SİVÂSÎ ABDÜLMECÎD EFENDİ
Anadolu’da yetişen evliyânın büyüklerinden. İsmi, Abdülmecîd, künyesi Ebü’l-Hayr, lakabı Mecdüddîn’dir. İsmi, Abdülmecîd Şirvânî’nin ismine hürmeten konulmuştur. Şinâsî nisbesiyle meşhûr olmuştur. Şiirlerinde Şeyhî mahlasını kullanır. Tasavvufta, Halvetiyye yolunda Şemsiyye kolunun kurucusu Şemseddîn Sivâsî hazretlerinin yeğenidir. Babasının ismi Muharrem Efendidir. 1563 (H.971) senesinde Tokat’ın Zile ilçesinde doğdu. 1639 (H.1049) senesinde İstanbul’da vefât etti.
Küçük yaştan îbâren babasından ilim öğrenen Abdülmecîd Efendi, yedi yaşına geldiği zaman Kur’ân-ı kerîmi ezberledi. Amcası Şemseddîn Efendiden (Kara Şems) zâhirî ve bâtınî ilimleri tahsil etti. Arabî ilimler, fıkıh, tefsir ve hadis ilimlerinde yüksek derece sâhibi olup, amcasından icâzet (diploma) aldı. Uzun müddet Şemseddîn Sivâsî’nin sohbetinde kalıp, tasavvufî hakîkatlere kavuştu ve yüksek mânevî derecelere ulaştı. Otuz yaşına gelince, Merzifon ve çevresi ahâlisine Allahü teâlânın emir ve yasaklarını anlatmakla vazîfelendirildi. Daha sonra Zile’deki Halvetî Dergâhında irşatla vazîfelendirildi. Burada talebe yetiştirmekle meşgul oldu. Sivas’taki Şemsiyye Dergâhı Şeyhi Recep Efendi vefât edince, onun vazîfesini yürüttü. İlim ve irfandaki şöhretini duyan Sultan Üçüncü Mehmed Hanın dâveti üzerine İstanbul’a geldi. Bir müddet Ayasofya civârında oturdu. Daha sonra Eyyûb Nişancası’ndaki kendisine hediye edilen bahçe içindeki eve yerleşti. Dâr-üs-saâde ağalarından Mehmed Ağanın Çarşamba’da yaptırdığı Mehmed Ağa Dergâhında insanlara İslâm dîninin emir ve yasaklarını anlatmakla vazîfelendirildi.
İstanbul’da çeşitli câmilerde halka vâz ve nasîhat etti. Sultan Selim civârında bir mescid ve Sivâsî Dergâhını inşâ ettirip, hizmet etti. Sultanahmed Câmiinin temel atma ve açılış törenlerinde bulunup duâ etti ve ilk vâzı verdi. Vefât edinceye kadar Sultanahmed Câmiinin vâizliğini yaptı.
Sultan Üçüncü Mehmed, Birinci Ahmed, Birinci Mustafa, Genç Osman ve Dördüncü Murâd Han devirlerinde yaşayan Sivâsî Abdülmecîd Efendi, sultanlara ve diğer devlet adamlarına nasîhatlerde bulundu. Karayazıcı ve Uzun bölükbaşı isyânlarının bastırılmasında önemli rolü oldu. Sultan Dördüncü Murâd’a Bağdat’ın fethedileceğini müjdeledi. Pâdişâh sefere çıkarken de hazret-i Ömer’in kılıcını beline o kuşattı.
İlim, irfan ve güzel ahlâk sâhibi olan Sivâsî Abdülmecîd Efendi, zaman zaman pâdişâhlara verdiği manzum şikâyetnâmelerde memleketin ve milletin içinde bulunduğu hâli anlatmış, başarıya ulaşmak için adâletli davranılmasını ve istişâreyi, ehline danışmayı tavsiye etmiştir. İslâm dîninin hep ilerlemeyi emrettiğini anlatmış, gelişmelere karşı çıkan din adamı kılığına girmiş din düşmanlarıyla, tarîkatçı geçinen câhil ve sapık kimselerle ve bid’at ehliyle mücâdele etmiştir. İstanbul’da vâz, nasîhat ve irşâtla meşgulken, 1639 (H. 1049) senesinde vefât etti. Eyüp Nişancası’ndaki evinin bahçesine defnedildi. Vefâtından iki yıl sonra, gördüğü bir rüyâ üzerine Mahpeyker Kösem Sultan, kabrinin üzerine bir türbe yaptırdı. Türbe bugün çok harap bir hâldedir.
Eserleri:
Şeyhî mahlasıyla pek güzel şiirler yazan Sivâsî Abdülmecîd Efendinin eserlerinden bâzıları şunlardır:
1) Fâtihâ Tefsîri, 2) Mesnevî Şerhi, 3) Lezâiz-ül-Âsâr ve Letâif-ül-Ezhâr, 4) Dürer-ül-Akâid, 5) Dîvân-ı İlâhiyât, 6) İrâde-i Cüz’iyye, 7) Hadîs-i Erbaîn.
(Bkz. Kırım Savaşı)
Alm. Zivilverteidigung (f), Fr. Protection (f), Civile, İng. Civil Protection. Düşman taarruzlarına, tabiî âfetlere ve büyük yangınlara karşı halkın mal ve can kaybının asgarî hadde indirilmesi, hayâtî önem taşıyan her türlü resmî ve husûsî tesis ve teşekküllerin korunması ve faaliyetlerinin yürütülmesi için âcil tâmir ve ıslâhı, savunma gayretlerinin sivil halk tarafından âzamî sûrette desteklenmesi ve cephe gerisi mâneviyâtının muhâfazası maksadıyla alınacak her türlü silâhsız, koruyucu ve kurtarıcı tedbir ve faaliyetler.
Târihi: Bütün medenî memleketlerde Sivil Savunmanın târihçesi oldukça eskidir. BirinciDünyâ Savaşını tâkip eden yıllarda ülkelerin çoğunda bu hizmet Pasif Korunma adı altında yapılmaktaydı. Teknolojik gelişmeler savaş doktrinlerinde de değişmelere sebep olmuş, buna paralel olarak da Pasif Korunma Teşkilâtı birçok ülkede günün ihtiyaçlarını karşılayacak şekilde yeniden düzenlenmiş ve bugünkü bünyesiyle “Sivil Savunma” adını almıştır. Nükleer ve termonükleer silâhlar Sivil Savunmanın önemini daha da arttırmıştır.
Bir fikir vermesi açısından; İkinci Dünyâ Savaşındaki 10 milyon ölünün % 52’sinin asker, % 48’inin sivil kişilerden meydana geldiği söylenebilir.
İngiltere’de Sivil Savunmanın plânlama işleri 1924 yılında başlamış olup, o zaman bu teşkilâtın adı; “Hava Baskınlarına Karşı Alınacak Tedbirler Komitesi” idi. Fransa’da Sivil Savunma faaliyetlerine ilk olarak 1938 yılında rastlanmaktadır. BatıAlmanya’da ise SivilSavunma çalışmalarına 1951 yılında başlanmıştır. Rusya’da 1931, Danimarka’da 1938, Norveç’te 1936, Hollanda’da 1950, Belçika’da 1937, İtalya’da ise 1956 yılında ilk Sivil Savunma çalışmalarına başlanılmıştır. Amerika’da Sivil Savunma faaliyetleri batılı devletlere nazaran daha yenidir. Bunun sebebini herhalde harpten uzak kalışında aramak lâzımdır. Fakat bu memlekette bilhassa son yıllar zarfında Sivil Savunma konusunda çok ileri adımlar atılmıştır.
Memleketimizde Sivil Savunma, 1928 yılında Genel Kurmay Başkanlığınca yayınlanan “Cephe Gerisinin HavayaKarşı Müdâfaa ve Muhâfazası” adlı tâlimatnâme ile başlamıştır. Bu tâlimatnâmeden sonra Sivil Savunma ile ilgili ilk çalışma 1931 yılında olmuş, “Hava Taarruzlarına KarşıPasif Korunma” adı altında birtakım tedbirler getirilmiştir.
Muhtelif târihlerde yapılan bâzı düzenlemelerden sonra 1959 yılında 7126 sayılı Sivil Savunma Kânunu günün şartlarına cevap verecek biçimde, Sivil Savunmanın Teşkilâtlanmasını öngörmüştür. Bugüne kadar da bu alanda birçok çalışmalar yapılmıştır.
Ülkemizde 1950 yılından sonra Kara Kuvvetleri Komutanlığı, Yurt İçi Savunma Şubesi tarafından yürütülen Sivil Savunma İşleri, 28 Şubat 1959 günü yürürlüğe giren 7126 sayılı Sivil Savunma Kânunuyla İçişleri Bakanlığına bağlı Sivil Savunma Genel Müdürlüğünce yürütülmektedir.
Önemi: Günümüzde veya gelecekte çıkacak savaşların en belirgin özelliği bu savaşların topyekün veya milletlerarası savaşlar olmasıdır. Topyekün savaşlarda gâye, düşmanın savaş gücünü kırmak ve yok etmektir. Savaş gücü de bilindiği üzere genellikle insan gücü ve endüstriyel güçten meydana gelmektedir. Bu sebepten düşman, savaş gücünü kırmak için bu kuvvetleri meydana getiren kaynaklara yönelir. Yâni sivil halkı ve halk tarafından çalıştırılan özel ve kamuya âit kurumlarla endüstriyel kuruluşları hedef alır.
Barış zamânında devletler, kuvvetli bir Sivil Savunma Teşkilâtının temelini atamazlarsa, savaş ânında hedef olacakları durum bir felâkettir.
Yurt savunması bakımından Sivil Savunma, memleketin Silâhlı Kuvvetlerinin yanı başında ve onun kadar önemlidir. Nükleer çağın yeni harp teknolojisi, bu teşkilât hizmetlerinin önemini daha da arttırmıştır. Millî güvenlik tedbirlerimizin genel çerçevesi içinde ayrı bir yeri olan Sivil Savunma hizmetlerinin, kılıca karşı savunma aracı olan kalkanın yerini almasıdır.
Ağustos 1945’te Japonya’nın Hiroşima şehrine atılan 20 kilo tonluk bir atom bombası, 300.000 evin tamâmen veya kısmen yıkılmasına, böylece on binlerce, insanın evsiz kalmasına sebep olmuştur. 9 Ağustos 1945’te Nagazaki’ye atılan aynı güçteki bir diğer bomba ise 87.000 kişiden 27.000’inin yaralanmasına, binlerce insanın da evsiz kalmasına sebep olmuştur.
Öte yandan böyle bir saldırıda kamu tesisleri dediğimiz elektrik, havagazı, kanalizasyon, su, PTT şebekeleri ile radyo-televizyon gibi tesisler de zarar görecek, hasara uğrayacak, binâlar yıkılacak, böylece günlük hayatta büyük zorluklarla karşı karşıya kalınacaktır.
Nüfus yoğunluğu yüksek olan şehirlerle, endüstriyel merkezlere atom bombası, biyolojik ve kimyevî silâhlarla yapılacak bir saldırı veya tabiî âfet sonunda karşı karşıya kalınacak durum şöylece özetlenebilir:
a. Binlerce ölü,
b. Enkaz altında binlerce yaralı,
c. Binlerce evsiz insan.
Birinci Dünyâ Savaşında 9.800.000 dolaylarında olan can kaybının % 95’i asker, % 5’i sivildi. 1939 yılında başlayan İkinci Dünya Savaşı ile savaş endüstrisi; uçak, tank, denizaltı araçlarında atom bombasının kullanılması boyutlarına ulaşmıştır. Bu baş döndürücü gelişme sonunda 52 milyon dolayında can kaybı görülmüştür. Bu kaybın % 52’si asker, % 48’i sivil halk olunca ülkeler Sivil Savunma alanındaki çalışmalarına daha çok hız vermişler, düzenlemeleri geliştirmişlerdir.
1950 yılında başlayan Kore Savaşında 9.200.000 insanın ölmesi, bunun da % 16’sının asker, % 84’ünün sivil halk olması, ülkeleri Sivil Savunma konusunda daha ciddî tedbirler almaya mecbur kılmıştır.
Irak ile Müttefikler arasında cereyan eden 1991 Körfez Savaşında kimyâsal silah tehdidi ortaya çıkınca Sivil Savunmanın önemi herkes tarafından daha iyi anlaşıldı.
Sivil Savunma Teşkilâtı: Sivil Savunmayı, teşkilâtlandırmaktan, eğitimden, idâre ve kontrolden, mükelleflerin hizmete çağrılmasından İçişleri Bakanlığı; bu işlerin plânlanmasından, tatbikinden, bölgeler arasındaki yardımlaşma ve işbirliğinden Sivil Savunma Genel Müdürlüğü sorumludur.
İçişleri Bakanlığınca tertip ve tebliğ edilecek esaslar dâhilinde Mülkî İdâre Âmirleri (Vâli, Kaymakam ve Nâhiye Müdürü) mülkî hudutları içindeki Sivil Savunmanın fiilen tahakkukundan sorumludur.
Sivil Savunma Teşkilâtı, merkez ve taşra olmak üzere ikiye ayrılır.
Merkez teşkilâtı: Sivil Savunma Genel Müdürlüğü ve buna bağlı Sivil Savunma Koleji, Sivil Savunma Birlikleriyle İkaz Alârm Merkezlerinden meydana gelmektedir.
Genel Müdürlük; Genel Müdür, Genel Müdür Yardımcıları, Daire Başkanlıklarıyla Şûbe Müdürlükleri şeklinde düzenlenmiştir.
Taşra teşkilâtı: Sivil Savunma Müdürlükleri, Memurluklarıyla Sivil Savunma Mahallî Kuvvetlerinden meydana gelir.
Mahallî Kuvvetleriyse; şehir ve kasaba Sivil Savunma Teşkilleri ve Korunma Kılavuzlarıyla Resmî ve Hususî Müesseselerin Sivil Savunma Teşkillerinden ibârettir.
Sivil Savunma plânlaması: Günümüzde çıkacak herhangi bir savaşta, saldırı sonucu, hasar ve zâyiâttan en çok halk zarar görecektir. Dolayısıyle halk, Sivil Savunma plânlamasına tâbidir. Bunun için:
Askerlikle ilgisi olmayan, Millî Savunmayla ilgili herhangi bir vazife almayan 15 yaşını bitirmiş ve 65 yaşını bitirmemiş kadın-erkek bütün vatandaşlardan; yaşına, işine, ihtisas ve sağlık durumlarına göre Sivil Savunma teşekküllerinde istifâde edilir.
Sivil Savunma düşman saldırıları ve tabiî âfetlere karşı, sivil halkın can ve mal kaybını en aza indirmek için, normal zamanlarda kurulan bir sigortaya benzetilebilir. Geleceğin savaşları ile tabiî âfetlerde sivil halkın en büyük garantisi sivil savunmadır. Çünkü; Sivil Savunma hasar ve zâyiâtı asgariye indirebilecek imkânlara kavuşmuş bir kuruluştur.
Sivil Savunma hizmet ve servisleri: Sivil Savunma gayretlerinin özü, gayesi can kurtarmak olduğuna göre halka götürülecek hizmetler şunlardır:
1. Kurtarma Servisi; Enkaz altında ve arasında kalan yaralıları kurtarır, ilkyardım yapar.
2. İlk Yardım Ambulans Servisi; Kurtarılan yaralılara ilk yardım yapar, ileri ilk yardım merkezlerine ve hastânelere taşır.
3. Sosyal Yardım Servisi; Evsizlere iâşe temin eder, barındırır, elverişli yerlere yerleştirir. Diğer sosyal ihtiyaçlarını karşılar.
4. Karargâh Servisi; Sivil Savunma Servislerini yönetir. Sivil Savunma harekâtını sevk ve idâre eder.
5. Kılavuz Servisi; Halkla Sivil Savunma Teşkilâtı arasında ilişki kurar. Halka Sivil Savunma konularında bilgi verir ve kılavuzluk eder.
Zamânımız savaşları topyekün savaştır. Bu yüzden can ve mal kaybını en az hadde indirebilmek için ya çok iyi ve plânlı tahliye ve seyrekleştirmeyi gerçekleştirmek veya sığınak yapımına önem vermek şarttır. Aksi halde günümüzün ve geleceğin savaşlarında, can ve mal kaybının çok büyük olacağı kesinlikle bilinmelidir.
Nükleer (Atom ve Hidrojen bombaları) ve Konvansiyonel (Yüksek İnfilâklı bombalar) silâhlarla, biyolojik ve kimyevî harp maddelerinin tesirlerinden ve tabiî âfetlerden, insanların yaşaması ve memleketin harp gücünün devamı için, zarûrî canlı ve cansız kıymetleri korumak için kullanılan veya bu maksatla inşâ edilen emin yerlere sığınak denir.
Sığınaklar yer altında yapıldığı gibi, yer üstünde de yapılabilir. İnsan hayâtının devâmı ve millî bekânın temini için yalnız insanların korunması kâfi değildir. İnsanların yanı sıra hayvanların, su, gıdâ maddelerinin, hazinenin, saray, müze ve kütüphânelerin, sanat eserlerinin arşivlerin, kıymetli vâsıta ve malzemelerin, patlayıcı-parlayıcı ve yanıcı maddelerin vs. de korunması şarttır. Kısaca sığınak; insanlarla, insan hayâtı ve savaş gücü için gerekli kıymetlerin korunmasını temin etmektir.
(Bkz. Ergenlik Sivilcesi)
Alm. Moskito (m.), Fr. Moustique, İng. Mosquito. Familyası: Sivrisinekgiller (Culicidae). Yaşadığı yerler: Dünyânın hemen hemen her tarafında. Özellikleri: İnce, nârin yapılı sinekler. Dişileri kan emer. Birçok hastalığı bulaştırırlar. Çeşitleri: 3000 kadar türü vardır. Anofel (sıtma sivrisineği), culex (ev sivrisineği) en meşhurlarıdır.
İki kanatlılar (Diptera) takımının, Sivrisinekgiller (Culicidae) familyasından, nemli yerlerde yaşayan böceklerin ortak adı. Vücutları ince uzun, sırtları kambur görünüşlüdür. Kanatları dar ve kenarları saçaklıdır. Bir çift iri petek göze sâhiptirler. Antenleri dişilerde düz, erkeklerde kıllıdır. Dişileri insan ve sıcakkanlı hayvanların kanını emer. Erkekleriyse çiçeklerin özleriyle beslenirler.
Dişinin delici ağız parçaları, koruyucu bir kılıf içinde hareket etmektedir. Dişiler, deri üzerine konar konmaz kıl kadar ince delici hortumunu deriye batırarak emdiği kan sâyesinde bir dakika içinde üç kat ağırlığa ulaşır. Delici-emici hortumu iki tüp, iki neşter ve iki testere dişli bıçaktan meydana gelir. Kılcal kan damarına ulaşınca kanın pıhtılaşmasını önleyen salgısını, hortumun birinci tüpüyle boşaltırken diğerleriyle kanı mîdesine pompalar. Sıvısının uyuşturucu tesiri geçince allerjik bir kaşıntı başlar.
Sivrisineğin iki anteni ve üç çift bacağı, hozson adı verilen duyu kıllarıyla donanmıştır. Karanlık bir odada uyuyan bir insanın yerini dışarıya soluduğu karbondioksitten keşfeder. Derinin sıcaklığını, nemini, teri meydana getiren maddeleri kısa zamanda tahlil eder. Kokudan hoşlanmaz. Bir odada yatan birkaç kişiden en uygununu av olarak seçer. Alkolik insanların kanını beğenmez. Hortumunu deriye batırdığında, damarın yerini asla şaşırmaz.
Sivrisinekler yumurtalarını su sathına bırakırlar. Kısa sürede yumurtadan çıkan larvalar, karın ucundaki uzanan soluk borularını, suyun yüzüne uzatarak nefes alırlar. Su içindeki organik maddelerle beslenirler. Rahatsız edildiklerinde, suyun dibine doğru süratle kaçarlar.
Sivrisinekler insanları sokup acı acı kaşındırmaktan başka, bâzı hastalıkları da bulaştırırlar. Tropik bölgelerde Sarı humma ile Filariose denilen bir hastalığa sebep olurlar. Avrupa’da yaygın olan Anopheles maculipennis sıtma hastalığı âmilini taşır. Ülkemizde Sıtma sivrisineği olarak tanınır (Bkz. Sıtma). Bu sinek, bataklık yerlerdeki durgun sularda yaşar. Larvaları su yüzeyine paralel durur. Dişi, konduğu zeminde başı üstünde amuda kalkmış gibi görünür. Ev sivrisineği (Culex pipiens) nin larva pupaları su yüzeyine asılı durur. Erginleri zemine paralel konar. Sivrisineklerin yumurta, kurtcuk ve pupaları su birikintilerinde yaşar. Dünyânın hemen hemen her tarafında bulunurlar. Finlandiya’nın kuzey ucundan Afrika’nın güney ucuna kadar uzanırlar.
3000 kadar türü bilinmektedir. 100’e yakın türü bulaşıcı hastalık âmili taşır. Dünyâda her yıl 150 milyon kadar malarya (sıtma) vak’ası görülmektedir. Üredikleri sulara mazot dökülerek kurtçuklarının solunumu engellenerek yok edilmeye çalışıldığı gibi, geniş ilâçlama metodlarına da başvurulmaktadır. Yapılan incelemeler sivrisineğin zamanla ilâçlara karşı bağışıklık kazandığını göstermiştir. İsviçre uzmanları sıtma sineğinin aşıladığı plazmodyuma karşı, aşı üretme çalışmaları yapmaktadır. Kaliforniya Üniversitesinde yapılan araştırmalarda ise üretilen kurtçuklarla sivrisinek larvaları yok edilmeye çalışılmaktadır. Nielseni denen bu kurtçuklar (Resimermis nielseni), sivrisinek larvalarının epidermisini delerek içlerine yerleşmekte ve tırtılın sıvısını emmektedir. Yedi gün sonra tırtılı terk ettiklerinde öldürücü yaralar bırakırlar. Yalnız belli türden sivrisinek larvalarına saldırırlar. Başka böceklere birşey yapmazlar.
Amerikan biyologları, sivrisinekleri kısırlaştırma yollarını denemektedir. İsrailli araştırmacılar ise, bir tür sivrisinek zehiri üreten mikroplar yetiştirmektedir. Birçok ülkede Gambusia balıklarıyla sivrisinek kurtçuklarına savaş açılmıştır. Anavatanı Amerika olan bu balıklar, bulundukları her ortama rahatça uyum sağlamaktadır. Erkekleri 3-5, dişileri 6 cm’dir. Su sıcaklığı 10°C’nin altına düştüğü zaman kış uykusuna yatarlar. Bir dişi üreme döneminde 450 kadar yavru yapar. Yavrular 6 haftada erginleşerek üremeye başlarlar. Bir Gambusia balığı 300 kadar sivrisinek kurtçuğu ve yumurtası yer. Yurdumuzda birçok yerde bu balıklardan üretilmektedir. Böylece sivrisineklerle mücâdele edilmektedir.
(Bkz. Morarma)
Alm. Zyansäure (f), Fr. Acide (m), Cyanique, Alm. Cyanuric acid. Çok zehirli, uçucu bir sıvı. Kaynama noktası 26°C’dir. Renksiz olup, acı bâdem kokusundadır. Su ile her oranda karışabilir. Siyanür asidi ve tuzları oldukça zehirlidir, bundan dolayı laboratuvar çalışmalarında dâimâ iyi çeken kapalı ocaklarda çalışmalıdır.
Siyanürler birçok sanâyi dalında kullanılır: Akrilonitril sentetik lastik yapımında; siyanojenklorür kimyevî sentezlerde; siyanamit gübre yapımında; siyanür tuzları metalurjide kullanılmaktadır.
Siyanür zehirlenmesi: Hidrojen siyanür gazının teneffüs yoluyla veya siyanür tuzlarının sindirim yoluyla alınmasıyla ortaya çıkan zehirlenmedir. Elma, kiraz, şeftali, kayısı ve erik gibi meyvelerin çekirdeklerinde siyanogenetik glikozid bulunmaktadır. Çocuklarda 5-25 çekirdek, ölüme sebep olabilmektedir.
Zehirlenme belirtileri; hızlı solunum, kan basıncında düşme, şuur bulanıklığı ve komadır. Daha çok olgunlaşmamış çağla ile zehirlenme görülür. Siyanür miktar olarak en çok acı bâdemde bulunur. Acı bâdem % 4 siyanür ihtivâ eder. Siyanür insanda sitokrom oksidaz enzimini inhibe ederek zehirlenme yapar.
Kronik (uzun süreli) zehirlenmede hidroksikobalamın kullanılmalıdır.
Çalışma ortamında minimal eşik değer milyonda 0,1-10 kısmın üzerine çıkmamalıdır.
Alm. Politische ideologien (f. pl.), Fr. Doctrines (f. pl.) politiques, İng. Political doctrines. Devletin idâresinde, devletin temel kuruluşlarına istikâmet ve ruh veren düşünce akımlarına verilen ad.
Siyâsî doktrin; devleti idâre eden şahıs, topluluk, parti ve devlet organları tarafından benimsenir ve uygulanır. Devletin bütün temel kuruluşları, ana kânunları, devleti idâre eden güçlerin benimsediği bu devlet felsefesine göre düzenlenir. Devletin yapısı ne olursa olsun hâkimiyet hakkını kullananların tâkip ettikleri siyâsî doktrin o ülkenin hayâtına hâkim olur.
Uygulanan devlet siyâsetinde siyâsî, hukûkî veya iktisâdî doktrinler ağırlık kazanır. Devletler, bu doktrinlerden birini kullanmaları yanında, her üç doktrinin karışımından meydana gelen bir sistemi de kullanılabilirler.
Siyâsî doktrinlerden bâzıları teorik, bâzıları ise pratik esaslara dayanır.
Teorik olan siyasî doktrinler şunlardır: Ferdiyetçilik, Liberalizm, Sosyalizm, Teokrasi ve Demokrasi.
Pratik olan siyasî doktrinlerden bâzıları şunlardır: Anarşizm, Komünizm, Faşizm, Nasyonal-Sosyalizm.
Alm. Politische Parteien (f. pl.), Fr. Partis (m. pl.) politiques, İng. Political parties. Meşrû ve açık bir şekilde, devlet yönetimini, iktidarı ele geçirmek gâyesiyle belli bir siyâsî, iktisâdî ve hukûkî doktrini veya daha başka bir devlet idâresi sistemini benimseyen şâhısların tespit edilen bir programdaki ilkeleri gerçekleştirmek üzere, bir araya gelerek meydana getirdikleri ve bir adı bulunan topluluk.
Siyâsî partiler, dört temel esasa dayanır:
1. Teşkilât: İdâre edecek olanların devlet teşkilâtına katılmalarını sağlayacak şekilde bir teşkilâtlanmaya ihtiyacı vardır. Devlet yönetiminde söz sâhibi olmak isteyenlerin, sözlerini dinletebilmeleri ve otorite kurabilmeleri ancak bu teşkilâtın kurulması ile mümkündür.
2. Zemin: Bir partinin kurulabilmesi için toplum içinde, çeşitli menfaatların meydana gelmesi ve ayrılması gerekir. Farklı menfaatlar olmadan siyâsî bir partinin kurulması söz konusu olamaz. Böyle bir zeminde bir parti kurulacak bile olsa, seçmen tarafından destek göremeyeceği için kopma veya aynı menfaat grubu diğer bir partiyle birleşme mecburiyetinde kalır.
3. Dayanışma: Aynı düşünceyi paylaşan parti üyelerinin müşterek menfaatının korunması, aralarında meydana gelecek dayanışmayla mümkün olur. Bu dayanışma müşterek karar almayı, müşterek hareket etmeyi ve aynı tehlikelere karşı birlikte mücâdele etmeyi temin eder.
4. Hürriyet: Partinin kurulması, teşkilâtlanması, mücâdele ve seçim neticesi, devlet idâresinde söz sâhibi olması ancak hürriyet sâyesinde olur. Mutlak Monarşiyle idâre edilen devlet yönetiminde parti teşkilâtlarına genelde rastlamak mümkün değildir. Ancak, hürriyetin bulunmadığı ortamlarda, yukardaki üç unsur mevcut olursa partilerin varlığının önüne geçilemez. Ancak bu ortamlarda kurulan partiler, gizlice kurularak faaliyete geçebilir.
Siyâsî partilerin sınıflandırılması: Siyâsî partiler değişik şekilde sınıflandırılabilir. İç yapılarına göre:
1. Kitle Partileri, 2. Kadro (ideoloji) Partileri.
Kitle Partileri üye sayılarının çok olması yolunda faaliyet gösterirler.
Kadro Partileri ise daha çok savunulan fikirlerden kuvvet alır ve yöneticilerin bu fikirlere bağlılığı yönünde faaliyet gösterirler. Kadro partilerinin üye sayısının az olmasına karşılık, yönetici kadrolarının bir fikirde oluşu yönünden dikkati çeker. Günümüzde ABD partileri ile İngiltere’deki Muhafazakar Parti kadro parti tipinin özelliklerini yansıtan örneklerdendir.
Siyâsî Partilerin devlet yapısı içindeki mevcudiyetleri hukûkî yönden partiler ve kânun dışı partiler olarak da iki grupta toplanır.
Siyasî partiler çoğunlukla millî niteliktedir. Ancak bâzı durumlarda milletlerarası nitelikte ve müessiriyette olanlara da rastlanır. Siyâsî, sosyal ve iktisâdî görüş farklılıklarından dolayı partiler günümüzde muhâfazakar (sağ), liberal, sosyal demokrat, sosyalist, komünist gibi isimler alır.
Türkiye’de Tanzimat öncesi ve sonrası rastlanan siyâsî gruplaşmalar çoğunlukla gizli ve İstanbul’dan uzak bölgelerde oluşup gelişen, yabancıların milliyetçilik hareketleri olarak sahneye çıkar. Ancak, batının liberal ve burjuva hürriyet sistemini benimseyen ve Meşrûtî Monarşiyi amaçlayan siyâsî kuruluşlar, İkinci Meşrutiyetten önce “Ahrar-ı Osmaniye” ile “Jön Türkler” önemli olanlarıdır. 1908’den sonra “İttihat ve Terakki Fırkası” ile “Hürriyet ve İtilâf Fırkası” İkinci Meşrutiyet döneminde kurulan ve zaman zaman mücâdelelerini kanlı çarpışmaya kadar vardıran iki siyasî parti olmuştur.
1913 yılında yapılan Bâbıâli Baskınıyla iktidarı ele geçiren İttihat ve Terakki, kesin bir parti diktatörlüğü kurmuş ve Birinci DünyâSavaşının yenilgiyle sonuçlanmasına kadar (1918) iktidarda kalmıştır. Millî mücâdelenin başlamasıyla “Müdafaa-i Hukuk” ve “Redd-i İlhak” gibi teşkilâtlar Türkiye Büyük Millet Meclisinde birleşmiş ve İstiklâl Savaşının kazanılması ile, Genç TürkiyeCumhûriyetinin kurulması sağlanmıştır. Bu dönemde kurulan “Cumhûriyet Halk Fırkası”; 1924 yılındaki “Terakkiperver Cumhûriyet Fırkası” ile 1930 yılındaki “Serbest Fırka Olayları” bir yana bırakılacak olursa, 1945 yılına kadar tek parti olarak yaşamış ve iktidarda kalmıştır.
1945 yılında “Millî Kalkınma Partisi” kurulmasıyla çok partili döneme geçilmiş ve 1946 yılında “Demokrat Parti” kurulmuştur. 1950 yılında yapılan seçimleri Demokrat Parti kazanarak iktidarı CHP’den devralmıştır. 27 Mayıs 1960 Askerî Harekâtı ile Demokrat Parti iktidarı sona ermiştir. 1961 Anayasasından sonra “Cumhûriyet Halk Partisi”, “Adâlet Partisi”, “Yeni Türkiye Partisi”, “Cumhûriyetçi Köylü Millet Partisi”, “Millet Partisi” ve “Türkiye İşçi Partisi” Senato ve Meclise girmiştir. 12 Mart 1971 Muhtırası’ndan sonra “Adalet Partisi”, “Cumhûriyet Halk Partisi”, “Demokratik Parti”, “Milli Güven Partisi”, “Milliyetçi Hareket Partisi” ve “Milli Selâmet Partisi” siyasî döneme etkili olmuşlardır.
12 Eylül 1980 Harekâtı sonucu kapatılan siyasî partilerin devamı nitelikte olabilecek değişik isimlerde dahi olsa, başka bir parti kurulması yasaklandı. 18 Kasım 1982 târihinde yürürlüğe giren 2709 numaralı Kânun ve Anayasa gereği yapılan 6 Kasım 1983 seçimlerine “Anavatan Partisi”, “Halkçı Parti” ve “Milliyetçi Demokrasi Partisi” iştirak etmiş, neticede Anavatan Partisi (ANAP) iktidara gelmiştir. 1987 seçimlerinde ise ANAP, SHP ve DYP meclise girmiştir. 1991’de yapılan erken genel seçimde DYP, SHP, ANAP, RP, DSP meclise girmiştir. 3 Temmuz 1992’de çıkarılan kânunla kapatılan siyâsî partilerin açılmasına müsâde edilmiş, bunun neticesinde bâzı partiler yeni kurulan partiye iltihâk etmiş bir kısmı da tekrar faaliyete başlamıştır. 1994 Ocak ayı îtibârıyla DYP, SHP, ANAP, RP, CHP, DSP, DEP, MHP, MP, BBP, YP partileri mecliste faaliyet göstermektedir.
Anayasa’nın siyâsî partilerle ilgili hükümleri şöyledir:
Parti kurma, partilere girme ve partilerden çıkma 68. maddede belirtilmiştir. Buna göre:
Vatandaşlar, siyâsî parti kurma ve usûlüne göre partilere girme, partilerden çıkma hakkına sâhiptir.
Siyâsî partiler, demokratik siyâsî hayâtın vazgeçilmez unsurlarıdır.
Siyâsî partiler, önceden izin almadan kurulurlar, anayasa ve kânun hükümleri içinde faaliyetlerini sürdürürler.
Siyâsî partilerin tüzük ve programları, devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne, insan haklarına, millet egemenliğine, demokratik ve lâik cumhûriyet ilkelerine aykırı olamaz.
Sınıf veya zümre egemenliğini veya herhangi bir tür diktatörlüğü savunmayı ve yerleştirmeyi gâye edinen siyâsî partiler kurulamaz.
Siyâsî partiler, yurt dışında teşkilâtlanıp, faaliyette bulunamaz. Kadın Kolu, Gençlik Kolu ve benzeri şekilde ayrıcalık çıkaran yan kuruluşlar meydana getiremez, vakıf kuramazlar.
Hâkimler ve Savcılar, Yüksek Yargı Organları Mensupları, Yüksek Öğretim Kurumlarındaki Öğretim Elemanları, Yüksek Öğretim Kurulu Üyeleri, kamu kurum ve kuruluşlarının memur statüsündeki görevlileriyle, yaptıkları hizmet bakımından işçi niteliği taşımayan diğer kamu görevlileri, öğrenciler ve silâhlı kuvvetler mensupları siyâsî partilere giremezler.
Siyâsî partilerin uyacağı esasları kapsayan 69’uncu madde ise şöyledir:
Siyâsî partiler, tüzük ve programları dışında faaliyette bulunamazlar. Anayasanın 14’üncü maddesindeki sınırlamalar dışına çıkamazlar, çıkanlar temelli kapatılır.
Siyâsî partiler, kendi siyâsetlerini yürütmek ve güçlendirmek gâyesiyle dernekler, sendikalar, vakıflar, kooperatifler ve kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları ve bunların üst kuruluşları ile siyâsî ilişki ve işbirliği içinde bulunamazlar. Bunlardan maddî yardım alamazlar.
Siyâsî partilerin parti içi çalışmaları ve kararları demokrasi esaslarına aykırı olamaz.
Siyâsî partilerin mâlî denetimi Anayasa Mahkemesince yapılır. Cumhûriyet Başsavcılığı, kurulan partilerin tüzük ve programlarının ve kurucularının hukûkî durumlarının anayasa ve kânun hükümlerine uygunluğunu, kuruluşlarını takiben ve öncelikle denetler, faaliyetlerini de tâkip eder.
Siyâsî partilerin kapatılması, Cumhûriyet Başsavcılığının açacağı dâva üzerine, Anayasa Mahkemesince karara bağlanır.
Temelli kapatılan siyâsî partilerin kurucuları ile her kademedeki yöneticileri, yeni bir siyâsî partinin kurucusu, yöneticisi ve deneticisi olamayacakları gibi, kapatılmış bir siyâsî partinin mensuplarının üye çoğunluğunu teşkil edeceği yeni bir siyâsî parti de kurulamaz.
Siyâsî partiler, yabancı devletlerden, milletlerarası kuruluşlardan, yabancı ülkelerdeki dernek ve gruplardan emir alamazlar ve bunların Türkiye’nin bağımsızlığı ve ülke bütünlüğü aleyhindeki karar ve faaliyetlerine katılamazlar. Bu fıkra hükümlerine aykırı haraket eden siyâsî partiler de temelli kapatılır.
Siyâsî partilerin kuruluş ve faaliyetleri, denetleme ve kapatılmaları yukardaki esaslar dâiresinde kânunla düzenlenir.
Türkiye’de 1814 yılından başlayarak günümüze kadar birçok siyâsî parti ve cemiyet kurulmuştur. Bunlardan önemli olanlar şöyle sınıflandırılabilir:
İkinci Meşrutiyete kadarki dönem (1814-1908), Etniki Eterya (1814), Fedâiler Cemiyeti (1859), Yeni Osmanlılar Cemiyeti (1865), Osmanlı İttihat ve Terakki Cemiyeti (1889), Osmanlı İttihat ve Terakki Cemiyeti Paris Şûbesi (1897), Osmanlı İttihat ve Terakki Cemiyeti Cenevre Şûbesi (1897), Osmanlı İttihat ve Terakki Cemiyeti Kahire Şûbesi (1897), Osmanlı Terakki ve İttihat Cemiyeti (Paris, 1902), Osmanlı İttihat ve İnkılâp Cemiyeti(Cenevre, 1904), Osmanlı Hürriyet Cemiyeti (Selânik, 1906), Vatan ve Hürriyet Cemiyeti (Şam, 1907).
İkinci Meşrutiyet dönemiyle İttihat ve Terakkinin hakim olduğu dönem (1908-1918): Osmanlı İttihat ve TerakkiCemiyeti (Selânik 1908), Fedâkârân-ı MilletCemiyeti (1908), Nesl-i Cedit Kulübü(1908), Osmanlı Ahrar Fırkası (1908), Osmanlı Demokrat Fırkası(1909), İttihat-ı Muhammedî Cemiyeti (1909), Heyet-i Müttefika-i Osmaniye (1909), İslâhat-ı Esasiye-i Osmaniye Fırkası(1909), Ahâli Fırkası (1910), Osmanlı Sosyalist Fırkası(1910), Türk Yurdu Cemiyeti (1911), Hürriyet ve İtilâf Fırkası (1911), Halâskâr Zâbitân Grubu (1912), Millî Meşrutiyet Fırkası (1912), İstihkâk-ı Millî Cemiyeti (1912), HalkaDoğru Cemiyeti (1917).
Mütâreke ve “Müdafaa-i Hukuk” dönemi:
Radikal Avam Fırkası (1918), Osmanlı İttihat ve Terakki Cemiyeti (1918), Osmanlı Hürriyet Perver Avam Fırkası (1918), İstihlâs-ı Vatan Cemiyeti (1918), Kars Millî Şûra Hareketi (1918), Karakol Cemiyeti (1918), Selâmet-i Amme Heyeti (1918), Teceddüt Fırkası (1918), Osmanlı Sulh ve Selâmet Cemiyeti (1918), Millî Kongre (1918), Ahâlî İktisat Fırkası (1918), Trakya Paşaeli Müdafaa Heyet-i Osmaniyesi (1918), İzmir Müdafaa-i Hukuk-ı Osmaniye Cemiyeti (1918), Selâmet-i Osmaniye Fırkası (1918), Sosyal Demokrat Fırkası(1918), Sulh ve Selâmet-i Osmaniye Fırkası (1918), Vahdet-i Milliye Heyeti (1919), Kürdistan Teali Cemiyeti (1919), Millî Ahrar Fırkası(1919), İngiliz Muhipleri Cemiyeti (1919), Vilâyât-ı Şarkiye Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti (1919), Şarkî Anadolu Müdafaa-i HukukCemiyeti (1919), Hareket-i Milliye-Reddi İlhak Teşkilâtı (1919), Türkiye İşçi ve Çiftçi Sosyalist Fırkası (1919), Osmanlı İlâ-yi Vatan Cemiyeti (1919), Millî Türk Fırkası (1919), İlhâkı Red Heyet-i Milliyesi (1919), Trabzon ve Havalisi Adem-i Merkeziyet Cemiyeti (1919), Aydın Heyet-i Milliyesi (1919), Denizli Heyet-i Milliyesi (1919), Vilson Prensipleri Cemiyeti (1919), Hürriyet ve İtilâf Fırkası (1919), Nigehan Cemiyet-i Askeriyesi (1919), Osmanlı Mesâi Fırkası (1919), Osmanlı Çiftçiler Cemiyeti (1919), Mağdûrûn-i Siyâsî ve Teâvün Cemiyeti (1919), Teâli-i İslâm Cemiyeti (1919), Türkiye Sosyalist Fırkası (1919), Trabzon Muhafaza-i Hukuk-ı MilliyeCemiyeti (1919), Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti (1919), İstanbul Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti (1919), Yeşilordu (1920), Amele Fırkası (1920), Türkiye Komünist Fırkası (1920), Gizli Komünist Fırkası (1920), Halk İştirâkiyûn Fırkası (1920), Mim Mim Grupları (1920), Türkiye Zürra Fırkası(1920), Tarik-i Salâh Cemiyeti (1921), Birinci Grup (1921), Müstakil Sosyalist Fırkası(1921), İkinci Grup (1922), Muhafaza-i Mukaddesât Cemiyeti (1922).
Cumhûriyet Dönemi: Cumhûriyet Halk Fırkası (sonra Cumhûriyet Halk Partisi, 1923), Terakkiperver Cumhûriyet Fırkası (1924), Serbest Cumhûriyet Fırkası (1930), Ahâli Cumhûriyet Fırkası (1930), Türk Cumhûriyet Amele ve Çiftçi Partisi (1930), Millî Kalkınma Partisi (1945), DemokratParti (1946), Sosyal Adalet Partisi (1946), Liberal Demokrat Parti (1946), Çiftçi ve Köylü Partisi (1946), Türk Sosyal Demokrat Partisi (1946), Türkiye Sosyalist Partisi (1946), Türkiye Sosyalist İşçi Partisi (1946), Türkiye İşçi ve Çiftçi Partisi (1946), Türkiye Sosyalist Emekçi ve Köylü Partisi (1946), Yalnız Vatan İçin Partisi (1946), Ergenekon Köylü veİşçi Partisi (1946), Arıtma ve Koruma Partisi (1946), İslâm Koruma Partisi (1946), Yurt Görev Partisi (1946), İdealist Partisi (1947), Türk Muhafazakâr Partisi (1947), Türkiye Yükselme Partisi (1948), Millet Partisi (1948), Öz Demokratlar Partisi (1948), Serbest Demokrat Parti (1948), Müstakil Türk Sosyalist Partisi (1948), Toprak Emlâk ve Serbest Teşebbüs Partisi (1949), Müstakiller Birliği (1950), Çalışma Partisi (1950), Liberal Köylü Partisi (1950), Demokrat İşçi Partisi (1950), Bağımsızlar Siyasî Derneği (1951), İslâm Demokrat Partisi (1952), Türkiye Köylü Partisi (1952), Cumhûriyetçi Millet Partisi (1954), Vatan Partisi (1954) (Bu parti 1957’de kapatıldı.), Hürriyet Partisi (1955), Cumhûriyetçi Köylü Millet Partisi (1958), (Cumhûriyetçi Millet Partisi ile Köylü Partisinin birleşmesinden meydana geldi.), Adalet Partisi (1961), Yeni Türkiye Partisi (1961), Türkiye İşçi Partisi (1961) (1971’deAnayasa Mahkemesi tarafından kapatıldı.), Millet Partisi (1962) (Cumhûriyetçi Köylü Millet Partisinden ayrılan bir grup tarafından yeniden kurulmuştur.), Milliyetçi Hareket Partisi (1969) (Cumhûriyetçi Köylü Millet Partisi ad değiştirerek bu ismi almıştır.), Güven Partiis (1967) (Sonradan Millî Güven Partisi adını aldı.), Birlik Partisi (1971), Millî Nizam Partisi (1970’te kuruldu. 1971’de Anayasa Mahkemesince kapatıldı.), Demokratik Partisi (1970) (Adâlet Partisinden ayrılan bir grup tarafından kuruldu.), Millî Selâmet Partisi (1972).
12 Eylül 1980 harekâtından sonra: Anavatan Partisi (1983), Halkçı Parti (1983), Milliyetçi Demokrasi Partisi (1983), Doğru Yol Partisi (1983), Refah Partisi (1983), Sosyal Demokrat Partisi (1983), Sosyal Demokrasi Halkçı Parti (1985) (Halkçı Parti ile Sosyalist Demokrasi Partisinin birleşmesiyle kurulmuştur.), Demokratik Sol Parti (1985), Milliyetçi Çalışma Partisi (1985), Merkez Demokrat Parti, Sosyalist Parti, Halkın Emek Partisi (Anayasa Mahkemesi tarafından kapatıldı.), Yeni Parti, Büyük Birlik Partisi, Millet Partisi (Islahatçı Demokrasi Partisi ile birleşti.), Demokrat Parti, Yeniden Doğuş Partisi, Demokrasi Partisi, Milliyetçi Hareket Partisi, Cumhûriyet Halk Partisi (Milliyetçi Çalışma Partisi ile birleşti).
Alm. Ischias (f), Fr. Sciatique (f), İng. Sciatica. Siyatik siniri boyunca yayılan ağrılarla kendini gösteren bir hastalık hâli. Siyatikte en mühim husus ağrıdır. Bu ağrı iki çeşittir: Biri az şiddetli ve devamlı olan ağrı; diğeriyse ara ara gelen ve şiddetli olan ağrıdır. Ağrılar siyatik siniri boyunca, kalçadan topuğa kadar uzanır. Siyatik siniri topuğa doğru uzanırken bâzı noktalarına parmakla basılınca ağrılı olduğu görülür. Bu noktalarda sinir üzerine yapılan basınçla uyandırılan ağrının sinir boyunca aşağı, bâzan da yukarıya yayılması karakteristiktir.
Sinirin gerilmesi veya sıkışması esâsına dayanan belirtiler de, hastalığın tanınmasında önem arz eder. Hasta sırtüstü yatarken gerilmiş hâlde bulunan bacak yavaş yavaş yukarı kaldırılır ve bu sırada uyluğun arka yüzünde bacağa, hattâ ayağa kadar yayılan çekici bir ağrı husûle gelmesi, siyatik lehinedir. Bacak ne kadar yukarı kaldırılırsa, ağrı da o kadar şiddetlidir. Siyatik sinir köklerinin hasarlarında hasta bacağın kaldırılmasıyla sağlam bacakta da ağrı meydana gelebilir.
Siyatiğin meydana gelmesinde; omurganın tümörleri, omurganın kireçlenmesi, disk fıtıkları, omurga veremi, omurganın alt kısımlarında yerleşen doğuştan veya sonradan olma değişiklikler (sakralizasyon, lumbalizasyon, kırıklar, spina bifida), leğen kemiklerinin ve bu bölgedeki organların hasarlanmaları rol oynayabilirler. Bu bozukluklar siyatik sinirini herhangi bir yerinde, basınç altında bırakıp veya gerilemesine yol açarak siyatik tablosuna yol açarlar. Bunlar arasında en mühimi ve en çok rastlananı bel fıtığı da denen disk hernilerdir.
Ayrıca siyatik sinirinin damarlarıyla ilgili bozukluklar, gut, şeker hastalığı, sıtma, bâzı tahriş edici ilâçların siyatik sinir çevresine şırınga edilmesi de siyatik nevraljilerine yol açabilir.
Uzun süren vak’alarda bacakta hareket ve his bozuklukları, kaslarda erime bulunabilir.
Tedâvinin esası, siyatiğe yol açan sebebi bulup, bertaraf etmek ve hastanın ağrılarını dindirmekten ibârettir. Başlangıç döneminde mutlak yatak istirahati (esnemeyen sert bir yatakta) gereklidir. Daha sonraki dönemde sıcak banyolar, ultrason, diyatermi, infraruj, masaj gibi fizik tedâvi usullerine başvurulur. Ayrıca akupunktur tedâvisi hastayı çok rahatlatır. Hastaya ağrı kesici, kas gevşetici ilâçlar vermek, B1 ve B12 vitamini enjeksiyonları da faydalıdır.