PARAGUAY
DEVLETİN ADI |
Paraguay Cumhûriyeti |
BAŞŞEHRİ |
Asunción |
NÜFÛSU |
4.519.000 |
YÜZÖLÇÜMÜ |
406.752 km2 |
RESMÎ DİLİ |
İspanyolca |
DÎNİ |
Hıristiyan |
PARA BİRİMİ |
Guarani |
Güney Amerika kıtasının ortasında bulunan ve kuzeybatıda Bolivya, kuzeydoğuda Brezilya, güneyde ve batıda Arjantin ile komşu olan bir devlet. Denize en yakın yeri 1600 km olan Paraguay, 19° 16’ ve 27° 35’ güney enlemleriyle 54° 16’ ve 62° 37’ batı boylamları arasında yer alır.
Târihi
Paraguay, 1515’te Diaz de Solis tarafından keşfedildiğinde ülke nüfûsunu Guarani yerlileri meydana getiriyordu. 1535’te İspanyollar ülkeyi sömürgeleştirdiler. Paraguay, Peru genel vâliliğine bağlandı. Ülkede altın veya gümüş olmadığından İspanyollar Paraguay’a pek önem vermediler. Çok içerde kalması sebebiyle, ülke geniş ölçüde muhtar bir yönetimle idâre edildi. On sekizinci yüzyıl başlarında Paraguaylılar bağımsızlık için mücadeleye giriştiler. 1721’de başşehir Asuncion’da bir grup halk ilk defâ ayaklandı. Hemen hemen bir asır sonra Paraguay, 1811’de bağımsızlığını îlân etti.
Paraguay, 1865’te komşusu Brezilya ile anlaşmazlık içinde olduğundan, bu devlete karşı kanlı bir savaşa girdi. Arjantin ve Uruguay Brezilya’ya yardım ederek üçlü bir ittifak kurdular. 1870’te savaş sona erdiğinde, binlerce Paraguaylı (ülke nüfûsunun hemen hemen yarısı) ölmüştü.
Chaco’da petrolün bulunması Paraguay’ı Bolivya’ya karşı yeni bir savaşa sürükledi. 1932’de patlak veren Chaco Savaşı 1935’te son buldu. Sonuçta; Bolivya, Paraguay’dan büyük ölçüde toprak kazandı. Savaştan sonra Paraguay 20 yıllık bir siyâsî istikrarsızlık dönemine girdi. Bu dönemde hükümet çok defâ el değiştirdi. 1954’ten îtibâren General Alfredo Stroessner ülke yönetimini ele geçirdi. 1988 Şubatında General Andrés Rodriguez tarafından yapılan bir darbe ile devrildi. Mayıs ayında yapılan seçimleri kazanan Rodriguez Devlet başkanı oldu. 1 Mayıs 1993’te yapılan başkanlık seçimlerini Juan Carlos Wasmosy kazandı. Wasmosy aynı zamanda seçimle gelen ilk sivil cumhurbaşkanıdır.
Fizikî Yapı
Paraguay Nehri ülkeyi birbirinden oldukça farklı iki bölgeye ayırır: Kurak ve boş bir bölge olan Batı Paraguay ve Doğu Paraguay.
Doğu Paraguay’da arâzi genellikle yeşil ve verimlidir. Burada ulaşımı engelleyen büyük dağlar yoktur. Arâzi çapraz hatlar meydana getiren nehir ve akarsularla bölünmüştür. Başşehir Asuncion çevresinden îtibâren, kırmızı topraklı tepeler doğuya doğru Brezilya sınırını kuşatır. Bu tepeler zengin ve iyi sulama imkânlarına sâhip olan kuzey ve güneydeki ovalara doğru alçalırlar. Güneyde Parana Nehri Arjantin ile Paraguay arasında sınır meydana getirir.
Paraguay’ın yaklaşık üçte ikisi, Paraguay Nehrinin batı tarafında Chaco bölgesinde yer alır. Nehrin kenarında bataklık taşkın ovalarla başlayan bölge Bolivya sınırına yaklaştıkça kuraklaşır ve en batıda bir çöl hâline döner. Bu bölgede Pilcamayo Nehri kuzeybatı-güneydoğu istikametinde Arjantin sınırı boyunca akarak Paraguay Nehrine karışır.
İklim
Paraguay’da senenin büyük bölümünde sıcak ve nemli bir iklim hüküm sürer. Fakat hazirandan îtibâren ağustosa kadar, sıcaklık arasıra geceleri dondurucu hâle gelir.
İlkbahar ve yaz aylarında (ekimden marta kadar) sıcaklıklar Asuncion’da 21° ilâ 32°C arasında değişir. Sonbaharda ve kışın (nisandan eylüle kadar) sıcaklık 10° ilâ 21°C arasındadır.
Tabiî Kaynaklar
Batı Paraguay’ın kuzey ucunda ve güneyde Parana Nehri boyunca Cengel (sık ağaçlıklı orman) bulunur. Doğu Paraguay’da bitki örtüsü kaktüs, bodur ve sert odunlu ağaçlar, tanen ağacı ve sedirdir. Ülkedeki belli başlı vahşî hayvanlar jaguar, tapir, geyik, yabâni domuzdur. Nehirlerde timsah öldürücü piraya ve çok çeşitli balık bulunur. Yılanlar, (boğa yılanı gibi) ekseriya 9 metreyi aşar. Ülkenin yeraltı zenginlikleri demir, manganez ve kireçtaşıdır.
Nüfus ve Sosyal Hayat
Yaklaşık 4.519.000 kişilik Paraguay nüfûsunun % 95’ini İspanyollarla yerlilerin karışmasından meydana gelen melezler teşkil eder. Az sayıda Avrupalı, japon ve Brezilyalı göçmenler ve zenci azınlıklar vardır. Ülke nüfûsunun % 90’dan fazlası Paraguay Nehrinin doğusunda, geri kalanı bu nehrin batısında yaşar. Latin Amerika ülkeleri arasında en düşük nüfus yoğunluklarından birine sâhip olan Paraguay’da, kilometre kareye 10 kişi düşer.
Nüfûsun % 40’ı şehirlerde yaşamakta olup, tek büyük nüfus merkezi yarım milyonluk başşehir Asuncion’dur. Ülkede doğum oranı binde 34, ölüm oranı binde 7, nüfus artış oranı % 27’dir.
Paraguay halkının % 97’si Roma Katoliğidir. Paraguay’da Guarani dili ve İspanyolca çeşit olarak halk tarafından kullanılmaktadır. Halkın çoğunluğu bu iki dili konuşmaktadır. İspanyolların sömürgeleştirdiği Amerika ülkeleri arasında sadece bu ülkede halkın çoğu iki dil kullanmaktadır.
Ülke nüfûsunun % 82’si okuma-yazma bilmesine rağmen, üniversiteliler toplam nüfûsun % 1’den daha azını meydana getirirler. Böyle bir durum yüksek okul bitirenlere yüksek kademelere gelme imkânını sağlamaktadır.
Siyâsî Hayat
Paraguay, büyük ölçüde merkezî ve otoriter bir siyâsi sisteme sâhiptir. Ülke iki meclisli parlamenter bir sistemle idâre edilir. Senatörler ve milletvekilleri beş yılda bir seçilir. Paraguay 19 idârî bölgeye ayrılmış olup, Birleşmiş Milletlere üyedir. Hükümet bütçesinin % 15’i savunmaya ayrılmıştır. Toplam 17.000 kişilik bir ordusu vardır.
Ekonomi
Paraguay ekonomisi, esas îtibâriyle tarıma dayanır. Çalışan nüfûsun % 44’ü tarımla, % 34’ü sanâyi ve ticâretle, % 22’si çeşitli hizmetlerde uğraşır.
Tarıma elverişli topraklarda iyi bir sulama sayesinde çok çeşitli bitkiler yetiştirirler. Belli başlı yetiştirilen bitkiler: Mısır, buğday, soya fasulyesi, yerfıstığı, tütün, turunçgil meyveleri, yerbamatê (Paraguay’a has bir çeşit çay), kahve, pirinç, pamuktur.
Hükümetin yabancı sermâyeyi teşvik etmesi ve çeşitli baraj projeleriyle kullanılabilen enerjinin artırılması gıdâ, tekstil, kâğıt, selüloz, kereste, çimento ve şeker sanâyilerinin gelişmesini sağlamıştır. Makina, yakıt, yağlayıcı madde, âlet ve araç ithalâtındaki sürekli artış ekonominin modernleşmesine imkân vermektedir. Paraguay ençok Brezilya, Arjantin, ABD ve Almanya ile ticâret yapar. İhraç malları pamuk, soya fasulyesi, kahve, pirinç, sebze, et, tütün, ağaç gövdesi, yerbamaté ve tanendir.
Paraguay ulaşım imkânlarını arttırma çabası içindedir. Karayolları modernleştirilmektedir. 25.600 km’lik karayolunun ancak 2400 km’si asfaltlanmıştır. Parano-Paraguay suyolu, ulaşım yollarının en mükemmelidir. Asuncion’da açılan milletlerarası havaalanı ve devlet havayolları dünyânın diğer ülkeleriyle irtibâtı temin etmektedir. İç havayolları, modernleştirilen karayolları iç kesimde gelişmeyi yavaş yavaş hızlandırmaktadır.
Alm. Log (n), Fr. Loch (m), İng. Log. Gemi hızını ve aldığı yolun miktarını gösteren cihaz. Gemi teknesinden elle veya sâbit bir delikten sarkıtılan parakete, tekne altındaki akan suyun hızına bağlı olarak çalışır.
Prensip olarak üç tür parakete vardır. Elle denize atılarak hız ölçmeye yarayan el paraketesi, suyun bir pervâneyi çevirmesiyle; ikinci tür parakete suyun hidrodinamik etkisi esâsına göre çalışır. Bu paraketeler biri geminin başına, diğeriyse suyun kolayca girebileceği fakat akıntı olmayan alt kısmına uzanan iki borudan meydana gelir. Gemi hareket edince baş tarafta meydana gelen hıza bağlı basınç ile akıntı olmadığı için sabit basınç arasındaki fark bir göstergede hız olarak görülür. Diğer bir parakete türü de elektromanyetik esasa göre çalışan modern gemilerde bulunan hız ölçme sistemidir. Bu paraketenin çalışma prensibi Lenz kânununa dayanır. Bu prensibe göre bir manyetik alan içerisinde hareket eden iletkenin uçlarında potansiyel (gerilim) meydana gelir. Parakete kılıcında meydana getirilen manyetik saha, deniz suyu içinde gemi hızında hareket eder. Deniz suyu iletken olduğu için çubuk görevi yaparak, parakete kılıcına rastlayan kısımlarda gerilim meydana gelir. Bu gerilim hıza bağlı olarak artar. Yükselticilerde kuvvetlendiriciler, sinyal gemisinin hızını gösterir.
Alm. Paranoia, Fr. Paranoia, İng. Paranoia. Büyüklük, aleyhte olunma, eziyet edilme gibi hezeyanlarla kendini belli eden akıl hastalığı. Bu psikozlarda zekâ korunmuştur, hissî cevaplar mantıklıdır, yanlış idrakler (halüsinasyonlar) nâdiren görülür. Paranoya durumları (paranoid psikozlar) üç grup altında incelenir:
1. Paranoya: Çok nâdirdir, gerçek bir olayın uygulamasının abartılması veya yanlış anlaşılması üzerine kurulan bir hezeyan sisteminin yıllar boyunca yavaş yavaş gelişmesidir. Bunlar arasında kendisini mehdî veya peygamber olarak görenler en çarpıcı örneklerdir.
2. Paranoid durumu: Paranoyadan daha sık olarak görülmekle beraber, bu da seyrek bir durumdur. Hastanın düşüncesinin çoğunu kaplayan hezeyanlar daha az düzenlidir. Kişilik paranoya durumuna göre daha az zarar görmüş olup, kişi günlük ihtiyaçlarını az çok yerine getirebilir.
3. Paranoid şizofreni: Düzensiz hezeyanlar, görme ve işitme halüsinasyonları, düşünce bozukluğu, kişilik dağılması ile kendini belli eder.
Paranoya teriminin târihi Hipokrat zamânına kadar uzanır. Eski Yunanlılar zamânında çeşitli akıl hastalıklarını târif etmek için kullanılırdı. Bu terim 1863’te Kahlbaum tarafından tekrar kullanıldı. Kahlbaum’un paranoya adını verdiği klinik durum yavaş gelişen iyi düzenlenmemiş hezeyanlar ile ortaya çıkıp hayat boyu devam eden, hayâl görmenin olmadığı bir hastalıktı. 1893’te Kraepelin “Dâhilî sebeplerden meydana gelen, düzgün düşüncenin davranış ve isteklerin çok iyi korunduğu, sürekli ve sarsılmaz bir hezeyan sisteminin gizli bir şekilde gelişmesidir.” diye bir paranoya tanımı ortaya attı.
Paranoid kişilik: Paranoid kişiliğe sâhip kişiler, birer psikoz hastası değildirler. Bunlar aşırı derecede hassas ve şüpheci kişilerdir. Bu tip kişiliğin genel özellikleri arasında, kıskançlık, şüphecilik, başkalarına karşı genel güvensizlik, kibirlilik, hırçınlık, geçimsizlik, kincilik sayılabilir. Paranoid kişi, başkalarını yargılayarak kendisine düşman oldukları fikrine kapılır. Aldatılmayı çok kolay hisseder ve karşı çıkar. Güvensizliğini bağımsız ve kendine yeter olmaya çalışarak sağlamak ister. Bunun sonucu olarak tecrid edilmiş bir hayat yaşayan ve çevresiyle haberleşmesi azalan paranoid, gerçeklerden mahrum kalır. Bu tip kişilerin idraki dardır ve bencildirler. Kendisini başkasının yerine koymazlar. Savunma yapısının gereği olarak hatâlarının aybını başkalarına yansıtır. Başarısızlığa tepki gösterir, vazgeçme yerine saldırıyla cevap verir.
Paranoya’nın klinik belirtileri: Paranoya esas olarak bir muhâkeme bozukluğu olarak karşımıza çıkmaktadır. Bunun bir sonucu olan hezeyanlar, hastalığın hemen hemen tek klinik belirtisidir. Paranoya da hezeyanlar düzenlidir, kendilerine göre bir mantıkları vardır. Hezeyanlara esas teşkil eden muhâkeme kusurları ve hatâlı tefsirler hasta tarafından bir tabu şeklinde kabul edilir. Hezeyanlar, duygu ve düşüncelerine hâkim olur. Bunlara kuvvetle inanan ve çevrenin de inanması için sayısız deliller bulmaya çalışan hastanın, günlük hayâtı da hezeyanı ile uyum içindedir. Hasta; mağrur, şüpheci, etrâfını tetkik edici tavırlar takınır. Çevresindeki her hareketi şüpheyle incelemeye başlar. Bunu gerçek hezeyanın ortaya çıkması tâkip eder ki, bu da genellikle bir büyüklük ve azâmet fikriyle berâberdir. Çevresindeki insanların kendisine düşman oldukları, onu istismar ettikleri fikrindedir. “Paranoid dâvâcı” denilen tipteki hastalar hayatlarını mahkemelerde geçirirler. Bunda da hezeyan tek bir konu üzerine kurulmuştur ve hayat boyunca dâvâ ettikleri şey değişmez. Diğer bir hezeyan şekli de “keşif hezeyanı”dır. Keşiflerine “ihtira beratı” alıp, bunları satmaya çalışan, hattâ basında ve kamuoyunda kendilerinden bahsettiren paranoyaklar vardır.
Aşırı önem verdikleri bir fikre sâhip olan bâzı paranoidler de hayatları boyunca yeni bir politik düzen, devamlı sulh vs. peşindedirler. Garip dîni, politik akımlar kurarlar veya iştirak ederler. Bâzen siyâsilere karşı saldırgan davranışları, suikaste kadar varan aşırılıkları görülür. Bunların kişilik analizleri, aşağılık komplekslerinin varlığını ortaya koymuştur. Böyle insanlar kötü niyetli kişiler tarafından kolaylıkla elde edilip, anarşi, ihtilâl gibi tertiplerin içine sokulabilirler. Kıskançlık paranoyası, tehlikeli klinik tablolardan biridir. Şehvet paranoyasında şahıs sıklıkla kendisinden daha farklı bir sosyal sınıfa sâhip birisinin kendisine âşık olduğunu iddia eder.
Kendilerine dînî bir önem atfeden, mehdîlik, peygamberlik iddiasında bulunan “mistik paranoya” vak’aları, belli bir âileye ve hânedâna mensup olma hezeyanları târif edilmiştir. Esas olan, düzenli ve müzmin bir hezeyanın yerleşmesi, hastanın bütün davranışlarına hâkim olması ve hezeyan dışında herhangi bir şahsiyet kusuru ve kişilik dağılması görülmemesidir.
Paranoid psikozların sebep ve oluşu: Bu durumlara sebep olan faktörler değişiktir ve kişiden kişiye farklılık gösterir. Paranoid bozukluklar beyinle ilgili hastalıklarda çok görülürler ve bunama başlangıcı sayılabilirler. Paranoid bozukluklar, normal gözüken insanlarda fizikî sebeplerle tecrid olma, sağırlık gibi hissî bozukluklar sonucu meydana gelebilirler. Yabancı bir ülkeye göç eden kimselerde çevreyle münasebetin bozulması veya uzun süre hapishane hayatı bunlara örnek olarak gösterilebilir. Paranoya vak’aları herhangi bir sebep olmaksızın da ortaya çıkabilir.
Paranoidlerde genel olan çevre düşmanlığı çocukluktan kaynak alabilir. Çocuğun kendisini sürekli baskı altında hissettiği otoriter âile yapılarında bu daha sıktır. Erikson’a göre, paranoya meyli olan kişi süt çocukluğu devresinde sosyal çevresinden temel güven duygusunu almamıştır. Bu güvensizlik, ebeveyn tarafından reddedilme, evde daha fazla tercih edilen bir kardeşin olması veya çevrede çocuğun güvenini sarsan hareketlerden dolayı olabilir.
Kraepelin, kişiye zarar veren mühim bir olayı hezeyanın odağı ve başlangıç noktası hâline getiren paranoya vak’alarını ayrı olarak incelemiştir. Hezeyanların gelişmesi için haksızlık olayı gibi bir vak’a başlangıç olabilir. Bundan sonra ortaya çıkan “paranoid dâvâcı” tip bunun klasik örneğidir.
Kretschmer, alıngan bir karakter zemininde gelişen hezeyan durumlarından bahsetmektedir. Bu vak’alarda, şahıstaki yetersizlik hissinin üzerine yıkıcı bir tecrübe de binince paranoid fikirlerin ön plânda olduğu hastalık ortaya çıkmaktadır. Bu noktada hasta, herkesin kendisinin de içinde bulunduğu ahlâkî çöküntüyü bildiğine ve devamlı bunu konuştuğuna inanmaktadır.
Paranoya müzmin bir gelişme tâkip eder, kötüleşme olmazsa da iyileşme de hemen hiç bir zaman söz konusu değildir. Birçok paranoid hasta cemiyette iniş çıkışlarla birlikte varlığını sürdürür. Bu hastaların bir kısmı hezeyanlarını gizleyebilir. Tedâvi olarak hastaya psikoterapi ve çevre değişikliği teklif edilebilir. Fakat hasta hekime güvenmediği sürece, tedâvinin gâyesine ulaşılamaz. Bu güvenin sağlanması da genellikle mümkün değildir.
Alm. Segelflugzeug (n), Fr. Paraplaneur (m), İng. Paraglider. Aerodinamik şekilde kumaştan yapılmış olup, kumanda telleriyle yelken gibi idâre edilerek uçmaya yarayan âlet.
Paraplanörlerin ortaya çıkmasıyla, insanların “kuş gibi” uçma hayâli gerçekleşmiştir. Çağlar boyu birçok insan, çeşitli biçimde kanatlar takıp uçmayı denemiştir. Ne var ki, bazı bilgilerden mahrum olan bu kişiler başarılı olamamış, kimi de yaralanmıştır.
Hızla gelişen bu sporun teknik alandaki en önemli adımını, ABD’de Nasa’da çalışan ilim adamlarından Francis M. Rogallo attı. Rogallo, insanlı uzay araçlarında uçurtmalardan yararlanma konusunda araştırmalar yapmıştır. Bu düşünce, uzay araçları için kabul edilmedi, ama Rogallo’nun çalışmasıyla elde edilen buluşlar, 1970 yılından bu yana Kaliforniya’da gelişmekte olan paraplanör sporunu ortaya çıkardı.
Günümüzde kullanılmakta olan paraplanör, Nasa tarafından denenmiş olan modelden geliştirilmiştir ve yapımcısının hatırasına, rogallo adıyla da anılır. Dünyânın en basit uçma aracı olan rogallo, beş buçuk metre uzunluğunda bir omurgaya çapraz olarak ortasından takılan, gene aynı uzunluktaki bir ikinci parçadan meydana gelir. İki kanat çubuğu, önden, omurganın ucuna takılır ve geriye doğru A harfi meydana getirecek biçimde uzanarak, orta parçaya bağlanır. Tam önünde, “trapez” denilen bir denetim çubuğu bulunur. Denetim çubuğu, omurgaya ve kablolarla aracın köşelerine bağlıdır.
Paraplanör, denetim çubuğunun itilip çekilmesiyle veya iki yana hareket ettirilmesiyle yönlendirilir. Paraplanörün ağırlığı yaklaşık 18 kg olup, aracı kullanan kişi, araçtaki en büyük ağırlığı meydana getirdiğinden, bir sarkaç gibi sallanarak trapezi hareket ettirip paraplanörü istenilen yükseklikte tutar. Sözgelişi, trapezin itilmesi aracın burnunun havaya kalkıp, hızının düşmesine sebep olur.
Paraplanörle uçuşta, sporcu önce kolonlarla araca bağlanır. Ardından, paraplanörü havaya kaldırır ve bir tepeden aşağı koşmaya başlar. Tepenin eğim açısı süzülme açısından büyükse, rüzgârın hızı saatte 23-26 km’yi bulur ve araç havalanır. Rüzgârsız bir günde, paraplanör yavaşça tepenin dibindeki düzlüğe iner. Ama yukarı doğru rüzgâr esiyorsa, planörün daha uzun süre havada kalması sağlanabilir. Bu durumda araç, tepeye paralel konuma getirilir ve hava akımı içinde yol alınır.
Rogalloların hem yapımı ve kullanımı çok kolaydır, hem de elde taşınabilecek biçimde katlanabilir. Ne var ki, biçimleri sebebiyle pek verimli sayılmazlar. Bütün planörlerde (normal veya paraplanör) verim oranı süzülme açısıdır. Verimin yüksek olması demek, kaybedilen her yükseklik birimi sırasında alınan yolun uzun olması demektir. Normal planörlerde 50:1 oranında süzülmeye ulaşılır; oysa bu oran, paraplanörlerde, 4:1 dolayındadır. Verimi geliştirmek için yapılan çalışmalarda kanatların uçak kanatlarına benzetilmesiyle süzülme açısının 10:1’e ulaştığı görülmüştür. Yeni türler hızla yaygınlaşmaktadır. Bunların, pahalılığına ve taşıma zorluğuna rağmen, rogalloların yerini alacağı sanılmaktadır.
Alm. Fallschirm (m), Fr. Parachute (m), İng. Parachute. Bir cismin veya kişinin havada düşüşünü frenlemeye veya süratli bir hava vâsıtasının iniş esnâsında süratini azaltıp durdurmaya yarayan kubbe biçiminde bir yelken.
Paraşüt, ipekten veya naylondan yapılmış kubbe biçiminde bir yelkenden meydana gelir. Bu yelken çevresine eşit aralıklarla tutturulmuş askılar yardımı ile bir paraşüt kemerine veya yeleğine bağlanır. İnsan vücudunun serbest düşme hızı sâniyede 50 m kadardır. Paraşüt kullanmakla bu hız sâniyede 6 veya 7 m’ye iner. Bu da 2,5-3 m yükseklikten atlayan insanın düşme hızına tekâbül eder. Paraşütün açılışındaki vurma şiddeti, normal şartlarda yaklaşık olarak 500-600 kg arasında değişir, fakat 1000-1500 kg’a kadar da çıkabilir. Uçaktan atlanabilen asgarî yükseklik eğitim için 300 m, askerî harekâtta 200 m’dir. Bir kurtarma paraşütünün ağırlığı 8-8.5 kg ve yüzeyi de 50 m2dir.
Paraşütçülüğün târihçesi: Paraşüt fikri çok eski zamanlara dayanır. O kadar ki insanın uçmak düşüncesinden evvele âit bir düşünce mâzisi vardır. İlk paraşütle atlayışın 1306’da yapıldığına dâir târihî vesikalar, Pekin Mahzenlerindeki târihî dokümanlar arasında bulunmuştur.
Vesikalarda, imparatorun tahta çıkışı sebebiyle bu târihte bir cambaz paraşütçünün, Çin sarayı hânedânına yüksek bir binânın üzerinden atlayarak gösteriler yaptığı anlatılmaktadır. Ancak bu akrobatların kullandığı paraşütler bambudan veya kâğıttan yapılmış büyük şemsiyeler şeklindeydi.
İlk ciddî paraşüt atlayışı diyebileceğimiz tecrübe 1617’de İtalya’nın Venedik şehrinde bir kuleden Macar ilim adamı olan Fause tarafından başarıyla yapılmıştır.
1777 târihinde Joseph Montgolfier, Fransa’da bir evin çatısından paraşüt atlamaları yapmıştır.
1783’te fizikçi Sabestian Lenormand adındaki bir Fransız, koni şeklinde bir paraşütle Montpellier meteoroloji kulesinden atlayarak sağ sâlim yere inmiştir. Beanchart ise halkın önünde yaptığı uçuş denemelerinde, bâzan çeşitli hayvanları büyük şemsiyelere bağlayarak boşluğa bırakmıştı. Fakat bu târihlerde yapılan atlayışlar yüksekçe bir yerden atlamaktan ileri gitmiyor, sâdece toplulukların meraklarını giderici mâhiyette oluyordu.
Balonların gelişmesiyle paraşüt daha mühim bir mevki kazanmıştır. Jean Pierre 1785 yılında Manş Denizini geçerek, Frankfurt şehrinde gösteriler yapmış, bu sırada balonun gaz tazyikiyle patlaması yüzünden kendisi balonun altındaki paraşüt sayesinde kurtulmuştur. Bununla birlikte gerçek anlamda paraşütle havadan ilk iniş 22 Ekim 1797’de Andrea Jacques Garnerin tarafından gerçekleştirildi.
Paris’teki Moncean Parkı üzerinden 1000 metre yüksekliğe varınca, balonu sepete bağlayan ipleri keserek balondan ayrılan Garnerin, Moncean Ovası üzerinde çok tehlikeli bir şekilde sallanarak yere indi. Sallantılar paraşütün altında sıkışan havanın çıkacak yer bulamayıp ancak paraşütün etek kenarlarından çıkmasından ileri geliyordu. Garnerin 1000 m irtifadan balonun altında bulunan paraşütle atlaması, zamanın Avrupasında büyük yankılar bırakmıştır. A. Garnerin bu atlayışta konik paraşüt yerine, yarım küre şeklinde paraşüt kullanmıştır.
Bu târihten sonra Astronom Lanan paraşütün kubbesinde havanın akımını temin eden tepe deliğini açarak rakkası (sallantıyı) önlemiştir. Bundan sonra Lorenz Hengler 1832 yılında paraşütlerde oldukça mühim değişiklikler yapmıştır. 1814 yılında Eliza Garner isimli kadın, birçok atlayış yaparak paraşütçülük târihine ilk kadın paraşütçü olarak geçmiştir. Uçakların keşfedilmesiyle paraşüte duyulan ihtiyaç daha da artmış ve uçaktan ilk atlayışı Berry isimli bir Amerikalı yüzbaşı 1912 yılının mart ayında Sant-Louis’ta gerçekleştirmiştir. Uçakta oturan Berry, uçağın alt kısmındaki bir torbaya yerleştirilmiş paraşüte askılarla bağlanmıştı. 19 Ağustos 1913’te Fransız pilotu Pegoud Bleriot’un da uçaktan paraşütle atlayışı vardır. Birinci Dünyâ Savaşı sırasında paraşüt; balonla uçan pekçok havacı ve gözlemci kadar, sayısız uçak pilotunun da hayâtını kurtarmıştır. O günden bu yana paraşütçülük hem savaş, hem spor, hem de kurtarma tekniği oldu. Hava vâsıtalarının kullanılış alanlarının artması ile paraşüt çok seri bir şekilde tekâmül ettirilerek bugün çeşitli gâyeler için çok çeşitli paraşütler yapılmaktadır.
Paraşütçülüğün Türkiye’de gelişmesi: Türkiye’de paraşütçülük alanında ilk çalışmalar SSCB’den çağırılan bir öğretmenin yönetiminde, Türkkuşu’nun kurulması ile başladı (3 Mayıs 1935). İlk Türk paraşütçüsü Abdurrahman Türkkuşu, ilk paraşütle atlayışını 1935 yılının Eylülünde yapmıştır. Çalışmalar İnönü ve Etimesgut havaalanlarında yapılıyordu. 1939 yılında İnönü’de o zamanki adı ile açılan “Gedikli Hazırlama Yuvası”nda düzenlenen kurslarda, atlayışlarla birlikte uçuş eğitimine de yer verilmiştir. Bu arada amatör paraşütçü adayları da kurslara alınmaya başlandı. Paraşütçülük çalışmaları 1947-1950 yılları arasında bir duraklama geçirmiştir. 1950 yılında Hava Harb Okulunun kurulması ile, bu öğrencilere paraşüt kursları düzenlenmiştir.
1951 ve sonralarında Cumhurbaşkanlığı Muhâfız Alayı Paraşüt Bölüğü kursları ile Kara Kuvvetlerinde de kurslara başlandı. Gelişme 1963 yılında açılan geniş çaplı tekâmül kursları ile hızlandı.
1967 yılından îtibâren Türkkuşu Paraşüt Okulu, spor paraşütçülükte büyük bir gelişme ile çalışmalarına hız vermiş ve 1969 yılında Birinci Türkiye Millî Paraşüt Şampiyonası düzenlenmiştir. Bu tarihten sonra aralıksız milletlerarası müsabakalara iştirak edilmiş ve bilhassa Balkan şampiyonalarında gerek ferdî, gerekse takım hâlinde kıymetli dereceler alınmıştır.
Paraşütün kullanıldığı yerler: Paraşüt günümüzde iki esas gâye için kullanılmaktadır:
1. Askerî Maksatla: Hava indirme birliklerinin askerî alanda gelişmesiyle paraşüt aranılan bir malzeme hâline gelmiştir. Böylece askerî birliklerin düşmanın derinliklerine indirilmesi ve baskın yapma imkânı elde edilmiştir. Bugün paraşüt askerî alanda personel, araç, malzeme, silâh ve cephâne indirilmesinde kullanıldığı gibi, tehlikeli bir durumda uçaklardan atlamak ve yüksek süratli uçakların inişini frenlemek maksadıyla da kullanılmaktadır.
2. Sivil Sahada: Spor maksadı ile çeşitli tipte paraşütler kullanılmaktadır. Dünyânın her yerinde bu maksatla okullar açılıp, kurslar verilmekte ve çeşitli müsâbakalar yapılmaktadır.
Paraşüt çeşitleri: Paraşütler yapılış şekillerine göre:
1. Yekpâre yelkenli paraşütler.
2. Dilimli paraşütler diye sınıflandırılır.
Alman Kostelesky’nin buluşu olan dilimli paraşüt, çok gözenekli olduğu için büyük hızlara daha elverişli olup çok da dengelidir. Bâzı paraşütler yere yayıldığı zaman düz olur. Bâzıları ise, yine kubbe biçiminde kalır. Ayrıca son zamanlarda Rusların kullandığı kare şeklindeki paraşütleri de saymak gerekir.
Kullanılış maksadına göre paraşütler: Personel, malzeme, iniş fren paraşütleri ve viril önleyici paraşütler olarak sınıflandırılır.
1. Personel paraşütleri: Askerî maksatlarla personel indirmek için veya spor maksadıyla kullanılır. Personel paraşütleri de kendi aralarında üç çeşittir.
a) Otomatik Paraşütler: Bu cins paraşütler, atlayışta atlayıcının hiçbir hareketi olmadan, uçağı terk etmesiyle birlikte uçağa bağlı olan statik bir kablo ile açılan paraşütlerdir.
b) Serbest atlayışlarda kullanılan paraşütler: Bu cins paraşütlerde atlayıcı uçaktan atladıktan sonra, deklanşör denilen kolu ve buna bağlı deklanşör pimini çekerek paraşütünü açar. Bu açılmada önce rehber paraşüt dışarı fırlayarak kubbeyi dışarıya çeker ve paraşüt dolar.
c) Pilot paraşütleri: Uçaklarda tehlikeli bir durumda, atlayarak kurtulmak için kullanılan paraşütlerdir. Minder tipinde ve sırtta taşınan cinsleri vardır.
2. Malzeme (yük) paraşütleri: Havadan malzeme, araç, silâh ve cephâne indirilmesinde kullanılır. Çok çeşitlidir. Ya sayıları iki ila on arasında değişen paraşütler bir salkım halinde malzemeye bağlanır veya 1000-1500 kg’lık özel ağır yük paraşütleri kullanılır. Bir ağır yük paraşütünün çapı 20 cm, açılmış hâlde yüzeyi 500 m2dir. Feza araştırmaları için kullanılan özel cihâzların ve füzelerin bütününün veya bazı bölümlerinin yere indirilmesinde de paraşütlerden faydalanılmaktadır.
3. İniş fren paraşütleri: Yalnız tehlikeli inişlerde değil bütün iniş şartlarında kullanılmakta olup, flaplarla aynı vazifeyi görmektedir. Uçaklarda frenleme paraşütü olarak, büyük hızlarda iyi denge sağladığı için genellikle dilimli paraşüt kullanılır. İniş ânında yerle temasa müteakip iniş paraşütü açılarak uçağın kısa mesâfede durmasını sağlar.
4. Viril önleyici paraşütler: Virile girmek üzere olan bir uçağı normal uçuş hâline döndürmek için kullanılır. Viril bir denge hâli olduğuna göre, virilden çıkabilmek için dengeyi bozmak gerekir. Bu maksat için kanatlardan birinin ucuna yerleştirilmiş olan paraşüt kullanılır. Paraşüt açılarak uçağın durumunu değiştirir ve uçağı yeniden kontrol edilebilir duruma getirir.
Paraşütün katlanması ve bakımı: Paraşütü katlamak için, yelken ve askıları, paraşüt çantası içine îtinâ ile yerleştirmek gerekir. Bu katlama kullanma sırasında paraşütün kolayca açılmasını sağlayacak şekilde, sıkı kurallara uyularak yapılır; aksi takdirde kötü katlanmış bir paraşütün açılmama tehlikesi vardır. Devamlı kullanılmayan paraşütler belirli zaman aralıkları ile açılıp havalandırılır, dikkatli olarak gözden geçirilir ve tekrar usûlüne göre katlanıp muhâfaza edilir.
Paraşütün kısımları: Genel olarak paraşütler beş kısımdan ibârettir.
1. Komple kubbe: İçi hava ile dolarak personel ve malzemeyi taşıyan kısımdır. İpek veya naylon kumaştan dilimler hâlinde yapılıp birleştirilmiştir. Tepesinde hava deliği vardır. Ön paraşüt veya yardımcı(rehber) paraşüt vâsıtası ile çekilerek torbasından çıkarılır. İplerle paraşüt kemerine veya yeleğine bağlanmıştır.
2. Açma torbası (navlaka): Komple kubbenin açılma kolaylığını sağlamak maksadı ile özel bir teknikle içine yerleştirildiği bu torba, pamuklu kumaştan yapılmıştır. Torba ile irtibatlı olan statik kablo, paraşütün açılmasını müteakip torba ile birlikte uçakta kalır. Statik kablonun ucunda düğmesine basıldığı zaman açılan, takıldığı yerde aşağı çekilince kendiliğinden kilitlenebilen bir statik kanca asılıdır. Açma torbasının dışında askı iplerinin takılacağı bez halkalar bulunur.
3. Paraşüt çantası: Kuşam tertibatına bağlı olan bu çanta, açma torbasını muhâfaza eder. Üzerinde statik kablo yerleştirme lâstikleri vardır. Dört kapağın uçlarında can ipiyle kapanmayı sağlayacak dört adet bez halka bulunur.
4. Kuşam tertibatı: Her boydaki insana rahatlıkla ayarlanabilir şekilde kolonlardan yapılmış olup, otomatik kilit vasıtası ile kilitlenir. Kuşam tertibatındaki kolonlar: Kaldırıcı kolonlar-sırt çapraz kolonlar-göğüs çapraz kolonları ve bacak kolonları olarak dört kısımdan ibarettir.
5. Otomatik kilit: Göğüs kilidi, göğüs hizasında bulunup, bacak ve göğüsten gelen dört kolonu birleştirip kilitlenir.
Paraşütün Yapımı ve Kullanılan Malzeme
Yapımı: Paraşütler genellikle, üçgen biçimli, çok katlı kumaş parçalarının birbirine dikilmesiyle yapılır. Her parçanın paraşüte gerekli biçim ve büyüklüğü verebilecek boyutlarda kesilmesi gerekir. Paraşüt yapımında mâliyet önemli bir faktördür. Bu yüzden, belirli özellikleri verecek en sâde biçim seçilir.
Havadan ikmâl paraşütleri (havadan yardım malzemesi ve silâh indirme) çok büyük olduklarından (bâzı durumlarda 20 m çaplı), beş bölümden meydana gelirler. Birinci bölüm, güçlü hava basıncına dayanabilecek bir tepe bölümü, ötekiler de, hava akımını yayan ve direnç, hâsıl eden daha hafif yapılı yan bölümlerdir. Bu usûlün geliştirilmesiyle üç değişik büyüklükte paraşüt yapılmasını sağlayan kare biçimli kumaşların üretimine geçilmiştir. Her karenin bir kenarı dört metre uzunluğundadır. Bunlar birbirlerine çaprazlama birleştirilir. Beş kareden meydana gelen bir paraşüt 250 kg, on iki kareli 700 kg, yirmi kareli paraşütse 1200 kg taşıyabilir.
Malzeme: İkinci Dünyâ Savaşına kadar paraşütler, ya keten, pamuk ve ipek gibi tabiî ipliklerden veya viskoz ve asetat ipliği gibi selüloz liflerinden yapılmaktaydı. Keten ve pamuk ipliğinin kalın, ipeğin de pahalı olması sebebiyle, 1939’da ABD ve Almanya’da naylonun bulunmasına kadar, yalnızca belirli biçimlerde paraşüt yapılabildi. Çok güçlü ve paraşütün açılması sırasında meydana gelen şoklara çok iyi dayanan naylon, kısa zamanda öteki tabiî ipliklerin yerini aldı. Yeni geliştirilen yapım usûlleriyle her tür naylon iplik üretilebiliyordu. Naylon ipliğiyle dokunmuş paraşüt kumaşının tek olumsuz yanı, sıcak bir ortamda yumuşayıp delinmesiydi. Bu da, kumaşa ince bir silikon tabakası kaplanarak çözüldü. Ancak, naylon paraşütlerin korunmalarında en basit usûl, paraşütün çok dikkatli katlanıp toplanmasıdır.
Çapraz biçimli havadan ikmâl (malzeme atma) paraşütleri, polipropilen ipliğinden dokunmuş kumaşlarla yapılır. Bu madde, ucuz olmanın yanı sıra, sert ipliğin, paraşütün çok çabuk şişmesine yardımcı olduğunu da göstermiştir. Krepon kağıdı ve polietilen paraşütlerle de bâzı deneyler yapılmış, ama bunların, malzeme ve üretim usûlü olarak, seri üretime uygun olmadıkları anlaşılmıştır.
Naylon ipliğinden dokunmuş paraşüt kumaşları ve kolanlar, eskiden kullanılan keten ve pamuk gibi tabiî ipliklerden yapılmış kumaşlardan, hem daha az yer kaplar, hem de çeşitli işlemlerden geçirilip boyanarak, güneş ışınlarına karşı daha dayanıklı bir hâle getirilebilirler. Pilot kabininde uzun süre güneş ışınları altında, kalan paraşüt kolan ve bağlarının, böyle bir özellik taşımaları oldukça önemlidir.
Paraşütle İlgili Bâzı Tâbirler
Paraşüt gözenekleri: Bir paraşütün içine giren havanın kaçmasını sağlayan delikler.
Yükselmeli paraşüt: Kubbe kısmının altında toplanan havayı dışarı atmağa yarıyan deliklerle donatılmış eğitim paraşütü. Bu delikler, paraşüte, yerde bir taşıtla çekildiği zaman bir yükselme kuvveti sağlar.
Delikli paraşüt: Yelken (kubbe) kısmı, frenleme, yatay yer değiştirme veya yükselme için gerekli kuvvetleri sağlayacak şekilde biçim ve yön bakımından ayarlanabilen deliklerle donatılmış paraşüt.
Paraşüt birlikleri: Paraşütle iniş yapmak üzere yetiştirilmiş, havadan taşınan askerî birliklerdir.
Paraşüt brövesi: Hava indirme personelinin eğitimini tamamlayıp, belirli testlerde başarı kazandığını gösteren madenî plâkadır.
Paraşüt katlayıcılar: Paraşütlerin usûlüne uygun olarak katlanması ve kullanılmağa hazır durumda muhafazası ile görevli kimselerdir.
Paraşüt kulesi: Paraşütle atlama eğitiminin yapıldığı kule.
Paraşütle atlama: Taktik maksatlar için belli bir bölgeye havadan inmek veya bir tehlikeden kurtulmak için uçaktan paraşütle yapılan atlayış.
Paraşütle indirme (atma): Bir uçaktan paraşütle insan veya malzeme atma işlemidir. Malzemeler kapalı malzeme kapları ile indirme bölgesine atılır.
Paraşütçü: Bir hava taşıtından paraşütle atlayarak yere inen kimse. Askerî bir uçaktan paraşütle atlamak ve yere iner inmez savaşabilmek için eğitim görmüş asker.
Paraşütle atlamanın askerî amaçlarla kullanılması Avrupa ordularında, İkinci Dünyâ Savaşından önceki, yıllarda başladı. Ama paraşütle atlama, deney safhasını ancak İkinci Dünyâ Savaşında aşarak, ortaya havadan taşınan yeni bir askerî birlik biçimi çıkmasına yol açtı. Paraşütçü birlikleri de, öncü birlikler olarak görev yapmağa başladı. Daha sonra uçaklarla veya helikopterlerle taşınan birliklerden yararlanıldı. Gerçekten de paraşütçüler çoğu zaman nakliye uçaklarının inmesine elverişli yerleri veya hava alanlarını ele geçirmekle görevli birliklerdir. Ayrıca, bağımsız komando birlikleri olarak görev yapar. Bu görevler daha ziyâde stratejik noktaların veya kritik bölgelerin ele geçirilmesi veya düşman tarafından kullanılmaz hâle getirilmesidir.
Paraşütçü olarak yetiştirilecek kimseler; vücut bakımından sağlam, irâdesi kuvvetli ve güç şartlar altında görev yapmaya ve hayatını idâreye müsait kimseler olmalıdır. Gece hayatına, içkiye, kumara düşkün; güçlükler karşısında çabuk yılan ve sır saklamasını bilmeyen kimselerden paraşütçü olamaz.
Paraşütçünün giyimi ve donatımı onun hareket kâbiliyetini azaltmayacak ve soğuk havada azamî ısıyı sağlayacak şekilde düşünülmüştür.
Paraşütçünün silâhları da hafif ve az yer tutacak biçimde düşünülmüştür. Bu silahlar ve cephâne, ya doğrudan doğruya uçaktan özel kutular içinde atılır veya paraşütçünün gövdesine yirmi metre kadar uzunlukta bir bağla tutturulmuş torbalarla indirilir. Bu usûl düşme hızını yavaşlatır ve paraşütçüye iner inmez silah ve malzemesini kısa zamanda toparlamasını sağlar.
Paraşütçülük: Paraşüt kullanma veya paraşütle atlama işi.
Paraşütlü: Paraşütü olan.
Paraşütlü işaret fişeği: Atıldığı zaman açılan paraşütü, aydınlatma mermisinin düşme hızını azaltır ve uzun süre üzerinde bulunduğu araziyi aydınlatır. Gece muharebe sahasını aydınlatmak maksadı ile kullanılır.
Alm. Paratyphus (m), Fr. Paratyphoide (f), İng. Paratyphoid fever. Kusma ve ishal ile başlayan, değişik tipte iltihap yapan had toksik veya bulaşıcı hastalıklar grubu. Paratifo basilleri 1-3 mikron uzunluğunda, 0,4-0,6 mikron genişliğinde olan kapsülsüz, sporsuz bakterilerdir. 20 ile 40 derece arasında ürerler. Bu basiller, sütü pastörize etmekle suyu kaynatma veya klorlama ile inaktive edilirler (zararsızlaştırılırlar).
Paratifo, bütün dünyâda yaygın olan bir hastalık grubudur. Sosyoekonomik ve hijyenik şartları uygun olmayan toplumlarda görülüş sıklığı fazladır. Enfeksiyonu yayan insan ve hayvan taşıyıcılardır. Tifo şeklinde seyreden Paratifo A, insanlara dolaylı veya dolaysız olarak bulaşabilir. Fakat diğerleri et, süt, süt ürünleri, su gibi besin maddeleri ile geçer.
Besin zehirlenmelerine de bu tip mikroplar sebep olabilir. Besin zehirlenmelerinin en büyük sebebi etlerdir. Hasta olan hayvanlar kesilip etleri yenirse, hastalık insanlara bulaşır. Sıcak havada dışarıda bekleyen etlerde bakteri yoğunluğu artar. Dolayısıyla paratifo vakaları en çok yaz aylarında görülür. Bakteri ile bulaşmış etlerden yapılan sucuk, pastırma, salam, sosis gibi yiyeceklerden de besin zehirlenmesi görülebildiği gibi temiz olan etlerin sonradan bozuşması ile de besin zehirlenmeleri görülebilmektedir.
Paratifo A insanlarda bulunur. Hayvanların enfeksiyonuna rastlanmamaktadır. Paratifo B, Paratifo C de insan taşıyıcılarla bulaşan ve genel enfeksiyon yapan bakterilerdir.
Paratifonun kuluçka süresi, hastalığı yapan bakterinin tipine göre değişiklik gösterir. Bulaşık, besin yenildikten sonra 2-36 saat sonra başlar.
Bakterilerin kana karışması ile seyreden tipinde 10-15 gün kadar olabilir.
Paratifo enfeksiyonlarını üç grupta incelemek mümkündür:
1. Paratifo gastroenteriti: Paratifo basillerinin toksinleriyle bulaşmış gıdâ yendikten sonra kısa bir süre geçmesini takiben bulantı ve kusma ile başlar. Başağrısı, titreme ile yükselen ateş, hızlı nabız, kusma, ishal, karın ağrıları vardır. Zehir (toksin) fazla ise soğuk bir ter başlar, hasta şoka girer, koma durumu ortaya çıkabilir, gerekli tedâvi yapılmazsa hasta ölebilir. Paratifo gastroenteriti, had bir zehirlenme olduğu için ilk yapılacak iş hastalığa sebep olan zehiri tesirsiz hâle getirmek olmalıdır. Bu zehirin bir panzehiri yoktur. Şayet ishal yeni başlamışsa müshil vermek denenebilir. Şiddetli vak’alarda bikarbonatlı sularla mîde yıkanır. Bununla kusma durmazsa ufak buz parçaları yutturulur, çay ve bazik özellikli mâden suları içirilir. İkinci gün az miktarda çorba şeklindeki nişastalı ve unlu gıdâlar, yoğurt ve meyve suları verilir. Üçüncü günü bu diyete et suyu ve yumurta da ilave edilir. 4-5 gün sonra ishali geçmiş olanlara ızgara et, patates püresi, bir iki dilim francala ve ekşi elmaya izin verilir. İshale karşı koruyucu olarak sülfonamid cinsi ilâçlar verilebilir.
2. Paratifo bakteriyemisi: Kana bakteri karışması durumudur. Bâzan besin zehirlenmesi tipinde gastroenterit yapar ve ateş ile başlar. Ateş, 3-5 günde düşeceği yerde uzar. Bu arada ishal azalır. Hatta günde bir-ikiye kadar iner. Hastalık bakteriyemi ile tifo şeklinde belirtiler verir.
Sürekli olarak tifo şeklinde hastalık yapan Paratifo A’dır. Bu bakteri sadece insanlarda bulunur. Hastalık yavaş yükselen bir ateşle başlar. İştahsızlık, mîde bulantısı, genel kas ağrıları, baş ve sırt ağrıları olabilir. Karın ağrısı, kusma gibi belirtiler tifodan fazladır. İshal veya kabızlık olur. Paratifo B enfeksiyonlarında ağızda uçuk görülebilir. Tifoda görülen şuur bozuklukları paratifoda yoktur. Dalak ve karaciğer büyüyebilir. Bâzan sarılık da eklenebilir. Paratifo genellikle şifâ ile neticelenir. İki haftadan fazla sürmez. Nekâhat uzun sürer. Halsizlik ve çalışmaya karşı isteksizlik vardır. Bazan tifoda görülen barsak delinmesi, paratifoda da görülebilir. Paratifonun en sık rastlanan komplikasyonu cerahatli safra kesesi iltihabı ve böbrek iltihabıdır. Tifo gibi tedâvi edilir. Kloramfenikol veya Thiamphenicol preparatları en etkili ilâçlardır. Tifo aşısı içinde paratifo A ve B aşıları da bulunur. Aşı karma aşıdır. Korunmada besin maddesi satıcılarının, aşçıların ve içilen suların kontrolünün eksiksiz yapılması gerekir.
3. Lokal paratifo enfeksiyonları: Lokal paratifo vak’alarının çoğunda hastalık âniden ürperme ve titreme ile yükselen ateşle başlar. Bakterinin yerleşmiş olduğu bölgeye göre belirtiler ortaya çıkar. Bunlar menenjit, kemik iltihapları, kalp zarı iltihabı, zatürre ve akciğer absesi safra kesesi iltihabı olabilir. Tedâvide uygun antibiyotikler kullanılır, gerekirse abseler boşaltılır.