PERVÂNE
Alm. 1. Propeller (m), 2. Nachtschmetterling (m), Fr. 1. Hélice (f) 2. Noctuelle (f), İng. 1. Propeller 2. Moth. Bir eksene dikey olarak bağlanan iki veya daha çok kanattan ibâret, içinde bulunduğu akışkana (hava veya sıvı) itme veya çekme hareketi veren âlet. Geceleri ışık etrafında dönen kelebeklere de pervâne denir. Büyük ve Türkiye Selçuklularında, İlhanlılarda dirliklerle (has, zeamet, tımar) ilgili fermana da pervâne adı verilirdi.
Pervâneler dönen bir milin göbeğinde bağlantılıdırlar. Mil dönünce pervâneler de döner. Kanatlar katı olmayan akışkana gerekli hareketi verebilmesi için değişik şekillerde eğik olarak yapılır. Deniz araçlarında kullanılanlar kısa ve geniş, uçaklardakiler ise uzun ve dardır. Pervâneye gerekli hareket verildikten sonra dönmesiyle meydana getirdiği enerji, içinde bulunduğu akışkanı (suyu, havayı) harekete geçirir. Bu hareketten doğan enerji, su üzerindeki pervâneli deniz aracını hareket ettirir. Uçaklardaki pervânenin hâsıl ettiği enerji ise bu vâsıtayı havalandırır ve havada uçurur. Vâsıtaya önden bağlanan pervâne çekici, arkadan bağlanmışsa itici vazife görür.
Kullanıldığı yerler değişik olan pervânelerin çap ve biçimleri, gördüğü hizmete göre hesap edilir. Bilhassa uçağın belli bir hıza ulaştıktan sonra kalkabilmesi ve havada süratle yol alabilmesi için kullanılacak pervânenin çap ve biçiminin çok iyi hesap edilmesi gerekir. Bu hesaplamada pervânenin çapı, kanatların faydalı yüzeyiyle bütün yüzeyi arasındaki oran gibi hususlar dikkate alınır. Gemi pervâneleri bronz, dökme demirden, bâzan da çelikten, uçaklarda kullanılanlar ise tahta, mâden alaşımı veya çelikten yapılır.
On sekizinci asırda pervâne kullanma fikri doğmuş ve 1776’da Bushuell yaptığı denizaltıda iki pervâne kullanmıştır. Üzerinde yapılan devamlı çalışmalar sonucunda pervâneler, 1840 yıllarında gemilerde kullanılmaya başlandı. Zamanla çarkların yerini alan pervâneler bilhassa dalgalı denizde çarktan daha faydalı olmaktaydı. Augustin Normand adındaki bir Fransız, yaptığı çok kanatlı bir pervâneyle saatte yirmi kilometreye yakın bir hız sağladı. Bundan sonra pervâneler bütün motorlu ve buharlı deniz vâsıtalarında kullanılmaya başlandı. Gemilerde, teknelerde yaygın olarak kullanılan pervâneler, 20. asırda insanların havada uçmasını sağlayan en önemli unsur oldu. Zamânımızda da bâzı uçaklarda hâlâ pervâne kullanılmakta, helikopterdekilerse, aracın her yöne hareketiyle havada dengesini sağlamaktadır.
Sinop ve havâlisinde kurulan beylik. Beyliğin kurucusu olan Muînüddîn Süleymân Pervâne’nin babası Mühezzibeddîn Ali Kâşî, Sultan İkinci Keyhüsrev (1238-1246)in vezîriydi. Moğollar Anadolu’ya girip Kösedağ Muhârebesini kazandıkları sırada, Moğolların Kumandanı Baycu’ya ricâ ederek, Selçuklu Sülâlesinin yerlerinde bırakılmasını temin etmişti. Muinüddîn Süleymân ise, Anadolu’nun Moğollar yüzünden parçalandığı ve karışıklıklar içerisine düştüğü bir zamanda büyümüş, ilmî, idârî ve politik yönden mükemmel bir şekilde yetiştirilmişti. Aynı zamanda kıvrak bir zekâya da sâhip olan Muînüddîn, kısa zamanda mühim mevkiler elde etti. Önce Tokat, sonra Tokat ve Erzincan muhâfızı oldu. 1256’da ise, Baycu’nun da tavsiyesiyle Pervâne rütbesi verilerek Selçuklu saray nâzırlığına getirildi.
Sultan İkinci Keyhüsrev’in kızı Gürcü Hâtunla evli olan Muînüddîn Pervâne, devlet işleriyle bizzat kendisi ilgileniyordu. Keyhüsrev’in ölümünden sonra üç oğlu arasında çıkan taht kavgaları esnâsında, Muînüddîn, Dördüncü Sultan Kılıç Arslan’ın tarafını tuttu ve onu sultan îlân ettirmeye muvaffak oldu. Aynı zamanda Moğol gücüne de dayanmakta olan Muînüddîn, Selçuklu Devletinin en nüfuzlu kişilerinden biri hâline geldi. Trabzon Rum İmparatorluğundan Sinop’u fethetmeye muvaffak oldu. Böylece Sinop kendisine ıkta olarak verildi ve Selçuklulara tâbi olarak burada beylik sürmeye başladı. Hattâ 1261-1277 târihleri arasını târihçiler, Muînüddîn Pervâne Devri olarak tanıtmaktadırlar.
Muînüddîn Süleymân Pervâne’nin Sinop’u ve peşinden çevrede bulunan on iki kaleyi fethederek beyliğinin sınırını genişletmesi onun sultanla arasının açılmasına yol açtı. Sultanın kendisini ortadan kaldırabileceği vehmine kapılan Muînüddîn, onu ele geçirip Aksaray’da boğdurdu. Yerine Rükneddîn’in iki buçuk yaşında bulunan oğlu Gıyâseddîn Keyhüsrev, sultan îlân edildi.
Pervâne’nin bilhassa Moğollarla sıkı bir işbirliği hâlinde olması, Anadolu’da pekçok îtibârlı ve hattâ Moğol düşmanı şahısların Mısır’a göçmelerine sebep oldu. Bunlar orada Sultan Baybars’ı Moğollar üzerine cihâda teşvik ettiler. 1277 yılında Anadolu’ya gelen Sultan Baybars, Moğollara karşı ezici bir zafer kazandı ve Kayseri’ye kadar girdi. Ancak Pervâne’nin kendisine katılmaması ve genç sultanla berâber Tokat’a gitmesi üzerine Sûriye’ye geri döndü.
Pervâne, Moğollara karşı kesin bir zafer kazanılacağına inanmıyordu. Ancak Baybars’ın Moğol ordusunu bozguna uğratması, İlhan Abaka’yı harekete geçirdi. Anadolu’ya giren Moğol hükümdârı; Elbistan, Sivas ve Kayseri’de müdâfaasız Müslüman ahâliyi ezme yoluna girerek, rivâyete göre 200.000 kişiyi katlettirdi. Ayrıca Anadolu’dan ayrılırken, Pervâne Muînüddîn Süleymân’ı da yanında götürdü ve daha sonra Sultan Baybars’ın Anadolu’ya gelmesinden onu sorumlu tutarak öldürttü (2 Ağustos 1277).
Pervâne Beyin öldürülmesinden sonra, oğlu Mehmed Bey, Sinop Beyi oldu. Mehmed Bey, babasının Moğollar tarafından öldürülmüş olması münâsebetiyle onlardan çekinmiş ve tam bir bağlılık içerisinde saltanatını devâm ettirmiştir.
Mehmed Bey, 1296’da ölünce, yerine oğlu Mes’ûd Bey geçti. O da İlhanlı Devletine tâbiiyetini arz ederek ülkesini korumayı başardı. Ancak 1298 yılında Sinop’a bir baskın yapan Ceneviz korsanları, Mes’ûd Beyi esir almaya muvaffak oldular. Ağır bir fidye ödemek sûretiyle kurtulabilen Mes’ûd Bey, 1300 yılında vefât etti. Yerine oğlu Gâzi Çelebi geçti.
Denizcilikte mahâretiyle tanınan ve hattâ ilk Türk denizcileri arasında sayılan Gâzi Çelebi, Karadeniz’de Trabzon Rum İmparatorluğu ile Cenevizlilere karşı başarılı akınlarda bulundu. Son zamanlarında Candaroğulları Beyliğine tâbi bir duruma düşen Gâzi Çelebi’nin hiç oğlu olmadı. Yalnızca bir kızı olduğu için Candaroğulları, Gâzi Çelebi’nin ölümünden sonra Sinop’u beyliklerine ilhâk ettiler. Böylece 1322 yılında Pervâneoğulları Beyliği fiilen sona erdi.
Pervâneoğulları Beyliği başlangıçta Selçuklulara, daha sonra İlhanlı Devletine ve son zamanlarında da Candaroğulları Beyliğine tâbi olarak hüküm sürmüştür. Yaklaşık altmış yıl devâm etmesi Pervâneoğullarının köklü bir kültür ve medeniyet kuramadıklarını göstermektedir. Pervâne Beyin, Sinop’ta bir medresesi bulunmaktadır. Tokat’ta 1800 yılına kadar faaliyette bulunan iki katlı dârüşşifâsı ve Merzifon’da bir câmisi vardır. Pervâne Muînüddîn Süleymân’ın öldürülmesinden sonra, Anadolu’daki Selçuklu Devletinin nüfûzu sona ermiştir.
PERVÂNEOĞULLARI |
Tahta Geçişi |
Mühezzibüddîn Ali |
? |
Muînüddîn Süleymân Pervâne |
? |
Muînüddîn Mehmed |
1277 (H.676) |
Mühezzibüddîn Mes’ûd |
1297 (H.696) |
Gâzi Çelebi |
1301 (H.700) |
Çandaroğulları hâkimiyeti |
1322 (H.722) |
İsviçreli eğitim reformcusu. 12 Ocak 1746’da İsviçre’nin Zürih şehrinde doğdu. 17 Şubat 1827’de Brugg’da öldü.
Zürih Üniversitesinde eğitim gördü. Sosyal reformlarla alâkadar oldu. Politikada söz sâhibi olunca bir müddet fakirlere yardım etmeyi gâye edindi. Fakat bundan çabuk vazgeçip, toplumun yüceltilmesi için eğitime ağırlık verilmesi fikrini müdâfaa etmeye başladı.
Adını Neuhof koyduğu bir çiftlik satın aldı. 1762 senesinde Jean Jacques Rousseau’nun Emile adlı kitabına hayran olarak Rousseau’nun eğitim hakkındaki fikirlerini kendi çocuğunda tatbik etmek istedi. Ancak bu eğitim sisteminin tatbikinin imkânsız olduğunu anlayıp, çocuklar ve eğitim üzerinde bizzat kendisi çalışmaya başladı. 1774’te bir grup ihmâl edilmiş çocuk bulup, evine aldı. Onlara çiftlik endüstrisi, sosyal ahlâk, lisan, aritmetik, müzik ve oyun dersleri verdi. Bu çalışmaları esnâsında okuma-yazması olmayan, daha sonra Pestalozzi’nin yazılarında Gertrude ismiyle geçen bir köylü kadını kendisine yardım etti. Bu küçük okul 1779’da parasızlıktan kapanmasına rağmen, Pestalozzi’nin müteakip çalışmalarının temelini teşkil etmiş oldu.
1779 ile 1798 seneleri arasında Pestalozzi yazı ile meşgûl oldu. Sevilen didaktik bir romanı olan Lionhard und Gertrud (4 cild 1781-87) İngilizceye tercüme edilerek Leonard and Gertrude adını aldı. Bu romanında basit bir köylü kadınını ele alarak pedagojik bir eğitimi anlatmaya çalışan Pestalozzi, 1798-1799 seneleri arasında Stans’ta yetimler için bir okul açarak tekrar öğretmenliğe başladı. 1799’da Burgdorf’a dâvet edilerek bir eğitim enstitüsü açması istendi. 1801’de Burgdorf’ta Wie Gertrud ihre Kinder Lehrt adlı kitabını yazdı. Bu kitabı İngilizceye tercüme edilerek How Gerdrude Teaches her Children (Gertrude Çocuklara Nasıl Öğretiyor?) adını aldı. 1804’te Enstitüsü, Münih Buchsee’ye oradan da 1805’te Yuerdon’a taşındı. Yuerdon’da bu Enstitüsü 20 sene eğitim üzerinde çalışmalar yaptı.
Pestalozzi, toplumun eğitimle düzeltilebileceğine, her insanın iyiliğe elverişli olduğuna, her çocuğun kişilik sâhibi olması gerektiğine inanıyordu. Rousseau’nun aksine sosyal ahlâkı ve entellektüel bilgiyi, kâbiliyeti ve iyi davranışları verenin tabiat olmadığını müdafaa ediyor, bir çocuğun kâbiliyetini, ahlâkını, davranışlarını geliştirebilmesi için ebeveyninden ve öğretmenlerinden tâlimat ve disiplin alması lâzım geldiğini iddia ediyordu. Avrupa’da ilkokullarda çocuklar, Pestalozzi’nin yaşadığı dönemde, bir şeyi makina gibi anlamadan söylemeye, sert bir disipline ve mekanik kâidelere tâbi tutuluyorlardı. Pestalozzi bu duruma çok üzülüyor, disiplinin sevgi ve anlayışa dayanması lâzım geldiğini söylüyordu. Çocuk, mevcut sistemdeki gibi zorla değil, öğreneceği bilgiyi kendi sansüründen geçirip öğrenilmesi lâzım geldiğine karar vererek öğrenmelidir diyordu. Pestalozzi’ye göre çocuğa verilen bütün tâlimatlar, çocuğun tecrübe ve gözlemleriyle bağdaştırılmalıydı. Sınıfa fizikî örnekleri de sokmalı, müşâhede arttırılmalıydı.
Pestalozzi, eğitim sistemini çocuğun organik gelişmesiyle bağdaştırdı. Her zaman basitten karmaşığa gitmek, her basamağı bir evvelki öğrenilene dayandırmak lâzım geldiğini ileri sürdü. Mekanik eğitime karşı olmasına rağmen, bu sistemin de bilinmesi lâzım geldiğini söyledi.
Pestalozzi ahlâk eğitimine de çok ehemmiyet verdi. Fertlerin toplumdaki yapıcı rolünü yerine getirebilmesi için, ahlâkî eğitimin, hayatî bir değeri olduğunu iddia etti.
Burgdorf ve Yuerdon’daki okullar, Avrupa ve Amerika’dan gelen öğretmenleri cezbetti ve onlar da Pestalozzi’nin fikirlerini kendi ülkelerine götürdüler. Talebeleri arasında Philipp Emanuel von Fellenberg, Fredrich Froebel, Johann Friedrich Herbart, Karl Titter gibi eğitimciler sayılabilir.
Pestalozzi’nin eğitimde yaptığı reformların yanısıra mühim bir hareketi de, o zamana kadar kilisenin kontrolü altında olan okulların, hükümetin kontrolüne verilmesine sebep olmasıdır.
Alm. Serviette (f), Mundtuch (n), Handtuch (n), Fr. Serviette (f), essuie-mains (m), İng. Towel, (table) napkin. Yemek yerken dize örtülen, genellikle keten veya pamuk ipliğinden dokunmuş bez. Anadolu’nun çeşitli yörelerinde bu maksatla kullanılan havlu türünden dokumalara da peşkir denir. Farsça pişgirden bozmadır. Bunlar ekseriya bir metre boyunda, kırk santim kadar eninde dokuma tezgâhlarında dokunur, iki başı işlemeli olurdu. İşlemelerin inceleri gergefte, kalınları kasnakta işlenirdi. Genç kızların çeyizlerinde peşkirlerin çok çeşitlerini görmek mümkündür. Damat için işlenilen, ayrı bir emeğin, göz nûrunun, zerafetin birleştiği örnek peşkirler olurdu.
Peşkirin havlu olarak kullanılanlarından başka, şerbet peşkiri, peçete yerine kullanılan peşkir ve sofra bezi olarak yere serilenleri de vardı. Eskiden yemek, yer sofrasında bakır tepsilerde yendiğinden, yere peşkir serilirdi. Sofra gelmeden oturup sofrayı beklemek İslâm âdeti olduğundan oturanların dizleri üzerini örtecek şekilde yukarıdan peşkir bırakmaya “peşkir atmak” denilirdi. Hizmetçilerin veya evdeki gençlerin bu şekilde peşkir atmaları bir hüner sayılırdı.
Halk hikâyelerindeki türkülerin arasındaki mâni şeklindeki dörtlükler. Türk mûsikîsinde bir saz eseri türü. Farsça “önde giden” demek olan pişrevden bozmadır. Tek çalgı veya umûmî fasıl başlarında çalınır.
Rüzgâra karşı atılan, ucunda demir yerine kemik bulunan oklara da peşrev denir. Bunların boyları kısa olduğu gibi yayları da dar olurdu.
Eskiden topçu tarafından kullanılan, açıktaki personele yakın mesâfeden atılan şarapnelin bir çeşidine de peşrev denirdi. Bunlar saç bir muhafaza içinde birçok misketten meydana gelen bir top mermisiydi.
Çayırda yapılan yağlı güreşlerde; güreşme hazırlığı, güreşe girişi ifâde eden âhenkli hareketlere de peşrev denir. Bütün vücutları yağlı olan pehlivanların güneşin ışığında parlayan vücutları, kıvrak hareketleri, seri el hareketleri, yerden aldıkları temennalar, attıkları nâralar peşrevin belli başlı husûsiyetleridir. Peşrevde pehlivan uzun adımlarla meydanın ortasına doğru ilerlerken ellerini âhenkli olarak çırpar. Bu hareketi birkaç defâ tekrar eder. Meydan ortasında kıbleye döner, hafif diz kırıp temanna çakar ve rakibiyle tutuşur. Yağlı güreşlerimizde Koca Yusuf, Hergeleci İbrâhim, Aliço, Kavasoğlu İbrâhim ve Mümin Hoca pehlivanlıklarının yanısıra çok güzel peşrev yapmakla da meşhurdular.
Fransız devlet adamı ve askeri. Fransa’nın Pas de Calais, Cauchy-à la Tour şehrinde, 24 Nisan 1856 tarihinde doğdu. Saint-cry mezunu olan Pétain, Ecole de Guerre’de önce eğitim gördü, sonra da aynı okulda öğretmen oldu. Birinci Dünyâ Savaşı patlak verince Albaylıktan Tuğgeneralliğe terfi ettirildi ve emrine bir tümen verildi. 1914 senesinin Ekim ayında Kolordu Komutanı oldu. 1915 Mayısında Arras yakınlarındaki Fransa’nın yaptığı taarruzlarda başarı gösterdi. Aynı senenin Haziran ayında ikinci ordunun başına geçirildi. Birkaç ay sonra Champagne’deki harekâtı idâre etti. 1916 Şubatında Almanlar Verdun’a taarruz ettiklerinde, ilerleyişlerini durdurmak için emir aldı. Muhârebe bölgesini tanzim etti ve bâzı birliklerin çok kayıp vermesine mâni oldu. 1 Mayıs 1916’da Merkez OrdularıGrup Kumandanı oldu. Bu orduyla 1917 Nisanında taarruza katıldı. 15 Mayıs 1917’de General Robert Nivelle’in yerine Ordular Komutanlığına getirildi. O dönemde Fransız ordusunun morali çok bozuktu. Pétain ordunun moralini düzeltmeye çalıştı. General Ferdinand Foch’un direktiflerine uyarak 1918’de Almanları Ardenlere süren, Ağustos ve Eylül taarruzlarını düzenledi. 19 Kasım 1918’de Mareşalliğe terfi ettirildi.
Mareşal Pétain, iki dünyâ harbi arasındaki dönemde de boş durmadı. 1920-1930 seneleri arasında yüksek Harp Meclisi Başkanvekilliği yaptı. 1925-1926 seneleri arasında Fas’ta Abdülkerim’e karşı harp eden birliklere kumanda etti. 1934’te Harbiye Nâzırı, 1939’da İspanya Elçisi oldu. 1940 Mayısında Bakanlar Kurulu Başkanvekili olarak, Fransa’ya geri çağrıldı. 16 Haziranda Paul Reynold’dan sonra başkan oldu. Hitlerle 22 Haziranda mütâreke yaptı. 11 Temmuzda Fransız parlâmentosundan devlet başkanı olarak tam selâhiyet aldı. O zamanlar Fransız halkı Verdun kahramanının Almanların tam bir işgâl ve Nazileştirme hareketlerinden kurtulabilmek için tek alternatif olduğuna inanıyorlardı. Ancak yeni bağımsız hükümet ve Pétain, işgalcilerin isteklerine hayır diyecek halde değildi. 1940’ta Dışişleri Bakanı Pierre Lavali azletti. Yerine Pierre Etienne Fladin’i, onun da yerine Amiral Jean François Darlan’ı tâyin etti. Ancak Fransa işgâl edilince, Pétain Almanya’ya gitti. Oradan 1945’in Nisan ayında İsviçre’ye geçti. Kendi arzusuyla tekrar Fransa’ya döndü. Pariste muhâkeme edildi. 15 Ağustos 1945’te düşmanla işbirliği yaptığı ve gizli bilgi alışverişinde bulunduğu hükmüyle ölüm cezâsına çarptırıldı. De Guelle (o zaman geçici hükümetin başkanı olan), hükmü müebbet hapse çevirdi. Ile d’Jeu’da hapsedilen yaşlı general, hapishânede 1951’de öldü.
PETN (Pentaeritritol tetranitrat)
Alm. Petn, Fr. Petn, İng. Petn. Kuvvetli patlayıcı özelliği olan organik bir madde. Pentaeritritolün nitrik asitle reaksiyonundan elde edilir. Nitrogliserinle aynı sınıfa girer.
Kapsül ve fünyelerde tek başına vea el bombası ve mermilerde trinitrotoluen ile berâber, pentolit diye isimlendirilen karışımlar hâlinde kullanılır. İlk defâ Birinci Dünyâ Harbinden sonra kullanılmıştır.
Renksiz ve kristal yapıda bir madde olup ayrıca kalbi uyarıcı ilâç olarak da tıpta kullanılır.
Rus çarlarından. Osmanlıların Deli, Rusların da Büyük Petro lakâbı verdikleri Rus çarıdır. Rusların Romanov hânedan âilesindendir. 1672 yılında Moskova’da doğdu. Babası Çar Aleksi, annesi Nataliya Narıyşkına’dır. Asıl adı Pyotr Velikiy Alekseyeviç’tir. 1676 yılında Çar Aleksi ölünce, Çariçe Mariya’nın oğulları tarafından Kremlin’den uzaklaştırıldı. Petro’nun gençliği Moskova dışında, Preobrajenkoye ve Senyonovskoye’de geçti. Çar III. Feodor 1682’de ölünce, Rus çarı oldu. Çariçe ve Strelestler’in darbesiyle tahttan indirilerek, V. İvan çar oldu. Petro Moskova’dan tekrar uzaklaştırıldı. Moskova dışında sefil bir hayat sürüp; eğitim, öğretim ve terbiyeden mahrum bir şekilde yetişti. Beşinci İvan’ın 1689’da ferâgati, annesinin de 1694 yılında ölmesiyle, Rusya’nın tek hâkimi oldu.
Birinci Petro, Rusya’da iktidara bütünüyle hâkim olunca; kuzeyde Baltık Denizine çıkma, güneyde Karadeniz’e inme siyâsetini tâkip etti. Çar Petro’nun “Sıcak denizlere açılma” siyâseti, Rus yayılmasının temeli olup, bütün Rus, hükümet ve devlet adamları bunu benimseyerek, bu istikâmette faaliyette bulundular. Osmanlı Devleti ve Türkiye aleyhinde, Hıristiyanlık ve Şiîlik âleminin, kutsal ittifakına girdi. Rus ordusunu ve donanmasını kuvvetlendirdi.
1699’da, Amiral François Lefort kumandasında kuvvetli bir orduyu Azak Kalesi üzerine gönderdi. Rus ordusu, Azak Kalesini üç aydan fazla kuşattı. Osmanlı müdafaasını aşamayan Rus ordusu, kuşatmanın 95. günü 50.000 asker, 200 top kayıp vererek, 13 Ekim 1695’te geri çekildi. 1696’da Azak Kalesini tekrar kuşattırdı. Osmanlı Devletinin Avrupa cephesinde meşgûl olması ve Azak Kalesinde fazla kuvvet bırakmamasından istifâde ederek, kuşatmayı şiddetlendirdi. Çar Petro, yüz binlik ordusu ve Don Nehrini tâkip ederek gelen donanmasıyla; beş yüz kişilik müdâfilerden, altmış dört günlük kuşatmadan sonra, Azak Kalesini vire ile teslim aldı. 1697-1698 yıllarında Avrupa’yı dolaştı. Avusturya, Lehistan, Venedik devletleriyle imzâlanan 26 Ocak 1699 Karlofça Antlaşmasından sonra, 14 Temmuz 1700 İstanbul Antlaşmasıyla, Osmanlı Devletinden Azak Kalesini aldı.
Baltık Denizine çıkmak için, İsveç’e karşı, Lehistan, Danimarka ve Lehistan krallarıyla anlaşıp, İsveç’e saldırdı. 1700 yılında Narva’da İsveç Kralı Demirbaş Şarl’a yenildi.
İsveç Yenilgisi üzerine Rusya’da hızlı bir yenileştirme faaliyetine girdi. 200.000 kişilik bir ordu meydana getirdi. Onega ve Ladoga gölleri çevresindeki mâdenleri işleterek, top ve gemi sanâyiini geliştirdi. Avrupa’dan teknik eleman, uzman getirtti. İsveç’le mücâdeleye devam ederek, Estonya, İngriya, Karolya, Litvanya bölgelerinin bir kısmını zaptetti. Baltık Denizine çıkmak için 1793’te Petersburg (Leningrad) şehrinin kurulmasını, 1706’da Ladoga Gölünü Moskova’ya bağlayacak su yolunun açılmasını başlattı. Rusya’yı kalkındırma faaliyeti yıllarında; 1705 Astragan, 1707 Donetz, 1708 Don Kazakları isyanlarını da bastırdı.
İsveçle mücâdelede, XII. Şarl’ın 20.000 mevcutlu kuvvetlerini, 45.000’lik ordusu ve yetmiş topla; 8 Temmuz 1709 târihinde Poltava Muhârebesinde yenerek, üstünlük sağladı. İsveç Kralı Şarl’ın ricat yolunu keserek, ülkesine dönmesini engelledi. İsveç Kralı Osmanlı ülkesine sığınınca, Rus ordusu, Osmanlı hudûdunu ihlâl etti. Osmanlı Sultanı Üçüncü Ahmed Han, Çar Petro’nun Karadeniz’e inip, Boğazlara hâkim olma idealini ve hudut tecâvüzünü harp sebebi saydı.
Prut’ta 21 Temmuz 1711’de Baltacı Mehmed Paşa kumandasındaki Osmanlı ordusuna yenilince kaçmak isteyen Deli Petro’nun ricat yolu kesildiğinden kaçamadı. Hayâtından ümidini kesip, sinir krizleri geçirdi. Asabileşerek, delirme alâmetleri gösterdi. Mareşal Baron Şafirov vasıtasıyla Osmanlılarla antlaşma yapılınca, Prut bataklığında boğulmaktan kurtuldu. 22 Temmuz 1711 târihli Prut Antlaşmasıyla, 1696’da aldığı Azak’ı Osmanlılara iâde etti. Osmanlı Devletine tâbi Kırım Hanlığına vergi vermeyi kabul ederek, ülkesine döndü. (Bkz. Prut Harbi)
1717’de Avrupa seyâhatine çıkarak, Boğazları ele geçirip, Ayasofya Câmiini kiliseye çevirtmek şartıyla, Fransa ve İngiltere’den Osmanlı Devleti aleyhine yardım istediyse de, alamadı.
1721 Niştat Antlaşmasıyla, Estonya, İngriya, Karolye, Litvanya ve kısmen Finlandiya’yı elde etti. Baltık Denizi sâhiline sâhip olunca, devlet merkezini Moskova’dan yeni kurulan Petersburg’a taşıdı. Çar Petro, Rusya’nın hudûdunu doğuda da genişletti. İran Safevî Hânedanının iç karışıklığından faydalanarak, 1722’de Derbend’i, 1723’te Bakü’yü işgâl etti. İran’la yapılan 1723 Petersburg Antlaşmasıyla Rusya’nın hudûdunu Hazar Denizine kadar genişletti.
Çar Petro, Rusya’yı batıda ve doğuda genişleterek, Avrupa’nın en güçlü devleti olma yolunda faaliyette bulundu. Askerî, idârî, dînî, mâlî, sosyal, ıslahat ve tedbirler aldı. Rus ordu ve donanmasını modernleştirerek, kuvvetlendirdi. Devamlı ordu sistemini kurup, sayısını arttırdı. Topçuluk ve ateşli silâhlara ağırlık verdi. Yeni tersâneler kurarak, donanmadaki gemi sayısını arttırdı. Rusya’yı her biri kırk üç vilâyetten meydana gelen sekiz bölgeye ayırdı. Devlet merkezinde dokuz kişilik bir senato meydana getirdi. Kiliseyi Moskova Patrikliği kontrolünden alıp, kendine bağladı. Vergileri arttırdı. Köylüyü topraktan koparacak ağır vergiler koydu. Köylü sefil duruma düştü. Verâset kânununu değiştirdi. Tek mîras usûlüyle azilzâdelerin arâzilerini böldürmedi. Eğitime önem verip; devlet memuru yetiştiren ilk, orta, yüksek ve ihtisas okulları açtırdı. Rus halkını Fransız ve Macar kıyâfetleri giymeye zorladı. Ağır vergiler, hürriyet kısıtlamaları ve halkı Batı usûlünde kıyâfet giymeye zorlaması tepkilere sebep oldu. Çar Petro, orduyu kuvvetlendirip, sayısını arttırdığından, Rus halkının reformlara tepkisini önledi. Rus halkına çok zulüm yaptı. Veliaht olan oğlu Aleksi’yi bile kırbaçlatarak öldürttü. Çar Petro tahta vâris bırakmadan 1725 yılında Petersburg’ta ölünce, Rusya’da büyük entrikalar döndü. Petro’nun eski metresi KraliçeKaterina, bol para dağıtarak ordunun desteğiyle I. Katerina ünvânıyla Çariçe îlân edildi.
Alm. Petroleum, Erdöl (n), Fr. Pétrole (m), İng. Petroleum, oil. Toprak altında, daha çok derinliklerde bulunan organik menşeli az akışkan, koyu renkli, alev alıcı, sıvı yakıt. Petrol, hidrojen, karbon, kükürt, azot ve oksijen ihtiva eden organik bileşiklerin bir karışımıdır.
Petrolün Târihçesi:
Dünyâ üzerinde doğal gaz ve yağ sızıntıları hâlinde çıkan petrolden ilk defâ faydalanan Sümerler, daha sonra Asurlular ve Bâbilliler olduğu bilinmektedir. 4-5 bin yıl önce, Fırat Irmağı kıyısında bulunan Tuttut (Hit, Irak), zamânın başlıca asfalt üretim merkezlerindendi. Buradaki sızıntılardan toplanan ham petrol ve asfalt çok değişik gâyelerle kullanılıyordu. Eski Mısırlıların deri ve müshil ilâcı olarak sıvı petrolden faydalandıkları sanılmaktadır. Persler (İranlılar) M.Ö 480’deki Atina kuşatmasında uçları sıvı petrole batırılmış lifli oklar kullandıkları bilinmektedir. Müslümanların İspanya’yı feth etmesinden sonra Avrupa’da petrol damıtılmış olarak aydınlatmada kullanılmaya başlandı.
Sanâyinin gelişmesiyle enerji alanında petrol yavaş yavaş yerini aldı. Daha bol yeni yeni petrol kaynaklarının bulunması yönünde herkesi harekete geçirdi.İlk petrol kuyusu 1859’da ABD’de açıldı. Daha sonra pekçok ülkede petrol sanâyii hızla gelişmeye başladı.
Yirminci yüzyılın hemen ilk başlarında otomobilin yaygınlaşmasıyla petrol kıymetli bir enerji kaynağı durumuna geldi.
Petrolün bulunduğu bölgede, çeşitli hidrokarbonların karışımı olan yanıcı gaz da bulunur.
Petrolün bulunduğu yerler: Jeolojistlerin çoğunun görüşüne göre petrol, milyonlarca sene evvel toprak altında kalan bitki ve hayvanların organik maddelerinden meydana gelmiştir. Petrol ana kayaçta meydana geldikten sonra, göç(migrasyon) ederek yerleşme (rezerv) kayacına gelir. Burada birikir. Petrolün rezerv kayacından uzaklaşmasına imkân yoktur. Bu kayacın üstü geçirmez tabaka ile örtülüdür. İşte, petrolün bulunduğu bu yerlere “petrol kapanı” adı verilir.
Petrol kapanları, yeryüzüne birkaç yüz metre yakın olabilecekleri gibi, binlerce metre derinlikte de olabilir. Kapanları arayıp bulmak sondaj mühendisinin, kuyu açacak bir yer tespit etmek, petrol jeologlarının ve jeofizikçilerinin görevidir.
Petrolün aranması: Petrol çıkarılabilmesi için önce, petrol olduğu tahmin edilen bölgelerde ilmî jeolojik incelemelerin yapılması gerekir. Petrol aranacak yerlerdeki başlıca özellikler:
1. Arâzinin geçmiş jeolojik devirlerde deniz olması.
2. Hayvânî ve nebâtî (bitkisel) parçacıklar bakımından zengin bir çöküntü tabakasının bulunması ve bunun teşekkül edecek petrolü muhâfaza edebilecek şekilde gözenekli bir kum tabakası ile temasta olması.
3. Petrolün toplanmış olduğu gözenekli tabakanın sızdırmaz başka bir tabaka üzerinde bulunması.
4. Arâzinin katlanma ve eğilme gibi kuvvetler tesiri altında petrolün toplanabileceği sınırlı sahalar meydana getirmiş olması.
Bu hususlar, uçaklardan uydu yardımıyla alınan filmler ve arâziden alınan örneklerle arâzinin jeolojik durumunu, teşekkül devresi içindeki çöküntü miktarı, tabakanın kalınlığı ve yer altında ne şekilde bulunduğu tespit edilir.
Sismik metodla petrol aranması, tabakalar içerisinde sun’î olarak meydana getirilen deprem sarsıntı dalgalarının özel âletlerle (Jeofon) tespiti ve kaydı sâyesinde mümkün olmaktadır. Dinamit patlatılmasından sonra dağılan ses dalgaları çeşitli formasyon yüzeylerinden yansır. Muayyen yerlere yerleştirilmiş olan sismometrelerle ses dalgalarının arz içerisindeki sert kayalara çarpıp dönmeleri için geçen zamanla, bu tabakaların yer yüzüne olan mesâfeleri tespit edilir. Gravite metodu, cisimlerin birbirlerini çekmeleri esasına dayanır. Bu işlem için hazırlanmış Gravimetre ile yapılır. Manyetik metodunda, arz kabuğundaki manyetik sapmalar Manyetometre ile kaydedilerek formasyon hakkında bilgi edinilir.
Petrol sondajı: Petrol kuyuları çeşitli metodlarla açılır. En ilkel kuyu açma metodu şahmerdan tipi olup delici bir metal, yükseğe kaldırılıp bırakılır. Toprağa süratle giren metal, delik açar. Delik zaman zaman tazyikli su ile temizlenir. 1.500 metreye kadar bu metodla kuyu açılabilir. Bugün, sondajda hidrolik rotary ve turbo teknik kullanılır. Yurdumuzda hâlen rotary sondajı kullanılmakta olup, sondaj ekipmanları şunlardır:
1. Güç-tahrik motoru. Dizel jeneratörden beslenir.
2. Kule.
3. Kaldırma ekipmanları: Vinç, kanca, makaralar.
4. Dönen ekipmanlar: Döner tabla, tahrik, sondaj ve ağırlık boruları, matkap.
Bu metodla kesici matkap ile sondaj boruları dizisi beraberce dönerler.
Petrol üretimi:
1. Pompalarla: Şâyet petrolün içinde bulunduğu yapı ve rezervuar basıncı petrolün yüzeye çıkmasına yetmiyorsa, derinkuyu pompaları ile petrol yeryüzüne çıkarılır.
2. Akar kuyular: Rezervuar basıncı petrolün yüzeye çıkmasına yeterli ise, petrol kuyusu akar kuyu olarak nitelendirilir. Kuyu başı vanalarla teçhiz edilir.
İstihsal edilen petrol, beraberinde getirdiği tuzlu sudan dinlendirilerek ayrılır. Bu dinlenme ve tuzlu sudan ayırma işleminden sonra rafinasyon için petrol rafinerilerine boru hattıyle (pipe-line) ulaştırılır.
Petrol kimyâsı: Ham petrol birbirinden güçlükle ayrılabilen maddeler karışımıdır. Ham petrolden; petrol gazı, gazyağı, benzin, motorin, fuel-oil, yağlama yağları, mum ve asfaltik bitüm gibi çeşitli ürünler elde edilir. Yukarıda adı geçen ürünler çoğunlukla yalnızca karbon ve hidrojenden meydana gelmişlerdir ve “hidrokarbonlar” olarak adlandırılırlar. Diğer mevcut elementler, miktarlarının azlığı sebebiyle ihmal edilebilirler. Bunlardan kükürt eser miktarda bulunmasına rağmen, ürün kalitesi üzerindeki etkisi sebebiyle önem arz eder.
Petrol ürünlerinin elde edilmesinde başlıca iki proses kullanılır:
1. Fiziksel metodlar vâsıtasıyla ham petrol içerisindeki hidrokarbonlar yapıları bozulmaksızın, teknik olarak daha kullanışlı, faydalı gruplara ayrılır.
2. Kimyâsal veya konversiyon metodları ile kompleks hidrokarbonlar daha basit gruplara parçalanır ve daha sonra da teknik olarak faydalı gruplar meydana getirmek üzere yeniden düzenlenirler.
Petrol ürünlerinin elde edilmesi, hem proses hem de araçlar açısından diğer kimyâsal ürünlere göre epey farklılık gösterir. Ancak genel hatları ile petrol kimyâsı, hidrokarbon kimyâsı ile eşdeğer tutulur.
Hidrokarbonlar: Molekül içerisindeki karbon atomlarının sayısına ve dizilişine bağlı olarak; normal sıcaklık ve basınç şartlarında gaz, sıvı ve katı hallerde bulunurlar.
1. Dört karbon atomluya kadar gaz,
2. Dört-yirmi karbon atomlular sıvı,
3. Yirmiden fazla karbon atomlular katı haldedirler.
Hidrokarbon olmayanlar: Ham petrol ve diğer petrol ürünleri içerisinde mevcut bulunan “hidrokarbon olmayan maddeler” miktar olarak az olmakla birlikte, bâzılarının ürün kalitesi üzerindeki etkileri oldukça önemlidir. Çoğu zaman bunların etkisi zararlı olup üründen ayrıştırılmaları veya etkisi daha az zararlı olan maddelere dönüştürülmeleri gerekir. Gâyet nâdir olarak ise bunların varlığı faydalı olur ve oldukları gibi bırakılırlar.
Hidrokarbon olmayan maddeler grubu içerisinde yer alan en önemli elementler şunlardır:
a) Kükürt (S); b) Azot (N); c) Oksijen (O); d) Bâzı ham petrol cinslerinde eser miktarlarda, metal bileşikleri hâlinde vanadyum (Va), nikel (Ni), sodyum (Na) ve potasyum (K) bulunabilir.
a. Kükürt bileşikleri: Ham petrol içerisinde (ağırlıkça) % 0,2 ile % 6 arasında değişen oranlarda; korozif veya korozif olmayan özelliklere sâhip, çeşitli kükürt bileşikleri bulunmaktadır. Serbest kükürt, hidrojen sülfür ve merkaptanlar korozif bileşikleri meydana getirirler. Bunlar ham petrolün destilasyonu sırasında ortaya çıkarlar ve proses ekipmanlarında şiddetli korozyona yol açarlar, bu sebeple tedbirler alınması gerekir. Sülfürler, disülfürler ve tiyofenler korozif olmayan kükürt bileşiklerini teşkil eder. Bunlar doğrudan korozif olmamakla birlikte yüksek sıcaklıklarda ayrışmak sûretiyle dolaylı olarak korozyona sebep olabilirler. Bu yüzden sıcaklık kontrolü sağlanması gerekir.
Kötü kokularının yanı sıra korozif olan veya olmayan bütün kükürtlü bileşikler, petrol ürünlerinin çoğunda istenmezler.
b. Azotlu bileşikler: Ham petrol türlerinin çoğunluğunda % 0,1 oranında azotlu bileşikler bulunur. Bunlar destilasyon ameliyesi esnâsında ortaya çıkarlar ve asit ekstraktının nötralizasyonu ile yeniden kazanılırlar.
c. Oksijenli bileşikler: Ham petrolde mevcut oksijen bileşikleri destilasyon ameliyesi (işlemi) esnâsında ayrışarak, karboksilik asit grupları ile birleşip, halka yapılı maddeleri meydana getirirler. Ortaya çıkan maddeler naftenik asitler olarak isimlendirilirler. Bâzıları çok korozif olan bu asitler alkali muamelesiyle ortamdan ayrıştırılırlar ve sonradan ekstraktın asitlenmesi yoluyla yeniden kazanılırlar. Elde edilen bu maddeler boyaların, ucuz sabunların ve emülsiyon teşkil edici maddelerin îmâlinde kullanılırlar.
Bâzı ham petrol cinslerinde fenolik bileşikler mevcuttur. Bunlar kraking ameliyesi sırasında ortaya çıkarlar. Daha sonra rafinasyon ameliyesinde yeniden kazanılırlar.
Ham petrol çeşitleri: Ham petroller görünüşleri ve yoğunluk bakımından elde edildikleri alanlara ve memleketlere göre farklılık gösterirler. Bunlar yeşilimsi kahverenkli akışkan cinslerden siyah yarı-katı cinslere kadar çeşitlilik arz ederler. Fakat hepsinin sâhip olduğu ortak bir husus esas olarak hidrokarbonlardan teşekkül etmeleridir. Hidrokarbonların molekül tiplerine ve bunların miktarlarına bağlı olarak farklılık gösterirler. Bâzıları parafinlerden, bâzıları naftenlerden meydana gelir. Çok miktarda erimiş gaz bulunduranlar olduğu gibi, hemen hiç erimiş gaz ihtivâ etmeyenler de mevcuttur. Kullanılan ham petrolün cinsi elde edilen petrol ürünlerinin tiplerini etkiler. İhtivâ ettikleri hidrokarbonların cinslerine göre ham petroller başlıca üç sınıfta toplanır:
1. Parafinik ham petroller: Parafinik hidrokarbonlardan meydana gelirler, mum ihtivâ ederler. Asfaltik maddeler yok denecek kadar azdır. Bunlardan yüksek miktarlarda mum ve yüksek dereceli yağlama yağları elde edilir.
2. Naftenik ham petroller (Asfaltik ham petroller): Naftenik hidrokarbonlardan meydana gelirler. Hemen hiç mum ihtivâ etmezler. Önemli miktarda asfaltik madde ihtivâ ederler. Bunlardan elde edilen yağlama yağlarının viskozitleri parafinik ham petrollerden elde edilenlere nazaran, sıcaklığa karşı daha hassastırlar. Ancak, özel rafinasyon metodları sâyesinde parafinik esaslı ham petrollerden elde edilen yağlama yağlarına eşdeğer hale getirilirler.
3. Karışık ham petroller: Bunlar hem naftenik hem de parafinik hidrokarbonlarla bir miktar aromatik hidrokarbonlardan meydana gelirler. Mum ve asfaltik maddeler ihtivâ ederler.
Rafinasyon: İstihsâl edilen ham petrol, bir çeşit saf kimyâsal madde olmayıp; içerisinde değişik hidrokarbon gruplarının kimyâsal bileşimlerini ve kükürtlü maddeler, su, bazik tuzlar ve eser halde mineralleri ihtivâ eden bir karışımdır. Rafinasyon işlemi, yabancı maddeleri tasfiye ederek ham petrolden belli özellikleri olan, günümüzde çok kullandığımız ürünleri çıkarmak için yapılır.
Bir ham petrolü meydana getiren hidrokarbonların kaynama veya buharlaşma sıcaklıkları, hidrokarbonun molekül ağırlığıyle orantılı olarak artar. Bu özellik, ham petrolün ısıtıldığı sıcaklığın kontrol edilmesi sûretiyle, içinden değişik molekül ağırlığında ürünlerin buharlaştırılmasını mümkün kılar. Rafinasyon sanâyiinin ana prensibini teşkil eden destilasyon bu esâsa dayanır. Bir rafineriye giren ham petrol üzerinde yapılan ilk işlem, onu bir destilasyon kolonundan geçirmek sûretiyle değişik yoğunlukta kısımlara ayırmaktır. Bu kolonun tabanından tepesine doğru sıcaklık azaldığından en alt kısımda en ağır hidrokarbonlar, en üst kısımda da en hafif hidrokarbonlar buharlaşır. Bu buharların kolonun değişik noktalarından dışarı alınması ve yoğunlaştırılması sûretiyle, ürünler elde edilir. Bu ürünler molekül ağırlıkları belli hudutlar içinde değişen hidrokarbon cinslerinden meydana gelmiştir.
Bir rafineride kuruluş gâyesine göre değişik destilasyon, reforming ve kraking üniteleri bulunur. Bunlara ilâveten, üretilen mahsullerin istenmeyen kirletici maddelerden temizlenmesini, parçalanmasını, depolanmasını ve satışa hazırlanmasını sağlayan tesisler de mevcuttur. Rafinasyon işlemlerinde bol miktarda su buharı kullanıldığından, her rafinerinin ayrıca su arıtma ve soğutma tesisleri ve buhar santralları mevcuttur. Rafineri faaliyeti gece gündüz kesintisiz devam eder.
Bir rafineride elde edilen en hafif ürünler metan, etan ve etilen gibi, propandan daha hafif olan gazlardır. Bunların sıvılaştırılmaları zor ve pahalı olduğundan, rafinerilerde veya rafineri yakınındaki tesislerde yakıt gazı olarak kullanılmaları tercih edilir.
Rafineri ürünleri: Rafinaj esnâsında ham petrolden ayrılan propan ve bütan gazları, kolayca sıvılaştırılabilmeleri dolayısıyle, evlerde ve sanâyide geniş çapta kullanılmaktadır. Bu sıvılaştırılmış petrol gazları(LPG) genellikle propan ve bütan gazı karışımı olarak, çelik tüplere doldurulmuş vaziyette satılır.
Bugün en çok kullanılan motor yakıtı olan benzin, ham petrolden kaynama noktaları 30-200°C olan hidrokarbonların ayrılmasıyle elde edilir. Uçak benzinlerinin ekserisinin oktan numaraları 100’ün üzerinde olduğundan, bu benzinler özel hidrokarbonların sentezleriyle elde edilmektedir. Benzinler, oktan sayısına göre değişik renklerde (Kırmızı, mavi, yeşil, kahverengi, eflâtun) olabilir. Hafif benzinle gazyağı arasında kalan bir ağır nafta olan solvent, boya sanâyiinde, kuru temizlemede, ormancılıkta ve haşaratla mücâdelede eritici veya çözücü madde olarak kullanılmaktadır. Türkiye’de solvent üretimi sâdece Türkiye Petrolleri A.O.’nın Batman Rafinerisinde yapılmaktadır.
Tamâmen ham petrolün destilasyonundan elde edilen gazyağı, kaynama noktaları 160-250°C arasında değişen hidrokarbonlardan meydana gelmektedir. İçinde bulunan kükürt bileşikleri hidrojenasyonla ayrılmaktadır. Böylece, işlenme, fitil bozulması dumanlı yanma ve pis koku yayılması önlenmektedir.
Destilasyon sırasında gazyağından sonra gelen Motorin, genellikle 200-360°C arasında kaynama noktası olan hidrokarbonların ham petrolden ayrılmasıyle elde edilir. Dizel motorlarında yakıt olarak kullanılır. Ev ve sanâyi işyerlerinde ısıtma yakıtı olarak da kullanılmaktadır.
No. 4 Fuel-Oil adıyla da anılan Marin dizel, daha ziyâde deniz taşıtlarında, büyük dizel jenaratörlerinde yakılmaktadır. Fuel-Oil No.5 ve No.6 endüstri ve kazan yakıtlarıdır. Buhar kazanlarında kömür yerine kullanılır.
Ham petrolün atmosfer basıncı altında destilasyonu neticesinde meydana gelen dip ürün veya rezidyum, fuel-oil ve makina yağlarının îmâlinde kullanılabilir. Bunun için, rezidyum bir vakum destilasyon ünitesinde, ikinci bir destilasyona tâbi tutularak, içindeki asfalt ayrıldıktan sonra elde edilen ağır motorinden daha yüksek viskoziteli ürünler kullanılır. Bu ürünler içindeki petrol mumu ayrıldıktan ve değişik çözücülerle muâmele edildikten sona, makina yağlarında kullanılan bâzı ürünler elde edilir.
Memleketimizde ilk modern rafineri inşâsı, 1956’da tamamlanan Batman rafinerisidir. İlk kuruluş kapasitesi 330 bin ton olan bu rafineri, atmosferik ve vakum destilasyon kolonlarını mavi ham petrol ve asfalt ünitesi, termal katalitik kraking (T.C.C.) ünitesi ve kimyevî tasfiye ünitesini ihtivâ eder. Ayrıca, reforming ve L.P.G. üniteleri ilâve edilmiştir. Türkiye’nin ikinci modern rafinerisi İzmit’te kurulmuş olan İpraş rafinerisidir. Yılda 5,5 milyon ton ham petrol işlemektedir.
Yurdumuzun üçüncü büyük rafinerisi 1962 yılında faaliyete geçen, 4,4 milyon kapasiteli Ataş rafinerisidir.
Türkiye’deki dördüncü rafineri 3.000.000 ton/yıl kapasite ile 1972’de işletmeye açılan İzmir Aliağa rafinerisidir. Aliağa rafinerisinin kapasitesi 1976’da 4.500.000 ton/yıl oldu. Daha sonra 1976 yılında yapımına başlanıp, 1987’de işletmeye açılan Orta Anadolu Rafinerisi açıldı. Rafinerinin üretim kapasitesi 5 milyon ton ham petroldür.
Dünyânın en büyük petrol yatakları: Bugün petrol yataklarının miktarı modern ölçme aletleriyle yapılmaktadır. Buna rağmen petrol rezervlerinin miktarını önceden kestirmek zordur. Ancak dünyâ petrol rezervlerinin toplamının 400-500 gigaton (1 Gt= 1 milyar ton) olduğu tahmin edilmektedir. Buna göre dünyâ petrolünün yüzde 16’sını ABD, yüzde 15’ini Eski Sovyet Cumhûriyetleri, yüzde 11’ini Kuzey Afrika ve Nijerya, yüzde 38’ini İran Körfezi ülkeleri, yüzde 6’sını Venezüella, geri kalanını da elli beş değişik ülke üretmektedir.
ABD’de petrolün en çok bulunduğu bölgeler Doğu Texas, Louisiane, Batı Texas, Oklahome ve Kalifornia’dır. Amerika’da 500.000 petrol kuyusu olup, kuyu başına günlük üretim 19, toplam 9.400.000 varildir. ABD’nin 1967 senesinde Alaska’nın Arctic Okyanusunda bulduğu petrol yatakları da oldukça zengindir.
Dünyânın en büyük petrol rezervi Suudi Arabistan’ın Ghawar sahasıdır. Bu sahanın boyu 240 km genişliği 16 km’dir. Bu bölgeye yakın birkaç büyük yatak daha vardır. İran Körfezi petrol yatakları ile birleşik gibidirler. Bu bölgelerde toplam 300 kuyu mevcut olup, günde 5500 varil petrol çıkarılır. Kuveyt petrol rezervi ise toplam 73 milyar varildir.
İran’ın en büyük petrol yatakları Marun, Aghe Jari, Saran ve Ehvaz bölgelerinde yer alır. Irak’ın toplam petrol rezervi 34 milyar varil civârındadır.
Diğer petrol bölgelerinden Libya’nın rezerv miktarı ise 21 milyar varili bulmaktadır. Petrol, Kuzey Avrupa ülkeleri tarafından Kuzey Denizinde de çıkarılmaya başlanmıştır. Kuzey Denizinde 30 milyar varil petrol rezervi vardır.
Dünya Ham Petrol Rezervleri (Tahmini)
Ülke |
Görünür rezerv+ |
Muhtemel kaynaklar+ |
toplam rezerv+ |
Suudi Arabistan |
168.8 |
41 |
261.5 |
Eski Sov. Cum. |
61.0 |
107 |
258.0 |
ABD |
28.0 |
54 |
221.1 |
Irak |
44.1 |
56 |
117.8 |
Kuveyt |
89.8 |
3 |
114.7 |
İran |
47.9 |
19 |
100.7 |
Meksika |
26.5 |
50 |
88.9 |
Venezuela |
25.6 |
17 |
82.0 |
Çin |
18.4 |
34 |
62.5 |
Kanada |
6,5 |
26 |
45.1 |
BAE |
32,9 |
1 |
43.2 |
Libya |
21,3 |
7 |
43,1 |
Endonezya |
8,5 |
9 |
29,4 |
Norveç |
10,9 |
16 |
28,8 |
Nijerya |
7,9 |
6 |
24,8 |
Cezayir |
8,8 |
5 |
21,5 |
İngiltere |
13,0 |
2 |
20,9 |
Toplam |
619,9 |
453 |
1.564.0 |
+ milyon varil (1993)