arasında yeşilimsi veya pembemsi renkli çiçekler açan, 30-100 cm boylarında, çok yıllık otsu ve soğanlı bir bitki. Yapraklar boru şeklinde, içi boş, mavimsi-yeşil renklidir. Çiçekler küre şeklindeki başlarda şemsiye durumunda toplanmışlardır. Tohumları siyah renkli, köşeli ve küçüktür.

Soğan çok eskiden beri bilinen kültür bitkilerinden biridir. Sümerler döneminden beri yetiştirildiği ve kullanıldığı, târihî belgelerden anlaşılmaktadır. Soğan, değişik şekilli, üzeri zarımsı bir kabukla kaplı, yakıcı lezzetli ve özel kokuludur. Kültür çeşitlerine göre şekil ve büyüklükleri değişmektedir.

Türkiye’de soğan üretimi yapılan bölgelerin başında Karacabey ve havâlisi gelmektedir. Bu bölgede zirâatı yapılan soğan çeşitleri Kantartopu, İmralı veYalova 12’dir. Kantartopu yuvarlak, hafifçe basık, kırmızı kabuklu ve depolamaya dayanıklıdır. İmralı ise uzunca oval, kırmızı-kahverengi kabuklu, lezzetli ve bu bölgede tutulan bir çeşittir. Yalova 12, sarı soğan olarak da adlandırılır ve kantartopu çeşidinden seleksiyon yoluyla elde edilmiş beyaz etli, göbekli bir çeşittir.

Soğan ekilecek arâzi sonbaharda 20-25 cm derinlikte pullukla sürülür. Şubat başından îtibâren tav elde edilince biraz daha az derin olmak üzere tekrar sürülüp gübrelenir. Elde edilecek baş soğanların büyük ve dayanıklı olması için potaslı ve fosforlu gübre atılır. Fazla azotlu gübreler soğanlarda dokunun gevşek olmasına ve çabuk çürümesine sebep olur. Hazırlanıp gübrelenen toprağa mart-nisan aylarında tohum ekilir. Dikimden bir ay kadar sonra çeşitli aralıklarla çapalama ve bakımı yapılır. Normal olarak soğan fazla suya ihtiyaç duymamasına rağmen, lüzumunda sulama yapılır. Soğanlar belli bir iriliğe erişip, toprak üstü kısmının üçte ikisinin sararması, hasat zamanının geldiğini gösterir. Sökülen soğanlar ya örülerek veya çuvallanarak depolanır.

Tohum olarak kullanılan arpacıklar, serpme olarak metrekareye 5 gr hesâbıyla ekilir. Sulama, kaymak kırma, seyreltme ve çapalama yapılmaz. Bu sebeple büyümezler ve böylece yaz sonunda soğan gibi hasadı yapılarak depolanır ve tohum olarak kullanılır.

Soğan yetiştirilmesinde karşılaşılan hastalıklar; soğan mildiyösü, soğansak nematodu ve soğan sineği tahrişleridir. Mildiyö, soğanın çürümesine sebep olan mantarî bir hastalıktır. Soğansak nematodu da çürümeye, soğan sineği ise kurtlanmaya ve neticede çürümeye sebep olur. Bu hastalıklara karşı alınan belli başlı tedbirler; ekilecek arpacıkların hastalıksız bölgelerden temin edilmesi, hastalıklı artıkların yakılması, hastalıklı tarlaya dört sene sonra ekim yapılması ve kimyevî ilâçlamalar sayılabilir.

Kullanılışı: Soğan çok eski çağlardan beri yemeklere çeşni veren bir sebzedir. Yeşil yaprakları ve kuru yumruları kullanılır. Soğanın içinde C vitamini bulunur ve besleyici ve iştah açıcı bir besindir. İçinde bulunan kükürtlü bir madde soğana acılık verir, gözleri yakar ve yaşartır.

Soğan, mikroplara karşı koyma gücünü arttırdığından, bir memlekete gelenin önce biraz çiğ soğan yemesi sıhhati için iyidir. Soğandan sonra kereviz veya sedefotu yenirse, fena kokusu gider. Peygamberimiz; “Soğan ve sarmısağı pişmiş olarak yiyiniz.” buyurdu. Çiğ de yenir. Müslümanları rahatsız etmemek için, soğan-sarmısak yeme husûsunda câmiye giderken dikkatli olmalıdır. Cumâ geceleri çiğ soğan-sarmısak yememek dînimizin emirlerindendir.

SOĞDAKLAR

Amuderya ile Sirderya arasındaki Soğd bölgesinde yaşayan İran asıllı bir topluluk. Doğudan gelen Hunluların baskısı üzerine ülkelerini terk ederek batıya, Karadeniz’in kuzey taraflarına göç eden Soğdlular, Burada Kanpçu (Kangar) Devletini kurdular. Oğuz neslinden gelen hükümdârlar tarafından idâre edildiler. Sonradan bölgeye gelen Peçenek boylarının kültürlerinin tesirinde kaldılar. Onların giyinişlerini ve dillerini benimsediler. Makedonya Kralı İskender’in AsyaSeferi sırasında (M.Ö. 331) ortaya çıkan kavimler göçü sonunda, Soğdakların bir kısmı Türklerle kaynaşarak, Türkleşirken, bir kısmı da, Fars kültürünü benimsedi.

SOĞUK ALGINLIĞI

(Bkz. Nezle, Grip)

SOĞUK FÜZYON

Alm. Kalte Fusion, Fr. fusion froide, İng. Cold fusion. Elektrokimyâsal bir pil içinde düşük basınç ve düşük sıcaklıkta gerçekleştiği ileri sürülen çekirdek kaynaşması reaksiyonu. Soğuk füzyon adı verilen çekirdek kaynaşması reaksiyonunu, ilk defâ Mart 1989’da İngiltere Southampton Üniversitesinden Martin Fleischmann ile ABD Utah Üniversitesinden Stanley Pons birlikte gerçekleştirdiklerini iddia ettiler.

Çekirdek kaynaşması reaksiyonunun milyonlarca derece sıcaklıkta gerçekleştiği, bunun da ancak güneş merkezinde olabileceği biliniyordu.

Bu iki bilim adamı ise, oda sıcaklığında basit bir elektroliz kabına lityum, çözünmüş döteryum oksit elektrolit çözeltisi doldurdu. Katot olarak palladyum metali, anot olarak da katot çevresine sarılmış platin tel kullandılar. Elektrotlara akım uygulandığında döteryumun ayrışarak palladyum metali içine sızdığını ve kristal başlıklarını doldurduğunu gördüler. Burada birkaç haftalık birikim sonucunda döteryum-döteryum kaynaşması meydana geldiğini duyurdular. Bu reaksiyonun

21D+21D Ææææ 32He+10n+ısı

şeklinde olduğunu iddia ettiler.

Benzer reaksiyon başta ABD, İngiltere, Japonya, Türkiye ve daha pekçok ülkede tekrarlandı. Ancak, döteryum-döteryum kaynaşması reaksiyon hızının, yapılan ve hızı belirlenen reaksiyonlardan bir milyar daha büyük olduğu bulunmuştur. Bunun sonucu olarak yapıldığı iddia edilen döteryum-döteryum kaynaşması reaksiyonu bilim çevrelerince şüphe ile karşılanmış, henüz ispatlanmamış bir iddia olarak kalmıştır.

SOĞURMA (Absorbsiyon)

Alm. Absorption, Fr. Absorption, İng. Absorption. Madde veya enerjinin bir ortamda kısmen yakalanması. Madde, özellikle gaz absorbsiyonunun kimyâsal işlemlerde büyük önemi vardır. Gaz absorbsiyonunda gaz veya gaz karışımı bir sıvıdan geçirilir veya sıvı ile yakın temasa getirilir. Ürünlerin geri kazanılması ve hava kirliliğinin önlenmesinde gaz absorbsiyonu önemli bir yer tutar. Meselâ, kükürtlü yakıtların yanmasından hâsıl olan hava kirletici SO2 gazı su ile absorbe edilir.

Herhangi bir enerji dalgası (ses, ışık, elektromanyetik vs.) bir ortamdan geçerken dalganın genliği sürekli olarak düşer. Enerji çok düşük seviyede soğurulursa, ortam söz konusu ışınıma saydamdır, denir; enerjinin tamâmının soğurulması durumunda ise ortam opak olarak tanımlanır. Aslında bütün saydam maddeler belirli bir ölçüde soğurma etkisi gösterir. Ayrıca absorbsiyonda geçimlilik de söz konusudur. Bâzı dalga boyları soğurulurken bâzıları ortamı geçer. Meselâ, cam güneş ışığındaki ultraviyolet ışınları soğurur. Soğurma neticesinde ortamın sıcaklığı artar.