PORTEKİZ
DEVLETİN ADI |
Portekiz |
BAŞŞEHRİ |
Lizbon |
YÜZÖLÇÜMÜ |
92.082 km2 |
NÜFÛSU |
10.372.000 |
RESMÎ DİLİ |
Portekizce |
DÎNİ |
Hıristiyan |
PARA BİRİMİ |
Esküdo |
Avrupa’nın güneybatı ucundaki İber Yarımadasında yer alan ve etrafı İspanya ve Atlas Okyanusu ile çevrili bir ülke. 36°58’ ve 42°09’ kuzey enlemleriyle 6°11’ ve 9°30’ batı boylamları arasında kalan Portekiz’in kuzeyden güneye uzunluğu 560 km, genişliği de 215 km’dir. Kuzey Atlantik’teki Azorlar ve Madeira Adalar grubu Portekiz’e dâhildir.
Târihi
İlk çağlarda İber kabîleleri (Lusitanienler) ile işgâl edilen ülke, M.Ö. 1. yüzyılda Romalıların bir eyâleti oldu. Sonra Vandallar, Süevler (bir Alman kabîlesi), 5. yüzyıldan 8. yüzyıla kadar Vizigotlar tarafından istilâ edildi. 711 yılında ülke Müslümanların eline geçti. Endülüs Emevileri (756-1031), Tevâ’if-i Mülûk (11. yüzyıl) İslâm devletleri kurulup, bölgeye hâkim oldular. Onuncu yüzyıla doğruDouro ve Minho nehirleri arasındaki bölgeye Terra Portucallis ismi verildi. Portucallis, Lâtince Portas (liman) ve Calle (kale) birleşiminden meydana gelmiştir.
Portekiz, 1143’te bağımsız bir krallık oldu. Sınırları Merîniler’e karşı yaptığı savaşlarla genişledi. On üçüncü yüzyıl ortasına doğru bugünkü Portekiz sınırları tamamlandı. Portekizli denizciler 15. yüzyılda dünyâ çapında yayılma gösterdiler. Sonraki yüzyılda Asya,Afrika ve GüneyAmerika’da büyük bir sömürge imparatorluğu kurarak, Avrupa ve Doğu arasındaki ticâretin çoğunu ellerinde tuttular. 1598 yılında Fas şehirlerine karşı açtığı savaşta, Portekiz ağır bir mağlûbiyete uğrayınca, imparatorluk âniden çöktü. Ülkenin zayıflamasından faydalanan İspanya, Portekiz’i 1580’de topraklarına katarak, 1640’a kadar idâre etti.
Portekiz 1688 yılında Lizbon Antlaşmasıyla tekrar bağımsızlığına kavuştu. Fakat Portekiz eski ihtişamını kaybettiğinden İngiltere ile 1703’te, 20. yüzyıla kadar devam eden bir ittifak antlaşması imzâlandı. İngilizlerle müttefik olduğundan 19. yüzyılda Napolyon’a karşı savaşmak zorunda kaldı. Ülke Fransa ile savaş hâlindeyken, 1811’de kral ve âilesi Brezilya’ya sığındı. Bu dönemde imparatorluk çökmeye başladı. 1822’de Brezilya bağımsızlığını îlân edince, Portekiz tek büyük zenginlik kaynağını kaybetti.
On dokuzuncu yüzyılın tamâmı ve 20. yüzyıl başları Portekiz için ekonomik ve siyâsî istikrarsızlık dönemi oldu. Şiddetli partizan mücâdeleler, iç savaşlar ülkeyi kargaşanın içine itti. 1908’de kral katledilerek, iki yıl sonra 1910’da cumhûriyet îlân edildi. On altı yıl devam eden cumhuriyet dönemi oldukça istikrarsız olup, bu dönemde kırk sekiz hükümet kuruldu ve en az yirmi beş darbe teşebbüsü oldu. 1926’da ordu idâreyi ele aldı ve kırk sekiz yıl ülke General Franko tarafından diktatörlükle idâre edildi. 25 Nisan 1974’te hükümet genç subaylar tarafından yapılan bir darbe sonucu işbaşından uzaklaştırılınca, General Antonio de Spinola liderliğinde bir askerî cunta kontrolü eline geçirdi. Başkan Spinola solcu subaylardan gelen baskı sonucu, aynı yılın Eylül ayı sonunda istifâ etmek zorunda kaldı. Nisan 1975’te demokratik partiler oyların % 64’ünü kazanmasına rağmen, Sovyetlerce desteklenen komünist parti tesirini arttırdı. Bankalar, sigortalar ve sanâyi devletleştirildi. 1976’da yürürlüğe giren yeni Anayasada sosyalizme geçiş hedefi açık bir şekilde de ortaya kondu. Yeni Anayasanın ardından yapılan genel seçimlerde hiçbir parti çoğunluğu elde edemedi. Sosyalis Partisi Genel Başkanı Mário Soares bir azınlık hükümeti kurdu. Cumhurbaşkanlığına Genelkurmay Başkanı Antánio Ramalho Eones seçildi. Mário Soares başkanlığındaki hükümet 1977 Aralığında istifâ etti. Ocakta kurulan koalisyon hükümeti ve bunun ardından kurulan bir dizi koalisyonlar da kısa ömürlü oldu. 1980’de yapılan seçimlerden sonra merkez sağ eğilimli Demokratik İttifak, büyük çoğunlukla iktidara geldi. Bu hükümet anayasada büyük değişiklikler yaptı ve sivil yönetime geçiş yolunu açtı. 1982’de başgösteren hükümet krızi üzerine Cumhurbaşkanı erken seçim kararı aldı. 1983 Nisanında yapılan seçimlerde birinci parti durumuna gelen Portekiz Sosyalist Partisi, Sosyal Demokrat Partiyle koalisyon kurdu. Portekiz 1 Ocak 1986’da AET’ye alındı. Soares, 60 yıllık bir aradan sonra 1986 Şubatında ilk sivil cumhurbaşkanı seçildi. Temmuz 1987’de yapılan seçimlerde Sosyal Demokrat Parti sandalye sayısını büyük oranda arttırması, kurulan koalisyon hükümetinin istikrarlı olmasını sağladı. 1991’de yapılan seçimlerde Sosyal Demokrat Parti yine ilk sıradaki yerini korudu.
Fizikî Yapı
Portekiz çoğunlukla alçak ve orta yükseklikte arâzilerle kaplıdır. Toprakların % 70’ten fazlasının deniz seviyesinden yüksekliği 400 metrenin altındadır. Tagus Nehri ülkeyi birbirinden farklı iki bölgeye ayırır. Tagus Nehrinin kuzeyi büyük ölçüde dağlıktır. Bilhassa Douro Nehrinin kuzeyinde arâzinin % 90’ı 400 metrenin üstündedir.
Büyük yaylalar derin vâdilerle yarılmıştır. Bâzı yerlerde dağlar denizden 50 km içerde 910 m yüksekliği aşarlar. Douro ve Tagus nehirleri arasında üçgen biçiminde bir kıyı ovası yer alır ve iç kesimde birkaç geniş vâdi mevcuttur. İspanya’ya doğru uzanan Serra de Estrela Sıradağı Torre’de (Portekiz’in en yüksek tepesi) 1991 metre yüksekliğe ulaşır. Bu bölgeden Atlas Okyanusuna dökülen Tagus ve Douro dışındaki diğer büyük nehirler, kuzeyde İspanya sınırının bir kısmını teşkil eden Minho, Mondego ve Zezere’dir. Tagus Nehrinin güneyindeki toprakların yaklaşık % 60’ı 200 m’nin altındadır. Burası dalgalı ovalar ve alçak yaylalarla kaplı bir bölgedir. Yüksek tepelere nâdir rastlanır ve sâdece Serra de Sâo Mamede isimli bir dağ silsilesi 900 m’yi aşar. Bu bölgedeki tek büyük nehir kuzey-güney istikâmetinde akarak geniş bir vâdi meydana getirip ülkenin güneydoğu ucundan Atlas Okyanusuna dökülen Guadiana Nehridir.
İklim
Portekiz’in kuzeyinde ılıman (mûtedil), güneyinde ise sıcak bir iklim hüküm sürer. Kış boyunca batıdan yağmur getiren soğuk rüzgârlar eser. Fakat yaz yaklaşınca güneyden sıcak kuru hava dalgası gelir ve pek az yağmur yağar. Kuzey kısmı güneye nazaran daha soğuk bir iklime sâhip olduğu gibi, senenin çoğu günlerinde batıdan esen okyanus rüzgârlarına mâruz kaldığından daha çok yağış alır. Tagus Nehrinden güneye doğru gidildikçe yağış azalır ve sıcak-kurak yaz uzun süre devam eder.
Portekiz kıyısında sıcaklıklar hemen hemen her yerde aynıdır. Batı kıyısının ortasında bulunan Lizbon şehrinde sıcaklıklar, Ocak ayında ortalama 7°C ilâ 15°C arasında, temmuzda 18°C ilâ 28°C arasında değişir.
Tabiî Kaynakları
Portekiz’in yakaşık % 35’i ormanlıktır. Ormanların % 90’ı meşe ağaçları ile kaplıdır. Diğer önemli ağaçlar kestâne, incir, keçiboynuzu ve bâdemdir. Portekiz meşeden şişe mantarı yapmada dünyâda birinci sırada yer alır. Vahşî hayvanların çoğu, yabânî tavşan ve tilki gibi küçük türdendir. Geyik dağlık bölgelerde bulunur. Yeraltı zenginlikleri tungsten, bakır, demir, mermer, granit ve arduvazdır.
Nüfus ve Sosyal Hayat
10.372.000’lik bir nüfûsa sahip olan Portekiz’de halk etnik yapı bakımından farklılıklar arz etmez. Portekizlilerin çoğu Avrupa boy ortalamasından biraz kısa, kara gözlü ve siyah saçlıdır. Bugünkü ülke nüfûsunu meydana getiren insanlar, değişik zamanlarda İber Yarımadasına gelen insanların karışmasından meydana gelmiştir. Bunlar Keltler, Fenikeliler, Kartacalılar, Romalılar, Yahûdîler, Germen kabîleleri, Araplar ve Berberilerdir.
Portekizliler 15. yüzyıldan beri dünyânın çok yerlerine göç etmektedir. Hükümet iş gücünü muhâfaza edebilmek için 1960 yıllarında göçü ciddî olarak yasak etmiştir. Bununla berâber çoğu genç olan binlerce Portekizli kânunsuz olarak ülkeyi terk etmeye devam etmekte, daha fazla ücret için Fransa ve diğer Batı Avrupa ülkelerine kaçmaktadır. Aynı zamanda köylerden yeni sanâyisi olan şehir merkezlerine göç vardır. En önemli şehir batı kıyısının ortasında yer alan başşehir Lizbon olup, nüfûsu 2.063.000’dir. Diğer önemli şehirleri Oporto, Amadora, Coimba, Borreiro, Braga, Almada veCoimbra’dır.
Ülkenin resmî lisânı Portekizce olup, şive farklılıkları halkın birbirleriyle anlaşmasında herhangi bir güçlük çıkarmaz. Nüfûsun % 98’i Roma katoliği olup, ancak birkaç bin Protestan ve az sayıda Yahûdî vardır.
Portekiz’de ilköğretim mecbûrî olup, 6 yaşından îtibâren başlar. Okuma-yazma oranının % 70 olduğu ülkede, yüksek tahsil Lizbon, Oporto ve Coimbra üniversitelerinde, Lizbon Teknik ve Katolik Üniversitesinde ve değişik enstitülerde yapılır.
Siyâsî Hayat
1976 Nisanında yürürlüğe konulan yeni anayasa ile sosyalist bir yönetim içine girenPortekiz, 18 idârî bölgeye ayrılmıştır. Başlıca yönetim organları cumhurbaşkanı, ihtilal konseyi ve hükümettir. İhtilâl konseyi 4 komutan ve silâhlı kuvvetlerden seçilen 14 subaydan meydana gelmiştir. Portekiz NATO’ya üyedir.
1980’de yapılan seçimleri büyük çoğunlukla Merkez-sağ eğilimli Demokratik İttifak kazandı. Yeni hükümet, anayasada bir sürü değişiklik yaparak sivil yönetime geçiş yolunu açtı. 1985 Ekiminde yapılan seçimleri serbest piyasa ekonomisini savunan Sosyal DemokratParti kazandı. 1986 Şubatında Mário Soares Cumhurbaşkanlığı seçimini kazanarak 60 yıllık bir aradan sonra ilk sivil Cumhurbaşkanı oldu. Aynı yıl Portekiz AET’ye alındı.1989’da yapılan değişiklikle sosyalizmle ilgili ifadeler anayasadan çıkarıldı.
Ekonomi
Portekiz Avrupa’nın en az gelişmiş ülkelerinden biri olup, ülkede hayat seviyesi düşüktür. Çalışan nüfusun % 31’i tarım, % 35’i sanâyi ve ticâret, % 34’ü çeşitli hizmetlerde çalışır. İmâlât ve inşâ sanâyii brüt millî hâsılanın beşte ikisinden fazlasını sağlar. Tarım ise, brüt millî hâsılanın ancak üçte birini temin eder.
Portekiz’de önceden beri gıdâ sanâyii, tekstil, mobilyacılık ve inşaat sektörü önemli bir yer tutar. Gıdâ sanâyiiyle ilgili olarak değirmencilik, şeker, balık konserve ve zeytinyağı fabrikaları bulunur. Tekstil sanâyiinin ana ürünleri pamuk, bükülmüş yün iplik ve elbisedir. Giyim sanâyiiyle bağıntılı olarak ayakkabı imâlâtı da gelişmiştir. Orman zenginlikleri; kâğıt hamuru, kâğıt, şişe mantarı, zift, reçine, neft yağı üretiminde ve bilhassa mobilyacılıkta kullanılır.
Yeni sanâyi dallarının en önemlilerinden biri elektronik makinalar ve yardımcı parçalarıdır. Petrol rafinerilerinin kurulması, petro-kimyâ sanâyiinin gelişmesini sağlamıştır. Ufak çapta demir ve çelik sanâyii mevcuttur. Gemi yapımı ve gemi tamir tesisleri Portekiz’i bu sektörde Avrupa’da birinci yapmıştır.
Portekiz arâzisinin yaklaşık % 55’i tarıma elverişlidir. Ekilebilir toprakların çoğunda tahıl (buğday ve çavdar) yetiştirilir. Fakat randıman, çoğu yerlerde toprak verimsiz ve erozyona mâruz kaldığından düşüktür. İşgücü, bilhassa güneyde yetersizdir. Ülke buğday ve diğer tahılları ithâl etmek zorunda kalmaktadır.
Portekiz’de asma bahçeleri ekilen toprakların % 10’unu kaplar. Ülkede zeytinyağı üretimi de ileri durumdadır. Meyve ağaçları olarak ülkenin kuzey yarısında elma ve armut, güneyde portakal yetişir.
Portekiz’de mâden yatakları çok çeşitliyse de, çoğu yetersiz seviyede ve ulaşılması güç yerlerdeveya fon yetersizliğinden istenilen derecede işletilememektedir. Çıkarılan önemli mâdenler tungsten, demir, kükürtlü bakır, mermer, granit ve arduvazdır. Portekiz, ihtiyâcı olan petrolün hepsini ithâl etmektedir.
Portekiz bükülmüş yün iplik, kumaş, elbise, konserve balık, şişe mantarı, kâğıt hamuru ve kâğıt, elektrik âletleri ihraç eder. Portekiz ticâretinin çoğunu üyesi olduğu Avrupa Ortak Pazarı ülkeleriyle yapar.
Portekiz’de karayolları51.953 km’dir. Bunun 44.680 km’lik kısmı asfalt kaplanmıştır. Demiryolları 3600 km olup, diğer Batı Avrupa ülkelerine nazaran geridedir. Havayolu ulaşımı 13 havaalanından sağlanmaktadır. Portekiz ticâret filosu nüfûsuna nispetle büyük olup, 750.000 tonilâto kapasitesindedir.
DEVLETİN ADI |
Porto Riko Müstemlekesi (Sömürgesi) |
BAŞŞEHRİ |
San Juan |
YÜZÖLÇÜMÜ |
9.104 km2 |
NÜFÛSU |
3.308.000 |
RESMÎ DİLİ |
İspanyolca ve İngilizce |
DÎNİ |
Hıristiyanlık (Katolik) |
PARA BİRİMİ |
Amerikan Doları (=100 sent) |
Güney Amerika kıtasının kuzeyinde, Karayib Denizinde bulunan Büyük Antil Adalarının en doğusunda yer alan ve ABD’ye bağlı olarak geniş ölçüde kendi kendisini yöneten bir eyâlet. 17°56’ ve 18°31’ kuzey enlemleriyle, 65°35’ ve 67°16’ batı boylamları arasında yer alır.
Târihi
Porto Riko’nun bilinen ilk yerlileri Taino Kızılderilileridir. Ada ilk olarak beyazlar tarafından, 1493 yılında bulundu. Christopher Columbus adanın adını değiştirerek San Juan Bautista adını verdi. 1521 yılına kadar bu isimle bilindi. Bundan sonra Porto Riko adını aldı.
1625 yılında adaya İskoçlar saldırdı ve başşehir San Juan’ı yakıp yıktılar. 1797 yılında ise İngiltere San Juan’ı işgâl etmek için teşebbüs ettiyse de, başarısız oldu. Beyazların gelmesiyle başlayan köle ticâreti ancak 1873 yılında yasaklanabildi. 1897 yılında İspanya, Porto Riko’ya “otonom hükümet” hakkı tanıdı. Böylece 300 yıllık İspanyol sömürgeciliği son buldu. İspanyolları adadan uzaklaştıran başlıca sebep, 1898 Amerika-İspanya savaşı oldu.Savaşın sonunda imzâlanan Paris Antlaşmasıyla, İspanya, Porto Riko’yu Amerika’ya bıraktı.Mahallî bir hükümet kurularak, Porto Riko bir Amerikan kolonisi oldu. 1940 yılında yapılan seçimleri, İspanyol idâresi döneminin en son başbakanı olan Luis Munoz Marin’in partisi kazandı. 1942 yılında hükümet “Pootstrap Hareketi” adıyla başarılı bir kalkınma programı hazırladı. 1947 yılında ada halkı “kendi idârecisini kendisi seçme” hakkını kazandı. 1950 yılında ise, “Amerikan eyâleti” statüsüne girdi. 1964 yılında genel vâliliğe Sanchez Vilella getirildi. 1972 seçimlerini ise Demokratik Parti kazandı. Rafael Herrandez Colon vâli oldu. 1975 yılında Eyâlet Statüsü yerine “Serbest Birleşik Devlet” hâline getirildi. 1981 yılında yapılan seçimleri ise Romero Borcelo kazandı.
Fizikî Yapı
Porto Riko, GüneyAmerika kıtasının kuzeyinde,Karayib Denizinde bulunan Büyük Antil Adalarının en doğusunda bulunan bir ada devletidir. Yengeç dönencesinin güneyinde olup, Haiti Adasından yaklaşık 80 km uzaklıktadır. Panama Kanalında ve Karayip Denizine uzanan ana giriş yolunun hemen ağzında stratejik bir mevkidedir. Batısında Dominik Cumhuriyeti ve doğusunda ABD’nin VirginAdaları yer alır.
Kabaca dikdörtgen bir şekle sâhip olup, doğudan batıya yaklaşık 160 km ve kuzeyden güneye 55 km uzunluktadır. Kendisine bağlı Vieques (Yengeç Adası), Culebra ve Mona adalarıyla birlikte toplam olarak 8897 km2 civârında yüzölçüme sâhiptir. Yaklaşık 120 km genişlikteki Mona Geçitiyle Hispaniola (İspanyol Adası) Adasından ayrılır.
Porto Riko topraklarının dörtte üçü dağlıktır. Kıyıları ise oldukça girintili çıkıntılıdır. Adanın ana dağ silsilesini Cordillera Dağları teşkil eder. Bu dağlarda yer alan Cerro de Punta Tepesi 1338 m ile ülkenin en yüksek tepesidir. Adada yaklaşık 1000 tâne küçük nehir vardır. Ancak bunlardan 45 tânesi denize kadar ulaşabilir. Loiza, La Plata, Manati,Anasco, Caonillas ve Arecibo başlıca büyük nehirleridir. Tabiî göl yoktur, bunun yerine hidroelektrik enerji programı neticesi meydana gelen sun’î göller mevcuttur.
İklim
Genel olarak tropikal deniz iklimi hüküm sürer. Sıcaklık ve yağış dağılımı (ılımlı) kuzeydoğu alize rüzgârlarına bağlı olarak değişir. Kuzey kıyı bölgelerinde aylık sıcaklık yazın 27°C ve kışın 24°C civarındadır. Nem miktarı yaz aylarında oldukça yüksek olup, özellikle Mayıs ve Eylül ayları arasındaki yağışlar hemen hemen 1500 mm’yi bulmaktadır. Güney kıyı bölgelerinde ise sıcaklık biraz daha fazladır. Dağlık alanlarda ise 22°C civârında değişir. Yağış miktarı kuzeye nazaran düşük olup, 500 mm civârındadır.
Tabiî Kaynakları
Porto Riko topraklarının sâdece üçte biri ekime elverişlidir. Bunun ise ancak % 5’i verimlidir. Yaklaşık 37.000 hektarlık bir ormanlık arâzi mevcuttur. Ülkedeki mevcut nehirlerden ülke elektriğinin yaklaşık % 3’ü hidroelektrik olarak sağlanabilmektedir. Yeraltı kaynakları olarak bakır ve fosfat mevcuttur. Ayrıca petrol rezervlerinin olduğu tahmin edilmektedir. Porto Riko şişe ve cam yapımına uygun zengin kumluklara sâhiptir. Mevcut mermer taşları ve kireçtaşı diğer önemli tabiî kaynaklarıdır. Altın yatakları az da olsa mevcuttur. Porto Riko’nun tropikal bitki örtüsü çok çeşitli türde bitkileri ihtiva eder. Kıyı ve bataklık bölgelerde mangrov ve kokanat, dağlık bölgelerde ise cengeller mevcuttur. Bunlar arasında orkideler, eğrelti otları, yumuşak tahtalı balsa (yağruma), maun ve sert tahtalı tropikal ağaçlar çoğunluktadır. Güneybatıda ise çöl bitkileri yer alır.
Porto Riko’da hayvan türü olarak çok çeşitli cinste kuşlar, birkaç zararsız yılan, soyları oldukça çok olan küçük kertenkeleler ve az miktarda da ağaç kurbağası vardır.
Nüfus ve Sosyal Hayat
Porto Riko nüfûsunun üst tabakasını genellikle saf İspanyol asıllı insanlar meydana getirirken, halkın büyük bir bölümü Kızılderililer ve siyah nesil insanlardan teşekkül etmiştir. İspanyolca, konuşulan müşterek dildir. Ayrıca üst tabaka arasında İngilizce yaygındır. Yirminci yüzyılla birlikte üst ve alt tabaka insanlarından başka bir de orta tabaka meydana gelmiştir. Halkın çoğunluğu katoliktir. Halkın âdetleri, esas olarak İspanyol hayat tarzının Amerikan nüfûzu ile değişikliğe uğramış bir şeklin tesirindedir.
Porto Riko nüfûsu 3.308.000’dir. Kilometrekareye 363 kişi düşer.
Porto Riko kültür bakımından, iki ayrı dile parelel olarak İspanyol veAnglo Amerikan (İngiliz asıllı Amerikalılar) kültürlerinin tesiri altındadır. Eğitim ve öğretimde ilk ve orta okullarda İspanyolca, üniversitelerde başlangıç olarak İngilizce kullanılır. Ülkede beş üniversite mevcuttur. Ayrıca özel ve tâtil dönemi okul ve eğitim merkezleri vardır. Okuma-yazma oranı % 92’dir. Başşehir San Juan ülkenin en önemli, endüstri, ticâret ve kültür merkezidir. Ayrıca zengin bir tabiat manzarasına sâhiptir. Özellikle “Altın Sâhili” her yıl bir milyonun üzerinde turisti Porto Riko’ya çeker. Moyagüez ve Ponce gibi diğer şehirleri az gelişmiş ve küçüktür.
Siyâsî Hayat
Porto Riko, geniş ölçüde kendi kendini yönetme hakkına sahip olan bir ABD müstemlekesidir. Ülkenin idâresi bir vâlinin elindedir. Dört yıllık bir süre için seçilir ve vâli kendi yerine halefini seçebilir. Parlamentosu bir senato ve bir millet meclisinden meydana gelir. Senato 27 üyeli olup, dört yıllığına seçilir. Millet meclisi ise normal olarak 51 üyeden teşekkül eder ve yine dört yıllığına seçilir.
Porto Riko, idârî olarak herbiri bir şehri veya bir kasabayı ihtiva eden 78 kontluğa bölünmüştür. Bunlardan San Juan ülkenin başşehridir. Diğer büyük şehirleriyse Bayaman, Carolina, Canguas, Moyagüez ve Guaynabo’dur.
Ülke yönetimi bir vâli ve 14 üyeli bir bakanlar kurulu kanalıyla yürütülür.
Ekonomi
Önceleri tarıma dayalı olan ülke ekonomisi, bugün için daha çok imâlâtçılık ve turizm gelirleriyle ayaktadır. Her ne kadar federal hükümet vergisinden muafsa da ekonomik açıdan ABD’nin nüfûzu altındadır. Para birimi olarak dolar kullanılır ve sınırsız serbest ticâret hakkına sâhiptir. Dolayısıyla ABD’de mevcut olacak her türlü ekonomik değişikliğin tesiri altındadır. Tekstil, gıdâ maddeleri, şeker fabrikaları, sigara sanâyii, kâğıt endüstrisi, mobilyacılık, kauçuk ve plâstik eşyâlar, metal sanâyii, makina ve âletler sanâyii önde gelen gelir kaynaklarıdır.
Tarım ürünleri arasında şekerkamışı, kahve ve tütün başta gelir. Tüketim maddelerinin % 60’a yakın bir bölümü ABD’den gelmektedir. Ham petrolü Venezuella’dan alır. Dış ticâretini ABD ve Venezuella’dan başka Karayib Denizi ülkeleriyle de yürütmektedir.
Porto Riko kum, çakıl, taş, çimento ve kalay üretiminden önemli gelirler elde etmektedir. Ülkeye her yıl gelen yaklaşık bir milyonun üzerinde turist, ekonomik gelirlerin büyük bir bölümünü meydana getirir. San Juan milletlerarası havalimanı adanın en büyük havaalanıdır. Ayrıca Ponce’de bir havaalanı mevcuttur. Demiryolu olmadığından, ulaşım büyük ölçüde otomobillerle yapılır. Karayollarının uzunluğu yaklaşık 9350 km’dir. Sâdece şekerkamışı taşımacılığında kullanılan 96 km’lik bir özel demiryolu hattı vardır. Porto Riko büyük ölçüde okyanus gemiciliğine muhtaçtır. Kendisine âit ticâret filosu 12 büyük yük gemisi ve yaklaşık 12.000 kadar da küçük gemi (mavna) dan meydana gelir.
Alm. Post (f), Fr. Poste, İng. Post. Yurt içi ve dışında bir yerden bir yere mektup, para ve paket gibi gönderilen şeyleri yerine ulaştırmak için, genelde devlet denetimi altında bulunan kurum, ilk insan Âdem aleyhisselâmdan îtibâren insanoğlu, çoğalınca, birbirleriyle haberleşmek ihtiyacı duymuştur. Bu yüzden çeşitli yerlerde merkezler yapılarak posta teşkilâtı kurulmuştur.
Bilinen en eski posta teşkilâtı M.Ö. 2000’li yıllardan îtibâren başlar. Gönderilen şeyler ulaklar tarafından bir yerden bir yere götürülürdü. Pers İmparatoru İkinci Kyros, M.Ö. 6. asırda hâkimiyeti altındaki topraklarda atlı posta tatarları çalıştırıyordu. Roma İmparatorluğu zamânında en etkin posta teşkilâtı kuruldu ve Cursus Puplicus adı verildi. Romalı ulakların hızına 19. asra kadar hiçbir Avrupa devletinde ulaşılamadı.
On dokuzuncu asırda devletlerin hızla gelişmesi posta teşkilâtında değişikliklere sebep oldu. İngiliz eğitimci Rowland Hill’in Posta Yönetiminde Reformun Önemi ve Uygulanabilirliği adlı eserinin 1837’de yayınlanması posta hizmetlerinde bir dönüm noktası oldu. Hill, eserinde mektup taşımacılığının bir mâliyet çözümlemesini yaparak, mâliyet yüksekliğinin sebeplerini ortaya koydu ve bunun nasıl önlenebileceğine dâir teklifler getirdi. Bu tekliflerden biri uzaklığa bağlı olmaksızın tek ücret düzeyinin uygulanması, taşıma ücretinin peşin ödendiğini göstermek üzere zarfın üstüne posta idâresi tarafından satılan pulun yapıştırılmasıydı. Hill’in teklifleri İngiltere’de kısa zamanda uygulamaya konuldu ve ilk posta pulu 1840’ta satışa çıkarıldı. Hill’in teklifleri zamanla diğer ülkelerde de uygulandı. Ucuz haberleşme biçimi olan posta kartı ise 1869’dan îtibâren Avusturya’da kullanılmaya başlandı ve zamanla diğer ülkelere yayıldı.
Milletlerarası postayı hızlandırmak ve birliği sağlamak gâyesiyle 1863’te Paris’te ilk Milletlerarası Posta Kongresi düzenlendi. Kongreye Avrupa ülkeleri yanında ABD de katıldı. 1874’te İsviçre’nin Bern şehrinde ikinci defâ toplanan kongreye 22 ülke iştirak etti. Bu kongrede milletlerarası bir posta birliğinin kurulması kararlaştırıldı. 1878’de bu teşkilât Evrensel Posta Birliği (UPU) ismini aldı. Birliğin çalışmalarına paralel olarak 1878’de para havâlesi, 1885’te paket postası 1920’de posta çekleri, 1947’de ödemeli paketler, 1957’de ise banka havâlesi konularında milletlerarası anlaşmalar yapıldı. Teşkilât 1948’den bu yana Birleşmiş Milletlere bağlı bir uzmanlık kuruluşu olarak çalışmaktadır.
Müslümanlar târih boyunca posta teşkilâtına büyük önem verdiler. İslâmiyet güneşi doğup, İslâm devletinin sınırları genişleyince, merkezle vilâyetler arasında haberleşme ihtiyacı da önem kazandı. Asr-ı saâdette ve dört halîfe zamânında haberleşme için Beytülmâl’den husûsî develer tahsis edildi. Fakat haberleşmenin bir teşkilât olarak ortaya çıkması, düzenli postacılık, ilk defâ hazret-i Muâviye zamânında başladı. Halife hazret-i Muâviye yeminli postacılar sınıfını kurdu. Bu teşkilât kısa zamanda genişleyerek memleketin her yanına yayıldı. Posta teşkilâtının merkezi Bağdat’tı. Teşkilâtta görevli ulaklar için yollarda belirli mesâfelerde menzil adı verilen konaklar, hanlar ve kervansaraylar inşâ edildi. Menziller, muntazam yollarda ve postacıların ihtiyacını karşılayacak imkâna sâhipti. Bu teşkilâtın yanı sıra yaya postacılar, sâiler, sonraları da güvercin postaları kullanıldı.
Müslüman-Türk devletlerinin ilki olan Karahanlılarda ulak ismiyle anılan postacılar vardı. Aynı zamanda haberleşmek için kullanılan ateş kuleleri yapılmıştı. Posta teşkilâtı Büyük Selçuklu Devletinde de önemini korudu. Bu devirde de Karahanlılardaki gibi postacı için ulak kelimesi kullanıldı. Posta teşkilâtı ufak değişikliklerle bütün ortaçağ Müslüman devletlerinde vardı.
Osmanlılar zamânında da posta teşkilâtına çok önem verildi. On altıncı asra kadar haberleşme işleri atlı posta ile yapıldı. On altıncı asırda kurulan posta teşkilâtına Menzil Teşkilâtı adı verildi. Ulakların geçtiği şehir ve kasabalarda, uygun aralıklarla, Menzilhâne adı verilen durak evleri yapıldı. Buralarda görevli olan kişi yeteri kadar at ve kılavuz bulundururdu. On sekizinci asırda menzil teşkilâtında bâzı bozukluklar görüldü. Bunun üzerine Sultan İkinci Mahmûd Han 1824’te Menzilhânelere yeni düzenlemeler getirdi. 1834 yılında ise menzil sisteminin yanısıra posta teşkilâtı kurulmaya başlandı. Üsküdar’dan İznik’e kadar olan yol tâmir edilerek ilk posta arabası bu arada çalıştırıldı. 1839 yılından sonra öncelikle İstanbul-Edirne ve İstanbul-İzmir arasında sonra da diğer vilâyetlerle İstanbul arasında posta teşkilâtı kurulmaya başlanmış, böylelikle menzil usûlü târihe karışmış oldu. 1840’ta kurulan Posta Nezâreti, 1855’te kurulan Telgraf Nezâretiyle 1871’de birleştirildi. Cumhûriyet döneminden beri posta hizmetleri PTT kuruluşu tarafından yürütülmektedir.
Hızla ilerleyen teknoloji sâyesinde posta teşkilâtı günümüzde uçak, tren araba ve vapurdan faydalanarak gönderilen şeyleri zamânında yerine ulaştırmaktadır.
(Bkz. Enerji)
Alm. Kaliumoxyd (n); Pottasche (f); Kali(n), Fr. Potase (f), İng. Potash. Endüstride veya zirâatte kullanılan ve topraktan kazılıp çıkartılıp satılan, potasyum tuzlarının karışımı veyahut potasyum bileşiklerinin herhangi biri. Potas kelimesi, esas olarak potasyumkarbonat (K2CO3) için kullanılmıştı. On dokuzuncu yüzyılın sonlarında, iyi bir gübre olan potasyum klorür için de potas deyimi kullanıldı. KOH ve K2O karışımına da potas ismi verilmektedir.
Mineral üretiminde potas diye, rafine edilen ve toprak altından çıkarılan potasyum tuzlarına denir. Bu tuzlar, başlıca değişik yüzdelerde bulunabilen potasyum klorür tuzları ile ikinci önemli potasyum sülfat ve nispeten düşük miktarlarda bulunan potasyum-magnezyum sülfat gibi tuzlardır. Üretilen potasın miktarı potasyumoksit miktarı ile belirtilir. Yâni potasın hakîkî ağırlığı değil de, bu potas miktarı içindeki tuzların eşdeğer olduğu K2O ağırlığı verilir. Aynı durum potas gübrelerinde de geçerlidir. Bu yüzden bâzan K2O potas olarak adlandırılır. Meselâ gübre içinde % 60 potas var dendiği vakit, potasyum tuzlarının yüzdesi değil de bu tuzlara eşdeğer olan K2O miktarı anlaşılır. Ağırlıkça % 80 KCl ihtivâ eden bir gübredeki potas miktarı % 50 olarak ifâde edilir. Bâzan bu yüzde oran, tuzların taşıdığı potasyum miktarı olarak da ifâde edilebilir.
Alm. Kalium (n), Fr. Potassium (m), İng. Pottassium. Periyodik cetvelde dördüncü periyodun I-A grubunda bulunan alkali metaller âilesinden hafif, yumuşak ve erime noktası düşük olan metalik bir element. Sir Huphry Davy tarafından elektroliz yoluyla 1807 yılında saf olarak elde edildi.
Bulunuşu: Çok aktif element olduğundan serbest halde bulunmaz. Arz küresinde % 2,59 oranında bulunur. Yerküresindeki çokluk sırasında oksijen, silis, alüminyum, demir, kalsiyum ve sodyumdan sonra yedincidir. Deniz suyundaki çokluğu milyonda 380 olup klorür, sodyum, magnezyum, sülfür ve kalsiyumdan sonra altıncıdır. En önemli mineralleri silvit (KCl), karnalit (MgCl2KCl) ve polihalittir(2CaSO4.K2SO4. 2H2O).
Özellikleri: Kimyâda sembolü K’dır. Atom ağırlığı 39.0983, atom numarası 19’dur. Erime noktası 63.65°C, kaynama noktası 774°C, yoğunluğu 20°C’de 0.862 g/cm3, erime ısısı 63.65°C’de 14.6 kal/g ve buharlaşma ısısı 496 kal/g’dır.
Potasyum, en aktif elementtir. Havada hemen oksijenle oksit ve peroksit bileşiklerini verir. Potasyum ısıtılsa dahi azot ile reaksiyon vermez. Hidrojenle 200°C’de yavaş, 350-400°C’de hızlı reaksiyon verir.
Potasyum su, hattâ -100°C’de buz ve halojenlerle şiddetli reaksiyon verir. Potasyum amonyakla potasyum amit (KNH2) verir. Potasyum, sodyumdan farklı olarak karbon monoksitle doğrudan reaksiyon vererek karbonil bileşiğini verir.
Potasyum, doymuş hidrokarbonlar dışında aromatik alkol, asit, asetilen gibi birçok organik bileşiklerle reaksiyon verir.
Elde edilişi: Potasyumun elde edilişi zor olduğundan pahalı bir metaldir. Potasyum tuzlarının elektrolizinden, potasyum hidroksidin akkor sıcaklığa kadar demirle ısıtılmasından, eritilmiş potasyum klorürün, karbon elektrotları kullanarak, elektroliz edilmesiyle ve termokimyâsal metodla elde edilir.
Kullanılışı: Potasyum klorür en çok kullanılan potasyum bileşiği olup, gübrelere karıştırılır. Potasyum hidroksitten sıvı sabun yapılır. Potasyum nitrat kibrit imalâtında, karabarut, seramik sırlarının ve iplerinin yapılmasında kullanılır.
İkinci Dünyâ Savaşında Almanya’nın kayıtsız şartsız teslim olmasından sonra ABD, Rus ve İngiliz liderleri arasında yapılan önemli bir siyâsî konferans. Bu konferans 17 Temmuz-1 Ağustos 1945 târihleri arasında Almanya’nın Potsdam şehrinde yapıldı. Amerika’nın yeni Başkanı Truman, Rusya’nın lideri Stalin ve İngiltere’nin başbakanı Churchill’in katıldığı konferans daha önce liderlerin Rusya’daki Yalta Konferansının bir devamıydı. Burada ilk önce Almanya’nın geleceği karara bağlandı. Almanya’nın hükümeti olmayacak, ekonomisi dağıtılacak, ağır sanâyi ancak kendi ihtiyaçlarını karşılayacak bir seviyede olacaktı. Savaştan önce Almanya’nın olan kuzeydeki Königsber Limanı ve civârı Rusya’ya; Oder-Neisse hattının doğusundaki topraklar Polonya’ya bırakılacak; Çekoslovakya, Polonya ve Macaristan’da bulunan Almanlar Almanya’ya göç edecekti. Savaş suçluları muhakeme edilecekti. Potsdam’da Almanya meselesinden başka, Avusturya, İtalya, İran, Boğazlar, Tuna Nehri, Sovyet peykleriyle barış ve Rusya’nın Uzakdoğu savaşına katılması meseleleri görüşüldü.
Bu konferansın Türkiye’yi ilgilendiren hususları; Rusların bâzı toprak talepleriyle Boğazlarda hak istemeleridir. Rusya, Boğazlarda kendisiyle ortak savunmak üzere, askerî üsler kurulması için toprak istiyordu. Ayrıca Kars ve Ardahan’ın da kendisine verilmesini talep ediyordu. Rusya’nın bu istekleri karşısında konferansta tartışmalar oldu. Sonunda ABD, İngiltere ve Rusya’nın görüşlerini ayrı ayrı Türkiye’ye bildirmeleri kararlaştırıldı. Rusya’nın bu hususta verdiği nota Türkiye tarafından reddedildi. İki ülke arasında münâsebetler uzun süre gergin ve soğuk kaldı. Türkiye, Rusya’nın bu tecavüzkâr tutumundan dolayı Truman Doktrini adı altındaki Amerikan yardımını kabul etti ve bir müddet sonra da NATO’ya girdi.
Alm. Positiv (n) und Negativ (n), Fr. Positif (m) et negatif (m), İng. Positive and negative. Matematik, biyoloji ve kimyâda pozitif artı(+), negatif eksi (-) anlama gelir. Fizikte ise pozitif ve negatif elektrik yükü çeşididir.
En basit şemaya göre atom, pozitif elektrik yüklü bir çekirdekle bunun etrafında belirli küre yüzeyleri üzerinde (yörüngede)dönen negatif elektrik yüklü elektronlardan meydana gelmiştir. Çekirdekte ise proton ve nötronlar (neutronlar) bulunur. nötronlar yüksüz olduğuna göre çekirdeğin pozitifliği protonlardan gelmektedir. Çekirdekten çok uzaktaki yörüngede dolanmakta olan elektronlar herhangi bir etkiyle yerlerinden koparılacak olursa, çekirdeğin pozitif etkisi kendini derhal belli eder ve atom pozitif elektrik yükü ile yüklenmiş olur. Bir cam çubuğun ipek kumaşa sürülmesi netîcesinde meydana gelen hadise budur ve cam çubuk pozitif yükle yüklenir. Buna mukâbil bir atom grubuna dışardan elektronlar geldiğinde bunlar bünyede barındırılırsa atomlar negatif yükle yüklenmiş olurlar. Yünlü kumaşa sürülen kehribar, ebonit, reçine ve bütün plâstik maddeler buna örnek teşkil eder. Cisim, negatif yükleri dengede tutarsa veya bünyesinde eşit miktarda pozitif ve negatif yük bulundurursa bu yükler birbirlerinin etkisini yok edeceğinden bu cisme nötrdür denir.
Alm. Positron (n), Fr. Posit (r) on (m), İng. Positron. Elektronun kütlesi kadar kütleye sâhip, fakat pozitif elektrik yükü taşıyan elemanter tanecik. Bu taneciğin mevcudiyeti ilk defâ İngiliz fizikçisi Dirac tarafından teklif edilmiş; ancak Amerikalı fizikçi Anderson 1932’de pozitronların kozmik ışınlar içerisinde bulunduğunu tespit etmiştir. Pozitronlar serbest hâlde atomlar içinde bulunmazlar. Ortalama ömürleri çok kısadır. Bu yüzden tâkibi çok zordur. Pozitronların meydana gelmesi bir fotonun maddeye dönüşmesi neticesi olur. Aksi durumda, yâni maddeden fotona geçiş esnâsında yok olurlar.
Alm. Punische Kriege (m.pl.), Fr. Guerres (f.pl.) Puniques, İng. Punic wars. İlkçağda Romalılarla Kartacalılar arasındaki savaşlara verilen ad. Üç Pön Savaşından birincisi M.Ö.264-241, ikincisi M.Ö. 218-201, üçüncüsü M.Ö. 149-146 târihleri arasında meydana geldi. Pön Savaşlarının sebebi; Romalılarla Kartacalıların Batı Akdeniz’deki hâkimiyet kurma mücâdelesidir.
Birinci Pön Savaşı: Batı Sicilya’ya hâkim olan Kartacalıların, Sicilya Adasının doğusuna da hâkim olmak istemeleriyle başladı. M.Ö. 264 yılında Messina şehrindeki koloniler ve boğaz üstündeki haklar sebebiyle başlayan savaşlar, iki tarafın da donanma ve deniz kuvvetleri arasında 241 yılına kadar devâm etti. Romalıların bütün Sicilya’ya hakim olmalarıyla netîcelendi. Savaş sonrasında, 241 yılında yapılan antlaşmayla Kartacalılar, Romalılara Sicilya, Agates, Lipari adalarını ve 3200 altın tazminat vermeyi kabul etti.
İkinci Pön Savaşı: İspanya’nın Saguntum şehrinin Kartacalılar tarafından M.Ö.219 yılında kuşatılmasıyla çıktı. Romalılar, Kartacalılara 218 yılında savaş açtı. Annibal kumandasındaki 50.000 piyâde, 30.000 süvari ve 37 filden meydana gelen Kartaca ordusu, Roma Seferine çıkıp, 217 yılında Po Ovasında Romalıları üst üste yenerek, zaferler kazandı. Annibal, Appeninler’i aşarak Roma’ya kadar ilerledi. Roma’yı almaktan vazgeçip, güneye inerek, Romalıları sıkıştırmaya başladı. Fakat zamanla Annibal’ın ordusuna yapılan Roma saldırıları netîcesinde, Kartacalıların ikmâl yolu kesildi.Romalılar, İspanya’ya hâkim oldular. Kartacalılar, müdâfaaya geçtiler. Annibal, Kartaca’yı korumak için Güney İtalya’dan ayrıldı, 202 yılında Zama’da Romalılara yenilip, Anadolu’ya kaçtı. Kartacalılar, İkinci Pön Savaşında yenilgiyi kabul etmeleriyle antlaşma yapıldı (M.Ö. 201). Antlaşmayla; Kartacalılar, Afrika dışındaki toprakları Romalılara bırakmayı, elli yıl vergi vermeyi ve Roma’dan izinsiz savaşa girmemeyi kabûl ettiler.
Üçüncü Pön Savaşı: Kartaca’nın iktisadî üstünlüğü Romalıları tedirgin ediyordu. Romalılar, Afrika’daki Berberî Numidya Krallığını Kartacalılara karşı kışkırtması netîcesinde bu krallık Kartaca’ya savaş açtı. Kartacalılar da, hükümrânlık hakkıyla Numidya’ya; Romalılar da 201 antlaşmasına uyulmadığı bahânesiyle 149 yılında Kartaca’ya savaş îlân etti. Roma ordusu, Afrika’ya çıkartma yaparak, Kartaca’ya karşı taarruza geçti. Kartacalılar yenildiler. M.Ö. 146 yılında Kartaca şehri, Romalılar tarafından bütünüyle tahrip edilip, şehir tarla hâline getirilerek sürüldü. Kartacalılar topraklarının bir kısmını, Romalıların müttefiki Numidya Krallığına verdi. Üçüncü Pön Savaşı netîcesinde, Romalılar, Afrika eyâletini kurdular.
Pön Savaşları; Kartaca’nın yok edilip, Romalıların Batı Akdeniz’e hâkim olmaları yanında askerî, îdârî, sosyal alanlarda ve toprak hukûkunda değişmelere de sebep oldu. Kumandanların otoritesi ve derebeylik kuvvetlendi. Askerî ihtiyâçlar için vergi toplanmaya başlanıldı. Meclislerin yerine senato kuvvetlendi. Küçük toprak sâhiplerinin elinden toprakların alınması veya kirâlanması yoluna gidildi. Savaşlar sebebiyle nüfus azaldığından işlenmeyen arâzi alanı arttı.