OKSALİK ASİT
Alm. Oxalsäure, Kleesäure (f), Fr. Acide (m) oxalique, İng. Oxalic acid.Bitki kökenli en tanınmış organik asitlerden biri.Kimyâsal formülü (COOH)2’dir. Tabiatta; sodyum tuzu hâlinde kuzukulağı bitkisinde, kalsiyum tuzu olarak ravent bitkisinde ve birçok başka bitkinin hücre özsuyunda bulunur. Patalojik durumlarda (hastalık hâlinde) mesâne ve böbrektaşı (oksalat taşı) meydana gelmesine sebebiyet verebilecek şekilde, kalsiyum oksalat olarak idrarda küçük miktarlarda bulunur. Daha yüksek miktardaki mevcudiyeti, kalsiyum metabolizmasını bozucu olarak zehirleyici olur.
Özellikleri: Oksalik asit, sulu çözeltilerden, erime noktası 101,5°C olan renksiz, prizmatik, dihidrat (iki sulu)kristaller verecek şekilde kristallenir. Özellikle karbontetraklorür berâberliğinde, ısıtma ile susuz kristaller (erime noktası 189.5°C) elde edilir. Oksalik asit, su ve alkolde hızla, eterde ise yavaşça çözünür.
Üretim: Oksalik asit, ticârî olarak sodyum formiyattan (H-COONa) elde edilir. Bunun için sodyum formiyat, sodyum hidroksitle hızlı bir şekilde, 360°C’ye kadar ısıtılır:
H-COONa C-OONa
¾¾¾¾¾¾> | +H2
H-COONa C-OONa
reaksiyonuna göre, oksalik asidin sodyum tuzu elde edilir. Buna kireç sütü ilâvesiyle kalsiyum oksalat, sonra sülfürik asit muâmelesiyle oksalik asit ele geçer.
Kullanılışı: Dihidrat (iki sulu) oksalik asit, titrasyon standardı olarak alkalimetri ve manganometride, kezâ kalsiyumun kantitatif analizinde ve nâdir toprak metallerinin ayrılmasında kullanılır. Endüstride oksalik asit ve antimonlu tuzları, tekstil boyamada mordan olarak kullanılır.
Alm. Oxyd (n), Fr. Oxyd (m), İng. Oxide. Oksijen ve diğer bir elementten meydana gelmiş herhangi bir bileşik. Ekseriya bir önek oksijen atomlarının sayısını belirtmede kullanılır. Titandioksit (TiO2), fosfor pentoksit (P2O5) ve karbonmonoksit (CO) gibi. En yaygın bilinen oksit, sudur (H2O). Ancak su, bu tarzda isimlendirilmeyen tek bileşiktir. Tanınmış diğer oksitler olarak, kireç olan kalsiyum oksit (CaO), kum veya kuvars olan silisyum dioksit (SiO2) ve pas olan demir oksit (Fe2O3) sayılabilir.
Oksitlerin birçoğu, elementin, hava veya saf oksijenle direkt yakılmasıyla elde edilir. Çinko, alüminyum ve magnezyum, oksit vererek yanarlar, fakat oda sıcaklığında yüzeylerinde hâsıl olan ince bir oksit tabakası, metalin geriye kalan kısmının daha ileri derecede oksitlenmesini önler. Bâzı oksitler karşılık gelen hidroksit veya karbonatların ısıtılmasıyla elde edilirler.
Metal oksitler genellikle katı bileşikler olup, bazik çözeltiler verirler. Ametalik oksitler genellikle gaz hâlinde olup, su ile asitleri meydana getirirler. Birçok metal, oksidinden, indergeme ile elde edilebilir.
(Bkz. İndirgenme ve Yükseltgenme)
Alm. Saurestof (m), Fr. Oxygéne (m), İng. Oxygen. Elementler içinde çok bol bulunanı olduğu hâlde, eski kimyâcıların gözünden kaçan renksiz, kokusuz ve tatsız bir gaz. İlk defâ 1774 yılında J.Priestley tarafından, cıva oksidin ısıtılması ile elde edildi. 1781’de Lavoisier, oksijenin, havada bulunan ve yanmayı hâsıl eden bir madde olduğunu bildirdi. Bu maddeye, asit yapısı anlamına gelen oxygenıum ismini verdi. Çünkü Lavoisier, bütün asitlerin oksijen ihtivâ ettiğini sanıyordu.
Bulunuşu: Atmosfer, hacim olarak % 21, ağırlıkça % 23,2 oksijen ihtivâ eder. Su, ağırlıkça % 88,8 oksijen bulundurur. Yer kabuğunun ise % 50’sini teşkil eder. Oksijen, serbest hâlde, havada, suda, çözünmüş olarak ve toprak içinde en çok nitrat, fosfat ve karbonat hâlinde yer kabuğu içinde bulunur.
Özellikleri:Kimyâda “O” sembolüyle gösterilir. Atom numarası 8 olan oksijenin tabiatta kütle numaraları 16 (% 99,76), 17 (% 0,04) ve 18 (% 0,20) olan üç izotopu vardır. Oksijenin atom ağırlığı 16 olarak kabul edilir. (Karbon atomunun ağırlığı 12 kabul edildiği zaman, oksijenin atom ağırlığı 15,9994’tür). Kütle numaraları 14, 15 ve 19 olan izotopları radyoaktiftir. Fakat bu radyoaktif izotopların ömrü oldukça kısadır. Yarılanma müddetleri; 014’ün 72 sâniye, 015’in 2,1 dakika 019’un ise 29 sâniyedir. Oksijenin çekirdeğinde 8 proton bulunmaktadır. İki yörüngesi olan oksijenin en dış yörüngesinde altı elektron bulunmaktadır. Kimyâ reaksiyonlarının hemen hemen hepsinde iki elektron alarak (2-) hâle geçer. Oksijen, normal sıcaklıkta pasif olduğu hâlde, yüksek sıcaklıkta aktiftir.
Serbest hâlde O2 moleküler yapısına sâhip olan oksijen havadan 1,1053 defâ daha ağırdır. Oksijenin sudaki çözünürlüğü, 100 ml suda 2,8 ml’dir (20°C). Bu çözünme olayı balıklar için zarûridir. Oksijenin kritik sıcaklığı -118,8°C’dır. Oksijen, bu sıcaklığın üzerinde sıvılaşmaz. Yâni sâdece basınçla sıvılaştırılamaz.
Oksijenin kritik basıncı 49,7 atmosferdir. Bir atmosfer basınçtaki erime noktası -218,8°C ve kaynama noktası -183°C’dir. Belli miktardaki oksijen, katı ve sıvı hâllerinin her ikisinde de şeffaf ve açık mavidir. Sıvı oksijen, kuvvetli manyetiktir. Şâyet sıvı oksijenin bir atmosfer basıncındaki bir hacmi, normal şartlar altında (760 mm Hg ve 20°C) buharlaştırılırsa, buharın hacmi, sıvı hacminin 860 misli olur. Katı oksijenin yoğunluğu -252,5°C’de 1,426 g/cm3tür. Sıvı oksijenin yoğunluğu -183°C’de 1,143 g/cm3tür. 0°C’deki gaz oksijenin yoğunluğu 1,429 g/l’dir. Metallerin çok azı, sıvı hâldeyken oksijen absorblar (emer). Absorblanan bu oksijen, metal katılaşırken tekrar metali terk eder.
Bileşikleri: Oksijenin en önemli bileşiği sudur (H2O). Kükürt dioksit (SO2) ve karbondioksit (CO2) gibi ametal oksitler; alkol, aldehit ve karboksilli asitler gibi organik bileşikler; sülfürik asit (H2SO4), nitrat asidi(HNO3) gibi mineral asitler oksijenin kovalent bağ oluşturduğu bileşiklerdir. Oksijenin metallerle yaptığı bileşikler iyonik bileşiklerdir. Tabiatta bulunan birçok kıymetli mineral, (hematit (Fe2O3), küprit (Cu2O), alumin (Al2O3) kalsiyum oksit (CaO) gibi) oksijen ihtivâ eder.
Elde edilişi:
1. Suyun elektrolizinden elde edilir. Az miktarda baz veya asit ilâve edilmiş saf su elektroliz edilirse, anotta, çok saf oksijen elde edilir.
2. Laboratuvarda, potasyum kloratın (KClO3) mangandioksit (MnO2) ile ısıtılmasından elde edilir.
3. Potasyum permanganat ile hidrojen peroksit, asitli ortamda oksijen verir.
4. Endüstride, havadan elde edilir. Hava, sıvı hâle getirilir. Sıvı havanın franksiyonlu destilasyonunda önce azot buharlaşır, geriye % 99,5 saflıkta oksijen kalır.
5. Yine endüstride, çok saf oksijen, baryum peroksidin (BaO2) 800°ye kadar ısıtılmasından elde edilir.
Kullanılışı: Hidrojen ve asetilen gibi yanıcı gazlarla birleştirilerek kaynakçılıkta kullanılır. Bu alevin sıcaklığı yaklaşık 4000°C olduğu için, metal yüzeylerini eriterek, metalleri birbirine mevzi alarak birleştirir.
Bu sıcaklıktan faydalanılarak, metaller ve çelikler kesilir. Kaynakçılıkta ve kesme işleminde kullanılan oksijen, % 95,5 saflıktadır. Bu oksijen, tıpta oksijen tedâvisinde kullanılır. Roketlerin tahrikinde, dalgıçların su altında çalışmalarında, su gazı îmâlinde, yüksek fırınlarda sentetik taşların îmâlinde, kimyevî sentezlerde kullanılır.
Oksijen çevrimi: Oksijenin değişik biçimlere dönüşerek tabiatta devamlı dolaşımıdır. Oksijen havada gaz hâlinde suda ise bileşik olarak bulunur. İnsanlar, hayvanlar ve bâzı bitkiler teneffüs yoluyla aldıkları oksijeni karbondioksit hâlinde havaya veya suya geri verirler. Daha sonra algler ve yeşil bitkiler aldıkları karbondioksidi fotosentez yoluyla karbonhidratlara dönüştürürler. Bu arada yan ürün olarak da oksijen açığa çıkar. Dünyâdaki sular biyosferin başlıca oksijen kaynağıdır. Mevcut oksijenin yaklaşık yüzde 90’ının sularda yaşayan alglerce karşılandığı tespit edilmiştir. Tabiattaki hâdiseler atmosferdeki oksijen miktarının sâbit kalmasına ve böylece hayâtın devam etmesine imkân sağlayacak şekilde tezâhür eder.
Hastalıkların tedâvisinde oksijen kullanılması. Oksijen, yiyecek ve içecek gibi hayâtın sürdürülmesinde gerekli üç temel unsurdan biri ve en önemlisidir. Bir insan açlığa günlerce, susuzluğa 2-3 gün dayanabilir fakat, oksijensizliğe yâni havasızlığa birkaç dakikadan fazla dayanamaz.
Solunum sistemi vâsıtasıyla, havadaki oksijen kana geçer. 760 mm cıvalık normal atmosferik basınç altında, plazmanın her mililitresinde 0,023 mililitre oksijen çözünür.Kandaki oksijenin, normal şartlarda çok büyük kısmı, kırmızı kürelerdeki (alyuvarlardaki) hemoglobin maddesi tarafından taşınır.
125-165 atmosferlik basınç altında, çelik silindirler içinde sıvılaştırılmış olarak bulunan saf oksijen, tıpta tedâvi maksadıyla kullanılmaktadır. Hastaya, burun deliklerine sokulan kateter veya yüz maskesi veya oksijen çadırı içinde uygulanmaktadır. Bunlar içinde en pratik olanı ilkidir. Bumetodla solunum havasındaki oksijen yoğunluğunu, yaklaşık olarak % 50’ye kadar çıkarmak mümkündür. Yüz maskesi, yüze sıkı oturan ve karbondioksidin atılmasına imkân veren tipte, % 100’e yaklaşan oranlarda oksijen verilmesini sağlayan bir âlettir. Oksijen çadırı, oksijenin çadır boşluğuna yüksek hızda verilmesini gerektirir ve israfa sebep olur.
Oksijenin en yaygın olarak kullanıldığı yer, kanda oksijen azalmasına (hipoksiye) yol açan hâllerdir. Bunlar arasında akciğerle ilgili hastalıklar (akciğer fibrozisi, bebeklerde görülen zatürreler), kalp hastalıkları (mitral darlığı, mitral yetmezliği, kalp yetmezliğine bağlı akciğer ödemi, kalp krizi vb.), ağır anemiler sayılabilir.
Oksijen ayrıca anesteziyolojide, anastezik gazlarla karıştırılarak uygulanabilir. Barsak tıkanmasına ve mîde gevşekliğine bağlı karın şişkinliği, akciğerlerden birinin sönmesi, damarlarda hava tıkaçlarının olması durumlarında vücutta toplanmış havanın hacminin kısa zamanda azaltılması için, bir süre % 100 oksijen teneffüs ettirilir. Bu uygulama neticesinde, toplanmış havanın içindeki azot kana geçerek akciğerlerden atılır ve onun yerini oksijen alır. Solutma kesilince oksijen toplandığı yerden kolayca emilir ve şişkinlik veya diğer durumlar ortadan kaldırılır. Normal atmosferik basıncın ötesindeki basınçlarda ve bu işlem için yapılmış odalarda oksijen tatbikine “hiperbarik (yüksek basınçlı) oksijen uygulaması” denir. Bu durumda, kanda hemoglobin ile taşınan oksijen yoğunluğunda bir artış olmaz fakat, kanda çözünmüş olarak taşınan oksijen miktarı artar Hiperbarik oksijen genel veya lokal dolaşım yetmezliklerinde (kalp ve beyin damarlarının tıkanması, dolaşım şoku ve âni akciğer ödemi), gazlı gangrende, karbon monoksit zehirlenmesinde, ışın tedâvisinde kanser üzerine ışının tesirini arttırmak üzere kullanılmaktadır. Fakat bu uygulamanın bir takım tehlikeleri de vardır. Hiperbarik tedâvide oksijen zehirlenmesi daha kolay husûle gelebilir ve azot narkozuna yol açabilir.
Nefes darlığı hissedilen bir şahsa, dakikada 4-6 litre gidecek şekilde oksijen vermek yeterli olmaktadır. Oksijen doğrudan doğruya verilirse, burun mukozasının kurumasına ve rahatsızlığa yol açar. Bunu önlemek için, oksijenin suyun içerisinden geçirilmesi sağlanmalı ve bu sûretle nemlendirilmelidir. Oksijen tedâvisinin birtakım yan tesirleri de söz konusudur. Bunları şöylece sıralamak mümkündür:
Akciğer büzüşmesi: Oksijen tedâvisi sırasında, azot seviyesi azalan ve onun yerine oksijen ile dolan alveol bölgelerinde, bu bölgeye giden bronşun tıkanması hâlinde oksijen çabuk emilir ve lokal akciğer büzüşmesi (atelektazisi) meydana gelir.
Solunumun durması: Oksijenin fazla teneffüs ettirilmesi kısmî oksijen basıncını arttırarak, solunum merkezi üzerindeki kan gazlarının (bilhassa karbondioksidin) yaptığı refleks uyarıyı kaldırır ve solunumun durmasına yol açar.
Oksijen zehirlenmesi: Oksijen, özellikle solunum yolları ve santral sinir sistemi üzerinde etkilerini gösterir. Oksijen zehirlenmesinin; dokularda oksijen yoğunluğunun artması neticesi ortaya çıkan reaksiyonlardan meydana gelen oksijenli maddelere ve bunların hücreyi zedelemesine bağlı olduğu sanılmaktadır. Oksijen zehirlenmesinde burun tıkanıklığı, boğaz ağrısı, bronşit, akciğerlerde kanlanma, alveollerin iltihaplanması, atelaktazi, daha ağır durumlarda göğüste sıkıntı, uzuvlarda karıncalanma, bulantı, kusma, halsizlik, şuur kaybı ve havâleler görülür.
Tedâvide çok önemli bir yeri olan oksijenin tehlikelerini önlemek için, oksijen tedâvisinin rastgele değil, ancak gerekli olduğu zamanlarda ve bilgili kişilerin kontrol ve denetiminde uygulanması lâzımdır.
Alm. Wasserstoffsuperoxyd (n), Fr. Peroxyde (m) d’hydrogéne, eau (f) oxsgénée, İng. Hydrojen peroxide. Ağırlıkça % 2,5-3,5 hidrojen peroksit ihtivâ eden renksiz, hafif asidik özellik gösteren bir sıvı. Ağıza alınca köpük yapar. Yoğunluğu takriben 1 g/cm3tür. Çözeltisinden, oksijenin açığa çıkması ve sonunda suyun meydana gelmesi sebebiyle, tehlikesiz ve etkili bir antiseptiktir. Oksijenli suyun kuvveti içindeki serbest kalabilecek oksijen miktarıyla ölçülür. Ağırlıkça % 3 hidrojen peroksit ihtivâ eden oksijenli suyun kuvveti 10’dur. Yâni kendi hacminin 10 misli oksijen açığa çıkarır. Işıktan müteessir olduğundan, ışıksız veya renkli kaplarda soğuk yerde saklanır.
Kullanılışı: Tıpta, yara temizlemede, yara sargılarının acımadan açılmasında, cerahatli yaraların temizlenmesinde (meydana gelen köpükler, artık maddeleri yaradan uzaklaştırır), gargara olarak, diş etleri iltihaplarının tedâvisinde, kulak yıkamalarında, kapiler kanamalardaki sızıntıyı durdurmakta kullanılır. Ayrıca, az miktardaki içme sularının dezenfeksiyonunda, saç, ipek, jelatin, fildişi, saman, un, kemik ağartmada, eski resimleri yenilemekte yağ rafinasyonunda, boyarmadde îmâlinde oksitleyici olarak, fotoğrafçılıkta “hipo” gidermede, sodyumhidroksitle berâber metal yüzeylerini temizlemede altın ve gümüş kaplamacılıkta, plastik endüstrisinde, tekstilde ağartıcı olarak kullanılır.
Alm. Oktanzahl, Fr. Nombre d’Octane, İng. Octane number. İçten yanmalı motorlarda, havayla karışarak silindirde yanan yakıtın vuruntuya karşı olan direncinin ölçüsü. Oktan sayısı, oktan sayıları bilinen iki ayrı hidrokarbon bileşiğinin vuruntu şiddetleri referans alınarak bulunur. Bu maksatla vuruntuya karşı tam direnen izooktan (vuruntu sayısı 100) ile vuruntu yapıcı özelliğe sâhip heptan (oktan sayısı sıfır) bileşiklerinden faydalanılır. Standart bir tecrübe motorunda yakılan yakıtın yaptığı vuruntunun aynısını sağlayan izooktan heptan karışımındaki izooktanın yüzdesi yakıtın oktan sayısını verir. Benzinlerin çoğunun oktan sayısı 90 ilâ 100 arasında değişir.
Elementlerin bileşik meydana getirirken, son yörüngelerindeki elektron sayılarını, soy gazlarınkine benzer kılmak için, sekize getirmesi kâidesi. Helyum hâriç, bütün soy gazların son yörüngesinde sekiz elektron vardır. Helyumun ise sâdece iki elektronu olup, helyuma benzemek için elektron sayısını ikiye getirmeye de “duet kuralı” denir.
Soy gazların elektron düzeni, onların kararlı olmasının sebebidir. Bu sebepten son yörüngesinde, soy gaza göre elektron fazlalığı veya eksikliği olan elementler, bileşik verirken elektron alış verişlerini bu kararlı hâle erişecek şekilde yaparlar. Son yörüngesinde soy gaza göre elektron “eksikliği” olan farklı elementler veya aynı cins elementin atomları, molekül meydana getirirken, oktet kuralına uyarak “ortaklaşa elektron kullanmak” sûretiyle, bu kararlı yapıya ulaşırlar. Meselâ N, O ve F son yörüngelerinde sırasıyla 5, 6 ve 7 elektron bulundururlar. Bu elektron sayılarını sekize tamamlamak için sırasıyla 3, 2 ve 1 elektron ortaklığında bulunarak N2, O2 ve F2 moleküllerini meydana getirirken, Ne (Neon) elektron düzenini (1s2, 2p6) taklit ederler. Hidrojenin bir tek elektronu olup, iki hidrojen atomu bir hidrojen molekülü meydana getirirken, bu atomlar birer elektronlarını ortaklaşa kullanarak He elektron düzenini (1s2) taklit ederler. Metan molekülü, karbonun oktetini ve hidrojenin duetini sağladığı bir bileşiktir:
Ancak duet ve oktet kuralları, peryodik cetvelin birinci ve ikinci devirleri için tam geçerlidir. Çünkü üçüncü devirden başlıyarak elektron zarfları (d) orbitallerini ihtivâ ettiğinden, atomun son yörüngesi 8’den fazla elektronla çevrili olur. Bu sebeple bu kurallar artık geçerli olmaz.
Alm. Scholu(f), Fr. Ecole (f), İng. School. Çeşitli derecelerde toplu bir şekilde, genel veya özel öğrenim yapılan kurum. Felsefî, edebî, iktisadî bir doktrine bağlananların bütünü veya bir doktrinin kendisi. Okul kelimesi, Fransızca “école”den dilimize geçmiştir. Osmanlı eğitim sisteminde “mektep” olarak bilinen kelime 1935’te “okul” olarak değiştirilmiştir.
İlk insan ve ilk peygamber hazret-i Âdem’in Allahü teâlâdan gelen emirleri çocuklarına öğretmesiyle başlıyan eğitim; çeşitli asırlarda, toplumların durumlarına göre değişik yerlerde devâm etmiştir. İnsanların nesillerini devam ettirerek, onların kültür ve teknik sâhada yükselmesini sağlıyacak çocukların yetiştirilmesi, her cemiyetin ana gâyesi olmuştur. Zaman zaman özel eğitimlerin görüldüğü devirler olmuşsa da umûmiyetle çocuklar, okullarda toplu olarak öğretime alınıp yetiştirilmişlerdir.
Ortaçağda batı dünyâsında okullar, kilise ve manastırlara bağlı olarak, “öğretmenin söylediği münakaşa edilmez, mutlaka doğrudur” düşüncesi esas alınarak devam etti. Bu okullarda, papazlar elinde tahrif edilerek birçok hurâfelerle doldurulmuş Hıristiyanlık akîdeleri öğretiliyor ve saçmalıklara yapılan îtirazlar yukarıdaki peşin hüküm ile önleniyordu. Fen bilgileriyse bu hurâfelerle çatıştığı için, hemen hiç okutulmuyordu. Böylece Batı dünyâsı; fen bilgileri bakımından tam bir cehâlete gömülmüş olarak, meşhur ortaçağ karanlığını yaşıyordu. Hıristiyanlar, çeşitli vesîlelerle Müslümanlarla, İslâm dîni ve İslâm âlimlerinin eserleriyle tanıştıkça ve bu eserler kendi dillerine tercüme edildikçe on altıncı yüzyıldan îtibâren eğitim sistemlerini değiştirdi, fen bilgileri üstünde çalışmağa başladılar. Akla ve mantığa dayanan fen bilgileri, Avrupalıların ufuklarını genişleterek yeni keşiflerin yapılmasını sağladı.
İslâmiyetin ilme değer vermesi, Kur’ân-ı kerîm ve hadîs-i şerîflerde insanların ilme teşvik edilmesi, kısa zamanda İslâm memleketlerinde okulların açılmasını ve büyük âlimlerin yetişmesini sağladı(Bkz. İlim). On birinci yüzyıldan îtibâren kurulan medreseler ise İslâm dünyâsının okul sisteminin esasıydı. Medreselerde bütün ilimler okutulur, buradan din âlimlerinin yanında, hekimler, mühendisler ve diğer meslek sahipleri de yetişirdi (Bkz. Medreseler). Osmanlıların çok sağlam temellere dayanan eğitim sistemi zamanımızda modern devletler tarafından örnek kabûl edilecek durumdaydı. Medreselerden başka, enderun okulları da kuvvetli devlet adamları yetiştiriyordu. (Bkz. Enderûn)
Osmanlı Devletinin yıkılmasından sonra kurulan Cumhuriyet Türkiyesinde Avrupaî tarzda açılan okullar, her geçen gün gelişen eğitim sistemiyle öğretime devam etmektedirler. (Bkz. Eğitim)
Alm. Ausnahmezustand, Fr. état de siège, İng. State of emergency. Devletin ve hükümetin normal idârî yetkileri ve hukûkî tedbirleri kullanarak alt edemediği büyük güçlüklerin ortaya çıkması durumunda başvurulan olağanüstü idâre usullerinden biri. Tabiî âfet, tehlikeli salgın hastalık, ağır ekonomik bunalım, kamu düzenini ciddî biçimde bozan yaygın şiddet olayları gibi durumlarda olağanüstü hal uygulamasına gidilir.
1982 Anayasasında olağanüstü idâre usulleri başlıca iki ana başlık altında toplanmıştır. Olağanüstü hallerle sıkıyönetim, seferberlik ve savaş hâli. Sıkıyönetim idâresinde, askerî güç ve otoriteler sivil güçlerin yerini aldığı halde, olağanüstü hal uygulamasında yetkiler yine sivil makamların elinde kalır.
Olağanüstü hal Cumhurbaşkanı başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulu tarafından yurdun tamâmında, bir veya birkaç bölgesinde müddeti altı ayı geçmemek üzere îlân edilir. Bu karar TBMM’nin onayına sunulur. Meclis bu kararı onaylamama yetkisine sâhip olduğu gibi, olağanüstü hal süresini değiştirebilir. Bakanlar Kurulunun isteği üzerine her defâsında dört ayı geçmemek üzere olağanüstü hal idâresini uzatabilir veya kaldırabilir. Olağanüstü hal îlânıyla hak ve hürriyetlerin kullanılması kısmen veya tamâmen durdurulabilir. Bunlar için Anayasada bildirilen esaslara aykırı tedbirler alınabilir. Ancak bunların hepsinin Milletlerarası hukuktan doğan yükümlülükleri çiğnenmemesi ve durumun gerektirdiği ölçüyü aşmaması da gerekir. Olağanüstü halde Cumhurbaşkanının başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulu durumun gerektirdiği bütün tedbirleri kânun hükmünde kararnâmeler biçiminde Resmî Gazete’de yayınladıktan sonra TBMM’nin onayına sunar. TBMM tâtildeyse toplantıya çağrılır. Kararın onaylanmaması durumunda olağanüstü hal rejimi yürürlükten kalkar. TBMM olağanüstü hal süresini kısaltma yoluna da gidebilir.
Olağanüstü hal durumunda kânun kurumları arasındaki koordinasyon başbakanlıkça veya başbakanın vazifelendireceği bakanlıkça sağlanır. Bu maksatla Olağanüstü hal îlânına yol açan konuyla ilgili bakanlıkların temsilcilerinden teşekkül eden bir Olağanüstü Hal Koordinasyon Kurulu meydana getirilir. Olağanüstü hal uygulamalarında görev ve yetki bölge veya il vâlilerine âittir. Bir bölge vâlisine bağlı birden çok ilde olağanüstü hal îlân edilmişse bölge vâlisi yetkili ve sorumludur. 10 Temmuz 1987 târihli Olağanüstü Hal Bölge Vâliliği Hakkında Kânun Hükmünde Kararnâme ile Bingöl, Diyarbakır, Elazığ, Hakkari, Mardin, Siirt, Tunceli ve Van illerini sorumluluk alanına alan ve İçişleri Bakanına bağlı olarak vazife yapan bir Olağanüstü Hal Bölge Vâliliği kuruldu. Bu illerde olağanüstü hâl uygulaması hâlen devam etmektedir (Şubat-1994). Bölge vâlisinin veya il vâlilerinin Olağanüstü Hal Kânunu’nun kendilerine tanıdığı yetkilere dayanarak yapacakları idârî işlere karşı açılacak dâvâlarda yürütmenin durdurulması kararı verilemez.
1983 târih ve 2935 sayılı Olağanüstü Hal Kânunu’nun 8. maddesine göre tâbiî âfet veya tehlikeli salgın hastalıklar sebebiyle olağanüstü hal îlan edilen bölgelerde vâli ve kaymakamlar 18-60 yaşlar arasındaki erkekler için çalışma yükümlülüğü, gerektiğinde para ve mal yükümlülüğü koyabilirler. Ağır ekonomik bunalım sebebiyle olağanüstü hal îlân edilmişse, Bakanlar Kurulu kânun hükmünde kararnâmelerle ekonomi ve çalışma düzeniyle ilgili her türlü tedbiri alabilir, yükümlülükler koyabilir. Şiddet hareketleri sebebiyle îlân edilen olağanüstü hal durumunda idârî organlar sıkıyönetim komutanınınkine benzer geniş yetkiler kullanır. Olağanüstü hal boyunca Cumhurbaşkanının başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulu, olağanüstü hâlin gerekli kıldığı konularda Kânun Hükmünde Kararnâme çıkarabilir. Bu Kânun Hükmünde Kararnâmelere karşı dâvâ açılamaz.
(Bkz. İhtimâl Hesabı)
(Bkz. Hidrokarbon)
Alm. Ölsäure, Oleinsäure (f), Fr. Acide (m) déique, İng. Oleic acid. Sıvı gliserid hâlinde olan bitkisel veya hayvanî yağlardan elde edilen doymamış yağ asitlerinin en önemlisi. Formülü C17H33COOH’dır. İki kristal yapıya sâhiptir. Alfa oleik asit 13,4°C’de, beta oleik asit ise 16,3°C’de erir. Molekülde, dokuz ilâ onuncu karbonlar arasında bir tâne çift bağ vardır CH3-(CH2)7CH=CH-(CH2)7CO2H. Oleik asit suda çözünmez, Alkolde az miktarda, eter ve organik çözücülerin birçoğunda çok iyi çözünür. Oleik asit, asitlerin özelliğini gösterir. Doymamış olduğu için de katılma reaksiyonları verir.
Oleik asit, yağların hidrolizinden elde edilir. Hidrolizde katalizör olarak, çinko veya aromatik sülfanik asit kullanılır. Serbest asit hâlinde ayrılan oleik asit, soğutularak ve preslenerek ortamdan uzaklaştırılır. Bundan sonra düşük basınç altında fraksiyonlu destilasyon yapılarak asit saflaştırılır.
Oleik asit, sabun îmâlâtında, cila yapımında, tıpta tekstil ve deri endüstrisinde kullanılır.
Alm. Oligarchie (f), Fr. Oligarchie (f), İng. Oligarchy. Az ve belirli sayıda kişinin, bir ülkenin veya müessesenin idâresini ellerinde bulundurup, hâkimiyet teessüs etmeleri. Gerçek iktidârın birkaç kişinin, bir grubun, birkaç âilenin veya bir sınıfın elinde bulunduğu idâre tarzıdır. Menfî mânâ ifâde etmekte olup, sosyal ve siyâsî hakların sınırlandırıldığı, kamu gücünün belli bir azınlık lehine adâletsizce kullanıldığı idâreler oligarşik idârelerdir. Aristo, Yunanca kaynaklı bu kelimeyi, iyi insanlardan müteşekkil belli bir zümre idâresi için değil, kötü kişilerin zulüm ve haksız idâresi için kullanmıştır. Çünkü Aristokrasi’de, bütün aristokrat kişilerin yâni, imtiyazlı, soylu sınıfın kurduğu bir nevî iktidar grubu veya partisi mevcuttur. Oligarşide ise birkaç aristokrat âile bütün yetkileri eline almaktadır. Geniş bir iktidar grubu veya partisi yoktur. Oligarşi, aristokrat idârenin daraltılmış şeklidir.
İktidarın az sayıda ve belli kimseler tarafından kullanıldığı bütün idâreler için oligarşi mevzubahis değildir. Müesseselerde, mahdut bir grubun veya bu gruptan bâzı kimselerin idâreci olması zarûrîdir. Bu durum iş bölümü, otorite ve onun kademeleşmesi demek olan hiyerarşi münâsebetlerinin bir neticesidir. Oligarşide esas olan, soru sorma, tenkit etme, hızlı kontrol ve hesap verme müessesesinin tesirli şekilde mevcut olmayışıdır. Bu sebeple meşrûiyeti kabul edilmiş âdil idârelerin oligarşiye dönüşmemesi için güçlü esas ve kâideler konulmaktadır.
Oligarşi çeşitli şekillerde teşekkül edebilmektedir. Siyâsî partilerin bünyesinde güçlü bir grup veya hizbin, partinin faaliyetinde, kademelerinde hâkimiyet kurarak kendi istekleri doğrultusunda yönlendirilmesine “parti oligarşisi” denilir. Bunun zıddı olan “parti içi demokrasi” üyelerin isteklerini ve seslerini kâidelere göre en üst kademelere duyurabilmeleri, parti organlarının baskı olmaksızın faaliyet gösterebilmeleri demektir. “Mâlî oligarşi”, “sanâyiciler oligarşisi” ekonomik hüviyetteki oligarşi çeşitlerindendir. Dünyâ siyâsetinde de ABD ve eski Sovyetler Birliğinin anlaşarak, uzlaşarak istedikleri çözümü kabul ettirdikleri “süper devletler oligarşisi”nden bahsedilmekteydi.
Günümüzde ve târihte çeşitli oligarşik idârelere rastlanmaktadır. Nomenklaturanın Sovyetler Birliğindeki iktidarı, toprak sâhipleri, tüccarlar ve özel gemi imâlâtçılarının bir araya gelerek oligarşik bir idâre kurdukları Kartaca Devleti, Isparta veAtina devletleri misal olarak gösterilmektedir. Osmanlı Devletinde adâlet, devletin dayandığı temel prensiplerden birisi olduğu için, oligarşik bir idâre tarzı teşekkül etmemiştir.
Alm. Oligopol (n), Fr. Oligopole (m), İng. Oligopol. Birkaç satıcının mevcut olduğu piyasa türü. Bu piyasa türünde az sayıda satıcı, belli bir sektörün mal ve hizmet talebini karşılar. Oligopol piyasasında, piyasa belli firmalarca paylaşılmış olup, firmaların mâliyet yapılarına göre kâr marjları belirlenmektedir. Oligopol piyasasının tüketici yönünden en büyük mahzuru, rekâbet olmayışı sebebiyle, firmaların fiyatları genellikle ortaklaşa belirlemeleridir. Günümüzde piyasa ekonomisi sistemiyle yönetilen birçok ülkede, çok sayıda sanâyi kolunda oligopol şartları mevcuttur. Türkiye’de özellikle otomobil, deterjan, lastik, beyaz mallarla ilgili sanâyi alanlarında oligopol piyasasının mevcudiyetinden söz edilebilir.