PRATİK BİLGİLER
Sık sık ihtiyaç duyulan, kolaylıkla uygulanabilen veya kullanılabilen bilgiler. Günlük hayatta tatbik edilen bu bilgiler çok faydalı olmaktadır. Bunlar, atasözleri gibi cemiyetin malı olmuşlar, değişik usûllerle çeşitli topluluklarda kullanıla gelmişlerdir. Bilhassa ev hanımlarını, karşılaştıkları büyük sıkıntılardan kurtarmaktadır. İlk bakışta çaresiz gibi görünen birçok şey, usûlü bilinince güçlük ortadan kalkarak kolaylaşmaktadır.
Bunlardan çok pratik ve kullanılması kolay olanlardan bâzılarını şöyle sıralayabiliriz:
Ağrı kesici: Tereyağı eritilir ve yün üzerine konur. Bu yün sıcak olarak ağrıyan uzvun üzerine bağlanırsa ağrıyı giderir.
Zeytinyağı ile portakal kabukları, bir şişe içine konarak iki hafta güneşte bırakılır. Elde edilen bu yağdan, ağrıyan yer üzerine sürülürse, ağrı kesilir.
Alüminyum kapların temizlenmesi: Elmaların kabukları, kararmış alüminyum kapların içine konup, kaynatılırsa, alüminyum kaplar ilk günkü gibi parlamış olur.
Ayna temizliği: Ayna ılık sabunlu su ile silindikten sonra durulanıp tüysüz bir bezle kurulanmalıdır. Sonra buruşturulmuş bir gazete kâğıdı ile ovularak parlatılır. Üzerinde sinek lekeleri varsa bunlar da sirkeli su ile silinerek çıkarılır. Ayrıca, alkolle silinen camlar da çok temiz ve parlak olur.
Balığın tâze olduğunu anlamak için, gözlerine bakmak lâzımdır. Taze ise, gözleri kabarık olur.
Bıçak kokusu: Balık, soğan gibi kokusu sinen maddeleri doğradıktan sonra bıçak, aleve tutulursa hiçbir koku kalmaz.
Bulaşık: Bulaşıkta daha az yorulmak ve işi daha çabuk bitirmek için, plânlı hareket etmek ve bulaşık yıkamada şu sırayı tâkip etmek gerekir: Önce bardaklar, fincanlar; ardından az yağlı tabaklar ve çatal, bıçak vb. Onun ardından çok yağlı tabaklar ve nihâyet tencere, tava. Sofrayı kaldırırken masadaki eşya bu sıraya göre toplanırsa, kap kacak kolayca yıkanacak hâle gelmiş olur.
Bulaşık yıkarken: Bulaşık yıkamadan önce yarım limonla silinir. Kaplardaki yağı aldığı gibi hoş bir koku da kalır. Son çalkalama suyuna kullanılan limonlar katılınca bulaşıklar mis gibi kokacaktır. Bir de bulaşık yıkayanın ellerine limon çok iyi gelecektir. Bunlardan başka, makarna ve pirinç haşlamasındaki su ile bulaşıklar yıkanırsa deterjana ihtiyaç olmadığı görülecektir.
Buzdolabı: Buzdolabının içini ve dışını temiz tutmalıdır. Dökülen yemekleri hemen temizlemek gerekir. Aksi hâlde, hoş olmayan bir koku neşreder ve yemek asitleri kaplamayı bozar. Sıcak yemekleri doğruca buzdolabına koymamalıdır. Bu iş hem dolap hem de yemek için zararlıdır. Buzdolabına konacak yiyecekler, oda sıcaklığında olmalıdır.
Buzdolabı ve kömür: Buzdolabına bir koku sinmişse, bu odun kömürüyle giderilebilir. Bir parça odun kömürünü bir kap içinde buzluğa, bir parça kömürü de alt gözlerden birine koyup, ertesi gün bu kömürleri atıp yenisini koyunca, kokunun çekildiği görülecektir.
Cam kaplar ve temizlenmesi: Cam kapları temizlemek için en iyi usûl sabunlu ılık suyla yıkamaktır. Ancak bunların parlak görünmesi için külle yıkamak daha iyidir.
Cilâlı eşyâ: Cilâlı masa ve sehpaların üzerine konan sıcak veya ıslak şeyler, mobilyalar için çok zararlıdır. Cilâları kaldırabilir. Bunu düzeltmek için mumla yağı karıştırıp, cilâsı bozulan yere birkaç defa sürmelidir, çok faydası görülecektir.
Çanta temizliği: Çanta renkli deriden yapılmışsa önce muzla oğuşturulur. Sonra yün bir bezle parlatılır. Rugan çantalar süte batırılmış bezle, kösele çantalar ise süte karıştırılmış yumurta akı ile silinir.
Çiçekleri tâze tutmak: Çiçekleri tâze tutmanın usûlleri vardır. Kır çiçekleri, hafif tuzlu suya konursa daha çok dayanır. Öte yandan bâzı çiçekler de hafif şekerli suda daha iyi dayanır. Bunlar: Kasımpatı, şakayık, gül, karanfil ve menekşedir. Güllerin uzun süreli dayanmasını sağlamak için vazoya bir aspirin eritip koymalıdır. Vazoya konacak güllerin sapı yanlamasına kesilmeli ve suları hergün değiştirilmelidir.
Dantel: Dantelleri yıkamak için bunları bir şişenin etrafına sardıktan sonra sabunlu ve tuzlu ılık suya olduğu gibi batırmalı, sonra da soğuk su ile çalkalamalıdır.
Defne: Et yemeklerine güzel koku vermesiyle tanınan defne, aynı zamanda çok iyi bir mikrop öldürücüdür. Çay gibi kaynatılıp suyu içilirse hazmı da kolaylaştırır.
Düğme düzeni: Dikiş kutusundaki düğmeler cinslerine ve büyüklüklerine göre ayrılıp, çengelli iğnelere geçirilirse, hem dikiş kutusu derli toplu durur, hem de arandığında çabuk bulunur.
Et kızartırken, üzerinde kırmızı damlacık görünürse, piştiği anlaşılır.
Fermuar: Fermuar dikmek ilk bakışta sanıldığı kadar kolay bir şey değildir. Eğer bir tarafı pot yaparsa görünüş çok çirkin olur. Bunu önlemek için dikmeden önce, fermuar açılıp, bir tarafı iğnelenip teyellenir. Daha sonra fermuar kapatılıp öbür tarafı da iğneleyip teyellenir. Bundan sonra rahatça makinada dikilebilir.
Fermuarın ömrü: Fermuarın ömrünü uzatmak için, fermuarlı giyecekler temizleyiciden geldiğinde dişlerine vazelin sürülünce dişleri hiç sıkışmadığından bozulmaz.
Fırından çıkan yemekler hemen sofraya alıp servis yapılmaz. Yemek sıcaksa suyunu salıvermiş olur. Beş-on dakika bekletilir, salıverdiği suyu tekrar emer ve daha lezzetli bir hal alır.
Gaz kaçağı: Gaz kaçağından şüphelenilen yer, kibritle kontrol edilmez. Kaçak olduğu tahmin edilen yere bol sabun köpüğü sürülür. Kaçak varsa, hemen belli eder.
Güve: Kıtıkla doldurulmuş koltukların güveleri çektiği bilinmektedir. Eğer böyle bir durumla karşılaşılırsa, bir tuğlayı iyice kızdırıp koltuğun altına koymalı, tuğlanın üstüne de sirke dökmelidir. Sirkenin buharı güveleri kaçıracaktır. Bu birkaç defa tekrarlanırsa koltuklar güvelerden temizlenmiş olur.
Halı temizliği: İyice süpürülen halılar ılık sabunlu suyla silinip, durulama suyuna bir miktar beyaz sirke katıp tekrar silinince pırıl pırıl olmaktadır. Halı üzerindeki lekeleri ânında çıkarmak için de; mâden sodası, traş kremi, diş macunu denenebilir. Bunlardan birini lekenin üzerine sürüp, biraz ovup beklettikten sonra süngerle temizlemek, lekeyi tamamen yok eder.
Halıların rengini tâzelemek ve parlatmak için; patates suda iki saat kaynatılmalı, bunun suyu süzülerek tozu süpürülmüş halı, bu su ile veya içine bir fincan sirke katılmış suyla silinmelidir.
Hamam böcekleri: Evdeki hamam böceklerinden çok rahatsız olunuyorsa 25 gr asitborik, bir adet haşlanmış patates ile ezilir ve böceklerin çıktığı yere konur. Böylece böceklerden eser kalmaz.
Hamur, dinlendirilirken üzerine rutubetli bir bez örtülür.
Ispanak, buzdolabında da olsa, pişirildiği gün yenmelidir.
Yeşil veya kuru yemeklerin suyu atılmayıp bir çorbaya katılırsa, vitaminleri ziyan edilmemiş olur.
İlikler: Ne kadar dikkatli de olunsa yıkama, iliklerin az çok bozulmasına yol açar. İşte buna fırsat vermemek için, düğmeli şeyler, açık değil de, ilikledikten sonra yıkanır. Böylece iliklerin genişleyip, uzamaları önlenmiş olur.
İpekli kumaş: İpekli kumaşları yıkarken suya her litre için 25 gram karbonat katılırsa kumaşın rengi daha parlak olur ve karbonat aynı zamanda kumaşın çekmesini de önler.
Kadife kumaş: Sofra tuzu ile ovulan kadife kumaş parlaklık kazanır.
Kaktüs: Kaktüsler çöl bitkileridir. Kaktüs saksısındaki toprak yarı yarıya dere kumu olmalıdır. Toprağın geri kalanının yarısı bahçe, yarısı funda toprağı olursa kaktüs için en elverişli toprak hazırlanmış olur.
Karınca istilâsı: Mutfak veya odalar karınca istilâsına uğrarsa, küflü limon kabuğu koyunca birşey kalmaz.
Kaynatılarak pişirilecek et yemeklerine konacak olan iki kesme şeker, fevkalâde lezzet verir.
Kıymık batması: Tahta kıymıkları gibi, cam ve mâden parçacıklarını da çıkarmak için bir çakı veya bir iğnenin ucunu ateşte kızdırıp sonra yabancı cismin çevresi elden geldiğince genişletilir. Cisim uç tarafından geri itilir. Burada dikkatli olmak gerekir. Özellikle cam parçacıkları etin içinde büsbütün parçalanarak işi daha da güçleştirebilirler. Bu yüzden zorlamak doğru değildir. En iyisi yarayı musluğun altına tutarak hem yıkamak, hem de camın kendiliğinden çıkmasını sağlamaktır.
Kızartma: Kızartma yaparken, önce yağın iyice kızmasını sağlamalı, sonra da kızartılacak eti tamamen kuru olarak yağa atmalıdır. Bu sâyede kızgın yağın köpürüp, etrafa sıçraması önlenmiş olduğu gibi, etin de daha yumuşak pişmesi sağlanmış olur. Fakat kızartma yerine dâimâ ızgara tercih edilmelidir.
Kızartma yaparken, bol yağ kullanılırsa, hava ile teması azalacağından, kızartılan maddenin vitaminleri ölmez.
Kızartmalarda yağ sıçramasını önlemek için, önceden tavaya biraz tuz atmak yetişir, et kızartılırken atılırsa, sertleştirir.
Konservelerin, bozuk olup olmadığı, kutunun dışa doğru hafif kabarması ile anlaşılır. Kutu açılırken ses ve koku çıkarırsa, o da bozuk demektir.
Koyun etlerinden en lezzetlisi, kıvırcık, daha sonra da dağlıçtır.
Kötü koku: Kış günleri evlerde ve çalışma yerlerinde kötü kokular olabilir. Bu kokuları yok etmek için bir miktar pamuğa kolonya döküp kap içinde odaya bırakılır. Kokunun kaybolduğu görülür.
Kuru üzüm: Kuru üzüm yenirse veya soğuk suya bırakılıp, tadı çıktığında su yerine içilirse asabiyeti düzeltir ve kan yapar.
Lahananın kokusu: Evde lahana veya karnabahar pişirirken etrâfa yayılan koku hep bilinir. Bunu önlemenin çâresi tencereye birkaç dilim ekmek koymaktır. Ekmeğin ufalanıp yemeğe karışmasını önlemek için, temiz bir tülbende sarıp koymalıdır.
Limon; kesik limonun kurumaması için, çay tabağına biraz sirke konur ve limonun kesik yeri sirke içine kapatılır.
Makarna: Haşlanmakta olan makarnaların birbirine yapışıp hamur olmamaları için, kaynama suyuna birkaç damla zeytinyağı konulmalıdır.
Makas bileme: Evde devamlı kullanılan makaslar körleşince, onları bilemek için orta irilikte bir zımpara kâğıdı ince kurdeleler halinde bu makasla kesilince, makasın eski keskinliğine kavuştuğu görülür.
Makasla marul: Makaslardan birini iyice temizledikten sonra mutfakta kullanmak için ayırmak yerinde olur. Lahana, marul, ıspanak gibi sebzeler, makasla çok ince doğranabilir.
Maydanozun saklanması: Maydanozu saklamanın en iyi yolu bir kavanoz dolu suya koymaktır. Saplar suyun içinde, yapraklar dışında olmalıdır.
Mercimek, toprak kapta pişerse siyahlaşır.
Mercimek, fasulye, nohut ve bakla, et yerine geçecek kadar besleyicidir.
Naftalin kokusu: Eğer naftalin kokusu, rahatsız ediyorsa, çamaşırların arasına naftalin yerine nâne doldurulmuş torbalar koymalıdır. Hem elbiseler güzel kokar hem de nâne, güve kaçırmak hususunda naftalin kadar etkilidir.
Nikel eşyâ temizliği: Evinizdeki nikel eşyâyı temizlemek için patates unundan faydalanabilirsiniz. Temizlik yapacağınız zaman patates ununu kapta kavurmanız gerekir.
Ölçüler: Yemek târiflerinde, kullanılacak malzemenin miktarı çoğunlukla, gram olarak verilir. İyi bir yemek pişirebilmek için tartı ve ölçülere azami dikkat göstermek gerekir. Ancak evlerde dâimâ terâzi bulundurmak mümkün olmadığından, bâzı kaplar da belirli miktarları göstermede ev hanımına büyük ölçüde faydalı olabilir. Meselâ, ortalama olarak, bir su bardağı 1/4 litre su, yâni 250 gram su, 200 gr pirinç, 225 gr un, 250 gr toz şeker alır. Diğer taraftan 75 gram su alan kahve fincanı, 75 gram süt, 60 gram eritilmiş tereyağı ve zeytinyağı, 65 gram pirinç, 60 gram fasulye, mercimek, 55 gram pudra şekeri, irmik, 50 gram un, 70 gr toz şeker, 25 gram rendelenmiş peynir, 25 gram çekilmiş badem, ceviz, kakao miktarını verir.
Bir kahve kaşığı: 4 gram su, 5 gram şurup.
Bir tatlı kaşığı: 12 gram su, 16 gram şurup.
Bir çorba kaşığı: 12 gram su miktarını verir. Yemek veya tatlı yaparken bu pratik ölçüler ev hanımına dâimâ yardımcı olabilir.
Pantolon: Yepyeni pantolon, eski bir görünüm alıp, pırıl pırıl parladıysa, 1/2 ölçü suya 1/4 amonyak ve 1/4 tuz koyup, bu karışıma batırılarak pantolonun parlak yerleri fırçalanır ve ütülenir.
Paslı bıçak: Paslı yemek bıçaklarının keskin taraflarına zeytinyağı sürüp, yarım saat sonra bıçak, bahçede toprağın içine birçok defa batırılıp çıkarılır ve biraz da zımpara kâğıdı ile ovulursa pastan eser kalmaz.
Pasta: Pasta yaparken içine konacak üzümlerin dibe çökmeleri istenmiyorsa, hamura katmadan önce tereyağına bulamak lazımdır.
Pasta kalıbı: Pasta kalıpları paslanacaksa, yeni alınan kalıpları kullanmadan önce yıkayıp kurulamak ve sonra içini bolca yağlayıp, kızgın fırında yarım saat bırakmak lâzımdır. Paslanmayı önleyecektir.
Patates, piştiği gün yenmelidir.
Patates: Patates haşlanırken, suyuna konulan bir kaşık sirke, hem lezzetini arttıracaktır, hem de rengini güzelleştirecektir.
Patlıcan, kızartmadan önce, tuzlu suda biraz bekletilirse, hem az yağ harcanır, hem de kararmaz.
Peyniri muhafaza için, sirke ile ıslatılmış beze sarmak lâzımdır.
Pirinç pilavı: Pilav yapmadan önce, pirinç ılık ve tuzlu suda on dakika bekletilip, birkaç defa yıkanırsa pilav tâne tâne olur. Bu arada, pilavın buharının çıkmamasına dikkat edilmelidir.
Pirzola: Pirzolanın tuzu muhakkak piştikten sonra konmalıdır. Zîrâ, önceden konursa sertleşir.
Porselen tabakların bakımı: Porselen tabakların parlaklıklarını kaybetmemeleri için kullandıktan sonra bulaşık olarak bekletilmemeleri, çabuk yıkanmaları tavsiye edilmektedir. Sabun ve sıcak suyla yıkamak en iyi yoldur.
Salata: Marul ve kıvırcık salata yaparken, yaprakları mümkün olduğu kadar iri doğranırsa vitamini daha az kaybolur.
Salça, tuzlanır ve üzeri zeytinyağı ile örtülürse, hiç küflenmez.
Sebze pişirirken: Sebzeleri pişirirken çok az su kullanmalı. Bu sâyede daha tâze görünüşlü olurlar. Sebzenin atılacağı suyu da, daha önceden kaynatmalı, sebzeyi sonra koymalıdır. Sebze yemeklerini fazla karıştırmak da doğru değildir.
Sebzeler pişirilince, vitaminlerinin büyük bir kısmı gideceğinden, mümkün mertebe, çiğ yenmelidir.
Sebzeler, doğranmadan önce yıkanmalıdır. Aksi hâlde faydalı maddeler suya karışır gider.
Seyâhatte çiçekler: İnsan evden beş-on gün uzaklaşacağı zaman, çiçeklerin bakımı çok güçleşir. Halbuki bunun kolayı vardır. Saksılar bir leğene dizilir, leğene iki parmak kadar su konur. Gidip dönünceye kadar çiçeklere bu su yeter.
Sigara kokusu: Uzun süre sigara içilen ve havalandırılmayan odalarda ağır bir sigara kokusu meydana gelir. Bu da insanda baş ağrısına sebep olur. Bu durumda bir sünger parçasını sirkeye batırıp bir tabağın içine koyunca kısa bir süre sonra odadaki sigara kokusunun kaybolduğu görülecektir. Odada mum da yakılırsa mum sigara kokusunu emer.
Soğan, soyarken, ellerin kokmaması için önceden sirke ile silmek lazımdır. Böyle yapılmazsa, sonradan tuz ile ovunca da koku gider.
Soğan soyarken gözün yanmaması için bir çâre de, kabuğunu çıkartmadan önce soğanların üzerine biraz sirke döküp, 2-3 dakika bekletip, sonra kullanmaktır.
Soğan: Kesilmiş soğanı nasıl saklamalı? Kesilen Soğanın hepsini kullanmak gerekmeyebilir. Bu durumda yarım soğan genellikle kurur, buruşur. Kısacası ziyan olur gider. Ama, eğer bir tabağa biraz tuz koyup soğanın kesilmiş tarafı bu tuza yatırılırsa taptâze saklamak imkânı bulunur.
Soğan: Hemen hemen bütün yemeklerin lezzet kaynağı olan soğanın suyu sinek ve arı sokmalarının verdiği acıyı hemen alır.
Sucukların zarı: Sucukların zarı, soyulurken çok defâ güçlük çıkarır, iyi soyulmaz, yapışır, yırtılır. Sucuğu kolayca soymak için zarı önce ıslak bir bezle ıslatmak gerekir.
Süpürge: Yeni alınan süpürgeyi dayanıklı hâle getirmek için en pratik yol, süpürgeyi 24 saat soğuk su içinde bırakmaktır. Böylece süpürgenin tellerinin uzun zaman dökülmediği görülecektir.
Sürâhi temizliği: Dar ağızlı sürahilere el girmediği için, bu tip sürâhilerin diplerini temizlemede zorluk çekilir. Bu sürâhileri temizlemek için çok basit bir usûl vardır. Sürâhinin içine ılık su doldurup, biraz tuz ve sirke ilâve etmeli, kırık yumurta kabuklarını da içine atıp iyice çalkalamalıdır. Sürâhinin dibinin temizlendiği görülecektir.
Süt, pişerken, taşmaması için, içine biraz sâde yağ atılır.
Tava yıkamak: Tava yıkamak hiç de zor değildir. Evvelâ, gazete veya kâğıt ile onu iyice silmeli, icâb ederse bir avuç mutfak tuzu ve kâğıt ile ovup, sonra sabunlamalıdır.
Tereyağı, kızartmalarda yandığı için içine biraz zeytinyağı konur. Kızartmalar daha ziyâde bitkisel yağlarla yapılır.
Tuzluktaki tuz nemlenip akmıyorsa, içine birkaç pirinç atılır.
Türlü: İster yaz türlüsü, ister kış türlüsü olsun, türlü yemeği yaparken, kullanılacak sebzeleri ayrı ayrı pişirmek gerekir. Her sebzenin kendine göre bir pişme derecesi vardır. Hepsi bir arada olursa, çabuk pişenler de geç pişenler kadar ateşte kalacağından dağılırlar. Ayrı ayrı pişen sebzeler daha sonra malzemeyle birlikte tencereye konur ve hepsi yeniden, bir taşım kaynatılır.
Ufalan sabunlar: Ufalan sabunlar rahatça kullanılmaktan çıkar, üstelik insan atmaya da kıyamaz. En iyisi ufalan sabunları biriktirmektir. Biraz çoğalınca bir bezin içinde sıcak suya sokup bekletmeli, iyice yumuşayınca avuçla sıkıp şekillendirmeli, sonra soğuk suya sokup, o şekilde donmasını beklemelidir. Büyükçe bir sabun imâl edilmiş olur.
Un: Un fazlaca bekletildiği zaman böceklenir. Bunu önlemenin bir yolu vardır. Unun içine küçük bir kese kâğıdında tuz konur. İçinde tuz bulunan un böceklenmez.
Ütü yaparken: Elektrik ütüleri en ufak ihmallerde bile evlerde büyük tehlikelere yol açabilir. Ütü yaparken dikkat edilmesi gereken hususlar şunlardır: Ütüleri mümkün olduğu kadar rutubetten korumak, paslanmamasına dikkat etmek lazımdır. Ütü yapılırken, ütü arzu edilen sıcaklıkta olduğu zaman, termostatlı değilse, kordonu prizden çıkararak işe devam etmelidir.
Vazo çiçekleri: Vazo çiçeklerinin uzun ömürlü olmaları için; çiçeklerin sapları dâima keskin bir makas veya bıçakla kesilmelidir. Kalın saplı çiçekler suya konmadan önce sapları alttan yarılınca, suyu daha kolay emer ve daha uzun zaman kalır. Aspirin ve buzun da bir zaman çiçeklerin tâzeliğini korumada yardımı olduğu bilinmektedir.
Yanık kokusu: Mutfaktaki yanık kokuları uzun süre kaybolmaz. Bundan bir an önce kurtulmanın yolu, ateşe birkaç damla sirke dökmektir.
Yemeğin tuzu, fazla atılmışsa, çiğ patetes veya ekmek kabuğu atılırsa tuzu emer.
Yemek, pişerken tuz son zamanda atılır. Önce atılırsa, sebze ve etler sertleşir.
Yemeklerin pişme müddeti, kaynama ânında başlar ve buna göre hesaplanır.
En iyi ve lezzetli yemekler dibi düz ve kalın tencerelerde pişer. Çelik tencereler bunun için idealdir.
Yoğurt; kansızlığa, kalp hastalığına, sindirim güçlüğü ve karaciğer hastalığına iyi gelmektedir.
Yumurta kırarken: Bâzan bir yemek veya kek, pasta gibi şeyler için birçok yumurta kullanmak gerekir. Şâyet sarısı ile akı ayrı yerlerde kullanılacaksa, yumurtayı kırdıktan sonra hafif kıvrılan avuç içerisine yumurta alınır. Böylece, akı parmakların arasından alttaki kaba akıp, sarısı avuç içinde kalır. İş de kolaylaşmış olur.
Yumurta pişirirken: Yağda pişirilecek yumurtaların, dağılıp görünüşlerinin bozulmamaları için, sahanın dibine biraz un serpmek lâzımdır. Bu usûl, yumurtaların yapışmasını önler ve dağılmaya engel olur.
Yumurtaların çatlaması: Pişerken çatlayan yumurtalar, zevksiz bir görünüş meydana getirir, hele lop olacaksa, yumurtanın biçiminin bozulmasına yol açar. Bunu kesinlikle önlemenin tek çâresi yumurtanın küt tarafına (sivri tarafına değil) iğne ile minik bir delik açmaktır. Yumurtanın içinde genişleyen hava buradan çıkarak yumurtanın çatlamasını önler. Bu o kadar sağlam bir yoldur ki, şimdi, büyük şehirlerimizde yumurtaya delik açmak için özel âletler bile satılmaktadır.
Yün kazak: Kışlık yün fanila ve kazaklar kaldırılırken kısalmadan, daralmadan yıkamak için yıkanacak suyun her litresine 1 tatlı kaşığı amonyak ilâve edilir. Toz sabun da koyduktan sonra çitilemeden yıkayıp çıkarılır ve aynı ısıdaki suyla çalkalanır. Bükerek sıkılmaz. İki el arasında sıkıştırarak suyu çıkarılır. Sonra da bir kuru havluya sarıp fazla suyu alınır ve yere düzgünce sererek kendi hâline kurumaya bırakılır.
Sosyolog ve siyâsetçi. 1877’de İstanbul’da doğdu. Babası Dâmâd Mahmûd Celâleddîn Paşa, annesi Seniha Sultandır. Özel bir eğitim gördü, Fransızca öğrendi. 1899 yılında babası Paris’e kaçarken Sabahaddîn’i de berâberinde götürdü. İlk gençlik yıllarını siyâsî huzursuzluklar içinde geçirdi. Fransa’dakiJön Türklerin içindeki bir grubun başına geçti. Bir taraftan da Le Play Sosyoloji Okulunun temsilcileri ile temas kurdu. Onların fikirlerini inceledikten sonra, benimseyerek hayâtı boyunca müdâfaa etti.
İkinci Meşrûtiyetin îlânından sonra yurda döndü.Sevenleri ve partililer tarafından kahraman gibi karşılandı. Sosyal ve siyâsî görüşleri; Birinci İzah, İkinci İzah, Üçüncü İzah adları ile yayınlandı. İttihat ve Terakki mensupları ile anlaşmazlığa düştü. Ahrar Fırkası, Prens Sabahaddîn’in adem-i merkeziyet görüşünü benimsedi. Hürriyet ve Îtilâf Fırkası da adem-i merkeziyet fikrini savunuyordu. Prens Sabahaddîn, 31 Mart olaylarından sonra tutuklandı. Mahmûd Şevket ve Hurşid paşaların araya girmesiyle serbest bırakıldı. Mahmûd Şevket Paşanın vurulmasına adı karışınca Paris’e kaçtı. Savaş bitince 1919’da yurda döndü. Memlekette bulunduğu müddetçe siyâsî ve sosyal görüşlerini açıklayan yazılar yazdı. Fakat bu uzun süre devâm etmeyip, 1920’de tekrar Avrupa’ya gitti.Cumhûriyetin îlânından sonra Osmanlı Hânedânı Türkiye’den çıkarılınca, bir daha yurda dönmedi ve İsviçre’de yerleşti. Orada 1948 yılında öldü.
Sabahaddîn Bey, Durkheime Okulu mensuplarının kollektif şuura önem veren görüşlerine karşılık, ferdi müdâfaa ederek, onun görevlerini, fertler arasındaki davranışları, biribirlerine karşı vazîfelerini konu olarak incelemiştir. O zamanki Osmanlı Devletinin çeşitli din ve ırklardan meydana gelen yapısını düşünmeyerek merkeziyetçi idâre yerine adem-i merkeziyet fikrini müdâfaa etti.
Avrupalılar tarafından Prens denilen ve öyle tanınan Sabahaddîn Beyin, Osmanlı Hânedanı ile ilgisi anne tarafındandır. Sabahaddîn Bey düzgün konuşan ve yazan, fikirlerini iyi müdâfaa eden bir sosyolog olarak bilinir ve tanınır. Türkiye’de görüş ve düşünceleri pek az taraftar bulmuştur.
Kaptan-ı deryâ Barbaros Hayreddîn Paşanın, Andrea Doria komutasındaki Haçlı donanması ile yaptığı deniz savaşı. 27 Eylül 1538’de Adriyatik Denizinin Arta Körfezi kıyısında Preveze Kalesi önündeki açık sularda yapılan savaş. Osmanlı donanmasının zaferiyle sonuçlanmıştır.
Başlangıçta Osmanlı Devletinin emrinde olmayan Barbaros Hayreddîn ve arkadaşlarının, Akdeniz hâkimiyetinde rolü çok büyüktür. Bu kahraman Türk denizcileri, Cezâyir ve Tunus’ta yerleşmeye çalışan Avrupalıları oralardan söktüler ve denizlerin arslanı oldular. Yavuz Sultan Selim, bu kahramanlara asker ve top göndererek yardım etti. Kânûnî Sultan Süleymân Macaristan’da zaferler kazanırken, onlar da aynı yılda, yâni 1525’teAkdeniz’in kuzey sâhillerini vuruyor, Hıristiyan donanmalarını zapt ediyorlardı. İmparator Şarlken’in Barbaros’a karşı gönderdiği Kaptan Andrea Doria mağlup olarak Septe Boğazını aştı.Türk denizcileri İspanyolların zulmüne uğrayan yetmiş bin Endülüs Müslümanını Kuzey Afrika sâhiline çıkardı. Bu büyük zafer üzerine Kânûnî, Barbaros’u 1533’te İstanbul’a dâvet etti. Barbaros gelirken, birçok zafer daha kazandı. Pâdişâh onu merâsimle karşılattı. Kendisini ve devletini Pâdişâhın emrine veren büyük denizci, Kânûnî tarafından Cezâyir Beylerbeyliğine tâyin olundu.
Diğer taraftan Almanya İmparatorluğu ve İspanya Krallığı, Papalık ve Venedik hükûmetleri, Müslüman Türkleri Akdeniz’den atmak için, Osmanlı Devletine karşı ittifak kurdular. Bunun üzerine Kânûnî, 1537-38 kışında yeni bir donanma hazırlanmasını emretti. Dört elle işe başlayan Kaptan-ı deryâ Barbaros Hayreddîn Paşa, daha hazırlıklarını bitirmeden Mısır’dan yola çıkan hazînenin muhâfazası için kırk gemiyle denize açılmak mecburiyetinde kaldı. Mısır’dan gelecek gemileri vurmak için Girit sularında kırk gemiyle pusuya yattığı haber alınan Andrea Doria, Barbaros’un geldiğini duyunca kaçtı. Fakat Osmanlı donanması, geri dönmeyip, Şira, Patnos, Naksos vs. adalarını aldı. Bu esnâda tamamlanan doksan gemi de donanmaya katıldı. Mısır’dan gelen Sâlih Reis komutasındaki yirmi parça gemi de Barbaros’un gemileri arasına katıldı. Gemi sayısı yüz elliye ulaştı.
Girit Adası kalelerini zorlayıp bir hayli ganîmet alan Barbaros Hayreddîn Paşa, kürekçi ve asker ikmâli yaptı. Barbaros komutasındaki Osmanlı donanması, İstanköy Adasında ikmâl ve istirâhatle meşgûlken Hıristiyan ittifakı da gittikçe güçlendi. Barbaros’un korkusundan, Akdeniz kıyılarındaki koylara hapsedilmiş bir vaziyete giren Haçlı devletleri, Osmanlılara karşı sıkı birlik kurdular. İrili ufaklı filolardan muazzam bir Haçlı donanması meydana getirdiler.
Bu Haçlı donanmasının başına getirilen meşhûr Cenevizli amiral Andrea Doria, Osmanlıya tâbi Mora Yarımadası kıyısındaki Preveze’ye taarruz ederek kaleyi muhâsara etti.Haberi alan Barbaros, Turgut Reis komutasında yirmi gemilik bir gönüllü filosu gönderdi. Zanta sularında kırk gemilik düşman karakol filosuna rastlayan Turgut Reis, hemen dönüp Barbaros’u haberdâr etti. Zanta’daki düşman filosu da Andrea Doria’ya Osmanlı donanmasının yaklaşmakta olduğunu haber verdi. Barbaros’un yaklaştığını öğrenen Andrea Doria, Preveze muhâsarasını kaldırıp, donanmasını toplamak üzere kuzeye çekildi.Venedik’e âit Kefalonya Adasını bombardıman eden Hayreddîn Paşa, Preveze’ye varıp kaleyi tâmir ettirdi ve sağlamlaştırdı.
Denizlerdeki Müslüman hâkimiyetini ortadan kaldırmak için bir araya gelmiş olan müttefik Haçlı donanması, Korfu civârında toplanarak, Osmanlı donanmasını nasıl yeneceklerini tartıştılar. Kara harekâtı teklifine karşı olan Andrea Doria’nın isteği kabûl edildi. Haçlı donanmasının mevcûdu 162 kadırga ve 140 bârça olup tamâmı 302 idi. Bu gemilerde 2500 top ve 60.000 asker vardı. Türk donanması ise, kürekli, yâni çektiri sınıfından olarak 122 parçadan ibâretti. Gemilerin baştarafında üçer adet uzun menzilli 166 adet top bulunuyordu. Ayrıca donanmada, gemi mürettebâtı yanında yeniçeri ve tımarlı sipahilerden olmak üzere toplam 20.000 asker bulunuyordu. Görüldüğü gibi Türk donanması adet îtibâriyle düşmana nazaran üçte bir ve top îtibâriyle on altıda birdi. Bundan başka Türk donanmasında sekiz bin cenkçi askere karşı, müttefiklerin gemilerinde altmış bin silâhlı asker bulunuyordu.
Müttefik donanması henüz Preveze önüne gelmeden evvel Barbaros, kumandanları toplayarak görüştü. Kumandanlardan Sinân Reis ile sancakbeyleri düşman donanmasının Akceom Burnuna asker çıkarma tehlikesine karşı orasının tahkim edilmesini söyledilerse de Barbaros buna lüzum olmadığını beyân etti. Fakat kumandanların ısrârı üzerine, teklife muvâfakat ederek oraya bir miktar asker çıkardı. Kendisi gemi kaptanlarına lâzım gelen tâlimâtı verdi.
Gerçekten de Akceom’a asker çıkarılması çok isâbetli oldu. Preveze önüne gelen müttefik donanması Akceom sâhiline keşif müfrezeleri gönderdiyse de Türklerin tüfek atışıyla karşılaştıklarından geri döndüler.
Nihâyet 27 Eylül günü devrin iki muazzam donanması karşı karşıya geldi. Osmanlı donanmasının merkezinde Kaptan-ı deryâ Barbaros Hayreddîn Paşa; sağ kanadında Sâlih Reis; sol kanadında büyük coğrafya ve matematik âlimi meşhûr denizci Seydi Ali Reis; ihtiyâtta da, Turgut Reis, Murâd, Sâdık, Güzelce reislerle gönüllüler vardı. Müttefik Haçlı donanmasının başında Avrupa’nın en meşhur amirâli Andrea Doria ve Venedikli Marco Grimari ilePapalık donanma komutanı Vicent Capallo bulunuyordu. Haçlılar çeşitli devlet ve milletlerden meydana geliyordu. AralarındaTürk düşmanlığı hissinden ve Haçlı dayanışmasından başka birliği teşkil eden unsur yoktu. Osmanlılar ise kumandanlarına son derece hürmetkâr olup, mâneviyâtları pek yüksekti.
Muhârebe başlamadan önce Barbaros Hayreddîn Paşa bütün reisleri, Kaptan-ı deryâ baştardasına toplayıp, gemi, silâh ve sayıca fazla olan düşman donanmasının tâbiye üstünlüğünün safdışı edileceğini anlattı. Gâlip gelindiği taktirde Akdeniz’de mutlak bir Osmanlı hâkimiyetinin tesis edileceğini ifâde edip, mâneviyâtlarını yükseltti. Gemilere üçer top yerleştirip, hilâl şeklinde muhârebe nizâmına soktu.
Haçlı komutanı Andrea Doria’nın yaptığı harp nizâmında Venedik ve Papa filoları önden gidiyor, İspanya ve Ceneviz filoları onları tâkip ediyordu. Rüzgâr Haçlı donanmasının arkasından esiyor, Osmanlı donanmasına adım atma fırsatı vermiyordu. Preveze önündeki limanın girişini kapatarak Osmanlı donanmasının çıkışını engellemek isteyen Haçlı donanması, kuvvetli rüzgârı arkasına alıp Preveze’ye doğru hareket etti. Hava çok sisliydi. Rüzgârın Osmanlı donanması lehine yön değiştirmesi ve sisin dağılması ile, Haçlı donanması kendisini Türklerin önünde buldu. Barbaros Hayreddîn Paşa, kırk gemilik bir filoyla Haçlı müttefik donanmasına saldırıp, onları ikiye ayırdı. Andrea Doria geri çekilerek, Korfu Adasına döndü. Müttefik donanma amirallerinin ısrârı ile gemileri üç saf halinde tertip edip, tekrar taarruza geçti. Haçlı donanmasının en önünde büyük savaş gemileri olan kalyonlarla karakalar, ikincisinde kadırgalar, üçüncüsünde de küçük gemiler arka arkaya dizilmişti. Andrea Doria, birinci safı kendisine siper alıp, ikinci safta savaşı idâre ediyordu. Her türlü manevra imkânı olan Osmanlı gemileri önünde can derdine düşen Venedik kaptanı, geriden gelen Andrea Doria’dan yardım istedi. Fakat Haçlı gemilerini yakalamakta usta olan Barbaros bu fırsatı kaçırmayıp, bâzısını batırıp, kimisini de esir aldı. Geri kalanlar kaçtı. Andrea Doria, durumun kötüye gittiğini görünce, müttefiklerinin imdât istemelerine bakmayarak selâmeti kaçmakta buldu. Barbaros Hayreddîn Paşa, batırdıklarından başka yirmi dokuz gemi ve üç bine yakın Haçlı askerini esir aldı. Osmanlılar ise, dört yüz şehit ve sekiz yüz yaralı verdi. Bir Osmanlı gemisi de hasar görmüştü.
Aldığı gemileri tâmir edip, yaraları sardıktan sonra, kaçan düşmanı aramak için yola çıkan Barbaros, Korfu Adasına, sonra Avlonya’ya gitti. Fakat Haçlıları yakalayamadı. Kışın yaklaşması üzerine Preveze’ye, Turgut Reis’i bırakarak İstanbul’a döndü.
Preveze Zaferi, Boğdan Seferinden dönüşte Barbaros’un oğlu başkanlığında gönderilen bir heyet vâsıtasıyla Yanbolu’da iken Sultan Süleymân Hana arz edildi. Bu zafer haberine çok sevinen Sultan Süleymân Han, Barbaros ve arkadaşlarına duâdan sonra, kaptan paşa haslarına yüz bin akçe zam yaptı ve bütün ülkelere fetihnâmeler gönderdi.
Preveze Zaferinden sonra Akdeniz Türk gölü hâline geldi. Herbiri birer deniz kurdu olan Osmanlı leventlerine denizler dar gelip, okyanuslara açıldılar. Avrupa krallarının desteğindeki deniz korsanlığının önüne geçilip, deniz seyâhati, ticâreti ve sâhildeki halkın emniyet ve huzûru sağlandı. Kuzey Afrika’daki İslâm devletleri Avrupa devletlerinin tecâvüzlerinden korundu. Deniz yoluyla hac farîzası emniyet altına alınarak, hacılar korsan taarruzundan emin olarak hac yaptılar.
Alm. Prämie (f), Fr. Prime (f), İng. Bonus, bounty, premium. Mükâfat. Belirli mal ve faktör fiatlarını belirli gâyelerle arttırmak sûretiyle sağlanan mâlî avantaj olarak târif edilebilir. Genellikle ücretlilere sağlanan ek gelir olarak anlaşılmakla birlikte, yatırım ve ihrâcatı desteklemek, belirli zam ve tazminâtları ifâde etmek için de kullanılır. Ayrıca, özellikle menkûl kıymetleri (hisse senedi, tahvil) piyasada üzerinde yazılı değerden yüksek fiatla satılması hâlinde meydana gelen farka da prim adı verilmektedir. Son olarak açıkladığımız anlamlardan tamâmen farklı bir anlamda sosyal güvenlik kuruluşlarına(Sosyal Sigortalar Kurumu, Bağ-Kur) ödenen kesintilerle, sigorta ücretleri de prim olarak adlandırılır.
(Bkz. Bilgisayar)
Alm. Prisma (n), Fr. Prisme (m), İng. Prism. Matematikte, birbirine eşit iki çokgenin köşelerini, doğrularla birleştirerek elde edilen geometrik şekil.
Kullanılan çokgenin cinsine göre prizmalar isimlendirilir. Alt ve üst taban arasındaki uzaklığa çokgenin yüksekliği denir. Herhangi bir prizmanın hacmi, taban alanı ile yüksekliğinin çarpımına eşittir.
Tabanları birbirine eşit iki üçgenden meydana gelen prizmaya üçgen prizma denir.
Dik üçgen prizmanın bütün alanı A= a.b+(a+b+c).h’dir. Hacmi ise H= 1/2 a.b.h veya taban alanı G ise H= G.h olur. Tabanları birbirine eşit iki kareden oluşan prizmaya kare prizma denir. Kare prizmanın alanı A=2a2+4a.h; hacmi H=a2.h’tır
Kare prizmada taban kenarı prizmanın yüksekliğine eşitse bu geometrik şekle küp adı verilir. Alt ve üst tabanı dikdörtgen olan prizmaya dikdörtgenler prizması denir. Kibrit kutusu, dikdörtgenler prizmasına iyi bir örnektir.
Dikdörtgenler prizmasının bütün alanı A= 2 (a.b+b.h+a.h) olur. Hacmi H=a.b.h’dır. Tabanları beşgen olan prizmaya beşgen prizma, tabanları altıgen olan prizmaya altıgen prizma denir. Düzgün altıgen prizmanın bütün alanı A= 6a.d+6a.h; hacmi ise H= 3a.d.h olur (d, altıgenin merkezinin bir kenara olan uzaklığıdır.
a√3
d = ¾¾¾
2
Kenarları tabanlara dik olmayan prizmalara eğik prizma ismi verilir.
Fiziğin optik dalında, paralel olmayan iki düzlem yüzeyle sınırlanmış saydam ve homogen ortama da prizma denir. Tek renkli (monokromatik) olmayan ışık ışınlarının (meselâ beyaz ışık) dispersiyonunu (sapmalarını) elde etmeye elverişlidirler. Işık dalgalarının vakumdaki hızı bütün dalga boyları(renkleri) için olduğu hâlde maddesel bir ortam içindeki hız, farklı dalga boyları için farklıdır. Yâni bir cismin kırılma indisi, dalga boylarının bir fonksiyonudur. Bir prizma üzerine gelen polikromatik (çok renkli) ışın mor renkten kırmızıya kadar farklı sapmalar gösterir. En az sapan mor, en çok sapan kırmızı ışındır. Diğer renkler ara durumlarda bulunur. Işık prizmadan çıkarken yelpâze biçiminde bir demet hâlinde dağılır. Işığın bu hâline tayf veya dispersiyona uğramış hâl denir.
Prizmanın iki düzlem yüzeyi arasındaki açıya kıran açı adı verilir. Bir prizmanın bir yüzü üzerine Ø açısı altında gelen bir ışık ışını görünüm alındığında prizmanın kırılma indisi “h” olur. İçinde bulunduğu ortam havadır. Işık ışınının d sapma açısının hesaplanması:
Bu durum topoğrafyada önemli bir problemdir. Kırılma kânunlarını önce birinci yüzeye, sonra ikinci yüzeye uygulayıp kırılma açıları hesaplanabilir. Bu şekilde kırılan ışının doğrultusu tespit edilmiş olur ve sapma açısı hesaplanır. Bu usûl basit olduğu hâlde daçısının ifâdesi genel hâlde oldukça karışık çıkar. Bununla berâber geliş açısı büyük bir değerden başlıyarak azaltılırsa, sapma açısı önce azalır ve sonra artar. Işının prizmadaki geçişi simetrik olunca bir minimum sapma vardır. Bu haldeki d m açısına minimum sapma denir. Bu özel hâldeki sapma prizma açısına ve kırılma indisine
σm+A
Sin ¾¾¾¾
2
n = ¾¾¾¾¾¾¾
A
Sin ¾¾
2
formülü ile bağlıdır.
Şâyet prizmanın A kıran açısı küçükse açıların sinüsleri yerine kendileri alınır bu durumda
σm+A
n = ¾¾¾¾
A
bu formül takribi faydalı bir formüldür.
Işık prizmalarının kullanım alanı çok geniştir. Muhtelif optik âletlerde, haritacılıkta, askerî maksatlı cihazlarda kullanılırlar. 45x45x90° şeklinde tam yansımalı prizmalar dürbünlerde dahi kullanılır. Bunlar ışığın doğrultusunu 90°-180° ve paralel kayma şeklinde değiştirebilirler.
Alm. Programmkredit (m), Fr. Crédit-programme (m), İng. Programme credit. Hükümetlerin, bir başka hükümetten veya milletlerarası bir kuruluştan anlaşmalar yoluyla, muayyen bir projeye bağlı olmaksızın, kalkınma plânlarının dış finansman ihtiyacını karşılamak üzere sağladıkları fonlar. Bu fonların harcanması belli bir projeye bağlı olmadığı için hükümetler ödemeler dengesi açığını kapatmak veya ithâlâtın finansmanını sağlamak üzere kullanırlar. Alıcı hükümet için sağlanan kullanılış serbestliği dolayısıyla program kredileri proje kredilerinden daha fazla tercih edilirler.