RUANDA (RWANDA)
DEVLETİN ADI |
Ruanda Cumhûriyeti |
BAŞŞEHRİ |
Kigali |
NÜFÛSU |
7.347.000 |
YÜZÖLÇÜMÜ |
26.338 km2 |
RESMÎ DİLİ |
Kinyarwarda ve Fransızca |
DÎNİ |
Müslüman, Katolik, Protestan, yerli dinler |
PARA BİRİMİ |
Ruanda Frankı |
Doğu Orta Afrika’da, 1° 03’-2° 49’ güney enlemleri ve 28° 51’-30° 54’ doğu boylamları arasında yeralan, kuzeyinde Uganda, doğusunda Tanzanya, güneyinde Burindi ve batısında Zaire (Kongo) ve Kivu Gölü ile çevrili bir cumhûriyet.
Târihi
Ülkenin bilinen ilk yerlileri Two kabîleleridir. Daha sonra Ruanda topraklarına Hutu yerlileri hâkim oldu. Bundan sonra bölgeyi Hutuları mağlup eden Tutsiler ele geçirdi. Bu kabîle, Ruanda Krallığını kurarak topraklarını önce Kral Ruganzu Bwimba zamanında, 15. yüzyılda, genişletti. Kral Mwami Kigeri Rwabugiri döneminde, 19. yüzyılın sonlarında ise Alman Doğu Afrikası’nın bir parçası haline getirildi. Böylece batı sömürgeciliği ülkeyi ezmeye başladı. Bunun üzerine 1956 yılında Hutulu Bahutu Manifesto ilk olarak haklarını talep eden grup olarak ortaya çıktı. 1959’da iç harp patlak verdi ve Tutsi idâresi son buldu.
Ruanda sonraları, Belçika tarafından korunmaya alınmış, bir BirleşmişMilletler manda ülkesi oldu. 1962 yılında bağımsızlığını kazandı. 1973 yılında ülkede askerî bir darbe, 1976 yılında yeniden bir Millî Kongre seçimle işbaşına geldi. 1978 yılında hazırlanan yeni anayasa referandumdan geçti ve General Juvènal Habyarimana başkan seçildi. General Juvènal, hâlâ başkanlığa devam etmektedir (1993).
Fizikî Yapı
Ruanda’nın yüzölçümü yaklaşık 26.338 km2dir. Ülke genel olarak derin vâdilerle yer yer kesilmiş dağlık ve yaylalık bir ülkedir. Kivu Gölü kıyılarındaki yükseklikler 1500 m dolayındayken, bu rakam batıya yaklaşıldıkça Virunga Dağlarında hemen hemen 4500 m’ye kadar çıkar. Bu dağlar, Nil havzası ile Kongo havzasını birbirinden ayırır. Ülkenin en yüksek noktası yaklaşık 4505 m yükseklikteki Karisimbi Dağıdır. Ruanda’nın batısını örten ve ülkenin en büyük gölü olan Kivu Gölü, Zaire ile olan sınırının bir parçasını da teşkil eder.
Nehirlerin çoğu ülkeyi baştan başa kateder. Bunların önemlileri; Kagera, Akanyaru, Ruzizi ve Nyewarongo nehirleridir.
İklim
Ruanda ekvatora çok yakın olmasına rağmen, arâzisinin yüksekliği sebebiyle ılıman bir iklime sâhiptir. İklimi oldukça yumuşaktır. Bâzı mevsimlik değişikliklerin hâricinde yıllık ortalama sıcaklık genel olarak 18°C civârında olur. Ülkenin en sıcak ve nemli bölgesi Kivu Gölü ve civarıdır. Ülkenin yıllık yağış ortalaması yaklaşık 1000 ilâ 1300 mm arasında değişir. Şubat ve mayıs ayları arasında şiddetli yağışlar görülür.
Tabiî Kaynakları
Ruanda’nın batı bölgesinin hemen hemen tamâmına yakın bir bölümü yeşil bitki örtüsüyle doludur. Aynı zamanda bu bölge hem tarım ve hem de hayvancılık için müsait topraklara sâhiptir. Doğu bölgesi ise umûmiyetle savanalarla doludur. Bâzı bölgeleri ağaçsız çimenlik, bâzı bölgeleriyse akasya ağaçları, maki ve bambu ormanları ile örtülüdür. Yüksek dağlık bölgelerde ise daha çok muz ağaçları ve sıtma ağaçları mevcuttur.
Kagera Millî Parkı yemyeşil bir bitki örtüsüne sâhiptir. Bu parkta ülkede yetişen; zebra, antilop, çeşitli ceylan türleri, Afrika ceylanı(impela), gazal, yaban sığırı, aslan, leopar, su aygırı, timsah ve yüzlerce çeşit kuş gibi hayvanlar bulunur.
Nüfus ve Sosyal Hayat
Ruanda’nın Nüfûsu yaklaşık 7.347.000’dir. Kilometrekareye 265 kişi olmak üzere nüfus yoğunluğu bakımından Afrika’nın en kalabalık ülkelerinden biridir. Yıllık nüfus artış oranı ise % 3 dolaylarındadır. Nüfûsun sâdece % 5’ine yakın bir bölümü şehirlerde yaşamaktadır.
Ruanda’nın etnik yapısının % 89 gibi büyük bir bölümünü Hutular meydana getirir. Geri kalan % 9’unu Tutsiler, % 1’ini Twalar tamamlar. Tutsiler oldukça uzun boyluyken, Twalar pigme türü olup, oldukça kısa boyludurlar. Tutsilere aynı zamanda Batutsi veya Watutsi de denir. Hutuların diğer adı Bahutu ve Twaların ise Batwa’dır. Halkın çoğu tarım ve sığır yetiştiriciliğiyle uğraşır. Nüfûsun % 10’unu aşan bir kısmı Müslümandır. Nüfûsun çoğunluğu ise Katolik ve Protestandır. Ayrıca çeşitli yerli inanışlar da mevcuttur.
Ülkenin resmî dili Bantu dilinden gelen Kinyarwanda yerli dilidir. Hem Hutu ve hem de Tutsi kabîleleri bu dili konuşurlar. Bundan başka ayrıca Fransızca da resmî dildir. Diğer dillerden Svahilice oldukça yaygındır. Beynelmilel bir dil olan Svahili, Afrika’nın doğusunda konuşulur.
Halkın yalnızca % 25’ine yakın bir bölümü okuma-yazma bilmektedir. Genç nüfûsun % 30’una yaklaşan bir kısmı okul hayâtındadır. Sağlık ve sosyal şartlar oldukça düşük durumdadır.
Ülkenin en gelişmiş şehri başşehir Kigali’dir. Diğer önemli şehirleri şunlardır: İlim ve kültür merkezi olan Butare, Kivu Gölü civarındaki sayfiye şehirleri olan Giseyni, Kibuye ve Cyangugu’dur.
Siyâsî Hayat
Ruanda 1962 yılında demokratik, sosyal ve bağımsız bir cumhûriyet hâline geldi. 1978 yılında yapılan yeni anayasa referandumu ile General Habyarimana başkan seçildi.
Ruanda idârî olarak 10 vilâyet bölgesine, ayrıca bunlar da toplam 141 mahallî idâre bölgesine ayrılmıştır. Başkan ve meclis dört yılda bir seçilir. Millet Meclisi 47 üyeli tek meclisli bir organdır. Devlet başkanına 14 bakanlar konseyi üyesi, iki devlet sekreteri yardım eder. Daha çok Belçika veFransa ile yakın diplomatik münâsebetleri mevcuttur. Ruanda, BM ve kısa adı OCAM olan Afrika Cemiyeti Teşkilâtı, Malgache et Mauricienne ve Afrika Birliği teşkilâtı (OUAU)na üyedir.
Ekonomi
Ruanda nüfûsunun % 95’i tarımla uğraşır. Dolayısiyle ülke ekonomisi tarıma ve hayvancılığa dayanır. Ruanda, Afrika’nın en fakir ülkelerinden biridir. Bu duruma, mineral kaynaklarının noksanlığı da önemli ölçüde tesir etmektedir. Ülke topraklarının % 40’ına yakın bir bölümü ekime müsâittir.
Ülkenin yetiştirdiği temel tarım maddeleri; mısır, süpürgedarısı, manyok, muz, fasulye, kahve, çay, pirekapan, darı ve bezelyedir. Sığır çobanlığı Ruanda’da çok önemli bir gelir kaynağıdır. Üç milyonun üzerinde büyükbaş hayvan mevcuttur.
Ülkenin başlıca yeraltı zenginlikleri şunlardır: Kalay, altın, volframit ve kolonbatantalit mâdenleri. Ülke sanâyii mahallî ihtiyaçlara ancak cevap verebilmektedir. Bunlardan gıdâ sanâyii, tekstil sanâyii ve kimyâ sanâyii nispeten gelişmiş sayılır.
Ruanda’nın para birimifranktır. Her çeşit malzeme, âlet, araç ve makina ve diğer eşyâlarını daha çok Belçika, Japonya ve Almanya’dan alır. Kahve ve çay en önemli ihraç ürünleri olup, çoğunlukla Tanzanya ve Kenya’ya yapılır.
Turizm önemli bir gelir kaynağıdır. Kivu Gölü güzellikleri ve Kagera Millî Parkı ve vahşî hayâtı her sene büyük miktarda turisti. Ruanda’ya çeker.
Ülkenin kara yolu ulaşım sistemi yetersizdir. 13.173 km karayolunun ancak 1180 km’si asfalttır. Ülkede demiryolu yoktur. Başşehir Kigali’de bir milletlerarası havaalanı vardır.
(Bkz. Nazım Şekilleri)
Namaz vakitlerinin hesaplanmasında, yükseklik ölçülmesinde ve bâzı trigonometrik hesapların yapılmasında kullanılan el âleti. Geometrik şekillerden ibâret olup, dörtte bir dâire şeklinde tahta üzerine işlendiği için buna rubutahtası (rub’-ı dâire tahtası) da denir.
İslâmiyetin beş şartından biri, beş vakit namaz kılmaktır. Namazın şartlarından biri de namazı vaktinde kılmaktır: Sabah namazının vakti, ufkun doğu tarafından “fecr-i sâdık” denilen beyazlığın başlamasının görülmesinden (güneşin ön kenarının ufka 19 derece yaklaşmasından), güneşin doğmasına kadardır. Öğle namazının vakti, güneşin arka kenarının zevâlden ayrılmasından, asr-ı evvele, yâni her şeyin gölgesi, kendi uzunluğu miktârı uzayıncaya veya asr-ı sâniye, yâni iki misli uzayıncaya kadardır. İkindi namâzının vakti, öğle namazı zamânının bitmesinden, güneşin üst kenarının ufuk hattından batmasına kadardır. Türkiye’deki şehirlerde ikindi namazının ezanı, asr-ı evvelde okunmaktadır. Akşam namazının vakti, güneşin üst kenarının batmasından şafâk kararıncaya kadardır. Yatsı namazının vakti, işâ-i evvelden, yâni güneşin üst kenarı ufuk altına 17 derece inince, ufuktaki kırmızılığın kaybolmasından, fecr-i sadık denilen beyazlığın başlamasına kadardır.
Bu vakitleri tâyin ve tespit etmek, din ve fen bilgisiyle olur. İslâm âleminde bu vazîfeyi yerine getirebilmek için husûsî muvakkithâneler kurulmuş ve muvakkitler yetiştirilmiştir. Böyle astronomik ve trigonometrik hesapları her müezzin halledemezdi. Bunun için müezzinlerin eline belli bir enlem derecesi için hazırlanmış olan Rub’-ı dâire denilen bir âlet veriliyordu. Bununla meselâ, 41 enlem derecesinde bulunan İstanbul’un namaz vakitleri ezânî saat ile kolayca anlaşılıyor; bunlardan Türkiye’nin her yerindeki şehirlerin vakitleri de kolayca bulunuyor ve tam vaktinde ezan okumak mümkün oluyordu. Namazın sahih olması için, vaktinde kıldığını bilmek lâzımdır. Vaktinde şüphe edilerek kılınan namaz, kılınmış olsa dahi sahih olmaz.
Rubutahtası, iki taraflı olarak îmâl edilir. Bir tarafına Rubulmukantara, diğer tarafına da rubulmüceyyeb denir. Evvelâ rubulmüceyyebin keşfedildiği, sonra rubulmukantaranın geliştirildiği zann olunmaktadır.
Rubulmüceyyeb, tek yüzlü bir âlet olarak 14. asırda (H. 700 civarında) kullanılmaya başlandı. Şamlı Ali bin İsâ el-Üsturlâbî tarafından dâire şeklindeki üsturlâp âletinin dörtte bir (rub’) şeklinde kullanılması fikriyle rubutahtası meydana geldi.
Üsturlâbın yerini rubutahtası imâli ve çizimindeki basitlik, kolayca bulunabilmesi, zamânı ve namaz vakitlerini daha hassas tâyin etmesi, kullanılışının çok basit olması her tarafa yayılmasına sebep olmuştur. Rubutahtası, bilhassa Osmanlılar devrinde Anadolu ve Rumeli’nin bütün şehir ve kasabalarına ve hattâ köylerine kadar dağılmış ve tamâmiyle bir Türk heyet âleti vasfını almıştır. Cumhûriyet devrine kadar buralardaki müderrisler, imâmlar, müezzinler, köy hocaları ve birçok merak sâhiplerinden ve sanatçılardan çoğu rubutahtasının kullanılmasını bilir ve bulunduğu bölgenin namaz vakitlerini tâyin eder ve saatlerine ayar verirdi.
On dördüncü asırdan evvel üsturlâp, sonraki asırlarda rubutahtası hakkında birer eser neşretmek, geçmiş astronomi âlimlerimiz arasında kuvvetli bir an’aneydi. Astronomiyle az çok meşgul olanlar da bu an’aneye katılmış ve bu âletler hakkında birçok eser meydana gelmiştir. Osmanlılar devrinde rubutahtası hakkında yazılmış mühim eserler şunlardır:
Kâdızâde Rûmî’nin Arapça Risâletü’l-Ceyyib eseri; Mîrim Çelebi’nin Fârisî Risâle fî-Rub’ul-Müceyyeb, Risâle fî-Rub’ul-Mukantara eserleri; Şeyh Bedreddin Mardinî’nin Arapça Risâletü’l-Ceyyib eseri; Kavalalı demekle mâruf Abdülvehhab’ın Türkçe Rubutahtası Risâlesi ve Mardinî’nin eserine Arapça olan şerhi, Gelenbevî İsmâil Efendinin rubulmüceyyeb hakkındaki Kitâbü’l-Merâsid’ı ve yine Arapça Rubu’l Mukantara Risâlesi, Kedûsî’nin Türkçe Rubutahtası Risâlesi.
Bunların arasında en mühimi Kitâbü’l-Merâsid’dir. Meşhur olanlar ise Mardinî Risâlesi’yle Kedûsî Risâlesi’dir. Son olarak, 1877-1955 târihleri arasında yaşamış ve Kandilli Rasathânesinin kurucusu olan ve emekli oluncaya kadar bu rasathânenin müdürlüğünü yapan Fatin Gökmen (Fatin Hoca)in de Rubutahtası Nazariyâtı ve Tersimi isimli bir eseri vardır. Sâdece bu üçü basılmıştır. Diğerleri yazmadır.
Rubulmukantaranın usûl ve çizimi hakkında birçok risâle mevcut ise de en iyisi, Gâzi Muhtar Paşanın astronomi âletleri (Basîteler) ve Rubutahtasının usûl ve çizimi hakkında yazdığı Riyâzil Muhtâr isimli eseridir.
Gerek mukantaralar ve tahtalar, gerekse namaz vakitleri ve kıble istikâmetlerinin muhtelif enlem derecelerine göre çizimine âit birçok cetveller tertiplenmiş ise de en doğrusu Halifezâde İsmâil Efendi ve Sâlih Mimârî’nin cetvelleridir.
Elde mevcut rubutahtalarının birçoğunun çizimi (tersimi) kaba ve intizamsız ise de bâzı tahtalar, gerek çizgilerinin inceliği ve gerek tam yerinde olması îtibâriyle çok itinalıdır. Bunların arasında en iyisi Lâleli Muvakkiti Ali Efendinin tahtalarıdır. Şunu da ilâve edelim ki bâzı tahtaların eskiden rugan tâbir edilen vernikleri çok şayânı dikkattir. İmâllerinden sonra iki asır geçmesine rağmen verniklerinde ne çatlama ne de donukluk görülmüştür. Cam gibi berraklığını muhâfaza etmektedirler. Bâzı eski eser ve mecmualarda görülen târiflere göre, merhum Binbaşı Ziyâ Bey, merhum Kimyâger Cevat Mazhar Beyle berâber çalışmışlarsa da bu eski verniği îmâl edememişlerdir.
Gerek rubulmukantara, gerekse rubulmüceyyebin esâsını teşkil eden matematik hesaplarını kolaylıkla çözebilmek için Batı ülkelerinde ancak 19. asırdan îtibâren sürgülü hesap cetveli kullanılmaya başlanmıştır. Bugün üsturlâp ve rubutahtası târihe karışmıştır. Çünkü namaz vakitlerini takvim yapraklarından okumak mümkündür. Ancak, eski usûllerin, bunları meydana getiren âlimlerin, bu âletleri yapan ustaların çalışmalarının da unutulmaması gerekir. 1987 senesinde vefât eden Elektrik Yüksek Mühendisi Mustafa Turan Bey, rub’-ı dâireyi bâzı ilâvelerle hesap etmiş ve çizmiştir. İstanbul Fâtih’te Hakîkat Kitabevi, Mustafa Turan Beyin çizdiği bu Rub’-ı dâire’nin îmâl ve dağıtımını yapmaktadır. Rubutahtası ile birlikte verilen târifnâmeyi orijinal metniyle ayanen veriyoruz:
Hayt: İplik demektir. Rub’-ı dâirenin yarı çapından biraz fazla uzunluktaki, dikiş makarası tiresidir. Bir ucu rub’-ı dâirenin merkezindeki delikten geçirilmiştir. Diğer ucu bir demir halkaya veya yüzüğe bağlanarak gergin tutulur.
Merkez: Haytın geçtiği ince deliktir. Kutub da denir.
Kavs-i irtifâ: Merkezin etrâfındaki en büyük rub’-ı dâiredir.
Hattul-meşrık: Merkez ile, kavs-i irtifânın sıfır noktası arasındaki Hatt-ı müstekîmdir.
Hatt-ı zevâl: Merkez ile Kavs-i irtifânın 90 derecesi arasındaki Hatt-ı müstekîmdir.
Medârlar: Merkezin etrâfında üç dâire kavsi (yayı) dir. Biri Medâr-i cedî olup, Kavs-i irtifâya bitişiktir. İkincisi Medâr-i seretân olup, Merkeze yakındır. Bir ucu Hattul-meşrıktan dışarı, Ufuk kavsine kadar uzanır ve bu uzantısı da, Hattul-meşrıkta sıfırdan başlayarak, 22 derecelidir. Bu uzantıya Kavs-i sugrâ denir. Üçüncüsü, Medâr-i hamel, iki Medâr arasındadır.
Mukantarât: Rub’-ı dâirenin, kullanılmasını istediğimiz mahallin ufkuna paralel ve aralarında birer veya ikişer derece irtifâ farkı bulunan dâirelerin mahrûtî mürtesemleri (izdüşümleri) olan kavslerdir. Bâzısı Medâr-ı cedîden ve bâzısı Hatt-ı zevâlden çıkıp, Medâr-ı seretânda nihâyetlenirler. Mukantarâtın adedi, senenin gündüzü en uzun olan zamânındaki güneşin Gâyet-ül-irtifâ-ı derecesi kadardır. Gündüzü en uzun olan 21 Haziranda, 41 Arz derecesi için:
Gâyet-ül-irtifâ= Arz-ı beldenin tamâmı (90 dereceden farkı) + Meyl-i şems
= 49+23,5= 72,5 derecedir.
Nokta-i meşrık: Medâr-ı hamelin, Hattul-meşrıkı kestiği noktadır.
Ufuk: Nokta-i meşrıktan geçen birinci ve en büyük Mukantara kavsidir.
Semtler: Mukantarâta amûd (dik) kavslerdir.
Mıntıka: Nokta-i meşrıktan başlayan iki Kavstir. Şimâlîsi, Medâr-ı seretânın Hatt-ı zevâli kestiği noktaya gider. Cenûbî olanı, Medâr-ı cedînin Hatt-ı zevâli kestiği noktaya gider. Her biri üçer burca taksim edilmiştir. Mıntıka-i cenûbîdeki üç burcun her biri otuz dereceye ayrılmıştır.
Asreyn hatları: Medâr-ı seretân ile Medâr-ı cedî arasında, birbirine paralel iki Kavstır. Sırtları Hattul-meşrık tarafındadır.
Asreyn kavsleri: Medâr-ı seretânın şimâlinde ve buna paralel, Hattulmeşrıktan hatt-ı zevâle kadar uzanan iki kavs olup, Asr-ı evvel kavsi 45, Asr-ı sânî kavsi 26,5 gayr-i müsâvî parçalara ayrılmıştır.
Şafak ve fecr hatları: Asreyn hatları gibidir. Fakat, çukur tarafları Hattulmeşrıka, sırt tarafları Hatt-ı zevâle karşıdır.
Hedefeteyn: Üzerinde Rub’-ı dâire bulunan tahtanın Hatt-ı zevâl tarafında iki çıkıntıdır. Merkez cihetinde bulunana Hedefe-i ulyâ (yukarı hedefe), Kavs-i irtifâ tarafında olana Hedefe-i süflâ (aşağı hedefe) denir.
Mürî: Hayta ilmiklenmiş, gâyet ince bir ipliğin düğümü olup, düğüm Hayt üzerinde kaydırılabilir.
Derec-i şems: Bir ayın herhangi bir gününde, güneşin, 12 Burçtan hangisinde ve kaçıncı derecesinde bulunduğudur.
Mürîninin derece-i şemse göre tanzîmi: Rub’-ı dâire üzerinde, kavs-i irtifâ hâricinde, dört kavs daha vardır. Bunlardan birincisinde, yâni Kavs-i irtifâya en yakın olanı üzerinde, Hattul-meşrıktan Hatt-ı zevâle doğru 20 Marttan 21 Hazirana kadar; ikinci kavs üzerinde, Hatt-ı zevâlden Hattul-meşrıka doğru 21 Hazirandan 22 Eylüle kadar; üçüncüsü üzerinde, Meşrıktan Zevâle doğru 22 Eylülden 21 Aralığa kadar; dördüncüsü üzerinde Zevâlden Meşrıka doğru 21 Aralıktan 20 Marta kadar, günleri gösteren çizgiler vardır. Kalın ve uzun çizgiler, her ayın birinci günüdürler. Hayt, istenilen ayın istenilen gününü gösteren çizgi üzerine getirilip, Müri ilk iki kavsteki aylar için, şimâl Mıntıka kavsine, diğer altı ay için cenûb Mıntaka kavsine kaydırılır.
Gâyet-ül-irtifâ tâyîni: Mürî, derece-i şemse göre tanzim edilir. Sonra Hayt, Hatt-ı zevâl üstüne getirilir. Ufuktan, yâni birinci Mukantaradan Mürîye kadar sayılan mukantarâ adedi Gâyet-ül-irtifâ derecesi olur.
Meyl ile Arz-ı belde, aynı nısf (yarım) kürede iseler, Meyle çıkarılınca, Gâye-i irtifâ olur. Toplam 90’dan fazla olursa, fazlalığın temâmîsi Gâye olur ve güneş şimâl yarım küresinde, bulunur. Gurûbî günlerde güneş, tek bir Gâye irtifâına, hakîkî günlerde ise, farklı iki irtifâya çıkıp indiği için, bu iki günün uzunlukları farklı olur.
Nısf fadla tâyini: Ayarlanmış olan Mürî, Ufka gelinceye kadar Hayt tahrik edilirse, Hayt ile meşrık arasındaki Kavs-i irtifâ dereceleri Nısf fadla olur. Güneş, kuzey burçlarında iken, Hayt, Hattul-meşrıkın hâricinde kalacağından, medâr-ı seretânın, sıfırın sağındaki Kavs-i sugrâ üzerinde kalan kısmının derecesi, Nısf fadla olur. Her memlekette derecesi:
sin (Nısf fadla)= tan Meyl x tan Arz
düstûru ile hesap olunur. Bunun dört misli, dakîka olarak Nısf fadla zamânı olur. Ezânî Zuhr vaktinin 6’dan farkı, Nısf fadla zamânıdır.
Fadl-ı dâir tâyini: Evvelâ Mürî, mâlûm güne ayarlanır. Sonra, Hayt hareket ettirilerek, Mürî, Ufuk kavsinden îtibâren, güneşin o gündeki irtifâı adedindeki Mukantara üzerine getirilir. Haytın geldiği Kavs-i irtifâ’ derecesinin temâmîsi, yâni doksandan farkı 41 Arz derecesi için Fadl-ı dâir derecesi olur. Fadl-ı dâir derecesi dört ile çarpılınca, dakîka olarak 15’e bölününce, saat olarak Fadl-ı dâir zamânı hâsıl olur. Hayt, Hattul-meşrık hâricinde kalırsa, Medâr-ı seretânın uzantısı olan Kavs-i sugrâyı kestiği noktanın derecesi ile 90 derece toplamı Fadl-ı dâir derecesi olur.
Her memlekette cos H herhangi bir hesap makinası kullanılarak;
d sin x jh sin - sin= ÷ d cos ÷ j cos =
meyli de cenup yarım kürede (-)d arzı ile jdüstûru ile bulunur. h irtifâı geceleri, olacaktır. H Fadl-ı dâiri, aranılan vakit ile Nısf-un-nehâr (hakîkî zevâl vakti) arasındaki zamandır. Ezânî imsâk vakti 12+Zuhr-H-(÷3)= saat ve ışâ vakti H+Zuhr-12= saat olur.
Meyl-i şems tâyini: Mürî, ayarlandıktan sonra, Hayt, Hatt-ı zevâl üzerine getirilir. Medâr-ı hamelin Hatt-ı zevâli kestiği noktadan, Mürînin Hatt-ı zevâl üzerindeki hattında gösterdiği derece, Meyl-i şems olur. Yâhut, Hayt,dyerine kadar olan Mukantarât adedi veya Hatt-ı zevâle bitişik Meyl-i şems ( istenilen gün üzerine getirilir. Haytın Medâr-ı seretâna bitişik Meyl kavsini kestiği derece, Meyl derecesi olur. Bu dereceler, Kavsin, Hattulmeşrıkı kestiği noktadan başlamaktadır.
Tâdîl-i zaman tâyini: Hakîkî zevâl vaktindeki Tâdil-i zamanı tâyin için, ayarlanmış Mürî, Hatt-ı zevâl üzerindeki (8) şeklinde olan münhanî üzerine getirilir. Kavs-i irtifânın 90,5’inci derecesinden başlayarak Haytın kat ettiği derece okunup, dört misli alınır. Münhanînin sağ tarafında ise (-), sol tarafında ise (+) olur. 26 Aralıktan 15 Nisana ve 14 Hazirandan 1 Eylüle kadar olan günlerde, Mürî, münhanînin sağ tarafına getirilir. Müşterek saate göre, İstanbul’da Zuhr vaktinden 14 dakika çıkarılırsa, kalanın 12’den farkı Tâdîl-i zamân olur. Kalan 12’den fazla ise (-), noksan ise (+) olur.
Arz-ı belde tâyini: Gâyet-ül-irtifâ 90’dan az ise, Gâyenin temâmı ile Meyl toplanınca, Arz-ı belde olur.
İrtifâ’ tâyin ederek saatin ayarlanması: Rub’-ı dâire âleti dik olarak, Kavs tarafı, masa üstünde bulunan bir bardak veyâ kâse üstüne oturtulur. Hattul-meşrık, şems (güneş) tarafında bulundurulur. Haytın ucuna, meselâ yüzük bağlı olup, Hayt Rub’-ı dâire sathına hafîf temâs eder. Hedefe-i ulyânın gölgesi, hedefe-i süflâ üzerine gelinceye kadar, tahta, bardak üzerinde ileri geri hareket ettirilir. Gölge, Hedefe-i süflâ üzerine gelince, Haytın Kavs-ı irtifâ’ üzerinde tesâdüf ettiği derece, güneşin üst kenârının, Ufk-ı riyâzîye nazaran İrtifâ-ı zâhirî’si olur. Bu irtifâ için olan ziyâ inkisârı ve 16 dakika olan nısf-ı kutr-ı şems zâviyesi, irtifâ-ı zâhirîden çıkarılıp, İrtifâ-ı hakîkî ve bu dereceye mahsus Fadl-ı dâir bulunur. Fadl-ı dâir zamânı, Zevâlden evvelki irtifâlar için ezânî Zuhr vaktinden çıkarılır. Zevâlden sonraki irtifâlar için ise, ezânî Zuhr vaktine eklenir. Bulunan bu iki hakîkî vakitten Temkin çıkarılırsa, ezânî saatin kaç olduğu anlaşılır. Zevâlden evvel irtifâ alınırken, ezânî saat 12’den evvel ise, Fadl-ı dâir zamânı, Zevâl vakti saatinden büyük olacağından, Fadl-ı dâir, Zevâl vaktinin 12 fazlasından çıkarılır. Misâl:
Haziranın 28. günü, Şemsin, Zevâlden evvel hakîkî irtifâı 66 derece olsun. Fadl-ı dâir 20 derece, yâni 1 saat 20 dakîka olur. Ezânî Zuhr vakti, hakîkî Zevâl vakti ile aynı oldukları için, ezânî Zuhr vakti olan 4 saat 32 dakîkadan, Fadl-ı dâir ve Temkîn zamânları çıkarılınca, ezânî vakit 3 saat 2 dakîka olur. Fadl-ı dâir, hakîkî Zevâl vakti olan 12’den çıkarılınca, hakîkî zevâlî zamana göre hakîkî vakit olur. Tâdil-i zaman -3 olduğu için ilâve ve İstanbul için 4 dakika tûl farkı da ilâve edilirse, müşterek saat 10 saat 47 dakîka olur. İrtifâ Zevâlden sonra alındı ise, hakîkî Zevâl vaktine Fadl-ı dâir zamânı ilâve edilir. Ezânî vakit 5 saat 42 dakika, müşterek vakit 13 saat 27 dakika olur.
Yaz aylarında öğleden evvel, Hayt Hattul-meşrıkın dâhilinde ve öğleden sonra hâricinde kalırsa, ezânî zamâna göre vakti anlamak için, Nısf fadla derecesinden temkin, yâni 2,5 derece fazlası saate tahvil edilip, Kavs-i irtifâ saatinin 12 fazlasından çıkarılır. Öğleden evvel Hayt, Hattul-meşrıkın hâricinde ve öğleden sonra dâhilinde kalırsa, Kavs-i irtifâa Nısf fadlanın 2,5 derece fazlası ilâve ve saate tahvil edilip 12’den çıkarılır.
Kış aylarında öğleden evvel, Kavs-i irtifâ ile Nısf fadla toplamının bir temkîn yâni 2,5 derece noksanı saate çevrilir. Öğleden sonra Nısf fadla derecesi saate çevrilip 12’ye ilâve edilir. Kavs-i irtifânın 2,5 derece fazlası da saate çevrilip, birinci toplamdan çıkarılır. Kış aylarında Hayt, Hattul-meşrıkın hâricinde kalmaz. 28 Hazirana göre ayarlanmış Mürî, 66’ncı Mukantaraya getirilince, Kavs-i irtifâ derecesi 70 oluyor. Zevâlden sonrası için, 22 derece Nısf fadlanın 2,5 derece fazlası 70’e ilâve edilince 94,5 derece, bu da saate çevrilip 12’den çıkarılınca, ezânî vakit 5 saat 42 dakîka olur. 22 Hazirana göre ayarlanmış Mürî, İsfirâr vaktine, yâni 5’inci Mukantaraya getirilince, Hayt 14,5 derece Hattul-meşrık hâricinde kalıyor. Nısf fadla 22 derecedir. Bunun 2,5 derece fazlası, 1 saat 38 dakika, Kavs-i irtifâ’ zamânı olan 58 dakikanın 12 saat fazlasından çıkarılınca, ezânî zamâna göre İsfirâr vakti 11 saat 20 dakika oluyor.
Güneşin Zevâl, Tulû ve Gurûb vakitlerinin tâyini: Kedûsî’de diyor ki, “Şemsin gurûbu, garpta [ki ufk-ı mer’î hattından] Gurûb ettiğini görmekle veya şark tarafın [daki tepelerin] kararması ile olur” Nısf fadla bulunur. Arz-ı belde ve güneşin Meyli aynı Nısf kürede ise, Nısf fadla zamânı 6’dan çıkarılınca, hakîkî zevâlî zamâna göre hakîkî Tulû vakti ve gurûbî zamâna göre hakîkî Zeval vakti olur ki, bu da ezânî zamâna göre Zuhr vaktidir. Bu da, gece müddetinin yarısıdır. Bunun iki misli, gurûbî zamâna göre hakîkî Tulû vakti olur. Bundan bir Temkin çıkarılınca, gurûbî zamâna göre şer’î Tulû vakti olur. Bir Temkîn daha çıkarılınca, ezânî saate göre şer’î Tulû vakti olur. Nısf fadlanın iki mislinden, kışın bir temkin tarh edilip, saate çevrilir. Yaz aylarında bir Temkin ilâve, toplamın temâmîsi saate tahvil ve 6’ya ilâve edilince, ezânî Tulû’ vakti olur. Nısf fadla zamânı 6’ya ilâve edilince, hakîkî zamâna göre hakîkî Gurûb vakti olur. Arz-ı belde ve güneşin Meyli farklı nısf kürede ise, hakîkî zamâna göre, hakîkî Tulû ve ezânî zamâna göre Zevâl vakitlerini bulmak için, Nısf fadla zamânı 6’ya eklenir. Hakîkî saate göre Gurûb vaktini bulurken, Nısf fadla zamânı 6’dan çıkarılır.
Asr vakitleri tâyini: Ayarlanmış Mürî, Asr hattına getirilir. Mürî’ye kadar olan Mukantarât adedi, Asr vakitlerinin irtifâları olur. Haytın gösterdiği Kavs-i irtifâ derecesinin temâmîsi, Fadl-ı dâir derecesi olur. Yâhut Hayt, Kavs-i irtifânın evvelinden, Gâyet-ül-irtifâ derecesine getirilir. Haytın, Asr kavsinde gösterdiği derece, İrtifâ’-ı asr olur. Bu irtifâya göre Fadl-ı dâir bulunur. Yâhut, Mürî Asr-ı evvel hattı üzerinde iken, Haytın gösterdiği Kavs-i irtifâ derecesine, yaz aylarında Nısf fadla ilâve edilip, kış aylarında Kavs-i irtifâdan tarh edilip temâmîleri, yâni 90’dan farkları saate çevrilerek, 6’ya ilâve edilirse, Asr-ı evvel vakti olur. Aynı usûl ile, Mürî, Asr-ı sânî hattına getirilerek, Asr-ı sânî vakti bulunur. Fadl-ı dâir ile Zuhr vakti toplanınca, Asr vakti olur. Asr vaktinde, güneş irtifâının temâmîsinin tanjantı, Fey-i zevâlin metre olarak uzunluğunun bir [Asr-ı sânî için iki] tam sayı fazlasıdır. Fey-i zevâl, Gâyet-ül-irtifâ temâmîsinin tanjantıdır.
Fecr ve şafak hisselerinin tâyini: Arzu edilen güne alâmetlenmiş olan Mürî, Şafak hattı üzerine getirilirse, Haytın geldiği Kavs-i irtifâ’ derecesinin 90’dan farkı, zamâna çevrilince, ezânî sâat ile, Hisse-i şafak, yâni İşâ-i evvel vakti olur. Fecr hattı üzerine getirilirse, bu fark zamâna çevrilince, Hisse-i fecr olur ki, bunun Tulû vaktinden farkı, ezânî Fecr-i vakti olur. Rub’-ı dâire üzerinde Fecr ve Şafak hatları yok ise, bu iki vakt Fadl-ı dâir tâyin edilerek bulunur. Fakat, irtifâlar menfi (-) olduğu için, Mürî, cenûb (güney) Mıntıkası yerine şimâl (kuzey) ve şimâl Mıntıkası yerine cenûb Mıntıkası üzerine getirilerek ayarlanır. Bu ayar ile 17 ve 19 derece irtifâlar için Fadl-ı dâirler bulunur. Fadl-ı dâir zamânları, Zuhr vaktinden çıkarılır. Yâhut, Kavs-i irtifâ derecesinden, Nısf fadla, yaz aylarında tarh (çıkarılır), kış aylarında ilâve edilir.
İmsâk vakti tâyini: Ayarlanmış Mürî, İmsâk hattına getirilir. Kısa kısmına gelirse, Kavs-i irtifâ derecesi saate çevrilip 12’ye ilâve, uzun kısmına gelirse, derecenin temâmîsi saate çevrilip 6’ya ilâve edilir. Bulunan vakitten 20 dakika Temkin çıkarılınca ezânî Vakt-i imsâk olur.
İşrâk (ıyd) vakti tâyini: Ayarlanmış Mürî, işrâk [ıyd] hattına getirilir. Kısa kısmına gelirse, Kavs-i irtifâ derecesinin temâmîsinin 4 misli olan saat dakikası 12 saatten tarh, uzun kısmına gelirse, 12’ye ilâve edilince, ezânî Vakt-i işrâk olur. Tulû ve Gurûb vakitleri toplamından İşrak vaktinin Temkin noksanı çıkarılınca, İsfirâr vakti olur. Yâhut, 5 derece hakîkî irtifa için Fadl-ı dâir bulunarak hesâb edilirler. Böyle bulunan vasatî İşrâk vaktine Temkin ilâve, ezânî İsfirâr vaktinden tarh edilir. Yâhut, Tulû vakti hesâbında bildirdiğimiz, bir Temkin tarh yerine ilâve ve ilâve yerine tarh ve netîceye ihtiyât olarak bir Temkin ilâve edilirse, ezânî İşrâk vakti olur.
Ezânî zamâna göre vakitler, vasatî mahallî veyâ müşterek zamâna göre olan şer’î Gurûb vakitleri ile toplanınca, mahallî vasatî veya müşterek zamâna göre şer’î vakitler bulunur.
Misâller:
1. 1 Mayıs gününe ayarlanmış Mürî, ufka yâni, birinci Mukantaraya getirilince, Hayt, Kavs-i sugrâ üzerinde 13,5 dereceyi gösterdiğinden, Nısf fadla 54 dakika olur. Bunu 6’ya ilâve edince, 6 saat 54 dakika, İstanbul’da zevâlî hakîkî zamâna göre hakîkî Gurûb vakti olur. Mahallî vasatî zamâna göre 6’yı 51 geçe, müşterek zamâna göre 18’i 55 geçe olur. İstanbul için şer’î Gurûb vakti 19’u 5 dakika geçe olur. Nısf fadla 6’dan çıkarılınca, 5 saat 6 dakika hakîkî Zevâl zamâna göre hakîkî Tulû’ ve gurûbî zemâna göre hakîkî Zevâl vaktleri ve aynı zamânda ezânî zamâna göre Zuhr vakti olur.
2. 13 Ağustos günü, İmsâk vaktini bulalım: İrtifâ (-) [menfî] olduğu için, yaz yerine kış, yâni cenûb Mıntıkası üzerine getirilerek ayarlanmış Mürî, 19 uncu Mukantarâ üzerine getirilince, Hayt, 42,5’inci Kavs-i irtifâ derecesine gelir. Bunun tamâmı olan 47,5 derecenin 4 misli 190 dakika, yâni 3 saat 10 dakika Fadl-ı dâir zamânı olup, güneşin merkezinin gece yarısından uzaklık zamânıdır. Bunu sıfıra ekleyip (-5) dakika Tâdil-i zamân ilâve 10 dakika Temkîn çıkarılınca, mahallî vasatî saate göre İmsâk vakti 3 saat 5 dakika olur. Fadl-ı dâir zamanı ezânî Zuhr vaktine (5 sâat 7 dakika) ilâve ve 20 dakika Temkin çıkarılınca, ezânî zamâna göre İmsâk vakti 7 saat 57 dakika olur.
3. Kullandığımız Rub’-i dâire ile, yalnız 41 Arz derecesinde olan mahaller için, namâz vakitleri tâyin edilmektedir. 36, 37, 38, 39, 40 ve 42 Arz derecelerindeki yerlerde namâz vakitlerini bulmak için, aşağıdaki cedveller kullanılır. Meselâ, 13 Ağustos günü VAN şehrinde İmsâk vaktini bulalım:
Van şehrinin Arz derecesi 38,5 ve tûl derecesi 43,3’tür. İmsâk fark cedvelinde Van’daki İmsâk vaktinin, 41 Arz derecesinde bulunan İstanbul’daki mahallî vasatî saat ile 3 saat 4 dakikadan 12,9-(12,9-8,8).(38,5-38)= 11 dakika sonra, 3 sâat 15 dakika olacağı görülmektedir. Türkiye’nin müşterek saat başı tûl derecesi 30 olduğundan, Van’da müşterek saate göre İmsâk vakti,
3,15-(43,3-30) x 4= 2 saat 22 dakika olur.
Kıble tâyini: Herhangi bir günde Kıble vakti saatini bulmak için, Rub’-i dâirede Mürî ayarlandıktan sonra, Kıble semti kavsine getirilir. Haytın tesâdüf ettiği Kavs-i irtifâ derecesinden, yaz aylarında Nısf fadla derecesinin bir Temkîn [İstanbul için 2,5 derece] fazlası çıkarılır. Kış aylarındaNısf fadladan bir Temkin noksanı ilâve edilir. Netîce 15’e bölünerek, ezânî saat ile Kıble vakti bulunur. 1 Mayısta Kıble vaktinin ezânî saati 4’tür. 2 Şubatta 5 saat 4 dakîkadır. Bu saatte yüzünü güneşe dönen kimse,Kıbleye dönmüş olur.
Arzın şimâl yarım küresindeki mahallerde, Zevâl vaktinde güneş, cenûb istikâmetinde bulunur. İstanbul’da Zevâl vaktinde güneş istikâmetinden 29 derece şark tarafına dönülünce, Kıbleye dönülmüş olur. Masa üstüne konan bir kol saatinin 12 rakamı Zevâl vaktinde güneşe çevrilirse, saatin 11 rakamı İstanbul’da Kıble istikâmetini gösterir.
Arzın diğer mahallerinin Kıble açılarını bulmak için, bu yazıların sonuna bir cedvel ilâve edilmiştir. Bu cedvelde, tûl dereceleri 5’er derece ara ile cedvelin üstüne ve altına, Arz dereceleri de 2’şer derece ara ile cedvelin ortasına yukarıdan aşağıya doğru yazılmıştır. Tûl derecelerinden altı çizili olanlar garbî (-), diğerleri şarkî (+) dir. Şimâl yarımküresinde bulunan mahaller için 1’inci ve 2’nci sıradaki Tûl dereceleri, cenûb yarımküresinde bulunan mahaller için ise 3’üncü ve 4’üncü sıradaki Tûl dereceleri kullanılır. Kıble açısı aranılan mahallin, Tûl derecesinin bulunduğu sütûn ile bu mahallin Arz derecesinin bulunduğu satırın kesiştiği yerdeki rakam, bu mahallin Kıble açısı derecesidir. 1’inci ve 4’üncü sıradaki Tûl dereceleri için mahallin cenûbundan garbına 2’nci ve 3’üncü sıradakiTûl dereceleri için ise, cenûbundan şarkınaKıble açısı kadar dönülünce, Kıbleye dönülmüş olur. Bu açılar, Güneş ve Kutub Yıldızı ile anlaşılan coğrafi cenûb istikâmetinden ölçülmekte olup, Güneşin veya Kutub Yıldızının görülemediği zamânlarda ve bilhassa yolculukta, cenûb istikâmeti pusula ile bulunabilir ise de, o zamân cetvelde gösterilen Kıble açısı derecelerine sapma açısını ilâve etmek veya çıkarmak lâzımdır. Arz üzerinde pusulanıncoğrafî cenûbdan garba ve şarka doğru 30 derece saptığı meskûn mahaller bile vardır. Bu hususta, Tam İlmihâl Seâdet-i Ebediyye kitâbında geniş bilgi vardır.
Alm. Rubium, Fr. Rubidium, İng. Rubidium. Alkali metaller sınıfından bir element. Rb sembolüyle gösterilir. İlk defâ 1860 yılında Bunsen ve Krichhoff tarafından spektral analizle, lepidolit minerali içerisinde varlığı tespit edildi.
Bulunuşu: Rubidyum tabiatta mineralleri bol bulunan elementlerdendir. Yer kabuğunda bulunuş bolluğuna göre 16. sırada yer alır. Önemli mineralleri lepidolit, pollusit, karnalit, lösit ve zinvaldittir. Minerallerdeki nispeti % 1-1,5 civârındadır.
Elde edilişi: Ticârî ölçüdeki en önemli kaynağı lepidolit mineralidir. Ayrıca, Searles Gölünde bulunan potasyum mineralleri ve Michigan Gölünden elde edilen potasyum klorür de önemli ölçüde rubidyum ihtivâ eder.
Metalik rubidyum, kimyâsal olarak rubidyum klorürün kalsiyum ile indirgenmesi sûretiyle elde edilir. Kuru rubidyum klorür, vakum altında metalik kalsiyum ile 500°C’de reaksiyona sokulursa, metalik rubidyum ele geçer ve bu da destilasyonla reaksiyon ortamından ayrılır. İndirgen olarak kalsiyum karbür de kullanılır. Ayrıca eritilmiş rubidyum tuzlarından elektroliz yoluyla da metalik rubidyum elde edilebilir.
Özellikleri: Gümüş beyazlığında parlak bir metal olup mum gibi yumuşaktır. Atom numarası 37, atom ağırlığı 85.5, erime noktası 38.9°C, kaynama noktası 688°C, yoğunluğu 1.53 g/cm3 tür. Elektron düzeni [Kr] 5s1 olup bileşiklerinde 1+ 2+ 3+ ve 4+ değerliklerinde bulunabilir. Spektrumunda 4202 A° ve 4216 A° da iki karakteristik hat (koyu kırmızı) vardır.
Alkali metaller arasında elektropozitiflik yönünden ikinci sırada yer alır. Oksijensiz ortamda kızıl dereceye kadar ısıtıldığı zaman mavi buhar verir. Hava oksijeniyle kendiliğinden yanarak gri-mavi bir oksit tabakası meydana getirir. Bu oksit tabakası üç tür oksitten meydana gelir. Bunlar oksit Rb2O, peroksit Rb2O2 ve süperoksit RbO2’dir. Çok kolay oksitlenir. Su ile şiddetli reaksiyona girerek hidrojen hâsıl eder. Hattâ reaksiyon ısısından alev bile alır.
Rubidyum, alkali metaller sınıfından olduğu için onların genel özelliklerini taşır. Özellikle potasyum ve sodyumun davranışlarını gösterir.
Kullanılışı: Havadan kolay etkilendiği için susuz mineral yağı içerisinde veya vakumda veyahut inert atmosferde saklanır. Çok kolay iyonlaşan bir metal olduğu için uzay taşıtlarının iyon motorlarında kullanılır. Ayrıca vakum tüplerinde toplayıcı olarak fotosel yapımında ve özel cam îmâlinde kullanılır. RbAg4I5 bilinen iyonik kristallerin en iletken olanıdır ve ince film şeklinde pillerin yapımında kullanılır. Rubidyum, bundan başka buhar türbinlerinde jeneratör armatürü gibi görev görür. böylece elektrik üretilir.
Alm. Rugby, Fr. Rugby, İng. Rugby. Oval bir topla 15’er kişilik bir takım arasında el ve ayakla oynanan bir çeşit spor. Bâzı yönleri futbol ve Amerikan futboluna benzerse de, kesintisiz oynanır ve oyunda oyuncu değişikliği yapılmaz. Rugby’de top, ayak vuruşuyla, elden ele atma ve elde taşınma sûretiyle oyuncular arasında dolaştırılır. Oyun 40’ar dakikalık iki devreden meydana gelir. Oval topun uzunluğu 28-30 cm, ağırlığı 400-440 gr arasındadır. Uzun kısmın çevresi 76-79 cm, küçük çevre ise 58-62 cm’dir.
Karşılaşmada gâye topu elle taşıyarak kale çizgisinden geçirmek veya ayak vuruşuyla iki kale direği arasındaki yatay direğin üstünden aşırarak puan kazanmaktır. Fazla puan toplayan takım galip îlân edilir. Rugby sahasının eni 66-99 m, kale çizgileri arası uzunluk ise 95-100 metredir. Kale çizgilerinin ardında da 12-22 metrelik uzunlukta kale arka sahası mevcuttur. Kalelerin eni 5,6 metredir. 12 m yükseklikteki kale direklerinin uçları serbesttir. Futbol kalelerinden farklı olarak, yerden 3 m yükseklikte yatay birer direkle bağlanmışlardır. Görünüşleri “H” harfi şeklindedir. Top, ayak vuruşuyla yatay direk üstünden geçirilince puan kazanılır. Maçta topu taşıyan sporcuyu durdurmak için yere düşürmek serbesttir.
Rugby sporu, 1823’te İngiltere’deki Rugby Kolejinde bir futbol maçı esnâsında bir oyuncunun atılan topu elle yakalayıp göğsüne sıkıca bastırarak rakip kaleye koşmaya başlamasıyla ortaya çıktı. Önce Oxford sonra da Cambridge üniversitelerinde oynandı. Oyun kuralları 1871 yılına kadar belirsiz kaldı. Bu sporu benimseyen kulüplerin bir araya gelmesiyle kurulan “Rugby Union”, oyun kurallarını belirledi. İskoçya, Galler, İrlanda ve Fransa gibi ülkelerde yaygınlaştı. 1934’te Uluslararası Amatör Rugby Federasyonu (FIRA) kuruldu.
1895 yılında İngiltere’deki “Rugby Birliği”nden bir kopma sonucu XIII’lü Rugby ortaya çıktı. Rugby Birliğinden kopan kulüpler, yeni oyunun kurallarını tespit etmek için “Northern Football Rugby Union”u kurdular. Sonradan bu birlik “Rugby Football Leaque” adını aldı.
XV’li rugby’de bulunan sağ ve sol açıklar XIII’lü rugby’de yoktur. Yığılmaların yerini taç atışları almıştır. XV’li rugby’ye göre daha hızlı ve akıcı bir oyun sergilenir. XIII rugby evrensel olmayıp profesyonel kabul edilir. Oyuncuların sahadaki yerleri, oyun süresi, sahanın boyutları ve topun özellikleri her iki rugbyde de aynıdır.
Profesyonel rugby, çoğunlukla İngiltere’nin kuzeyinde, Avustralya, Fransa, Yeni Zelanda gibi ülkelerde oynanır.
Rugby sporunun uluslararası federasyonu yoktur. En önemli uluslararası karşılaşma, her yıl İngiltere’nin dört takımıyla Fransa arasında düzenlenen “Beş Ulus Turnuvası”dır. İlk dünyâ rugby kupası 1987’de düzenlenmiştir. Türkiye’de rugby sporu yapılmamaktadır.