NEVBET
Osmanlı Devleti zamânında sarayda ve bâzı özel yerlerde sabah, ikindi, yatsı zamanlarında çalınan askerî mızıka. Buna nevbet-i sultânî de denirdi. Osmanlı Devletinin kuruluşundan îtibâren âdet olan nevbet sonraları geniş bir kadroya sâhip olan mehterhâne tarafından icrâ edilirdi. Osman Gâziden Fâtih Sultan Mehmed Hana gelinceye kadar, nevbet çalmağa başlayınca pâdişâhlar ayağa kalkar ve öylece dinlerlerdi. Fâtih Sultan Mehmed Hanın çıkardığı kânunla, ayakta dinleme kaldırıldı. Nevbet vurma esasları kânuna bağlandı.
Mehter takımı hergün pâdişâhın bulunduğu yerde ikindi zamânı çalınır, sonra duâ edilerek nebvet merâsimi biterdi. Seferde ise pâdişâh mehterhânesi, saltanat sancağı altında ikindi ezânı okunduktan sonra, otağ-ı hümâyûn önünde nevbet vurur, sonunda duâ edilirdi. Mehterler, gerek nevbet esnâsında, gerekse diğer zamanlarda şarkı çalmazlar; “Kerim Allah, Rahim Allah...” diyerek ağır adımlarla yürürlerdi. (Bkz. Mehter)
Şâfiî âlimlerinin büyüklerinden. İsmi Yahyâ bin Şeref, lakabı Muhyiddîn, künyesi Ebû Zekeriyyâ’dır. 1233 (H.631) senesinin Muharrem ayında, Şam’ın güneyindeki Nevâ kasabasında doğdu. Doğduğu yere nisbetle Nevevî denmiştir. 1277 (H.676) yılının Receb ayında vefât etti.
Muhyiddîn Ebû Zekeriyyâ Yahyâ’yı, babası küçük yaşta Kur’ân-ı kerîm öğrenmesi için mektebe gönderdi. Kısa zamanda Kur’ân-ı kerîm’i ezberledi.
Zamânının âlimlerinden çeşitli ilimleri tahsil etti. On dokuz yaşına gelince, babası, tahsil için, Şam’daki Revâhiyye Medresesine götürdü. Önce tıp okudu, sonra tamâmiyle din ilimleri üzerinde çalıştı. Şâfiî mezhebinin temel kitaplarından olan Et-Tenbîh ile Mühezzeb’in dörtte birini, dört buçuk ayda ezberledi. Kemâleddîn Sellâr Erbilî, İzzeddîn Ömer Erbilî, Kemâleddîn İshâk bin Ahmed hazretlerinin derslerine devâm etti ve fıkıh ilmini öğrendi. İzzeddîn Ömer Erbilî’ye çok hizmet etti. Her gün hocalarından on iki ayrı ilim okurdu. Zamanla, usûl, nahiv, lügat ve benzeri ilimlerin inceliklerine vâkıf oldu. Hâfız Zeyn Hâlid Nablüsî, Radî bin Bürkân, İbn-i Abdüddâim, Ebî Muhammed İsmâil bin Ebî Yüsr ve birçok âlimden hadis ilmini öğrendi. Kısa zamanda, ilimde devrinin en büyük âlimlerinden oldu ve insanlığın saâdeti için pekçok kitap yazdı. Şâfiî mezhebinin esâslarını kitaplarında bildirdi. Kendisinden; Şeyh el-Mizzî, Ebü’l-Hasan Attâr ve pekçok âlim ilim tahsil ettiler.
İki kerre hacca gitti. 1266 senesinde, Dâr-i Hadîs-i Eşrefiyyede ders verdi. Vefâtına kadar, bu vazîfesinin karşılığında hiç para almadı. Mübârek sakalında birkaç beyaz kıl vardı. Kendisindeki sekîne ve vekâr hâli herkes tarafından görünürdü.
İmâm-ı Nevevî (rahmetullahi aleyh) ömrünün sonlarına doğru, üzerindeki emânetleri sâhiplerine verip, borçlarını ödedi. Kitaplarını kütüphâneye verdi. Nevâ’da, doğduğu evde günlerce hasta yattıktan sonra vefât etti. Türbesi ziyâret edilmekte, âşıkları mübârek rûhundan feyz almaktadır.
İmâm-ı Nevevî hazretleri, geçinmede kanâat üzere olup, nefsî ve dünyevî arzu ve isteklerden geçmişti. Allahü teâlâdan çok korkardı. Doğru konuşur, yerinde söyler, gecelerini ibâdet ve tâatle geçirirdi. İlim tahsilinde gayretli olup, sâlih ameller yapmakta sabrı çoktu. Şam halkının yediği şeylerden yemez, memleketinden, anne-babasının yanından getirdiği, tam helâl olduğunu bildiği şeyleri yemekle kanâat ederdi. Yirmi dört saatte bir defâ, yatsıdan sonra yemek yerdi. Yine günde bir defâ, sahûr vaktinde su içerdi. O diyârın âdeti olan kar suyu içme âdetini yapmazdı. Bekâr idi. Hiç evlenmedi. Geceleri uyumaz, ibâdet eder ve kitap yazardı. Devlet reislerine, vâlilere ve diğerlerine emr-i ma’rûf ve nehy-i münkerde bulunurdu. Allahü teâlânın emirlerini bildirir, yasaklarından sakınmak lâzım olduğunu anlatırdı. Bu işte hiç müdâhene etmez ve gevşeklik göstermezdi.
İmâm-ı Nevevî hazretlerinin, Kütüb-i Sitte’de geçen hadislerden topladığı Riyâd-üs-Sâlihîn isimli eseri meşhurdur.
Buyurdu ki;
İnsanlar Allahü teâlâya kulluk, ibâdet etmek için yaratılmıştır. İnsanlar saâdete kavuşmak için yaratılış gâyelerine dikkat etmeli ve dünyâya düşkün olmaktan kaçınmalıdır. Dünyâ nîmetleri geçicidir. Dünyâ ebedî kalınacak bir yer değildir. Âhirette saâdete kavuşmak için bir binek gibidir. Sevinç yeri değil, ayrılık yeridir. Akıllı kimseler bu fâni dünyâya düşkün olmayıp kulluk vazîfesini hakkıyla yapanlardır.
Gecenin on iki kısmından bir kısmını (bir saat kadar) ihyâ etmek, bütün geceyi ihyâ etmek olur. Yaz ve kış geceleri için hep böyledir.
Eserleri:
İmâm-ı Nevevî’nin yazdığı eserlerin sayısı çoktur. Okuyanlar çok istifâde etmektedir. Eserlerinden bâzıları şunlardır: Ravda; fıkıhla ilgilidir. Riyâd-üs-Sâlihin; hadis üzerinedir. Hadîs-i şerîflerin şerhi hakkında, Şerh-i Sahîh-i Müslim’i vardır. Hadis ricâlinin isimlerini harf sırası ile bildiren Tehzîb-ül-Esmâ adlı büyük bir kitabı, ayrıca; Lügat-üt-Tenbîh, Tıbyân, Minhâc gibi eserleri de vardır.
Alm. Neuralgie (f), Fr. Névralgie (f), İng. Neuralgia. Sinirlerin seyri boyunca hissedilen ağrılar. Çeşitli nevraljiler vardır.
Yüz ağrısı: Trigeminal nevralji, ağrılı tik diye de bilinen bu ağrı, çoğunlukla elli yaşın üzerinde görülür. Ağrı, başlangıçta saatlerce, hattâ günlerce sürebilir; zamanla geliş sıklığı ve ağrı müddeti azalır. Muayenede hiçbir şey bulunamaz. Fakat ağrının şiddeti o kadar fazladır ki, insanı intihar etmeğe teşebbüs ettirebilir. Umûmiyetle bu ağrının sebebi bulunamamaktaysa da, bâzı sinir tümör ve kanserlerinde, romatizmal ve immunolojik hastalıklarda görülebilmektedir.
Tedâvisinde Karbomazepin ve Fenitoin ilâçları oldukça başarılıdır.
Kaburga arası nevraljisi: Özellikle kış aylarında sık rastlanan bir hastalıktır. Soğuk veya başka bir sebeple kaburgalar arası sinirlerde bir iltihap başlamıştır. Ağrı, çok şiddetli ve sinir boyunca yayıldığı için kuşakvâridir. Yan ağrısı, aynı zamanda yanma şeklindedir. Hasta derin nefes alamaz, çünkü her nefes alışta batar gibi ağrıyı hisseder. Ateş ve kırgınlık yoktur.
Herpez Zoster nevraljisi: Çoğunlukla kaburgalar arası sinirde iltihap yaparak şiddetli, dokunmakla çok hassas ağrılar meydana getirir. Zamanla, ağrılı bölgede sinirin gidişine uygun olarak, sarı, içi sıvı dolu keseciklerin gelişmesiyle teşhis konulur. Döküntüler ikinci hafta kaybolur fakat ağrılar devâm eder. Bâzan yüz sinirlerini de tutup yüz ve kulakta da şiddetli nevraljilere sebep olabilir. (Bkz. Siyatik)
Herpez Zoster’in gözü tutması hâlinde, muhtelif derecede körlük ortaya çıkabilir. Çok ızdırap verici bir durumdur. Gözbebeğinde şiddetli batma, gözde kızarma, yanma, ışıktan rahatsız olma, sulanma ve baş ağrısı vardır. Hastanın ızdırabı o kadar çok olur ki baş ağrılarını geçirmek için morfin bile gerekebilir. Göz bebeğinde bulanıklık, iridoksiklit denen göz içi iltihabı, katarakt ve endoftalmi gibi ihtilâtlarla körlükler meydana gelebilir. Mutlaka bir göz doktoruna görünmelidir.
Alm. Neurasthenie (f), Fr. Neurasthénie (f), İng. Neurasthenia. Ruh hastalıklarından, 1869 senesinde Dr. Beard tarafından târif edilmiş bir hastalık grubudur. O zamandan bu yana pekçok hastaya nevrasteni teşhisi konulmuştur. Hâlihazırda en sık rastlanan ruh hastalıklarından, bilhassa entellektüel faaliyette bulunan kimselerde sıkıntı ile birlikte en fazla görülen rahatsızlıklardandır.
Belli başlı belirtileri şunlardır: Rûhi ve bedenî yorgunluk, dikkatin dağılması, hâfızada zayıflama, konsantrasyon imkânsızlığı, huzursuzluk, uykusuzluk, çeşitli ağrılar ve birçok vak’ada cinsî yetersizlik. Hasta, gününü hekimden hekime dolaşmakla geçirir. Şikâyetleri birçok organı ilgilendirdiğinden genellikle her şikâyeti için ayrı bir mütehassısa gitmek ister. Hekimin tam olarak şikâyetlerini öğrenmesi için önceden hepsini küçük bir kâğıda dikkatli bir şeklide yazar ki, unuttuğu birşey olup da hekim yanlış teşhis koymasın. Aşırı şekilde çalışmalar da bu rahatsızlığı otaya çıkarabildiğinden, bilhassa öğrenciler arasında bu rahatsızlık için “sürmenaj” terimi kullanılır. Normal yorgunluk ne kadar fazla olursa olsun dinlenmekle geçer. Halbuki nevrastenideki yorgunluk, dinlenmekle geçmeyen bir yorgunluktur. Yorgun olarak uyanan nevrastenik şahıs yatağından kalkmak istemez. Ağzı zehir gibi acı, dili paslıdır. Başı çemberle sıkılıyormuş gibi hisseder, mîdesi yanar. İştahsız olduğu için ekseriya sabah kahvaltısı olarak bir sigara içer. İdrar ederken yanma ve inatçı bir kabızlığı vardır. İstemeden gittiği işinde herkesle tartışır, devamlı sinirlidir. İş hâricindeki zevklerine karşı aşırı şekilde isteksizdir, nâdiren aşırı istekli olabilirler. Üşütmemek için çok sıkı giyinirler, sıhhatlerini kaybetme endişesiyle sık sık kontrollere giderler, çeşitli tetkikler yaptırırlar. Baş dönmesi, ellerin titremesi, okurken harflerin bulanması, çarpıntı, mîdede yanma, ağrı, gaz, şişkinlik, sık idrar etme, oldukça fazla görülen hâllerdir.
Tedâvi için ilk yapılacak olan, hastaya fazla yorucu olmayan düzenli bir iş tavsiyesidir. Tam istirahat, fayda yerine zarar getirir. Hastalığı, kendine açık olarak anlatılmalı ve diğer organ sistemlerinde var zannettiği rahatsızlıkların kesinlikle olmadığına ikna edilmeli, doktor doktor dolaşması, çeşitli tetkikler yaptırması önlenmelidir.
İlâç olarak hafif trankilizanlar faydalı olabilir. Baş ağrısı için kas gevşeticiler ve bilhassa nortriptilin kıymetlidir. Hastaya daha önce kullandığı bütün ilâçları kestirmeli, sâdece yeni verilen bir-iki ilâcı kullanması temin edilmelidir.
Alm. Neurose (f), Fr. Névrose (f), İng. Neurosis. Psikonevroz olarak da bilinen; psikojenik (rûhî menşeli) bir düşünme, değerlendirme bozukluğu. Çevreye karşı hareketlerinde bir bozukluk yoktur ama, mevcut iç çatışma rûhî hayâtında önemli tesirler yapar. Şahıs kendisinin anormal düşüncelerinin farkındadır; hastalığını kabul eder ve tedâvi olmak ister. Psikoz adı verilen durumda ise, kişinin şahsiyeti tamâmen değişmiş, hallüsinasyon, illüzyonlar ve çeşitli hayaller onun gerçek dünyâsı olmuştur. Hiçbir zaman hasta olduklarını kabul etmezler; kendiliklerinden doktora gitmezler. Bu bakımdan nevrozlar, psikiyatrik hastalıklar içinde en hafif olanlarıdır.
Nevroza sebep olan çeşitli hâl ve durumlar vardır: İrsî temâyül, şahsiyet bozuklukları, zekâ durumu, toplumla münâsebet, bunlardan bâzılarıdır.
Yükselme arzusu, tasarladığı ideale erişememe, yalnızlık ve anlamsızlık duyguları, sosyal emniyetsizlik hep birer nevroz sebebidirler. Birçok tipi olan bu rahatsızlığın en sık görülen şekli, sıkıntı nevrozudur.
İkinci Dünyâ Savaşında Amerikan ordusunda yapılan istatistikler, mevcut nevroz vak’alarının % 50-70’inin sıkıntı nevrozu olduğunu göstermiştir. Burada, mevcut sıkıntı bir huzursuzluk meydana getirir. Fakat huzursuzluğun derecesi, dış sebeple orantılı değildir. Âniden ortaya çıkan sıkıntı, şahıs tarafından kontrol edilemez ve artar. Huzursuzluğun yanında çarpıntı, nefes almada zorluk, terleme, karın ağrıları ve uyuşukluklar da olabilir. Hasta tahammülsüz ve sabırsızdır. En ufak hâdiseye şiddetli cevap verirler. Baş-boyun kaslarının sık sık kasılması, başağrısı yapar.
Nörotik depresyon: Ekseriya değer verilen bir şeyin veya birisinin kaybı netîcesi meydana gelen çöküntüdür. Kişi sâdece kendini toplumdan uzak tutar. Düşünce ve davranışları normaldir.
Obsessiv-kompulsif nevroz: Burada, mantık ve muhakemeyle uzaklaştırılamayan, arzu edilemeyen, inatçı, saplantılı bir fikir ve şahsın, şuurlu arzu ve itiyadlarının aksine bir hareketin, arka arkaya tekrarlamasıdır. Hasta yaptığı hareketlerin anormal olduğunun şuurundadır, fakat o hareketi yapmaktan kendini alamaz, yapmadığı taktirde çok rahatsız olur. Meselâ ellerinin kirli olduğu fikriyle günde 200-300 defâ ellerini yıkar. Evden çıkarken havagazı, elektrik ve suyu kapayıp kapamadığı aklına takılır, geri döner tekrar kontrol eder ve bu kontroller on, bâzan elliyi bulabilir. Bunlar için, hastalıktan korkma, şüphecilik, aritmomani (hastanın dünyâsı rakamlardır, geçen taşıtların numaralarını ezberler, karesini, karekökünü alır, devamlı aritmetik işlemler yapar) ve simetromani (herşeyin tam olarak dengeli olmasını ister, tablonun bir parça eğriliğini asla kabul etmez) yi de ilâve etmek gerekir.
Nevrozların tedâvisi için kesin bir tavsiye yoktur. Antidepressif ilâçlar sıkıntıyı gidermekte iseler de hastanın yaptığı hareketleri engelleyemezler. Sâdece hareketten dolayı sıkıntı hissetmesini önlerler. Obsesyonlarda ise, hareketlerin tersini yapmaya çalışmasını tavsiye etmek faydalı olabilir.
İran’da, bâzı Ortadoğu ülkelerinde ve ülkemizdeki bir kısım insanlar tarafından yeni yılın başlangıcı veya bahar bayramı olarak kutlanan Mart ayının yirmi birinci günü.
Nevrûz Farsçada “yeni gün” mânâsına gelmektedir. İslâmiyetten önce İran’da Mecûsîlik ve Zerdüştlük inançları yaygındı. Ateşe tapan insanların yaşadığı İran’da ilk olarak devlet kuran Cemşid kendisinin tanrı olduğunu îlân etti. İnsanları kendisine taptırdı. Tahta geçtiği Mart ayının yirmi birinci gününü de kendine yılbaşı kabûl ederek bayram îlân etti. Nevrûz’un bayram olarak kutlanması böyle başladı. Asırlarca bayram olarak kutlanan Nevrûz İranlılar tarafından güneşin koç burcuna girdiği, tanrının evreni ve insanı yarattığı gün olarak da kabul edildi. Eski İran takviminde birinci ay olan Ferverdînin ilk gününe rastlayan Nevrûz bayramı iki bölüm hâlinde kutlandı. 21 Martta kutlanana “Nevrûz-ı amme”, 28 Martta kutlanana ise “Nevrûz-ı hassa” adı verildi. İran Şahları ve devlet ileri gelenleri bu günlerde halkın bütün isteklerini kabûl ederler, halkın dertlerini dinlerlerdi. Nevrûz kutlamaları sırasında başta çocuklar olmak üzere bütün halk yeni ve süslü elbiseler giyerdi.
İran Müslümanlar tarafından fethedildikten sonra da buranın halkı câhiliye devrinden kalma olan bu âdetlerine devam ettiler. Ecdat yâdigârı adıyla hâlen kutlanan Nevrûz, İran kültürünün tesiri altında kalan bâzı ülkelere ve milletlere de geçti. İran’la siyâsî ve kültürel münâsebetleri olan bâzı Türk boyları da Nevrûz’u bir bayram olarak kutladılar. Meselâ Âzerbaycan’a Nevrûz kutlamaları İran kanalıyla geçti.
Nevrûz’a ayrı bir önem veren şiîler bu günü, hazret-i Ali’nin doğumgünü, hazret-i Fâtıma ile evlendiği gün ve hazret-i Ali’nin halîfe îlân edildiği günün yıl dönümü olarak kutlamaktaysalar da târihî kaynaklar bu iddiaları yalanlamaktadır. Yani Nevrûz’un şiîlikle bir alâkası yoktur.
İranlılardan Araplara da geçen Nevrûz ve bununla ilgili gelenekler Irak ve Mısır’da günümüzde de varlığını sürdürmektedir. Günümüzde Kürtler arasında bir bayram olarak yaşayan Nevrûz’un, Kava adlı demircinin zâlim hükümdar Dahhâk’a isyan etmesi ve ona gâlip gelmesi şeklindeki bir efsâneye dayandığı söylenmektedir.
Günümüzde Zerdüştlük inancını sürdüren Parsiler arasında bayram olarak kutlanan Nevrûz’da koruyucu ruhlar ve ölüler için çeşitli duâların okunduğu ayinler yapılmaktadır. Parsiler Nevrûz boyunca birbirlerini, karşıdaki kişinin sağ elini avuçtan geçirmeye dayanan hamazor töreniyle kutlamaktadırlar. Bu sırada karşılıklı iyiniyet sözleri söylerler.
İslâm târihinde hiçbir zaman Nevrûz kutlaması olmamıştır. İslâm dînine göre Nevrûz’u mübârek gün olarak kabul etmek dînî bayram olarak kutlamak yoktur. Hinduların bayram günlerine, Zerdüştlerin (ateşe tapanların) Nevrûz günlerine ve Hıristiyanların Noel geceleriyle Paskalyalarına hürmet etmek, böyle gün ve gecelerde hediyeleşmek kesinlikle yasaklanmıştır.
İlin Kimliği
Yüzölçümü : 5467 km2
Nüfûsu : 289.509
İlçeleri : Merkez, Acıgöl, Avanos, Derinkuyu, Gülşehir, Hacıbektaş, Kozaklı, Ürgüp.
İç Anadolu Bölgesinin Orta Kızılırmak bölümünde kalan bir ilimiz. İl toprakları 38° 12’ ve 39° 20’ kuzey enlemleriyle 34° 11’ ve 35° 06’ doğu boylamları arasında yer alır. Doğudan Kayseri, kuzey ve kuzeybatıdan Kırşehir, güneyden Niğde, batıdan Aksaray, kuzeydoğudan Yozgat illeriyle çevrilidir. Trafik numarası 50’dir.
İsminin menşei
Çok eski çağlardan beri bir köy olmaktan ileriye gidemeyen bu yere Türkler “Muşkara” olarak isim verirlerdi. Bu köyden yetişen sadrâzam ve sultana dâmâd olan İbrâhim Paşa, birçok eser yaptırarak bu köyü genişletmiş ve yeniden inşâ ettirmiştir. “Yeni şehir” mânâsına gelen “Nevşehir” ismini almıştır. “Muşkara” isminden önceki ismi “Nissa” olup, bu isim Hititler tarafından verilmişti.
Târihi
Nevşehir ve civarının yaklaşık beş bin senelik bir târihî geçmişi vardır. Bölgenin ilk sâkinleri Hititler olup, bu bölgeye “Nissa” ismini verdiler. Hititlerden sonra Frigler ve Lidyalılar bölgeye hâkim oldu.
Kapadokya’ya Asurlular “Katputuka” ismini verdiler. M.Ö. 6. asırda Persler bu bölgeyi ele geçirdiler ve M.Ö. 4. asırda Makedonya Kralı Pers (İran) Devletini ortadan kaldırarak Anadolu ve İran’ı Makedonya Krallığına kattı. Makedonya Kralı İskender’in ölümü ve Makedonya İmparatorluğunun dağılışı üzerine bu bölge Kapadokya Krallığının eline geçti. Roma İmparatorluğu Kapadokya Krallığını ilhak edince bu bölge de Roma İmparatorluğunun eline geçti. M.S. 395 yılında Romaİmparatorluğunun bölünmesi üzerine Anadolu’nun diğer bölgeleri gibi Doğu Roma (Bizans)ın payına düştü.
İslâm orduları “Niğde-Aksaray-Kayseri” üçgeni içinde kalan bu bölgeyi 8. asırda fethederek 300 sene hâkim oldular, İslâm Devleti, iç isyan ve bölücü faaliyetlerle zayıflayınca bölge tekrar Bizans’ın eline geçti.
1071 Malazgirt Zaferinden sonra AnadoluFâtihi Kutalmışoğlu Süleyman Şah, bütün Anadolu gibi bu bölgeyi de fethetti. Türkler bu köye “Muşkara” ismini verdiler. Selçuklu Devletinin yıkılışından sonra İlhanlılar 14. asır ortalarında da Eratnaoğulları ve Karamanoğulları bölgeye hakim oldular. On dördüncü asrın sonlarında Nevşehir ve civârı Osmanlı Devletinin hâkimiyeti altına girdi. Bu esnâda “Muşkara” köyü 10-12 hânelik bir yerleşim merkeziydi.
Lâle devrinin sadrâzamı (1718-1730) Nevşehirli Dâmâd İbrahim Paşa “Muşkara” köyünü genişleterek îmâr etti. Yeni kurulan şehre “Yeni şehir” mânâsına gelen “Nevşehir” ismi verildi ve bir kazâ olarak Niğde Sancağına bağlandı.
Cumhûriyet devrinde Niğde iline bağlı iken, 20.7.1954 târihinde 6429 sayılı kânunla il hâline geldi. O günden beri İç Anadolu bölgemizin şirin bir ilidir.
Fizikî Yapı
Nevşehir, İç Anadolu’nun güneydoğu volkanik sahası içerisinde Erciyes Hasandağı ve Melendiz Dağlarından çıkan kül ve lavların birikimiyle meydana gelmiş geniş bir platonun batı yamaçlarında kurulmuştur. Arâzi lavlardan ve volkan tüflerinden meydana gelmiştir.
Nevşehir il topraklarını Kızılırmak Vâdisi ikiye böler. Dağlar daha çok kuzey ve güneyde bulunur. İlin % 20’si ovalardan, % 18’i dağlardan ve % 57’si platolardan meydana gelir. Toprak hafif dalgalı bir yayla ve bozkır hâlindedir.
Dağları: Başlıca dağları Erdaş Dağı (1982 m), Hodul Dağı (1949 m), Kızıldağ (1768 m), Oylu Dağı (1622 m) ve Kemil Dağı (1530 m)dır. Platoların çoğu Kızılırmak Platosu ismiyle anılır. Basamak basamak 1500 metreye kadar yükselir. Genellikle çıplaktır. Yazlar çok sıcak ve kurak geçer.
Ovaları: Kızılırmak Vâdisinin genişlemesiyle ovalar meydana gelmiştir. Ovalar küçük fakat verimlidir. Sanâyi ve yumru bitkileri yetişir. Kızılırmak, Avanos ve Gülşehir bölgesinde genişler. İlin en büyük ovası Derinkuyu Ovasıdır. 20 km uzunluğunda olup en geniş yeri 16 kilometredir. Bu ovanın bir kısmında sulu tarım yapılır.
Akarsuları: İlin en büyük akarsuyu Kızılırmak’tır. Bu ırmak Avanos ilçesinden Nevşehir iline girip il topraklarını ikiye böler. Arapsun (Gülşehir)den sonra il sınırlarını terkeder. Kızılırmak’a karışan birçok dere vardır. Başlıcaları Damsa Çayı ve Acıgöl Deresidir. Bu iki akarsu üzerinde sulama amaçlı küçük barajlar vardır.
İklim ve Bitki Örtüsü
İklimi: Nevşehir ilinde kara iklimi hüküm sürer. Yazlar sıcak ve kurak, kışlar soğuk geçer. Senenin 70 gününde sıcaklık 0 (sıfır) °C’nin altında ve 20 gün +30°C’nin üstünde seyreder. Senelik yağış miktarı ortalama 388-353 mm arasındadır. Kızılırmak vâdisinden uzaklaşıldıkça soğuk artar. Sıcaklık -28°Cile +40°C arasında seyreder.
Bitki örtüsü: Nevşehir ili bitki örtüsü bakımından çok zayıftır. Orman ve fundalıklar yok denecek kadar azdır. Ovalar bozkır (step) görünümündedir. Kızılırmak Vâdisinde söğüt, kavak ve selvi ağaçları ile Oylu Dağında cılız meşeliklere rastlanır. Çayır ve mer’alar % 28 ve ekili-dikili alanlar % 69’dur. Haziran başından îtibâren yeşillik kaybolur, yerini sarı bir örtüye terk eder.
Ekonomi
Nevşehir ilinin ekonomisi geniş ölçüde tarıma dayanır. Faal nüfûsun % 75’i tarım sektöründe çalışır. Sanâyi pek gelişmemiştir. Turizm sektörü son senelerde hızla gelişmektedir. Peribacaları ve kayalara oyulmuş kiliseler. Avrupalı turistlerin gezdikleri yerlerden biridir.
Tarım: Mevsim ve yağış şartları sebebiyle tarım ürünleri fazla çeşitli değildir. Tahıl, yumru ve sanâyi ürünleri başlıca tarım ürünleridir. Patates üretiminde Nevşehir ili Niğde ve İzmir’den sonra üçüncü sırada bulunur. Ayrıca ilde şekerpancarı, buğday, arpa, çavdar, bakla, nohut, fasulye, mercimek yetiştirilir. Sebzecilik gelişmiştir. Fakat meyvecilik bilhassa bağcılık önemli yer tutar. Meyve olarak üzüm, elma, zerdali, armut, kayısı, ceviz, dut, iğde, ayva ve bâdem yetişir.
Hayvancılık: Nevşehir ilinde arâzinin ekime tahsis edilmesi sebebiyle yeterli otlak (çayır ve mer’a) yoktur. Fakat, besi hayvancılığı gelişmekte olup, bunun neticesi sığır miktarı artarken, küçükbaş hayvan sayısı gittikçe azalmaktadır.
Mâdenleri: Nevşehir ili mâden bakımından zengin sayılmaz. İşletilmekte olan mâdenleri azdır. Gülşehir kaya tuzlarından yıllık ortalama 20 bin ton tuz üretilir. İl dahilinde yaklaşık 20 bin ton linyit çıkarılır. İl dâhilinde iki kömür ocağı vardır. Bunlar hâlihazırda işletilmektedir. Hacıbektaş Taşı denilen oniks mermerleri çıkarılır. Süs eşyâsı ve biblolar yapılır. Yurdun her yerinde aranan ve dışarıya ihraç edilen bir mâdendir.
Sanâyi: Nevşehir’de sanâyi yeni gelişmektedir. 10 kişi ve daha fazla işçi çalıştıran sanâyi işyeri sayısı 100 civarındadır. Îmâlat sanâyii daha az gelişmiştir. Başlıca fabrikaları Sümerbank Dokuma Fabrikası, Örgü Örme ve Giyim Sanâyii A.Ş., un fabrikaları, meyvesuyu, pekmez-marmelat, tuğla, kiremit, plastik hortum, yer karoları ve süs eşyâsı fabrika ve îmâlathâneleridir.
Ulaşım: Demiryolu ilin kuzeyinden geçer. Ankara-Kayseri demiryolu hattı Nevşehir’in Kozaklı ve Kanlıca istasyonlarına uğrar. Karayolu bakımından her tarafa bağlanır. Ankara-Kayseri karayolu, ili doğu-batı istikâmetinde kateder.
Nevşehir’den Konya’ya, Niğde-Adana yönüne, Kırşehir-Ankara yönüne giden kaliteli asfalt yollar vardır. İl dâhilinde 232 km devlet yolları ve 274 km il yolları vardır. 10-15 kişilik küçük uçakların inip kalkabileceği Tuzlaköy Havaalanı hizmete girmiştir.
Nüfus ve Sosyal Hayat
Nüfus: 1990 nüfus sayımına göre toplam nüfûsu 289.509 olup, 112.955’i il ve ilçe merkezlerinde, 176.554’ü köylerde yaşamaktadır. Yüzölçümü 5467 km2 ve nüfus yoğunluğu 53’tür.
Örf ve âdetleri: Nevşehir ve çevresi beş bin senelik bir târihe sâhiptir. Hititler, Frigler, Persler, Kapadokya, Roma ve Bizanslılar gelip geçmiş ve hattâ Roma ve Bizans devrinde bu bölge (Ürgüp, Ortahisar ve Göreme) Hıristiyanlığın ilk devirlerinde dînî bir merkez olmuş, kayalar oyularak şehir ve kiliseler yapılmıştır.
Selçuklu Türklerinin bu bölgeyi fetihlerinden sonra bütün eski kültürler unutulmuş ve Türk-İslâm kültürü tamâmen hâkim olmuştur. Nevşehir bugün her şeyiyle 900 yıllık bir Türk beldesidir. 1954 senesine kadar Niğde’nin bir kısmı olan Nevşehir’in târih ve kültürü Niğde ile benzerdir. Örf ve âdetlede İç Anadolu’ya âit özellikler bulunur. Evlenme geleneği içinde yer alan düğün eğlenceleri çok renklidir. Özellikle bayrak kaldırma âdeti dikkat çekicidir.
Halk edebiyatı mahsüllerinden masal, hikâye, efsâne, ninni, fıkra vb. konular Nevşehir’in hemen her yerinde canlı olarak yaşamaktadır. Âşıklar bir an’ane hâlinde olmasa bile yer yer mevcuttur.
Nevşehir ve çevresi halk müziği ve halk oyunları bakımından da zengindir. Bölgede çok sayıda göçmen bulunduğundan müzik ve oyun karakteri yer yer farklılıklar gösterir. “Nefes” denilen beste ile okunan ilâhîler mevcuttur. İllerimiz içinde en zengin türkü varlığına sâhiptir.
Nevşehir el sanatları yönünden de zengindir. An’anevî tekniklerle halı, kilim, sicim dokumacılığı hâlen devam etmektedir. El sanatları bakımından en zengin yer Avanos ilçesidir. Avanos’taki çanak çömlek yapımı, sanâyi hâline gelmiş olup, daha çok turizme yönelik yoğun olarak devam etmektedir. Diğer ilçelerde de çömlekçilik yapılmakta ise de Avanos’ta daha fazla gelişmiştir. Seyrânî’nin
Kör de bilir Avanos’un yolunu
Testi bardak kırığından bellidir
mısraları Avanos’taki çömlekçilik husûsunda bilgi vermesi açısından önemlidir.
Nevşehir ve çevresinde Ahîlik-Yârenlik gibi anânevî derneklerin izleri görülmektedir. Nevşehir’de hâlen Akran’a Yâren denilmektedir.
Mahallî Oyunlar: Dayanışmaya dayalı olarak toplu oynanan oyunlara yörede halay ismi verilir. Halay bütünü içerisindeki tespit edilen oyunlar söz ve müzikle bütünleşmiştir. Oyunlar kadın ve erkekler arasında farklı karakteristik özellik gösterirler. Erkek oyunları, davul, zurna ve klarnet eşliğinde oynanır. Oğuzlarda Galeden Galeye Şâhin Uçurdum, Kayalar yarılması, Gersi bağları, Hoşbilezik, Cezâyir gibi türküler söylenir. Oyunun genelinde oynayanlarca türkü ile hareket bağlantılı olarak yürütülür. Ağırlama, Üçayak, Cezâyir, Düzleme, Keblebi, Hoşbilezik, Temurağı, Selamlama başlıca erkek oyunlarıdır. Kadın oyunları kapalı mekanlarda oynanır. Kadın halayı (Türkücü Allılar), Düz oyun, Haşlama, Cimdallı, Kayalar, Alaçalı yılan başlıca kadın oyunlarıdır.
Mahallî Kıyâfetler: Erkekler başlarına püsküllü fes, üstlerine kaytan kumaştan yakasız gömlek, gömlek üzerine siyah renkte cepli, düğmeli kolsuz delme yelek giyerler. Bele çulfa dokuma şal kuşak sararlar. Peyikli dar paçalı, siyah renk şalvar, ayağa ise paça üzerine çekilecek biçimde uzun boğazlı, beyaz renkli motifli çorap, ayakkabı olarak çarık ve yemeni giyerler.
Kadınlar başlarına tepelikli üç sıra penezli fes, fes üstüne pullu kıvrak takarlar. İçlik olarak pamuklu yelek, kollu üç etek, üç etek üstüne kollu veya kolsuz olabilen salta giyerler. Bele çulfa dokuma şal kuşak ve boncuklu kuşak sarılır. Ayrıca geniş peykli, paçası lastikli boğma dimi denilen şalvar, ayaklarına da yünden renkli ve renksiz motifli çorap, ayakkabı olarak kunduradan mestli iskarpin giyerler.
Eğitim: Nevşehir ilinin okur-yazar oranı % 90’ın üzerindedir. Okulsuz köy yoktur. İlde 15 anaokulu, 198 ilkokul, 39 ilköğretim okulu, 13 bağımsız ortaokul, 23 genel ve meslekî liseler bünyesinde ortaokul, 13 genel lise, 17 meslek lisesi, 1 çıraklık eğitim merkezi, 8 halk eğitim merkezi vardır.
İlçeleri
Nevşehir’in biri merkez olmak üzere sekiz ilçesi vardır.
Merkez: 1990 sayımına göre toplam nüfûsu 86.800 olup, 52.719’u ilçe merkezinde, 34.081’i köylerde yaşamaktadır. Merkez bucağına bağlı 17 köyü vardır. İlçe toprakları 900-1350 m yükseklikte platolardan meydana gelir. Başlıca akarsuyu Kızılırmak ve kollarıdır.
Ekonomisi tarıma dayalıdır. Başlıca tarım ürünleri Pancar, patates, tahıl ve baklagillerdir. Sümerbank Pamuklu Sanayi, meyve suyu, marmelat, pekmez, tuğla ve kiremit fabrikaları başlıca sanâyi kuruluşlarıdır.
İlçe merkezi, Kızılırmak’ın kollarından olan küçük bir çay kenarında kurulmuştur. Denizden yüksekliği 1150 metredir. Eski adı Muşkara’dır. Lâle devrinin meşhur sadrazamı Nevşehirli Dâmât İbrâhim Paşa 25 hânelik bu köyü îmâr etti ve buraya “Nevşehir” ismi verildi. 1954’te il yapılan Nevşehir’in belediyesi Cumhûriyetten önce kurulmuştur. Konya ve Aksaray’ı Kayseri’ye, Kırşehir’i Niğde’ye bağlayan yollar ilçede kesişir.
Acıgöl: 1990 sayımına göre toplam nüfûsu 26.048 olup, 6489’u ilçe merkezinde, 19.559’u köylerde yaşamaktadır. Merkez bucağına bağlı 12 köyü vardır. İlçe toprakları orta yükseklikte platolardan meydana gelir. Güneydoğusunda Erdaş Dağı yer alır.
Ekonomisi tarıma dayalıdır. Başlıca tarım ürünleri pancar, patates, baklagiller ve tahıldır. İlçe topraklarında perlit yatakları vardır. İlçe merkezi Aksaray-Nevşehir karayolu üzerinde yer alır. Merkez ilçeye bağlı bucakken 9 Mayıs 1990’da 3644 sayılı kânunla ilçe oldu.
Avanos: 1990 sayımına göre toplam nüfûsu 39.661 olup, 10.010’u ilçe merkezinde, 29.651’i köylerde yaşamaktadır. Merkez bucağına bağlı 3, Özkonak bucağına bağlı 10 ve Topraklı bucağına bağlı 5 köyü vardır. Yüzölçümü 1045 km2 olup, nüfus yoğunluğu 38’dir. İlçe toprakları Kızılırmak Platosunda yer alır. Başlıca akarsuları Kızılırmak ve Damsa Çayıdır. Kızılırmak Vâdisi küçük, fakat verimli ovalardan meydana gelir.
Ekonomisi tarıma dayalıdır. Başlıca tarım ürünleri tahıl, şekerpancarı ve ayçiçeğidir. Yamaçlarda ve eğimli topraklarda bağcılık yapılır. Tuğla ve kiremit, dokuma ve un fabrikaları başlıca sanâyi kuruluşlarıdır. Çanak-çömlek yapımı ve halı dokumacılığı yaygındır.
İlçe merkezi, Kızılırmak kıyısında kurulmuştur. Nevşehir’i Kırşehir-Kayseri karayoluna bağlayan yol üzerindedir. İl merkezine 17 km mesâfededir. 1954’te ilçe olan Avanos’un belediyesi 1884’te kurulmuştur.
Derinkuyu: 1990 sayımına göre toplam nüfûsu 20.043 olup, 8580’i ilçe merkezinde, 11.463’ü köylerde yaşamaktadır. Merkez bucağına bağlı 8 köyü vardır. Yüzölçümü 495 km2 olup, nüfus yoğunluğu 41’dir. İlçe toprakları, kuzey ve doğusu engebeli ve dağlık bunun dışında kalan kısmı düz olan bir arâziden meydana gelmiştir. Doğu ve kuzeydoğusunda Hodul Dağı, kuzeybatısında Erdaş Dağı yer alır.
Ekonomisi tarıma dayalıdır. Başlıca tarım ürünleri; tahıl ve patatestir. Hayvancılık küçük çapta yapılır. Toprağın kıraç olması ve derelerin yazın kuruması yüzünden tarım ürünleri çeşitlenmemiştir. İlçe topraklarında perlit yatakları vardır.
İlçe merkezi, Nevşehir-Niğde karayolu kenarında kurulmuştur. İl merkezine 30 km mesâfededir. Eski ismi Melengübü idi. Su kuyularının derinliği sebebiyle 1928’de Derinkuyu ismini aldı. Turizm açısından büyük önem taşıyan ilçenin altında, dünyânın sekizinci hârikası olarak adlandırılan bir yeraltı şehri vardır. 1960’ta ilçe olan Derinkuyu’nun belediyesi 1932’de kurulmuştur.
Gülşehir: 1990 sayımına göre toplam nüfûsu 34.526 olup, 8499’u ilçe merkezinde, 26.027’si köylerde yaşamaktadır. Merkez bucağına bağlı 26, Gümüşkent bucağına bağlı 6 köyü vardır. Yüzölçümü 931 km2 olup, nüfus yoğunluğu 37’dir. İlçe toprakları 850-1250 m yüksekliğindeki dalgalı düzlüklerden meydana gelir. Başlıca akarsuyu Kızılırmak olup, bu akarsuyun vâdisinde Gülşehir Ovası yer alır.
Ekonomisi tarıma dayalıdır. Başlıca tarım ürünleri; buğday şekerpancarı, arpa, patates, soğandır. Yaygın olarak bağcılık yapılan ilçede kavun, karpuz, yetiştirilir ve seracılık yapılır. Hayvancılık gelişmiş olup, en çok koyun ve sığır beslenir. Un ve tuğla-kiremit fabrikaları başlıca sanâyi kuruluşlarıdır. İlçe topraklarında barit, linyit ve tuz yatakları vardır.
İlçe merkezi, Kızılırmak’ın güney kıyısında kurulmuştur. Ankara-Nevşehir karayolu ilçeden geçer. İl merkezine 19 km mesâfededir. Eski ismi Arapsun idi. 1954’te ilçe olan Gülşehir’in belediyesi 1877’de kurulmuştur.
Hacıbektaş: 1990 sayımına göre toplam nüfûsu 20.811 olup, 8062’si ilçe merkezinde, 12.749’u köylerde yaşamaktadır. Merkez bucağına bağlı 30 köyü vardır. Yüzölçümü 666 km2 olup, nüfus yoğunluğu 31’dir. İlçe toprakları, ortalama yüksekliği 1200 m civârında olan bir platodan meydana gelir. Toprakları sulayan dereler yazın kurur.
Ekonomisi tarıma dayalıdır. Başlıca tarım ürünleri tahıl, şekerpancarı, üzüm, patates, elma, baklagiller, armut ve sebzedir. Koyun ve keçi besiciliği oldukça gelişmiştir. İlçe topraklarında kaymaktaşı diye de bilinen Hacıbektaş taşı çıkarılır. Bu taş süs eşyâsı yapımında kullanılır.
İlçe merkezi, Ankara-Nevşehir karayolu üzerindedir. İl merkezine 46 km mesâfededir. Büyük veli Hacı Bektaş-ı Velî’nin kabr-i şerîfi buradadır. Eski ismi Sulucakara Höyük idi. 1948’de ilçe olan Hacıbektaş’ın belediyesi 1882’de kurulmuştur.
Kozaklı: 1990 sayımına göre toplam nüfûsu 25.932 olup, 7556’sı ilçe merkezinde, 18.376’sı köylerde yaşamaktadır. Merkez bucağına bağlı 22, Karahasanlı bucağına bağlı 7 köyü vardır. Yüzölçümü 789 km2 olup, nüfus yoğunluğu 33’tür. İlçe toprakları ortalama 1000 m yükseklikte bir platodan meydana gelir. Başlıca akarsuları Deli Çayı ve Karasu Çayıdır.
Ekonomisi tarıma dayalıdır. Başlıca tarım ürünleri buğday, şekerpancarı, üzüm, arpa, baklagiller, çavdar ve patates olup, ayrıca az miktarda soğan, elma ve armut yetiştirilir. Hayvancılık ilçe ekonomisinde önemli yer tutmaz.
İlçe merkezi, Hamam Orta ve Kozaklı köylerinin birleşmesinden meydana gelmiştir. Ankara-Kayseri demiryolu ilçe topraklarından geçer. İl merkezine 90 km mesâfededir. 1954’te ilçe olan Kozaklı’nın belediyesi aynı sene kurulmuştur.
Ürgüp: 1990 sayımına göre toplam nüfûsu 35.688 olup 11.040’ı ilçe merkezinde, 24.648’i köylerde yaşamaktadır. Merkez bucağına bağlı 25 köyü vardır. Yüzölçümü 574 km2 olup, nüfus yoğunluğu 62’dir. İlçe topraklarının yarısı dalgalı düzlük, yarısı ise dağlık olan bir arâziden meydana gelir. Dağlık arâzi güneyinde yer alır. Başlıca akarsuyu Damsa Çayıdır. Bu akarsu üzerinde sulama gayeli bir baraj vardır.
Ekonomisi tarım ve turizme dayalıdır. Başlıca tarım ürünleri patates, üzüm, buğday, soğan, arpa, çavdar elma ve armuttur. El tezgahlarında halıcılık yapılır. Pekmez, marmelat, yerkarosu ve turistik eşyâ yapan fabrika va tölyeler başlıca sanâyi kuruluşlarıdır. Peri bacalarının bir kısmının ilçede bulunmasından dolayı turizm gelişmiştir. İlçe topraklarında süngertaşı yatakları vardır.
İlçe merkezi Damsa Çayı kıyısında kurulmuştur. İl merkezine 18 km mesâfededir. Nevşehir’i İncesu üzerinden Kayseri’ye bağlayan yol ilçeden geçer. Belediyesi 1886’da kurulmuştur. Kayalara oyulmuş kiliseleri meşhurdur. Her sene yüzbinlerce yerli ve yabancı turist bölgeye gelir. Belediyesi 1886’da kurulmuştur.
Târihî Eserler ve Turistik Yerleri
Nevşehir yalnız Türkiye’nin değil dünyânın sayılı turizm merkezlerinden biri olabilecek özelliklere sâhiptir. Peri bacaları ve kayalara oyulmuş kiliseler, yeraltı şehirleri Hacı Bektaş-ı Velî Dergâhı ve birçok târihî eser yabancı ve yerli turistin gezdiği yerlerdir. Bazıları şunlardır:
Nevşehir Kalesi: On ikinci asırda Selçuklular tarafından yapılan kaleyi Dâmâd İbrâhim Paşa tamîr ettirmiştir. İl merkezinin güneybatısında yüksek bir tepe üzerindedir. Yontma taştan yapılan kale iki kapılıdır.
Dâmâd İbrâhim Paşa Külliyesi: On sekizinci asırda Sadrâzam Dâmâd İbrâhim Paşa tarafından yaptırılan külliye; câmi, medrese, kütüphâne, sıbyan mektebi imâret ve hamamdan meydana gelmiştir. Câminin kubbesi kurşun olduğu için Kurşunlu Câmii olarak da bilinir. Câminin mihrabı mermer işçiliğinin çok güzel örneklerindendir. Minberi çok güzeldir. Müezzin mahfilinin altı, altın yaldızla işlemelidir. Medrese 1961’de Vakıflar Genel Müdürlüğünce tâmir ettirilerek Kütüphâne olarak halka açılmıştır. İmâret kısmı 1949’da müzeye çevrilmiştir. Sibyan mektebinde minyatür, arkeolojik ve etnografik eserler sergilenir. Kütüphâne kısmında çok kıymetli 40.300 eser bulunmaktadır. El yazması olan eserler çok değerlidir.
Kara Câmii: Sadrâzam Dâmâd İbrâhim Paşa tarafından 1715’te yaptırılmıştır. Kesme taştan sâde bir yapıdır. Minâresi 19. asırda yaptırılmış olup tek şerefelidir.
Alâaddîn Câmii: Avanos ilçesinde 13. asırda yaptırıldığı tahmin edilmektedir. Tâmir ve eklerle ilk orijinalliğini kaybetmiştir. Minâresi 1950’de ilâve edilmiştir.
Ulu Câmi: Avanos ilçesindedir. Yeraltı Câmii de denir. On sekizinci asır Osmanlı eseridir. Tabanı toprak seviyesinin altındadır. Düz damlıdır.
Karavezir Külliyesi: Gülşehir ilçesinde Karavezir Seyid Mehmed Paşa tarafından 1779’da yaptırılan külliye; câmi, medrese ve çeşmeden meydana gelmektedir. Câmisi Kuşunlu Câmi olarak da bilinir. Medrese 1960’ta tâmir ettirilmiş olup kütüphâne olarak kullanılmaktadır.
Kızılkaya Köyü Câmii: Gülşehir ilçesine bağlı Kızılkaya köyündedir. Kitâbesinden 1293’te yaptırıldığı tahmin edilmektedir. Görmüş olduğu tâmirlere rağmen orijinalliğini kaybetmemiştir.
Taş Câmii: Gülşehir’in Türk köyündedir. On üçüncü asırda yapıldığı tahmin edilen câmi yıkık vaziyettedir.
Hacı Bektaş Velî Dergâhı ve Külliyesi: On dördüncü asırda Hacı Bektaş-ı Velî tarafından yaptırılmıştır. Külliyede; çilehâne, dergah, türbe, mescit ve çeşmeler yer alır. Mescit Sultan İkinci Mahmûd Han tarafından yaptırılmıştır. Dergah 23 kısımdan ibârettir. Her kısmın özel bir ismi vardır. 1) Köşk, 2) Çatalkapı, 3) Değirmen penceresi, 4) Misâfir köşkleri, 5) Çamaşırhâne, 6) Ekmekevi, 7) Anbar, 8) Meydan bahçesi, 9) Misâfirhâne, 10) Meydan, 11) Kiler, 12) Üçler kapısı, 13) Altılar kapısı, 14) Aşevi, 15) Aşevi meydanı, 16) Kiler bahçesi, 17) Yaz meydanı, 18) Hazret avlusu, 19) Kabristan, 20) Balum Sultan Türbesi, 21) Hasbahçe kapısı, 22) Kırklar meydanı, 23) Hasbahçe. Hacı Bektaş-ı Velî’nin türbesi klâsik Selçuklu kümbetleri plânında olup, duvarları ve tavanı sülüs yazı ve çiçek motifleriyle süslüdür. Külliyede on altı çeşme vardır.
Taşhunpaşa Külliyesi: Ürgüp ilçesinin Damse köyündedir. Karamanoğulları zamânında yapılmış olan külliye câmi, sekizgen kümbet, altıgen kümbet ve medreseden meydana gelmektedir. Câminin kitâbesi yoktur. On dördüncü asırda yapıldığı tahmin edilmektedir. Orjinal minber ve mihrabı Ankara Etnoğrafya Müzesindedir. Medrese, câmiye 3 km uzaklıktadır. Araştırmalar, medresenin daha önceleri saray olarak kullanıldığını ortaya koymuştur.
Sarıhan: Ürgüp-Avanos karayolu üzerinde, Avanos’a 5 km uzaklıktadır. Selçuklular devrinde yapıldığı tahmin edilmektedir. Sultan hanlarının klasik plânındadır.
Beylikhanı: Câmi-i Kebir mahallesindedir. 1726’da Dâmâd İbrâhim Paşa yaptırmıştır. Yapıdan günümüze sâdece hayvanlara âit bölümü ulaşabilmiştir.
Eski eserler: Tabiî güzellikleri yanında târihî eserleri de meşhurdur. Bu bölgede Göreme Kaya Kiliselerinin sayısı 365’dir. Erozyon (aşınma) yolu ile meydana gelen peri bacası denilen kayaların içine oyularak yapılmıştır. On ve on üçüncü asırlar arasında Hıristiyan keşişler ve halk burada yaşamışlardır. Duvarları fresklerle dolu olan Tukalı Kilise ile Elmalı,Karanlık Çarıklı, Yılanlı, Saklı, Thedor ve St. Barbara kiliseleri en meşhurlarıdır.
Göreme ve Ürgüp tabiî hâdiselerle meydana gelen külah şeklinde kayalıklardan (peri bacalarından) ibârettir. 5 bin m2lik bir alandadır.
Erciyas ve Hasan dağlarının volkanik tüflerinin göl sularının dibine kat kat yerleşmesi ve gölün kuruması ile meydana getirdiği yumuşak ve kalkerli toprak örtüsü işlenerek Göreme’deki eserler yapılmıştır. Kapadokya için; “Büyüleyici havası ve sessiz vâdileri, insanın nefesini kesecek güzelliği ve kayalara oyulmuş yeraltı şehirleriyle dünyâda nâdir rastlanan bir yer” denmiştir.
Zelve Harabeleri: Göreme’ye 4 km mesâfededir. Çavuşun Kilisesi: Avanos yakınındadır. Duvarlarında çeşitli figürler vardır. Açıksaray: Erozyon etkisiyle tepelerin oyulması ve kapı biçimli oyuklarla bir sarayı andırır. Balkon kiliseleri: Ortahisar’a 7 km mesafededir. Binlerce güvercinin yaşadığı bir patikadan gidilir.
Yeraltı şehirleri: Derinkuyu ilçesi ile Kaymaklı kasabasında bulunan yeraltında kayalara oyulmuş şehir kalıntıları vardır. Derinkuyu’daki yeraltı şehrinin manastırı, soğuk hava tesisi ve akıl hastânesi kalıntıları meşhurdur.
Üçhisar: İl merkezinin 8 km doğusunda kalesiyle dikkati çeken bir dinlenme ve eğlence merkezidir. 40 m yükseklikteki kale, çevrenin ve Göreme Vâdisinin seyredildiği bir yerdir.
Kaymaklı (Eneği): İl merkezinin 20 km güneyinde yer alan yeraltı şehrinin bulunduğu bir beldedir. Düşman saldırıları sırasında korunmak maksadıyla yapılan sığınaklardır. Karışık dehlizlerle 4 kat aşağıya inilir.
Mesîre yerleri
Nevşehir tabiî güzellikler bakımından da zengindir. Mesire yerleri genelde vâdi tabanlarıyla Kızılırmak kıyılarıdır.
Göreme Vâdisi: İl merkezine 14 km mesâfede, Kızılırmak’a güneyden açılan bir vâdidir. Vâdinin yamaçlarında peri bacaları vardır. Üçhisar bucağından bu vâdiyi seyre doyum olmaz. Buradan peri bacaları, güvercinlikler, kaya kiliseler ve civarının manzarası çok güzel görünür.
Kadirah Deresi: İl merkezine 3 km uzaklıkta tabiî güzelliği fevkalâde olan bir mesire ve dinlenme yeridir. Bölgede Nevşehir Çayının bazalt kayalarını yararak açtığı çok sayıda delik ve çağlayanlar vardır.
Üzengi Deresi: İl merkezine 14 km uzaklıkta güzel bir mesire yeridir. Duvar gibi yükselen vâdi yamaçları, meyve bahçeleri ve mâdensuları ile rağbet edilen bir dinlenme yeridir.
Kazankaya: Gülşehir yakınındadır. Türlü biçim ve renkteki kayaların görünüşü çok güzeldir.
Ballıkaya: İl merkezine 5 km uzaklıkta manzarası ile meşhur bir mesîre yeridir.
Kızılırmak kıyıları: Kızılırmak Vâdisi Gülşehir ve Avanos ilçelerinin topraklarında genişleyerek tabii kumsallar ve ağaçlık dinlenme yerleri ortaya çıkarmıştır. İl merkezine yaklaşık 20 km’dir.
İçmeler ve kaplıcalar
İlde çok sayıda içme ve kaplıca vardır. Bunlardan en meşhuru Kozaklı kaplıcalarıdır.
Kozaklı kaplıcaları: Kozaklı ilçesinin güneyinde dere yatağındadır. Konaklama tesisleri mevcuttur. Kaplıca suyu ağrılı hastalıklara ve romatizmaya iyi gelmektedir.
Gümüşkent (Salanda) İçmesi: Gülşehir-Hacıbektaş karayolundan 3 km içeridedir. Tesisi yoktur. Deri hastalıklarına faydalıdır. Yöre halkı tarafından içme olarak faydalanılmaktadır.
Bölgedeki diğer kaplıcalar; Nevşehir İçmesi, Çorak İçmesi, Deliklikaya İçmesi, Kızıltepe Mâdensuyu, Sarıkaya İçmesi, Avanos Ballıca Kaplıcası, Ürgüp Çökek köyü İçmesi ve Ürgüp Üzengiçay İçmesidir. Bu suların içmesi; Karaciğer, barsak, mîde ve safra yolları ile idrar yolu iltihapları ve mesâne taşlarının düşürülmesinde faydalıdır.