PELEMİR (Cephalaria syriaca)
(Bkz. Acımık)
PELİKAN (Pelecanus onocrotalus)
Alm. Pelikan (m), Fr. Pélican (m), İng. Pelican. Familyası: Pelikangiller (Pelecanidae). Kutan olarak da bilinir. Yaşadığı yerler: Eski ve Yeni Dünya’nın su kenarlarında. Özellikleri: Gagasının altında genişleyebilen derimsi bir torba vardır. Ayaklarının dört parmağı da perdelidir. Kesesinin içinde balık biriktirerek beslenir. Çeşitleri: Yedi türü bilinir.
Pelikangiller âilesinden, kaz büyüklüğünde, toplu hâlde yaşayan bir su kuşu. Kaşıkçı kuşu da denir. Geniş üst gaga ucu çengelli, alt gaga ise torba şeklinde keselidir. Sığ nehir ve göl kıyılarında yaşar. Yuvalarını genellikle sazlık bölgelerde ve toprak üstünde ot ve kamıştan yaparlar. Küçük türler ise koloniler hâlinde ağaçlar üzerinde barınırlar. Tüyleri beyaz, üzerleri kırmızı benekli, kanat uçları siyahtır. Uçarken boyunlarını geri döndürürler. Çok iyi yüzer ve uçarlar. Kısa ve kuvvetli olan ayaklarının dört parmağı da perdelidir. Amerika’da yaşayan kahverenkli pelikan, denizde yaşayan ve havadan suya dalabilen tek türdür. Gaga ucundan kuyruk ucuna kadar 180 cm olan büyük türleri vardır. Kanat açıklıkları üç metreye ulaşabilir. Kuzeyde yaşayanlar kışın sürüler halinde sıcak bölgelere göç ederler.
Çoğunlukla toplu halde avlanırlar. Avladıkları balıkları alt gaga torbasında biriktirerek yutarlar. Yutamadığı iri balık yüzünden boğulanları da vardır. Esas besin kaynağı balık olmakla berâber, semender ve kurbağa da yerler.
Avlanacakları zaman 8-10 tânesi bir araya gelerek saf veya çember meydana getirirler. Kanat ve ayakları ile suya vurarak balıkları kıyıya veya çemberin ortasına sıkıştırır ve rahatça kepçelerine doldurup yutarlar. Az derin sularda avlanmayı tercih ederler. Gagasının içine balıklarla beraber su da dolduğundan bâzı bölgelerde “saka kuşu” olarak da bilinirler.
Erkekleri dişilerinden daha iricedir. Yazın ülkemizin göl, sazlık ve kamışlıklarında, alçak söğütlerde bulunurlar. İki-üç yumurta yaparlar. Yavrular çok çelimsiz ve çıplak bir vaziyette yumurtadan çıkar. Uzun süre anaları tarafından yarı sindirilmiş hazır besinlerle beslenir. Geliştikçe gagalarını annelerinin kepçelerine daldırarak balık yemeğe başlarlar.
Türkiye’de Konya ilindeki Akgöl, Balıkesir ilindeki Manyas, Samsun ilindeki Balık göllerinde bayağı pelikan (kutan) çeşitleri yaşamaktadır. Dünyâda nesilleri azalmış çevre dostu tepeli pelikanlar (kutanlar) Konya ilindeki Akgöl ve Hotamış gölleriyle Kayseri ilindeki Sultansazlığı Gölünde yaşamaktadır. Bunların da nesilleri artık tükenmeye yüz tuttuğundan, devlet tarafından koruma altına alınmıştır.
PELİNOTU (Artemisia absinthium)
Alm. Wermut, Fr. Absinthe (f), İng. Wormwood. Familyası: Bileşikgiller (Compositae). Türkiye’de yetiştiği yerler: Kuzey, İç ve Güney Anadolu.
Temmuz-ağustos ayları arasında sarı renkli çiçekler açan, 40-100 cm boylarında, az çok tüylü, kokulu, çok yıllık otsu bir bitki. Daha çok kayalık ve kurak yerlerde yetişir. Yaprakları parçalı, grimsi beyaz renklidir. Başçıklar küçük, küre şeklinde olup salkım hâlinde toplanmışlardır. Başçıkların kenarlarında dil şeklinde dişi çiçekler, ortada ise tüp şeklinde hermafrodit çiçekler bulunur.
Kullanıldığı yerler: Çiçekli dalları çiçeklerin açılması esnâsında toplanarak gölgede kurutulur. Uçucu yağ ve acı maddeler taşır. İştah açıcı, kuvvet verici, idrar arttırıcı, ateş düşürücü ve kurt düşürücü etkileri vardır. Yüksek dozlarda zehirlenmeler yapar. Toz olarak günde (% 1-3’lük) 2-3 bardak içilir.
M.Ö. 431-404 târihlerinde, Atinalılarla Ispartalılar ve müttefikleri arasında meydana gelen savaş. Atinalılarla Ispartalılar arasındaki târihî düşmanlık ve rekâbet; Atinalı devlet adamlarından Perikles’in yayılma siyâseti; Korent ile Korkira arasındaki mücadele, Peloponnes Harbine sebep oldu.
Yirmi yedi yıl süren harp, üç safhaya ayrılır. İlk safhası on yıl sürüp, M.Ö. 421’de Nicias Sulhü ile sona erdi. İkinci safhası, 418’de Atinalıların müttefiki Argoslularla berâber, Ispartalılara saldırısıyla başladı. Atinalılar 418’deki Mantinea Muhârebesinde yenilince, Sicilya’ya büyük bir sefer tertip ettiler. 413’te Sicilya Seferi de bozgunla netîcelendi. Peleponnes Harbinin üçüncü safhasına Decelea Harbi de denir.
Ispartalılar, Atinalılardan Decelea’yı aldılar. Ispartalılar, Perslerden de yardım alarak,Ege Denizinde kuvvetli filolar kurdular. 404 yılında Atina, Ispartalıların eline geçince, şehrin müdâfaasına yarayacak engeller kaldırıldı. Atina şehir devleti yıkılarak, oligarşik idâre kuruldu.
Alm. Pinguin, Fr. Pingouin, İng. Penguin. Familyası: Penguengiller (Spheniscidae). Yaşadığı yerler: Güney Kutup Bölgesinde, Antarktika Adaları, Yeni Zelanda, Avustralya, Güney Afrika, Güney Amerika, Galapagos kıyıları. Özellikleri: Uçamayan, dimdik durabilen, karlar üstünde göğüsleri üzerinde kayabilen çok iyi yüzücü, perde ayaklı deniz kuşları. Yumurtlamak için karaya çıkarlar. Mürekkepbalığı, kabuklu ve balık avlayarak beslenirler. Ömrü: 30-35 yıl. Çeşitleri: On yedi türü vardır.
Penguengiller familyasından tıknaz gövdeli, yüzgeç kanatlı, perde ayaklı deniz kuşlarına verilen ad. Güney Kutbu, Yeni Zelanda, Avustralya, Güney Amerika, Güney Afrika ve hattâ Galapagos kıyılarında yaşarlar. Kuzey Kutbunda bulunmazlar. Önceleri Antarktika kuşları olarak bilinirdi. Büyüklük bakımından 30-105 cm arasında değişik 17 kadar türü bilinmektedir. En irileri olan İmparator Pengueni 45 kg ağırlığa ulaşır. Sıcak bölgelere doğru gidildikçe boyları küçülür. Denizlerdeki kabuklular, balık ve mürekkepbalıkları ile beslenirler. Tüyleri kuş tüylerine hiç benzemez. Sırtları siyah veya gri, karın kısımları beyaz ince pulsu tüylerle örtülüdür. Başlarındaki renk tüyleriyle, türler birbirinden ayrılmaktadır. Kuyrukları kısa ve ayakları vücutlarının gerisinde olduğundan rahatlıkla dimdik ayakta durabilirler. Karada badi badi yürümelerine rağmen, suda uçarcasına yüzerler. Denizde, saatte 10 deniz mili hızla yüzebilirler. Hattâ gerektiğinde bu hızlarını iki katına çıkarabilirler.
Kanatları uzun telek tüylerinden yoksun olup, kırılmadığı için uçmaya yaramaz. Buna karşılık yüzmede çok kuvvetli yüzgeç vazîfesi görürler. Buzlar üzerine sıçrayabilir ve çok iyi kayabilirler. Göğüslerinin üzerinde yatarak yüzgeç kanatlarının yardımıyla kızak gibi kayarak, karaların birkaç yüz kilometre içlerine gidebilirler. Yalnız üreme mevsimlerinde yumurtlamak için karaya çıkarlar. Vücutlarını örten sık tüyler ve deri altlarındaki kalın yağ tabakaları ile Antarktika’nın sıfırın altındaki dondurucu soğuklarından korunurlar. Vücut ısılarını ayarlayan otomatik bir mekanizmaya sâhiptirler. Gerektiğinde kan damarlarıyla deriye giden kanı azaltarak, yükselterek ve tüylerini dikleştirerek vücut sıcaklıklarını kontrol ederler.
Güney Kutup penguenleri 40°C’lik vücut ısılarıyle -40°C’lik Antarktika soğuğuna uyum sağlarlar. Vücutlarındaki tüy, yağ, bol besinlerden elde ettikleri enerji ve kontrol mekanizmalarıyla 80°C’lik ısı farkına tahammül ederler.
Antarktika’nın kral penguenleri günde ortalama 140 defâ suya dalarlar. Bunun ancak yüzde onunda av yakalayabilirler. Tüy dipleri deriye yakın kısımda ısıya karşı yalıtkan bir iç tabaka meydana getirerek vücudu soğuktan emniyetle korur.
Kuluçka dönemlerinde bâzı türler, dört aya yakın bir zaman açlığa tahammül ederler. Bu devrede ağırlıkları yarı yarıya düşer. Antarktika dışında yaşayanların, su akıntıları ve yüzen buzlarla Güney Kutbundan geldikleri zannedilmektedir.
Üreme devrelerinde bir kısmı yanyana yuvalar kurarak yüzbinlerce bireyden hâsıl olan kuluçka kolonileri meydana getirirler. Yuva yapanları 2-3 yumurta yumurtlar. İmparator (Aptenodytes forstei) ve kral penguen (A. patagonica) ise yuva yapmadıklarından birer yumurta yumurtlar ve tek yumurtalarını ayakları üzerinde ve karınlarının altındaki gerçek kuluçka derisinin altında muhâfaza ederek soğuktan korurlar. Yuva yapanların erkekleri, dişilerine çakıl taşları hediye ederek kur yaparlar. Dişi, karlar eridikçe bu taşlarla yuvasının seviyesini yükseltir. Kuluçkaya erkek ve dişi sırayla yatarlar. Kuluçka devresinde birşey yemezler. Yavrular anne ve babaları tarafından birlikte bakılır ve ısıtılırlar.
Penguenler insandan kaçmadıkları için, yağlarından istifâde etmek isteyen aç gözlü kimseler tarafından çok miktarda avlanarak tüketilmektedir. Çıkarılan kânunlarla nesilleri korunmaya çalışılmaktadır. Dünyânın birçok hayvanat bahçesine de uyum sağladıkları görülmektedir.
Alm. Penicillin (n), Fr. Penicilline (f), İng. Penicillin. 1929 yılında Londra’da Sir Alexander Flemming tarafından Penicillum Notatum adlı küfte keşfedilen antibiyotik. Bu madde, ilk olarak 1911 yılında bir İskandinavyalı tarafından tanımlanmış olmakla beraber o yıllarda iyileştirici gücü bilinmemekteydi. 1945 yılında Flemming’le birlikte Nobel ödülünü kazanan Oxfordlu Florey ve Chain, penisilinin kitle hâlinde elde edilebilmesini temin etmişlerdir.
Bütün penisilinlerde temel yapı “6 amino penisilanik asit”tir. Antibakteriyel yapı için bu yapının bozulmamış olması gerekir. 6 aminopenisilanik asit fabrika laboratuvarlarında yapılmaya başlandıktan sonra, bu aside değişik yan zincirlerin eklenmesiyle penisiline benzer yapıda birçok bileşik elde edilmiştir. Bu yarı sentetik penisilinlerin yapımında gözetilen özellikler, bunların bakterilerce yapılan ve etkiyi yok eden “penisilinaz” fermentine dirençli olmaları ve daha çok bakteri türüne etkili olmalarıdır.
Penisilinler kuru toz hâlinde bozulmadan uzun süre saklanabilirler. Buna karşılık sudaki solüsyonları oda sıcaklığında tesirlerini 24 saat içinde kaybederler. Bu sebeple zerke mahsus penisilin müstahzarları kuru toz hâlinde bulunurlar. Zerk edilecekleri zaman sulandırılarak bekletilmeden kullanılırlar.
Bütün penisilinler, bakterilerin duvarının yapımını önlemek sûretiyle onların ölümüne sebep olurlar. Özellikle gram pozitif bakterilere (stafilokoklar, streptokoklar, pnömonokoklar, difteri mikrobu, frengi mikrobu, gonokok ve meningokoklara) tesirlidir. Buna karşılık, verem basiliyle gram negatif basillere tesirli değildirler. Bakterilerin toksinlerini yok edemediklerinden dolayı bu çeşit bakteri toksinleriyle meydana gelen hastalıklara karşı da tesirli değildirler (tetanos, şarbon, difteri gibi). Ayrıca bâzı bakteri cinsleri zamanla penisiline alıştığı için, bunlara karşı ilâcın tesiri azalmakta ve ilk zamanlarda kullanılan dozlardan çok daha yüksek dozlar kullanılmak durumunda kalınmaktadır (Direnç teşekkülü).
Penisilinlerin zerke mahsus şekilleri, genellikle kas içine zerk edilirler. Ancak tahriş yapmaları sebebiyle prokainpenisilin hâriç penisilinlerin kas içine injeksiyonu ağrıya sebep olur. Penisilinlerin çoğu, büyük oranda böbreklerden atılır.
Penisilin Grupları:
A- Tabiî Penisilinler:
Penisilin G ve Penisilin V
B- Sentetik Penisilinler:
I. Amino Penisilinler: Ampicillin, Amoxicillin, Bocampicillin, Cyclacillin, Epicillin, Hetacillin, Divampicillin.
II. Carboxy P: Carbenicillin, Ticarcillin.
III. Penisilinase dayanıklı penicilline: Methicillin, Nofcillin, Oxacillin, Doxocillin, Dicloxacillin, Flucloxacillin.
Penisilinase dayanıklı penisilinler esas olarak Penisilin G’ye dirençli olan stafilokok türü mikroorganizmaların yaptığı enfeksiyonların tedâvisinde kullanılır.
Penisilinlerin çok hastalıklarda ve dozlarına dikkat edilmeden kullanılması çeşitli mikroorganizmalarda bu ilâca karşı direnç meydana getirmiştir. Aynı hastalık eskisine oranla çok daha yüksek doz penisilin verilerek tedâvi edilebilmektedir.
Antibiyotikler için “iki kenarı keskin kılıç” tâbiri kullanılır. Bu özellikleri aynı zamanda oldukça çeşitli olan yan etkilerinden ileri gelmektedir.
Penisilinlerin Yan Etkileri:
Allerjik reaksiyonlar hariç tutulacak olursa, yine de penisilinler antibiyotik ilâçların en az zararlı olanlarıdır. Yan etkilerinin çoğu allerjik reaksiyonlara bağlıdır. Allerjik reaksiyon meydana getirme özelliği bütün penisilin türevlerinde mevcuttur. Allerjik reaksiyon kullanılan dozun yüksekliği ve kişinin aşırı duyarlılığına bağlıdır.
Akut sistemik anafilaksi (anafilaktik şok), penisilinlerin on binde beş oranında görülen en ciddi yan etkisidir. %10 vak’ada ölümle bitecek olan şiddetli bir reaksiyon husûle gelir. Penisilin tedavisine başlamadan önce hastaya daha önce penisilin verilip verilmediği öğrenilmeli, çocuksa yakınlarına sorulmalıdır.
Penisilinin ilk olarak uygulanacağı şahıslara “penisilin deri testi” yapmakta fayda vardır. Bir mililitresinde 10.000 ünite olacak şekilde sulandırılmış olan kristalize penisilinden bir diziem (0,1 ml) ön kola deri içine zerk edilir. Diğer kola da bir diziem serum fizyolojik kontrol maksadıyla verilir. Yarım saat sonra herhangi bir cilt reaksiyonu görülmezse ilâç uygulanır. Bu test de tam güvenilecek bir ölçü değildir. Bâzı allerjik bünyeli şahıslar test dozu penisilinle bile ölüme gidebilmektedirler. Bu testi yapmak hukûkî açıdan gereklidir.
Penisilinlerin kullanıldığı başlıca hastalıklar: Anjin bakteriyel zatürreler, akciğer absesi, mesane ve böbrek iltihaplarının bir kısmı, prostat iltihabı, iltihaplı cilt yanıkları, farenjit, göziçi iltihabı, kemik iltihapları, orta kulak iltihapları, meme iltihabı, beyin absesi, menenjit, kan zehirlenmeleri (sepsisler).
Son yıllarda Beta Loctamase enzim üreten bakterilerin penisilinlere karşı oluşturduğu direnci kırmak için yapılan çalışmalar başarıya ulaşmıştır. Hâlen bu problem Ampicillin ile bunun yarısı oranında Sulbactam maddesi kombine edilerek ve Amoxicillin ile bunun dörtte biri oranında Clavulanic acit tozu olan potasyum Clavulanate kombine edilerek çözülmüştür.
(Bkz. Amil Alkol)
Alm. Fünkampf (m), Fr. Pentathlon (m), İng. Pentathlon. Atletizmde yapılan beş yarışmanın yanyana gelmesi. Önceleri yalnız erkekler arasında 200 ve 1500 m koşu, cirit, disk ve uzun atlama yarışları şeklinde yapılıyordu. Bayanlar da sonradan 800 metre sürat, 100 metre engelli koşular, gülle atma, yüksek ve uzun atlama yarışmaları şeklinde pentatlon müsâbakalarına iştirak ettiler. Bugün 200 m ve cirit atma da eklenen bu yarışmaların ismi heptatlon oldu.
Olimpiyat programlarına dâhil edilen modern pentatlon; 4000 metrelik kros kantri koşusu, 600 metre engelli koşu, 300 metre serbest yüzme, eskrim (epe), tabanca atışı müsâbakaları şeklinde yapılmaktadır. İştirak eden müsâbıkların iştirak ettiği branşlardan anlaşıldığına göre pentatloncu koşarak, atlayarak, yüzerek; düşmanı vurarak, hedefine ulaşarak görevini yapmaktadır. Bu sporun târihi eski olmasına rağmen ilk defâ 1912’de Stockholm’de olimpiyatlara dâhil edilmiştir. Genellikle askeri sporcuların katılmasıyla yapılmaktadır.
Olimpiyatların yanında her yıl ordular arasında pentatlon yarışmaları düzenlenir. İştirak edecek milletlerin ordu personeli arasında seçilen pentatlon takımı kendi ülkesini temsil etmek üzere müsabakalara katılır.
Alm. Pepsin (n), Fr. Pepsine (f), İng. Pepsin. Mîde özsuyunda bulunan, et, yumurta gibi proteinli yiyeceklere tesir eden kuvvetli bir enzim. Pepsin, mîde duvarında bulunan “aslî” hücrelerce salgılanan pepsinojen ve mîde özsuyunda bulunan hidroklorik asidin reaksiyonundan ortaya çıkar.
Pepsinojen + HCl Æ Pepsin
Pepsin, protein yapısında olan bir fermenttir. Pepsinin mevcudiyetini ilk olarak Alman Fizyoloğu Theodor Schwaenn tespit etmiştir. Bir asır kadar sonra da 1930’da Rockfeller Tıbbî Araştırma Enstitüsünde vazifeli John H.Northop bu enzimi ilk defâ kristalize etmeye ve proteinlere tesirini keşfetmeye muvaffak olmuştur.
Pepsin, mîde hücreleri tarafından salgılandığı esnâda inaktif şekli olan pepsinojen veya propepsin hâlindedir. Asidik mîde özsuyunda pepsin hâline dönüşür. Yukarıda yazılan reaksiyon otokataliktir, yâni ortaya çıkan pepsin reaksiyonu giderek hızlandırır.
Pepsinin sindirime tesiri mîde özsuyunun asiditesiyle değişir. Asidite normalken (pH= 1,5-2,5) tesiri en iyi seviyededir. Yapı olarak pepsin diğer enzimler ve proteinler gibi büyük ve karmaşık bir moleküldür. Bir pepsin molekülünün mol ağırlığı yaklaşık olarak 35.000 atomik kütle birimidir.
Proteinler, genellikle 20 farklı amino asidin birlikte bağlanmalarından meydana gelmişlerdir. Pepsin bu bağlardan ancak belli amino asitler arasında olanlarını ayırabilir. Proteinleri polipeptid denilen daha küçük moleküllü, barsakta sindirimi daha kolay ve emilimi rahat maddeler hâline getirir.
Pepsin+Protein Æ Polipeptid+Amino asitler
Polipeptidlerin pankreas enzimleri tarafından parçalanmaları proteinlerden daha kolaydır. Pepsinin gücü şöyle ifâde edilebilir; 28,5 gr pepsin bir saat içerisinde 500.000 litre sütü veya kendinden binlerce defâ daha ağır proteini sindirebilir.
Pepsin, ticârî olarak küçükbaş hayvanların mîdelerinden elde edilir. Bir hayvanın mîdesinden yaklaşık olarak bir gram kadar çıkarılabilir. Ham pepsin, deri sanâyiinde derilerin üzerindeki tüyleri yok etmede ve dabağlamadan sonra çıkmayan inatçı artıkları yok etmede kullanılır. Yine pepsin kullanılarak ıskarta, sinema ve fotoğraf filmlerinin üzerindeki jelatin tabaka sıyrılır, böylece alttaki gümüşün alınması kâbil olur. Pepsinden imâl edilen pepton da laboratuvarlarda bakteri ve diğer mikroorganizmaların üretiminde kullanılır.
Alm. Zirkel (m), Fr. Compas (m), İng. Compasses. Birbirine üstten eklenmiş iki koldan meydana gelen, çember çizmeye ve küçük mesâfeleri ölçmeye yarayan âlet. Erboğa ile üçgen arasında yer alan, güney yarımkürede bulunan takım yıldızına da pergel ismi verilmektedir. Pergel, geometri şekillerinin çiziminde kullanıldığı gibi çeşitli meslek dallarında da ölçü âleti olarak kullanılmaktadır. Küçük doğru parçaları ve açılar arasındaki mesâfeler de pergellerle ölçülür. Çember veya çember yayları çizmek vâsıtasıyla çözülen problemler vardır. Böyle problemlere “cetvel ve pergelle çözülebilir problemler” denir. Cetvele lüzum kalmadan yalnız pergel yardımıyla çizilen düzlem geometriye de “pergel geometrisi” denmektedir.
Açıların ikiye bölünmesi, bir eşkenar üçgen, düzgün beşgen, on ve on beş kenarlı vb. çokgenlerin çizilmesi cetvel ve pergelle çözülebilen problemlere, herhangi bir açının üçe bölünmesi, çemberin herhangi bir sayıda eşit parçaya bölünmesi, cetvel ve pergelle çözülemeyen geometrik problemlere misâldir.
Pergel çeşitleri ve kullanıldığı yerler:
Ölçek pergeli: Bu pergeller bir kolludur. Genellikle harita çalışmalarında kullanılır.
Elips pergeli: Bu pergeller elips çiziminde kullanılır.
Yaylı pergel: Buna nokta pergeli de denir. Uçları yay üzerine yerleştirilmiştir.
Şapkacı pergeli: Buna eskiden Fes Pergeli denilirdi. Daha sonra şapka pergeli ismini aldı.
Sâbit pergel: Uçları sâbit ve iki kolu vardır. Tomrukların çaplarını ölçmede kullanılır.
Taşçı pergeli: Birer uçlarının birbirine eklendiği, diğer uçları ise sivri demirlerle bittiği, iki cetvelden ibârettir. Taş ustaları bu pergeli dik çıkmada ve ayrıntıları çizmede kullanırlar.
Uzunluk pergeli: İki basit koldan meydana gelen, daire çiziminde kullanılan pergellerdir.
Nokta pergeli: Çok küçük çemberleri çizmede kullanılır. Şehâdet ve başparmak arasında tutularak döndürülen bir üst sap yardımıyla kullanılır ve çizimler yapılır.
Oran pergeli: Diğer pergellere benzeyen, fakat kollar yerine taksimatlı cetvelleri bulunan ölçü âleti.
Üç kollu pergel: Heykeltraşçılıkla uğraşan sanatkârlar, yapmak istedikleri resimlerin ölçüsünü ve uzunluklarını aktarmada kullanır.
Alm. (Krauken-) Kost, Diat (f), Fr. Régime (m), İng. Diet. Günlük yiyecek ve içeceklerde miktar veya çeşit îtibârı ile yapılan ayarlama veya düzenleme. En sık olarak çeşitli hastalıkların tedâvisinde uygulanır. Diyet kelimesiyse daha geniş bir mânâda günlük beslenmedeki her türlü düzenlemeleri ifâde eder. Dolayısıyle perhiz bir çeşit diyet uygulaması olmaktadır.
Diyet tedâvisi yüzlerce yıldır tatbik edilmektedir. Geçen yıllar boyunca büyük gelişmelere sahne olan bu tedâvi, bugün tıbbın ayrılmaz bir parçası olmuştur. Başlıca beş çeşit gıdâ maddesi veya bunların metabolik ürünleri vücut için zarûrîdir. Bunlar proteinler, yağlar, karbonhidratlar, vitaminler ve bâzı minerallerdir. Günlük diyet bunları kâfi miktarda ihtivâ etmelidir. Beslenme ve diyetetik mütehassısları yaptıkları araştırmalar netîcesinde dünyâda yaygın olarak tüketilen gıdâları gruplandırmışlar ve besin değerlerini tespit etmişlerdir. Bu gruplar süt grubu, et grubu, sebze-meyve ve tahıl grubudur. Günlük olarak her gruptan belli miktar gıdâ alınması gerekir. Bu kâideye dikkat edilmeyen pahalı bir beslenme uygun ve dengeli bir beslenme olmayacağı gibi çok daha ucuza dengeli bir beslenme düzeni de kurulabilir. Tedâvi maksadıyla hekimin perhiz tavsiye ettiği kişiler için de bu kâideye uyulmalıdır. İyi bir tedâvi diyeti, hastanın dînî, etnik, sosyal ve ekonomik durumu ile de uyuşmalıdır. Bunu en iyi şekilde beslenme ve diyetik mütehassısları ayarlar.
Şeker hastalığında perhiz: Perhiz ile tedâvi edilen en eski hastalıklardan birisi şeker hastalığıdır (Diabetes mellitus). Şeker hastalarının bünyesi kan şekeri seviyesinin aşırı yükselmesini önleyemediğinden, günlük gıdâlarındaki karbonhidrat miktarı uygun bir perhizle sınırlandırılır ve düzenli bir şekilde alınması sağlanır. Böylece hastanın kan şekerinin aşırı yükselmesi önlenir. Şişmanlarda şeker hastalığının kontrolu daha zor olduğundan ayrıca zayıflama perhizleri de tatbik edilir. Perhizden maksat hem karbonhidratları kısmak hem de yiyecek ve içecekten alınacak kalorinin hastanın ideal kilosu için belirlenen miktarı aşmayacak bir düzendir. Perhiz tedâvisine kâfi cevap vermeyen hastalarda perhize ilâveten ilâçlara da başvurulur.
Tuzsuz perhiz: Bu perhiz başlıca karaciğer sirozu, gebelik toksemisi (EPH sendromu), yüksek tansiyon, kalp yetmezliği, böbrek hastalıklarında ve (kartizonlu, tuz tutucu veya terkibinde sodyum bulunan) ilâçlarla uzun süreli tedâvi görmesi îcâbeden hastalarda uygulanır. Esas îtibârıyle perhiz, tuzun içindeki sodyuma karşıdır. Zîrâ sodyumun vücutta su tutma özelliği yukarıdaki hastalıkları ağırlaştırır. Günlük hayatta en önemli sodyum kaynağı sofra tuzu olduğu için bu perhize tuzsuz perhiz denilegelmiştir. Ancak tuzsuz perhizde olan hasta, hekimine danışarak sodyum ihtivâ eden gıdâ ve ilâçlar hakkında bilgi almalıdır. Misâl olarak süt ve bâzı antiasit ilâçlar sodyum ihtivâ ederler.
Doğuştan metabolik hastalıklarda perhiz: Bu hastalıklarda vücûdun kullanamadığı gıdâ maddeleri günlük diyetten kısmen veya tamâmen uzaklaştırılır. Misâl olarak fenilketonüri hastalığı ile doğan çocuklarda, vücutta fenilalanin amino asidini normal yolla metabolize edecek fenilalanin hidroksilaz enzimi yoktur. Bu sebeble gıdâlarla alınan fenilalanin ve bunun anormal metabolik ürünleri vücutta birikerek beyni harap eder. Bu hastalığın kontrolü için sâdece gelişme için zarûri olan miktarda fenilalanin ve normal miktarlarda diğer amino asitleri ihtivâ eden endüstriyel gıdâlar (mamalar) doğumdan îtibâren kullanılır. Yaş ilerledikçe uygun perhizlerle normal gıdâlara geçiş mümkündür. Bu geçiş tamâmen hekim kontrolünde yapılmaktadır.
Perhiz, yâni rejim yapmanın lüzumlu olduğunu Teyemmüm âyeti göstermektedir. Allahü teâlâ; “Su zarar verince kullanmayın, teyemmüm edin.” buyurmuştur. Perhizin insan sağlığı ve hastalık tedâvisinde büyük önemi vardır. Bâzı hastalıkların tedâvisinde modern tıbbın elzem kabûl ettiği perhizin önemini, Peygamber efendimiz; “Hastalıkların başı, çok yemektir. İlâçların başı, perhizdir.” hadîs-i şerîfiyle asırlar önce bildirmiştir. Peygamberimiz ödemi olanlara; “Su içmeyin, suya perhiz ediniz.” buyurdu. Müslümanların tutmakla mükellef olduğu orucun pekçok faydası vardır. Bu faydalardan biri de hastalıkların tedâvisinde ve sıhhatin korunmasında modern tıp tarafından da kabûl edilen mükemmel bir perhiz olmasıdır. Çeşitli hastalığın tedâvisinde yapılması gereken perhiz yemekleri husûsunda yazılmış İslâm âlimlerine âit pekçok kitap mevcuttur.
Hıristiyan ve Yahûdîlerin belirli günlerde et ve yağ gibi bâzı şeyleri yememeleri de perhiz olarak adlandırılır. Katolik Hıristiyanlar, Paskalyaya kadar 46 gün büyük perhiz denen perhiz yaparlar.
Perhizi, hadîs-i şerîflerden ve tecrübeli kimselerden ve tabipten öğrenmelidir. Perhize çok lüzum gösteren hastalıklardan bâzıları; albüminüri, anemi(kansızlık), damar sertliği, zâfiyet, karaciğer sertleşmesi, kabızlık, sarılık, kalp hastalığı, kalp zâfiyeti, diyabet (şeker hastalığı), ishal, mîde ve onikiparmak barsağı ülserleri, mîde genişlemesi, asitli ve asitsiz dispepsi, anterit, gastrit, gut, karın sancısı, hemofili (kanama), ikter kataral, ekzama, migren nevrasteni, şişmanlık, ödem, tüberkülozdur. Her hastalığın kendine has perhiz şekilleri vardır.
Alm. Erdorgel (f), Fr. Pyramide (f) de fée, İng. Earth pillar. Yağmur ve sel sularının toprağı süpürür biçimdeki aşındırmaları sonucu ortaya çıkan kule, piramit ve koni şeklindeki toprak yığınlarına verilen isim. Peribacaları; değişik zamanlarda meydana gelen volkanik püskürmeler sırasında geniş çukur ve boşluklarda biriken tüf ve millerin sel sularının aşındırması ile ortaya çıkar. Sürekli ve sağnak şeklindeki yağmurların düştüğü toprak; biriken suların hızını arttıracak şekilde dik olursa, meydana gelen sel suları son derece aşındırıcı güce sâhip olur. Bu sular toprakları derin oyarak önce birbirlerine paralel toprak yivleri açarlar. Meydana gelen bu yivlerin arası suların devamlı aşındırmaları sonucu tepelerine doğru sivrilen toprak piramitler ortaya çıkar. Bu piramitler aşındırılması zor ve sert toprak yığınları olduğu için, seller artık bunları oyamaz ve aşındıramazlar. Oyulan piramit ve koni biçimindeki toprak yığınlarının üzerlerindeki taşlar külâh gibi kalarak güzel bir görünüm verirler.
Peribacalarının yükseklikleri meydana geliş zamanlarına göre değişiklik arz ederler. Bunların boyları 1-2 metre ile 35 metre arasında değişmektedir. Kimi yerlerde peribacaları birbirleriyle paralel olarak sıralanırlar. Bunlara uzaktan bakıldığı zaman kat-kat bir şehirmiş gibi görünürler.
Peribacaları; geçmiş târihlerde insanlar tarafından ev ve barınak olarak kullanılmıştır. Bâzı peribacalarının iç kısımlarının bölümler hâlinde olması, resimlerin bulunması, hatta bâzılarının yağlı boyayla boyalı olması bu görüşü doğrulamaktadır. Bugün ise buralar soğuk hava deposu olarak kullanılmaktadır.
Dünyânın birçok yerinde peribacaları mevcuttur. Avrupa’da Alp bölgesinde, Fransa’da Savoy eyâletinde, Kuzey Amerika’da New Mexico’da, Asya’da Türkiye’de önemli peribacaları vardır. Memleketimizdeki, Ürgüp-Göreme ile Niğde-Aksaray’ın Selime köyü civârındaki Maçan Yaylasındaki peribacaları çok ilgi çekici bir özelliğe sâhip oldukları için bölgeye çok sayıda turist gelmesini sağlar.
Eski Yunanistan’da, Atinalı devlet adamlarından. Demokratlardan Kantipus’un oğlu olup, M.Ö. 490’larda doğduğu tahmin edilmektedir. Aristokrat bir âileye mensuptu. Çocukluğunda Anakasagoras, Damon, Zenon’dan ders alarak, öğretmenleri tarafından iyi bir siyâsetçi olarak yetiştirildi. Otuz yaşında siyâsî hayâta girdi. Demokratların liderinin öldürülmesiyle lider seçildi. 461 yılındaki seçimlerdeArhon seçildi. Atina’da dikta rejimi kurarak, muhâliflerini sürdü. 444 yılında muhâlefeti kaldırıp, diktatör oldu.
Perikles, Atina devlet başkanı olmasıyla, ülkede reformlar yaptı. Yeni kânunlar çıkararak, bunlara uymayan eski kânunları da kaldırdı. Atina’yı, Yunanistan’ın en önemli şehri hâline getirdi. Atina’da sanat ve mîmârî eserler yaptırdı. Atina’ya Yunanistan’ın en meşhur bilginlerini topladı. Yayılma siyâseti tâkip ederek, Ispartalılar ve Perslerle mücâdele etti. Perslerle Kallias, Ispartalılarla otuz yıllık sulh antlaşmaları imzâladı. Atinalıların Ispartalılarla münâsebetleri 431’de tekrar bozulup, netîcede Peloponnes Harbi başladı (Bkz. Peloponnes Harbi). Perikles, Peloponnes Harbinde başarılı olmasına rağmen, harpteyken yakalandığı vebâ hastalığından öldü(M.Ö.429).
Alm. Periskop (n), Fr. Périscope (m), İng. Periscope. Deniz ve kara savaşlarında, harekâtı kolaylaştırmak maksadıyla kullanılan, emniyetli mesâfelerden hedefi görünmeden incelemeye yarayan optik bir âlet. Teknisyenler, nükleer araştırmaları da tehlikeli bölgeye yaklaşmadan periskopla gözler. Periskopun en çok kullanıldığı saha denizaltılardır.
Periskopta iki yansıtıcı ayna veya prizma bulunur. Birinci ayna hedeften gelen ışıkları doksan derece kırarak aşağı doğru yansıtır. İkincisiyse bu gelen ışıkları tekrar doksan derece kırarak yatay yönde göze iletir. Periskopun bu özelliği teleskop yapı ile güçlendirilir. Periskop, mercekler yardımı ile hedefi yaklaştırma, büyütme özelliği kazanır.
Periskop, prensip olarak ters ve doğru yerleştirilmiş iki dürbünün bir tüp içine yerleştirilmesinden ibârettir. Ters dürbünde cisimler olduğundan daha küçük görülmesine rağmen görüş açısı çok büyüktür. Ters dürbünle genişletilmiş görüş sahası doğru dürbünle tekrar büyütülüp yaklaştırılarak gözlenir. Bu duruma göre görüntüyü büyütmek için üst (ters) dürbün görüntüsünün küçültülmesi; alt (doğru) dürbün görüntüsünün ise büyütülmesi gerekir. Bu işlemler periskop kafasına monte edilmiş kolların elle döndürülmesiyle yapılır.
Periskopta görüntüye ve kullanıma tesir eden birçok husus vardır. Fizikî olarak periskopun ince ve uzun olması istenir. Periskop boyunu uzatmak için ara mercek düzenleri ilâve edilir. Boy uzayıp çap daraldıkça ışık kaybı artar. Görüntü büyütme ve görüş açısı mercek çaplarına bağlıdır.
Periskopla yalnız cisimlerin şekli incelenmekle kalmaz, ayrıca hedef, mesâfe ve açı göstergeleri ilâvesiyle hedefle ilgili daha geniş bilgi de toplanır. İleri periskoplarda fotoğraf makinaları, ekran görüntüleme, hâfıza sistemleri de mevcuttur. Bütün bu parçalar basit bir silindirik tüp boru içerisine monte edilmiştir. Boru çapı küçüldükçe görüş açısı küçülür.
Periskop Birinci Dünyâ Savaşında kullanılmaya başlanmıştır. Önceleri siperlerden gözükmeden hedefin incelenmesi maksadı ile yapılan periskoplar, daha sonraları tanklara, büyük kara ve gemi toplarına, denizaltılara da monte edilmiştir. Fiber optiğin gelişmesiyle çok ince çaplı ve uzun periskoplar yapılmıştır. Fiber optik periskoplar insan vücudunun çeşitli yerlerine sondaj yapılarak incelenmesini mümkün kılmaktadır.
Denizaltı periskopları: Periskopların en yaygın olarak kullanıldığı alan denizaltı gemileridir. Periskop, denizaltının gözüdür. Denizaltılar su altında satha yakınken gözükmeden su üstü gemisi gibi seyir yapabilmek için periskop kullanırlar. Denizaltı periskopları hem ince hem de uzun olmalıdır. İnce ve uzun periskoplarda görüş açısı ve ışık şiddeti azdır. Bu eksiklikleri gidermek üzere denizaltı periskoplarına boru boyunca kuvvetlendirici mercekler ilâve edilmiştir. Denizaltı periskobunun bir özelliği de dikey ve eksenel yönde hareketli olmasıdır. Dikey hareketle su derinliğine göre periskop boyu ayarlanır. Eksenel döndürme hareketiyle de her açıdaki hedefi görmek mümkün olur. Bu hareketler hidrolik ve mekanik kuvvetlerle sağlanır.
Denizaltı periskoplarında genellikle iki tip büyütme oranı vardır. Birinci tip büyütme oranı 1 ½ değerinde olup, görüntüye normal cisim intibaı verdirir. Bu değerdeki büyütmede görüş açısı 40° civârındadır. Daha büyük büyütme oranı 6 değerinde olup, görüş açısı 8° civârındadır.
Denizaltı harekâtı sürat istediği için, periskop hareketlerini sağlayan mekanizmalar kolay kullanılabilir özelliktedir. Meselâ periskopun alt gözetleme kafasında bulunan eksenel döndürme kolları, aynı zamanda mesâfe ayar ve görüş açısı ayar görevlerini de yapar. Bu kollardan birine bağlı makaralı tel düzeniyle yukardaki prizma ve mercek donanımına dikey eksen yönünde hareket verdirilerek yatay ile 45° açı yüksekliğindeki hedefler de görülebilir.
Modern denizaltı periskoplarında mesâfe ölçümü ayrı bir cihazla kendiliğinden hesaplanarak kayıt ve gösterge olarak tespit edilir. Bu cihaza stadimetre denir.
1980’lerde geliştirilen denizaltı periskoplarında ise periskop gözetleme kafasının su üzerinde uzun müddet kalmasına gerek kalmamaktadır. Böylece düşman gemilerinin radarlarına yakalanma ihtimâli azaltılmıştır. Periskop bir an satha süzülerek, ekseni etrafında 360°döndürülüp tekrar aşağı çekilir. Periskop merceğinden giren ışık hafızalı ekranda görüntülenerek ekrandan hedef analizi yapılır.
Periskoplardaki diğer özellikler: Periskop optik düzeninde ışık kırılma kayıplarını azaltmak için hedef merceğinin havaya bakan yüzeyi kimyevî olarak ince bir film tabakası ile kaplanır. Bu şekilde yüzeyi kaplanmış mercekli periskopta ışık geçirgenliği % 30-50 arası artar. Görüntü genliği ise % 100 oranında büyür. Bu görüntüde puslanma ve leke olmaz.
Periskop îmâlâtında dikkat edilecek hususlardan biri de, periskop borusunun su ve hava sızdırmamasıdır. Periskop borusu içindeki nemli hava boşaltılarak yerine kuru hava, yâni azot gazı doldurulur. Bu şekilde suyun yoğunlaşması önlenerek merceklerde ve prizmalarda buğulanmanın önüne geçilmiş olur.
(Bkz. Element)
Alm. Periodische Regeln (f), Fr. Loi (f) de Périodique, İng. Periodic Law. Kimyâ ve fizikte elementlerin özelliklerinin atom numaralarıyla ilgili olduğunu belirterek, böylece elementlerin atom numaralarıyla küçükten büyüğe sıralanınca aynı özelliklerin periyodik olarak tekrar belireceğini bildiren bir kânun.
Triadlar (üçlüler): 1829’larda, bir Alman kimyâgeri olan Johann Wolfgang Döbereiner, benzer özellikleri taşıyan elementlerin atom ağırlıklarında bazı belirli bağlantılar olduğunu anlamıştı. Birbiriyle alâkalı üç element olan lityum, sodyum ve potasyum hesaba katıldığında bunlar, sodyumun atom ağırlığının diğer ikisi arasındaki aritmetik ortalamaya benzer olduğunu göstermektedir. Lityum 6.939, potasyum 39.102 bunların ortalaması 23.02’dir. Sodyumun atom ağırlığı da 22.9898’dir. Kalsiyum, stronsiyum ve baryum üçlüsünde; kalsiyum 40.08, baryum 137.34 ve bunların ortalaması 88.71’dir. Stronsiyumun atom ağırlığı da 87.62’dir. Bu şekilde birbiriyle irtibatlı olan maddeler Döbereiner tarafından üçlüler olarak adlandırıldı.
Mendelyef’in periyodik sınıflandırması: 1869’da Sovyet Kimyâ Toplumuna bağlı Dmitri Ivanovich Mendelyev bütün konuyu büyük bir dikkatle inceledi. O zaman sâdece 63 elementin bilinmesinin verdiği zorluğa rağmen, Mendelyef birçok operasyonda bulunmuştur. Mendelyef devrinde atomlar için en önemli iki özellik, atom tartısı ve değerliğiydi. Var olan elementler atom tartılarına göre sıralandığı zaman atomların değerleri ve bu arada özellikleri de yavaş yavaş değişir. Fakat belirli sayıda elementten sonra yeniden eski özellikler ve değişiklikler meydana çıkar. (Bkz. Mendelyef Dimitri İvanovich)
Atomik hacimlerin periyotluğu: Mendelyef’in çalışmasından kısa bir süre sonra Alman kimyâgeri Lothar Meyer, benzer bir sonuca çıkan kendi özel araştırmasının sonuçlarını yayınlamıştır. O, elementlerin atomik hacimlerindeki periyodikliğin işâretlenmiş olduğunu gösterdi. Atomik hacim, bir elementin atom ağırlığını, katı durumda, yoğunluğuna bölerek bulunur. Bu aynı zamanda bir elementin 1 atom gram (Avagodro sayısı) atom sayısının kapladığı hacimdir.
Periyodik tablo: Mendelyef’in elementleri pediyodik olarak sınıflandırmasının modern bir şekli de periyodik tablodur. Elementler, atom numaralarına göre artan bir düzen içerisinde sıralanırlar. Bu tabloda benzer kimyevî ve fizikî özellikleri taşıyan elementler 16 grup veya âile altında birleşmişlerdir. Meselâ, Mendelyef’in düzeninde dikkat, atomik hacimlere, erime-kaynama noktalarına ve elementlerin manyetik özelliklerine çekilmiştir. Elementlerin bilinen bütün kimyevî özellikleri periyodik kânunun ışığı altında incelenmiştir. Elementlerin periyodik olarak sınıflandırılmaları, problemler çıktıkça önemli bir uyarıcı olduklarından ve yeni elementleri araştırmalarda yardımcı olduklarından dolayı kullanılışlı ve faydalıdırlar. Platin metalinin ilk tecrübî araştırması yapıldığında Ir (197), Pt (198), Os (199) olarak bulunmuş fakat, Osmium’un ilk olarak geleceği diğer kaynaklarca bildirilmişti. Karl Seubert adlı Alman kimyageri eski hesapların doğru olmadığını ortaya çıkardı. Yaptığı deneylerden sonra o, şöyle bir sonuca vardı: Os. (191), Ir (193), Pt (195). Daha sonraları esas doğru rakamların sırasıyla 190.2, 192.2 ve 195.09 olduğu bulunmuştur. Bunun gibi birçok element ve bileşiklerin yanlış özellikleri bulunmuş ve daha dikkatli çalışmalarla doğrulanmıştır.
Tablo için fizikî temeller: Yirminci yüzyılın ilk yarısında fizikçilerin bütün çalışmaları sonucu Mendelyef’in sınıflandırması, apaçık bir hâl almış ve anlaşılmıştır. Aslında periyodik tablo yapılmamış olsa idi, fizikçiler tarafından yapılan çalışmalar sonucu kolayca düzenlenebilirdi.
Elektronların atomlarda yerleşmeleri ve elementlerin periyodik tablodaki durumları, atomların elektronik şekillenmeleriyle kimyevî teşekkülleri arasındaki bağlantıyı sergilemektedir.
Periyodik sistem ve elementlerin özellikleri: Elementlerin peryodik sisteminin bilinmesiyle, elementlerin ayrı ayrı ve karşılıklı özellikleri hakkında faydalı bilgiler sahibi olmak mümkündür; bunun için elementlerin sistemdeki yerinin bilinmesi lâzımdır. (Bkz. Element, Atom)
Periyodlar sistemindeki yatay bölümlere “periyod” adı verilir. Her periyodda elementlerin özellikleri yavaş yavaş değişir. Meselâ atom yarıçapları periyodik sistemde bir periyod tâkip ederek gittikçe küçülür. Bunun sebebi, atom çekirdeği yükünün gittikçe artması ve dolayısıyle elektronegatif yük bulutlarının merkeze doğru daha artan bir kuvvetle çekilmesidir. Periyodlar sisteminde iyon çapları da aynı şekilde değişmektedir.
Elementlerin diğer fizikî özelliklerinde de; bunlar arasında iyonlaşma gerilimleri, erime ve kaynama noktaları, kristal yapıları, manyetik kabiliyetleri ve renkli iyon meydana getirme özellikleri husûsunda da periyodluk göze çarpmaktadır.
Periyodlar sisteminde, düşey bölümlerle gruplar ifâde edilir. Her grup baş ve yan olmak üzere ikiye ayrılır. Periyodlar sisteminin sol tarafında ve orta kısmında bulunan elementler gerçek metallerdir. Ametaller ise periyodlar sisteminin sağ tarafında bulunur. Ametallerle metaller arasında yarımetaller grubu bulunur. Periyodlar sistemi gruplarında elementlerin yukardan aşağı doğru özellikleri yavaş yavaş değişir. Böylece hem periyodlarda soldan sağa doğru ve hem de gruplarda yukardan aşağıya doğru özelliklerin yavaş yavaş değişmesi dolayısıyle, bir element, daha çok kendisinden sonra gelen grubun bir ileri periyodundaki elemente benzer. Meselâ berilyum alüminyuma; bor silisyuma çok benzer.
Her periyod bir alkali metaliyle başlar ve bir asal gazla son bulur. Alkali metallerin değerliği 1+ dır. Bundan sonra 2+, 3+, 4+ değerlikli elementler gelir. 4+ değerlikli grubun baş elementi karbondur. Bu element + değerlikli olduğu gibi 4- değerlikli de olur. Beşinci grupta gelen azot 5+ ve 3- değerlikli olabilir. Yedinci grupta klor 1- ve 7+ değerlikli olabilir. Bütün bu (+) ve (-) değerlikleri toplarsak 8’e eşit olduğu görülür.
Genellikle elektropozitif karakter gösteren elementler metal (mâden), elektro negatif karakter gösteren elementler ametaldir (kolayca pozitif yüklü iyon meydana getiren elementlerin karakterine elektropozitif ve tersine elektronegatif karakter denir). Periyodlar sisteminin baş gruplarında soldan sağa gidildikçe elektropozitif karakter gruptan gruba azalır ve elektronegatif karakter artar. Aynı grup içinde elektropozitif karakter, artan atom numarasıyla artar. Bu sebeple en kuvvetli elektropozitif karakter fransiyum ve sezyumda meydana çıkar. Yan grup elementleri özellikle metallerden müteşekkildir. Bunlara lantanidler veya transuran elementleri de girer. Elementlerin elektrokimyâsal karakteri ne kadar kuvvetliyse, birbirleriyle birleşmeye o kadar eğilimleri vardır. (Elementlerin diğer özellikleri ve periyodik tablo için ayrıca bkz. Element.)