PİLOT

Alm. Pilot, Flugzeugführer (m); Lotse (m), Fr. Pilote (m), İng. Pilot. Bir hava vâsıtasını kullanmak ve idâre etmekle vazifeli kimse. Pilot kelimesi genellikle havacılıkla ilgili bir terim olmakla birlikte; uzman deniz kaptanlarına, bâzı yöneticilere de pilot ismi verilmekte; deneme mâhiyetinde yapılan işler ve bu işlerin yapıldığı yerler de“pilot iş”, “pilot bölge” olarak adlandırılmaktadır.

Târihi: İnsanlar yaratıldıklarından beri uçmaya çalışmışlar, birçok kişi de başarılı veya başarısız netîcelenen uçuş denemeleri yapmıştır: Bizde Hezarfen Ahmed Çelebi, BatıdaLeonardo da Vinci gibi. Ancak bunların uçmayı denedikleri araçlar kendi kontrollerinde olmadığı, hattâ kontrolü mümkün olmadığından bu gibi kimselere pilot demek mümkün değildir.

Havacılık tarihinin ilk pilotu sayılabilecek kişi 1895’te çift kanatlı plânörüyle birçok uçuş denemeleri yapan Alman teknisyen Otta Lilienthal’dir. 1896’da Amerikalı Samuel Pierpont Longley ilk defa motorlu bir uçak kullandı. Ancak kısa bir müddet sonra buharlı uçağı ile birlikte Washington yakınlarındaki Potamac Nehrine düştü. 1899’da Orwille ve Weilbur Wright Kardeşler ilk petrol yakıtlı uçağı kullanan pilotlar oldular. 1909’da Louis Blériot, Manş’ı ilk defâ uçakla geçti. 1910’da Walter R. Brookings, 1852 m’ye çıkarak yükseklik rekorunu kıran ilk pilot oldu.

Osmanlıların ilk pilotları ise 1911’de Fransa Blério Tayyare Mektebinde tâlim gören Yüzbaşı Fesa Evrensev ve Teğmen Yusuf Kenan beylerdi.

1912 senesinde İstanbulSefaköy’de kurulan Hava Mektebinin yetiştirdiği pilotlar, BalkanSavaşlarında büyük yararlık gösterdiler. Teğmen Nuri Bey bu târihlerde Edirne-İstanbul arası (200 km) uçarak ilk uzun mesâfe uçuşunu yaptı. 1914’te İslâm Birliğini temin etmek gâyesiyle İstanbul’dan Kahire’ye (2500 km) uçan pilotlardan Teğmen Fethi Bey, Taberiye Gölü civârında; Teğmen Nuri Bey de Yafa’da kazâ yaparak havacılık târihimize ilk şehit pilotlar olarak geçtiler.

Birinci Dünyâ Savaşı başında ABD’de sâdece 16 pilot vardı. 1915’te 250’ye çıkan bu miktar savaş sonunda 1500’ü çok aştı. Savaş esnâsında Fransa’nın 3000, Almanya’nın da 2500 pilotu vardı. 1924’teAmerikan ordusuna bağlı uçak pilotları iniş kalkışlarla 175 günde ilk defâ dünyâ etrafında dolaştılar. 1927’de Charles Lindberg ilk defâ New York-Paris arasını uçakla geçen pilot oldu.

Uzay çalışmaları başlayana kadar pilotluk alanında mühim bir ilerleme kaydedilmedi. 1962’de Sovyet Hava Kuvvetlerinde Albay olan Yuri Alekseyeviç Gagarin dünyânın ilk feza pilotu sıfatını kazandı. 14 Nisan 1981’de Uzay Mekiği Columbia’nın pilotları John Yougn ve Robert Crippen bir feza aracını dünyâ yüzüne uçak gibi indirmeye muvaffak olarak, pilotluk târihine son başarıyı kazandırdılar.

Pilotlar askerî, ticârî, amatör veya sportif diye tasnif edilir. Kullandıkları hava vâsıtasına göre ise:

1. Sâbit kanatlı araç (uçak) pilotu,

2. Döner kanatlı araç(helikopter) pilotu,

3. Jet pilotu,

4. Fezâ pilotu (astronot-kozmonot) olarak gruplandırılmaktadırlar.

Yaptığı görevler düşünüldüğünde: Bir askerî pilot, keşif yapmak, verilen bir hedefi tahrip etmek, yaklaşan bir düşman uçağını havada düşürmek veya hareketinden caydırmak, havadan ikmâl yapmak gibi vazîfeler yapar. Ticârî uçak pilotlarının en önde gelen vazifeleriyse uçaklarında taşıdıkları yolcu veya yükü sâlimen götürülmesi îcâb eden yere iletmek, tehlike ânında da en az hasarla karaya indirmektir.

Amatör pilotlar da ya zevk için veya ilâçlama, spor, seyahat gibi gâyeler için uçarlar. Bütün pilotlar bu gibi vazîfeleri yaparken hem kokpitte (pilot kabininde) bulunan göstergeleri kontrol etmek, hem etrafı gözlemek, hem de yer istasyonları ile irtibat kurarak etrâfındaki uçan vasıtalardan haberdar olmak mecbûriyetindedir. Bu da çok büyük bir dikkat sarfı ile mümkün olabilir. Savaş uçaklarının hızları diğerlerinden daha fazla olduğundan, böyle uçaklarda pilotun yapacağı küçük bir hatâ, istenmeyen netîceler doğmasına sebep olabilir. Pilotun herhangi bir ârıza vukuunda en kısa müddet zarfında, en münâsip kararı verebilmesi için; meydana gelebilecek bozuklukları, bunları gidermek için yapılacak işlemleri ezbere bilmesi, bunları âdetâ bir refleks hareketi kadar çabuk yerine getirebilmesi icâb eder.

Ortaya çıkan problemleri halletmek ve pilotun rahat bir zeminde uçağı kullanması için yardımcı sistemler ve teçhizat geliştirilmiştir. Bunlar; oksijen azaldığında otomatik olarak dışardan gaz temin eden oksijen sistemi, iç basıncı münasip bir seviyede tutan basınçlandırma sistemi, uçak aşırı alçaldığında pilotun dikkatini çeken ikâz sistemi gibi mekanizmalardır. Son senelerde, bilhassa rotası belli olan yolcu uçaklarında kullanılan otomatik pilotlar sâyesinde, uçağı kullanana sâdece indirme-kaldırma işi kalmıştır.

Uçuş esnâsında da pilot; kask, oksijen maskesi, akselerasyonun (âni basınç değişiklikleri) meydana getirdiği rahatsızlıklara mâni olucu basınç elbisesi, kazâ veya ârıza vukuunda kullanılan otomatik fırlatıcılı paraşüt, deniz üzerinde yapılacak atlamalar için can yeleği, göz kamaşmasına mâni olucu gözlük (kaska bağlı da olabilir), kâğıt kalem, meskûn olmayan bölgelere yapılan mecburî iniş veya atlama sonrasında hayâtını devam ettirebilmesi için, lüzumlu malzeme gibi teçhizâtı üzerinde veya yanında bulundurur.

Pilot yetiştirme: Uçuş işinin hayli tehlikeli olması, pilot yetiştirilmesine de büyük ehemmiyet verilmesini mecbur kılmaktadır. Böyle olmasına rağmen ilmî mânâda pilot eğitimi uzun müddet ne Türkiye’de ne de Batıda yapılamamış, bu tür çalışmaların başlaması ancak 1960’lardan sonra gerçekleşebilmiştir. Günümüzde dünyânın çeşitli ülkelerinde değişik metodlarla pilot eğitimi yapılmaktadır. Millî Havacılık ve Uzay Teşkilâtı NASA- astronot adaylarını binlerce saat uçuş yapmış pilotlar arasından seçmektedir. Dünyâda en mükemmel şekilde pilot yetiştiren kuruluş ise Alman Lufthansa Havayolu Şirketidir.

Türkiye’de ise hâli hazırda üç kaynaktan pilot yetiştirilmektedir. Bunlardan:

1. Hava Kuvvetleri Uçuş Okulu: Hava Kuvvetlerinin ihtiyacı olan pilotların temel ve tekâmül jet eğitim öğretimini yaptırır.

2. Kara Kuvvetleri Uçuş Okulu: Kara Kuvvetlerinin, Jandarma’nın, Harita ve Emniyet Genel Müdürlüklerinin ihtiyaçları olan uçak ve helikopter pilotlarını yetiştirir.

3. Türkkuşu: Türk Hava Kurumunun ihtiyacını karşılar ve kendi adlarına pilot olmak isteyenleri eğitir. Türk Hava Yolları da pilotlarını genellikle Hava Kuvvetlerinin tecrübeli mensupları arasından seçmektedir.

Değişik, dar bir kabin içerisinde zor bir vazîfe yapan pilot, zaman zaman fizyolojik olarak çeşitli problemlerle karşılaşabilir. Bunlar oksijen azalması(hipoksi), heyecana bağlı olarak nefes alma sayısı ve derinliğinin artması (hipervantilasyon), âni yükseliş, düşüşler netîcesi göz kararması ve şuur kaybı, gece ve bulut içi uçuşlarında mekana zuhûr eden denge cihazının (vestibül) yanılması ve buna bağlı olarak intibaksızlık hissedilmesi (vertigo) gibi rahatsızlıklardır. Bunlar istenmeyen fakat ekseriyette ortaya çıkmasına mâni olunamayan durumlar olduğundan, pilotun kendisini böyle durumlara rûhî olarak  hazırlaması îcâb eder.

Pilotun tahminen 1 saat 15 dakikalık (1 sortilik) uçuşta kaybettiği enerji, mâden işçisinin bir günde kaybettiği enerjiye eşittir.

PİLOT BÖLGELER

Alm. Musterbezirke (m.pl.), Fr. Régions (f.pl.) pilotes, İng. Model districts. Bir ülkenin iktisâdî kalkınmasında, öncelik taşıyan coğrafî bölgeler. Kalkınmada öncelikli yöreler adı verilen bu bölgelerde, kamu ve özel yatırım projelerinin teksifi ve böylece o bölge gelirinin arttırılması istenir. Kalkınmada öncelikli yörelere yapılacak özel kesim yatırımları teşvik edilir.

Pilot bölgelerde en önemli nokta, bu bölgelerin uygun şekilde seçimidir. Bu seçim yapılırken iktisadî faktörlerin (gelir seviyesi, alt yapı yetersizliği) yanı sıra sosyal ve kültürel faktörler de gözönüne alınmalıdır.

PİPO

Alm. Pfeife (f), Fr. Pipe (f), İng. Pipe. Tütün içmek için kullanılan özel tipteki ağızlık. Ucunda tütün koymaya yarayan bir lüle ile buna dikey olarak yapılan ağızlıktan ibârettir.

Piponun vatanı Kuzey Amerika’dır. Avrupa’ya 16. yüzyılda tütünle berâber buradan gelmiştir. Kızılderililer ve Maya râhipleri pipo ile tütün içerler, Kızılderililer dostluk işâreti olarak bunu ikrâm ederlerdi.

Pipo yapımı için en makbûl malzeme funda köküdür. Fundanın kökü diğerlerine nazaran daha hafif, daha sıkı, daha dayanıklıdır. Yalnız temin etmek çok güçtür. Çünkü pipo yapılacak funda kökünün 60-100 yaşında olması gerekir. Bu kadar zamanda kökler ekseriya çatlar. Düzgününü bulmak çok zorlaşır. Kök bulunsa bile bunu pipo yapmak için çok emek ve zaman ister. Bu bakımdan bu cins pipolar pek nâdir olup, fiyatları da pahalıdır. Fundadan başka kiraz, yâsemin, gül, mersin, abanoz gibi dayanıklı ağaçlardan da yapılır. Memleketimizde pipolar, Eskişehir civarında çıkartılan lüle taşından yapılır (Bkz. Lüle Taşı). Değişik boy ve biçimde el emeğiyle yapılan pipolar dışarıya ihraç edilir.

PÎR SULTAN ABDAL

On altıncı asırda yaşamış kızılbaş halk şâiri ve ihtilalcisi. Doğum târihi bilinmemektedir. Hayâtı hakkında etraflı bir bilgi yoktur. Kânûnî Sultan Süleyman Han zamanında yaşadığı bilinmektedir. Dedeleri Âzerbaycan’dan, Sivas’ın Yıldızeli ilçesinin Banaz köyüne gelmişlerdir. Yemen’den veya Horasan’dan geldiği de söylenir. Pîr Sultan’ın asıl adı Haydar’dır. Hayâtının büyük bölümü Banaz köyünde geçmiştir. Eshâb-ı kirâm düşmanlığı ile tanınmıştır.

Şiî îtikâdında olan Pîr Sultan Abdal, İran propagandasına aldanıp, siyâsete karıştı. Kânûnî Sultan Süleyman’a karşı, Şah Tahmasb’ı destekledi ve şiirlerinde şâhı övdü. Sivas ve çevresinde başgösteren İran yanlısı mezhep olaylarına karışmış, Osmanlı Devletine karşı girişilen hareketlere katılmıştır. Bu arada, Osmanlı Devletini ve kâdılarını yeren, kötüleyen sözler söylemiş ve Ehl-i sünnet Müslümanları arasında fitne çıkarmıştır. Bu hareketleri üzerine, Sivas Vâlisi Hızır Paşa tarafından önce tutuklanarak hapse atılmış, bilâhare îdâm edilmiştir. Onu bu hâle getiren, yardım ümit ettiği Acem Şâhı Şah Abbâs olmuştur.

Pîr Sultan’ın, oğlunun ölümü üzerine söylediği iki ağıt ile hapiste söylediği şiirleri, tanınmış halk edebiyâtı örnekleridir.

Dili, sâde bir köylü lehçesidir. Toprağa ve tarıma mahsus ıstılahları (tâbirleri, terimleri) ve gelenekleri iyi bildiğinden, şiirlerinde kullanmıştır. Dilini hep Osmanlı aleyhine kullandığı, isyânlara sebep olduğu için, devlet düşmanları tarafından devamlı övülmektedir.

Şiirlerinde Sivas ve yöresini ilgilendiren coğrafya isimleriyle, târihî hâdiselere yer verir. Ayrıca hazret-i Ali gibi büyüklere hayli mubalağalı bir bağlanış görülür. Ancak bu sağlam bir îmândan ziyâde dünyâ emelleri peşinde koşan ve isyâncı rûhun ihtiraslarından kaynaklanır.

Aşağıdaki şiir onundur:

Dağdan kütür kütür hezen indirir

İndirir de ateşlere yandırır

Her evin devliğin öküz döndürür

İreçberler, hoşça görün öküzü

 

Öküzün damını alçacık yapın

Yaş koman, altına kuruluk sepin

Koşumdan koşuma gözlerin öpün

İreçberler, hoşça görün öküzü

 

Pîr Sultanım der ki kaynar coşunca

Tekne hamur kalmaz, ekmek pişince

Âdem Ata, öküzün çifte koşunca

İreçberler, hoşça görün öküzü

PİRAMİT

Alm. Pyramide (f), Fr. Pyramide (m), İng. Pyramid. Eski Mısırlılar tarafından kraliyet mezarları olarak inşâ edilen kare tabanlı, üçgen kenar yüzleri en zirvede birleşen tipik bir duvar işçiliğine sahip mîmârî yapı.

Piramit, dışarıdan görüldüğü gibi basit bir yapı olmayıp, iç bölmeleri oldukça teferruatlıdır. İnşaat eski Mısırlıların bozuk inançlarına göre ölümden sonraki hayâtın ihtiyaçlarını görecek bir şekilde plânlanmıştır. Birkaç pramit grup hâlinde yerleştirilmiştir. Merkez piramit krala aittir. Doğu kısımda ibâdetlerin yapıldığı mâbed bulunur. Eski Mısırlılar tanrılarına adadıkları kurbanlarını burada keserlerdi. Krala âit mezar etrafında da kralın en yakın idâreci yakınlarına âit diğer mezarlar bulunur. Pramitlerdeki mezarların belli bir düzen içerisinde sıralanışı, eski Mısırlıların ölümden sonra da hayâtın olduğuna inandıklarının bir işâretidir.

Piramit duvarları dışında kalan kaya kovuğunda ayrıca bir veya daha fazla gömülü büyük kayık biçiminde tekneler mevcuttur. Bu teknelere uzaydan geldiği zannedilerek “Güneş Tekneleri” denilmekteyse de, muamması henüz çözülememiştir.

Piramitler, Nil Nehrinin batı kıyısında çöl zemin üzerine kurulmuştur. Mabed önünden nehre doğru bir kanal uzanır. Bu kanalın piramit inşaası esnâsında inşaat malzemesi taşınmasında büyük rolü olabileceği zannedilmektedir.

Piramitin ortasında bulunan mezar odasına ulaşılması oldukça zordur. Piramite giriş, piramit dışında zemindendir. Girişi meyilli bir koridor tâkip eder. Mezar odasına ulaşmayı zorlaştırmak için karmaşık yapı usûllerine başvurulmuştur. Piramit içerisinde plânları birbirine benzemeyen birçok oda mevcuttur. Mezar odasına giriş kısmı, duvar yapısının devamı gibidir. Dışardan bakan bir kimsenin normal olarak bu girişi fark etmesi çok güçtür. Diğer bir usûl, koridorların büyük kaya blokları ile bir su kanalının önünün kesildiği gibi kapatılmasıdır. Bir başka usûl ise iki ayrı odaya uzanan karmaşık koridorlardır. Bu yollardan biri boş odaya, diğeriyse mezarların bulunduğu odaya ulaşır.

Piramitlerin nasıl inşâ edildiği henüz anlaşılamamıştır. Piramitlerin büyüklüğü ve o günkü teknik imkânların yeterli olmadığı düşüncesi, piramitleri inceleyen mîmârları hayretler içerisinde bırakmaktadır. Mîlâttan önce yaklaşık 2590-2568 yılları arasında yaşayan Cheops’a âit Giza’daki Khufu Piramidi en büyüğü olup taban genişliği 230.43 metre, yüksekliği 146.76 metredir.

Piramitler, yakındaki bir taş ocağından temin edilen blok taşlardan katlar hâlinde inşâ edilmiştir. Yüzey ve koridorlarında kullanılan küçük taşlar ise Nil’in karşısında Tura mevkiinde yer alan, taş ocaklarından temin edilmiştir. Mezar sandukalarını çevreleyen mermer taşlar ise Nil’in başladığı Güney Mısır bölgelerinden sallar üzerinde 1400 km mesâfeden taşınmıştır. Tahminen bir piramit ağırlığı 2-30 ton arasında değişen 2.300.000 blok taş ihtivâ etmektedir. M.Ö. 1. asırda yaşayan Yunan târihçisi Heredot’un verdiği bilgiye göre bir piramit inşaatının temelini hazırlamak on sene, yükseltmek ise yirmi sene tutmuş ve bu inşaatla 30 sene boyunca devamlı 100.000 kişi çalıştırılmıştır. Piramitlerin katlar hâlinde inşâ edildiği, her kat bitince etrafının doldurulduğu sanılmaktadır.

Yapılan piramitlerin duvar meyilleri farklı farklıdır. M.Ö. 2614-2591 seneleri arasında yaşayan Snefru’ya âit piramitte duvar alt taraflarında meyil 43°; üst taraflarında 34° 41’dir. M.Ö. 2556-2526 seneleri arasında inşâ edilen bu büyük piramitlerden Khufu ve Khafre’nin duvar meyilleri sâbit ve 52°dir.

Mısır’da Piramit yapımı Yeni Krallık döneminde (M.Ö. 1570) terk edildi.

En büyük 35 piramit Nil’in batı kıyısında Nil Deltasının ucundan güneye doğru Libya Çölünde, Nil Vâdisinde yapılmıştır. Büyüklük sırasına göre piramitler; Khufu, Khafre, Menkure, Zoser, Hadjefa, Zawviyet el Aryan, Abu Rouesh, Lisht, Illahun ve Hawvara’dır. Bunların dışındaki piramitler daha küçüktür.

Dünyânın yedi hârikasından biri olarak bilinen piramitlerden Gize’deki büyük piramit, Napoleon’un emriyle 1798-1799 senesinde açıldı. On dokuzuncu yüzyıl sonuna kadar hemen bütün piramitlere girilerek inceleme yapıldı. Piramit mezar odalarından krala âit altın, gümüş ve taşlardan yapılmış çok kıymetli eşyâlar alınarak müzelere götürüldü.

1954 senesinde Giza’daki Khufu piramidi güneyinde keşfedilen tekne ilgi çekicidir. Tekne, genişliği 213 cm uzunluğu 31 metre olan ve üzeri her biri 17 ton ağırlığındaki 42 adet taş bloklarla örtülmüş kanal içinde bulunmuştur. Teknenin başı, dümen yelpâzesinin bulunduğu kısım ayrı olarak yere konmuştur. Üst güverte ise monte edilmek üzere tekne içine yerleştirilmiştir. Piramitler civarında buna benzer daha pekçok kanalın mevcut olduğu sanılmaktadır.

PİRAN

Alm. Pyran, Fr. Pyrane, pyran, İng. Pyran. Halkasında beş karbon atomu ve bir oksijen atomu bulunan heterosiklik organik bileşikler sınıfı. Dihidropiran bileşiğinin tam doyurulmasıyla elde edilen tetrahidropiran, piranların en önemli üyesidir. Basit şekerlerin çoğu tetrahidropiran halkası ihtivâ eden molekül yapısına sâhiptir.

Pirilyum tuzları, pozitif yüklü iyonlar hâlindeki piran halkalarını ihtivâ eden renkli maddelerdir.

PİRAYA (Pygocentrus piraya)

Alm. Piraya, Piranha (f), Fr. Piraya, piranha (m), İng. Piranha. Familyası: Karaksgiller (Characinidae). Yaşadığı yerler: Güney Amerika nehirlerinde, Amazon Nehrinde boldur. Özellikleri: Güçlü çeneleri ve ustura gibi keskin dişleri vardır. Çoğu 30 cm boyundadır. Çeşitleri: Birçok türü olup dört çeşidi tehlikelidir.

Güney Amerika’nın birçok nehirinde sürüler hâlinde dolaşan kana susamış canavar balıklar. Çoğunluğu 30 cm boyundadır. Gümüş mavisi renginde, vücutları yandan basık, enleri boylarının yarısı kadardır. Anal yüzgeçleri pembe renklidir. Çok güçlü çene kasları ve jilet gibi keskin konik dişleri vardır. Üst ve alt çene dişleri, ağız kapanınca birbirinin içine geçerler. Bir ısırışta insanın parmağını koparabilirler. Kan kokusu alınca çılgına dönerek dört bir yandan saldırırlar. Hattâ birbirlerini yaralarlar. Kazâen suya giren bir insan veya hayvanı birkaç dakika içinde iskelet hâline getirirler. Her ısırışta zeytin iriliğinde et parçasını kopararak yutarlar.

En çok Amazon Nehrinde bulunurlar. San Fransisko Nehrinde 50-60 cm boyunda olanlarına da rastlanır. Birçok türü varsa da, en tehlikelileri dört türdür. Balıkçıların oltalarına takılan balıklara saldırıp, oltaları kestiklerinden balıkçıların baş düşmanı sayılırlar. Bâzı Amazon kabileleri etlerini yer, kızılderililer dişlerini makas ve jilet olarak kullanırlar. Çoğunlukla hasta balıkları yediklerinden, yaşadıkları sularda tabiî dengeyi sağlarlar. Bâzı ülkelerde güzel renklerinden dolayı, akvaryum balığı olarak da satılırlar.

PİRE

Alm. Floh, Fr. Puce, İng. Flea. Familyası: Piregiller (Pulicidae). Yaşadığı yerler: Yetişkinleri insan, kuş ve memeli hayvanların derileri üzerinde. Kurtçukları konak üstünde veya döşeme çatlakları arasında. Özellikleri: Yandan basık vücutlu, ufak yapılı, kanatsız böcekler. Boyları 1-5 mm kadardır. Arka bacakları uzundur. İyi sıçrarlar. Kan emerek beslenir ve birçok hastalık mikroplarını bulaştırırlar. Ömrü: 1 yıl kadar. Çeşitleri: Binden fazla türü vardır. İnsan piresi, kedi piresi, köpek piresi, sıçan piresi, kuzu piresi, kuş piresi meşhurlarıdır.

Pireler (Siphonaptera) takımına bağlı, insan, kuş ve bâzı memeli hayvanların kanını emerek beslenen kanatsız, sıçrayıcı küçük asalak böceklerin genel adı. Tıknaz ve yandan basık vücutları gri-kahverengidir. Delip emici ağızları ile insan, memeli hayvan ve kuşlardan kan emerek beslenen dış parazitlerdir. Bu arada vebâ gibi birçok hastalık mikroplarını da bulaştırırlar. Geriye yatık tüyleri ve yassı vücutları ile saç ve kıllar arasında rahatça kayarlar.

Üstün sıçrama kâbiliyetleriyle rahatça kaçar ve yol alırlar. Arka uzun bacakları ve vücutlarında enerji kaynağı olarak depoladıkları “resilin” adlı madde sâyesinde aralıksız birkaç saat sıçrayabilirler. Aç ve birarada bulunduklarında bu sıçrama daha fazla olur. Fâre piresi yalnız olmadığı takdirde saatte 600 defâ olmak üzere aralıksız 72 saat (üç gün) sıçrayabilir. Sıcak günlerde saatte 1000 defâ sıçradıkları görülmüştür. Pirelerde göğüs çıkıntısının küçük oluşu ve arkaya doğru bacaklarının uzunluğunun artışı, sıçrama kâbiliyetlerini arttırır. Türlere göre ortabacakların da sıçramaya yardımcı oldukları tetkikler sonucunda anlaşılmıştır.

Pire sıçrayacağı zaman bacaklarını toplayarak çömelir, vücûdunu büzer ve başını aşağı doğru indirir. 1-2 mm uzunluğundaki fare piresi 90 mm yüksekliğe ve 180 mm uzağa rahatça sıçrar. Kedi ve insan pireleriyse 33 cm yükseğe sıçrayabilir. Pireler, hayvanlar âleminde yüksek atlama rekortmenleridir. Pire, boyunun 300 misli yüksekliğe sıçrayabilir. İnsanoğlu da pire gibi sıçrayabilseydi, bir sıçrayışta Eyfel Kulesini aşardı.

Pirelerde petek göz bulunmaz.Çoğunun kafalarının bir tarafında tek bir osel (nokta) göz mevcuttur. Bâzılarında nâdiren iki göz vardır. Bir kısmının gözleri olmayıp tamâmen kördür. Antenleri çok kısadır ve baş içindeki oyuklara yerleşmiştir. Her cinsi kan emer. Çok değişik şartlara kendilerini uydurabilirler. Çöl ve kutuplarda yaşayabilir, dokuz ay kar ve buzlar altında donmuş hâlde kalabilirler. Pireler gececi hayvanlardır. Gündüz gizlenir, gece aktifleşirler.

Dişi pireler, yumurtalarını yere veya konak hayvanda bırakırlar. Yumurtalar kurudur ve hayvan hareket hâlindeyken yere düşerler. 10 gün kadar sonra ayaksız, kurtçuğa benzer larvalar çıkar. Boyları 5 mm kadardır. Tuzlu ve organik maddelerin bol olduğu yerde gelişirler. Kan emmezler. 11 gün sonra etrafına ipek bir koza örerek pupalaşırlar. 2-3 hafta içinde erginleşerek, kozalardan yetişkin pireler çıkar. Dıştan uyarıcı bir etki gelmedikçe, gelişmiş bir pire kozada durabilir. Etki olarak, kozayı sallayabilecek bir hava titreşimi bile kâfidir. Bu durum, boş bir bina doldurulduğunda pirelerin birden bire artmasının sebebini ortaya koyar.

Bâzı türler bir yıldan fazla yaşayabilir. 1000’den fazla türleri vardır. En önemli pire çeşitleri içinde insan piresi (Pulex irritans), kedi piresi(Ctenocephalides felis), köpek piresi (C. canis), birçok kuş ve sıçan pireleridir. Bunların içinde en tehlikelisi sıçan piresidir. Bu, önce bir sıçanı ısırır, sonra da başka bir konağı ısırarak vebâ mikroplarını bulaştırır. İnsan piresinin erkekleri 2-2,5 mm, dişisi 4 mm boyundadır. İnsan kanından başka köpek ve kedi kanı da emebilir. İnsanda devamlı kalmaz. Gündüz şuraya buraya gizlenir, gece çıkar.

Pire ve bunların taşıdığı mikroplardan korunmak için en etkili tedbir; temizlik ve güneş ışığıdır. Pireler ışıktan kaçar, sıcağı severler, Kum piresinin döllenmiş dişisi insan ve memeli hayvanların ayak tırnaklarının dibini oyarak deri altına yerleşir. Bezelye iriliğinde şişkinlikler yapar. 12 gün sonra yuvasını kendisi terk eder. Apsenin içinde ölünce veya çıkarılmaya çalışılırken parçalandığında kangrene ve kemik nekrozuna sebep olabilir. Anavatanı Brezilya olduğundan Amerika Piresi olarak da bilinir. Afrika gibi tropik bölgelerde bol rastlanır.

PİRENELER

Güney Fransa ve Kuzey İspanya’da, iki devlet arasındaki sınır üzerinde bir dağ dizisi. Kuzeybatıdaki Biskay Körfezi ile Doğudaki Lion Körfezi arasında 413 km’yi bulan bir alanı kaplarlar. Batı, Orta ve Doğu (Akdeniz) olmak üzere üç kısma ayrılır.

Fransa’ya âit olan kuzey bölümünde dağlar genelde dik ve yüksek bir duvar şeklinde uzanır. İspanya kesiminde ise nehirlerle yarılmış, az meyilli, bir şekilde kilometrelerce içerilere sokulur. Batıda, Bask bölgesinde iyice alçalarak satıhla aynı seviyeye gelen dağlar, Doğu’da Roussillion’da dimdik bir şekilde denize ulaşır.

Sıradağların yapı olarak belkemiğini jeologların “mihver bölge” dedikleri primer metamorfik ve granitik taşlarla kaplı olan kısım teşkil eder. Yüksek noktaların çoğu bu mihver bölge üzerindedir. Bunlardan Balaitous (3114 m), Vignemale (3298 m), Neovielle (3320 m), Posets (3371 m), Pico de Aneto (3404 m), Pique d’Estats (3141 m) ve doğudaki Carlitle (2921 m), Puigimal (2898 m) yüksekliğindedir.

Pirenelerin yapısı Miyo Pliosen zamânındaki Hersinyan ve Alp tektonik hareketleri tarafından belirlenmiştir. Oligoser yığışımları dağ dizisinin sınır bölgelerinde, özellikle batı yarısında yükselme ve tabakalaşma ile meydana gelmiştir. Masif kabarmaları ise Quaternar’ın ileri dönemlerinde meydana gelmiş, Lannemezan Plâtosu gibi alüvyal yüksekliklerin teşekkülüne sebep veren muazzam çöküntüler meydana getirmişlerdir. En son olarak Ter Nehri Havzasında Volkanik hareketler gözlenmiştir. Pireneler üzerinde bulunan 40’tan fazla volkanik tepe ve dağların hepsi sönmüş durumdadır.

Dağları kaplayan buzulların Quaterner zamanda çekilmesiyle yüksek yerlerde çok sayıda sirk gölleri teşekkül etmiştir. Günümüzde çok seyrek olarak görülen buzullar ise her yerde gerileme göstermektedir. Pirenelerin her tarafında bol yağış görülür. En çok yağış alan Bask ve Bearn’da yağmur meşe ağacından eğrelti otuna, fundadan katırtırnağına, 3000 metrenin yukarısında da kayın ve köknara kadar zengin bir bitki örtüsünün ortaya çıkmasına sebep olmuştur. Kurak Akdeniz Pirenelerinde ise deniz meltemleriyle gelen yağışlar, uzun süreli yeşillikler meydana getirir. Dâimâ yeşil olan meşeler daha çok yamaçlarda görülür. Çamın bir türü yüksek kesimlerde yetişir. Pireneler üzerlerinde eskiden beri bulunan sık, karışık ormanların çoğu kesilmiş, tahrip edilmiş veya yakacak ve gemi inşâ malzemesi olarak kullanılmıştır.

Nüfus çoğunlukla verimli vâdilerde ve orta yükseklikteki yaylalarda toplanmıştır. Batıda bilhassa Fransa’ya âit topraklı üzüm tarımı yapılan kısımlarında da nüfus yoğunluğu oldukça fazladır. Üzümden sonra en çok yetiştirilen ürünler buğday ve patatestir. Pireneler’de zirâatın yanında hayvancılık, bilhassa sığır yetiştiriciliği de çok önemlidir. Koyunculuk ise hemen hemen yok gibidir. Yazın yaylalara çıkarılan süt ineklerinden bol verim alınmaktadır.

Pireneler, yeraltı zenginlikleri bakımından oldukça zengindir. Demir daha çok Orta Pireneler’de üretilir. Çıkarılan diğer mâdenler Canigou’da kurşun, çinko, magnezyum, boksit; Katalonya ve Pamplona’da potasyumdur. Bölgede elektro-kimyâ, elektrometalurji gibi ağır sanâyi ve ayakkabı îmâli, tekstil, kâğıt yapımı gibi hafif sanâyi tesisleri oldukça yaygındır.

Bütün bunlara bölgenin turistik yönü de eklenirse Pirenelerin, Fransa veİspanya için ne kadar ehemmiyet taşıdığı daha iyi anlaşılır. Bölgenin en büyük turistik merkezleri kış sporlarının yapıldığı Thermes, Luchon ve Cauterets’tir. Bölgede ulaşım genelde demiryolu ile sağlanır. İki ayrı yol hattı vardır. Dağlar yer yer karayolu ulaşımını engeller. Sınır üzerinde üç büyük geçit (Roncesvalles, Sompont ve Salav) vardır.

PİREOTU (Tanacetum coccineum)

Alm. Pyrethrum (n), Fr. Pyrèthre (m), İng. Pyrethrum. Familyası: Bileşikgiller (Compositae). Türkiye’de yetiştiği yerler: Kuzeydoğu Anadolu. Nisan-haziran ayları arasında pembemsi renkte çiçekler açan, 20-70 cm boylarında çok yıllık, tüylü ve otsu bir bitki. Dilsi çiçekler 20-30 kadar olup pembe renklidir. Kuvvetli kokuludur.

Kullanıldığı yerler: Çiçek durumundayken toplanır, kurutulur ve toz edilir. İçerisinde uçucu yağ ve böcek öldürücü bileşikler (piretrin) bulunur. Böcek öldürücü olarak kullanılır. Tozu oltu tozu olarak da bilinir.

PÎRÎ MEHMED PAŞA

Yavuz ve Kânûnî zamânında vezîriâzamlık yapmış olan Osmanlı devlet adamı. Meşhur âlimlerden Aksaraylı Cemâleddin Mehmed Efendinin torunu ve Celâleddin Mehmed Efendinin oğludur.

TahsiliniAmasya’da yaptı. Amasya Mahkeme-i Şer’iye Kâtipliği ilk vazifesiydi. Zamanla Başkâtip oldu. Şehzâde Bâyezîd’in maiyeti arasına girdi. Daha sonra Şehzâde’nin tahta geçmesi üzerine İstanbul’a geldi. Silivri, Sofya, Serez ve Galata kâdılıklarında bulundu. Adliye teşkilâtında en son vazifesi olan Fâtih İmâreti Mütevelliliğinden sonra Mâliye Kalemine geçti. Hazine ve Anadolu defterdarı oldu.

Rumeli Başdefterdarı vazîfesiyle Çaldıran Muhârebesine katıldı. Beklenmeden hemen hücuma geçilmesi husûsundaki isâbetli görüşleriyle Yavuz Sultan Selim Hanın dikkatini çekti. Pâdişâh, onun görüşlerini işitince; “İşte yegane rey sâhibi bir adam, yazık ki, vezir olmamış.” diyerek takdirlerini dile getirmişti.

Zafer sonrasında İkinci Vezir Dukakinzâde Ahmed Paşa ile birlikte Tebriz’in zaptı ve muhâfazasıyle görevlendirildi. Bu seferden dönüşünde Üçüncü vezir oldu. Amasya’daki yeniçeri isyânı netîcesinde vezâretten alındı. Üç gün sonra tekrar vezârete iâde edildi.

Başlangıçta Mısır Seferine muhâlefetinden dolayı vezâretten azledilen Mehmed Paşa, Osmanlı ordusunun Mısır’a yürümesi üzerine, İstanbul Muhâfızı olarak, İskenderiye’ye sevkedilecek donanmayı büyük bir titizlikle donattı. Galata ve Gelibolu’da hazırlanan altı yüz parçadan ziyâde ve pâdişâhın istediği sayıdan fazla olan bu donanmadaki gemilerin altısını top ve beşini de at gemisi olarak tanzim etmişti. Paşanın bütün bu çalışma ve gayretleri, Yavuz Sultan Selim Hanın gözünde onu vezîriâzamlığa hazırlamaktaydı.

Mısır Seferi dönüşünde, ordugâha çağrılan Pîrî Mehmed Paşa, 24 Ocak 1518’de Şam’a ulaştı. Birgün sonra da sadârete tâyin edildi. Bundan sonra, Yavuz Sultan Selim Hanın saltanatının sonuna kadar sadârette kaldı. Pâdişâhın Edirne’de ölümünü gâyet ustalıkla saklayarak, yeni pâdişâh Kânûnî Sultan SüleymanHanın karışıklığa meydan vermeden İstanbul’da tahta geçmesini sağladı.

Pîrî Mehmed Paşa, Yavuz Sultan Selim Hanın takdirini kazanıp, bu pâdişâh zamânında, hem uzun müddet sadârette kalmış, hem de pâdişâhın yaptığı işlerde yardımcı olmuştur. MısırSeferi sonrasında devlet idâresinde tesirli çalışmalar gösterip, Suriye’nin ve yeni alınan yerlerin kaydına ve vergilerin âdilâne bir tarzda tespitine ehemmiyet verdi. Daha vezirken, Osmanlı donanmasının muasır donanmalara gâlip gelmesinin lüzûmunu görerek, İstanbul tersânesinin tesisini ve bu tersânede ileride Rodos’u fethedecek donanmayı hazırlama faaliyetlerini başlattı.

Kânûnî zamânında da isâbetli görüşleriyle Belgrad ve Rodos’un zabtının lüzûmunu müdâfaa eden Pîrî Mehmed Paşa, yeni pâdişâhın saltanatının ilk yıllarında daha sonraki seferlerinde üs olacak iki önemli stratejik noktanın fethine önayak oldu. Beş sene beş ay sadâretten sonra Haziran 1523’te 200.000 akçelik vezâret hasları verilerek emekli edildi. 1532 yılında vefât eden Pîrî Mehmed Paşa, Silivri’de kendi yaptırdığı câminin bahçesine defnedildi.

Haleflerinden, Asafnâme yazarı Lütfi Paşa tarafından “sadrâzam nümûnesi” olarak gösterilen Pîrî Mehmed Paşa, Osmanlı sadrâzamları arasında dirâyet, kâbiliyet ve idâreciliği yanında, dürüstlüğü, azimkârlığı, hayır ve hasenâta düşkünlüğü ile tanınıp, şiir ve tasavvufla da meşgûl olurdu. Şiirde “Remzî” mahlasını kullanan Paşa’nın bir Dîvân’ı olduğu çeşitli eserlerde bahsedilirse de bulunamamıştır. Bir de, Mesnevî Şerhi olduğu rivâyet edilir.

Birçok Osmanlı paşası gibi, Allah’ın verdiğini O’nun dînine ve kullarına hizmette kullanan Pîrî Mehmed Paşa, pekçok hayır eseri yaptırdı. İstanbul’da Halıcıoğlu ile Hasköy arasında kendi adını taşıyan mahallede mescit ve hamam, Zeyrek’te Halvetî Tekkesi, Soğukkuyu Câmii ve Medresesi,Mercan’da Terlikçiler Mescidi, Molla Gürânî Câmii civârında Koruklu Tekkesi diye bilinen Halvetî Zâviyesi ve Camcı Ali Mahallesinde Mekteb-i Sıbyân, Silivri’de câmi, imâret, mektep ve medrese, Belgrat’ta imâret, Konya’da mescit, imâret ve tekke, Aksaray vilâyetinde mektep, Gülek Kalesi civarında zâviye ve ribât, bilinen hayrâtı arasındadır. Pîrî Mehmed Paşa, bu kadar çok ve dağınık hayrâtı için, Anadolu ve Rumeli’de pekçok arâzi ve emlâk vakfetti.

Pîrî Mehmed Paşanın yetiştirdiği devlet adamları arasında en meşhurları, Vezîriâzam Lütfi Paşa ile Koca Nişancı Celâlzâde Mustafa Beydir.

PÎRÎ REİS

Osmanlı amirâllerinden. Aynı zamanda dünyânın en büyük kartograf ve coğrafyacılarından biridir. Karamanlı Hacı Ali Mehmed’in oğlu olup, 1475’te Gelibolu’da doğdu. Muhiddîn Pîrî adı verilen geleceğin büyük denizcisi, çocuk yaşında deniz seferlerine başladı. Meşhûr denizci Kemal Reis, Pîrî Reis’in amcasıydı. Onu yetiştirmeyi tamâmen üzerine alan Kemâl Reis, 1501’de Navarin’i Venediklilerden geri alınca, müjdeyi bildirmek için yeğenini İstanbul’a gönderdi. Sultan İkinci Bâyezîd Hanın huzûruna çıkan Pîrî Reis, mükâfatlandırılarak, hayır duâ aldı. Akdeniz’i karış karış dolaşan Kemâl Reis’in yanında ölümüne kadar kalan Pîrî Reis, uğradıkları her limanı inceleyerek haritalarını yaptı. 16 Ocak 1511’de Kemâl Reis’in şehit olması üzerine birkaç yıl seferlere çıkmayarak kitap ve haritalarla uğraştı.

Gazâya alışmış, denizlere tutkun Pîrî Reis, deryâlardan fazla uzak kalamayarak, Oruç Reis’in emrine girdi. Onun tarafından 1516’da İstanbul’a gönderildi ve Yavuz SultanSelim Hanın huzûruna kabul edildi. Aynı sene Mısır fethine çıkan Osmanlı donanmasında amirâl olarak vazîfelendirildi. Daha sonraki senelerde hizmetlerine devâm ettikten sonra, Süveyş’teki Osmanlı donanmasına Hind Kaptan-ı deryâsı olarak tâyin edildi (1547). Daha önce Aden’i alan Portekizlilerden 26 Şubat 1548’de burasını geri aldı. Umman kıyılarında daha önce Portekizlilerin elde ettikleri yerlerin hepsini geri alarak Umman Denizinden onları attı.

Muskat’taki Portekiz Garnizonunu zaptetti. Basra Körfezinde bâzı yerleri de fethettikten sonra, Katar Yarımadasını, Bahreyn Adalarını, Lahsa (Hasâ) kıyılarını Türk hâkimiyetine soktu. İhtiyârlığına rağmen mücâdelelerine yılmadan devâm eden Pîrî Reis, 27 parça gemisini Basra’da bırakıp, üç kadırga ile Süveyş’e dönmesi yanlış anlamalara ve ithamlara sebep oldu. Ömrünü denizlerde yılmadan mücâdele ile geçiren Pîrî Reis, 1555’te öldüğü zaman, ardında, o güne kadar bilinmeyen birçok deniz bilgileriyle dolu ciltlerce eserle, bugün bile hayranlıkla seyredilen haritalar bıraktı. Pîrî Reis’in eserleri çeşitli dillere çevrilerek basılmış ve onun şöhreti bilhassa 20. asırda dünyâya yayılmıştır. Türk denizcileri arasında başarılı bir kaptan-ı deryâ olan Pîrî Reis, aynı zamanda bir ilim adamı olarak bıraktığı eserlerle târihin sayfalarında unutulmazlar arasına girmiştir.

Eserleri: Akdeniz kıyılarını ve adalarını bütün teferruatı ile gösteren Kitâb-ı Bahriye en önemli eseridir. Pekçok deniz haritasından meydana gelen geniş hacimli eser, alâka çekici izâhatlarla süslenmiştir. Pîrî Reis’in 1521’de tamamladığı bu eserinde, Amerika kıtasının keşfi ve dünyânın yuvarlak olduğu kesin şekilde anlatılmaktadır. Kânûnî Sultan Süleyman Hana bâzı düzeltmeler yapıldıktan sonra 1525’te sunulan eser, pâdişâh tarafından beğenilerek taktir edilmiştir.

O günkü teknik ve bilgilere göre akıl almaz doğrulukta olan deri üstüne çizdiği haritalar ise, tek kelime ile şâheserdir. 1513 yılında yaptığı haritasında, Atlas Okyanusu ve yeni keşfedilen Amerika da yer almaktadır. Haritayı yaptığı târihten henüz yirmi beş yıl önce keşfedildiği iddiâ edilen bu kıtanın, teferruatları ile îzâh edilmesi düşündürücü ve bu yerlerin daha önceden bilindiğinin tahmin edildiğinin açık işâretleridir. Bu haritayı üzerinde gerekli düzeltmelerden sonra 1528’de tekrar yapmıştır. Her ikisi de, büyük haritalar şeklinde sekiz renk üzerine deriye işlenmiştir. Bütün dünyâda büyük hayranlık uyandıran bu büyük eserde Grönland’dan Florida’ya kadar olan kısımlar, büyük bir doğrulukla çizilmiştir. Topkapı Müzesinin düzenlemesi esnâsında diğer târihî kıymetli eserler arasında ele geçen deri üstüne yapılmış haritalar, 1929’da olduğu gibi yayınlanarak dünyâ milletlerinin tetkikine sunulmuştur.

PİRİDİN

Alm. Pyridine (f), Fr. Pyridine (f), İng. Pyridine. Bir azot ve beş karbondan meydana gelmiş bir organik hetorosiklik bileşik.

Özellikleri: Formülü;

 

FORMÜL VARRR!!!

 

olup nem çekicidir. İğneleyici, kötü bir kokusu vardır. Kaynama noktası 115,2-115,3°C, yoğunluğu 0,98272 g/cm3 ve kırılma indisi 20°C’de 1.55092’dir. Pridin organik çözücüler ve su ile karışır. Susuz pridin elde etmek için önce baryum oksitle sonra da kalsiyum hidrür veya fosfor pentoksitle muâmele edilir. Piridin tersiyer bir amin olup 25°C’de pKa 5.17’dir. Isıya, baz ve aside karşı kararlıdır. Piridin, bir reaksiyon ortamı, bir bazik katalizör, asit bağlayıcı, organik ve anorganik bileşikler için çözücü olarak kullanılır.

Elde edilişi: Taşkömürü katranında bulunan piridin bugün, amonyak ve asetilenden elde edilmektedir. Ayrıca pentametilendiamin klorhidratın ısıtılmasıyla elde edilen piperidinden 300°C’de sülfat asidinin katalitik etkisiyle hidrojen çıkarılmasından piridin elde edilir.

Endüstride ve kimyâ laboratuvarlarında kullanılışlı bir çözücüdür. Piridin birçok maddenin başlangıç maddesi olması bakımından önemlidir. Piridin türevlerinin birçoğu ilâç sanâyiinde kullanılan alkaloittir. Meselâ; piridin türevlerinden nikotinamid bir B vitamini; nikotin asit dietilamid, kalbi kuvvetlendirici ilâç; piridoksin B6 vitamini olarak kullanılır. İzonikotin asit hidrazid, tüberküloz tedâvisinde kullanılır.

PİRİMİDİN

Alm. Pyrimidin, Fr. Pyrimidine, İng. Pyrimidine. C4H4N2 formülünde heterosiklik bir organik madde. Benzen halkasına benzeyen yapısında iki azot atomu arasında bir karbon atomu bulunur.

Primidin, 22°C’de donan ve 122°C’de kaynayan kötü kokulu bir sıvıdır. Pirimidin’in kendisinin fazla bir kıymeti yoktur. Ancak türevleri, hayâtî önem taşıyan bileşikleri teşkil eder. Meselâ, urasil, timin ve sitosin nükleik asitlerin yapısında bulunan basit birer pirimidin türevidir. Kezâ nükleik asitlerde bulunan kıymetli bir bileşik olan purin de yapısında pirimidin halkası bulundurur.

Nüklik asitlerdeki pirimidin ve purin sınıfı bileşikler, genetikle ilgili bilgileri taşırlar. Tiamin (B1 vitamini); virüs kökenli hastalıkların tedâvisinde kullanılan sülfadiazin ve barbitürik asitle türevleri olan barbitüratlar hep pirimidin halkası ihtivâ ederler.