SİGORTA
Alm. Versicherung (f), Fr. Assurance (f), İng. Insurance. Meydana gelmesi düşünülen zararların tazmini maksadıyle yapılan çift taraflı bir akit. Bu akitle sigortacı denilen kimsenin, bir prim karşılığında diğer bir kimsenin para ile ölçülebilir bir menfaatini, zarara uğratan bir sebebin ortaya çıkması hâlinde, tazmin etmeyi veyâhut bir veya birkaç kimsenin hayat müddetleri sebebiyle veya hayatlarında meydana gelen belli bir takım hadiseler sebebiyle, bir para ödemeyi veya sâir ödemelerde bulunmayı üzerine alması. Diğer bir ifâdeyle sigortacılık, sigorta faaliyetlerinin icrâ edildiği bir meslek dalıdır. Bu işle uğraşan kimselere sigortacı, yaptıkları işlemlere de sigorta adı verilir. Uygulamada, sigortası istenilen tehlikeye dâir, elden geldiğince eksiksiz bilgi alınabilmesi ve sigorta poliçesindeki gerekli hususların eksiksiz bir şekilde doldurulması için sigortacı tarafından, sigorta ettirene teklifnâme denilen bir soru kâğıdı doldurtularak imzâ ettirilir.
Umûmî târiflere göre, sigorta akdinin unsurları: Sigortacı, sigorta ettiren (=lehdar, sigortalı), tehlike ihtimâli (=riziko), sigorta tazminatı ve prim gibi hususlardan meydana geldiği görülmektedir.
Sigortacı, sigorta akdinin taraflardan biri olup, sigortalı olan şahsa (= lehdara) muayyen bir rizikonun gerçekleşmesi hâlinde uğrayacağı zararı tazmin etmeyi üzerine alan kimsedir. Sigortalı (= lehdar), sigorta akdinin diğer tarafı olup, sigortacıya riziko karşılığında belli bir prim (sigorta ücreti) ödeyen kimsedir.
Sigorta menfaatı, sigortanın konusunu teşkil eden şeydir. Bunun ekonomik ölçülebilir bir değer olması lâzımdır. Sigorta akdinin en önemli unsurlarından birini tehlike ihtimâli (=riziko) teşkil eder. Rizikonun mevcudiyetinden bahsedebilmek için de ayrıca, tehlikenin ilerde husûle gelmesi, muhakkak olmaması veya ne zaman meydana geleceğinin bilinmemesi, tarafların irâdelerinin dışında bulunması gibi şartların bulunması aranır. Bunun için de rizikonun belli bir ölçüde rastlanır olması, tehlikenin yaygın bulunması, hukuk bakımından tehlikenin sigortasının mümkün olması lâzımdır.
Sigortacının ödediği bedele sigorta tazminatı; sigorta tazminatına karşılık, normal zaman içinde sigortalı (=lehdar) tarafından ödenen belli prime, sigorta ücreti denir.
Sigorta çeşitleri: Türk hukûkunda, özel, mecbûri ve sosyal sigortalar olmak üzere üç bölüm altında bir düzenlemeye gidilmiştir. Sosyal sigortalar için 506 sayılı özel bir kânun çıkartılmak sûretiyle, ayrı bir düzenleme şekline gidilmiş; diğer iki nevi sigorta için Türk Ticâret, Kara Yolları, Trafik, Emekli Sandığı, Ordu Yardımlaşma Sandığı, Avukatlar Yardımlaşma Sandığı gibi kânunlarda bâzı düzenleme getirilmiştir.
a. Düzenleniş biçimine göre: Mütehavvil (değişken) primli, üçüncü şahıs hesabına, temsilen (bilvekâle), mükerrer, birden çok, kısım kısım, çifte, menfaat değeri altında ve menfaat değeri üstünde sigortalar.
b. Sigorta edilen menfaate göre: Mal sigortası, can sigortası ve denizcilik kazâlarına karşı sigorta olmak üzere üçe ayrılır. Bu tasnif içinde de, mal sigortası; yangın, taşıma, zirâi ve hırsızlık sigortaları diye kendi içinde kısımlara ayrılır. Can sigortası da, hayat sigortası, kazâya karşı sigorta olmak üzere kısımlara ayrılmaktadır.
Sosyal sigortalar ise, bir hizmet akdine dayanarak bir veya birkaç işveren tarafından çalıştırılan kimselerin tâbi oldukları bir sigorta çeşididir. Bu sigorta kolu kendi içinde, a) İş kazâsı, b) Hastalık, c) Analık, d) Mâlüllük, e) Yaşlılık, f) Ölüm sigortası olmak üzere kısımlara ayrılır.
Türkiye’de sigortacılığın başlaması 1864 yılında, Deniz Ticâret Kânunu’ndaki “Deniz Nakliyat Sigortası” konusuna âit hükümlerin konulmasıyla gerçekleşmiştir. İlk sigorta şirketlerinin faaliyete başlaması, 1872 senesinde üç İngiliz firması, The Sun, The Northern ve The North British Sigorta Şirketlerinin şûbelerinin açılması ile olmuştur. Daha sonraları başka birçok sigorta şirketi İstanbul’a gelmişse de, yerleşmiş bir sigorta hukukunun bulunmayışı yüzünden bunların kontrollü çalışması mümkün olmamıştır.
1906’da sigortacılıkla ilgili kânunlar çıkartılmaya başlanmış, 1914’te ise yabancı sigorta şirketlerine âit kânunun çıkartılması bunu tâkip etmiştir. 1916’da merkezi Viyana’da bulunan Phoenix Şirketinin iştirâkiyle kurulan Türkiye Millî Sigorta Şirketi, sermâyesinin % 25’i Türklere âit olmak üzere faaliyete geçmiştir. Bu şirket sermâyesi on beş yıl sonra, tamâmen Türklere geçerek % 100 millîleşmiştir. Bunu 1925’te kurulan Türkiye İş Bankasının kurduğu, Anadolu Sigorta Şirketi tâkip etmiştir. 1927’de çıkartılan bir kânunla mükerrer sigorta inhisarı müessesesi kurulmuş ve 1929’da Millî Reasürans Türk Anonim Şirketine bu inhisarı işletme imtiyazı tanınmıştır. Bu şekilde dışarıya para transferi önlenmiştir.
Türkiye’de sigortacılıkla uğraşabilmek için anonim veya kooperatif şirketler şeklinde kurulma şartı aranır. Gerçek kişilerle, diğer şirketler sigortacılıkla uğraşamazlar. Yabancıların sigortacılıkla uğraşması için bâzı ilâve şartlar getirilmiştir. Sosyal Sigortalar ile uğraşacak müesseseler hakkında kendi özel kânunları uygulanır. Sigorta akdinin mûteber olması için sigorta ettirenin mümeyyiz ve reşid olması lâzımdır. Umûmiyetle sigorta akdini yapan ile, menfaatı sigortalanan kimse aynı olduğu hâlde bâzı sigortalarda, sigorta akdini yapanla, menfaatı sigortalanan ayrı ayrı kimseler olabilmektedir. Bu hâl özellikle hayat sigortalarında ve ipotekli gayri menkul sigortalarında kendini göstermektedir.
İslâm hukûkunda sigorta sözleşmesine te’min denir. Bu sözleşmenin hangi durumlarda uygun, hangi durumlarda uygun olmadığına dâir hükümler fıkıh kitaplarında geniş olarak izah edilmektedir. Burada genel olarak İslâmiyette sigortanın hiçbir çeşidinin bulunmadığı, bunların yerine vakıf ve Beyt-ül-mal gibi teşkilâtların bulunduğu izah edilmekte, sigortacılığın ne zaman nasıl uygulanacağı anlatılmaktadır.
Alm. Scherung (f), Fr. Coupe-Circuit (m), İng. Fuse. Alternatif ve doğru akım devrelerinde kullanılan cihazları ve bu cihazlara mahsus iletkenleri, aşırı akımlardan koruyarak devreleri ve cihazı hasardan kurtaran açma elamanları. Sigortalar evlerde, elektrik santrallarında, endüstri tesislerinde kumanda panolarında, elektrikle çalışan bütün âletlerde kullanılır.
Yapısına göre genelde üç çeşit sigorta vardır:
1. Buşonlu sigorta: Bu sigorta bir gövde ve kapaktan meydana gelir. Gövdeye geçecek akım seviyesine göre, iletken tel veya silisyumlu kum konur. Kumun görevi herhangi bir kısa devre anında, sigorta atması sonucu hasıl olan, elektrik arkını söndürmektir. Bunlar ev ve küçük işletmelerde kullanılırlar.
Bu sigortalar kullanılacağı yerlere göre özel şekillerde yapılır. Umûmiyetle yalıtkan olan cam ve porselen bir gövde ve bu gövdenin uca doğru incelen baş tarafında iletken metal ve ekseri düz olan tarafında da iletken bir metal bulunur. Bu iletken metaller belli bir akıma kadar dayanacak bir tel ile birleştirilir. Bu tel cihazı tahrip edecek şekilde akım seviyesi yükseldiği zaman, eriyerek akımı keser, bu sigortalarda dar uç ne kadar ince olursa, aşırı akımı önleme hassasiyeti de o derece fazla olur. Sigorta gövdesinin iki ucu arasındaki uzaklık, ark yapmayı önleyecek şekilde uzun yapılmalıdır. Çünkü iki uc aralığı az olursa tel eriyince ark yaparak akım geçmeye devam eder. Bunu önlemek için de sigortanın kullanılacağı yere göre, iki uç arası uzun kıvrımlı ve çeşitli şekillerde yapılabilir. Bunlar ekseri fabrikalarda hazır yapılırlar.
2. Bıçaklı sigortalar: Bu sigortalar akım değeri yüksek ve daha fazla güç isteyerek çalışan devrelerde kullanılırlar. Bunlar NH tipi olup, tekrar sarılmazlar, yenisi ile değiştirilirler.
3. Otomat sigorta: Bu sigortalar umûmiyetle hassas yerlerde ve çok hassas devrelerde kullanılır. (Ölçüm ve araştırma laboratuvarlarında, kumanda panolarında). Kumanda devresini herhangi bir kısa devreye mâruz bırakmamak gâyesiyle kullanılır. Akım değeri düşük olan bu sigortalar attıklarında şalter iner. Şalter kaldırılınca devreden tekrar akım geçer. Günümüzde evlerde ve iş yerlerinde pratik olması sebebiyle yaygın olarak kullanılmaktadır.
Alm. 1. Wame (f), 2. Exkremente (pl.) von fröschen usw, Fr. 1. Verruef, 2. Excrément (m) de grenouilleetc, İng. 1. Wart, 2. Excrement of frogs etc. Bir çeşit virüsün sebep olduğu bulaşıcı deri hastalığı. Virüsün hastalık hâlini husûle getirebilmesi için şahsın veya hastalığın yerleşme yerinin predispoze olması (meyletmesi) lâzımdır. Siğiller iki çeşittir:
a) Verruca vulgaris: Çok defâ deri renginde, bâzan sarı veya sarı esmerimtrak, üstü girintili çıkıntılı, karnıbahar manzarasında, sert, pürtüklü, derinin kornium tabakasının aşırı kalınlaşmasından hasıl olan küçük urlardır. Bâzan birkaç adedi birleşerek plâklar meydana getirirler. Kişide belli bir şikâyet husûle getirmezler. Bununla beraber tırnak kenarlarında, el parmaklarının oynakları üstünde olanlarla tabanda yerleşenler ağrılı olur. Adetleri çok defâ birkaç tânedir. Bunların içinde birisi büyük olup, buna “ana siğil” denir.
Siğiller çok defâ el sırtında, ön kolda, bacak ve yüz gibi açık bölgelerde yerleşirler. Ayak tabanında yerleştiği zaman epidermisin kalın olmasından dolayı dışarıya doğru büyümeyerek derinlere doğru ilerler. İlk bakışta nasırı andırır. İkinci tarak kemik, ikinci ayak parmağı arası mafsalında ve topuk kısmında yerleşir. Derinin epidermisinde yerleştiği için iyileşince skatris (iz) bırakmaz.
b) Verruca plano juvenilis: Gençlerde ve çocuklarda görülür. Deri renginde veya hafif sarı kahve renginde, düz, yaygın urlardır. Toplu iğne başından mercimek büyüklüğüne kadar çeşitli irilikte olurlar. Gruplaşmaya meylederler. Traş ve kaşınma ile hastalık derinin diğer kısımlarına yayılır. En çok yüzde ve elde yerleşir.
Tipik siğilleri teşhis etmek kolaydır. Tabandakiler nasırlarla karışır. Siğillerin üzerindeki kalınlaşmış cornium tabakası (hiperkeratoz) kaldırılırsa nokta şeklinde kanamalar görülür.
Tedâvi: Çok defâ müdâhalesiz iyileşir. Duâ okunarak iyileşenler pekçoktur. Elektrokoter ile tahrip edilebilir (yakmak). Yâhut “Pate oxyde de zinc” ilâç, siğilin etrafına sürülür, böylece sağlam deri kısımları korunur. Siğilin üzerine de % 30’luk triklor asetik asit solüsyonundan sürülür.
İlin Kimliği
Yüzölçümü : 5406 km2
Nüfûsu : 243.435
İlçeleri : Merkez, Aydınlar, Baykan, Eruh, Kurtalan, Pervari, Şirvan.
Güneydoğu Anadolu bölgesinde yer alan bir ilimiz. İl toprakları; 38°15’ ve 37°45’ kuzey enlemleriyle 42°54’ ve 41°32’ doğu boylamları arasında yer alır. Doğudan Van, kuzeyden Bitlis, batıdan Batman güneyden Şırnak illeriyle çevrilidir. Trafik numarası 56’dır.
İsminin Menşei
Siirt adının Sâmi dilinden geldiği öne sürülmektedir. Bâzı kaynaklarda bu adın Keldâni dilinde şehir anlamına gelen Keert (Kaa’rat) kelimesinden kaynaklandığı yazılıdır. Bu ad, isim kaynaklarında Esart, Sairt, Siirt, Siird gibi çeşitli şekillerde kullanılmıştır. Süryâniler şehre Se’erd (yöreyle ilgili söyleniş biçimiyle Sert) demişlerdir. On dokuzuncu asırda Sert, Seerd, Sart, Sairt olarak kullanılmış, günümüzde de Siirt şekliyle kabul edilmiştir.
Şimdiki Siirt, eski Siirt’in üstündeki sırtlarda kurulmuş olduğundan “Sırt” kelimesi mevkiyle kelime ilgisi bakımından daha uygun görülmektedir.
Târihi
Siirt’in bulunduğu bölge, Anadolu’da ilk siyâsî birliği kuran Hititlerin sınırları dışında kaldı. Bilâhare kısa bir müddet, Hititlerin eline geçti. M.Ö. 2000 senelerinde Sâmiler, Bâbil ve Asur imparatorlukları, bu topraklara hâkim oldular. Kısa bir müddet Hurri Mitanni Krallığının hâkimiyetinde kalan daha sonraUrartu Krallığına geçen bu topraklara, bir süre sonra yeniden Asurlular hâkim oldu. M.Ö. 7. asırda Medlerin, M.Ö. 6. asırda Perslerin hâkimiyeti altında kaldı. M.Ö. 4. asırda Makedonya Kralı İskender Persleri yenerek, Anadolu ve İran’ı Makedonya Devletine kattı. Makedonya Kralı İskender’in ölümüyle imparatorluk, İskender’in komutanları arasında taksim edilince, bu topraklar Selevkoslar Devletinin payına düştü.
Perslerin devamı olan Partlar, bu toprakları Selevkoslardan aldı. Partlara bağlı ve İran asıllı Ermeni isimli derebeyleri zaman zaman hâkimiyetlerini bu bölgeye kadar uzattılar.
M.S. 1 ve 2. asırda, Roma İmparatorluğu ile Partlar arasında, bu bölge için çatışmalar oldu ve Partlar bu bölge üzerindeki hâkimiyetlerini devam ettirdiler. M.S. 3. asırda Sâsâniler bölgeye hâkim oldular. M.S. 395 senesinde Roma İmparatorluğu ikiye bölününce, Anadolu-Doğu Roma (Bizans)nın payına düştü. Bizans, bu bölgeyi almak için Sâsânilerle harp ettiyse de, bölge Sâsânîlerin elinde kaldı. Yedinci asırda, hazret-i Ömer (radıyallahü anh) devrinde İslâm Orduları, İran’ı fethederek, İran (Sâsânî) İmparatorluğunu ortadan kaldırınca bu bölge İslâm Devletinin El-Cezire Eyâletine bağlandı. Daha sonra Siirt, Emevîler ve onların yerine, 750 senesinde geçen Abbâsîlerin hâkimiyetinde yaşadı. Abbâsî Devletinin zayıfladığı zaman Diyarbekir’de kurulan Âmidler bu bölgeye hâkim oldu. Abbâsîlere ismen tâbi olarak saltanat sürdüler.
M.S. 10 ve 11. asırlarda, Bizans orduları bu bölgeyi tekrar ele geçirmek için Müslümanlara taarruz ettiler. Müslümanlar arasındaki iç savaşı Bizanslılar fırsat bildiler. 1071 Malazgirt Zaferinden sonra Siirt’i ellerinde bulunduran Âmid’deki Müslüman beyler, Selçuklulara tâbi oldu ve daha sonra, tamâmen Selçuklu Devletine katıldılar. Bu bölge Anadolu Selçuklularından çok, Büyük Selçuklu Devletinin ve ona bağlı Türk Atabeglerinin hâkîmiyetinde kaldı. Selçuklulara bağlı Artuklu Beyliği zamânında, bölgeye yerleştirilen Türkmen Aşiretleri, bölgenin Türkleşmesinde mühim rol oynadı.
Selçuklu Devletinin zayıflaması ve yıkılması ile bu bölge Moğollar ve onların yerini alan Türkleşmiş Moğollar (İlhanlılar)ın hâkimiyetine geçti.
1344’te İlhanlı Hakanlığı dağılınca, bölge, Türkleşmiş Moğol olan Celâyirlilerin hâkimiyeti altına girdi. Daha sonra birbirini tâkip eden Tîmûr, Karakoyunlular, Akkoyunlular ve Safevîler olmak üzere dört Türk devletinin eline geçti. Yavuz Sultan Selim Han, 1514 Çaldıran Zaferinden sonra, Siirt’i Osmanlı Devletine kattı.
Osmanlı Devletinde Siirt, Diyâr-ı Bekr Beylerbeyliğinin (Eyâletinin) 24 sancağından (vilâyetinden) birine merkez oldu. Tanzimattan sonra, Bitlis vilâyetine bağlandı. Onun 4 sancağından biri oldu.
Cumhûriyet Devrinde, sancaklara (mutasarrıflıklara) vilâyet (il) denince, Siirt il oldu. Cumhûriyet devrinde, demiryolu ve petrol Siirt’in kalkınmasında önemli rol oynadı.
Fizikî Yapı
Siirt il topraklarının % 77’si dağlardan ve % 23’ü platolardan meydana gelir. Ovalar, batı ve güneybatıda yer alır. En yüksek ve sarp yerler ise doğu ve kuzeydedir.
Dağlar, ovalar ve akarsuları: İlin kuzey ve doğu kısmını kaplayan dağlar, Güneydoğu Toroslarıdır. Bunlar Muş Güneyi Dağları ve Siirt Doğusu Dağları olarak ifâde edilir.
Başlıca dağları şunlardır: Yalnızca Dağı (Nar Tepe 2838 m), Şeyh Ömer Dağı (1409 m), Yassı Dağ (2280 m), Meydan Süleyman Tepe (2444 m), Doğruyol Dağı (2741 m), Kapılı Dağı (2631 m), Kuran Dağı (2350 m).
Siirt ilinde, plato ve yaylalar geniş bir yer kaplar. Akarsular boyunca uzanan vâdiler genişleyip, ova hâlini almıştır. BotanÇayı, Van’dan Siirt’e girer. Doğudan batıya akar. Siirt şehrinden geçerken güneye yönelir ve Dicle Nehrine katılır. Garzan ve Kızılsu Çayları ileBehrancı Deresi Dicle’nin küçük kollarıdır. Siirt ilinde önemli göller yoktur.
İklim ve Bitki Örtüsü
İklim: Siirt ilinde kara iklimi hüküm sürer. Yazlar sıcak ve kurak, kışlar soğuk ve yağışlı geçer. İlin kuzey ve doğusu kışın daha soğuk ve yazın daha serin olur. Senelik yağış ortalaması 757 mm’dir.
Bitki Örtüsü: Orman varlığı yönünden Siirt, memleketimizin en fakir illerinden biridir. Dağlık kısımların bâzı bölümlerinde, cılız çalı ve meşe topluluklarına rastlanır. İlin tabiî bitki örtüsü genelde bozkır bitkilerinden meydana gelir.
Ekonomi
Faal nüfûsun % 65’i tarım ve hayvancılıkla uğraşır.
Tarım: Tarla tarımı önemlidir. Başlıca tarım ürünleri, buğday, arpa, pirinç, nohut, mercimek, tütün ve soğandır.
Meyvecilik de oldukça ileridir. Türkiye’de yetişen narın beşte biri Siirt’te yetişir. Yaklaşık 8-10 bin tondur. Ayrıca ceviz, antepfıstığı, üzüm, zerdali ve bâdem bol miktarda yetişir.
Hayvancılık: Önemli bir geçim kaynağıdır. Siirt yaylaları hayvancılığa çok elverişlidir. Sığır, koyun, kıl keçisi, tiftik keçisi beslenir. Ayrıca arıcılık da yaygın olarak yapılır. Pervari balı Türkiye çapında meşhurdur.
Mâdenleri: Siirt tuz bakımından da çok zengindir. Kaynak olarak çıkan tuzlu suyun buharlaştırılması ile elde edilir. Çay, Şirvan, Melefan, Sadak, Serkol, Sulha, Ziriki ve Kozluk tuzlaları başlıca tuz çıkarılan yerlerdir. Senede 5 bin tona yakın tuz elde edilir. Bakır ve krom yatakları henüz işletilememektedir. İl sınırları içinde bulunan bâzı kuyulardan çıkarılan petrol, Batman’daki rafineride işlenir.
Sanâyi: İlde sanâyi gelişmemiştir. Başlıca sanâyi tesisleri arasında Siirt Yem Fabrikası, Un Fabrikası, Meyan Balı Fabrikası, tuğla ve kiremit fabrikaları ve teneke fabrikası yer alır. Ayrıca çok sayıda dokuma tezgâhlarında, tiftik ipliğiyle Siirt battaniyeleri dokunur. Eğlence köyünde, petrol sondajı esnâsında çıkan 80°C’lik sıcak su “jeotermal” imkânı henüz değerlendirilememiştir. Seracılıkta bu imkân kullanılabildiğinde verim çok artacaktır.
Ulaşım: Siirt’e kara ve demiryolu ile ulaşılır. Demiryolu hattı Diyarbakır’dan sonra, Siirt’in Kurtalan ilçesine uğrar. İl dâhilinde demiryolu uzunluğu 83 km’dir. Diyarbakır-Siirt-Bitlis karayolu Siirt’ten geçer. Elazığ-Bingöl-Muş yolu Bitlis’te 6 numaralı devlet yolu ile birleşir.
Siirt il sınırları içinde devlet yollarının uzunluğu 352 km, il yollarının uzunluğu 559 km’dir.
Nüfus ve Sosyal Hayat
Nüfus: 1990 sayımına göre toplam nüfus 243.435 olup, 110.139’u ilçe merkezinde, 133.296’sı köylerde yaşamaktadır. Yüzölçümü 5406 km2 olup, nüfus yoğunluğu 45’tir.
Örf ve âdetleri: Siirt bölgesinde, târih boyunca çeşitli milletler ve kültürler gelip geçmiştir. 1071 Malazgirt Zaferinden sonra buraya hâkim olan Artuklular, göçebe Türkleri yerleştirerek bu bölgeyi Türkleştirmişlerdir. Diğer kültür ve milletlerin izleri kaybolmuş ve bölge Türk-İslâm kültürüyle yoğrulmuştur. Türk aşiretlerinin örf, âdet ve gelenekleri birçok yerde hâlen devam etmektedir.
Halk oyunları: Başlıca mahallî oyunlar Temirağa, Kartal Oyunu, Kara Kıştani, Govent, Girani, Botani, Mirani, Roşkani, Cacani ve Soro oyunlarıdır. Ayak tipi oyunlar hâkimdir.
Mahallî kıyâfet: Kadın giyiminde gençlerde peçe, yaşlılarda çarşaf, parlak renkli ipekli entariler, dağ köylerinde beyaz renkli elbiseler giyilir. Entariler yandan yırtmaçlı olup, önü bele tutturulup, önlük veya peştamel gibi kullanılır. Bâzı yerlerde beli ince, eteği bol büzgülü fistan, bunun üzerine pul işlemeli yelek ve bol şalvar giyilir. Ayaklara renkli yün çorap, çarık, iskarpin ve lastik ayakkabı giyilir.
Mahallî erkek giyimi “şal-şepik”tir: Tiftikten dokunan bol pantolon, kol ağızları yırtmaçlı yakasız cekettir.
Siirt’in şalı, battaniyesi, keçesi ve yün çorapları meşhurdur.
Mahallî yemekleri: Siirt köftesi, büryan, varak kek, aside, imcerket perde pilavı, ayranlı yarma, rayoşu meketip ve humbardır.
Eğitim: Okur-yazar nisbeti % 50’nin altında olup, okur-yazar oranı en düşük illler arasındadır. 347 ilkokul, 26 ortaokul ve 13 lise ve meslekî lise vardır. Diyarbakır Dicle Üniversitesine bağlı 2 yıllık Eğitim Enstitüsü açılmıştır.
El sanatlarından dokumacılık gelişmiştir. Dokumanın ham maddesi yün ve tiftiktir. Yün daha çok çorap örmede, keçe yapımında, tiftik ise battaniye, şal ve heybe dokumacılığında kullanılır. Tiftiğin iplik hâline getirilmesi kadınlarca, dokunması da erkeklerce yapılır. Battaniyelerde tabiî renkli tiftik kullanılmaktadır. Kök boyalarla boyanan iplerle yöreye has motiflerle dokunan Jirkan kilimi çok meşhurdur.
İlçeleri
Siirt’in biri merkez olmak üzere yedi ilçesi vardır.
Merkez: 1990 sayımına göre toplam nüfûsu 82.075 olup, 68.320’si ilçe merkezinde, 13.755’i köylerde yaşamaktadır. Merkez bucağına bağlı 32 köyü vardır. İlçe toprakları orta yükseklikte, engebeli arâziden meydana gelmiştir. Kuzeyini Güneydoğu Torosların uzantıları engebelendirir. Başlıca akarsuları Botan Çayı ve Reşan Suyudur.
Ekonomisi tarıma dayalıdır. Başlıca tarım ürünleri üzüm, buğday, fıstık, meyan köküdür. Un, yem, süt fabrikaları başlıca sanâyi kuruluşlarıdır. İlçe merkezi, BotanÇayı ile Reşan Suyu arasındaki yedi tepenin eteklerinde kurulmuştur. Denizden yüksekliği 930 metredir. Bitlis-Şırnak karayolu ilçeden geçer. İlçe belediyesi 1876’da kurulmuştur.
Aydınlar: 1990 sayımına göre toplam nüfûsu 5203 olup, 2789’u ilçe merkezinde, 2414’ü köylerde yaşamaktadır. İlçe toprakları orta yükseklikte engebeli arâziden meydana gelir. Güneydoğu Torosların uzantıları topraklarını engebelendirir. Başlıca akarsuyu Botan Çayıdır. Ekonomisi tarım ve hayvancılığa dayalıdır. İlçe merkezi tepelik bir alanda kurulmuştur. Eski ismi Tillo’dur. Merkez ilçeye bağlı bucakken, 16 Mayıs 1990’da 3644 sayılı kânunla ilçe oldu. Belediyesi 1958’de kurulmuştur. İl merkezine 9 km uzaklıktadır.
Baykan: 1990 sayımına göre toplam nüfûsu 27.387 olup, 5169’u ilçe merkezinde, 22.218’i köylerde yaşamaktadır. Merkez bucağına bağlı 18, Dilektepe bucağına bağlı 9 köyü vardır. Yüzölçümü 594 km2 olup, nüfus yoğunluğu 46’dır. İlçe toprakları yüksek plato görünümündedir. Kuzeyinde Muş Güneyi Dağları, doğusunda ve kuzeydoğusunda Kavuşşahap Dağları yer alır. Plato, Bitlis Çayı ve kolları tarafından derin şekilde parçalanmıştır. Bitlis Çayı ve kollarının kenarlarındaki düzlüklerde tarım yapılır.
Ekonomisi tarıma ve hayvancılığa dayalıdır. Bağcılık gelişmiştir. Hayvancılık yaygın olarak yapılır. Yaylacılık metoduyla küçükbaş hayvan beslenir. İlçedeki Sulha Tuzlası tekel tarafından işletilmektedir. İlçe topraklarında bakır ve krom yatakları vardır. Ormancılık gelişmiştir. İlçe merkezi Bitlis Çayı Vâdisinde kurulmuştur. Bitlis-Diyarbakır karayolu ilçeden geçer. İl merkezine 47 km mesâfededir. 1938’de ilçe olan Baykan’ın belediyesi aynı sene kurulmuştur.
Eruh: 1990 sayımına göre toplam nüfûsu 28.726 olup, 5929’u ilçe merkezinde, 22.797’si köylerde yaşamaktadır. Merkez bucağına bağlı 31, Bağgöze bucağına bağlı 30 köyü vardır. İlçe toprakları dağlık ve engebeli bir arâziden meydana gelir. Kuzeyinde Yalnızca Dağı, güneyinde Küpeli Dağı ve Yassı Dağ yer alır. Başlıca önemli akarsuyu Dicle’dir. Dağlar, Dicle Nehrine karışan küçük akarsular tarafından parçalanmıştır.
Ekonomisi hayvancılığa dayalıdır. En çok koyun ve kıl keçisi beslenir. Hayvancılık, yaylacılık metoduyla yapılır. Hayvanlardan elde edilen yün, kıl ve tiftikten Siirt battaniyesi ve çadır dokunur. İklim şartları tarımı büyük ölçüde kısıtlamıştır. Başlıca tarım ürünleri üzüm, buğday, arpa ve soğan olup, ayrıca az miktarda fasulye ve nohut yetiştirilir. İlçe merkezi, Yassıdağ eteklerinde kurulmuştur. Siirt-Şırnak karayolu ilçeden geçer. İl merkezine 53 km mesâfededir. Çok eski bir târihe sâhiptir. Belediyesi 1926’da kurulmuştur.
Kurtalan: 1990 sayımına göre toplam nüfûsu 47.035 olup, 17.295’i ilçe merkezinde, 29.740’ı köylerde yaşamaktadır. Merkez bucağına bağlı 16, Başlıca bucağına bağlı 11, Beşpınar bucağına bağlı 15, Yoncasu bucağına bağlı 26 köyü vardır. Yüzölçümü 1085 km2 olup, nüfus yoğunluğu 43’tür. İlçe toprakları orta yükseklikteki dalgalı düzlüklerden meydana gelir. Başlıca akarsuları Garzan Çayı, Bitlis Çayı ve Dicle Nehridir.
Ekonomisi tarıma dayalıdır. Başlıca tarım ürünleri buğday, arpa, mercimek ve üzüm olup, ayrıca az miktarda tütün, soğan, nohut, bâdem ve nar yetiştirilir. Hayvancılık önemli gelir kaynağıdır. İlçe topraklarındaki petrol yatakları işletilmektedir.
İlçe merkezi Batman-Siirt karayolu üzerinde yer alır. Denizden yüksekliği 675 metredir. Güneydoğu Anadolu’da demiryolunun son durağıdır. Eski ismi Garzan’dır. İl merkezine 32 km mesâfededir. Belediyesi 1945’te kurulmuştur.
Pervari: 1990 sayımına göre toplam nüfûsu 26.871 olup, 5178’i ilçe merkezinde, 21.693’ü köylerde yaşamaktadır. Merkez bucağına bağlı 27, Doğanca bucağına bağlı 9 köyü vardır. Yüzölçümü 1459 km2 olup, nüfus yoğunluğu 18’dir. İlçe topraklarını, Güneydoğu Toraslar engebelendirir. Dağlar, akarsu vâdileriyle parçalanmıştır. Başlıca akarsuları Çatak Deresi, Bahçesaray Deresi, Hezil Çayıdır.
Ekonomisi hayvancılığa dayalıdır. Yaylacılık metoduyla en çok koyun, kıl keçisi ve Ankara keçisi beslenir. Bölgeye âit Ankara keçilerinin koyu tiftiğinden meşhur Siirt battaniyeleri dokunur. Arıcılık gelişmiş olup, yaygın biçimde yapılır. Balı ve otlu peyniri ülke çapında meşhurdur. Tarıma elverişli arazîde az miktarda soğan, nohut, buğday, üzüm, nar ve bâdem yetiştirilir.
İlçe merkezi, Yalnızca Dağı eteklerinde kurulmuştur. Eski ismi Bervade’dir. İl merkezine 90 km mesâfededir. Belediyesi 1927’den beri faaliyet göstermektedir.
Şirvan: 1990 sayımına göre toplam nüfûsu 26.138 olup, 5459’u ilçe merkezinde, 20.679’u köylerde yaşamaktadır. Merkez bucağına bağlı 25, Cevizlik bucağına bağlı 5, Özpınar bucağına bağlı 17 köyü vardır. İlçe toprakları dağlık ve engebeli arâziden meydana gelmiştir. Kuzey ve kuzeydoğusunda Doğruyol Dağı, orta kesiminde Küran Dağı yer alır. Başlıca akarsuları Hizan Çayı ve Güzeldere Suyudur. Dağların yüksek kesimlerinde çayırlarla kaplı yaylalar yer alır.
Ekonomisi hayvancılığa dayalıdır. Yaylacılık metoduyla koyun, keçi ve bölgeye has Ankara keçisi beslenir. Dokumacılık yaygın olarak yapılır. Tarıma elverişli arazide buğday, nar, arpa ve üzüm yetiştirilir. Ayrıca az miktarda yerfıstığı, soğan ve baklagiller ekimi yapılır. İlçe topraklarında bakır-pirit yatakları bulunur.
İlçe merkezi, Bekneve Dağı eteklerinde kurulmuştur. Siirt-Pervari karayolu ilçeden geçer. İl merkezine 25 km mesâfededir. Denizden yüksekliği 130 metredir. Eski ismi Küfre’dir. Gelişmemiş küçük bir yerleşim merkezidir. İlçe belediyesi 1868’den beri faaliyetini sürdürmektedir.
Târihi Eserler ve Turistik Yerleri
Siirt’in tabiî güzellikleri, mağaraları, şifalı kaplıcaları ve târihi eserleri boldur. Başlıca târihi eserleri şunlardır:
Ulu Câmi: Türkiye’nin en eski câmilerinden birisidir. Yapılış târihi bilinmemektedir. 1129’da Selçuklu Muğiseddin Mahmûd 1260’ta Atabeg el-Mücahid İshak tarafından tâmir ettirilmiştir. En son 1969’da tâmir gören câmi tek minârelidir. Cevizden yapılmış ve bir sanat şâheseri olan minberi Ankara Etnoğrafya Müzesindedir.
Çarşı (Asakir) Câmii: Artukoğullarından Melik SalihNasireddîn tarafından yaptırılmıştır.
Cumhûriyet Câmii: Yapım târihi kesin olarak bilinmeyen câmi 1928’de tâmir edilmiştir. Eski ismi Hıdır-il-Ahdar’dı. Tâmirden sonraCumhûriyet Câmii ismini aldı. Rivâyete göre Îsâ aleyhisselâmın havârilerinden Yehova’nın kabri bu câminin yanındadır.
Veysel Karânî Makamı: Bu türbe, Tâbiinden Veysel Karânî hazretlerinin 6 yerde bulunan makamlarından biridir. Anadolu’ya hiç gelmemiştir.
İsmâil Fakirullah Türbesi: Aydınlar (Tillo) ilçesindedir. 1764’te yaptırılmıştır. Mârifetnâme isimli eserin sâhibi, büyük âlim Erzurumlu İbrahim Hakkı hazretleri, türbeyi üstâdı adına yaptırmıştır. Kendi türbeleri de hocasının yakınındadır. Her sene 21 Mart ve 23 Eylül günleri güneş ışınları 40x40 cm’lik bir pencereden girip türbe kulesinde bulunan bir prizmadan geçerek sandukanın baş tarafını aydınlatır.
Erzen Şehri Harâbeleri: Kurtalan yakınlarındadır. Eski devirlere âit bir şehrin kalıntıları vardır.
Botan Mağara Şehri: Botan Çayı ve barajının karşı yakasında yüksekçe bir yerde küçük bir mağara şehridir.
Kavvam Hamamı: Selçuklu vezirlerinden Sarmakoğlu Kavvam tarafından 1095 senesinde yaptırılmıştır. Taş oymacılığı çok güzeldir.
Derzin Kalesi: Baykan ilçe merkezinin 8 km doğusunda Derzin küyü yakınında, sarp bir tepenin üzerindedir. Gözetleme kuleleri bugün bile eski durumundan bir şey kaybetmemiştir. Şahkuli Bey Kalesi olarak da bilinir. Osmanlılar devrinde Şahkulu adlı âsînin bu kaleye sığındığından bu isimle tanındığı rivâyet edilmektedir.
Kormaz Kalesi: Şirvan ilçesinin Kerimes köyündedir. Bizans dönemine âit olduğu tahmin edilmektedir. Kale daha ziyâde şato tipindedir.
İrun Kalesi: Şirvan ilçesinin 40 km kuzeyinde kapalı ve sarp dağların zirvesindedir. Bulunduğu dağın eteğinden geçen nehirle ve bir yeraltı tüneliyle irtibatı vardır.
Kiver Kalesi: Eruh ilçesinin güneyinde Kiver Dağı yamacındadır. Günümüze bâzı kalıntıları ulaşabilmiştir.
Mesire yerleri: Siirt ili, tabiî güzellikler açısından Güneydoğu Anadolu’nun en zengin ilidir. Fakat, mesire yeri olmaya elverişli yerlerle, mağaralar, ulaşım güçlüğü ve tesis olmaması yüzünden yeterince değerlendirilememektedir. Mesire yeri olarak, daha çok dere kıyılarındaki ağaçlı yeşil alanlar kullanılır. İl topraklarında çok sayıda mağara vardır. Toprağın kalkerli olması mağaraların teşekkülüne sebep olmuştur. Mağaraların çoğunda binlerce sene önce insan yaşadığı anlaşılmıştır.
İçmeler ve kaplıcaları: Siirt topraklarında çok sayıda kaplıca içme vardır. Bunların bir bölümünde, konaklama tesisi olmadığından ve ulaşım güçlüğü yüzünden yeteri kadar faydalanılamamaktadır. Başlıca kaplıcaları şunlardır:
Sağlarca (Billoris) Kaplıcası: Siirt’e 17 km mesâfede Botan Çayı kenarında Sağlarca köyündedir. Tesisleri mevcut olan kaplıca suyu banyo olarak, romatizma, nefrit, çocuk felci, deri hastalıkları, kronik iltihaplı üst teneffüs yolları hastalıklarına tavsiye edilir.
Lif Kaplıcası: Kışlacık köyü yakınındadır. Suyu Sağlarca Kaplıcasına benzer ve aynı şifâ özelliklerine sâhiptir. Yeterli konaklama tesisi yoktur.
Alm. Münze (f), Geldstück (n), Fr. Monnaie, pièce (f), İng. Coin. Değeri devletçe garanti altına alınmış, üzeri hakkedilmiş metal parçası, mâdenî para. Devletin damgasını taşıdığı ve belli ölçüsü olduğundan alışverişte kolaylık ve îtimat sağlar. Târihî araştırmalar sonucu elde edilen sikkelerin en eskisi M.Ö. 8. asırda Anadolu’da Lidyalıların kullandıklarıdır. Bundan önce basılan sikkelerden bugüne kadar ele geçen olmamıştır. Zîrâ ilk insan ve ilk peygamber hazret-i Âdem zamânında altın üzerine para basılmış ve mâden ocakları işletilmişti.
Târihin muhtelif devirlerinde, devletler tarafından altın, gümüş ve bâzı mâdenlerden sikkeler, dövmek sûretiyle basılmış ve para olarak kullanılmıştır. Ticâret şehirlerinde kısa zamanda kullanılmaya başlayan sikkeler, darb sanatının ilerlemesine sebep olmuştur. Bu sanat M.Ö. 5. yüzyıldan îtibâren en yüksek seviyesine çıkmış ve sanatkârları da isimlerini sikkelere koymaya başlamışlardır. Muhtelif devirlerde kullanılan sikkelerden elde edilenler, yalnız arkeolojik değerden başka, önemli bilgileri de ihtivâ etmesi bakımından çok önemlidir. Sikkeler kullanıldıkları zamanların iktisâdî ve kronoloji alanlarının aynaları gibidir. Şehirlerin, devletlerin zenginliklerini ve durumlarını aksettirirler. Ayrıca belli bir sikkenin yayılma alanı, çıkaran ülkenin hâkimiyet sahalarını işâret eder. Arap gümüş sikkelerinin İskandinavya’da bulunması, Abbâsîler zamânında Müslümanların buraya kadar geldiklerini gösterir. Aynı zamanda bu derece yaygın olan sikkelerin, milletlerarası bir değer kazanarak kullanıldığının da alâmetidir.
Sikkelerin üzerindeki motifler, şekiller, portreler, yazılar bunların kimlerin zamânında basıldığını gösterir. Ayrıca insanların inançlarını, sanatlarını ortaya koyması bakımından da önemlidir.
İslâmiyetin ilk zamanlarında, Peygamberimizin sağlığında sikke basılmamış, Araplar arasında daha önceden de kullanılan paralardan istifâde edilmiştir. Ömer radıyallahü anh zamânında, Suriye’nin fethinden sonra, ilk defâ İslâmiyette sikke bastırılmıştır. On dört kırat olan bu paraların yüzlerine, kûfî yazısıyla yazılar yazılmıştı. İslâm ülkelerinde tedâvül eden, kullanılan Bizans paralarının üzerine propaganda maksatlı yazılar yazılması üzerine Halife Abdülmelik bin Mervân zamânında, üzerinde “Lâ ilâhe illallah vahdehu Muhammedün Resûlullah” yazılı altın sikkeler kestirilerek, Bizanslıların istismarı önlendi. Abdullah ibni Zübeyr’in hilâfeti zamânında, Mekke’de sikke bastırılarak bunların şekil ve nakışı bir intizama kondu.
Diğer İslâm devletlerinde değişik sikkeler bastırıldı. Sikke kestirmek, hükümdarlık alâmeti sayıldı. Osmanlılarda ise, ilk sikkeyi bastıran pâdişâhın Osman Gâzi olduğu kabul edilmektedir. Bu gümüş sikke, 15 mm çapında ve 0,68 gr ağırlığındaydı. Basıldığı yer ve târih belli olmayan bu sikkenin yüzünde “Darebe Osman bin Ertuğrul” ibâresi yazılıydı. Elde mevcut diğer en eski Osmanlı sikkesi ikinci Osmanlı pâdişâhı Orhan Gâzi tarafından bastırılmıştır. Bu gümüş sikke, Orhan Gâzinin cülûsunun üçüncü yılında Bursa’da basılmış ve “beyaz sikke” demek olan akçe tâbiri kullanılmıştır (Bkz. Akçe). Bu Osmanlı akçesinin bir tarafında “Lâ ilâhe illallah Muhammedün Resûlullah” ibâresiyle etrâfında Ebû Bekr, Ömer, Osman, Ali’nin (radıyallahü anhüm) isimleri, diğer tarafında ise, Orhan bin Osman yazılıydı. Ayrıca Osmanlıların mensup olduğu Kayı boyunun damgası da bulunuyordu. Orhan Gâziden sonra yeniden kesilen sikkelere, âit olduğu devletin kurucusu Osmânî kelimesi eklenerek Akçe-i Osmânî veya daha çok Osmânî ismi kullanılmaya başlanmıştır. Fâtih Sultan Mehmed Han zamânına kadar, kullanılan bu tür sikkelerin yanında ilk defâ altın olanı bastırıldı ve Sultânî adıyla anıldı. Pul, fels, mangır gibi adlarla anılan bakır paralar Sultan Birinci Murâd Han zamânında kesilmeye başlanmıştır.
Mevlevîlerin başlarına giydikleri serpuşa da sikke denir. Bunlar dövme yünden yirmi beş-otuz santim boyunda deve tüyü renginde olurdu. Bu sikkeler daha ziyâde Konya ve Bursa’da yapılırdı.
Alm. Alperveilchen, Fr. Cyclamen, İng. Cyclamen. Familyası: Çuhaçiçeğigiller (Primulaceae). Türkiye’de yetiştiği yerler: Çoğunlukla Akdeniz bölgesi.
Yumrulu çok yıllık otsu bitkiler. Bitki, ilkbahar veya sonbaharda pembemsi renklerde çiçekler açar. Yaprakları uzun saplı ve yürek şeklindedir. Çiçekleri tek tek, çiçek parçaları geriye doğru kıvrık duruşludur. Çoğunluğu Akdeniz’de yayılış gösteren 20 kadar türü vardır. Ülkemizde 10 türü bulunur ki bunlardan 4 türü sâdece Anadolu’da yayılış gösteren nâdir türlerdendir. Kıbrıs adasında da yabânî olarak bol miktarda yetişir. Taç yaprakları yukarı doğru dik ve hafif burulmuş olduğundan Kıbrıslılar tavşan kulağına benzetmişler ve bu adı takmışlardır. Siklamenin Kıbrıs’taki yaygın adı “tavşan kulağı”dır. Kültür çeşitlerine göre daha kibar bir yapısı ve hafif tatlı bir kokusu vardır. Çiçekleri bitki üzerinde de vazoda da dayanıklıdır. Haftalarca bozulmadan durur. Ocaktan îtibâren Kıbrıs dağlarında açan siklamen geniş topluluklar hâlinde bulunur ve görülmeye değer tablolar oluşturur.
Kullanıldığı yerler: Bitkinin yumruları; kristalin saponin, cyclamin, nerol, farnesol, antosiyanin, nişasta, zamk, kokulu maddeler ve organik asitler ihtivâ eder. Bitkideki cyclamin çabuk emilir ve kuvvetli bir müshil etkiye sâhip olup, az miktarı dahi zehir etkisi yapar. Tâze yumrularının tıbbî miktarlarının üzerindeki miktarları, kusma ve kuvvetli ishalle ortaya çıkan tehlikeli zehirlenmeler yapar. Yumrusu domuzlar tarafından yendiği için domuz turpu diye anılır. Ayrıca topalak, yersomunu isimleriyle de bilinir. Bitkinin kültüre alınmış olanları güzel çiçekleri dolayısıyla süs bitkisi olarak kullanılır.
Alm. Zyklon, Wirbelsturm (m), Fr. Cyclone (m), İng. Cyclone. Basınçları eşit olan noktalar üzerinde, havanın geniş bir dönme hareketine bağlı olarak teşekkül eden, genellikle dâirevî veya oval şekilli alçak basınç alanı. Meteorolojide siklon terimi, umûmiyetle 80-1600 km çaplı alçak basınç alanları için kullanılır. Ancak halk küçük çaplı, fakat sert hava hareketlerine de siklon adı vermektedir. Meteorologlar; tropikal siklonlar, ekstratropikal siklonlar olmak üzere siklonları iki ayrı grupta mütâlaa ederler.
Tropikal siklonlar dönme hızları çok fazla, yarıçapları ise çok küçük olan anaforlardır. Tropikal siklon türlerinden olan tifon Uzakdoğu’da, hurrikanlar ise dünyânın her yerinde görülür. İkinci tip olan ekstratropikal siklonlar orta ve yüksek paralellerde meydana gelen yağmur veya kar menşeli siklonlardır. İki siklon tipi arasındaki en belirgin fark, tropikal siklonların sıcaklık yapısının homojen oluşudur.
Her iki tür siklonun hareketleri, Kuzey Yarım Küresinde saat yönünün aksinde, Güney Yarım Küresinde ise saat yönündedir. Siklonlar yüksek basınç alanlarında antisiklon olarak cereyan eder.
Ekstratropikal siklonlar genellikle büyük hava hareketleri meydana getirerek, batıdan doğuya doğru hareket ederler. Ekstratropikal bir siklonun teşekkül edişinin en iyi habercisi, güneybatıdan esmekte olan siklon öncesi rüzgârın yönünü kuzeydoğuya çevirmesi, bulutlanmanın artması ve basınçta hissedilir bir düşüş olmasıdır. Siklon teşekkül ederken, sıcak hava yükselerek yerini soğuk havaya bırakır. Çok küçük çaplı olan tropikal siklonların teşekkülünü çıplak gözle tespit etmek imkânsız olduğundan bu hususta peyk, uçak veya meteorolojik balonlardan faydalanılır.
Dünyânın en büyük siklonik merkezleri Kuzey Atlantik, Kuzey Pasifik, İzlanda ve Aleut Adaları üzerlerindeki alçak basınç alanlarıdır. Yaz geldiği zaman alçak basınç alanlarının karalar üzerine kayması ile, siklonlar da yer değiştirir. Yazın en mühim siklonik alan, Büyük Sahra, Kızıldeniz, Anadolu, Kuzey Hindistan ve Burma ile basra Körfezini içine alan geniş bir bölgedir. Ekvator üzerinde ise dâimâ mevcut olan ve Kuzey-Güney Yarımkürelerine âit okyanuslarda, antisiklonları birbirinden ayıran bir kuşak vardır.
Sanâyideyse akışkanları temizlemek için, akışkan siklonlu bir kaptan geçirilir. Bu sırada sıvının içinde bulunan maddeler yoğunluk farklılığı yüzünden sıvıdan ayrıldıklarından istenilen temizlik temin edilmiş olur. (Bkz. Merkez ve Merkezkaç Kuvveti)