PROJE

Alm. Projekt (n), Fr. Proje (m), İng. Project. Bir programı veya bir niyeti ifâde etmek; devam eden çalışmalar veya önceden gerçekleştirilmiş işler.

Muayyen bir sermâye ile yatırımda bulunmak veya pazarlama, teşkilâtlanma vb. gibi faaliyetler için yapılacak masraflar ve elde edilecek netîcelerin ayrıntılı bir şekilde açıklanabilmesi için yapılan kısmî plânlamadır. Genel bir plân içinde çok sayıda proje yer alabilir.

Projeler genel veya özel mahiyetli olabilir. Eğer bir kuruluşun bütünü ile alâkalıysa genel bir proje (yeniden teşkilâtlanma gibi) söz konusudur. Sâdece bir bölümü veya işi ilgilendiriyorsa (su kayıplarını önleme projesi, yönetiminde personel, bilgisayar kullanma projesi gibi) özel projeler var demektir. Projeler genelde bir defâ kullanılmak üzere hazırlanır.

PROJE KREDİSİ

Alm. Projektkredit (m), Fr. Crédit à projet (m), İng. Project credit. Hükümetlerin bir başka hükümetten veya milletlerarası bir kuruluştan anlaşmalarla muayyen bir projeyi gerçekleştirmek üzere sağladıkları bir dış yardım çeşidi. Proje kredisi olarak sağlanan fon, sâdece verildiği projenin gerçekleştirilmesinde harcanabilir. Dış yardımı yapan hükümet veya milletlerarası kuruluş, fonun kullanılış şeklini denetleme hakkına sâhiptir.

PROJEKSİYON

Alm. 1. Projektion (f), Lihtbild (n), 2. Lichtbildvorführung (f), Fr. Projection (f), İng. Projection. Geometride bir nokta, doğru ve düzlemin taşınmak sûretiyle diğer bir nokta, doğru ve düzlemde meydana getirdiği izdüşüm. Haritacılıkta ise küre biçimindeki kütlelerin veya dünyânın yüzey şekillerinin düz bir kâğıt üzerine orantılı aktarma işlemi.

Projeksiyon işlemi üç şekilde yapılır. Eğer taşınacak noktalarla projeksiyon noktaları arasında çizilen doğrular birbirine paralel ve projeksiyon hattına dik ise buna “ortogonal projeksiyon”; paralel çizgilerin projeksiyon hattı ile dik olması aranmıyorsa, buna “paralel projeksiyon”; projeksiyon çizgileri bir noktada kesişiyorsa buna da “merkezî projeksiyon” denir.

Projeksiyonun psikolojideki anlamı bir kişinin iç dünyâsına âit karakterlerini ortaya çıkarmadır. Psikiyatride, her hareket, kişinin iç dünyâsında bir hâdiseyi temsil eder. Projeksiyon, bu bakımdan kişinin iç dünyâsına bakış açısıdır. Projeksiyon testleri çeşitli şekil, cümle, kelime, resimlere kişinin verdiği cevap, göstereceği reaksiyonların tespitiyle yapılır. Test sonuçları, kişide bulunan psişik davranış bozukluklarını ve savunma mekanizması eksikliklerini ortaya koyar.

Teknikte ışığın yansıtılması ve yönlendirilmesinden istifâde edilerek çeşitli projeksiyon makinaları yapılmıştır. Projeksiyon makinasının esâsı kuvvetli bir ışık kaynağı, ayna ve mercek düzenidir. Cisme çarptırılan ışık, ayna ve merceklerden uzak mesâfedeki perdeye aktarılarak görüntü büyütülerek perdeye düşürülür.

Projeksiyon makinalarından biri de, amatör fotoğrafçıların kullandığı diyapozitif filmlerin perdede görüntüsünü veren slayd projeksiyon makinalarıdır. Slayd ışık kaynağı, yoğunlaştırma merceği ve odaklama merceklerinden ibârettir. İyi bir slayd makinası 100 kişinin aynı anda fotoğraf filminden görüntüye bakmasına imkân sağlar.

Projeksiyon makinalarından endüstri ve okullarda kullanılan tipi ise kuvvetli bir ışık kaynağı, yansıtıcı toplayıcı konkav ayna, reflaktör ve odaklayıcı merceklerle, yansıtıcı aynadan meydana gelmiştir. Resimler büyütülerek perde üzerine aksettirilir. Eğitim maksadı ile kullanılan bu projeksiyon makinalarında asetat üzerine yazılan normal kalem yazısı duvarda perde üzerine büyümüş olarak yansır. Modern ders salonlarında tebeşir tahta yerine bu tür projeksiyon makinaları kullanılmaktadır.

PROMETYUM

Alm. Promethium, Fr. Promethium, İng. Promethium. Nâdir toprak metallerinden bir element. Pm sembolüyle gösterilir. Tabiatta bulunmaz. İlk defâ 1947’de uranyumun çekirdek bölünmesi ürünleri arasından radyoaktif Pm-147 elde edilmiştir.

Atom numarası 61, kütle numarası 145, erime noktası 1080°C, kaynama noktası yaklaşık 2460 °C’dir. Elektron düzeni (Xe) 4f5 5d° 6s2 biçimindedir. Bileşiklerinde +3 değerliğini alır.

Prometyum bilhassa yüksek sıcaklıklara dayanıklı minyatür pil üretiminde yarı iletkenlerle birlikte kullanılır.

PROPAGANDA

Alm. Propaganda, Werbung (f), Fr. Propagande (f), İng. Propaganda. Başka insanların kabul etmesi ve beğenmesi istenen şeyin övülerek takdimi. Bu şey siyâsî bir fikir, ideolojik bir görüş, bir inanç veya ekonomik bir olay olabildiği gibi kültürel, turistik ve sportif birşey de olabilir. Propaganda bir doktrini yaymak, hedef millet veya kitleyi fikren kazanmak, karşı tarafın zihin ve psikolojisini arzu edilen tesire tâbi kılmak için, teşkilâtlı ve devamlı bir surette telkinlerde bulunmak ve faaliyet göstermektir. Daha kısa bir târifle; propaganda bir fikrin, her çeşit vasıtadan istifâde etmek sûretiyle, hedef kitleye telkin edilmesidir.

Târihçe: Propaganda âile ve cemiyet hayâtının teşekkülü ile başlamış, gittikçe gelişerek bugün amansız bir silâh hâlini almıştır. Mîlâttan önce 5. asırda yaşamış meşhur Çin düşünürü Su-Tzu Harbin Kitabı adlı eserinde, âni ve şaşırtıcı hareketler ve gürültülerle düşmanın savaş azminin kırılması usûlleri üzerinde ehemmiyetle durmuş; aynı zamanda sevilen ve îtimâd edilen siyâsî ve askerî liderler hakkında hiyânet ve sahtekârlık şâyialarının yayılması, düşman karşısında bulunan kuvvetlerin ezici üstünlüğü hakkında haberler gönderilmesinin de mânevî ve yıkıcı tesirlerini belirtmiştir.

Hannibal, Roma üzerine yürürken, Attila ve Cengiz akınlarına başlarken, her defâsında kuvvetlerinin ezici üstünlüğü ve dayanılmazlığı hakkında şâyialar çıkartarak harekâta başlamışlar, karşılarına çıkan kuvvetleri korku ve dehşet içerisinde bırakarak mukavemet azimlerini kırmışlardır. Osmanlı orduları zaptettikleri yerlerde, dâimâ adâlet ve şahsî hürriyete yer verdiklerinden komşularındaki adâletsizlik ve müsâmahasızlıklardan faydalanarak, onların azimlerini önceden kırmış ve bu hâl muvaffakiyetlerini kolaylaştırmıştır. On yedinci asırda, Katolik îtikatları dışında Lüther tarafından meydana getirilen Protestanlık mezhebinin fazla taraftar toplaması, rönesans hareketinin bellibaşlı bir cereyan hâlinde belirmesi, papalığın nüfûzu üzerine tesirini arttırmağa başlamış, buna karşılık Papa XV. Greguar tarafından “Congregation de Propagandistes” adı verilen kardinaller meclisi toplantıya çağrılmış, bu meclise Katolik îtikatlarını üstün tutmak için yeni mezhep ve cereyanlarla mücâdele (propaganda) vazifesi verilmişti. İşte propaganda kelimesi terim olarak buradan doğmuştur. Kelimenin kökü Latince “yayılması gereken şey” mânâsına gelen “propago”dan çıkarılmıştır.

Propagandanın Çeşitleri

1. Siyâsî propaganda: Bir devletin dünyâ devletleri arasındaki yerini belirtmek, güvenli bir hayâta hazırlayarak, gelecek nesillerin huzûr içinde yaşamalarını sağlamak için, harbe başvurmadan aldığı tedbirlerin hepsine birden siyâsî propaganda denir.

2. Askerî propaganda: Mevzuu daha çok askerî olan bu propaganda şekli, düşman halkına, silahlı kuvvetlerine ve işgâl altında bulunan yerlerdeki dost unsurlara hitap eder. Mekân bakımından şu kısımlara ayrılır:

a) Stratejik askerî propaganda: Daha ziyâde cephe gerisine ve uzun vâdeli işlere yöneliktir. Düşman halkı ile hükümetinin arasını açacak, onu isyâna teşvik edecek, kânun ve emirlere karşı getirecek şekilde tahriklerde bulunur. İş yerlerindeki sivil halkı, işçileri verimsiz çalışmaya teşvik eder. Bu sûretle düşmanın harp gücünü yok etmeğe çalışır. Yeraltı mukâvemet unsurları ile beşinci kol mensuplarını mânen ve maddeten destekler. Halkın rûhunda panik ve korku hislerini kökleştirerek, onu göçe ve karışıklığa teşvik eder.

b) Taktik askerî propaganda: Daha ziyâde ileri bölgelerde muhârebe harekâtını desteklemek üzere yapılan ve belirli gruplara yöneltilen propaganda şeklidir. Taktik askerî propagandanın gâyesi:

1. Düşman kıt’alarını veya erlerini teslim olmaya veya ateş kesmeye iknâya çalışır.

2. Durum teslim olmaya müsâit olmadığı zamanlarda, subay ve erler arasında anlaşmazlık çıkarmaya, morallerini bozmaya ve onları kaçmağa teşvik eder.

3. Düşmanın panik hâlinden istifâdeye ve harekatın yöneltildiği bölgelerden kısa zamanda temizlenmesine yardım eder.

Bütün bu çalışmalarda, kötü durumlara müdâhale etmek üzere bulunan askerî direnişlerinin kırılmasına; silâh ve vazifelerini terk etmelerine; nefislerini korumalarına; çoluk ve çocuklarına karşı hasretlerini arttırmak için, his ve içgüdülerini kamçılamaya gayret edilir.

c) İdârî propaganda: Bu propaganda şekli, kıt’alarımızın işgâl ettiği topraklardaki düşman halkına hitap ederek ve onları belirli istikâmetlere yönelterek idârelerini kolaylaştırmaya yarar. Daha ziyâde tâlimât, emirler ve gözdağı şeklinde neşriyât, beyânât ve îlânlarla yapılır. Yasaklar, cezâlar, mükellefiyet (bir işi yapmaktan kaçınılamama) ve rüçhaniyetle (üstünlükle) kendi başarılarımız hakkında bilgi verir. Silâh ve gıdâ maddelerinin teslim tarzı, amme hizmetlerinin cereyan şekli, harap olan lüzumlu ve âcil tesislerin tâmiri, yasak bölgeler hakkında halkı aydınlatır.

Propagandanın hedefi ve tesiri: Propaganda, belli bir kitleye, bir memlekete veya bütün dünyâya hitap edebilir. Bu husus propagandanın mevzuu veya maksadına bağlıdır. Zaman ve zemine uygun olarak, herhangi bir mevzu üzerinde esaslı tertiplenmiş olan propaganda, çok tesirli olmalı, aksi halde verimsiz olur. Aynı mevzu üzerine yapılan propagandanın metin ve ifâde tarzı, hitap ettiği kitleye göre değişir. Bir zümreye methettiği bir hususu, diğer bir zümreye kötüleyebilir. Bu bakımdan propaganda çok yüzlüdür. Muhâtabına göre fikir ve dil kullanır. Propagandaya kapılıp kalmamak, muhatap olanların inancına, kültürüne, zekâsına ve şuuruna bağlıdır.

Askerî propagandanın hedefi genellikle şu üç unsur olmuştur:

1. Düşman silâhlı kuvvetleri.

2. Düşman silâhlı kuvvetlerini destekleyen kendi halkı.

3. Düşmanın işgâl etmiş olduğu yabancı memleketin halkı.

Propagandanın kaynakları: Propaganda, kaynaklarına göre başlıca üçe ayrılmaktadır:

1. Beyaz ve açık propaganda: Tamâmen açık çalışır, kaynaklarını gizlemez, herhangi bir hâdiseyi bütün çıplaklığı ve müspet delilleriyle ortaya koyar. Meşru bir hakkın müdâfaasını yapar, propaganda mevzuları genellikle hükümetin kontrolünden geçtiğinden haberler yarı resmî sayılır. Hakikatten ayrılmaz, muhataplarının tereddütsüz kabul etmeye alıştıkları, propaganda kaynağına olan îtimâtlarını sarsar. İkinci Dünyâ Harbinde BBC radyosunun neşriyâtı, müttefiklerin Kore’de kullandıkları broşürler, Kıbrıs meselesinde Türk tezini izah etmek için Güney Amerika’ya giden iyi Niyet Heyeti, beyaz propagandanın en güzel misâlleridir.

2. Kara Propaganda: Beyaz propagandanın tamâmen aksidir. Hakîkî kaynak dâimâ gizlidir. Haberin asıl kaynaktan başka bir yerden çıktığı intibaı verilir. Yalanı hakîkât, hakîkatı yalan yapmaya, istediğine inandırmaya ve ortalığa nifak sokmaya çalışır.

İkinci Dünyâ Harbi esnâsında İngilizler tarafından kullanılan ve Almanlar tarafından istekle dinlenen “Soldaten Sender Celais” ve “Gustav Sieg Pried Eins” adlı istasyonlar meşhurdur. Bunlardan bilhassa “Gustav Sieg Pried Eings”in yorumcusu, Nazi Partisine âit en son skandal ve dedikoduları kendine has bir uslûpla, kışlada oturup konuşan iki askerin ağzından gâyet canlı, eğlenceli ve mizâhî bir şekilde anlatmış ve ekseriya en ince teferruâtına kadar doğru olan bu haberler çok dinleyici bulmuştur.

3. Gri veya bulanık propaganda: Beyaz ve kara propagandanın arasıdır. Hakîkât ve yalanı birbirine karıştırmak sûretiyle çalışır. Kaynak gizlidir, dost veya düşman tarafından geldiği kat’î olarak bilinmez, hâdiseler tahrif edilir. Bir işi veya olayı kendi arzu ettiği şekilde göstermek ister, dolayısiyle de mübâlağa ve yalana daha fazla yer verir. Gri propagandada verilecek haberin alâka çekici, zihinleri kurcalayıcı ve kıymetli olması lâzımdır. Muhtelif sebep ve bahânelerle çıkarılan şâyialar gri propagandanın en iyi misâlidir.

Maksat ve metodlarına göre propaganda:

1. Taarruzî propaganda: Arzu edilmeyen bir harekete mâni olmak, istenilen bir hareket için hazırlıklı bulunmak veyahut da hedef olarak seçilen memlekette veya milletlerarası bir ihtilâl, cemiyetlerarası bir anlaşma maksadıyla yapılır. Daha ziyâde kandırıcı bir mâhiyet taşır. Hedef memleket üzerine girişeceği faaliyetlerle, emniyetsizlik, şüphe ve tereddüt meydana getirerek fikrî ayrılıklar teşekkül ettirir. Milleti sefahat ve tembelliğe sevk eder. Millî ahlâkı bozmak sûretiyle müsâit bir zemin meydana getirdikten sonra seferde millî birliği yıkarak, milletle hükümet ve ordu arasındaki karşılıklı güveni sarsar, harbe devam arzu ve isteklerini kırmağa, müttefiklerarası güveni bozmaya çalışır. Anarşi çıkarmak ve terör en büyük silâhıdır.

2. Koruyucu (Tedafüî) propaganda: Taarruzî propagandaya uğrayan memleketlerin kendisini korumak için tatbik ettiği propaganda şeklidir. Kabul edilmiş ve hükmü yürürlükte bulunan bir sosyal hareketin veya diğer halk hareketlerinin devamı için yapılan çalışmaları ihtivâ eder. Tedafüî propaganda, millî birliği muhâfaza etmek; harbe devam istek ve arzusunu, savunma azim ve irâdesini güçlü tutmak; millet ve hükümet arasındaki karşılıklı güveni kurmak ve muhâfaza etmek; düşmanın taarruzî propagandasını tesirsiz bırakarak, morali korumak ve yüksek tutmak için çalışır.

3. Anlaşma propagandası: Bu tarz propagandanın taarruz veya savunma ile alâkası yoktur. Maksat, eşit haklara sâhip olan memleketler arasında kültür özelliklerini muhâfaza ederek, barışçı bir yol tatbikini, harpte ittifaklar teminini sağlamaktır. Haklı ile haksız arasında ve iki haklı arasında en iyi tatbik şeklini bulur.

4. Baskın şeklinde propaganda: Karşı tarafı savunmada bırakmak veya aleyhteki hakîkatı körleterek zihinleri bulandırmak maksadıyla âni olarak yapılan propagandadır. Meydana gelen durumdan kısa bir zamanda faydalanılır, bilâhare propagandadan vazgeçilir.

Propaganda vâsıtaları: Propagandanın yayılması ve istenilen unsurlar üzerinde tesirini yapabilmesi için, muhtelif vâsıtalar kullanmak îcâb eder. Zaman ve zemine göre değişen bu vâsıtaların başlıcaları şunlardır:

1. İnsan: Propaganda vâsıtası ne kadar gelişirse gelişsin, yine ön plânda bizzat insanın kendisi rol oynamaktadır.

a) Açık propaganda elemanları: Açık olarak propaganda vazîfesini üzerine almış olan kimselerdir. Belirli bir fikrin müdâfaasını yaparlar. Her fırsat bulduklarında derhal konuşmaya ve münâkaşaya başlayarak inandıkları ve memur edildikleri fikrin propagandasını yaparlar. Bilhassa iç politika üzerinde bu şekilde propagandanın rolü büyüktür. Demokrasi idârelerinde iktidar ve muhâlefet arasında durmadan devam eden bu yarışma, totaliter rejimlerde sâdece iktidârın vâsıtasıdır. İkinci Dünyâ Savaşında, Alman Propaganda BakanıGöbels’in, “Kahve yerine nohut, tereyağı yerine top!” diye bağırmasını Alman halkı uzun müddet unutmamış, bu sûrette ideali uğruna her şeyi mübah ve normal görmüştü.

b) Gizli propaganda ajanları: Özel sûrette yetiştirilmiş olan bu ajanlar, çeşitli insan toplulukları arasında hakîkî hüviyet ve vazifelerini gizleyerek faaliyet gösterirler. Bunlar genellikle bir kimseye hitâb etmezler, bilhassa kalabalık yerlerde birbirleriyle konuşuyormuş gibi, mahiyeti ve kaynağı meçhul dedikodular hâlinde fikirlerini etraftakilere duyururlar.

2. Radyo: Arzu edilen fikrin daha uzak bölgelere yayınlanması için kullanılan bir prapaganda vâsıtasıdır. Bugün gerek her ev için en mühim ihtiyaç vâsıtası olması, gerekse elektrik dalgalarının mesâfe, coğrafî engel ve siyâsî sınır tanımaması, radyonun propaganda vâsıtası olarak önemini daha fazla arttırmaktadır. Radyo, haber, konuşma, konferans, hikâye, temsil, istatistikî bilgiler, raporlar, müzik gibi hislere ve mâneviyata tesir edici yayınlarıyla, propaganda husûsunda en büyük rolü oynamaktadır.

3. Televizyon: Söz ve filmin biraraya gelmesi, yâni göz ve kulağa hitap etmesi bakımından televizyon fevkalâde bir propaganda aracıdır.

4. Sinema: Toplu yaşayışta hemen her sınıf halkın en büyük eğlence vâsıtalarından biri olan sinema, insanların gördükleri hâdiseleri îzah ederek tamamlayan ve bunu müzikle de takviye ederek daha câzip hâle getiren tesirli bir propaganda vâsıtasıdır. Esâsen her film, müspet veya menfî bir konunun propagandasını yapar. Kültür, doküman ve aktüalitede dahi bol miktarda propaganda unsuru vardır. Propaganda maksadı için hazırlanmış, usta bir film yapımcısının elinden çıkmış, sansürün gözünden kaçan sahneleriyle yabancı memleketlere girmiş olan filmler, en mükemmel propaganda vâsıtalarıdır.

5. Fotoğraf ve karikatürler: İnce bir zekâ ve kâbiliyet tarafından içinde bulunulan duruma, hâdiselere ve düşmanın rûhuna nüfûz edecek şekilde hazırlanan karikatür ve fotoğraflar, düşmana elindeki silâhı attıracak kadar tesirli birer propaganda vâsıtası olurlar.

6. Panayırlar, sergiler ve enternasyonal fuarlar: Propagandacıların en çok faaliyet gösterdikleri sahalardır. Bilhassa enternasyonal fuarlarda ticârî maskeler altında birçok siyâsî düşüncelerin de propagandasını yapmak imkânı elde edilir. Temsil ettiği memleketin biraz da mübâlağalı olarak varlığını göstermek sûretiyle karşı tarafı korkutarak, yahut hayran bırakarak maksadına ulaşır.

7. Gazete, broşür ve kitaplar: Bugün medenî insan için, gazete elden düşürülmesi imkânsız bir yayın vâsıtasıdır. Her olay; yazı, karikatür ve resim olarak gazete vâsıtasıyla kolayca yayınlanabilir. Gizli maksatlar için hazırlanıp, kaynağı meçhul olarak elden ele dolaşabilen ve îcâbında saklanabilen küçük broşürler de propagandanın en tehlikeli vâsıtalarıdır. Bunlardan başka duvar ilânları, afişler, beyannâmeler, istatistikler, raporlar, şiirler, hicivler, nükte ve şarkılar, müzik ve piyesler de propaganda vâsıtalarıdır.

8. Turistik geziler ve seyyar sergiler: Son zamanlarda bütün dünyâ milletleri tarafından bu şekilde, ticârî gâye ve turist çekmeyi hedef edinen seyyar sergilerle, dinlenme ve görgü ihtiyaçlarını gidermek için tertiplenen turistik geziler propaganda maksadıyla yapılmaktadır.

9. Din adamları ve hac ziyâretleri: Belirli zamanlarda yapılan hac ziyâretleri, propaganda için müsâit bir zemin meydana getirmektedir. Bilhassa Mekke’de yapılan hac ziyâretlerine Sovyetler çok önem vermekte, buraya hacı namzeti maskesi altında gönderdiği elemanlarıyla komünizm propagandası yaptırırlardı. Hattâ Moskova Câmii İmâmı Salihov, Araplar arasında muhtelif fırsatlarda konuşmalar yaparak “Kur’ân ile komünizm prensiplerinin bir dereceye kadar müşterek olduğunu”(!) izah edecek kadar ileri gitmiştir.

10. Cemiyetler: Topluluk içinde yaşıyan insanlar dâima yanında bulunanlarla münâsebette olduklarından onu dinler, onu görür ve onunla temas ederler. Meselâ aynı dinden olanlar, aynı şehirde oturanlar, aynı siyâsî partinin mensupları, aynı kulübün taraftarları, aynı cemiyete dâhil olanlar, aynı ilmî ve edebî mesleğe mensup kimseler, hattâ aynı gazetenin dâimî okuyucuları, birbirleriyle temasta bulunsun veya bulunmasınlar aralarında mânevî bir birlik teşkil ederler. İşte bu sûrette meydana gelen kitleler, hâriçten gelen tahriklere karşı çok hassastırlar. Bu hâl, propagandacı için bulunmaz bir fırsattır.

11. Para: Maddî bütün imkânları şahsında toplayan ve bu yolda mâneviyât üzerinde tesir yapan bir propaganda vâsıtasıdır. Para, çeşitli propaganda vâsıtalarının teminine ve bizzat kullanılarak arzuların yerine getirilmesine sebep olmakla berâber, çok defâ kendisi de propaganda vâsıtası olarak kullanılmıştır. Amerika iç harbinde karşı taraf askerlerini kandırmakta kullandığı gibi İkinci Dünyâ Harbinde Almanlar, Rus parasını taklit ederek bir gece balonlar içinde Rus toprakları üzerine salmışlar. Bilâhare Rus uçaklarının bunları tahrip etmesiyle meskun yerlere yağan paralar, fakir halkın eline geçmiş. Bol paraya kavuşan halk, yüksek zümrenin alışverişine tahsis edilen mağazalara hücûm etmiş; bu sûrette komünist idâreciler halkın elindeki parayı toplamak için uzun zaman uğraşmak mecburiyetinde kalmıştır. İkinci meşrutiyetten sonra çıkarılan paralar üzerindeki “Hürriyet”, “Müsâvat”, “Adâlet” yazısı; Fransa İhtilâlinde paranın bir propaganda beyannamesi olarak ihtilâlcilerin parolalarını taşıması da birer misâldir.

12. İnsan ihtiyaçlarına âit eşyâlar: Muhtelif cins ziynet ve diğer insan ihtiyaçlarına âit eşyâlarla çeşitli gıdâ maddeleri, iktisâdî sahada propaganda vâsıtası olarak kullanıldığı gibi, aynı zamanda bunların ambalajları arasına çeşitli propaganda broşürleri konarak propaganda taşıyıcı vazifesinde kullanılmaktadır. Meselâ kibrit kutuları, sigara paketleri, çikolata ve bisküvi ambalajları, makara içleri en müsâit yerlerdir.

13. Manevra ve tatbikatlar: Millî savunma politikasının en güzel propaganda vâsıtasıdır. Bilhassa, yabancı devlet temsilcileriyle ataşeleri huzûrunda; yerli ve yabancı basın mensupları önünde yapılan bu gibi hareketler, ordunun iç ve dış îtibârının arttırılmasında en büyük tesiri yapar.

14. Donanmaların ziyâretleri: Donanmaların yabancı memleketlere yapacakları ziyâretler, denizlerdeki varlığının gösterilmesi bakımından, en büyük propaganda vâsıtasıdır.

15. Her nevi hava taşıt vâsıtaları: Propagandanın daha çok ve daha uzak sahalara yayılması bakımından uçaklar, helikopterler, balonlar, paraşütler; yerine göre çok yüksekten bırakılarak, yerine göre pilotsuz olarak radyo dalgalarıyla veya tamâmen serbest olarak düşman içlerine sevkedilmek için kullanılan en iyi vâsıtalardır.

PROPAN

Alm. Propan (gas) (n), Fr. Propane (m), İng. Propane. Parafinlerin (alkanların) metan ve etandan sonra gelen üçüncü üyesi olup, karbon ve hidrojenden meydana gelmiş renksiz bir gaz. Propanın formülü C3H8 dir. Erime noktası -187,1°C ve kaynama noktası -42,2°C’dir. Tabiî gazdan, hafif hampetrolden ve petrol rafineri gazlarından elde edilir. Sıvılaştırılmış petrol gazlarında bol miktarda bulunur. Etan, diğer hidrokarbonlar ve propan petro-kimya endüstrisinde etilen elde etmek için önemli bileşiklerdir. Propan sıcakta bozunarak etilen ve yine önemli bir madde olan propilene dönüşür. Propilen önemli bir bileşik olup, aseton ve propilen glikol gibi birçok maddenin elde edilmesinde kullanılır. Oksidasyon ile, propil alkole, propionaldehide ve propiyonik aside yükseltgenebilir.

Diğer taraftan basınç altında kolayca sıvı hâle geçmesinden dolayı bütan gazı ile karıştırılarak tüpler içine doldurulmuş hâlde evlerde yakıt olarak kullanılır.

PROPANOL

Alm. Propanol (n), Fr. Propanol (m), İng. Propanol. Üç karbonlu doymuş alifatik alkol. Normal propanolün (n-propanol) formülü CH3CH2OH olup buna 1-propanol de denir. Kimyâsı ve özellikleri ile etil alkole çok benzer. Renksiz, akışkan, zehirli ve keskin, hoş olmayan bir kokuya sâhiptir. Molekül ağırlığı 60,09, erime noktası -127°C, kaynama noktası 97,2°C ve yoğunluğu 20°C’de 0,804 g/cm3tür. Su ve organik çözücülerde çözünür. n-Propanol, karbon monoksit ve hidrojenden metanol elde ederken, propan ve bütanın oksidasyonu esnâsında ve Fischer-Tropsch reaksiyonunda yan ürün olarak elde edilir. Etilen, karbon monoksit ve hidrojenden okso sentezi ile îmâlâtı cezbedici bir yoldur. n-propanol en çok çözücü ve kimyâsal ara madde olarak kullanılır.

Dimetilkarbinol ve 2-propanol olarak da bilinen izopropil alkol (CH3CHOHCH3) en basit sekonder alkol olup, endüstride önemli olan bir organik maddedir. Dünyâda oldukça çok üretilir. Renksiz, akışkan, zehirli, kötü kokulu ve lezzetli bir sıvıdır. Molekül ağırlığı 60,09, erime noktası -89,5°C, kaynama noktası 84,2°C ve yoğunluğu 0,7869 g/cm3tür (20°C’de). Propilenin, su ve sülfat asidiyle hidrojenlendirilmesinden elde edilir. Başlıca, asetonun elde edilmesinde kullanılır. Bundan başka çözücü ve antifiriz (sıvıların donma noktasını düşürücü) olarak istifâde edilir.

PROPİL ALKOL

(Bkz. Propanol)

PROSTAT BEZİ

Alm. Prostata, Vorsteherdrüse (f), Fr. Prostate (f), İng. Prostate. Halk arasında kestanecik adını alan ve erkekte uretranın (idrar borucuğunun) ilk parçası çevresinde bulunan bir salgı bezi. Yer olarak mesânenin altında, kalın barsağın son kısmı olan rektumun önünde bulunur. Üretra içerisinden geçer. Ersuyu boşaltım kanalları, keza prostatı delerek uretraya açılır. Şekli bir kestâneye benzeyen prostatın rengi kırmızımtrak mor ve kıvamı sertçedir.

Erişkinlik dönemine kadar küçük olan prostat, bu döneme gelinince hızla büyür. Yetişkinde yüksekliği 25-30 mm, tabanda önden arkaya çapı 25, enine çapı ise 40 mm arasındadır. Ağırlığı, 20-25 gramdır. Ellili yaşlara kadar bu boyutlarda olan prostat, çoğu defâ bu yaşlardan sonra büyümeye başlar.

Prostat bezinin özellikleri şöylece özetlenebilir: Erkeklerde bulunur. Ergenlikte diğer tenâsül organları ile birlikte hızla büyür. İnsanda devamlı salgı yaparak uretraya döker. Ersuyunun esas kitlesini teşkil eden prostat salgısıdır.

Prostat Hastalıkları

İltihâbî hastalıklar: Bunlara prostatit denir, müzmin veya had (akut) olabilir. Prostatitlerde abseleşme sık görülen bir olaydır. Had prostatit bütün erkeklerin yaklaşık % 30’unun geçirdiği sık görülen bir rahatsızlıktır. Alkolizm, aşırı cinsî münâsebet, genel düşkünlük hâlleri hastalığı kolaylaştırır. Genellikle idrar birikimine ve mesâne iltihâbına sebep olur. Sık idrara çıkma, geceleri idrara kalkma, kanlı, irinli, bulanık ve ağrılı idrar yapma görülebilir. Anüsten parmakla yapılan muayenede, prostat büyük, hassas ve sıcaktır. Tedâvi edilmezse, abseleşebilir veya müzminleşebilir. Ağrı kesiciler ve antibiyotikler verilir. Yatak istirahatine alınır. Alkol ve cinsî münâsebet yasaklanır.

Müzmin prostatit, genellikle akut prostat iltihâbının müzminleşmesiyle ortaya çıkar. Belirtiler hafif olup hafif ateş, ağrı, ara sıra akıntı, sık idrara çıkma olabilir. Tedâvisi daha zor olup, uzun sürer ve yüz güldürücü değildir.

Prostat absesi, genellikle had prostatit sonucunda ortaya çıkar, belirtileri, had prostatite benzer ve çok daha şiddetlidir. Prostat delinebilir ve komşu organlara iltihap yayılabilir. Tedâvisinde yüksek doz antibiyotik, ağrı kesiciler, ateş düşürücüler, kas gevşeticiler verilir, bunlar da yetmezse absenin dışarı akıtılması yoluna gidilir. Tüberküloz mikrobu ile olan müzmin prostatitlerde tedâvi zordur ve çok zaman ister. Uzun süreli verem ilâçları kullanılır.

Prostat büyümesi: Bez dokusu hücrelerinin artması ile ortaya çıkan bir durumdur. Genellikle 50 yaşın üzerindeki erkeklerde ortaya çıkar ve sebebi tam olarak bilinmeyen bir durumdur. Bu yaştan sonra erkek hormonlarının aktivitesinin azalması sebep olarak gösterilmektedir. Tedâvi edilmediği taktirde geri döndürülemeyen bozukluklara sebep olur. Büyüyen prostat idrar yollarının mesâneden sonraki kısmı olan uretrayı sıkıştırır ve belirtiler buna bağlı olarak ortaya çıkar. İdrar akımı engellenip idrar, mesânede birikmeye başlar. Mesâne kasları da yetersizliğe düşerse böbreğe doğru geri akım başlayıp, taş ve iltihap gelişimi kolaylaşır.

Büyüme sonucunda sık idrara çıkma, idrarın damla damla gelmesi, gece idrara kalkma, idrar yapma sırasında yanma ve sızlama, idrar kaçırma gibi belirtiler ortaya çıkar. Muayenede prostatın sert, lâstik kıvamında ve birkaç kat büyümüş olduğu tespit edilir.

Prostat büyümesinin esas tedâvisi cerrâhî müdâhale ile büyümüş olan bezi çıkartmaktır. Belirtiler, hafif, idrar birikimi ve enfeksiyon gelişimi yoksa rahatlatıcı olan hormon tedâvisi yapılır. Hastalara alkol kesinlikle yasaktır. Acılı yiyeceklerden, kabızlıktan ve soğuktan kaçınmak gerekir.

Prostat kanserleri: Genellikle 60 yaşın üzerindeki erkeklerde görülen prostat kanserleri, erkek kanserlerinin % 10’unu teşkil eder. Akciğer kanserinden sonra erkeklerdeki ikinci büyük kanser olup ölüm sebebidir. Kesin olarak sebebi bilinmemekle birlikte, androjenlerle (erkek hormonlarıyla) yakın ilişkisi olduğu bilinmektedir. Kanserin şiddeti, kökenini aldığı hücreye benzeme oranına göredir. En iyi tabiatlı olanları kökeni olan hücreye en iyi benzeyen hücrelerden olanlarıdır. Prostat kanseri belirtileri ilk başta selim prostat büyümesindekilere benzer. Diğer organlara yayıldığında borularla ilgili belirtilere de sebep olur. Kemiklerle ve karaciğerle ilgili belirtiler bunların başında gelir. Organ yayılımı yapmışsa belirtilere genel düşkünlük ve iştahsızlık da eklenir. Kesin teşhis prostattan alınan biyopsi materyaliyle konur, yayılımı araştırmak için şüphe edilen organlar da incelenir.

Erken teşhisyle tedâvi kolaydır. Başlangıcından kısa süre sonra teşhis edilenleri cerrâhî olarak çıkartıldıklarında tam şifâ sağlanır. Erkeklik hormonları ile bağımlı olduklarından, dişilik hormonları ile kanserin gerilemesi sağlanır. Erken teşhis için elli yaşını aşmış her erkeğin altı ayda bir prostat muayenesi yaptırması en önemli konudur.

PROTEİN

Alm. Eiwess, Fr. Protéine, İng. Protein. Albüminli madde; organizmanın en önemli yapı taşı. Amino asitlerin birleşmesinden meydana gelmiş karmaşık yapılı organik moleküllerdir. Kelime olarak “en önemli” mânâsına gelen protein, gerçekten de canlının en önemli maddesini teşkil eder. Bütün canlıların hücreleri protein ihtivâ eder. Proteinler hücre stoplazmasında çözünmüş hâlde bulunur. Kas, karaciğer gibi organ ve dokuların % 80-90’ı proteindir. Kemik sistemi ve yağ dokusunda ise protein daha azdır.

Proteinler insan vücûdunda; büyüme, gelişme, açılan yaraların tâmir edilmesi, çeşitli maddelerin sindirim ve sentezi, enfeksiyonlara karşı koyma, sıvı dengesinin sağlanması, zekâ gelişmesi, azot dengesinin sağlanması gibi temel hayâtî unsurlarda mutlaka gereklidir. Ayrıca protein, kan serumundaki katı maddelerin en önemli kısmını oluşturur. Bunlardan fibrinojen, kanın pıhtılaşmasında; albümin ve diğerleri hücre içi ve dışı sıvı-tuz dengesinde görevliyken çok çeşitli bir takım proteinler de kan içinde bâzı maddelerin bir yerden başka bir yere taşınmasını sağlar. Vücûdun adalelerinin kasılmasını ve böylece hareketini sağlayan proteinler, organizmanın diğer canlılardan farklılığını da belirlerler. Her organizma ve organın kendine has proteini vardır.

Proteinlerin yapısı: Proteinin kimyâsal yapısı incelendiğinde % 50 kadarının karbondan; diğer kısmının ise oksijen, azot, hidrojen ve kükürtten meydana geldiği görülür. Proteinler büyük moleküllü bileşiklerdir. Bu büyük molekülü, amino asit denen temel organik bileşikler oluşturur.

Amino asitlerin sayısı pekçoktur, ama 21 çeşidi insan proteininin yapısını meydana getirir. Amino asitlerde tipik olarak bir Karboksil grubu(COOH) bir de Amino grubu (NH2) vardır.

Bir amino asit yapısı, genel olarak RCH (NH2) COOH formülü ile tanımlanır. R harfi değişken grubu simgeler.

Amino asitler birbirlerine NH2 ve COOH grupları arasında kurulan ve adına Peptid bağı denen özel bir bağ ile bağlanırlar. Değişik sayıda ve sırada bir araya gelen amino asitler çok çeşitli proteinler oluşturur.

Amino asitler, insan vücudunda sentez edilip edilmemesine göre ikiye ayrılır.

1. Esansiyel (Eksojen) amino asitler: Vücûtta yapılamadıklarından dışarıdan hazır alınması gerekir. Bu amino asitler; Triptofan, Treonin, Fenil Alanin, Metionin, Lizin, Lösin, İzolösin ve Valindir. Çocuklarda, Histidin de sentez edilmediğinden bu listeye dâhil olur.

2. Esansiyel olmayan amino asitler: Vücûtta temel organik maddelerden yapılabilen amino asitlerdir.

İnsanoğlu protein ihtiyâcını hayvânî ve nebâtî (bitkisel) gıdâlardan temin eder. Farklı besin kaynaklarının hem asit miktarı hem de bu proteinin içindeki esansiyel amino asit miktarı farklıdır. Hayvânî gıdâlar daha fazla proteinliyken meyve ve sebzeler protein bakımından fakirdirler. Baklagillerin protein bakımından zenginliğiyse dikkat çekicidir.

Yetişkin bir insanın, günde kilosu başına 1 gram proteine ihtiyacı vardır. Fakat büyüme ve gelişmesi çok hızlı olduğundan, ilk aylarını yaşayan bir çocukta bu miktar 3 grama kadar çıkar.

Ateşli hastalık, kansızlık, ameliyat, yaralanma, ishal, tiroid bezinin fazla çalışması, barsak parazitleri, gebelik, emziklilik gibi durumlarda da protein ihtiyacı normalin üzerine çıkar.

Vücûdun proteinden faydalanma derecesi proteinin yapısı ile ilgilidir. Vücûtta rahatça sindirilen, lüzumlu diğer proteinlere çevrilebilen proteinler Kaliteli Protein’dir. Kayıp vermeden kullanılabilen ve dışardan alınması şart olan bütün amino asitleri ihtivâ eden proteine Örnek Protein denir. Anne sütü, bebekler için örnek proteini ihtivâ eder. Diğer bir örnek protein yumurta sarısıdır. Diğer yiyeceklerde vücutta yapılamayan bütün amino asitler bulunmadığından çeşitli yiyecekler yemekte fayda vardır.

Proteinlerden faydalanmak için yiyeceklerin seçimi ve hazırlanması çok önemlidir. Meselâ 70 kilo gelen bir kimse, bir günlük protein ihtiyacını 350 gr etten veya 900 gram ekmekten sağlayabilir. Fakat önemli olan vücut için gerekli proteini almanın yanısıra dışardan alınması şart olan amino asitleri de yeteri kadar almaktır. Bu sebeple hayvânî ve nebatî (bitkisel) kaynaklar arasında bir denge kurulmalıdır. Alınan proteinin % 20’si hayvânî proteinlerden, kalanı da nebâtî kaynaklardan sağlanırsa bu denge tesis edilmiş olur. Proteinlerin sindirimi mîdede başlar. Amino asitleri birbirine bağlayan peptid bağlarının açılması peptidaz denen mîde ve barsak enzimleriyle olur. Mîdede pepsinojen olarak salgılanan enzim aktif hâle gelince pepsin adını alır ve protein zincirlerini bölerek daha kısa zincirler oluşturur. Bu hâdise barsaklarda pankreas bezinden salgılanan tripsin ve kimotripsin enzimleriyle devam eder ve proteinlerin sindirimi tamamlanır.

Proteinli yiyeceklerin pişirilmesi de, proteinden faydalanmayı etkiler. Bâzı vitaminlerin ve yağsız diyetin proteinden faydalanmayı azalttığı söylenmektedir. Yağda kızartmalarda, yanıncaya kadar olan pişirmelerde protein kaybı olur. Meselâ 150°C ve yukarılarda kayıp daha fazladır.

Bâzı yiyecekler bekletilince (süt tozu gibi) zamanla protein değerlerinden kaybederler. Sıcak bir yerde saklanıyorlarsa bu kayıp daha fazladır.

Mayalanmış yiyeceklerde amino asitler serbest duruma geçtiğinden proteinden faydalanma artar. Meselâ, ekmek hazırlanırken mayalandığı için protein bakımından faydalı hâle gelmiştir.

Proteinlerden yeterince yararlanmak için enerji verici gıdâlardan (karbonhidratlı, yağlı gıdâlar) yeteri kadar alınmalıdır. Aksi hâlde protein vücûtta enerji için kullanılır ve asıl vazifelerini göremez.

Protein vücutta pek depo edilemez. Bu sebeple alınmadığı takdirde özellikle çocuklarda eksiklik belirtileri ortaya çıkar.

Önce vücutta azot dengesi bozulur. Vücut kaybettiği azotu yerine koyamaz. Çünkü vücûdun asıl azot kaynağı proteinlerdir. Daha sonra gözle görülür belirtiler başlar. Kişinin zihnî yoğunlaşma yeteneği kaybolur. Sabahleyin yeterli protein almadan okula gidenlerin diğerlerine göre daha başarısız oldukları görülmüştür. Protein eksikliği olan kimsede neşesizlik, mizac değişiklikleri, çabuk yorulma gibi belirtiler olur. Kan proteinlerinin miktarı düşer. Daha sonraki dönemlerde ise belirgin kansızlık, hastalıklara eğilim, kan şekeri azalması, kan basıncı düşmesi, göz bozuklukları, diş etleri rahatsızlıkları gibi durumlar görülür.

Kronik protein eksikliği vücûtta öncelikle karaciğeri etkiler. Karaciğerin büyümesine, yağlanmasına ve bâzı siroz benzeri değişikliklerine sebep olur. Protein eksikliğine bağlı bu belirtiler ancak ihtiyacın çok olduğu devirlerde uzun süre protein alınmaması sonucu olur. Her şey gibi proteinin de fazlasının zararlı olduğu tespit edilmiştir. Çok fazla protein alındığında böbrekler fazla miktarda protein yıkılma ürünleri (üre, ürik asit) ile karşı karşıya kalır. Özellikle yaşlılarda zâten böbrek fonksiyonları yavaşlamıştır. Bu durum gut hastalığına, böbrek taşı teşekkülüne zemin hazırlayabilir. Fakat et yiyen yaşlıların, bundan vazgeçince kendilerini daha dinç ve sağlıklı hissettikleri görülmüştür.

Bâzı yiyeceklerin 100 gramındaki protein miktarı:

Yumurta

12,3 gr

Dana eti

19 gr

Balık eti

19 gr

İnek sütü

3,5 gr

Beyaz peynir 

 20 gr

Kaşar peyniri 

 31 gr

Çökelek

35 gr

Kuru fasulye

22,6 gr

Fındık 

12,6 gr

Mısır

9,5 gr

Makarna

11 gr

Ekmek

7,8 gr

Ispanak

3 gr

Tâze meyveler

0,2-0,8 gr

PROTESTANLIK

(Bkz. Hıristiyanlık)