SARILIK

Alm. Gelbsucht (f) Ikterus (m), Fr. Ictére (m), Jaunisse (f), İng. Jaundice. Deri ve mukozaların (ağız içi, dil, göz akı), bâzı vücut sıvılarının (idrar gibi) safra boyalarıyla çeşitli sebeplerden dolayı sarı renge boyanması hâli.

Sarılığın gözle görülür hâle gelebilmesi için, kandaki bilirübin’in % 2 mg’ın üstüne çıkması gerekmektedir. Bilirübin (safra boyası) elastik dokuya kolay yapışır. Bundan dolayı elastik, dokuca zengin olan deri, göz akı ve damarlarda sarılık kolayca fark edilir.

Sarılık, gece elektrik ışığında iyi fark edilemez. Fazla havuç, mısır yiyenlerde, bâzı şeker hastalarındaki sarımsı renk, ilk bakışta sarılığı hatırlatabilir. Bunlardaki sarı-turuncu renk özellikle avuç içlerinde, tabanlarda, kulak arkalarında yerleşmiştir; göz akında görülmez.

Kandaki kırmızı hücrelerin (alyuvar) parçalanması neticesinde açığa çıkan hemoglobin’den protein ve demir ayrılır, arta kalan kısım, çeşitli safhalar geçirdikten sonra bilirübin’i teşkil eder. Bilirübinin en büyük kısmı retiküloendotelyal sistem hücrelerinden zengin olan karaciğer ve dalakta yapılır. Günde ortalama olarak 6 gr hemoglobinin yakıldığı ve her gram hemoglobinden 40 mg’a yakın bilirübinin meydana geldiği tespit edilmiştir. Kanda normal olarak (100 cc kanda) 0,15 ilâ 0,80 mg arasında bilirübin bulunur. Bilirübin karaciğer hücrelerince kandan alınır, işlenir, suda eriyebilen direkt bilirübin hâline çevrilir ve safra ile ince barsağa atılır. Barsağa atılan bu bilirübinin parçalanmasıyla sterkobinogen, mesobilifuscin ve urobilinogen ismi verilen renkli maddeler meydana gelir. Urobilinogen, tekrar emilip, idrarla atılarak idrara rengini verir.

Sarılıkları, bilirübin metabolizmasındaki olayların gelişme zicirine uyarak şu şekilde sınıflandırmak mümkündür:

1. İndirekt (bileşik olmayan) bilirübin artışına bağlı sarılıklar:

a) İndirekt bilirübinin fazla teşekkülü: Kırmızı hücrelerin çeşitli sebeblerle fazla yıkılması, kırmızı küreler hâricindeki kaynaklardan fazla bilirübin açığa çıkması, buna yol açar.

b) Karaciğer hücrelerinin bilirübin tutmasında bozukluk (Gilbert sendromu).

c) Bilirübinin işlenmesindeki bozukluklar (enzim noksanlığı, Crigler-Najjar sendromu, bâzı yeni doğum sarılıkları).

2. Direkt (işlenmiş, suda eriyen bileşik) bilirübin artışına bağlı sarılıklar:

a) Safra kanalcıklarına atılma bozukluğu (Dubin-Johnson sendromu).

b) İşlenmiş bilirübinin karaciğer sinusoidlerine (kanalcıklarına) rengürjitasyonu (geri gelmesi): Viral (virüslere bağlı) veya toksik (ilâçlara veya alkole bağlı) hepatitler, pastnekrotik siroz.

c) Kolestazis (safra atılımındaki bozukluklar): Safra kanallarında karaciğer içi tıkanmalar (gebelik sarılığı, ilâç sarılığı gibi), karaciğer dışı tıkanmalar (taş ve ur tıkanmalarına bağlı sarılıklar).

Sarılıklar: Hemolitik (karaciğer öncesi), hepatosellüler (karaciğer içi) ve obstriktif (karaciğer sonrası veya tıkanma sarılığı) olarak da üçe ayrılabilir. Viral hepatitler, bu tasnifte karaciğer içi sarılıklar grubuna sokulabilir.

Hemolitik sarılıklar: Karaciğerde bir bozukluk olmadığı halde, kan boyalarının değişmesi demektir. Aşırı derecede alyuvar harâbiyeti (hemoliz) neticesi fazlaca hemoglobin açığa çıkması ve fazlaca bilirübin teşkili söz konusudur. Hafif hemolizler, karaciğerin aşırı bir faaliyetiyle kısmen tolere edilebilir. Ancak, karaciğerin bilirübini işleme ve safra yollarına atma kapasitesi sınırlıdır. Bu sebeple şiddetli hemolizlerde kandaki bilirübin seviyesi yükselir. Yükselen bilirübinin büyük çoğunluğu işlenmemiş indirekt bilirübindir. İdrarda bilirübin yoktur. Safra ile çıkan bilirübinin artması neticesi safra kesesinde bilirübin taşları meydana gelebilir; büyük abdestteki ve idrardaki boyar maddelerin artışına bağlı olarak büyük abdestin ve idrarın rengi koyulaşır.

Hemolitik hâdiselerde sarılıktan başka anemi, yâni kansızlık da sözkonusudur. Karaciğer normal büyüklüktedir, müzmin vak’alarda dalak büyüklüğü görülebilir. Ağır hemolitik durumlarda karaciğerde yağlanma ve yer yer doku ölümleri bulunabilir. Hastalar anemi (kansızlık) dolayısıyla soluk ve limon sarısı renginde görünürler. Hemolitik kriz dönemlerinde ise şiddetli karın ağrıları, ateş ve genel durum bozukluğu ile birlikte kansızlık derinleşir. Kaşıntı yoktur. Bâzı durumlarda bacaklarda ülserasyonlara (yaralara) rastlanabilir.

Hemolitik sarılık sebeplerini şöylece sıralamak mümkündür: Kırmızı hücrelerin bizzat kendi yapılarıyla ilgili sebepler (irsî seferositoz, irsî ovalositoz, orak hücreli anemi, Akdeniz anemisi gibi) ve sonradan olma dış tesirlere bağlı) durumlar (yanıklar, röntgen şuâları, çeşitli kimyevî bileşikler, bâzı enfeksiyon hastalıkları, bitki ve hayvânî zehirler, bağışıklık sistemiyle ilgili sebepler, lösemiler, karaciğer hastalıkları, bâzı kanser türleri vb.)

Hemolitik sarılıkların tedâvisinde esas, hemolize yol açan sebeplerin tespit edilip, ortadan kaldırılmasıdır. Hastalar, kolesterini bol maddeler yemelidir. (Beyin, karaciğer, yumurta sarısı, süt). Yemeklerde su yerine normal miktarda süt içmelidir. Sıcak su banyosu iyidir. Açık hava, istirahat ve çilekli şuruplar, karaciğer hülâsası verilir.

Hepatosellüler (karaciğer içi) sarılıklar içinde en mühimi ve sarılığa yol açan bütün sebepler içinde en çok görüleni virüslerle meydana gelen hepatitler’dir (vahim sarılık). (Bkz. Hepatitler)

Tıkanma sarılığı (obstriktif sarılık): Tıkanma sarılıklarının en çok görülen sebebi, safra yollarındaki safra taşlarıdır. Bu taşların safra akımını engellemesi neticesinde işlenmiş bilirübin barsağa akamaz. Kanda işlenmiş bilirübin miktarı artar ve bu artan bilirübin idrara da geçerek idrarı koyulaştırır. Safra barsağa akamadığı için, dışkının rengi, camcı macununu andırır tarzda açık renklidir. Karaciğerde bir bozukluk yoktur, fakat uzun süre devam eden durumlarda karaciğerde de harâbiyet başlar ve durum daha da ilerler ve siroz gelişebilir. Taşlı vak’alardaki sarılık, taşın oynamasıyla birlikte azalıp artabilir. Taşın hareketiyle birlikte kolik tarzında kıvrandırıcı ağrılar da görülür. Taş, safra yollarını iltihaplandırırsa titremeyle yükselen ateş, tabloya iştirak eder. Tıkanma sarılıklarında, diğer sarılıklardan farklı olarak kandaki alkalen fosfataz denen enzimin miktarı oldukça artar.

Tıkanma sarılığının diğer sarılıklardan mutlaka ayırt edilmesi, tedâvi açısından oldukça mühimdir. Bâzı parazitler, pankreas başında yerleşen kanserler de tıkanma sarılığına yol açabilir. Tedâvi sebebe yönelik olmalıdır. Meselâ mevcut taşlar, cerrâhî olarak alınmalıdır.

Safra kesesi kuvvetsizse safra söktürücü maddeler verilir. Tâze tereyağı, kaymak, yumurta sarısı, zeytinyağı verilir. Yağlı, tavada kızartma, baharat, alkollü içkiler, kahve, çay verilmez. Tavada kızartmalar çok zararlıdır.

Spazm sebebiyle olan sarılıkta, safra söktürücüler verilmez. Süt, kaymak, tereyağı, içyağı, zeytinyağı, yumurta, fırında pişmeler, yağlı balık, pastalar, ceviz, fındık, bâdem gibi yağlı meyveler, çiğ portakal ve şeftali verilmez. Antispazmodik ilâç verilir.

Et ve yağ az yenir. Sebze suyu, sebze püresi ve yeşil sebze yenir.

SARISABIR

(Bkz. Öd Ağacı)

SARİĞ (Opossum)

Alm. Opossum (m), Beutelratte (f), Fr. Sarigue (f), opossum, İng. Opossum. Familyası: Keselisıçangiller (Dielphyidae). Yaşadığı yerler: Kuzey Amerika ormanlarında. Özellikleri: Kedi iriliğinde, sıçana benzer, keseli bir hayvan. Yavrularını önceleri kesesinde, sonra sırtında taşır. Ömrü: 7 yıl kadar. Çeşitleri: Kuzey Amerika’da yaşayan tek keseli türdür.

Amerika ve Brezilya’nın ormanlarında yaşayan sıçana benzeyen keseli bir memeli. “Didelphys virginiana” veya “Didelphys marsupialis” bilimsel adıyla tanınır. Opossum olarak da anılır. Uzunluğu 56, kuyruğu 38 cm kadardır. Gündüz ağaçlarda uyur, gece ise avlanmaya çıkar. Ağaç dallarına rahat tırmanır. Uzun kuyruğu ile sarılarak sarkar. Böcek, yumurta ve küçük hayvanlarla beslenir. Bitkisel besin de yer. Bâzan kümeslere girerek tavukları öldürmek sûretiyle kanlarını emerek, büyük ziyanlara sebep olur. Rengi siyah-beyaz karışımıdır. İklime göre tüylerini değiştirir. Yılda 2-3 kez ürer Çiftleştikten iki hafta sonra 6-15 kadar yavru dünyâya getirir. Yavrular arı büyüklüğündedir. Gelişimlerini kesede memelere asılarak geçirirler. İki aylık olunca annelerinin sırtına tırmanarak kuyruklarını ananın kuyruğuna dolayarak kendilerini taşıtırlar.

Sariğ, bir tehlikeyle karşılaşınca, kendini yere atarak ölmüş gibi yapar. Uzun zaman kımıldamadan yatar. En ağır yaralara bile dayanarak hayatta kalır. 7 yıl kadar yaşar. Postu kürkçülükte makbuldür. Eti sarmısak gibi kokar. Yerliler etini severek yerler.

SARKAÇ

Alm. Pendel (n), Fr. Pendule (m), İng. Pendulum. Ağırlık merkezinden belirli bir mesâfede bulunan bir nokta veya eksen etrafında ileri geri salınabilen katı cisim. Başlıca sarkaç tipleri: 1) Basit sarkaç, 2) Bileşik sarkaç (Fizik sarkaç), 3) Burulma sarkacı, 4) Dairesel sarkaç, 5) Esnek sarkaç, 6) Balistik sarkaç, 7) Manyetik sarkaç.

Basit sarkaç: Kütlesi ihmâl edilebilecek kadar küçük olan bir katı çubuğun veya ipin ucuna küresel veya geometrik bir katı cisim bağlanır ve katı cismin ağırlık merkezinden belli uzaktaki bir nokta veya eksen etrafında salındırılırsa basit bir sarkaç meydana gelir. Salınan katı cismin bir küre olduğunu farz edersek kürenin bir gidip-gelme süresine sarkacın peryodu denir. Yapılan deney ve matematik hesap neticesinde anlaşılmıştır ki, basit sarkacın peryodu kürenin ağırlığına bağlı değildir. Çubuğun boyunun (l) karekökü ile doğru, (g) yerçekimi ivmesinin karekökü ile ters orantılıdır. Yâni peryot: T= 2p l/g’dir.

Sâniyeleri vuran bir saat sarkacının peryodu 2 sn’dir. Çünkü peryot bir gidip gelme olduğuna göre, saat sarkacının gidişi ve gelişi birer sn olduğundan, toplamı 2 sn olur. Sarkaçlı saat geri kalıyorsa sarkaç boyu kısaltılır, dolayısiyle peryot küçültülür. İleri gidiyorsa sarkaç boyu uzatılır, yâni peryot büyütülerek ayar yapılmış olur. Basit sarkacın en önemli tatbik yeri yerçekimi ivmesinin tespitidir. Bir basit sarkacın peryodu kronometreyle ölçülerek o yerdeki yerçekimi ivmesi:

         4π2

9 = 1 ¾¾¾

          T2

formülü ile hesaplanır.

Bileşik (fizik) sarkaç: Herhangi bir biçimde olan katı cisim 0 ağırlık merkezinden h kadar uzaktaki bir A noktasından eksene takılır ve salındırılırsa bir bileşik sarkaç elde edilmiş olur. Katı cismi 0 ve 0’ noktaları arasında salınır. Denge hâli B noktasında gerçekleşir. Küçük açılı salınımlar için peryot

                 

T = 2 ¾¾¾¾

              m.g.h

olup, burada m katı cismin kütlesi, I da A noktasına göre atalet (eylemsizlik) momentidir.

Burulma sarkacı: Daha çok ince metal tele asılmış katı cisimden meydana gelir. Bu telin burulması sonucunda salınımlar ortaya çıkar. Salınım peryodu T= 2p.÷I/k’dır. I, salınım eksenine göre katı cismin eylemsizlik momenti, k ise telin burulma sâbitidir.

Dairesel sarkaç: Sabit bir kürenin iç yüzeyinde sürtünmeksizin kayabilen maddî bir noktadan meydana gelir. Bu maddî nokta kürenin merkezinden geçen düşey düzlemde salınım hareketi yaparak çemberin bir parçasını (AB) çizer. Kürenin 0A yarıçapı l ile gösterilirse salınım peryodu basit sarkaçta olduğu gibi: 

T= 2√I/g’dir. 

Esnek sarkaç: Bir ağırlıkla salınan helezon yaydır. Salınım peryodu: T= 2p÷m/k’dır. m yayın ucuna asılan katı cismin kütlesi, k da yayın kuvvet sâbitidir.

Balistik sarkaç: Mermilerin hızını ölçmekte kullanılan, çelik çubuklar yardımıyla bir eksene takılmış kesik koni biçiminde bir hedeften müteşekkil âlet. Mermi hedefe çarpınca sarkaç geri istikâmette hareket yapar. Geri gelme açısı ölçülerek merminin hızı hesaplanır.

Manyetik Sarkaç: Burulmaz bir ipliğe asılan ve yer manyetik alanının veya düzgün bir manyetik alan tesiriyle yatay bir düzlem içinde salınan manyetik (mıknatıslı) bir çubuktan müteşekkildir. Küçük genlikli salınımlar için peryot: T= 2p÷I/m. B’dir. Formülde I salınım eksenine göre mıknatıslı çubuğun atalet momenti, m ise manyetik momenti, B manyetik indüklemenin yatay bileşimini gösterir.

SARKIT-DİKİT

Alm. Stalaktit-Stalagmit (m), Fr. Stalactite-Stalagmite (f), İng. Stalactite-Stalagmite. Mağaraların tavanlarından damlayan kalsiyum bikarbonatlı yeraltı sularından CO2 (Karbondioksit) gazının uçmasıyla meydana gelen kireç yumrusu. Aynı yerden damlayan suların zemin üzerinde bırakıp, yığdığı kalsiyum karbonat çökeltisinin aşağıdan yukarıya doğru yükselen kısmı da dikit ismini alır. Sarkıt-dikite damlataşı da denir.

Sarkıtlar birer sütuna benzer. Bâzan suda kil veya balçık bulunması sarkıtların renkli olmasına yol açar. Sarkıt ve dikitlerin şekli suyun damlama şartlarına, damlanın az veya çok olmasına, iki damla arasındaki uzunluğa ve mağaranın küçük hava değişikliklerine bağlıdır.

Sarkıt ve dikik tortulanmaları kalsiyum karbonatı erimiş bulunan suların karbondioksidinin uçmasıyla belirir. Kalkerlerin deliklerinden geçip, mağaraların tavanından sızan ve düşme hâline gelen kalsiyum bikarbonatlı sulardan CO2’in belirli miktarda uçmasıyla damlanın bulunduğu yerde CaCO3 tortulanır. Geri kalan su damlası mağaranın tabanına düşer. Burada arta kalan CO2 de uçar. Kalan kalsiyum karbonat tortulanır. Uzun zaman süren bu işlem sonunda, mağaranın içinde tavandan aşağı ve tabandan yukarıya doğru yükselen halka halka sütunlar meydana gelir. Bunlar bâzan her ikisi birleşerek tek sütun meydana getirirler ki, buna damlataşı sütunları denir.

Sarkıt ve dikitler bulunan mağaralar ışıklandırılarak, insanları çeken, ilginç yerler hâline gelirler. Fransa’daki Padiraç mağarası, Çek Cumhûriyetindeki Machoca Mağaraları ve Türkiye’de Alanya Damlataş Mağarası bunlardandır.

SARMAŞIK

(Bkz. Duvar Sarmaşığı)

SARMISAK (Allium sativum)

Alm. Knoblauch (m), Fr. Ail (m), İng. Garlic. Familyası: Zambakgiller (Liliaceae). Türkiye’de yetiştiği yerler: Bütün Anadolu.

Temmuz-Ağustos ayları arasında beyaz veya pembemsi renkli çiçekler açan, 20-100 cm boylarında çok yıllık otsu bir bitki. Sarımsak diye de tâbir edilir. Vatanı Orta Asya’dır. Toprak altında büyükçe bir soğanı bulunur. Yaprakları uzun, yassı, buğday yaprağı gibidir. Çiçekler, küre şeklinde olup, bir şemsiyeyi andıran dallar ucunda toplanır. Meyveleri siyah renkli tohumlar taşıyan bir kapsüldür. Sarmısak nâdiren tohum verir. Bunun için daha çok soğancıklarla (dişlerle) üretilir. Sarmısağın soğan kısmı beyazımsı renkli olup, soğancık veya dişlerden meydana gelir. Soğancıkların hepsi bir arada ve bir kabuk tarafından sarılmıştır.

Memleketimizde beyaz ve siyah sarmısak yetiştirilmektedir. Tıpta beyaz sarmısak kullanılır.

Yetiştirilmesi: Sarmısak ılımlı ve yumuşak iklimlerden hoşlanır. Serin, suyu süzen ve zengin kaba toprakları sever. Toprağı oldukça yorduğundan, tabiî ve fennî gübrelerle toprak beslenmelidir.

Sarmısak, iyi hazırlanmış toprağa 20 cm aralıklarla açılmış çizgilere 10 cm mesâfeyle ekilir.

Tohumluk için seçilen dişlerin, orta büyüklükte sağlam ve tâze olması lâzımdır. Mevsime göre dikimden 2-3 ay sonra tâze olarak hasadına başlanır. Kuru sarmısak elde etmek için dikim kış sonunda, bahar başında yapılır. Yapraklar kuruyunca hasat edilir. Bir dekardan ortalama 1000-2000 kg sarmısak elde edilir.

Kullanıldığı yerler: Sarmısağın bileşiminde şekerler, vitaminler (A,B,C), kükürtlü bir uçucu yağ ve içerisinde bol olarak allil sülfür bulunur. Sarmısağın özel kokusu ve tadı bundan ileri gelir.

Çok eski çağlardan beri bilinmekte ve tedâvide kullanılmaktadır. Eskiden salgın hastalıklarla mücâdelede çok kullanılmaktaydı. Antiseptik, iştah açıcı, tansiyon düşürücü, solucan düşürücü, idrar arttırıcı, kan temizleyici etkileri vardır. Antiseptik etkisi, içindeki allisinden ileri gelir. Bakteriler üzerinde üremeyi azaltıcı ve öldürücü etkisi vardır. Eskiden harplerde antibiyotik ve antiseptik olarak çok kullanılmıştır.

Ayrıca, kansere karşı üstün bir koruyucu, hemeroide faydalı, bronşit, astım, varis, siyatik ve romotizma ilâcı olan sarmısağın faydaları ve kullanıldığı yerler çoktur.

SARUHANOĞULLARI

On dördüncü yüzyılın başlarında Manisa ve çevresinde kurulan Türk beyliği. Aslen Harezmli olup, Türkiye Selçuklularının hizmetine giren Saruhan Bey tarafından kurulmuştur.

Anadolu’nun Moğol istilâsına uğradığı ve Türkiye Selçuklu Devletinin zayıflamaya mâruz kaldığı yıllarda sayısız Türkmen grupları Batı Anadolu bölgesine gelerek, bu bölgelerdeki Bizans şehir ve kasabalarını ele geçirmeye başladılar. Türkiye Selçuklu Sultânı İkinci Mes’ûd’un ümerâsından olan Saruhan Bey de 1302’den îtibâren Uc’ta faâliyetlere giriştiği görülmektedir. Saruhan Beyin 1305’te Manisa şehrini abluka altına alması ve kıyı ucunda faaliyetlerini arttırması üzerine Bizans İmparatoru İkinci Andronikos Batı Anadolu’ya oğlu IX. Mihâil’i gönderdi. Bu prens, Katalan kuvvetlerinin desteğiyle Manisa’ya kadar geldiyse de, Saruhan Bey kuvvetlerine karşı duramayacağını anlayınca, kaleyi sağlamlaştırıp sâhile çekildi. Katalanların bölgeyi terketmelerinden sonra, Manisa’ya karşı hücumlarını arttıran Saruhan Bey, 1308 yılına kadar civâr kasaba ve köyleri ele geçirdikten sonra, nihâyet 1313’te Türklerin Leşkeriş ili dedikleri Manisa’yı fethetti. Manisa’nın fethine kardeşi çuğa Bey ile Ali Paşa da katılmıştır.

Manisa’nın fethiyle burasını kendisine merkez yapan Saruhan Bey, kardeşi Çuğa Beye Demirci ve yöresini, diğer kardeşi Ali Paşaya ise, Nif (M.Kemâl Paşa)’in idâresini vermiştir. Bundan sonra, hudutlarını Ege Denizi sâhiline kadar genişleten Saruhan Bey, denizciliğe de başladı. Donanma kurdu. Manisa dâhil Adalar, Akhisar, Gördes, Göndük, Ilıca/Turgutlu, Kayacık, Marmara/Zarhaniyet, Menemen, Güzelhisar ve Mendehorya’ya hâkim oldu. Saruhanlı kuvvetleri, Foça’daki Rum ve Lâtinleri baskı altında tuttular. Foçalılar Antlaşma istediler. Saruhan Bey, yıllık on beş bin gümüş akçe haraç vergi karşılığı antlaşma yaptı.

Saruhanoğulları, doğuda Germiyan, kuzeyde Karesi, güneyde Aydınoğulları beylikleriyle çevrildiğinden fetihleri sâhil istikâmetindeydi. Ege adaları ve Balkanlara sefer yapmayı plânladı. Donanmayı kuvvetlendirip, harp filosu kurdu. Saruhan Bey, 1334’te Aydınoğlu Umur Beyle ittifak edip, iki yüz yetmiş gemiden meydana gelen müttefik Türk donanmasıyla Yunanistan’a çıkartma yaptı. Bu seferde Saruhan donanmasına Saruhan Beyin oğlu Süleymân Bey kumanda etti. Bu sırada Bizans’ın Foça Vâlisi Dominik isyân edip, Midilli’yi işgâl etti. Dominik, Saruhanoğlu Şehzâde Süleymân ve bâzı adamlarını hîleyle esir etti. Süleymân Bey, Bizans İmparatoru III. Andronikos Palailogos’un vâsıtası ve Saruhanlı kuvvetlerin, Rum ve Lâtinlere baskısıyla kurtarıldı.

Saruhan Bey, Bizans İparatoru III. Andronikos’un 1341’de ölümü üzerine, Gelibolu’ya çıkartma yaptı. Gelibolu’dan çok ganîmet aldı. Bizans’ta taht mücâdelesi başlayınca, Kolonici Lâtinler İzmir’i aldılar. Saruhan Beyin müttefiki Aydınoğlu Umur Bey, Bizans devlet adamı Kantakuzenos’un imparatorluk mücâdelesinde yardım isteğine karşılık vermek üzere, Saruhanlı topraklarından geçiş hakkı istedi. Saruhan Bey, Umur Beyden iki beylik arasındaki hudut ihtilâflı toprakları vermesi şartıyla geçiş hakkı verdi. Saruhanlı donanmasından bir filo da Süleymân Bey kumandasında Aydınoğlu Umur Beyin donanmasına katıldı. Umur Bey, Rumeli’ye geçip, Kantakuzenos ile birleştiyse de, Süleymân Bey, 1345’te Küçükçekmece civârında hummaya tutularak vefât etti.

Aynı sene Saruhan Beyin de vefâtı üzerine beyliğin başına oğlu Fahreddîn İlyâs Bey geçti. Bizans İmparatoriçesi Anna, 1345’te Kantakuzenos’a karşı İlyas Beyle bir ittifak antlaşması yaptı. İlyas Beyin vefât târihi tespit edilemediğinden, kaç yıl beylik yaptığı bilinmemektedir.

Saruhanoğullarının üçüncü beyi, Muzafferüddîn İshâk Beydir. İshâk Bey, îmâr faâliyetlerinde bulunup, 1380’de medrese, Koyunköprüsü-Çapraslar mahallelerinde, birer çeşme ve iki hamam yaptırdı. 1388’de vefât edince, yerine oğlu Hızırşah geçti.

Hızırşah, Haçlılarla devamlı mücâdele eden Osmanlı Devletiyle iyi münâsebetler kurdu. 1389 Kosova Meydan Muhârebesinde Osmanlılara yardımcı kuvvet gönderdi. Hızırşah’ın beyliğini kardeşi Orhan Bey kabûl etmeyerek, saltanat mücâdelesine girişti. Orhan Bey, Osmanlıların Anadolu birliğine de karşı çıktı. Osmanlı Sultânı Birinci Bâyezîd Han, 1390’da Manisa’yı alıp şehzâde sancağı yaptı. Saruhanoğlu Orhan Bey, 1402 Ankara Harbinde Timur Hanın safında yer aldı. Saruhan askerleri Osmanlı ordusundan ayrılıp, Orhan Beyin yanına gittiler. Saruhan Beyliği, Ankara Harbinden sonra 1402’de tekrar kuruldu. Timur Han, Orhan Beyi Saruhan Beyliğine getirdiyse de, Hızırşâh, Saruhan Beyliğine tekrar hâkim oldu. Hızırşah, Osmanlıların Fetret devrinde, Emir Süleymân’ın safını tuttu. Mehmed Çelebi, 1410’da kardeşi ve müttefiklerini yendi. Hızırşâh, Manisa’da yakalanıp, cezâlandırıldı. Saruhanoğulları toprakları Osmanlı hâkimiyetine geçip 1410’da beylik yıkıldı.

Saruhanoğulları, hüküm sürdükleri topraklar üzerinde birçok îmâr faaliyetlerinde bulundular. Câmiler, medreseler, köprüler yaptırdılar. Bunlar arasında bilhassa Saruhan Beyin Gediz üzerinde yaptırdığı köprüyle Manisa’da bir mescit ve çeşmesi, Hızır Beye âit Manisa’da Ulu Câmi, Mevlevîhâne ve medresesi dikkati çekmektedir.

Saruhanoğulları, Lâtinlerle ticârî münâsebet kurduklarından, jigliati denilen Lâtin harfli, resimli gümüş sikke kestirmişlerdir. İshâk, Hızırşâh ve Orhan Beylerin İslâmî sikkeleri de ele geçmiştir. Saruhanoğulları donanmalarıyla faaliyette bulunarak pekçok ganîmet malı elde ettikleri gibi, batı devletleriyle ticârî münâsebetlerde de bulunmuşlardır. Saruhanoğulları, devirlerinde yazılan eserlerle de Türkçeye büyük hizmet etmişlerdir. Yâkûb bin Devlethân’ın emriyle Nâsırüddîn Tûsî tarafından on sekiz bâb üzerine tertip edilmiş olan Bâhnâme Türkçe’ye çevrilmiştir.

Saruhanlı Beyleri

Saruhan Bey

1302-1345

Fahreddin İlyas Bey

1345-?

Muzaffereddin İshak Bey

?-1388

Hızırşah

I. 1388-1390, II. 1403-1410

Orhan Bey

1402-1403

SÂSÂNÎLER

Alm. Sassaniden (pl.), Fr. Sassanides (pl.), İng. Sassanids. İran’da devlet kuran eski hânedanlardan. 226 yılında, Zerdüşt din adamlarından Sâsân’ın torunu, Erdeşîr tarafından kuruldu. Hânedanın birinci hükümdârı olan Erdeşîr’in, babası Şiraz Beyi Bâbek’tir. Devletin adına Erdeşîr’in dedesine izâfeten “Sâsânîyân” denildi. Devletin merkezi Bağdat yakınlarındaki Medayin şehridir. 590-628 yılları arasında Batı İran’daki Destecrit şehri de merkezlik yapmıştır.

Sâsânîlerin ilk hükümdarı, Birinci Erdeşîr olup, 226-241 yılları arasında saltanat sürdü. Erdeşîr’in ilk icraatı bölgede hâkimiyet kurup, iktidarını kuvvetlendirmek oldu. İran’daki küçük krallıkları kaldırdı. Batı Avrupa’dan, Doğu Asya’ya kadar hâkim olup, Roma İmparatorluğuna karşı mücâdele etti.

Erdeşîr’den sonra oğlu Şâpûr, Sâsânî hükümdârı oldu. Birinci Şâpûr (241-271) ve halefi hükümdarlar da Romalılarla mücâdeleye devam etti. Birinci Şâpûr, Roma imparatoru I. Valerianus’u 259’da yenerek, esir etti. Sâsânîler Suriye, Kilikya ve İç Anadolu bölgelerine kadar yayıldılar. Birinci Şâpûr’dan sonra, 271’de oğlu Hürmüz hükümdar oldu.

Birinci Hürmüz (271-272) zamânında Manî adında birisi Maniheizm denilen bozuk dîni kurdu. İkinci Behrâm (276-293), 283’teRoma İmparatoru I. Carus’a yenildi. Carus savaş meydanında suikastla öldürüldü. İkinci Şâpûr (309-379) zamânında da Roma imparatoru Julianus, 363’te savaş meydanında öldürüldü. İkinci Şâpûr, Hıristiyanlara karşı mücâdele ederek, onları baskı altında tuttu. Birinci Firûz (459-483) döneminde Sâsânîler Akhunların baskınına mâruz kaldı. Firûz, Akhunlara yenilip, esir düştü. Akhunlar, antlaşmayla Firûz Şâhı serbest bıraktı. Firûz Şâh antlaşmaya uymayıp, tekrar Akhunlara saldırınca, yenildi. Esir düşüp, öldürüldü.

Kubât (Birinci hükümdarlığı 485-498, ikinci hükümdarlığı 501-531) zamânında isyanlar çıkıp, Mejdek adında bir sapık, târihte ilk defâ komünistliği çıkardı. Mecûsî olup, herkesin malı ve kadını ortaktır, dedi. İran Şahı Kabât buna inandı. Böyle olunca halk isyân etti. O da İran’dan kaçtı. 498- 501 yılları arasında Câmâsp hükümdarlık yaptıysa da Kubât tekrar İran’a döndü. Kabâd’ın 531’de ölümüyle oğlu Nûşirevân İran şâhı oldu.

Nûşirevân (531-579), Mejdek’i seksen bin adamıyla birlikte öldürdü. İran’daki âsileri temizleyip, âdil bir idâre kurdu. Doğu Roma (Bizans) İmparatorluğu ile mücâdele etti. Bizanslılardan Suriye’yi aldı. Sâsânî nüfûzu Yemen ve Somali’ye kadar uzandı. Nûşirevan, 578 yılında, Bizans-Ermeni müttefik ordusuna yenildi. 579’da Bizans-Sâsânî Antlaşmasından sonra öldü. Nûşirevân, Sâsânîyân şahlarının en büyüğü olup, lâkabı “Âdil” idi.

Dördüncü Hürmüz (579-589) den sonra başa geçen Hüsrev Perviz (589-628) zamânında, Bizanslılarla mücâdele şiddetlendi. Sâsânîler, 609’da İstanbul önlerine kadar geldiler. Boğaz’ın Asya sâhilini tuttular. 611’te Urfa ve Antakya, 612’de Kayseri, 614’te Şam, 615’te Kudüs, 616’da İskenderiye’yi Bizanslılardan alıp, Doğu Akdeniz’e hâkim oldular. 617’de Üsküdar’ı zaptedip, İstanbul’u kuşattılar. 620’de Ankara ve Rodos Adasını, 626’da Kadıköy’ü alıp, İstanbul’u tehdit ederek, Bizanslıları zorladılar. Sâsânîler, Boğaz ve Ege sahillerindeki Bizanslılarla mücâdele ederken, Ortadoğuda büyük hâdiseler oluyordu.

611 yılında, İslâmiyetin doğuşuyla hazret-i Muhammed sallallahü aleyhi ve sellem, İran-Sâsânî Şâhına Nâme-i Saâdet gönderip, İslâma dâvet etti. Sâsânîler bu dâveti kabul etmediler. İslâm orduları, Allah’ın emirlerini bildirmek için savaştılar. Mısır, Filistin, Suriye, Irak’taki Sâsânî şehirleri İslâm orduları tarafından fethedildi. Halife hazret-i Ömer zamânında, Sa’d bin Ebî Vakkas kumandasında gönderilen İslâm orduları, İran’a geldiler. Sâsânî hükümdarı Üçüncü Yezdigird, İslâm ordularıyla 637 yılında Kadisiye Muhârebesini yaptı. Sâsânîler yenildi. İslâm orduları, Kadisiye Zaferinden sonra, Sâsânîlerin başşehri Medayin şehrini aldı. Sâsânîler, İslâm ordularıyla mücâdeleye devam ettilerse de 638 Calûlâ, 642 Nihavend Meydan Muhârebelerinde de bozguna uğradılar. 642 yılında Sâsânî Devleti yıkılarak, bütün İran ve Irak Müslümanların hâkimiyetine geçti.

Sâsânîler, derebeyliğe dayanan mutlâkiyetçi bir sistemle idâre edilirdi. Ülkede nüfuz sâhibi büyük âileler ve kabileler vardı. Mejdek’in kurduğu komünizm idâresi, Kabât zamânında tatbik edilmek istendiyse de ülkede isyanlar çıktı. Nûşirevan Mejdek ve adamlarını öldürüp, âdil bir idâre kurdu. Sâsânîler, Zerdüşt olup, bozuk dinlere inanırlardı. 627 Kadisiye Muhârebesinden sonra, Sâsânî ülkesinde İslâmiyet yayılıp, bölgelerinde büyük İslâm devletleri kuruldu. (Bkz. İran)

Sâsânî Şahları

Erdeşîr I

226-241

Şâpûr I

241-271

Hürmüz I

271-272

Behrâm I

272-276)

Behrâm II

276-293

Behrâm III

293)

Narses I

293-301

Hürmüz II

301-309

Şâpûr II

309-379

Şâpûr III

379-388

Behrâm IV

388-399

Yezdigird I

399-420

Behrâm V

420-440

Yezdigird II

440-457

Hürmüz III

457-459

Firûz

459-483

Balâş 

 483-485

Kubât I

I.485-498 II.501-531

Câmâsp I

498-501

Nûşirevan

531-579

Hürmüz IV

579-589

Perviz Hüsrev

 589-628

Sirûs

628

Erdeşîr II

628

Hüsrev

628

Kubât II

628-629

Pûrândubt I

629-631

Guşnâspberde

631-?

Âzermidubt

631-634

Hürmüz

634)

Yezdigird III

634-642

SATER OTU (Satureja hortensis)

Alm. Gartenbohnenkraut (n), Fr. Sarriette (m), İng. Summersavory. Familyası: Ballıbabagiller (Labiatae). Türkiye’de yetiştiği yerler: Akdeniz bölgesi.

Mayıs-ağustos ayları arasında, beyazımsı veya pembemsi renklerde çiçekler açan, 15-35 cm boylarında, kekik kokusunda olan, bir yıllık otsu bitki. Dağlık bölgelerde, kurak yerlerde yetişir. Yapraklar sapsız ve tüylüdür. Çiçekler tüpsü ve iki dudaklıdır. Anadolu’da 14 kadar türü yayılmıştır. Yabâni kekik olarak da bilinir.

Kullanıldığı yerler: Bitkinin çiçekli ve yapraklı dalları kullanılır. Uçucu yağ taşırlar. Gaz söktürücü, iştah açıcı, terletici, idrar söktürücü, uyarıcı ve mîde ağrılarına etkilidir. Baharat olarak da hâlen kullanılmaktadır. Halk arasında kekik yerine kullanılır.

SATINALMA GÜCÜ PARİTESİ TEORİSİ (Purchasing Power Parity)

Alm. Kaufkraftparitätstheorie, Fr. Théorie de parité du pouoir d’achat, İng. Teory of purchasing power parity. İki para arasındaki döviz kurunun dengede olması için her iki ülkenin iç satınalma güçlerinin, sözkonusu döviz kurunda eşdeğer olması. Bu teoriye göre; belirli bir dönemde meselâ, Türkiye’de fiyatlar % 100 artarken ABD’de fiyatlar değişmediyse, bir dolar 1000 Türk lirası şeklinde olan döviz kurunun, bir dolar 2000 Türk lirasına yükselmesi gerekir.

Uygulamada, satınalma gücü paritesi teorisinin sınırlı bir geçerliliği vardır. Çünkü, döviz piyasalarında arz ve talep etkisiyle oluşan döviz kurları, ödemeler bilançosu dengesizlikleri, sermâye hareketleri, spekülasyon ve hükûmetlerin iktisat politikaları gibi faktörlere bağlıdır.

Birçok mal ve hizmetler dış ticârete konu teşkil etmemektedir. Bu bakımdan nisbî fiyatları döviz kurunun belirlenmesinde hesâba katılmamalıdır. Halbuki satınalma gücü paritesi, bütün mal ve hizmetlerin ortalama fiyatlarına bağlı bulunmaktadır.

Diğer taraftan, bir ülkedeki paranın, diğer ülke parasına göre satınalma gücünü tespit ederken esas alınacak mal bileşimi, iki ülkede farklı olabileceği gibi ortalama fiyat seviyelerini ölçerken güçlükler de olabilir.

Bütün bu etkenler, hayat standartları bakımından câri döviz kurlarına göre yapılacak karşılaştırmaların dikkatle yorumlanması gerektiğini göstermektedir.

SATUK BUĞRA HAN

(Bkz. Abdülkerim Satuk Buğra Han)

SATÜRN

Alm. Saturn, Fr. Saturne, İng. Saturn.

Kimliği

Güneşe ortalama uzaklığı

1427 milyon km

Dünyâya minimum, maksimum uzaklığı

1200-1650 km

Güneşin etrafında dolanım süresi

294 gün

Kendi etrafında dönüş süresi

378 gün

Yörüngedeki hızı

10 km/sn

Ekvator çapı 

119.300 km

Yere göre kütlesi

(yer= 1) 95,16

Ortalama yoğunluğu 

(su= 1) 0.69

Kaçış hızı

32,21 km/sn

Hacmi (Dünya= 1)

744

Ortalama yüzey ısısı 

180°C

Boyutları bakımından Güneş sisteminde Jüpiterden sonra ikinci büyük gezegen. Güneşten uzaklığa göre 6. sıradadır. Jüpiterle Uranüs arasındadır. Satürn, teleskopla bakıldığı zaman karakteristik halkaları hâriç Jüpitere benzediği görülür. Ancak Jüpiterin parlak renkleriyle kıyaslandığı zaman daha ziyâde solgun bir renkte olduğu anlaşılır.

En yeni bilgilere göre Satürnün atmosferini meydana getiren elementler arasında bol miktarda metan ve amonyağın varlığı belirlenmiştir. Astronomlara göre henüz kesin bir neticeye varılmamakla birlikte atmosferinde yine bol miktarda hidrojen ve helyumun bulunması gerekir.

Günümüzde dev gezegen Satürnün iç yapısı ve bileşiminin nasıl olduğu hakkında kesin bir bilgi yoktur. Çünkü hiçbir uzay aracı bu gezegene iyice yaklaşıp yakından bir inceleme yapamamıştır. Buna rağmen modern astronomi oldukça kabul gören tasarılar (varsayımlar) ortaya atmıştır. Bunlardan biri olan Wild Teorisine göre Satürnün merkezinde demir ve nikel gibi ağır elementlerden meydana gelmiş bir çekirdek vardır. Bu çekirdek buzul bir tabaka tarafından çevrelenmekte ve en üstte de gaz hâlinde bulunan bir tabaka yer almaktadır. Başka bir teoriye göre de en üst tabaka ağır atmosferin sebep olduğu basınç sonucu sıvı hidrojenden teşekkül etmiştir. Başka bir deyişle Satürnün bütün yüzeyi dev hidrojen okyanuslarından meydana gelmiştir.

Satürn’ü diğer gezegenlerden ayıran en önemli özelliği dev gezegeni çepeçevre saran halkalardır. Her ne kadar tek bir halka olarak görünse de aslında birbirinden ayrılmış ve iç içe geçmiş üç halkadan meydana gelmiştir.

Bu üç halkanın görünümü ve boyutları birbirinden farklıdır. Meselâ, yarı saydam ve en az aydınlık görünen iç halkanın dıştan çapı 180 bin km, yüzeye olan uzaklığı 10.000 km’dir. Ortada bulunan halka ise biraz daha aydınlık olup, iç halkadan 1000 km’lik bir saha ile ayrılmıştır. Genişliğiyse 20 bin km’dir. Halkaların en aydınlık olanı dış halkadır. Ortadaki halkadan 4000 km uzakta olan bu halka, yaklaşık 16 bin km genişliğindedir. Buna karşılık halkaların kalınlıkları çok azdır (ortalama 50-60 km).

Satürn halkalarını meydana getiren milyarlarca tâneciğin boyutları en az birkaç milimetreyle en çok birkaç kilometre (astroid gibi) arasında değişmekte olup donmuş amonyaktan meydana geldikleri tahmin edilmektedir.

Birbirine bağlı olmadan aynı gezegen çevresinde, belli bir yörüngede dönen bu tâneciklerin meydana gelişi hakkında değişik görüşler vardır.

Bunlardan en çok kabul görenine göre söz konusu halkalar, Satürn çevresinde dolaşan katı cisimli büyük uyduların parçalanıp gezegen yörüngesine dağılmasıyla meydana gelmiştir.

Satürn’ün tam 17 uydusu vardır. Bunların en ünlüleri Titan (çapı 5150 km), Rea (1530 km), Japet (1460 km), Dione (1120 km), Tethys (1060 km) ve Mimas (390 km)tır. Titan aynı zamanda Jüpiter’in uydusu Ganymede (5276 km)den sonra Güneş sisteminin en büyük uydusudur.

Satürn yüzeyinin son derece soğuk olması, ayrıca gaz veya sıvı maddelerden teşekkül etmesi sebebiyle, üzerine araç veya astronot indirip araştırma yapılması bugün için imkânsızdır.

SAVAŞ

(Bkz. Harp)