MUŞ

İlin Kimliği

Yüzölçümü    : 8196 km2

Nüfûsu           : 376.543

İlçeleri           : Merkez, Bulanık, Hasköy, Korkut, Malazgirt, Varto.

Türklere Anadolu’nun kapısını açan Malazgirt Zaferinin kazanıldığı, her tarafı târihî ve tabiî güzelliklerle dolu olan ilimiz. Doğu Anadolu bölgesinin Yukarı Murat,Van bölümünde kalan il toprakları 39°29’ ve 38°29’ kuzey enlemleri ile 41°06’ ve 41°47’ doğu boylamları arasında yer alır. Doğudan Ağrı, kuzeyden Erzurum, batıdan Bingöl, Güneyden Bitlis, güney batıdan Batman ve Diyarbakır illeriyle çevrilidir. Trafik numarası 49’dur.

İsminin Menşei

Su ve nehirlerin bolluğu sebebiyle şehre “bol su” mânâsına gelen “Muşa” denmiştir. Evliyâ Çelebi ise; “Muş kelimesi Farsça “Fâre” demektir. Allahü teâlâ Nemrud’un kavmini cezalandırmak için mağaralardan kedi büyüklüğünde fâre göndermiş, bu fâre sürüleri de Nemrud’un şehirlerini yok etmişti. Bu fârelerin soyunu Makedonya Kralının bilgini Filikos bir ilâçla kurutmuştur. O günden beri Muş bölgesinde fâreye rastlanmaz.” demektedir.

İlk çağlarda bu bölgeye “Taran” veİslâm kaynaklarında “Tarun” denilmektedir. Türkiye’deki her şehrin ismini Türklük öncesine bağlayan Hıristiyan emperyalizmi, Muş şehrini Urartu Kralı Muşet’in M.S. 4. asırda kurduğunu ifâde ederek, bu ismi Muşet’e izâfe ederler. Türkler bu şehri fethettikten sonra ismini“Muş” olarak söylediler.

Târihi

Anadolu’da bilinen târih devrini açan ve yine Anadolu’da ilk defâ siyasî birlik kuran Hititler, Muş bölgesine erişemediler. Sâmi Asurlular bu bölgeye ulaşmışsa da uzun müddet ve tam olarak bu bölgede hâkimiyet kuramadılar.

Hurri-Mitanni Krallığı ve bölgede bulunan Urartu kitabelerinden Urartu Krallığının bu bölgeye hâkim olduğu anlaşılmaktadır. M.Ö. 7. asırdan îtibâren Medler ve bilâhare Persler bölgeyi ele geçirdiler. Babilliler bu bölgeye gelmişlerse de, tamâmen ele geçiremediler. M.Ö. 4. asırda Makedonya Kralı İskender, Anadolu ve İran’ı istila ederek Pers Devletini ortadan kaldırarak bölgeyi Makedonya Krallığına bağladı. İskender’in ölümünden sonra Makedonya Krallığı, bu topraklarda hâkimiyetini devam ettiremedi.

Partlar yeniden İran Devletini kurunca, İran asıllı Ermeni derebeyleri bu bölgeyi Partlar adına idâre ettiler. Bölge, M.S. 1 ve 2. asırda Roma İmparatorluğu ile Partlar arasında; sonra da Partların yerine geçen Sasaniler ile Doğu Roma(Bizans) arasında defâlarca el değiştirdi. Yedinci asır ortalarında hazret-i Osman zamânında İslâm orduları Muş ve çevresini fethettikten sonraki devirlerde İslâm devleti zayıflayınca Ermeni Derebeyleri Bağdat’taki Abbâsî halifelerine tâbi olarak Muş’u idâre ettiler. İslâm Devleti iç karışıklıklar ve bölücü faaliyetlerle zayıflayınca, Bizans; Muş ve Doğu Anadolu’daki birçok şehri ve Malazgirt kalesini de fevkalâde bir şekilde tahkim ettiler.

Selçuklu Hakanı Sultan Tuğrul Bey, Malazgirt Kalesini kuşattıysa da alamadı. Tuğrul Beyin halefi ve yeğeni Sultan Alparslan, Bizans İmparatoru Romanos Diogenes’in emrindeki çok kalabalık Bizans ordusunu Malazgirt sahrasında 26 Ağustos 1071’de yenerek Anadolu’nun kapısını Türklere açtı ve bu zafer Türkler için târihî bir dönüm noktası oldu. Alparslan’ın yeğeni Kutalmışoğlu Süleyman Şah, yedi yıl içinde bütün Anadolu’yu feth etti. 1077’de Türkiye Selçukluları Devletini kurdu.

On ikinci asırda Erman Şahlar ve Artukoğulları gibi Türk Atabeyleri, Selçuklulara tâbi olarak Muş ve civârını idâre ettiler. On ikinci asır sonlarında bir müddet Eyyûbîlerin elinde kalan bölgede Türkiye Selçukluları Devleti Hükümdarı Sultan AlâeddinKeykubâd, Selçuklu hakimiyetini yeniden tesis etti. Devletinin 1243 yılında Kösedağında Türkleşmiş Moğolların kurduğu İlhanlı Devletine yenilmesi üzerine Türkiye Selçukluları Devleti yıkıldı. Bundan sonra sırasıyla İlhanlılar, Celâyirliler ve Tîmûr Han Muş’u zaptederek kendi devletlerine bağladılar. Tîmûr’dan sonra Karakoyunlular ve bilâhare Akkoyunlular Muş’a hâkim oldular.

On altıncı asır başlarında Akkoyunlu Devletini yıkan Şah İsmail Safevî İran’da yeni bir Türk Devleti kurdu ve Muş gibi Doğu Anadolu’daki bazı şehirleri Tebriz’e bağladı.

Şah İsmail’in Anadolu’da Şiîliği yayarak Osmanlı Devletini yıkmak ve Anadolu’yu kendi devletine ilhak için emperyalist bir siyâset tâkibini şehzâdeliği zamânından beri endişeyle tâkip eden Yavuz Sultan Selim Han, 1514 Çaldıran Savaşında Şah İsmâil’i yendi ve Tebriz’e kadar bu bölgeyi Osmanlı Devletine yeniden kattı. Osmanlı devrinde Muş Sancağı, Van Beylerbeyliğinin (eyâletinin) 14 sancağından biri oldu. Malazgirt Sancağı ise, Erzurum Beylerbeyliğinin 12 sancağından biri oldu. Tanzimat’tan sonra Muş sancağı, Bitlis vilâyetinin 4 sancağından biri oldu. 5 kazası vardı.

1901’den îtibâren Rusya’nın yardımı ve İngiltere’nin teşvikiyle Ermeni Taşnak Komitesi, Muş çevresinde Müslüman-Türk köylerini basarak çok büyük katliamlar yaptılar. Osmanlı Devleti bu isyanları şiddetle bastırdı. Birinci Dünyâ Harbinde Rusların teşvik ve yardımı ile yine Ermeniler, Ermeni Devleti kurma hayâliyle büyük katliamlar yaptılar. Müslümanlara âit binâlar, ağaçlar, hattâ mukaddes kitabımız Kur’ân-ı kerîm dahil her türlü dinî eserleri yaktılar. 18 Şubat 1916’da Ruslar, Muş’u işgal etti. 26 Temmuz 1916’da Türkler Muş’u yeniden ele geçirmesine rağmen, takviye alan Rus birlikleri, 9 Ağustos 1916’da yeniden Muş’u işgal ettiler. Böylece 5 ay 6 gün ve 8 ay 23 gün olmak üzere toplam; 1 sene 1 ay 29 gün devam eden işgal esnâsında Ruslar ve Ermeniler çok büyük katliamlar yaptılar. Muş ve çevresini tamâmen tahrip ettiler. Câmi, türbe, medrese, mezarlık ve nice târihî eserleri yakıp yıktılar. Mayıs 1917’de Türk ordusu Muş’u düşman (Rus) işgalinden kurtardı. Ruslar geri çekilirken Ermeniler de Ruslarla berâber geri çekildiler. Cumhûriyet devrinde bütün sancaklara (mutasarrıflıklara) vilâyet (il) denilince Muş da vilâyet merkezi oldu. 1929-1935 arasında Bitlis bu vilâyete bağlandı.

Fizikî Yapı

Muş yüksek ve dağlık bir bölgede bulunur. İl topraklarının % 35’i dağlardan, % 38’i platolar ve % 27’si ovalardan ibârettir. Ovalar 1300-1500 m, platolar ise 1500-1700 m yükseklikte bulunur.

Dağlar: İl topraklarının % 35’ini kaplayan, başlıca dağları şunlardır: Bingöl Dağlarının uzantısı Akdoğan Dağı (2878 m), Şerafettin Dağları (2544 m), Bilican Dağları, Bilicantepe (Ziyarettepe, Vangesan Tepesi (2959 m) ilin en yüksek noktasıdır. Haçres Dağları ve Büyük Kurtik (2648 m)’dir. İl topraklarının % 38’i platolar olup, daha çok Murat Vâdisi ile dağların dorukları arasındaki sırtlarda yer alırlar. Murat Vâdisinden Van Gölüne doğru yükseklik artar. Bu bölge yayla şeklindedir. Kuzey ve kuzeybatı platolarda su çoktur. Buralarda küçükbaş hayvan beslenir. Muş’un bütün yaylaları hayvancılığa elverişlidir.

Ovalar: En genişi Muş Ovasıdır. Iğdır Ovasından sonra doğunun en geniş ovasıdır. Uzunluğu 80, genişliği 25 km’dir. Yüzölçümü 1650 km2’dir. Murat Irmağı çevresinde sulak bir ovadır. Deniz seviyesinden yüksekliği 1250-1400 m’dir. Çok eski devirlerde deniz olan bu bölgede deniz dibi mâdenleri volkanik kayaların kırpıntıları ile birleşerek bereketli bir ova meydana gelmiştir. Elips şeklinde olan ovanın etrafı yüksek dağlarla çevrilidir. Diğer ovalar ise: Bulanık Ovası 525 km2 Liz Ovası 160 km2, Malazgirt Ovası 450 km2 olup, geniş bir bozkır şeklindedir.

Akarsular: İlin en büyük akarsuyu Murâd Irmağıdır. Bu ırmak Fırat Nehrinin en önemli koludur. Murâd Irmağı Ağrı Aladağlardan doğar. Gökşer ve Hınıs sularını alır, Muş Ovasının ortasında 68 km uzunluğundaki Karasu Çayı ile birleşir. Batıya akarak Bingöl sınırları içine girer. Murâd Irmağının Muş il sınırları içindeki uzunluğu 206 km’dir. Murâd Suyu çok yerde göl manzarası arzeder. Karasu da Muş ilinin doğusunda bataklık yapar. Kış aylarında donan bu yerlerin bataklık olmayan yerlerinin buzları çözüldüğünde balık avlanır.

Göller: Tabii gölleri büyük değildir. Bulanık Göl, yüzölçümü 10 km2, en derin yeri 7 m, kışın donar, üzerinde yürünebilir. Yazın suyu fazla eksilmez. Gölün büyük kısmı sazlık ve bataklıklarla kaplıdır. Yaban ördeği sürülerle dolaşır. Avcılık bakımından önemlidir. Seki Gölü (Hamurpet Gölü), yüzölçümü 3 km2dir. Alabalık çoktur.

İklim ve Bitki Örtüsü

İklim: Muş ilinde sert kara iklimi hüküm sürer. Sıcaklık -29°C ile +37°C arasında seyreder. Senenin 120 gününde sıcaklık +30°C’nin üzerinde, 120 gün O°C’nin altında olur. Kışın fazla kar yağar. Senelik yağış miktarı 1000 mm ile 350 mm arasındadır. Kışlar çok soğuk ve uzun, yazlar kısa, sıcak ve kurak geçer.

Bitki örtüsü: İl topraklarının % 53’ü çayır ve mer’alarla, % 11’i orman ve fundalıklarla ve % 33’ü ekili ve dikili alanlarla kaplıdır. Ovalar bozkır (step) görünümündedir. Yaylalar ve platolar uzun müddet karla örtülü kaldığı için yeşilliğini uzun müddet muhâfaza eder. Ormanlarda meşe çoğunluktadır. Tarıma elverişsiz arâzi % 3’tür.

Ekonomi

Muş ekonomisi tarıma dayanır. Sanâyi gelişmemiştir. 10 kişiden fazla işçi çalıştıran sanayi iş yeri sayısı 5’i geçmez. Faal nüfûsun % 85’i tarımla uğraşır. Tarla tarımı hayvancılıktan sonra gelir. “Velikanı” peyniri ve kilimi (geometrik şekilli) meşhurdur.

Tarım: En çok tahıl ekimi yapılır. Ekim alanı az ve iklim şartları elverişsiz olduğundan tarım ürünü çeşidi ve verim azdır. Sebzecilik ve meyvecilik gelişmemiştir. Az miktarda kavun, karpuz, üzüm ve lahana yetişir. Başlıca ürünleri buğday, arpa, mısır, nohut, tütün ve şekerpancarıdır.

Hayvancılık: Muş ili ekonomisinin temeli hayvancılıktır. Besi hayvancılığı henüz başlangıç safhasında olup, mer’a hayvancılığı en geniş olanıdır. Yayla ve platolar hayvancılık için çok müsaittir. İlde sığır, koyun, kılkeçisi ve kümes hayvanları beslenir. Arıcılık gelişmiştir.

Ormancılık: Muş ilinin orman varlığı oldukça azdır. 80 bin hektara yakın ormanlık ve 20 bin hektara yakın fundalık alanı vardır. Bu ormanlardan 50 bin ster yakacak odun elde edilir.

Mâdenler:  Merkez ilçe yakınlarında barit mâdeni çıkarılmakta olup (EMAŞ) tarafından işlenmektedir.

Sanâyi: Muş ilinde sanâyi gelişmemiştir. Son senelerde sanâyi sektörünün gelişmesi için çalışmalar yapılmaktadır. Başlıca sanâyi kuruluşları Muş Süt Fabrikası, barit yataklarından çıkarılan mâdeni işleyen EMAŞ Endüstri Minarelleri A.Ş., Muş Şeker Fabrikası ile yem fabrikası ve meyan kökü çıkarma ve işleme fabrikalarıdır.

Ulaşım: Muş’a 1955’te demiryolunun gelmesi ili, ulaşım ve ekonomik bakımdan güçlendirmiştir. Son senelerde İran ile ticarî münasebetlerin gelişmesi ise Muş, Bitlis ve Van’a büyük faydalar sağlamıştır. Elazığ-Bingöl’den gelen demiryolu Muş’a ulaşır. Demiryolu ile Bitlis, Van ve İran’a bağlanmış olur. Malatya-Elazığ-Bingöl’den gelen karayolu Muş’tan geçerek Bitlis ve Van’a ulaşır. İl dâhilinde 280 km devlet yolu ve 300 km il yolu vardır.

Nüfus ve Sosyal Hayat

Nüfus: 1990 sayımına göre toplam nüfûsu 376.543 olup, 101.154’ü il ve ilçe merkezlerinde, 275.389’u köylerde yaşamaktadır. Yüzölçümü 8.196 km2 ve nüfus yoğunluğu 46’dır.

Örf ve âdetler: Muş ilinde eski çağlardan bu yana birçok millet ve medeniyetler gelip geçmiştir. Anadolu’yu Türk vatanı yapan 1071 Malazgirt Zaferinden bu yana Türk-İslâm kültürü bölgeye yerleşmiş ve diğer kültürler unutulmuştur. Mahallî oyunlar: Muş ilinde, Doğu Anadolu’nun folkloru hâkimdir. Halk türküleri içli ve hüzünlüdür. Davul ve zurna ile “Halay” ve “Bar” oynanır. Erkek ve kadın oyunları ayrı olup, erkek ve kadın bir arada oyun oynamazlar. Erkek oyunları üç gruba ayrılır, bunlar kılıçlı, kenetli ve çepkilidir. Başlıca oyunlar ise: Yarha Meyrem, Ha Zırave Zırave, Teşiye Delilo, Ayşake, Cergibes, Koçerli, Ahle Gule Grani, Mendilli Deliloy Deliloy, Çepki ve Avsirmedir. Mahallî kıyâfet: kadınlar kalın kadife ve ipekten yapılan uzun fistan ve entari giyerler. Başta fes şeklinde “kofi” bulunur. Kofinin etrafına altınlar dizilir. Yanları püsküllüdür.

Gövdeye birden fazla fistan giyilir ve en üstteki fistanın önü açıktır. Fistanların rengi umumiyetle kırmızı olur. Ziynet eşyası çok kullanılır. Kışın tiftikten örülen desenli çorap ve çarık veya kundura giyilir. Erkek kıyafeti başta fes, gövdede şal-sepik, belde dokuma kuşak, ayaklara “gark” denilen kundura veya “kaloş potin” giyilir.

Mahallî yemekler: Muş köftesi, hazüt dolması, kırçıklı kalem dolması, teter helvası, kurçık, keşkek, herse, murtoge, cevbelek, helimaşi, jag, gülük, kenger, sepidak, uçkun ve kak’tır.

Eğitim: Muş ili eğitim ve okur-yazar bakımından son sıralarda yer alan bir ildir. Okur-yazar nisbeti yüzde 50’nin altındadır. Okulsuz köy sayısı gittikçe azalmaktadır. İlde 44 anaokulu, 440 ilkokul, 23 Ortaokul, 3 mesleki ve teknik ortaokul, 6 lise, 7 mesleki ve teknik lise vardır (1993).

İlçeleri

Muş’un biri Merkez olmak üzere altı ilçesi vardır.

Merkez: 1990 sayımına göre toplam nüfûsu 140.953 olup, 44.019’u ilçe merkezinde, 96.934’ü köylerde yaşamaktadır. Merkez bucağına bağlı 30, Kızılağaç bucağına bağlı 15, Mercimekkale bucağına bağlı 31, Yaygın (Ziyaret) bucağına ağlı 20 köyü vardır. İlçe toprakları genelde düz olup, Muş Ovasında yer alır. Güneyinde Muş Güneyi Dağları ve Karaçavuşdağları, Kuzeybatısını Şerafettin Dağı, Kuzeydoğusunu ise Otluk Dağları engebelendirir. Başlıca akarsuları; Murâd Irmağı ve Karasu’dur.

Ekonomisi tarıma dayalıdır. Başlıca tarım ürünleri buğday, şekerpancarı, nohut, arpa ve tütündür. Hayvancılık ekonomik açıdan önemli gelir kaynağıdır. En çok küçükbaş hayvan beslenir. Şeker Fabrikası, Muş Meyan Kökü Sanâyi AŞ. SEK Süt Fabrikası, Yem Fabrikası başlıca sanâyi kuruluşlarıdır. İlçe topraklarındaki barit mâdeni işletilmektedir.

Çavuş Dağının kuzeydoğu eteklerinde yer alan İlçe merkezi, ovaya doğru yayılmıştır. İlçe merkezinden Elazığ-Tatvan demiryolu ve Bingöl-Tatvan karayolu geçer. İlçe belediyesi Cumhûriyetten önce kurulmuştur.

Bulanık: 1990 sayımına göre toplam nüfûsu 78.995 olup, 13.332’si ilçe merkezinde, 65.663’ü köylerde yaşamaktadır. Merkez bucağına bağlı 22, Esentepe bucağına bağlı 19, Karaağıl bucağına bağlı 21 köyü vardır. Yüzölçümü 1706 km2 olup, nüfus yoğunluğu 46’dır. İlçe toprakları yüksek dağlarla çevrili ovadan meydana gelir. Kuzeybatısında Akdoğan Dağı, güneyindeBilican Dağları, güneybatısında OtlukDağları yer alır. Başlıca akarsuyu Murâd Irmağıdır. İlçe merkezinin güneyinde Haçlı Gölü vardır.

Ekonomisi tarım ve hayvancılığa dayalıdır. Başlıca tarım ürünleri, arpa, buğday ve şeker pancarıdır. Hayvancılık ekonomik açıdan önemli gelir kaynağıdır. En çok koyun ve sığır beslenir. İlçe merkezi Murâd Suyunun kollarından birisinin kenarında Bulanık Ovasında kurulmuştur.

Denizden yüksekliği 1480 metredir. İl merkezine 113 km mesâfededir. Muş-Malazgirt karayolu ilçeden geçer. Belediyesi 1929’da kurulmuştur.

Hasköy: 1990 sayımına göre toplam nüfûsu 23.662 olup, 10.532’si ilçe merkezinde, 13.130’u köylerde yaşamaktadır. Merkez bucağına bağlı 12 köyü vardır. İlçe toprakları genelde düzdür. Güneyinde Muş Güneyi Dağları, orta kesiminde ise Muş Ovasının bir bölümü yer alır.

Ekonomisi tarım ve hayvancılığa dayalıdır. Başlıca tarım ürünleri arpa, buğday ve şekerpancarıdır. Hayvancılık ekonomik açıdan önemli gelir kaynağıdır. En çok koyun ve sığır beslenir. İl merkezi Muş Tohan karayolunun yakınında Muş Ovasında kurulmuştur. Merkez bucağına bağlı belediyelik bir köy iken 19 Haziran 1987’de 3392 sayılı kânunla ilçe oldu.

Korkut: 1990 sayımına göre toplam nüfûsu 27.441 olup, 3212’si ilçe merkezinde, 24.229’u köylerde yaşamaktadır. Merkez’e bağlı 37 köyü vardır. İlçe toprakları Muş Ovasında yer alır. KuzeyiniOtluk Dağları engebelendirir. Başlıca akarsuyu Murâd Irmağıdır.

Ekonomisi tarıma dayalıdır. Başlıca tarım ürünleri buğday, arpa ve şekerpancarıdır. En çok koyun ve sığır beslenir. İlçe merkezi Muş-Bulanık karayolu üzerinde yer alır. Merkez ilçeye bağlı bucakken 9 Mayıs 1990’da 3644 sayılı kânunla ilçe oldu.

Malazgirt: 1990 sayımına göre toplam nüfûsu 62.851 olup, 19.079’u ilçe merkezinde, 43.772’si köylerde yaşamaktadır. Merkez bucağına bağlı 17, Karakaçan bucağına bağlı 14, Nurettin bucağına bağlı 14, Aktuzla bucağına bağlı 22 köyü vardır. Yüzölçümü 1534 km2 olup, nüfus yoğunluğu 41’dir. İlçe topraklarının büyük bölümü 1500 m yükseklikte düzlüklerden meydana gelir. Doğusunda Top, güney ve güneydoğusunda Süphan Dağı yer alır. Murâd Suyu ve kolları ilçe topraklarını sular. Murâd Irmağı Vâdisindeki düzlükler Malazgirt Ovası olarak isimlendirilir.

Ekonomisi tarıma dayalıdır. Başlıca tarım ürünleri buğday, arpa, şekerpancarı ve baklagiller olup, ayrıca az miktarda ayçiçeği, elma, armut yetiştirilir. Yaylacılık metoduyla yapılan hayvancılık ekonomik açıdan önemli gelir kaynağıdır. Evlerdeki tezgahlarda halı ve kilim dokumacılığı yapılır.

İlçe merkezi Malazgirt Ovasında yer alır.İl merkezine 135 km mesâfededir. Türk târihinin en büyük zaferlerinden birinin kazanıldığı Malazgirt Ovasında bulunan ilçenin, Türk târihinde önemli bir yeri vardır. Belediyesi 1929’da kurulmuştur.

Varto: 1990 sayımına göre toplam nüfûsu 42.641 olup, 10.980’i ilçe merkezinde, 31.661’i köylerde yaşamaktadır. Merkez bucağına bağlı 47, Çaylar bucağına bağlı 21 ve Karaköy bucağına bağlı 18 köyü vardır. Yüzölçümü 1418 km2 olup, nüfus yoğunluğu 30’dur. İlçe toprakları genelde dağlıktır. Kuzeyinde Bingöl Dağları, doğusunda Akdoğan Dağı, güneyinde Otluk Dağları, güneybatısında Şerafettin Dağı yer alır. Dağlarda gür çayırlarla kaplı yaylalar vardır. Dağlardan kaynaklanan suları Murâd Irmağı toplar. Akdoğan Gölü veSeki Gölü ilçe sınırları içindedir.

Ekonomisi hayvancılığa dayanır. En çok küçükbaş hayvan beslenir. Tarıma müsâit alanlar azdır. Başlıca tarım ürünü buğdaydır. Evlerde kilim dokumacılığı yapılır. İlçe merkezi Bingöl Dağları eteklerinde kurulmuştur. İlçe toprakları Türkiye’nin en etkili zelzele bölgesindedir. Son Varto zelzelesinden sonra yeniden inşâ edilen ilçe gelişmemiştir. Muş’u, Hınıs üzerinden Erzurum’a bağlayan karayolu ilçeden geçer. İl merkezine 56 km mesâfededir.

Târihî Eserler ve Turistik Yerleri:

Muş ili tabiî güzellikler ve târihî eserler bakımından zengin sayılır. Fakat ulaşım zorluğu, mevsim şartları, modern konaklama tesislerinin yokluğu yüzünden turizm sektörü gelişmemiştir. Kış sporlarına çok müsâittir. Târihî eserlerin birçoğu Rus işgâli sırasındaErmeni ve Ruslar tarafından yakılıp yıkılmıştır.

Ulu Câmi: On dördüncü asırda yapıldığı tahmin edilmektedir. Ruslar, bu câmiyi tahrip etmişlerdir. Yapılan tâmirler yüzünden ilk hâlinin orijinalliğini kaybetmiştir. Minâresi 1968’de yapılmıştır.

Alâaddîn Câmii: On sekizinci asırda Muş Vâlisi Alâaddîn Bey tarafından yaptırılmıştır. Câmi, medrese ve aşhâneden meydana gelen külliyeden sâdece câmi günümüze kadar gelmiştir.

Hacı Şeref Câmii: Çok yıkık olan Aslanlı Hanın içindedir. On yedinci asırda yaptırıldığı tahmin edilmektedir. Minâresi renkli taşlarla süslüdür. Gördüğü tâmirler yüzünden orijinalliğini kaybetmiştir.

Muş Kalesi: Altıncı asırdan kalma bu kale pekçok tâmir görmüşse de bugün yıkıntı hâlindedir.

Murâd Irmağı Köprüsü: Ne zaman ve kimin tarafından yaptırıldığı belli değildir. Muş-Varto yolundadır. 143 m uzunluğundaki köprü on iki gözlüdür. Çeşitli zamanlarda tâmir görmüştür.

Malazgirt Sahrası: Malazgirt ilçesinin kuzeyinde Anadolu’yu Türklere açan 1071 Malazgirt Zaferinin kazanıldığı yerdir. 1990’da buraya bir anıt dikilmiştir. Her sene 26 Ağustosta burada törenler yapılır.

Mesire yerleri:

Muş tabiî güzellikleri bakımından zengin sayılabilir. Bâzı mesire yerleri şunlardır:

Kale Tepe: Târihî Muş Kalesinde yemyeşil bir alandır. Buradan Muş Ovası seyredilir. Suyu boldur.

Kızıl Ziyâret Tepe: İl merkezinin güneyinde yer alan bir düzlüktür. Havası, suyu ve manzarası meşhurdur. Mesire yeri, adını bir efsâneden almaktadır.

Bulanık Gölü: Liz Ovasının güneyinde bulunan bulanık Gölünün çevresi tabiî güzelliklerle doludur. Balığı boldur.

İçme ve kaplıcalar:

İlde tesisleri bulunmayan bâzı su kaynakları vardır.

Barikon Kaplıcası: Varto ilçesine 27 km uzaklıkta Kaynarca köyündedir. Kaplıcanın suları içme ile mîde, barsak, karaciğer ve safra kesesi ile metabolizma hastalıklarına, banyo ile romatizma, nevralji gibi kronik bronşitlere faydalı olur.

Tedâvi ve konaklama tesisleri yetersiz olan kaplıcaları ise Bulanık Şar Gölü Mâdensuyu, Malazgirt Karahasan Mâdensuyu,Varto Derik Mâdensuyu, Varto Kayalıdere Mâdensuyu, Varto SafiyanMâdensuyu, Varto Yukarı Alagöz Kaplıcasıdır.

MUŞAMBA

Alm. Washstuch (n), Ölleinwand (f), Fr. Toile (f) ciré, İng. oilcloth. Mukavim bir döşeme kaplaması muşamma. Okside olmuş kurutucu yağlar, çeşitli reçine ve ana malzemesi kullanılarak yapılır. Alt tarafına kullanılan pulcuklarla lifli bir görünüş verilir. Aşınmaya karşı oldukça dayanıklıdır. Organik veya organik olmayan pek çok çözelti, muşambada önemli bir tahribât bırakmaz. Boyutlarında zamanla veya sıcaklıkla bir değişiklik meydana gelmez. Ancak nem ve alkalik şartlarda bırakılan muşambada zamanla bozulma görülür. Bu sebeple nemli döşemeler üzerinde kullanılması uygun değilddir.

İlk defâ İngiliz Frederick Walton tarafından imâl edildi. İlk bileşeni, günümüzdeki bileşimine oldukça yakındır. Bir kumaşa muşamba malzemesinin ince bir şekilde sürülüp kurutulmaya bırakılmasıyla elde edilir. Yeni tabakalar birbiri ardınca tatbik edilir. Bu tür bir îmalât birkaç ay devam eder. Daha sonra presten geçirilerek son şekli kazandırılır.

İmâlâtı: Modern muşamba îmâlatında, keten tohumu yağı bâzen soya, tung boya yağı veya donyağı içine hava üflenerek 120°C’de bir mikserde kaynatılır. Elde edilen mâcunun kıvamının kalınlaşması ve oksitlendirilmesi için içine katalizör olarak; kurşun, kobalt veya manganez katılır. Uygun kıvam elde edilince muşamba çimentosu olarak târif edilen karışım yayvan tavalarda soğumaya bırakılır.

Muşamba mâcunu; yüzde 40 muşamba çimentosu, yüzde 30 odun talaş, yüzde 30 kireçtaşı ve boya karışımının çok güçlü mikserlerde karıştırılması ile elde edilir. Bu mâcun daha sonra silindirlerden geçirilerek levha hâline getirilir. Silindir preslerden geçirilirken çeşitli desenler verilebilir. Presten geçerken macunun altına asfaltlı veya oleit reçineli tabii veya sentetik çuval kumaşı serilerek muşamba uzun bir kumaş şeridi şeklinde elde edilir. En son olarak bu muşambalar 65-82°C hararetlerde büyük fırınlarda kurutulur. Muşambaya parlaklık vermek üzere yüzeyine sentetik koruyucu vernik sürülür.

MUŞMULA (Mespilus germanica)

Alm. Nispel (f), Fr. Nèfle (f), İng. Medlar. Familyası: Gülgiller (Rosaceae) Türkiye’de yetiştiği yerler: Kuzey Anadolu ve Marmara bölgesinde yetişir.

2-3 m yüksekliğinde bodur boylu dikenli ağaççıklar. Yalnız yetiştirilenleri dikensizdir ve boyları altı metreye kadar yükselebilir. Kışın yapraklarını döker. Yapraklar basit, alt yüzü tüylü, tam veya dişli kenarlıdır. Çiçekler erdişidir, beş parçalı ve beyazdır. Yabancı döllenmeye ihtiyaç göstermez. Meyveleri yuvarlak veya oval şekillerde esmer renkli olup, dip tarafında beş çanak yaprağı taşır. Meyveleri genellikle beş çekirdekli, ağaçtan koparıldığında sert ve buruk lezzetlidir. Toplanan meyveler bir süre bekletildikten sonra yumuşar ve yenecek olgunluğa erişir. Döngel ve beşbıyık isimleriyle de bilinir.

Muşmula ağacı serin ve nemli yerleri sever. Killi tınlı, yeteri kadar kireçli, derin olmayan, fakat geçirgen topraklarda yetişebilir. Organik maddelerce zengin tınlı topraklarda iyi yetişir.

Memleketimizde en çok Bursa ve Armudiye çeşitleri yetiştirilir. Muşmula, ayva ağaçlarına aşılanarak yetiştirilebildiği gibi, çekirdekten de yetiştirilebilir.

Kullanıldığı yerler: Meyvenin bileşimi şekerler, organik asitler ve tanen ihtivâ eder. Barsak hastalıklarında iyi bir kabız düzenleyicidir. Muşmula çekirdeği idrar arttırıcıdır. Böbrek ve mesane taşlarının düşürülmesinde kullanılır.

MUT’A NİKAHI

(Bkz. Müt’a Nikahı)

MUTASYON

Alm. Mutationen, Fr. Mutation, İng. Mutation. Canlıların karakterlerini nesilden nesile aktaran genetik materyalde, yâni kromozom veya genlerde meydana gelen ve kalıcı olabilen ani değişikler. Mutasyonlar, çeşitli sebeplerle organizmalarda zaman zaman ortaya çıkan ve tabiatta çok az rastlanan genetik mesajdaki sapmalardır. Birçoklarının sebebi bilinememekle berâber aşırı ısı, x-ışınları, beta ve gamma ışınları, çeşitli madde ve zehirler mutasyonlara sebep olan etkenlerdir. Laboratuvar şartlarında sun’î mutasyonlar meydana getirmek için en çok “x-ışınları” kullanılmaktadır.

Üzerinde genetik çalışma yapılan bütün canlılarda mutasyona rastlanmıştır. Normalde genetik materyal bir değişikliğe uğramadan kendini eşlemeye meyillidir. Fakat bilinen ve bilinmeyen pekçok sebeple bu düzen bozulabilmekte ve mutasyonlar meydana gelmektedir. Bunun sonucunda ana ve babadan bir veya birkaç karakter bakımından değişik yavrular doğabilir. Meselâ; Drosophila’nın (sirke sineği) normal göz rengi koyu kırmızıdır. Fakat göz rengini kontrol eden genlerin mutasyona uğraması sonucu göz rengi beyaz, pembe, turuncu veya kahverengi, hatta bu renklerin değişik tonlarında olan yavrular ortaya çıkabilir. Laboratuvarlarda “x-ışınlarına” mâruz bırakılmış gri vücutlu, kırmızı gözlü ve normal kanatlı sirke sineklerinden; sarı vücutlu, beyaz gözlü, kesik veya kıvrık kanatlı mutantlar (mutasyona uğramış bireyler) elde edilmiştir. Fakat bunlar hep organlardaki karakter değişimleridir. Mutasyonlar sonucunda, yeni bir tür olarak vasıflandırılabilecek fertler ortaya çıkmaz.

Mutasyonun tesirlerinin nesilden nesile geçebilmesi için üreme hücrelerinde meydana gelmesi gerekir. Üreme hücreleri dışındaki vücut hücrelerinde meydana gelen mutasyonlar “Somatik Mutasyonlar” olarak adlandırılırlar. Bunlar ebeveynde kalıcı olup, doğacak nesillere aktarılamaz. Esas önemli olan üreme hücrelerinde meydana gelen mutasyonlardır. Hayatla bağdaşabilen gen mutasyonlarıyla albinizm, orak hücreli anemi (kansızlık) gibi irsî hastalıklar meydana gelir. Öldürücü mutasyonlarda ise, döllenmiş yumurta ergin evreye kadar gelişmeden ölür.

Mutasyonların Sınıflandırılması

A) Genişliğine göre mutasyonlar:

1. Kromozom mutasyonları: Kromozomların yapılarında meydana gelen değişiklikler sonucu ortaya çıkarlar ve mikroskopta gözlenebilirler. Dört grup altında incelenirler:

a. Translokasyon: Bir kromozom parçasının veya tamâmının başka bir kromozoma eklenmesidir.

b. İnversiyon: Bir kromozomun bir bölgesinden kopan parçasının 180 derece dönmesi ve yine koptuğu yere yerleşmesidir. Böylece genlerin sırası değişir.

c. Delasyon: Bir kromozom parçasının koparak dağılması ve böylece bir grup genin eksilmesidir.

d. Ayrılmama: Mayoz bölünme esnasında bir homolog kromozom çiftinin birbirinden ayrılmayıp aynı gamete geçmesi, böylece bir gamette kromozom sayısının artması, bir diğerinde eksilmesidir.

Bu mutasyonlarda etkilenen gen miktarı çok sayıda olduğundan etkileri de şiddetli olur ve ekseri öldürücüdür.

2. Nokta mutasyonları: Mikroskopta gözlenemeyen DNA’daki organik bazların (adenin, guanin, timin sitozin) değişimiyle meydana gelen mutasyonlardır. Genlerin yapısını değiştirirler ve hangi gende yer aldığı genetik çaprazlamalar sonucu anlaşılabilir. Nokta mutasyonları da üç grupta incelenebilir:

a. Transisyon: Bir pürin bazı başka bir pürin bazı ve bir pirimidin bazı da başka bir pirimidin bazı ile yer değiştirmiştir. (A ve G pürin, T veC pirimidin bazlarıdır). Bir gendeki AT (Adenin-Timin) baz çifti yerine GC(Guanin-Sitozin) çiftinin geçmesi gibi.

b. Transversiyon: Bir pürin bazının yerini bir pirimidin bazı veya bir pirimidin bazının yerini bir pürin bazı almıştır. AT veya GC çifti yerine TA veya CG çiftinin geçmesi gibi.

c. Delasyon: Bir veya daha fazla nükleotit çiftinin DNA molekülünden koparak eksilmesidir.

B) Oluş mekanizmasına göre mutasyonlar:

1. Kendiliğinden Mutasyonlar: Normal şartlarda bunların meydana gelme nispeti çok çok düşüktür. Meselâ bir bakteri hücresinin bir tek geninin bir hücre bölünmesinde kendiliğinden mutasyona uğrama ihtimali (10-10) kadardır. Bu ihtimal iki genin beraber mutasyona uğraması için (10-14) kadardır.

2. Uyarılmış Mutasyonlar: Çeşitli etkenler (ajanlar) genetik materyali etkileyerek mutasyona sebep olabilirler. Bu âmillere mutajen denir.

Başlıcaları:

a. Kimyâsal Mutajenler:

1) Baz analogları:

+ 5- Bromourasil

+ 2- Aminopürin

2) Deaminasyon yapan ajanlar:

+ Nitröz asit (HNO2)

3) Hidroksilamin (NH2OH)

4) Alkilleyici ajanlar:

+ Nitrojen mustard

+ Etilen oksitler

+ Etil-metan-sulfonat

5) İnterkalasyon yapan ajanlar:

+ Akridinler (Protlavunç, Acriflavine, Acridin Orange)

b. Fizikî Mutajenler:

1) Sıcaklık derecesi ve PH,

2) Işınlar (X, Gamma veUltraviyole ışınları)

C) Fenotie etkisine göre mutasyonlar:

1. İleri Mutasyonlar: DNA yapısının bozulduğu ve geri dönmediği mutasyonlardır.

2. Geri Mutasyonlar: Zararlı mutasyonların etkilerinin ikinci bir değişiklikle giderilmesidir.

3. Baskılayıcı Mutasyonlar: Bir gendeki bu mutasyonun etkisinin ikinci bir yerdeki mutasyonlar tarafından düzeltilmesi ve baskılanmasıdır.

4. Şarta Bağlı Mutasyonlar: Bâzı şartlarda organizmaya tesir eden mutasyonlardır. Bir bakteri üremesine 30°C’de tesir etmediği halde 40°C’de üremeyi tahdit eden mutasyonlar gibi.

Evrim nazariyesinde, bir hücrenin milyonlarca yıl içinde rastgele mutasyonlarla dâima yüksek yapılara yöneldiği ve çevresiyle uyum sağlayamayan bireylerin hayat çarkında elenmesi sonucunda, bugünkü ileri hayat sistemlerine sâhip canlıların ortaya çıktığı iddia edilir. Başka bir ifâdeyle, evrimciler türlerin sâbit olmadığına, eski türlerin zaman içinde değişmesiyle günümüzdeki türlerin meydana geldiğine ve bu değişimin günümüzde de devam ettiğine inanırlar. Yeni türlerin meydana gelişinde tesâdüflerin ortaya çıkardığı âni değişimlerin (mutasyonların) asıl rolü oynadığını söylerler. Halbuki mutasyonlar, organlarda meydana gelen karakter değişimleridir. Hiçbir zaman tür sınırlarını aşmazlar. Bütün gayretlere rağmen tecrübî mutasyonlarla yeni organlar veya türler meydana getirilememiştir. Laboratuvar şartlarında Drosophila’da 500’den fazla, Mısır bitkisinde 400 civârında mutasyon gerçekleştirildiği hâlde, yeni bir tür olarak vasıflandırılabilecek bir fert elde etmek mümkün olmamıştır. Serbest tabiatta ise bu kadar sık mutasyonun oluşması zâten imkânsızdır. Tabiatta mutasyonların meydana gelme ihtimâli çok azdır (milyonda bir ihtimal). Bir milyon fertten ancak birisinde görülebilmektedir. Kaldı ki, mutasyonların çoğu zararlı ve öldürücüdür. Yeni türlerin oluşumunu, göz ve beyin gibi karmaşık yapılı organların meydana gelişini, tamâmen tesâdüflere bağlı olan ve milyonda bir ihtimalle meydana gelebilen, çoğu sakatlayıcı, kısırlaştırıcı, embriyo düşürücü ve öldürücü olan mutasyon olaylarına bağlamak mümkün değildir.

Evrimcilerin fikir babalarından California Üniversitesi Zooloji Profesörü Rus asıllı T. Dobzshansky bile, Genetics and the Origin of Species adlı kitabında; “Laboratuvarlarda olsun, tabiî olsun meydana gelen mutasyonlar, organizmanın tabiî inkişâfına zarar verir. Düşüklere ve sakatlıklara yol açar. Bu gibi değişiklikler tekâmül nazariyesinin (evrim teorisi) temeli olamaz” îtirâfında bulunmaktadır. Mutasyonlar sonucunda canlıların birbirine dönüşerek çeşitli türleri meydana getirdiğini iddia etmekle uzun ömürlü bir maymunun ömrü boyunca bir daktilonun tuşlarına rastgele vurarak yazdıkları arasından kütüphâneler dolusu ilmî kitap çıkabileceğini iddia etmek arasında pek fark yoktur.