NİKEL
Alm. Nikel (n), Fr. Nickel (n), İng. Nickel. Çok eski çağlardan beri bilinen ve bugün de çok kullanılan, gümüş renginde, kimyâda “Ni” sembolüyle gösterilen metal. Nikel, mîlattan önceki medeniyetlerde alaşım hâlinde kullanılmıştır. 1751 yılına kadar nikelin saf metal olarak elde edildiği bilinmiyor. Bu târihte A.F. Cronstedt, nikeli saf olarak nikkolit (NiAs) ihtivâ eden cevherden elde etti.
Bulunuşu: Çokluk bakımından yer kabuğunun yirmi dördüncü elementidir. Yerkabuğunu meydana getiren maddeler içinde % 0,016 kadardır. Nikelin en önemli kaynağı, kükürt ihtivâ eden cevherlerdir. Başlıca mineralleri pentlandit [(Fe, Ni)9S8], millerit (NiS), nikolit, (NiAs), maşarıt (Ni11As8), gersdorfit (NiAsS), garnierit, vermukülitler, polidimit, violarit [(Ni, Fe)3S4], ve ulmanit (NiSbS) dir. Bâzı meteor taşlarında demirle alaşım hâlinde bulunmaktadır.
Özellikleri: Nikelin atom numarası 28’dir. Periyodik cetvelde VIII B grubunda bulunur. Elektron dizilişi, 1s2 2s2 2p6 3s2 3p6 3d8 4s2 şeklindedir. 4s2 seviyesindeki iki elektron, en yüksek enerjiye sâhip olup, bu elektronlar verildiğinde; kararlı olan (2+) değerlikli iyon meydana gelir. Bu reaksiyon için elektrot potansiyeli +0,231 V dur. Kobalttan pasif, kalaydan aktiftir. Adi şartlarda kuvvetli asitlerle reaksiyona girer. Bu reaksiyonda tuz ve hidrojen meydana gelir. Nikelin tuzları çok hafif asidiktir. Sulu seyreltik nikel oksit çözeltisinin pH si. 6,7’dir. Nikelin yoğunluğu 8,9 g/cm3, erime noktası 1455°C, kaynama noktası 2900°C’, özgül (spesifik) ısısı 118°C’da 0.1095 cal/gC° erime gizli ısısı 73,8 cal/g dir. Atom ağırlığı 58,71 dir. Atom ağırlıkları 58 (% 67,76), 60 (% 26,16), 61 (% 1,25), 62 (% 3,66) ve 64 (% 1,16) olan izotopları vardır. Kübik yüzey merkezli kristal yapıya sâhip olduğu için soğukta şekillendirilebilir. Nikel, demirden sıkı olup, oldukça serttir. Soğuk işlemle, sertlik ve mukâvemette artış sağlanır. Atmosferik etkiyle yüzeyinde bir oksit tabakası meydana gelir ve bu film hâlindeki oksit tabakası, oksitlenmenin ilerlemesini önler. Normal olarak nikel birçok asidin, tuzların, alkalinin, yaş ve kuru gazların çürütücü, aşındırıcı etkisine karşı dayanıklıdır. Asitlerin nikele etkisi yılda 0,5 mm kadardır. Nikel, manyetik özelliğe sâhiptir ve bu özelliğini 360°C’ye kadar korur. Nikel, ilâve edildiği metal veya alaşımının özelliklerini ıslah eder. Bu yüzden 3000 kadar alaşımın bünyesine girer.
Elde edilişi: Nikel, 1850 yılında 80 ton elde edilebilirken, 1971’li yıllarda 660.000 ton üretime ulaşılmıştır. En çok üretim yapan memleketler, Kanada, Küba, Fransa, Brezilya, Hindistan, Finlandiya, Norveç veRusya’dır. Nikel iki şekilde elde edilir.
a) Sülfür filizlerinden elde edilmesi: Kırılıp ufaltılan filizler, yüzdürme işlemiyle nikelce zengin hâle getirilir. Diferansiyel flotasyon ile bir bakır bir de nikel konsantratı elde edilir. Nikel konsantratında nikel miktarı % 70-80’e çıkar. Bundan sonra kavrularak ortamdan kükürt uzaklaştırılır. Eritici ilâve edilerek eritilir. Yabancı maddeler curufa geçer. Bu sırada bakır ihtivâ eden nikel, demir matı teşekkül eder. Mat yeniden bessemerlenerek demir ve kükürdün büyük bir kısmı giderilir. Çeşitli işlemlerden geçirilip zenginleştirilen ve nikel oksit hâlinde elde edilen madde indirgenerek, metal (mâden) hâlinde elde edilir. Sonra bu mâden, elektrolitik veya mond metodu ile saflaştırılır.
b) Silikatli filizlerinden elde edilmesi: Silikat filizleri kurutulup kalsiyumsulfat ve kireçtaşı ile karıştırılarak briket hâline getirilir. Bu briketlerin kok ile eritilmesinden % 30-45 nikel ihtivâ eden nikel sülfür matı teşekkül eder. Matın bessemerlenmesiyle % 77 nikel ihtivâ eden nikel sülfür elde edilir ki bu da kavrularak oksit hâline dönüştürülür. Oksit de kok ile indirgenir.
Bileşikleri: Nikel, bileşikleri daha çok (2+) değerliklidir. İstisnai olarak 1+, 3+ ve 4+ değerlikli olabilir.
Nikel klorür (NiCl2), en çok hekza hidrat hâlinde bulunur. 140°C’nin üstünde susuz hâl alır ki bu da sarı hekzagonal kristaller hâlindedir. Nikel metaliyle HCl’in reaksiyonundan elde edilir. Nikel yerine, nikel oksit, hidroksid veya karbonat da kullanılabilir. Bu tuz en çok galvanoplastide ve katalizör nikel elde edilmesinde kullanılır. Nikel bromür (NiBr2) en çok trihidrat hâlinde bulunur. 200°C’de susuz hâle geçer. Nikel nitrat [Ni (NiO3)2] ticârette zümrüt yeşili renginde olan hekza hidrat hâlinde bulunur. Nikel oksit (NiO) tabiatta az miktarda bunsenit minerali hâlinde bulunur. Nikel oksit, nikel hidroksidin, bazik karbonatların, nitratın ve diğer tuzların havada ısıtılması ile elde edilir. Alaşımların yapılmasında, seramik sanayiinde renk verici olarak kullanılır.
Nikel hidroksit [Ni (OH)2] nikel tuzu çözeltilerinin alkali hidroksitle muâmele edilmesinden elde edilir. Nikel sülfat (NiSO4), ticârette hekza hidrat hâlinde satılır. Nikelin sülfat asidiyle muâmelesinden elde edilir. Galvanoplastide kullanılan en ucuz nikel tuzudur. Ticârî önemi bulunan bir nikel bileşiği de nikel tetra karbonildir, Ni(CO)4. Bu bileşik bilhassa asetilen ve alkollerden akrilatların sentezinde karbonmonoksit taşıyıcısı olarak faydalanılır. Nikel tetrakorbonil renksiz ve uçucu bir sıvıdır. Toz hâlindeki metalik nikelin CO ile tepkimeye girmesiyle teşekkül eder.
Alaşımları: Nikel alaşımları muayyen metalleri bir arada asidik veya bazik bir açık fırında veya endüksiyon fırınında ısıtmak sûretiyle elde edilir. Bâzı alaşımları soğukta mukavim süreli ve tok olarak kullanılırken, bâzı nikel alaşımları da 1150°C’ye kadar sıcaklıklarda ve yüksek mukavemet uygulamalarında kullanılmaktadır. Alaşımlarının çoğu yüksek sıcaklıkta, endüstride bulunan korozyon ortamlarında yüksek dayanıklılık gösterir.
Nikel-Bakır alaşımları: Nikel ve bakır birbiri ile her oranda karışır. Üçte iki nikel, üçte bir bakır ihtivâ eden alaşıma Monel denir ki, en önemli Ni-Cu alaşımdır. Bu alaşımın, yüksek mukâvemeti, korozyona karşı çok iyi dayanıklılığı, çok iyi işlenebilme kâbiliyeti vardır. Bu yüzden bu alaşım, yağ rafinasyonunda, kimyevî madde üreten fabrikaların âlet ve teçhizatlarında, pompalarda, vanalarda ve mîmârîde kullanılır. Monel’e alüminyum ve titan katılarak özellikleri daha da iyileştirilir.
Nikel-Krom alaşımları: % 60-80 nikel % 13-20 krom ihtivâ eden alaşımlar yüksek sıcaklık uygulamalarında kullanılır. Bu alaşımlar 1150°C’ye kadar sıcaklıklarda korozyona dayanıklıdır. Bu alaşımlarda az miktarda demir de bulunmaktadır. Diğer % 80 nikel % 20 krom ihtivâ eden alaşıma İnkonel denir ve elektrik direnç teli olarak kullanılır. İnkonel alkalilere, organik bileşiklere, amonyak karbondioksit gibi gazlara dayanıklıdır.
Hastelloy D alaşımı % 85 Ni, % 10 Si ve % 3 Cu ihtivâ eder ve bu alaşım sülfat asidine dayanıklıdır. Kromel (% 90 Ni, % 10 Cr) ve Alumel (% 94 Ni, % 3 Mn, % 2 Al; % 1 Si) alaşımlar termokuplarda 1200°C’ye kadar kullanılır.
Para alaşımları, genel olarak bakır ve nikel ihtivâ ederler. Nikel gümüşleri, gümüş gibi beyaz olup bakır, nikel ve çinko ihtivâ ederler. Gümüş yoktur. Alaşıma beyazlığı nikel ve çinko verir. Bu alaşımın 200 çeşidi vardır. En çok kullanılanı, % 65 Cu, % 18 Ni ve % 17 Zn ihtivâ eder.
Genleşme katsayısı en düşük nikel alaşımı Invar olup, % 64 demir % 36 nikel ihtivâ eder. Elinvar (% 34 Ni, % 4,5 Cr ve % 2 W ve kalanı demir) saat yayı imalinde kullanılır.
Kullanılışı: Nikel saf olarak kullanıldığı gibi, en çok alaşım hâlinde kullanılır. Saf nikel bilhassa kaplamacılıkta kullanılır. Kaplamanın yapılması için, önce kaplanacak madde bakır sonra nikelle kaplanır. Bu işleme nikelaj ismi verilir. Nikel, akümülatör yapımında da kullanılır. Alaşımlar içinde sanâyide en çok kullanılanı, paslanmaz çeliktir. Bu çeliklerde nikel oranı, çeliğin kullanma yerine bağlı olarak değişir. % 74-77 altın, % 17 nikel ve % 6-9 çinkodan yapılmış alaşım platine benzer. Bu yüzden platin yerine kullanılır. % 46 nikelli demir alaşımına platinit denir. Platinitin uzama katsayısı cam ile aynıdır. Bu yüzden platinit cama yapıştırılır. Alpaka(yeni gümüş) alaşımı bakır, nikel ve çinkodan meydana gelmiştir. Alman gümüşü olarak da bilinir.
Rus çarlarından. 1796 yılında doğdu. Çar Birinci Pavel’in üçüncü oğludur. Çarlık geleneklerine göre, özel bir eğitimle yetiştirildi. 1817’de Rus ordusunda vazîfeye başladı. 1825’te, önceleri kardeşi Çar Birinci Aleksandr’ın vekili olarak, Rusya’nın idâresini ele aldı. Kardeşi çarlıktan çekilince aynı yıl Rus Çarı oldu.
Birinci Nikola Rus Çarı olduğunda, Avrupa Kıtası ihtilâllerle çalkalanıyordu. Birinci Nikola, hür idâre sisteminin karşı safında yer aldı. 1825’de Dekabrist isyânını bastırdı. Sert ve sıkı bir idâre tarzı kurdu. Kasım 1830’da başlayan Polonya isyânını, yedi ayda kanlı bir şekilde tamâmen ortadan kaldırdı. Polonya’nın özel statüsünü kaldırıp, eyâlet hâline getirdi. Toprak reformu yapmak istediyse de köylüler isyân etti. Devrinde 556, köylü isyânı oldu. Hepsini bastırdı. İnanç hürriyetini kaldırıp, Ortodoksluk propagandası yaptırdı. Slavlığı Balkanlarda propaganda ettirip, Osmanlı Devletini bölmek istedi. Osmanlılar, Mora İsyânını bastırınca, Fransa ve İngiltere ile müttefik olup, Akdeniz’e Rus filosu gönderdi. Rus filosu Navarin baskınına katıldı. Osmanlı Devleti, Rusya’dan tazmînât isteyince; 1828’de Osmanlılara savaş îlân etti. Tuna Nehri ağzını ve Doğu Karadenizin bir kısmını, 1829 Edirne Antlaşmasıyla Osmanlılardan Revan’ı da İran’dan aldı. Osmanlı Devletiyle yardımlaşmayı ihtivâ eden 1833 Hünkâr İskelesi Antlaşması imzâlandı. Rusya’nın hudûdunu batıda Avrupa, doğuda Asya kıtaları üzerinde genişletti.
Rusya’yı 1848 Avrupa İhtilalleri dışında tutan Birinci Nikola, Kudüs’teki mübârek makamlarla ilgilendi. Ortodoksluğun hâmisi rolünü oynadı. Osmanlı Devletinden ülkedeki Ortodoksların hâmiliğini isteyince, kabul edilmedi. Osmanlı Devleti, Rusya’ya harp îlân etti. Fransa, İngiltere ve İtalya da, menfaatleri îcâbı, Birinci Nikola’ya cephe aldılar. Kırım Harbinde Ruslar Osmanlı Devleti ile müttefik askerlerine yenilince, Birinci Nikola, 3 Mart 1855’te kahrından öldü.
Birinci Nikola’nın saltanatı (1825-1856) devrinde Rusya modernleşip genişledi. Rusya’da ıslâhat yaptı. Rus kânunlarını toplattı. Avrupa’daki hürriyet fikirlerini Rusya’ya sokmayıp, basında sansür uyguladı. Devrinde dokuma sanâyi gelişip, Rus parası Ruble istikrara kavuşturuldu.
Rus çarlarının sonuncusu. 1868’de Petersburg’da doğdu. Rus çarlarından Üçüncü Aleksandr’ın oğludur. Siyâset hâriç, iyi bir eğitim ve öğretim görerek yetiştirildi. Seyâhatlerde bulunarak, bilgi ve görgüsünü arttırdı. 1894’te, Alman asıllı olup İngiliz kültürüyle yetişen Hessen prensesi Alix Von ile evlendi. Aynı yıl Rus Çarı oldu.
İkinci Nikola, iç siyâsette önce, bağımsız ve mutlak olan otokrat idâresini yürüttü. 1905 Rus-Japon Harbi sırasında, ülkede çıkan ihtilâller neticesinde otokratik idâresi zorlandı. Tâviz vermek zorunda kaldı. 17-30 Ekim 1905’te îlân ettiği manifestoda, halka genel seçim hakkı ve temsil edilecekleri Duma Parlamentosunu açma hakkı verdi. 1907’de yaptırdığı seçimle, Duma’ya muhâfazakârları doldurdu. Dış politikada, an’anevî Rus yayılma siyâsetini tâkip etti. Balkanlarda Rus nüfûzunu kuvvetlendirme faaliyetlerine devam etti. Birinci Dünyâ Harbinde Almanya karşısında, İtilâf Devletleri safında yer aldı. Rusya’yı içte ve dışta da kötü duruma düşürdü. İtilâf Devletleri, Rusya’ya yardım etmek için Osmanlı hâkimiyetindeki Boğazlardan geçmek isteyince, Çanakkale Muhârebeleri oldu. Savaş yıllarında bolşevik (komünist) hareketler fazlalaştı. 1915’te devlet adamlarının tavsiyesine aykırı olarak, Rus ordularının başkumandanlığını üzerine aldı. Yeterli siyasî bilgisi olmamasına rağmen mesuliyetsiz ve kâbiliyetsiz müşâvirlerle Rusya’yı idâre etmeye başladı. Rusya’da açlık çıktı. Ülkede ulaşım bozulup, lüzumlu irtibatlar kesildi. Durumu değerlendiren bolşevikler, 1917 başlarında Petersburg dâhil birçok şehirde ihtilâl çıkardılar. Çar, başşehirdeki askerlerin baskısıyla istifâya zorlandı. 15 Mart 1917’de istifâ etti, hapsedildi. İngiltere siyasî mülteci olarak kabul etmek istedi. İngiltere’nin teklifi ve İkinci Nikola’nın ricâsı bolşeviklerce reddedildi. Âilesiyle berâber Sibirya’ya sürgüne gönderildi. Yekaterinburg’dayken, bolşevik düşmanı askerler, esâretten kurtarmak istediler. Anti-bolşevik askerler şehre gelmeden, bolşevikler, Nikola ve âilesini kaçırdılar. 16-17 Temmuz 1918’de, Çar Nikola, âilesi, on dört yaşındaki veliaht adayı oğlu ve dört kızından beşiktekiler dâhil Braçki ormanlarında komünistler tarafından hunharca katledildiler.
Asya ve Avrupa kıtasında büyük topraklara sâhip Çarlık Rusyasının hâkimi bir âileden doğup, büyüyen Nikola’nın hayâtı ibret vericidir. Yirmi iki yıllık saltanatının sonu felâkettir. İktidarda olduğu yıllarda bolşeviklerin sözlerini dinler, onlara değer verir sarayına alırdı.
Nikola bir Asya seyâhatinde, medrese talebesi Müslüman bir çocuktan Kur’ân-ı kerîm dinlemişti. Medrese talebesine dersini sorup, okuyup, açıklamasını istedi. Talebe Kâfirûn sûresini okuyup, tefsirindeki mânâsını, İkinci Nikola’ya bildirince; Kur’ân-ı kerîm’den bu sûrenin çıkarılmasını istedi. İkinci Nikola’nın bu sözü, Müslümanlarla arasını açtı. Haber İstanbul’a da geldiğinde tepkiyle karşılandı. Kur’ân-ı kerîm’e bu şekilde dil uzatmasının üzerinden çok geçmeden çıkan bolşevik ihtilâli sonunda hayâtını kaybetti.
Alm. Nikotin (n), Fr. Nicotine (f), İng. Nicotine. En çok tütün yapraklarından çıkarılan, renksiz, açıkta bırakılınca havadan oksijen alarak esmerleşen, bitki hastalıklarıyla mücâdelede bitkileri saran dış asalakları öldürmek için de kullanılan, 247 derecede kaynayan ve 1.033 yoğunluğunda çok zehirli bir alkaloit (C10H14N2). Organik kimyâda 3 - (1 metil - 2-pirolidil)- piridin ismiyle bilinen, piridin tipindeki alkoloitlerin en önemli üyesi. Nikotin ham nikotin veya nikotin sülfat hâlinde, tütünden buhar destilasyonuyla veya trikloretilen gibi bir çözücü ile ekstrakte edilerek elde edilir. Etil nikotinat ve 1 - metil-pirrolidon kullanarak sentetik DL - nikotin elde edilir.
Renksiz, tütün kokusunda, su ile karışabilen hava ile temas ettiğinde kahverengi olan bir sıvıdır. Yoğunluğu 20°C’da 1,01 g/cm3tür. Tütünden elde edilen nikotin, polarize ışığı sağa ve sola çeviren nikotinlerin karışımıdır. Bu rasemik hal tartarik asit içinde kararlı olabilir. Yine sentetik olarak elde edilen ve tabîatta bulunmayan yapı olarak tabiî nikotinden çok az farklı olan alfa nikotin de vardır.
Nikotin tabiî olarak en çok tütün bitkisinde olmakla berâber birçok bitkinin, yapraklarında, köklerinde ve tohumlarında bulunur. Tütünde nikotin oranı, % 1 ile 8 arasında değişir. Diğer ülkelerin tütünlerine oranla Türk tütünü daha kalitelidir. Çünkü nikotin miktârı oldukça düşüktür. Amerikan tütünlerinde nikotin miktârı çoktur. Sigara içilirken duyulan lezzet, nikotin oranı ile ilgili olmayıp daha çok tütünün cinsine, işleme tarzına, hattâ tütünü sarmakta kullanılan kâğıdın çeşidine bağlıdır. Nikotin çok zehirli bir maddedir. Eser miktarda alındığı zaman sinir sistemi uyanır, guddelerde ifrazatın ve kan basıncının çoğalmasına sebep olur. Biraz fazla alındığı zaman felç meydana getirir. Deriden emilebilen nikotinin insan için öldürücü dozu 60 miligramdır. Bu yüzden nikotinin ilâç olarak önemi yoktur. Zirâatte böcek öldürücü olarak kullanılır.
Alm. Nikotinsäure, Fr. Acide Nicotinique, İng. Nicotinic acid. Suda çözünebilen B vitamini türü. Niyasin de denir. Metabolizma sırasında amide dönüşür. B1 ve B2 vitaminleri gibi karbonhidrat metabolizmasında yeri olan bir koenzimdir.
Nikotinik asit hem nebâti hem de hayvanî gıdâlarda bulunur. Bir insanın günlük nikotinik asit ihtiyacı 10-20 miligram arasındadır. Kâfi miktarda alınmaması pellagra adı verilen hastalığa yol açar. Hastalık durumunda sindirim ve sinir sistemi bozuklukları ile deri bozukluğu ortaya çıkar. Özellikle yağsız ette bol bulunur. Suni olarak ß- pikolin ve kinolondan sentezlenir.
(Bkz. Gut Hastalığı)
Kuzeydoğu Afrika’da büyük bir nehir. 6640 kilometrelik uzunluğu ile dünyânın en uzun, 3.200.000 km2 su alma alanı ile dünyânın üçüncü büyük nehridir.
Nil’in su alma havzasında bir grup göl bulunur. Bunlardan biri olan Victoria, dünyânın ikinci büyük gölüdür. Nil, başlangıçta Beyaz Nil (esas kol) ve Mavi Nil olarak iki ana kol hâlinde doğar ve bu kollar Hartum’da birleşir.
Beyaz Nil: Victoria Gölünden doğar. Ancak bu kolun esas kaynağı Kagera Nehridir. Victoria Gölünden sonra, Ripon ve Owen şelalelerinden dökülerek beş metre seviye kaybeder ve diğer büyük bir göl olan Kyoga’ya erişir. Buradan devam ederek Murchisan Şelâlesinde 40 metrelik bir düşüş meydana getirir. 30 km ileride Albert Gölüne varır. Daha sonra büyük bir ormanlık bölgeye girer. Nehir, tropik bitkilerin bulunduğu bu bölgede 770 km ilerler. Bu esnâda suyunun büyük bir kısmını taşmalarla kaybeder.
Mavi Nil: Nil’in bu kolu Etyopya’nın Masif Dağlarından iner. Uzunluğu 1360 km olmasına rağmen, taşma zamânında daha uzun olan Beyaz Nil’den dört kat fazla su taşır. Taşarak Mısır’daki bâzı zirâat alanlarını sular altında bırakır. Mavi Nil’in biri Tana Gölünden başlayan iki kaynağı vardır.
Aşağı Nil: Sık bitki topluluklarının arasından geçen ve suyun bir kısmını kaybeden Nil, bu bölgede, bulutsuz gök ve sıcak rüzgârın etkisinde, dünyânın en büyük çölü olan Büyük Sahrayı geçerken suyunun büyük miktarını kaybeder. Mısır’a girmeden önce, bir “S” çizerek kazdığı derin ve dar vâdilerden geçer. Mısır’da hayat eseri görülmeyen bölgede ilerlerken, etrafında senelik taşmalarla verimli duruma gelen ve sulanan bir şerit meydana getirir.
Nil, denize döküldüğü yerde, bir zamanlar Akdeniz’in körfezi olan bölgeyi doldurarak, bir delta meydana getirmiştir. Nil bu delta içinden denize, yedi ana koldan dökülür. Bunlardan beşi birleşerek, küçük göller meydana getirirler. Bu göllerden Rosetta ve Damietta 10 m’ye varan derinliğe sâhiptir.
Dünyâda hiçbir ülke, Mısır gibi, tek bir nehre bağlı değildir. Ancak, Nil’in çevresinde meydana getirdiği verimli şerit, târih boyunca, bu bölgede çeşitli medeniyetlerin doğmasına sebep olmuştur. Eski medeniyetlerin kalıntıları, günümüzde bile hayranlıkla seyredilmektedir. Vaktiyle çok önemli şehir olan Memphis ve Thebes bugün târihe karışmıştır. Büyük İskender tarafından kurulan bir liman şehri olan İskenderiye, Roma devrinde ikinci büyük şehirdi ve 700.000 ciltlik kütüphânesiyle ün salmıştı. Nüfûsu 6.000.000’u aşan Kahire, Afrika’nın en önemli şehridir. Beyaz Nil ile Mavi Nil’in birleştiği yerde kurulu olan Hartum, Sudan’ın başşehridir. Kahire, İskenderiye ve Port Said şehirleri, yaklaşık olarak Nil deltasının sınırlarını çizer.
Mısır’da, eskiden beri Nil’in senelik taşma kayıtları tutulmuştur. Bu kayıtlar, Nil’in geçen dört beş bin sene boyunca, yatağını yaklaşık sekiz metre derinleştirdiğini ortaya koymuştur. Nil, Kahire’de, Mayıs sonunda en düşük seviyesine ve Eylül başında en yüksek seviyesine erişir. Maksimum seviyesi, son senelerde normal seviyesinin yaklaşık sekiz metre üstünde ortaya çıkmıştır. Barajın yapıldığı Asvan’da ise, bu seviye on metre civarındadır.
Nil, geçtiği memleketlerde dâimâ bir ticârî atardamar rolünü oynamıştır. Târihî kayıtlar bunun, son 6000 yıl boyunca süregeldiğini ortaya koymuştur. Taşıtlar, akıntıyla nehir yönünde hareket ederken, kuzeyden gelen rüzgârlarla akış yönünden ters olarak da yol alabilirler.
Nil, çok eski çağlardan beri bilinmesine rağmen, periyodik taşmalarının sebebi ancak yirminci yüzyılda anlaşılmıştır. Taşmaların esas sebebi, Etyopya’ya yağan yağmurlardır. Her yıl aynı zamanda yağan yağmurlar, Mavi Nil’i kabartmakta bu da Nil’in belirli zamanlarda taşmasını sağlamaktadır.
NİLÜFER “Beyaz” (Nymphaea alba)
Alm. Weisse Seerose (f), Fr. Nénuphar (m) blanc, İng. White water lily. Familyası: Nilüfergiller (Nymphaeaceae), Türkiye’de yetiştiği yerler: Türkiye’nin çoğu yerinde tatlı sularda, göl veya geniş su birikintilerinde yetişir.
Göllerde, durgun sularda yetişen, rizomlu, çok yıllık otsu bir bitki. Yaprakları su üzerinde yüzücü, yuvarlak ve kalp şeklinde tabanlıdır. Çiçekler, Temmuz-Ağustos aylarında su yüzeyinde açar, büyük ve beyaz renklidir.
Sarı nilüfer (Nuphar luteum), beyaz nilüferle birlikte yayılış gösterir. Beyaz nilüferden, çiçeklerin sarı renkli ve beş parçalı olması ile ayırdedilir.
Kullanıldığı yerler: Daha çok havuzlarda süs bitkisi olarak yetiştirilir. Her iki türün kökleri kabız edicidir. Beyaz nilüferin çiçekleri, yatıştırıcı ve uyuşturucudur.
Osmanlı sultanlarından Orhan Gâzinin hanımı. Bursa civârındaki Yarhisar tekfurunun kızıdır. Bilecik tekfurunun oğlu ile düğünü yapılırken, tekfur, Osman Gâziyi dâvet ederek öldürmeye hazırlandı. Osman Gâzi dostu olan Harmankaya hâkimi Köse Mihal vâsıtasıyla durumu öğrenince, tekfurun bulunmamasından da istifâde ederek Bilecik Kalesini fethetti (Bkz. Osman Gâzi). Gelin alayı da basılarak dağıtıldı ve gelin esir alındı. Müslüman olan ve Nilüfer adını alan tekfurun kızı, Orhan Gâzi ile evlendirildi. Nilüfer Hâtundan Osmanlı Devletinin kuruluşunda büyük hizmetleri görülen Süleymân Paşa ve Murâd-ı Hüdâvendigâr dünyâya geldi. Orhan Gâzi serhat boylarında babasının vasiyeti gereği cihâd ederken, hanımı da ömrünü hayır işleri yaptırmakla geçirdi. Vefâtında Bursa-Tophâne semtindeki Orhan Gâzi Türbesine defnedildi.
Nilüfer Hâtun, daha önceki adı Odrises olan Bursa’nın doğusundaki çayın üzerine köprü yaptırarak bu çayın kendi adı ile anılmasına sebep oldu. Ayrıca Bursa Kalesinde bir câmi, kaplıca kısmında da bir tekke yaptırdı. Oğlu Murâd-ı Hüdâvendigâr ise annesi adına İzmit’te meşhûr Nilüfer Hâtun İmâretini inşâ ettirdi.
Alm. Nymphäazeen, Seerosengewächse (pl.), Fr. Nymphéacées (pl.), İng. Nymphaeaceae. Tropikal ve ılıman bölgelerin tatlı sularında yetişen, çok yıllık otsu bitkiler. Yapraklar uzun saplı olup yaprak ayası su üzerinde yüzücü veya sudan yükselici, büyük ve tamdır. Su içinde bulunan yapraklar, genellikle iplik şeklinde ve parçalıdır. Çiçekler büyük ve uzun saplıdır. Çanak yaprakları üç parçalı ve yeşil renklidir. Taç yapraklar üç veya daha çok yapraklıdır. Bu familya bitkileri, daha çok açık hava veya ser havuzlarında yetiştirilen güzel ve kokulu çiçekli süs bitkilerini ihtivâ ederler. Memleketimizde iki cins ve iki türü vardır: Beyaz nilüfer (Nymphaea alba), sarı nilüfer (Nuphar luteum).
(Bkz. Zekât)
Alm. Aprilscherz (m), Fr. Poisson (m) d’avril, İng. April fool. Nisan ayının birinci günü yapılan şaka. Aptalların günü olarak bilinir. Nisanın birinci günü herkes birbirini şaka yaparak kandırmaya çalışır. Bugün yapılan şakalaşmaların, eski Romalıların Hilarya ve Hintlilerin Huli festivallerindekine benzemesine rağmen, başlangıç olarak 1564 senesinde Fransa’da yapılan takvim düzeltmesi, en kuvvetli ihtimal olarak kabul edilmektedir.
Fransa’da 1564 senesinde takvimde yapılan reform ile sene başı 1 Nisan’dan 1 Ocak’a alınmıştır. 1 Nisanı sene başı olarak kabul etmeye devam edenlerle alay etmek maksadıyla yapılan şakalar, bir müddet sonra âdet hâlini almıştır. 1 Nisanı sene başı kabul edenlere, Nisan balığı ismi verilmiştir. Fransa’dan çıkan bu âdet 18. asırda İngiltere ve İskoçya’ya yayılmış, oradan Amerika’ya taşınmıştır. Amerikalılar bu günü 28 Aralıkta kutlarlar. Bu ve bunun gibi bâtıl inanç ve görüşler, Avrupa’ya yayılmış, maalesef zaman içinde gelip ülkemize de yerleşmiştir.
Bir gözün veya iki gözün irâde dışı ritmik hareketlerine verilen isim. Nistagmus, düz karşıya bakma durumunda, sağa, sola, yukarıya, aşağıya ve çapraz bakış gibi herhangi bir bakış pozisyonlarında da olabilir. Hareketler ya sarkaç biçimi, eşit hızla gidip gelen veya sıçrayıcı biçimde, yavaş; hızı bir yöne veya hızlı gidişi gözün orijinal durumuna doğru olan biçimde olur. Mekanizma tam olarak bilinmemektedir. Nistagmus hareketleri dikey, yatay, çapraz, dâirevî veya bunların birkaçının bileşiminden meydana gelebilir.
Göz hareketleriyle ilgili olan ve nistagmus yapabilen sebepler şu yerlerde bulunabilir:
1. İçkulakta, labirent denen yerde nistagmus.
a. Baş pozisyonuna bağlı dönerek olan göz hareketleri.
b. Âni hızlanma veya yavaşlama sırasında iç kulaktaki yarım dâire kanallarının yol açtığı göz hareketleri.
2. Gözü hareket ettiren göz dışı kasların beyindeki idâre merkezlerindeki bağlantı mekanizması yâni, iki gözün birlikte hareketlerini idâre eden mekanizma veya tesbit (bakılan cisme gözlerin yönelmesi) refleksi adı verilen ve retina, görme yolları, beyin sapı, beyinciği tutan mekanizma bozuklukları, nistagmus üzerinde tam bilinmemekle berâber tesirli olabilirler.
Nistagmusta, gözler devamlı hareket hâlinde olduğundan tesbit iyi olamadığı için, görme derecesi düşüktür. Hastaların bâzıları, baktıkları cismin hareketliliğinden yakınırlar. Bu şikâyet, labirent hastalıkları veya nistagmusun âniden, ortaya çıktığı ergin kişilerde daha bârizdir. İki tip nistagmus vardır:
(1) Normal nistagmus:
(a) Bakış hareketlerinin uç noktasında;
(b) Hareket hâlindeki bir cismi tâkip anında görülen,
(c) İç kulakta yarım daire kanallarının sıcak veya soğuk su ile uyarılması hâlinde.
(2) Patolojik (hastalık sonucu) nistagmus.
(a) Doğuştan: Hissi bozukluk
: Hareket bozukluğu
: Gizli nistagmus
(b) 4-12 aylık bebeklerde görülen dikey veya asimetrik, yatay, sarkaçvâri nistagmus.
3. Sinirsel bozukluklara bağlı nistagmus.
a. Sonradan olan sarkaçvâri veya sıçrayıcı nistagmus.
b. Göze âit titreşim.
c. Tahterevalli nistagmus (“see-saw” N.)
d. Beyin sapının üst bölüm hastalıklarında olan, büzüşme nistagmusu. Göz yukarı ve içe baktırılınca kapaklarda büzüşme ve nistagmus meydana gelir.
4. Yukarı bakışta nistagmus.
5. Bakış nistagmusu: Bakış felcinin ilk belirtisi yâhut geçirilmiş felcin belirtisi olarak görülür. Bir bakış pozisyonunda veya birden fazla pozisyonda ortaya çıkabilir.
6. İstemli ve histerik nistagmus.
Alm. Salmiak (m), Fr. Sel (m) ammoniac, İng. Salamoniac. Amonyak tuzu olarak bilinen amonyumklorür bileşiği (NH4Cl). Lehim yapmada kullanılır. Tuzun ayrışmasından meydana gelen amonyak (NH3) ve hidroklorik asit (HCl), metalin yüzeyinde hâsıl olmuş oksit tabakasını kaldırdığından metal, lehime müsâit hâle gelir. Nişadır, kantaşında da bulunur.
Alm. Orden (m), Fr. Décoration (f), İng. Order, decoration. Madalyanın kullanılmaya başlanılmasından önce, genellikle devlet tarafından, bir hizmete mukabil verilen alâmet. Bu mânâsından başka, kültürümüzde, muhtelif yerlerde nişan kullanılır.
Evlenecek çiftlerin nikâhtan önce yüzük takmaları; ateşli silahları hedefe doğru yöneltmek ve Osmanlı pâdişâhlarının emir ve fermanlarında imzâ yerine kullandıkları tuğralara nişan ismi verilmektedir.
Nişanlar, belli bir olayın hâtırasına veya bir hizmet mukâbili devlet başkanı tarafından, genellikle kişilere mahsus olmak üzere verilirdi. Altın, gümüş veya başka bir değerli mâden üzerine kıymetli taşlarla süslenen nişan, boyuna asılır veya göğsün sol üst tarafına iliştirilirdi. Osmanlı Devletinde nişan takma âdeti başlamadan önce, aynı gaye ile sorguç, tuğ ve çelenk verilirdi.
Osmanlı Devletinde nişanlar, bir nizamnâmeye bağlı olarak takılırdı. Nişanla birlikte, nişan sâhibine beratı da verilirdi. Nişan beratlarında, pâdişâhın tuğrası, nişanın derecesi, rütbesi, görevi ve verilme sebebi açıkça yazılırdı. Osmanlı nişanlarında genellikle şu kısımlar bulunurdu: Ayyıldız, kılıç, çapa ve çevrede şemse denilen güneş ışınlarını temsil eden süslemeler. Nişanlar özel şahıslara verildiği gibi hükmî şahıslara da verilebilirdi.
Nişan takma âdeti, Avrupa’da bizden önce başladı. Avrupa nişanlarının en mühim özelliği, Osmanlı nişanlarının tuğra ve ayyıldız bulunan kısmında haç (salip) bulunmasıdır. En meşhur yabancı nişanlar, Fransa’nın Légion d’honneur, İngiltere’nin Dizbağı nişanı, Avusturya’nın Maria Theresia, Maximilian nişanı, İsveç’in Melekler nişanı, İsveç-Norveçin Olaus nişanıdır.
Osmanlı Devletindeki bellibaşlı nişanlar da şunlardır:
Nişan-ı Âl-i İmtiyaz: Ortası altındır ve üzerinde tuğra vardır. Kırmızı mineli, altın defne dalıyla çevrilmiştir. Etrafı pırlantalı 35 güneş ışınıyla süslüdür. Sultan Abdülaziz Han tarafından çıkartılmıştır. Rütbesi ve nizamnâmesi yoktur. Aynı isimle Sultan İkinci Abdülhamîd Han adına 1878’de çıkarılmış olanı ise ilmiye, mülkiye memurları ile askerlere ve Osmanlı Devletine üstün hizmeti geçmiş yabancılara verilirdi. Üzerinde “Gayret, hamiyet, şecaat ve sadâkat” kelimeleri yazılıdır. Sâhibi ölünce takmaması şartıyla büyük erkek evlâda kalırdı.
Nişan-ı Füruğ efşân: Pâdişâha mahsus olup, Sultan Abdülmecîd Han tarafından çıkarılmıştır.
Nişan-ı İftihâr: Sultan İkinci Mahmûd Han ve Sultan Abdülmecîd Han devirlerinde iki defa çıkarılmıştır. Sultan İkinci Mahmûd Han zamânında çıkarılan; elmas, altın ve gümüşle süslü idi. Birinci, ikinci, üçüncü ve dördüncü rütbeleri vardı. Zamânımıza çok az örneği gelebilmiştir.
Sultan Abdülmecîd’in nişanları madalyaya benzer ve ortasında pâdişâhın meşhur çiçekli tuğrası bulunurdu. Tuğranın etrâfı murassa gümüşle çevrili olup, en dışta 32 güneş ışını vardı. Nişanın tamâmında 160 kıymetli taş bulunur, nişânın alt kısmı ve arka kapağı, altından olurdu. Takılmaması şartıyla vârislere intikal ederdi.
Nişân-ı İmtiyaz: Ortası, kırmızı mineli defne dalı ve Sultan Abdülmecîd’in tuğrası ile çevresinde 35 şua vardı, şuâlar değerli taşlarla bezenmişti. Mecidî Nişanından önce çıkarılmıştır. Nizamnâmesi yoktu ve özel izinle vârisler takabilirdi.
Nişan-ı Maârif: 1910 senesinde ilim, sanat ve eğitim sâhalarında üstün başarı gösteren öğretmenlere verilmek üzere çıkarılmıştı. Üç rütbesi vardı ve kayd-ı hayat şartıyla verilirdi. Gümüşten yapılmıştı, tuğra altın kaplamaydı. Üzerinde “Ulûm ve fünûn ve sanâyi-i nefise” ibâreleri yazılıydı. Bu nişan maârife üstün hizmeti geçen yabancılara ve başarılı öğrencilere de verilmiştir.
Nişan-ı Osmânî: 1862 senesinde Sultan Abdülazîz Hanın emriyle çıkarılmıştır. Devlete üstün hizmet etmiş kişilere verilirdi. Kaydı hayat şartıyla verilmekte olup dört rütbesi vardı. Yedi köşeli yıldız biçiminde, üzeri yeşil mineliydi. Ortadaki kırmızı minenin üzerinde“El-müstenid bi’t-Tevfikât-ı Rabbaniye, Abdülazîz Han, Melikü’d-Devleti’l-Osmâniye” ibâresi vardı. Nişanın arka kapağında, Osmanlı Devletinin hâkimiyet alâmetlerinden davul ve alem, ayrıca H. 699 târihi, üzerinde Şemsesi 40 kratlık 408 pırlanta vardı.
Osmanlı Devletindeki Bellibaşlı Nişanlar
Senesi |
Adı |
Özelliği |
1801 |
Hilâl Nişanı |
Elmasla çevrili ay şekilli avize |
1831 |
Nişan-ı İftihâr |
Altın, gümüş veya elmaslı |
1832 |
Tasvir-i Hümâyûn |
Pırlanta Nişanı bezemeli minyatür |
839-61 |
Nişan-ı İftihâr |
Altın, gümüş veya elmaslı altın |
1839-61 |
Nişan-ı İmtiyâz |
|
1839-61 |
Murassa Nişanı |
Elmaslı altın ve kaplama |
1839-61 |
Nişanı-İmtiyâz |
Murassa |
1851 |
Mecidî Nişanı |
Murassa, altın |
1861 |
Nişan-ı Âl-i İmtiyaz |
Altın zemin, çevresi mineli |
1862 |
Nişan-ı Osmanî |
Murassa veya gümüşten mineli |
1878 |
Şevkat Nişanı |
Altından, yalnız kadınlara verilirdi |
1878 |
Nişan-ı Âl-i İmtiyaz |
Altından, elmas bezemeli |
1892 |
Hanedân-ı Âl-i Osman Nişanı |
Altın, çevresi beyaz mineli |
1910 |
Maarif Nişanı |
Gümüş zemin üzerine altın kaplamalı tuğra |
1910 |
Meziyet Nişanı |
Altın |
1916 |
Meclis-i Mebusan Azasına Mahsus |
Nişan Altın üzerine beyaz mineli |
Osmanlı devlet teşkilâtında, Dîvân-ı Hümâyûn üyelerinden olup, pâdişâh adına yazılacak fermanlara, beratlara, nâmelere, hükümdârın imzâsı demek olan tuğrayı çekmekle görevli memur. Bâzı târihî kaynaklarda “muvakkî, tevkıî ve tuğrâî” isimleriyle de anılır. Pâdişâhın emrini ihtivâ eden ve baş tarafına tuğra çekilmiş vesikalar, Osmanlı teşkilât dilinde “Nişan-ı şerîf-i sultânî, nişan-ı hümâyûn, tuğra-i garrâ-i hakânî, tevki-i hümâyûn, tevki-i refî” gibi isimlerle anılırdı. Ancak yaygın bir şekilde bu evraklar kısaca “nişan” olarak isimlendirilirdi. Ayrıca on sekizinci yüzyılın başına kadar nişancılar devlet tarafından yeni çıkarılan kânunların İslâm Hukûkuna uygunluğunu kontrol ettiklerinden, kendilerine “müftî-i kânûn” da denirdi. Devletin arâzi kayıtlarını ihtivâ eden tahrîr defterlerindeki düzeltmeler ve değiştirmeler de, nişancıların önemli vazîfelerindendi.
İslâmiyetin ilk devirlerinde, halîfelere verilen istidâlara (dilekçelere), devlet reisi tarafından verilen cevâba, “tevkî” denilirdi. Hazret-i Ömer istidâları bizzat kendisi cevaplandırırdı. Amr ibni Âs’a verdiği bir cevapta; “Emirinin senin hakkında nasıl olmasını istiyorsan, sen de halk hakkında öyle ol.” diye yazmışlardı. Tevkiler aynı zamanda devlet başkanının imzâsını taşıdığından, geçen zaman içinde özel şekiller almışlardır. Abbâsîlerden îtibâren, tevkî yazılma işi için “divânü’l-inşâ” denilen dâire kurulmuştur. Bu dâire, Büyük Selçuklu Devletinde Türkçe olan “tuğra” kelimesi kullanılarak “divânü’t-tuğra” ismini almıştır. Anadolu Selçuklu Devletinde, Büyük dîvânda bulunan ve arâzi defterlerine bakan ve dirlik tevcih beratlarını hazırlayan dâirenin başkanına “pervâneci” denilmiştir. Bu memur, Osmanlı devlet teşkilâtındaki nişancıya tekâbül etmekteydi. Uygur ve Karahanlı devletlerindeki “Uluğ bitigci” de aynı işlerle vazîfeli memur idi.
Osmanlı Devletinde, nişancıların Orhan Gâzi zamânından îtibâren var olduğu, bu pâdişâha ve haleflerine âit berat ve tuğraların mevcudiyetiyle anlaşılmaktadır. Nişancı kelimesi, Sultan İkinci Murâd devrinde, Arapça Müvekki’nin yerine kullanılmaya başlanmıştır.
Nişancıya âit derli toplu ilk bilgiye Fâtih Kânunnâmesi’nde rastlanır. Kânunnâme’ye göre, merkezde vezirlik, kâdıaskerlik ve başdefterdârlıktan sonra en yüksek memuriyet nişancılıktı. Devletin dışarıyla yazışmasını temin ve tuğra çekmek, en başta gelen vazîfesiydi. Dîvân toplantıları esnâsında diğer yüksek memurlarla berâber çadırda oturur, dîvândan sonra verilen yemekte vezirler ve defterdarlarla aynı sofrada otururdu. Nişancılık vazîfesine, edebî şahsiyetlerden ve âlimlerden tâyin yapılması usûldendi ve bu sebeple nişancılığa en çok müderrisler getirilirdi.
Tesbit edilebilen ilk nişancı olan Muhammed Asgar’dan îtibâren, bu memuriyette vazîfe yapan bütün inşancılar, devletin nizamlarına, teşkilâtına ve müesseselerine dâir kânunların toplanmasında, neşredilmesinde büyük rol oynadılar. Gerçekten, Leyszâde Mehmed bin Mustafa, Fâtih Kânûnnâmesi diye bilinen Kânûnnâme-i Âl-i Osman’ın bir araya getirilmesinde ve yazılmasında en büyük pay sâhiplerindendir. Nişancılık vazîfesinde bulunanların teşkilâtın işleyişine diğer bir katkıları da, dîvândan çıkan fermanların tertip, imlâ ve inşâ tarzlarında koydukları kâidelerdir. Konulan bu kâideler, haleflerince de aynen tatbik edilmiştir. Meselâ, Tâcîzâde Câfer Çelebi, Koca Nişancı Celâlzâde Mustafa Çelebi, Ramazanzâde, Okçuzâde ve Hamza Paşanın kendilerine mahsus ferman ve menşur yazış tarzları vardır.
On yedinci asır sonlarında kaleme alınmış Tevkiî Abdurrahmân Paşa Kânunnâmesi’nde, nişancılara mahsus olan kıyâfet şöyle târif edilmektedir. Mücevveze sarık sarar, sof üstlük, lokmalı kutnî, iç kaftanı ve orta abayı giyer, orta raht vururdu. Ayrıca bu kânunnâmede nişancıların 400 akçelik hasları olduğu ve sadrâzamla her vakit görüşebildikleri kayıtlıdır. Bundan başka Eflak-Boğdan Voyvodalıkları ile Erdel kralının tevcihinden dolayı muayyen bir gelirleri mevcuttur.
On sekizinci yüzyıla kadar önemini muhâfaza eden bu memuriyetin îtibârı sonradan azaldı. On sekizinci yüzyıl sonlarında vazîfeleri yalnız sadrâzamların mührünü basmaktan ibâret oldu. 1836’da kaldırılan nişancılığın görevi defter eminliğine verildi. Önemli fermanlara bâb-ı âlî, diğer fermanlara ise defter eminliğinde “tuğra-nüvis” denilen memurlar tarafından tuğra çekilmeye başlandı. 1838’de tuğra-nüvislik kaldırıldı ve bab-ı âlî ile birleştirilerek tuğra çekme işi, bâb-ı âlî dâirelerinde yapılmaya başlandı. Daha sonra, nişancılık sâdece pâye olarak verildi.
Tanzimâttan sonra ise, nişancılığın vazîfeleri birkaç memuriyete dağıtıldı. Aslî vazîfeleri mâbeyn başkâtipliğiyle hâriciye nâzırlığına devredilirken, ikinci derecedeki vazîfeleri mâliye ve defter-i hâkânî dâirelerinde görülmeye başlandı.
Osmanlı târihçisi ve Hanefî mezhebi fıkıh âlimi. İsmi, Mehmed bin Ahmed’dir. Babası Ramazanzâde Nişancızâde Ahmed Efendidir. 1555 (H.962) senesinde doğdu. 1622 (H.1031) senesinde İstanbul’da vefât etti.
Çeşitli medreselerde ilim tahsil ettikten sonra Hâce-i Sultânî Şeyhülislâm Hoca Sa’deddîn Efendiden icâzet (diploma) aldı. Başçı İbrâhim Paşa, Eyüpsultan’da Cezerî Kâsım Paşa ve Siyâvuşpaşa’da Fatma Sultan Medresesiyle Sahn-ı Semân (Fâtih) Medreselerinden birinde müderrislik yaptı. İki sene Bağdat kâdılığında bulundu. İstanbul’a çağrılarak Yenişehir kâdılığına tâyin edildi. 1603 senesinde Üsküdar kâdısı oldu. 1611 senesinde Haleb, 1612 senesinde ise tekrar Bağdat kâdılığına getirildi. 1613 senesinde bu vazîfeden ayrılıp, İstanbul’a döndü. Daha sonra Haleb ve Mekke-i mükerreme kâdılığı yaptı. 1621 senesinde Edirne kâdılığına tâyin oldu. Ancak vazifesine giderken yolda vefât etti.
Eserleri:
1) Mir’ât-ı Kâinât: Mahlûkâtın yaratılışından Kânûnî Sultan Süleymân Hanın vefâtına kadar geçen hâdiseleri anlatmıştır. Nişancızâde Mehmed Efendinin bu eseri hakkında büyük âlim Seyyid Abdülhakîm Arvâsî hazretleri; “Mir’at-ı Kâinât isimli bir kitap vardır. Bilhassa ikinci kısmı Resûlullah’tan (sallallahü aleyhi ve sellem) îtibâren çok hoştur.” buyurmuştur. 2) Nûr-ul-Ayn fî Islâh-ı Câmi-il-Füsuleyn: Çelebi Sultan Mehmed Han tarafından îdâm ettirilen Şeyh Bedreddîn’in bozuk fikirlerini ihtivâ eden Câmi-i Füsuleyn adlı eserine cevaplar vermiştir. 3) Husûl-ül-Merâm min-Usûl-il-Îmân, 4) Siyer-ül-Enbiyâ-il-İzâm vel-Hulefa-il-Kirâm, 5) El-Fetâvâ-yı Rûmiyye, 6) Mir’at-ül-Eyyâm.