POLO Marco
Ortaçağda yaşamış, ünlü Venedikli seyyah. 1254’te doğdu. Pololar Dalmaçya kökenli olup, on birinci asrın başında Venedik’e yerleşmişlerdi. Marco’nun babası, Niccola ile amcası Matteo ticârî bir gâye ile gittikleri Buhârâ’dan sonra Pekin’e kadar giderek âilenin ilk seyâhat geleneğini başlattılar. 1255’te başlayan bu gezi, 1269’da son buldu. İki kardeş 1271’de Marco’yu da yanlarına alarak, Çin’e gitmek üzere tekrar yola çıktılar. Seyâhat, Doğu Akdeniz kıyısında bugünkü Yumurtalık’tan başladı. Doğu Anadolu üzerinden Gürcistan’a oradan Basra Körfezine ve İran’a ulaşan heyet daha sonra İpek Yolunu tâkip ederek Kaşgar, Yarkent, Hotan ve Büyük Han’a bağlı bölgelere geldiler. Lob Nor’u çevreleyen çölü aştıktan sonra, Gancou ve ardından Pekin’e ulaştılar.
Pekin’e ulaşıncaya kadar Marco’nun en çok etkilendiği olay, Filistin’de bulunan Haçlıların gaddarlığı karşısında Müslümanların âlicenaplığı oldu. Bundan sonra kendi dîniyle ilgili görüşleri büyük ölçüde değişti. İslâm dünyâsına ve bütünüyle doğu medeniyetine karşı derin bir hayranlık duymaya başladı.
Çin’deki Moğol İmparatoru Kubilay, onları yine en iyi şekilde karşıladı. Bilhassa imparatorluk merkezi Hanbalık’a (bugünkü Pekin) ilk defâ gelen Marco Polo’ya özel bir ilgi gösterdi. Marco Polo, imparatorluğun veliahtı Prens Çinkin ile dost oldu. Bu dostluktan istifâde eden Polo, ülkeyi baştanbaşa dolaştı ve çağın Avrupa’sına nispetle çok daha ileri olan doğu medeniyetini gözleriyle gördü. Taht şehri Hanbalık’ın büyük okullarını, kütüphânelerini, kâğıt para kullanılan çarşılarını ve hattâ matbaalarını tek tek inceledi.
Bu arada Kubilay’ın savaşlarına ve özellikle Japonya Seferine şâhit oldu.
Marco Polo, babası ve amcasının dönmek istemesine rağmen, daha uzun bir süre Çin’de kalmak istiyordu. Fakat hem arkadaşı Prens Çinkin’in ölümü hem de Hanbalık’ta gittikçe artan iç karışıklıklar ve dönen entrikalar, dönüş kararı vermesine yol açtı. Marco Polo ve yanındakiler, Kubilay Hanın kalmalarını istemesine rağmen on üçüncü yüzyılın sonlarında bir gün, deniz yoluyla Avrupa’ya doğru yola çıktılar.
1295’te Marco Polo Venedik’e dönünce, başından geçenleri günü gününe notlarıyla birleştirerek kitap hâlinde yayınladı. II. Millione adını taşıyan bu seyâhatnâme, Avrupalılara Doğu hakkında ilk defâ bilgi veriyordu. Hemen hemen bütün dillere tercüme edilen seyâhatnâme, yüzlerce defâ basıldı. Polo tekrar Çin’e gitmeyi çok istiyordu. Fakat bu arzusunun gerçekleşip gerçekleşmediği bilinmiyor. 1324 yılında öldü.
DEVLETİN ADI |
Polonya Halk Cumhûriyeti (Polska Rzeczopospolita Ludova) |
BAŞŞEHRİ |
Varşova (Warszawa) |
NÜFÛSU |
38.429.000 |
YÜZÖLÇÜMÜ |
312.677 km2 |
RESMÎ DİLİ |
Polonya Dili (Lehçe) |
DÎNİ |
Katolik |
PARA BİRİMİ |
Zloty (= 100 groszy) |
Kuzey Avrupa’da 49° -54° 50’ kuzey enlemleri ve 14° 08’ -24° 09’ doğu boylamları arasında yer alan ve Merkezi Doğu Avrupa’nın en geniş ve en kalabalık ülkesi olan bir cumhûriyet. Doğusunda Rusya, güneyinde Çek Cumhûriyeti, Batısında Almanya ve kuzeyinde Baltık Denizi bulunur.
Târihi
Polonya Devleti, 10. yüzyılın ortalarında ortaya çıkmış ve 963 yılı ülke târihinin başlangıcı olmuştur. Polonya ve Vistula nehirleri arasında yaşamış olan Islav kabilelerinin kurmuş olduğu bir devlettir. O zamanki bu Islavlara“yayla insanları” mânâsına gelen “Polane” deniyordu. Zamanla bu isim Polonya hâline dönüştü.
Polonya 14. yüzyıldan 17. yüzyıla kadar geçen süre içinde Avrupa’da güçlü bir devlet hâlindeydi. “Üç parçalanmadan” ilki 1772 târihine kadar olan çeşitli hânedanlıklar idâresindeydi. Bu târihten îtibâren Polonya’nın çöküş dönemi başladı. 1772 târihinde Prusya, Rusya ve Avusturya, ülke topraklarını aralarında paylaştılar. Bunu 1793 ve 1795 paylaşmaları tâkip etti. Polonya’nın elinde sâdece doğu Prusya civarı kaldı. Birinci Dünyâ Harbinden sonra uzun mücâdele ve sıkıntılardan sonra 1918 yılında Versay Antlaşmasıyla bağımsızlığı sağlandı.
1939 yılında aynı anda Hem NaziAlmanyasının ve hem de Rusya’nın işgâline uğradı. Harp boyunca altı milyon Polonyalı öldürüldü. Daha sonra Alman orduları müttefiklere teslim oldu. İşgâl sırasında kurulan sürgündeki Polonya hükümeti işbaşına geldi. 1947 yılında yapılan seçimlerde komünistler hükümeti kurdular ve ülkeyi Rusya’nın peyki durumuna soktular. İkinci Dünyâ Harbinin bu zor günlerinden sonra Polonya, Rusya’ya verilen 178.842 km2lik bölgeye karşı 1945’te Alman topraklarından 102.400 km2lik bir bölgeyi aldı. Oder-Neisse hattının doğusunda kalan bu bölge Silezya, Pomerania, Batı Prusya ve Doğu Prusya’yı da içine almaktaydı.
Polonya idâresine komünistlerin gelmesiyle, büyük mülkiyetler kaldırıldı, endüstriler millîleştirildi, okullardaki eğitim sistemleri komünistleştirildi. Üretim azaldı. Bütün bunların netîcesinde 1956 yılında Poznan’da isyân çıktı.
1970 yılında yeni ağır vergiler ve aşırı fiyat yükselmeleri yeni isyânlara yolaçtı. 1980 yılında olaylar daha şiddetlendi. Lenin tersanelerinde gelişen “İşçi Grevleri” sonunda, işçinin yanında olduğunu söyleyen komünist idâre “21 imtiyazı” vermek mecburiyetinde kaldı. Gdansk adıyla bilinen bu grevler sonunda, bağımsız işçi sendikaları kurma hakkı elde edildi.
Olayların gidişinden ürken Rusya’nın tehditleri ülkede sıkıyönetim îlânına sebep oldu. İşçi ayaklanmalarını organize eden Dayanışma Sendikası liderleri tutuklandı. 1982 yılında ABD baskısı neticesi sıkıyönetim kaldırıldı. 1983 yılında yine Gdansk’ta Lenin Tersanelerinde hükümet aleyhtarı gösteriler yapıldı. 1 Mayıs’ta Polonya İşçileri, İşçi hükümetinden haklarını talep etmek üzere “İşçi Bayramını” grevlerle kutladılar. Askerî idâre işçilere bâzı haklar verdi. 1985 seçimlerinden sonra başa geçen Jaruzelski, Batıyla ilişkilerini geliştirmeye çalıştı. DayanışmaSendikasına karşı tâkip edilen sert politika 1986’da yumuşamaya başladı. Artan ekonomik problemler 1988’de büyük bir grev dalgasına sebep oldu. 1989 Haziranında yapılan seçimlerde, o târihe kadar iktidarda olan Birleşik İşçi Partisi ağır hezimete uğradı. Dayanışma Sendikasının teklifi üzerine Tadeusa Mazowiecki başkanlığında bir koalisyon hükümeti kuruldu. 1990’daki devlet başkanlığı seçimlerini Lech Walesa kazandı.
Fizikî Yapı
Polonya yaklaşık 312.667 km2 lik yüzölçüme sâhiptir. Baltık kıyıları yaklaşık olarak 525 km uzunluğundadır.
Polonya, bir ova görünümündedir. Güney sınırlarını teşkil eden Karpat Dağları haricinde ülke toprakları deniz seviyesinden yaklaşık 300 m kadar yüksektedir. Ülke esas olarak, güneyde Çek Cumhûriyeti sınırını teşkil eden dağlardan doğan ve Baltık Denizine dökülen Odra ve Vistula nehirlerinin vâdilerini ihtivâ etmektedir. Güney sınırındaki dağlar iki ayrı sistem hâlindedir. Güneybatıda Karkonsze Dağları ve güneyde Karpat Dağları yer alır. Bunlar bir seri paralel dağ silsilelerinden meydana gelmiş olup, en yüksek noktası 2503 m yüksekliğindeki Rysy Tepesi olan Tatra Dağlarında birleşirler. İki dağ sistemini, Polonya’nın güneye açılmasına izin veren Moravya Kapısı ayırır. Moravya Kapısı, bugün için dahi önemli bir kara ve demiryolu çıkışı ve bir ticarî ulaştırma kanalı olarak, târihteki “geçiş yolu” rolünü muhâfaza eden bir geçittir.
Vistula veOder’den başka diğer iki önemli nehir Bug ve Neisse’dir. Ülkede küçüklü büyüklü birçok göl vardır. Özellikle kuzeydoğuda göllerin sayısı oldukça fazladır. BunlardanSniardwy, Mamry ve Niegocin en büyükleridir.
İklim
Polonya’da yaz ayları sıcak, kış ayları soğuk ve uzun sürer. Yaz mevsimi için Haziran ayı sıcaklık ortalaması 18°C ilâ 20°C arasındayken, kış mevsimi için Ocak ortalaması ise -5°C ilâ -2°C arasındadır. Kuzey ve doğuda kış ayları oldukça sert geçer. Ülkenin çoğu bölgesinde yağan kar, uzun süre erimez ve öylece kalır. Yaz aylarında, çok sık sağnak yağışlar olur. Ova görünümündeki bölgeler, ortalama olarak 480 ilâ 650 mm arasında değişen bir yağış ortalamasına sâhiptir. Fakat daha yüksek bölgelerde, meselâ Baltık kıyılarında bu rakam daha yüksektir. Oldukça yüksek olan dağlık bölgelerde ise yıllık yağış miktarı 1020 mm’ye kadar ulaşır.
Tabiî Kaynakları
Polonya topraklarının beşte birinden fazlası ormanlık arâzidir. Geniş yapraklı ağaçlar çoğunluğu teşkil etmek üzere, kozalaklı ağaçlarla birlikte, kuzeydoğu bölgesi ormanlarla kaplıdır. Ormanların karakteri oldukça yavaş değişmekte olup, bugün mevcut ağaçlar yumuşak tahtalıdır.
Toprakların kalitesi farklı olup, çeşitli cinslerdedir. Dağlık bölgelerde daha ziyâde ince ve taşlı toprak bulunur. Güney Polonya’daki lös tipi topraklarla, ülkenin ortasında geniş bir alanda mevcut, içinde organik maddeler olan kum ve kil karışımının meydana getirdiği topraklar en verimli olanlarıdır.
Polonya ormanlarında ve millî parklarında çoğunlukla kırmızı geyik, ayı, kurt, kartal, dağ keçisi, siyah leylek ve dev geyik yetişir. Ayrıca bâzı bölgelerde sırtlan ve arslana da rastlanmaktadır.
Polonya’nın yer altı kaynakları oldukça zengindir. En önemli mâdeni kömürdür. Orta Polonya’da linyit rezervleri mevcuttur. Güney bölgelerde petrol ve tabiî gaz yatakları vardır. Yukarı Silesia’da çinko ve kurşun, Aşağı Silesia’da bakır çıkarılmaktadır. Demir cevheri rezervleri az miktarda bulunur. Mevcut kıymetli sülfür yatakları önemli bir gelir kaynağıdır. Ayrıca bir miktar gümüş, kadmiyum ve tuz da çıkarılır.
Nüfus ve Sosyal Hayat
Polonyalılar Islav ırkındandır. Nüfûsun en eski kaynağını 10. yüzyılda “Polane” adı verilen Islav kabileleri meydana getirir. Yaklaşık olarak 37.875.000 nüfûsa sâhip bir ülkedir. Nüfûsun % 98’ini Polonyalılar meydana getirir. Geri kalan küçük bir bölümünü ise Almanlar, Ukraynalılar ve Byelorussianalılar teşkil eder. Polonyalıların % 65’e yakını genç olup, 15 ilâ 60 yaş grubu arasındadır. Nüfus yoğunluğu 121 olup, yıllık nüfus artışı % 1’dir.
Bugünkü Polonya lisanı, Islav kabilelerinden teşkil etmiş Polanelerin dilinden kaynaklanmaktadır. Buna mukâbil, Pomerania’nın doğusunda ve Polonya Karpatlarının bâzı bölgelerinde diğer Islav kabilelerinin bir miktar farklı yönleri bulunan lehçeleri de konuşulmaktadır.
Polonya halkının büyük bir bölümü katoliktir. Hıristiyan âleminin bugünkü lideri olan Papa John Paul II, Polonyalıdır.
Polonya’da eğitim ve öğretim imkanları oldukça geniştir. Halkın okuma yazma oranı % 98’dir. Önceleri katolik inancına göre hazırlanmış öğretim müfredatı, komünistlerin iş başına gelmesiyle daha kötü bir duruma sokulmuş, dersler tamâmen dinden uzaklaştırılmış ve komünist ideolojisiyle öğrencilerin beyinleri zehirlenmeye çalışılmıştır. Marxsist-Leninist felsefe içinde boğulmuş düşünce ve prensipler, her seviyede zorla öğretilmekteydi. 1986’dan sonra bu zorlama yavaş yavaş kalkmıştır. Mevcut üniversiteler içinde Krakow’da Jagerellonion Üniversitesi, Lublin Katolik Üniversitesi ve Varşova Üniversitesi en önemlileridir.
Polonya’nın başşehri Varşova’dır. Diğer önemli şehirleri ise; Kodz, Krakow ve Gdansk’tır.
Siyâsî Hayat
Polonya’da tek partili sisteme dayalı sosyalist rejim, 1988’de yerini çok partili sisteme bırakmıştır. Günümüzde de yürürlükte olan 1952 Anayasasına göre yasama yetkisi seym denilen tek meclisli parlamentoya âittir. Bu meclisin 460 üyesi beş yılda bir halk tarafından seçilir. Meclisin üyeleri arasından seçilen 17 kişilik Devlet Konseyi yasama ve bâzı yürütme yetkilerine sâhiptir. Asıl yürütme organı ise direkt meclise karşı sorumlu olan Bakanlar Konseyidir.
Ekonomi
Polonya ekonomisi, İkinci Dünyâ Harbi ve çeşitli istilâlar yüzünden büyük sarsıntılar atlatmıştır. Daha sonra ABD ve diğer ülkelerden alınan yardımlarla biraz düzelmiştir.
Komünistler ülkeyi ele geçirince ekonomide devletleştirme ve kollektifleştirme başladı. Komünist ülkeler arasında kurulan “Karşılıklı Ekonomik Yardımlaşma Konseyi” (Comecon) ekonomik yönü ağırbasan bir askerî antlaşmadır. Polonya bunun bir üyesi olarak, ticâretini bu ülkelerle yapardı. Ülkede sosyalistler seçimleri kaybedince ve Sovyetler Birliği dağılınca başa geçen hükûmet ekonomik problemleri halletmek için Batıya açılma politikasını uygulamaktadır.
Polonya endüstrisi oldukça çeşitlidir; gemi yapımı, tekstil, kimyâ, orman ürünleri, metal sanâyii, otomobil, uçak, makina, çimento, alüminyum ve petrol ürünleri başlıca endüstri dallarıdır. Son zamanlarda kereste ve kâğıt endüstrileri de gelişmeye başlamıştır.
Mâdencilik ve mâden sanâyii oldukça gelişmiştir. Bunların en önemlileri kömür, çinko, kurşun ve bakırdır. Polonya, BatıAlmanya ve İngiltere’den sonra Avrupa’nın en büyük kömür üretici ülkesidir. Ayrıca sülfür üreten ülkeler arasında önde gelmektedir. Manganez, kalay, tuz, linyit, petrol, demir ve tabiî gaz diğer önemli yeraltı kaynaklarıdır.
Enerji bakımından oldukça gelişmiş bir ülkedir. Sovyet yardımıyla kurulmuş hidroelektrik santralleri mevcuttur. Kömüre dayalı demir ve çelik endüstrisi önemli bir gelir kaynağıdır. Wroclaw, Poznan, Bydgoszcz, Yukarı Silesia en önemli mekanik ve elektrik mühendisliği endüstri merkezleridir. Gdansk ve Scczedn’de ise tersâneler mevcuttur. Son zamanlarda gıdâ, alüminyum endüstrisi Macaristan boksiti ve yerli gıdâ, alüminyum ve sun’î gübre endüstrileri gelişmiş durumdadır. Alüminyum endüstrisi; Macaristan boksitine ve yerli kahverengi kömüre bağlıdır.
Tarım ürünleri bakımından daha çok patates, şekerpancarı, tütün, keten, çavdar, arpa, buğday ve yulaf önde gelir. Güneyde şekerpancarı ve mısır üretimi önemli bir gelir kaynağı durumundadır. Hayvancılıkta ise daha çok sığır ve koyun yetiştirilir. Ayrıca balıkçılık diğer önemli bir kaynaktır. Çalışan nüfûsun % 30’a yakın bir bölümü tarım ve hayvancılıkla uğraşır. Polonya, para birimi olarak Zloty kullanır. Bir zloty 100 groszy’dir. Kişi başına düşen millî gelir 7200 doların üstündedir. Polonya dış ticâretinin yaklaşık üçte ikisi eski Comecon üyesi komünist blok ülkeleriyle olmaktadır. Bu ülkelerden en çok ticâret yapılanı Rusya’dır. İthâlâtın % 35 ve ihrâcâtın % 26’sı bu ülkeyledir. Batılı ülkeler arasında en çok Almanya ile ticârî münâsebetleri mevcuttur. Ayrıca İngiltere ve ABD, Polonya ile ticârî antlaşmaları bulunan liberal ülkelerdir. Özellikle son yıllarda buğday ve diğer tarım ürünlerinde ABD ile olan bağlılık artmıştır.
Polonya’nın ithâlât ürünleri; tekstil hammaddesi, demir cevheri, makina ve teçhizat, tahıl ürünleri ve petroldür. Petrolün tamamı “Dostluk Boru Hattı” yoluyla Rusya’dan sağlanır.
Kömür, kimyevî maddeler, tekstil ürünleri, balık, giyim kuşam malzemeleri, kereste, linyit, çimento, et ve metal ürünleri başlıca ihrâcat kaynaklarıdır.
Ülkenin ulaştırma şebekesi özellikle İkinci Dünyâ Harbi esnâsında işlemez hâle getirilmiştir. Bugün ise düzenli yollara sâhiptir. Demiryollarının toplam uzunluğu yaklaşık 25.848 km’dir. Bunun 3200 km’ye yakın bir bölümü elektriklidir. Nehir ve kanallar ulaşıma müsâittir. Odra Nehri üzerinde ticârî ulaştırma yapılmaktadır. Ülkenin ticâret yükünün ağırlığı demiryolları üzerinden olduğu için 363.116 km’ye ulaşan karayolları nisbeten daha az gelişmiştir.
Modern bir hava yolu sistemine sâhiptir. Ayrıca deniz ulaşımı da iyi durumdadır. Başlıca limanları Gdansk, Gdynia ve Szczecin’dir.
Alm. Polonium (n), Fr. Polonium (m), İng. Polonium. Nâdir olarak rastlanan radyoaktif, metalik bir element. Kimyâsal sembolü Po, atom numarası 84 ve atom ağırlığı 210’dur.
Bulunuşu ve elde edilişi: Tabiatta serbest hâlde bulunmaz. Radyoaktif bozunmalar sırasında uranyum, toryum ve aktinyum radyoaktif âileleri içerisinde meydana gelir. 1898’de Marie Cruie, Po-210’u uranyum cevherinde keşfetmiştir. Bir ton cevherde 0,1 miligram civârında bir miktar meydana gelir. Sentetik olarak da bizmutun nötronlarla bombardıman edilmesinden elde edilir. Polonyum, Radyum tuzlarının çözeltilerinden elektrolitik yolla ayrılabilir.
Özellikleri: Peryodik cetvelde VI A grubunda bulunur. Elektron düzeni [Xe] 4f14 5d10 6s2 6p4, erime noktası 254°C, kaynama noktası 926°C ve yoğunluğu 9,4 g/cm3tür. Fiziksel özellikleri bakımından bizmuta, kimyâsal özellikleri bakımından da tellüre benzer. Organik ve anorganik bileşikler meydana getirir. Oksidasyon sayısı genel olarak 2+ ve 4+ dır. 1898’den bu yana polonyumun tabiî veya sun’î olarak 33 izotopu keşfedilmiş veya türetilmiştir. Po-210’un yarılanma süresi 138 gün civârındadır. Sun’îlerden Po-209’un yarılanma süresi yaklaşık 103 yıl, Po-208’in de yaklaşık üç yıldır. Diğerlerinin yarılanma süreleri oldukça kısadır.
Kullanılışı: Polonyum oldukça zehirli olup uğraşılması dikkat ister. İnsan ve diğer canlılara olan toksik radyasyonundan ve nâdir bulunmasından dolayı, ancak alfa tânecikleriyle nötron kaynağı olarak nükleer fizik araştırmalarında sınırlı bir kullanma sahasına sâhiptir.
Alm. Pumpe (f), Fr. Pompe (f), İng. Pump. Sıvıya enerji veren makinalar. Bir tahrik motorundan alınan mekanik enerjiyi pompa içinden geçen sıvıya aktarırlar. Genel olarak, pompalar sıvıların basıncını ve toplam enerjisini arttırarak, bir yerden diğer bir yere nakil imkânını sağlar. Soğutma sularının dâimi devrinin sağlanması, bir otomobilde benzin basılması, yağ sevki ve radyatör suyunun devrettirilmesi, bir kalorifer tesisatının suyunun devridâim olması, bir buhar kazanına besleme suyu basılması, şehir ve kasabalarda akarsuyun ve içme suyunun temini gibi sıvıların ve büyük su kütlelerinin bir ortamdan diğer bir ortama nakli için kullanılan endüstrinin, sanâyi ve zirâî sektörün en büyük ihtiyaçlarından birisi pompalardır.
Tatbikatta ihtiyaçların özelliklerine göre çeşitli pompa tipleri kullanılmaktadır. Genel olarak iki grupta toplanır:
1. Hacimsel pompalar grubunda:
a) Pistonlu pompalar,
b) Dişli pompalar,
c) Paletli pompalar,
d) Diyaframlı pompalar vardır.
2. Santrifüj pompalar grubunda ise;
a) Salyangozlu pompalar,
b) Difüzörlü (kademeli) pompalar,
c) Derinkuyu pompaları mevcuttur.
Hacimsel pompalarda, enerji, sıvıya bir hacim içerisinde hareket eden bir yüzey tarafından hacmin daraltılması sûretiyle tatbik edilen bir basınç vasıtası ile ve kesikli olarak devredilir.
Santrifüj pompalarda ise, enerji, sıvıya bir eksen etrâfında dönen tek veya belli adetteki kanatlarla bir çark tarafından kinetik enerji şeklinde ve sürekli olarak devredilir. Bu kinetik enerji, sıvı çarkı terk ettikten sonra, yayıcı sabit difüzör kanatları veya salyangoz içerisinde basınç enerjisi şekline döndürülebilir.
Santrifüj pompalarda çark bir mil üzerine monte edilmiş olup, sıvıya devir gereken enerjiyi bu milden alır. Mil, rulman yatakları üzerine mesnetlenmiştir. Bir kaplin kavrama ile tahrik motoruna bağlıdır. Mil ile pompa gövdesi arasında bırakılması mecbûrî olan boşluklar arasından sıvının dışarıya sızmaması için salmastra tertibâtı kullanılır.
Pistonlu pompalar: Pistonlu pompalarda ana prensip, bir silindir içerisinde bir pistonun ileri ve geri hareketidir. Emme ve basma periyodlarına göre faal duruma geçen subaplar mevcuttur. Pistonlu pompanın basacağı sıvı miktarı (debi) pompanın strok hacmiyle devir adedinin çarpımına bağlı bir değerdir. Pistonlu pompalar, yüksek binâların her katına su temini için ve zirâî ilâçlama motorlarında en çok kullanılır.
Dişli pompalar: Dişli pompa, bir gövde içinde dönen bir çift dişliden ibârettir. Bu pompalarda hareket ileri-geri olmayıp, bir dönme hareketi şeklindedir. Şekildeki iki alın dişlisinden biri, bir tahrik motoru vasıtası ile döndürüldüğünde diğer dişli de ters yönde dönecektir. Bu dönme hareketi esnâsında, emme tarafında pompa gövdesiyle diş boşluğu arasında kalan sıvı, basma tarafına nakledilecek ve daralan hacimde, sıvının basıncı artarak, belli basma yüksekliğine çıkabilecektir. Pompa basma borusu çapı, emme borusu çapından daima küçüktür. Dişli pompaların bilhassa kullanıldığı yerler; sıvı yağlar ve fuel-oil sıvı yakıt sevkiyâtı içindir.
Paletli pompalar: Bir dişli pompa gövdesinin içine dişliler yerine, eksantrik şekilli, birbiri içine dokunmadan girip çıkabilen paletler, emme tarafından boşluk kısma aldıkları sıvıyı, basma tarafına naklederler. Çıkışta hacim daralması sûretiyle sıvının basıncı artar. Bir yayın etkisiyle pompa debisini ayarlamak mümkündür.
Diyaframlı pompalar: Pistonlu pompalardaki pistonun vazifesini dâiresel kesitli, elâstik bir diyafram görür. Diyaframın dış çevresi sâbit ve merkezinden de bir krank sistemine bağlıdır. Krankın hareketi diyaframa merkez bölgesinde bir ileri geri hareket sağlayacak şekilde intikâl eder ve bir hacim değişikliğine yol açar. Emme ve basma subapları, diyaframın hareketine uygun şekilde açılıp, kapanır.
Diyaframlı pompada sıvı, diyaframın tek yüzü ile temasta olup, kat’iyyen sızdırmaz. Sızdırmazlığın bilhassa ehemmiyetli olduğu benzin veya asit gibi sıvıların pompajı için tercih edilir.
Salyangozlu pompalar: Santrifüj pompalar grubunda, tek kademeli olarak da tanınan salyangozlu pompalarda hareketli kısım, pompa mili ve çarktır. Sâbit kısım ise, pompanın salyangoz şeklindeki gövdesidir. Çarktan çıkan sıvının toplanması ve sıvının kazandığı kinetik enerjinin, basınç enerjisine dönüşümü gövde tarafından sağlanmaktadır. Sızdırmazlığı önleyecek salmastra tertibatı pompa gövdesinin motor tarafında bulunur. Sızdırmazlık şartı aranıyorsa, tahrik motoru pompa gövdesi içine yerleştirilebilir. Bu tip pompalara da monoblok veya ıslak rotorlu tip denir. En çok kalorifer suyu devridâiminde, klima santrallerinde, soğutma kulelerinde, şehir içme suyu nakli ve sulama suyu dağıtımında, yağmurlamada kullanılır.
Difüzörlü pompalar: Difüzörlü santrifüj pompaların en büyük özelliği, dönen çark adedinin birden fazla ve her çarkın etrafında difüzör denilen sabit kanatların olmasıdır. Ayrıca, kademeleri birbirine bağlı tutan uzun saplamalar mevcuttur. Mile bağlı dönen çarklarda suya kazandırılan kinetik enerji, sâbit kanatlarda (difüzörde) basınç enerjisine dönüşür. Difüzör suya yön vererek suyun diğer kademeye sevkini sağlar. Su, her kademede artan bir enerjiye sâhip olur. Debi sâbit kaldığı halde, suyun basınç enerjisi, kademe sayısı adediyle doğru orantılı olarak artar. Yüksek tazyik ve basma mesâfesi elde edilir. Difüzörlü pompalar en çok 9 veya 12 kademeli olup, en çok kullanıldığı yerler: Buhar kazanlarına besleme suyu basılması, şehir şebekesi içme suyu naklinde ve hidrolik yağ sevkinde kullanılır.
Derinkuyu pompaları: Kademeli, difüzörlü santrifüj pompalara benzer. Ancak, pompa grubu suyun içindedir. Pompa kademeleri birbirine civatalarla bağlıdır. Pompa altında emme borusu ve süzgeci vardır. Kromnikelli çelikten îmâl edilmiş pompa mili alttan ve üstten yataklanmış olup, dönen fanlar ve fanların etrafında sâbit kanatlar suya yön verirler. Suyun kinetik enerjisini basınç enerjisine dönüştürürler.
Kullanıldığı yerler: Petrol, içme veya sulama suyu temini içindir. Sondajı yapılan derinkuyu içine pompa monte edilir. Suyun statik seviyesinin iki katı mesâfeye kadar pompa indirilir. Pompanın emme noktasından îtibâren basma yüksekliği dâhil, toplam seviye, suyun dinamik seviyesidir.
Yağ ile yağlamalı ve suyla yağlamalı tip olmak üzere iki çeşit derinkuyu pompası vardır. Tahrik motoru elektrikli veya dizel motorlu olup, yer üstünde ve dikey vaziyettedir. Hem pompa, hem de elektrik motorunun komple hâlinde suyun içinde olduğu keson kuyulara monte edilebilen dalgıç tip pompalar da vardır.
İtalya’daki Vezüv Yanardağının patlaması ile lâvlar altında kalan şehir. Napoli’nin 25 km kadar uzağında olan bu şehir, mîlâdî 63 yılında şiddetli bir zelzele ile yıkılmış, şehrin onarımı bitmeden 79 yılında Vezüv Yanardağından çıkan metrelerce yükseklikteki lâv ve küllerin atında kalarak kaybolmuştur.
Antik şehir M.Ö. 6. yüzyılda Osk’lar tarafından kuruldu. M.Ö. 89 yılında Romalılar tarafından işgâl edilerek koloni hâline getirildi. M.S. 1. yüzyılda Romalılar buraya gelince şehri eğlence merkezi hâline getirdiler. Yapılan kazılardan anlaşıldığına göre, zenginliğin, debdebenin akıl almaz boyutlara yükseldiği bu yer, görünce insanların yüzünü kapatacağı, gözlerini yumacağı bir eğlence pazarı hâline gelmişti. Düşünülemeyen, tasavvur edilemeyen ahlâksızlıkların yapıldığı belde M.S. 63 yılında bir zelzele geçirdi. Buna rağmen insanların gittikçe azgınlaşması, eğlence adı altında türlü ahlâksızlıkların devamı sonunda Vezüv Yanardağı Ağustos ayında büyük bir gürültüyle patladı. Kimsenin farkında olmadığı bir sırada havadan taşlar, kaya parçaları ve toprak yağmaya başladı. Bunu gören, o gün için 30.000 civârında olan, Pompei halkı, ne yapacağını şaşırdı. Panik arasında hiç kimsenin aklına ihtiyarları, sakatları, hastaları kurtarmak gelmiyor, herkes yalnız kendini düşünüyordu. Yer yer kalınlığı 3-4 metreye varan küller, kükürtlü buharlar insanı hareket edemez hâle getiriyordu. Şarap pazarında toplananlar ise çöküntü sonunda ağırlıkların altında kalıp öldüler. İki gün süren korkunç patlamalar, taş, kül yığınlarının sonunda şehir kalınlığı yer yer sekiz metreyi bulan lâv yığınının altında kaldı. Tahminî olarak 2000’den fazla insan öldü.
Felâketin daha dramatik tarafı ölen insanların bulundukları durumlardı. Bulunan 2000’in üzerindeki iskeletlerin durumlarından çoğunun çirkin işler yaparken evlerinin harabesi altında kaldığı veya kül yığınlarının ağzına burnuna dolarak onu boğduğu anlaşılmaktadır. Bu felâketle ilgili hatıralar, Roma komutanlarından Pliny the Elder’in yeğeninin, târihçiTacitus’a yazdığı iki mektupta geniş yazılmıştır.
1711 yılında köylünün birinin, toprağını kazarken ortaya çıkardığı gerçek, insanlara, o günkü felâkete uğrayanların hâllerini ortaya koyması bakımından önemlidir. Pompei’deki kazılara düzenli olarak 1748 yılında başlanıldı. Bundan sonra devam edilen kazılarla düzenli bir plâna sâhip Pompei şehrinin büyük bir kısmı ortaya çıkarıldı. 1860’ta İtalyan ilim adamı Giuseppe Fiovelli taşlaşan küllerin arasında bir boşluğa tesadüf edince buraya açılan delikten sıvı alçı döktürerek içerdeki boşluğun kalıbını aldırıyordu. Böylece lâvların altında kalmış olanların gerçek durumlarını aksettiren hâller tesbit edilmiş oluyordu. İlim adamının ölümünden sonra da bu çalışma devam etti. Günümüzde Pompei’nin büyük bir kısmı ortaya çıkarılmıştır. Bugün gezen insanlar 2000 yıl önceki şehri olduğu gibi görebiliyorlar. Lavlar altından çıkarılmış evler, sokaklar, tapınaklar ve diğer eşyâlar herkesin ilgisini çektiğinden burası önemli bir turistik bölge hâline gelmiştir.
Alm. Dachs (m), Fr. Blaireau (m), İng. Badger. Familyası: Sansargiller (Mustelidae). Yaşadığı yerler: Avrasya ve Amerika’da. Özellikleri: Tıknaz gövdeli, keskin tırnaklı, tilki iriliğinde bir memeli. Başı siyah-beyaz çizgilidir. Köstebek gibi yeraltı inlerinde barınır. Gece ininden çıkarak avlanır. Ömrü: 15 yıl kadar. Çeşitleri: Avrupa porsuğu, Amerikan porsuğu, Borneo porsuğu meşhurlarıdır.
Sansargiller âilesinden, Avrupa, Asya ve Amerika’da yeraltı dehlizlerinde yaşayan tilki büyüklüğünde bir memeli. Tombul gövdeli, kısa bacaklıdır. Postu uzun ve sert kıllarla örtülüdür. Uzun tırnakları sâyesinde usta bir kazıcıdır. Birkaç çıkışı olan inler kazarak burada barınır. Çok odalı, karmaşık tünelli yuvalarına havalandırma delikleri açmayı ihmâl etmez. Yuvasını kuru yaprak ve otlarla döşeyerek gündüzleri uyur. Gece yuvasından çıkarak avlanır. Ürkek ve tedbirlidir. Koku alma duyusu çok hassastır. Yavaş ve sessiz yürür. Engerek yılanlarının baş düşmanıdır.
Genel olarak bitki kökü, tahıl, küçük memeliler, bal, yumuşakçalar, solucanlar, ağaç kurdu, böcek ve palamut dâhil her şeyi yer. Kötü kokmasına rağmen son derece temiz bir hayvandır. Yuvasında kullandığı ot ve yaprakları her gece dışarı çıkararak havalandırır. Sabah olmadan tekrar yuvaya taşır. Dışkılarını özel çukurlara yaparlar. Âile fertlerinden biri ölünce onu gömerek örterler.
Avrupa porsukları toplu hâlde yaşamayı severler. Birkaç grup bir arada bulunabilir. Emniyetli zamanlarda eşler ve yavrular birbirinin üzerinden atlayarak şakalaşırlar. Anüs çevresindeki bezlerden salgılanan pis kokulu sıvı ile avlanma alanlarını işaretlerler ve yerdeki bu kokuyu tâkip ederek rahatça yuvalarına dönerler. Koku ayrıca yabancı cinsler için ikâz işâretidir. Üreme devrelerinde de karşı cinsleri etkileyici özelliği vardır. Kuzeydeki porsuklar kış uykusuna yatarlar. Ilıman bölgelerde yaşayanlar yağlı vücutlarıyla kışın sâkin bir hayat geçirirler.
Porsuk zararlı bir hayvan olarak tanındığından acımasızca avlanır. Köpeklerle tâkip edilerek ininde kıstırılır. Yuvasına duman gönderilerek çıkmaya mecbur edilir. Oysa porsuğun kimseye zarar vermeden hayâtını devam ettirmesi en büyük özelliğidir. Kemiricileri ve zararlı birçok böcekleri avladığından, bahçıvan ve çiftçilere zarardan çok faydası vardır. Buğday tarlalarına bâzan ziyan verdiğinden kötü yönde şöhret olmuştur. Kılından elbise fırçaları yapılır. Kuyruklu tüylerinden kaliteli traş fırçaları îmâl edilir. Kolaylıkla ehlileştirilebilir.
Amerikan porsuğunun çok ilgi çekici bir kâbiliyeti vardır. Toprak üzerinde gezerken yer sincaplarının veya solucan gibi canlıların toprak altında bulundukları kısmı tespit edebilirler. Tam üzerlerinden bir kuyu kazarak onları yuvalarında avlar. Hesâbında hata yaptığı pek enderdir. Dört ayağını birden kullanarak birkaç sâniye içinde toprak altına girerek kaybolur. Köşeye kıstırıldığında kaçmaz. Keskin tırnakları ile kendini hırsla savunur.
Malaya porsuğunun bütün vücudu kahverengi veya siyahtır. Sumatra, Cava ve Borneo’da bol rastlanır. Gelincik porsuk (veya Borneo porsuğu) en küçük porsuk türüdür. Tünel kazabildiği gibi ağaçlara da ustalıkla tırmanır. Hint porsuğunun sırtı beyaz, karın ve ayakları siyahtır. Bala çok düşkündür. Kılavuz kuşu daldan dala atlayarak onu yabânî arı kovanlarına götürür. Hint porsuğu balla karnını doyurduktan sonra, kılavuz kuşu kalanları ve balmumunu yer.
Porsuklar genellikle ilkbahar ve yaz aylarında eşleşir. Dişi 5-6 ay sonra yeraltı ininde 3-5 yavru dünyâya getirir. Yavrular ancak 2 ay sonra toprak yüzeyine çıkarak anneleriyle dolaşır. Yurdumuzda en çok Antalya bölgesinde porsuk avlanmaktadır.
Alm. Eibe (f), Fr. If (m), İng. Yew. Familyası: Porsukgiller (Taxaceae). Türkiye’de yetiştiği yerler: Kuzey Anadolu, Toroslar.
5-20 m boylarında, kışın yapraklarını dökmeyen dioik ağaçlar. Gövdeleri silindirik, kalın, esmer kabuklu ve reçinesizdir. Yaprakları yassı, kısa, dar uzun, üst yüzü koyu yeşil, alt yüzü daha açık yeşil renkli ve sık dizilişlidir. Meyve (kozalak) tek tohumlu olup, dış kısmı etli ve kırmızı renklidir. Zehirli bir bitkidir. Sâdece meyvenin kırmızı olan kısmı zehirli değildir. Daha çok kireçli topraklarda yetişir.
Kullanıldığı yerler: Süs ağacı olarak park ve bahçelerde yetiştirilir. Bitki alkaloitler, uçucu yağ, acı madde ve tanenler taşır. Teskin edici ve gaz söktürücü etkiye sâhiptir, fakat zehirlidir. Bütün bitki ve bilhassa yaşlı yapraklar zehirlidir. İnsan ve hayvanlarda ölümle netîcelenen zehirlenmelere sebep olurlar. İnsanlarda 2 gr, hayvanlarda 10-12 gr öldürücü etkiye sahiptir.
Alm. Apfelsine, Orange (f) Apfelsinenbaum, Orangenbaum (m), Fr. Orange m (oranger m), İng. Orange (tree). Familyası: Turunçgiller (Rutaceae). Türkiye’de yetiştiği yerler: Güney Anadolu ve Doğu Karadeniz (Rize çevresi).
Turunçgillerden bir meyve. Akdeniz çevresinde ve sıcaklık ortalaması 23° ilâ -3°C arasında olan yerlerde yetişen ağaçlardır. Bu ağaçların meyveleri portakal adını alır. Portakal meyveleri tam yuvarlak veya yumurta şeklindedir. Kabukları sarımsı turuncu renkte, hoş kokulu ve suyu mayhoş tatlıdır.
Portakal ağacı genellikle 2-3 m boyundadır. Verdiği meyve de 500-600 civârındadır. Yaprakları sert ve düz kenarlıdır. Kökleri derine iner. Portakal çiçekleri beyaz, beş çanak ve taç yapraklı olup hoş kokuludur.
Portakal tohumla, turunç üzerine aşı ile, daldırma veya çelikle üretilir. Portakal, bahçelere 6-8 m aralıklarla dikilir. Budama ile ağacın yuvarlak bir hal alması sağlanır. Meyvelerin kabuğunun hemen altında beyazımsı ve acımsı lezzette albedo kısmı bulunur. Meyveleri sarımsı-kırmızı renkli çok gözlü ve gözleri etli tüylerle doludur. Meyve kabuğu derimsi olup çok sayıda salgı cepleri taşırlar.
Portakalın çekirdekli ve çekirdeksiz çeşitleri vardır. Çekirdeksiz cins olan Finike, Mersin ve Hatay’da yetişen “yafa portakalı” kalın kabuklu ve uzunca meyvelidir. Kabuklarından reçel yapılır. Dörtyol portakalı ise çekirdeklidir. İnce kabuklu ve suludur. Washington meşhur olup çekirdeksizdir.
Memleketimizde ortalama 9.000.000 civârında portakal ağacı vardır. Bunlardan yaklaşık olarak yılda 740.000 ton civarında ürün alınmıştır (1994).
Kullanıldığı yerler: Kabuklarından portakal esansı elde edilir. Bundan dolayı kabuk, çiçek ve yapraklarından parfümeride koku ve lezzet vermekte kullanılan uçucu yağlar elde edilir. Organik asitler, şekerler ve C vitamini yönünden zengindir. Ayrıca ilâçların terkibine de girerler. Gıda sanâyiinde de oldukça kullanılır.