PANKREAS
Alm. Bauchspeicheldrüse (f), Pankreas (n), Fr. Pancreas (m), İng. Pancreas. Karın boşluğunun üst kısmında arka duvara dayalı olarak bulunan, hem iç hem de dış salgıları olan bir gudde organı. Pankreasın büyük kısmı, hazım için çok önemli olan salgıları hazırlayan alveoler bez dokusundan yapılmıştır. Pankreasın bu kısımlarında yapılan dış salgısı, bir kanal aracılığıyla oniki parmak barsağına akıtılır. “Succus Pancreaticus” veya“pankreas özsuyu” adı verilen bu salgı sindirim işinde rol oynayan tripsin, lipaz ve amilaz adlı fermentleri ihtivâ eder. Bu enzimlerin etkisi sâyesinde pankreas salgısı her üç grup gıdâ maddeleri, yâni yağ, protein ve karbonhidratların hazmında önemli bir işi yerine getirir.
Pankreasın, iç, yâni kana olan salgısına gelince bu salgı, pankreas içinde bulunan ve Langerhans adacıkları denilen küçük kapalı bezler tarafından yapılır. İnsülin ve glukagon adını alan hormonları, kan şekerinin ayarlanmasında iş görürler.
Pankreas şekil bakımından bir çekice benzetilebilir. Ağırlığı 70-100 gram arasında ve rengi kırmızımtraktır. Ortalama 15 cm uzunluğunda olup, baş, gövde ve kuyruk kısımları vardır. Başı oniki parmak barsağının açıklığına uyar ve sağdadır. Gövdesi, enine uzanıp aortu, sol böbreküstü bezini, sol böbreği, böbrek atar ve toplardamarlarını çaprazlar. Gövdesinin devamı olan ve en ince kısmı olan kuyruk kısmı dalağa kadar uzanır.
Pankreasın kanı, dalak, karaciğer ve üst mesenten damarlarından gelmektedir. İki boşaltıcı kanalı vardır. Büyük olanı Wirsung kanalıdır, gövdesini boydan boya kateden bu kanal, bezin çeşitli parçacıklarından gelen salgıları toparlayıp, oniki parmak barsağına açıldığı yere akıtır. Genellikle buraya açılmadan önce safra kanalıyla birleşir ve öyle açılır. Santorini kanalı ise, Wirsung kanalının üst tarafından oniki parmak barsağına açılan bir diğer dış salgı kanalıdır.
Pankreas hastalıkları: Pankreas hastalıklarının teşhisi belirtilerinin çeşitliliği, silikliği ve diğer hastalıklara benzemesi dolayısıyla oldukça zordur. Pankreastan gelen ağrının diğer karın içi organların ağrılarıyla karışması sık görülen bir durumdur.
Had pankreatit: Pankreasın akut iltihabıdır. Batı ülkelerinde hastalığa sebep olan en önemli faktörler, safra kesesi hastalıkları, aşırı alkol alınması, sürekli alkol kullanımıdır. Gelişmemiş ve gelişmekte olan ülkelerde ise bunların yanında dengesiz beslenme de diğer bir faktör olarak ortaya çıkar.
Bu hastalarda çoğu defâ alkol alınmasını veya ağır bir yemeği tâkiben kriz başlar. Hastalar âni başlayan şiddetli bir karın ağrısından şikâyet ederler. Aşırı bitkinlik ve huzursuzluk olur. Vak’aların büyük bölümünde tansiyon düşmesi, çarpıntı, % 15’inde şok meydana gelir. Hastalık ağır ve öldürücüdür. Akciğer ödemi, dolaşım şoku, kan zehirlenmesi, iç kanama gibi ağır tablolara yol açabilir. Tedâvisinde asıl olan, şokla yapılacak olan mücâdeledir.
Müzmin pankreatit: Pankreasın müzmin ve ilerleyici olarak iltihaplanmasıdır. Sebepleri arasında yine alkolizm ön plândadır. Yetersiz beslenme daha sonra gelir.
En önemli belirtisi ağrıdır. İltihabî durum devam ettikçe pankreas harap olur ve fonksiyonlarında yetmezlik ortaya çıkar. Bu sebeple hazım bozulur, kilo kaybı olur, ilerleyince şeker hastalığı görülür. Tedâvisinde ağrı kesiciler verilir. Yetmezlik belirtileri için ağızdan pankreas enzimleri muhtevalı preparatlar kullanılarak, hasta rahatlatılmaya çalışılır.
Pankreas kanseri: Kırk yaş üzerinde özellikle erkeklerde görülen bir hastalıktır. Belirtileri arasında şiddetli ağrı, aşırı kilo kaybı ve ilerleyici sarılık üçlüsü ile kendini belli eder. Kanser, pankreasın baş kısmını tutmuşsa cerrâhî müdâhale ile çıkarılabilir. Geleceği iyi olmayan bir hastalıktır ve hastalar beş sene içinde kaybedilebilirler.
Alm. Verbinden (n), Fr. Pansement (m), İng. Dressing, bandaging. Yaraların mikroplardan temizlenmesi ve korunması için yapılan yıkama ve örtme işlemi. Yara iyileşmesinin iyi, çabuk ve iz bırakmadan olması için bölgenin ölü dokulardan ve mikroorganizmalardan temizlenmesi ve dış ortamın zararlı etkilerinden korunması gerekir. Böylece hem mikropların hem de tahriş edici maddelerin yaraya ulaşması engellenmiş olur.
Yara kapalı ise tentürdiyot veya mersol kullanılarak temizlenir. Makat ve üreme organları çevresindeki yaralarla açık yaralarda, kendilerinin de tahriş edici etkileri sebebiyle kullanılmazlar.
Açık yaralarda, ölü dokular temizlendikten sonra ilk pansuman yapılır: Tuzlu su serumu (serum fizyolojik) ve soluheks denilen antiseptik madde köpürtülerek yara iyice yıkanır. Sonra tekrar serum fizyolojikle yıkama yapılır. Bunlar dokuyu tahriş etmez ve yeni ölü dokular ortaya çıkarmazlar. Bunlar yoksa yara yine bir başka antiseptik olan savlon ile yıkanır. Daha sonra yaranın özelliğine göre antibiyotikli veya başka merhem ve pomatlar tatbik edilir. Sonra yara PAD (pansuman kapayıcı pamuk ve onu saran gazlı bez) ile örtülüp üzeri filasterle yapıştırılır veya sargı beziyle sarılır.
Pansuman setinde steril olarak gazlı bezler, gazlı bezleri tutarak yarayı yıkamak için kullanılacak pens ve penset, ölü dokuları kesmek için makas veya neşter, yarayı kapatmak için PAD bulunur.
Pansuman yaparken antisepsi ve asepsiye (mikropsuzlaştırma ve temizliğe) dikkat edilir. Steril pansuman âletleri, yara dışında hiçbir yere dokundurulmaz.
Pansuman ile mikroplar hiçbir zaman tam olarak yok edilemediğinden, yeniden çoğalmalarını önlemek ve katılan ilâçları tâzelemek için pansuman belirli aralıklarla değiştirilir.
Bir de bâzı deri hastalıklarında ve iyileşmeyen açık yaralarda kullanılan “Sulu Pansuman” vardır. Bunlar etkili maddelerin suda eritilmesiyle hazırlanan sıvılarla yapılır. Esas olarak, sulantılı deri hastalıklarında sızıntıyı kesmek için kullanılırlar. Su, buharlaşma özelliğinde olduğu için uygulanan bölge soğur ve damarlar büzülerek sızıntı kısa sürede durur. Ayrıca antiseptik madde katılarak mikropların öldürülmesi de sağlanabilir.
Sulu pansuman için sık sık kullanılan sıvılardan birkaçı; serum fizyolojik, borik asitli su, barrow solüsyonu ve rivanol solüsyonudur. Tatbiki kolay olan sulu pansumanı sık sık hasta kendisi uygular. Temiz bir kaba konulan solüsyona gazlı bez batırılır, iyice sıkılır. Sulu değil nemli olacak şekilde iki kat olarak hasta bölgeye serilir. Beş dakikada bir aynı uygulama tekrar edilir.
(Bkz. Leopar)
Alm. Gegengift (n), Fr. Contrepoison (m), İng. Antidote. Bir zehirin etkisini önleyen veya yok eden madde. Panzehirler ağız yoluyla zehirlenmelerde emilimi azaltmak amacıyla kullanılanlar (bölgesel panzehirler) ve kan dolaşımına çeşitli yollarla karışmış olan zehire karşı kullanılanlar (sistematik panzehirler) olmak üzere iki büyük grupta toplanırlar.
Bölgesel panzehirler: Ya fizikî olarak zehiri tutarlar veya kimyâsal olarak zehirler reaksiyona girip onu zararsızlaştırırlar.
Mîde yıkamalarında son yıkama suyuna karıştırılarak kullanılan bölgesel panzehirlerden en yaygın olanı aktif kömür (Carbon Vegetale)dür. Bitki kaynaklı kömürün ufaltılması ile elde edilen bu madde çok küçük parçalar hâlinde olduğu için zehiri tutucu sahası son derece arttırılmıştır. Barsaktan emilme özelliği olmadığı için de vücuda zarar verme durumu yoktur. Çok yüksek dozlarda verilebilir. 20 gram aktif kömür 200 mililitre suda bulamaç hâline getirilerek verilmesi en büyük faydayı sağlar. Aktif kömür birçok zehirlenmede kullanılan bir panzehirdir. Kuru ekmeğin yakılmasıyla da basit olarak aktif kömür elde edilebilir.
Potasyum permanganatın (KMnO4), 1/10.000’lik solüsyonu veya tentürdiyotlu su, alkaloitlerle olan zehirlenmelerde kullanılır. Bu iki panzehir alkaloitleri okside ederek etkisiz hâle getirir.
Asit ve alkali (bazik) maddelerle olan zehirlenmelerde, zehiri hemen nötralize etmek gerekir. Çünkü bunlar çok fazla tahriş edici ve dokuyu harap edici özellikte maddelerdir. Sülfürik asit, nitrik asit, tuz ruhu gibi asit maddelerle olan zehirlenmelerde nötralizasyon için magnezyum sütü (Mg(OH)2 gibi anti asitler kullanılır. Alkali zehirlenmelerinde; sirke, sirkeli su, askorbik asit gibi asit maddeler kullanılır.
Anyon değiştirici bir reçine olan kolestiramin, aspirin ve asetaminofen gibi zayıf asit yapısındaki ilâçlarla olan zehirlenmelerde ağızdan verilir. Kolestiramin bunları bağlayarak emilip hızla kana geçmelerini önler. Yumurta akı, süt, yoğurt gibi proteini bol maddeler, cıva ve gümüş gibi ağır metal zehirlenmelerine karşı panzehir olarak etkilidirler.
Diğer bölgesel panzehirler arasında gümüş nitrata karşı sodyum klorür, iyota karşı nişasta, demire karşı sodyum karbonat, süt, yoğurt, nişasta sayılabilir.
Sistemik panzehirler: Kan dolaşımına geçmiş olan zehirlere karşı kullanılırlar. Kimyâsal, fizyolojik ve farmakolojik panzehirler olarak üç gruptur.
Sistemik panzehirlerin kimyâsal olanları genellikle şelasyon yapıcı (zehirle halkalı bileşik meydana getirici) maddelerdir. Bu yolla oluşan halkalı maddeye “şelat” adı verilir. Şelatlar suda kolay çözündüklerinden vücuttan atılmaları da kolaydır. Şelasyonla zehir etkisiz hâle gelir, zehirlenme belirtileri giderek azalır ve kaybolur. Bu bakımdan zehir alımından sonra ne kadar erken verilirlerse o kadar iyi olur.
Şelat yapıcı maddelerden biri dimerkaprol’dür (British Anti Lewisite= BAL). Arsenik ve cıva bağlamak için kullanılır. Ayrıca altın, krom ve kadmiyum zehirlenmelerinde de etkilidir. Kas içine şırınga edilir. Dimerkaptosüksinik asit adlı bir türevi ise, ağızdan kullanılan bir panzehirdir.
Yaygın bir şelat yapıcı madde de “kalsiyum disodyum etilendiamin tetra asetik asit”tir (CaNa2 EDTA). % 5’lik dextroz solüsyonu içine katılarak damardan uygulanır. Bilhassa kurşun zehirlenmelerine, ayrıca çinko ve manganez zehirlenmelerine karşı da kullanılır.
Kurşun zehirlenmelerinde bundan sonra ikinci güçlü madde penisilin parçalanırken meydana gelen “penisilamin”dir. Bu bir amino asittir. Ayrıca cıva zehirlenmelerinde bilhassa N-asetil penisilamin türevi çok başarılıdır.
Desferrioksamin, demir bağlayan şelat yapıcı bir maddedir. Hem ağızdan verilir, hem de şırınga edilir.
Fizyolojik panzehirler, zehirin etkisiyle organın bozulan faaliyetini düzelten maddelerdir. Mesela, damarı büzücü maddelerle olan zehirlenmelerde damar genişletici olan bir ilâç, fizyolojik panzehir olarak kullanılır.
Farmakolojik panzehirler daha karışık etkileri olan maddelerdir. Daha çabuk etki gösterirler. Bunlardan biri organofosfat (böcek zehiri) zehirlenmelerinde kullanılan atropindir (Bkz. Atropin). Zehirlenme esnâsında ağız kuruyuncaya kadar atropin verilir. Atropin ayrıca Karbamat (meselâ Baygon) zehirlenmesinde de kullanılır. Morfin zehirlenmelerinde damardan Naloksan adlı madde veya cilt altına Nalorfin verilir. Bunlar verilince solunum düzelir ve morfinin diğer etkileri hızla silinmeye başlar.
Aşırı antikoagülan (kan pıhtılaşmasını önleyici) alınınca K vitamini, karbonmonoksit zehirlenmesinde oksijen, antifiriz zehirlenmesinde etil alkol, heparine karşı protamin sülfat, sayılabilecek diğer panzehirlerdir.
Alm. Papst (m), Fr. Pape (n), İng. Pope. Katoliklerin baş papazı. Atalar atası mânâsına gelen papa Roma’da bulunur. Bundan sonrakilere kardinal denir. Katoliklerce Îsa aleyhisselâmın havârîlerinden St. Petrus ilk papa olarak kabul edilir. Hıristiyanlık seksen sene doğru olarak yayıldıktan sonra tamâmen bozuldu ve birbirine uymaz yetmiş iki fırka ve bozuk kitaplar ortaya çıktı. Bütün bu fırkalar 1054 yılına kadar Roma’daki papaya bağlıydı. Zamanla papaya bağlı olan Hıristiyanlar ayrıldılar. İstanbul Fener Patriğine bağlı olanlara Ortodoks, Lüther’e bağlı olanlara Protestan, Papaya bağlı olanlara da Katolik adı verildi.
Hıristiyanlık târihi papaların teşvik ettiği zulümlerle, haksızlıklarla doludur. Bunun yanında, kiliselerdeki konuşmalarında halkı ve Hıristiyan devlet başkanlarını kışkırtarak Müslüman ülkeleri üzerine açılan Haçlı Seferlerinin de en büyük âmili, tertipleyicisi olmuşlardır (Bkz. Haçlı Seferleri). Bu haksızlıkları hazmedemeyen bütün dinleri iyi incelemiş olan, İngiliz ilim adamlarından Lord Davenport, 20. asır başlarında Londra’da bastırdığı Hazret-i Muhammed ve Kur’ân-ı Kerîm adındaki İngilizce kitabında diyor ki:
Ahlâk üzerinde son derece titizliğidir ki, Müslümanlığın az zamanda süratle yayılmasına sebep olmuştur. Müslümanlar, muhârebede kılıca boyun eğmiş olan başka din adamlarını, dâimâ af ile karşılamışlardır. Juryo diyor ki:
Müslümanların Hıristiyanlara karşı davranışı ile, papalığın ve kralların müminlere reva gördüğü muâmele, aslâ kıyas edilemez. Meselâ 1572 yılı Ağustosun yirmi dördüncü günü, yâni Sent Bartelemi yortu günü IX. Şarl ve Kraliçe Katerina’nın emri ile Paris ve civârında 60.000 Protestan öldürüldü. (Sent Bartelemi, on iki havarîden biri olup mîlâdî 71 yılında, Ağustos ayında Hıristiyanlığı yayarken Erzurum’da şehit edilmişti.) Böylece nice işkencelerde dökülen Hıristiyan kanları, Müslümanların harp meydanlarında dökdükleri Hıristiyan kanlarından katkat fazladır. Bunun içindir ki, birçok aldanmış insanı, İslâmiyetin zâlim bir din olduğu zannından kurtarmak lâzımdır. Böyle yanlış sözlerin hiçbir vesîkası yoktur. Papalığın vahşet ve yamyamlık derecesine varan işkenceleri yanında, Müslümanların gayri müslimlere karşı davranışları, ağzı süt kokan bir sübyanınki kadar yumuşak olmuştur.
Ortaçağ, Hıristiyanlık dîninin en korkunç ve en karanlık bir devridir. Âdetâ papaların elinde oyuncak hâline gelmiştir. Papalar, istemediği her kişiyi dinden afaroz ediyor, istediğini affediyor, para karşılığı Cennet’ten arsa satıyordu. Hattâ o kadar ki, Engizisyon mahkemelerinde, binlerce insanı afaroz ettikten sonra işkenceyle öldürtüyorlardı. Bu devirde, hazret-i Îsâ’nın telkin ettiği insanlık, merhamet, şefkât, iyilik ve güzellik esasları tamâmen unutuldu. Bunun yerini taassup, kin, nefret ve düşmanlık aldı. Papalar, makamlarını kuvvetlendirmek ve servetlerini arttırmak için akıl almaz yollara başvurdular. İlmin ve fennin karşısına dikildiler. Galileo, Kopernik, Newton dünyanın döndüğünü, İslâm âlimlerinin yazdığı kitaplardan öğrenip söyleyince, bu sözleri suç sayıldı. Galileo, papa tarafından afaroz edildi. Vatan için mücâdele eden Jandark’ı sihirbazlıkla itham ederek diri diri yaktılar. 1077 yılında afaroz edilen Alman imparatoru IV. Henri, affedilmek için bir kış günü Vatikan’a gelerek günlerce yalın ayak karlar üzerinde bekledi.
Bugün, papalık Roma’da bir devlet şeklinde yaşatılmaktadır. Papa, Vatikan sarayında bir hükümdar gibi hareket etmektedir. Papa’ya bu hakkın tanınması, 1870’te İtalya birliğinin kurulup Roma’nın ele geçirilmesinden sonra olmuştur. Papaların Hıristiyan devletleri üzerindeki siyâsî otoriteleri kalkmakla berâber, halka tesir etmede ve kilise adına vergi toplanmasındaki tesirlerini az çok devâm ettirmektedirler. Lüks bir hayat yaşayan papanın ve papalığın masrafları Hıristiyan halkından toplanan “kilise vergisi” ile karşılanmaktadır.
Alm. Papageie (m), Fr. Perroquet (m), İng. Parrot. Familyası: Papağangiller (Psittacidae) Yaşadığı yerler: Afrika, Amerika, Asya ve Okyanusya’nın tropikal orman bölgelerinde. Özellikleri: Kıvrık gagalı, etli ve kalın dilli, parlak tüylü, sıcak memleket kuşları. Tırmanma anında gagalarını üçüncü bir ayak gibi kullanırlar. Taklit kabiliyetleri yüksek hayvanlardır. Ömrü: 60-100 yıl. Çeşitleri: 300’den fazla türü vardır. Kakadu, jako, lori, dudu, makav (ara), muhabbet kuşu meşhurlarıdır.
Papağangiller familyasından olan kuşlara verilen genel ad. Hepsi canlı parlak tüylü ve kıvrık gagalıdır. Kafaları büyük, boyunları kısa, taklit kabiliyetli zeki kuşlardır. Ayaklarını bir el gibi rahatça kullanır. Genellikle meyve ve tânelerden meydana gelen besinlerini ayaklarıyla kavrayarak gagalarına götürürler. Gaga o kadar kuvvetlidir ki, en çetin cevizi bile bir darbede kırabilir. Bir metre boyuna ulaşan Amerika ara’sı bir defâda insan parmağını koparabilir. Kalın ve kıvrık üst gaga hareketlidir. Alt gaga ise yiyecekleri kırmada tabla vazifesi görür. Dil, kalın ve etlidir. Aynı zamanda dokunma organı görevini de yapar.
Papağanlar tırmanıcı kuşlardır. Ayakları kısa ve ikisi önde, ikisi arkada olmak üzere dört parmağa sâhiptir. Ön parmakların dipleri kısa bir zarla birbirine bağlıdır Arkaya yönelik birinci ve dördüncü parmak geriden kavrar ve gaganın yardımı ile çeviklikle tırmanabilir. Tırmanma ânında gagalarını üçüncü bir ayak gibi kullanma özelliklerinden dolayı en iyi tırmanıcı kuşlar olarak kabul edilirler.
Papağanlar tabiî hâlde ağaçlarda yaşarlar. Ancak insan sesini ve melodileri ezberleyerek tekrarlama kâbiliyetlerinden dolayı, birçok evde kafeslerde beslenirler. Yuvalarını ağaç kovuklarına, kaya yarıklarına yaparlar. Eşler birbirlerine bağlıdır. İri yapıda olanların dişileri yılda 2-3, küçükleri ise daha çok yumurta yaparlar. Çeşitlerine göre tomurcuk, çiçek, meyve ve tohumlarla beslenirler. Bu arada hayvansal besin alan birkaç tür de mevcuttur.
Papağanların kanatları nispeten kısadır. Bununla berâber, Yeni Zelanda papağanı hâriç hepsi iyi uçucudur. Genelde çift veya grup hâlinde çığlık çığlığa uçarlar. Avustralya’da yaşayan kakadular, binlerce fertten meydana gelen sürüler hâlinde seyahat ederler. Beslenirken veya dinlenirken çok sakindirler. Yeşil renklileri o kadar iyi kamufle olur ki, çoğu zaman farkedilmezler. Tüyleri yeşil hakim olmak üzere kırmızı, mavi, sarı, beyaz ve siyah olabilir. Ortalama ömürleri 70 yıl kadar olan papağanların 315’ten fazla çeşidi vardır. Tarım ürünlerine olan ziyanlarından dolayı bol avlanmaktadırlar. Esâret hayâtına rahat alıştıklarından kafeste kolayca beslenebilirler. Fakat öldürücü papağan hastalığını (psittakoz) insana bulaştırdıklarından zararlı olabilirler. Yeni bir kelimeyi öğrendikleri zaman memeliler gibi mükâfat beklemezler. Verilecek cezâdan da anlamazlar. Eğitimleri sabır ister. Kafeslerine çiğnemeleri için ağaç parçaları koymak faydalıdır. En meşhurları kakadu, jako, lori, dudu, muhabbet kuşu, makav (ara)dır.
Gülünç davranışları, sevimliliği, şakacılığı ve konuşma taklit kâbiliyeti papağanı yüzyıllarca aranan kafes kuşu yapmıştır. Yalnızlık çeken uzun yol denizcilerine ideal arkadaş olmuştur. Kafestekiler 30-40 yıl yaşayabilir. Elli yıl yaşayanları görülmüştür.
En tanınmış konuşan türü jako’dur. Erkeği dişisinden daha iyi konuşur. Çok kuvvetli hâfızaları sâyesinde öğrendikleri kelimeleri mânâsını bilmeden tekrar ederler. Tabiatta hürken, insanlarla hayvanları taklit etmedikleri tetkik edilerek anlaşılmıştır.
Papağanlar dil yapısına göre iki ana gruba ayrılır: 1) Ceviz ve meyveyle beslenen düz ve kaygan dilliler. 2) Bitki özüyle beslenen fırça dilliler.
Alm. Papageienkrankheit (f), Fr. Psittacose (f), İng. Psittacosis. İnsanlara da bulaşabilen bir kuş hastalığı. Psittakozis, ornithozis gibi isimleri de vardır. Hastalığın âmili, virüsler ve riketsialardan sonra sıralanması gereken “Bedsoniae” grubundan olan mikroorganizmalardır. Bedsonia grubu hücre içi paraziti olmakla birlikte, yapıları sebebiyle bakteri enfeksiyonları arasında incelenirler.
Hastalık Güney Amerika’da papağanlar arasında yaygın olmakla birlikte ülkemizde de bulunmaktadır. Hastalığın kaynağı papağan ve evcil kuşlardır. Bunlardan insanlara geçer ve insandan insana da bulaşması mümkündür. Hastalığa kadınların daha fazla yakalanması evde kuşlarla daha fazla ilgilenmelerindendir. İhtiyarlarda yaptığı hastalık öldürücü olabilmektedir.
Hastalığın kuluçka süresi ortalama olarak on gün kadardır. Hastalık genellikle âniden yükselen ateş ve titreme ile başlar. Şiddetli başağrısı, ışıktan korkma, boğaz ağrısı, mîde bulantısı, şiddetli halsizlik vardır. Burun kanaması, öksürük, balgam, bâzan kırmızı renkte deri döküntüleri görülebilir. 2-3 hafta içinde şifâ husûle gelir. Nekahat devresi uzun sürer. Ağır seyreden vak’alarda hastada şok hâli, şuur bozukluğu, bulantı ve kusma vardır. Bunlarda ölüm oranı % 10-30’u bulur.
Tedâvide yatak istirahatı, tetrasiklin grubu ilâçlar, kortizon türevleri verilir. Ayrıca rahatlatıcı tedâvi uygulanır. Hastalığın önlenmesinde evcil kuşların kontrolü gerekir.
PAPATYA (Matricaria chamomilla)
Alm. Kamillen (f), Fr. Camomille (f), İng. Camomille. Familyası: Bileşikgiller (Compositae) Türkiye’de yetiştiği yerler: Hemen hemen bütün Anadolu.
Mayıs ve ağustos ayları arasında çiçek açan, 20-50 cm boyunda, güzel kokulu bir yıllık otsu bitki. Yol kenarı, boş alanlarda oldukça çok rastlanır. Yaprakları parçalı ve tüysüzdür. Çiçekler dalların ucunda küçük başçıklar (kapitulum) hâlinde bulunurlar. Başçıkların orta kısmında bulunan çiçekler tüp şeklinde ve sarı renkli hermafrodittir. Kenarlarda ise 15-20 tâne dil şeklinde, beyaz renkli dişi çiçekler bulunur.
Kullanıldığı yerler: Çiçek durumu başları, çiçek açmadan önce toplanarak gölgede kurutulur. Bileşiminde uçucu yağlar, rezin, acı maddeler ve fenolik bileşikler bulunur. % 1’lik çay hâlinde sabahları aç karnına bir bardak içilebilir. İdrar çoğaltıcı, iştah açıcı, yatıştırıcı ve gaz söktürücü etkilere sâhiptir. Basur memelerinde ağrı kesici, tedâvi edici etkiye sâhiptir. Boyar madde olarak da kullanılır.
Alman Papatyası (Anthemis nabilis) Orta Avrupa’da yetişir ve kültürü de yapılır. Dişli çiçekleri beyazımsı renklidir. Memleketimizde 50 kadar Anthemis türü bulunmakta ve İzmir papatyası, yabânî papatya, beyaz papatya gibi isimlerle bilinmektedir.
Alman devlet adamı. 29 Ekim 1879 târihinde, Westfal eyâleti Werl şehrinde dünyâya geldi. Papen zengin bir çiftçinin oğluydu. İlk mesleği, genelkurmayda askerlikti. Birinci Dünyâ Savaşı esnâsında, Washington’da askerî ataşe olarak görev yaptı. Câsusluk ve sabotaj olaylarına adı karışınca 1915’te ABD hükûmetinin isteğiyle geri çağrıldı. 1918 senesinde yarbay rütbesiyle Filistin’de Osmanlı Dördüncü Ordusunda Kurmay Subay olarak bulundu. Alman İmparatorluğu savaştan sonra çökünce, askerlikten istifâ ederek politikaya atıldı. 1932 senesinde Katolik aşırı sağ partide çalışmaya başladı. Bu partinin organı olan Germanie gazetesinin başına geçti. 1 Haziran 1932’de Başkan Paul Von Hindenburg tarafından Başbakanlığa getirildi.
Parlamento desteği olmayan otoriter bir hükûmet kuran Papen, parlamentoda ikinci parti durumunda olan Nazileri yatıştırmak için 15 Haziran’da Nazilerin Milis gücü olan Sturmabteilung’un (SA) çalışmalarına yeniden izin verdi. Kasım 1932’de yapılan seçimlerin ardından güvenoyu alamayınca istifâ etti. Hindenburg’u iknâ edip 4 Ocak 1933’te Hitler’in Başbakan olmasını sağladı ve Hitler’in başkanlığında kurulan hükûmette Başbakan Yardımcısı oldu. Fakat bir süre sonra Nazilerin 1934 senesinde yapmış oldukları kanlı baskıları görünce Hitler’le arası açıldı. Hitler, Papen’i uzaklaştırmak için Avusturya’ya elçi olarak gönderdi. 1939 senesinde ise Türkiye’ye elçi olarak geldi. Papen’in Türkiye’deki görevi Türkiye’yi Almanya aleyhine savaşa sokmamak için üst seviye yöneticilerini iknâ etmekti. Nitekim diplomatik faaliyetleri başarılı olmuştur.
İkinci Dünyâ Savaşı sona erince, 1945 senesinde Amerikan kuvvetleri Papen’i tutuklayarak hapsetti. Nürnberg mahkemeleri Papen’i önce sekiz sene ağır hapse mahkûm ettiyse de suçunu hafif bularak, sonradan berâtına karar verip, serbest bıraktı. Papen bundan sonraki ömrünü hâtıralarını yazmakla geçirdi ve 2 Mayıs 1969 târihinde Obesbach’ta öldü. Der Wahrheit eine Gasse isimli hatırât kitabı vardır.
Basınçlı tencereyi geliştiren ve silindir-piston takımıyla donatılmış ilk buhar makinesinin tasarımını gerçekleştiren Fransız asıllı İngiliz Fizikçisi. 22 Ağustos 1647’de Fransa’nın Blois şehrinde doğdu. 1712’de İngiltere’de öldü. Paris’te bir müddet tıp tahsil etti. Ancak daha sonra bunu bırakarak asıl hedefi olan fizik araştırmalarına yöneldi. Christian Huygens’e hava pompasının îmâlinde yardımcı oldu.
İngiltere ziyâreti sırasında ilim adamlarının üye olduğu “Royal Society”e katıldı. Nantes Bildirisinin feshi üzerine Protestan olan Denis’in anavatanı Fransa’ya dönmesine imkân kalmadı. 1687’de Almanya’da Marburg’a yerleşti. Burada 1707’ye kadar matematik profesörlüğü yaptı. O sene tekrar İngiltere’ye döndü. Papin’in araştırmalarının hakîki ehemmiyeti uzun müddet anlaşılamadı. Keşiflerinin en mühimi “digester” adı verilen sulu yemeklerin basınç altında pişirilmesini temin eden kazandır. Yine ilk olarak kazanda kullandığı emniyet valfı da önemli keşiflerindendir. Çifte hava pompası ve hava tabancası da araştırma alanlarından olup insan gücüyle çalışan bir de çarklı tekne yapmıştır. 1707 yılında yayınladığı Ars Nova Ad Aquam İgnis Adminiculo Efficacissime Elovandan (Buhar Kullanarak Suyun Pompalanması İçin Yeni Metod) adlı kitabı vardır.
Alm. Papyruss (m), Fr. Papyrus (m), İng. Papyrus. Familyası: Papirusgiller (Cyperaceae) Türkiye’de yetiştiği yerler: Tabiî olarak yetişmez.
Bataklık ve dere kıyılarında yetişen 2-3 m boylarında kamışa benzeyen, çok yıllık otsu bitkiler. Bitkinin gövdeleri üç köşeli, sert ve düğüm (nod)leri yoktur. Çiçekler küçük başaklar hâlinde olup, bunlar da şemsiyeye benzeyen durumlar yaparlar. Çiçekler 6 parçalı ve kıl gibi incedir. Koyu yeşil olan papirüs bir yıl boyu yapraklarını dökmeyen bir bitkidir. Eğik yaprakları gövdenin ucundaki püsküllü kısımda bulunur.
Çok eskiden beri Mısır’da Nil kıyısında tarımı da yapılmış olan bitkidir. Yalnız bugün aşağı Mısır’da bitki hemen hemen hiç kalmamıştır. Yukarı Mısır ve Habeşistan’da yer yer görülmektedir.
Kullanıldığı yerler: Papirüs eski Mısırlılar için önemli bir bitkiydi. Gıdâ olarak kullanıldığı gibi yapraklarından da hasır, sepet îmâlinde faydalanılırdı.
Papirüs kâğıt îmâlinde de kullanıldı. Bunun için sapların tabakaları hafif hafif dövmeyle ayrılır. Sonra bunları 5-6 cm eninde, 25-30 cm boyunda şeritler hâlinde keserek uç uca ve yan yana yapıştırarak sayfalar hâlinde tabakalar yaparlardı. Bu tabakalar perdahlanır, böceklerin yememesi için üzerlerine sedir yağı sürülürdü. Bu tabakaların üzerine kamış kullanarak mangal kömürü, sübye ve başka maddelerden meydana gelen mürekkeple yazı yazarlardı. Yapılması, parşömenden çok daha ucuza mâl olduğu ve uzun zaman muhâfaza edilebildiği için, papirüs, edebî yazılardan resmî yazışmalara kadar çeşitli alanlarda kullanılmıştır.
Bu papirüs sahifeleri günümüze kadar saklanmış olup, çok önemli târihî belgelerin ortaya çıkmasına sebep olmuştur.