MIKNATIS
Alm. Magnet (m.), Fr. Aimant (m.), İng. Magnet. Manyetik kutup özelliğine sâhip, demir-nikel-kobalt gibi metalleri çekebilen fizikî madde.
Umûmiyetle, U şeklinde bükülmüş bir metal parçasından meydana gelir. Bunun karşılıklı uçları manyetik çekme ve itme kuvvetlerinin merkezidir. İki uca, mıknatısın iki kutbu da denir.
Mıknatıslar genel olarak üç gruba ayrılır: 1) Tabiî mıknatıslar: Çekme ve itme kuvveti mıknatısın kendinde mevcuttur. 2) Sun’î mıknatıslar: Bu mıknatıslar sun’î vâsıtalarla manyetik özelliği kazanırlar. Ya devamlı veya geçici bir zaman içinde mıknatıs hâline gelirler. 3) Elektromıknatıslar: Ham demir çubuk etrafına sarılmış geçirgen bir sargı (selenoit) dan elektrik akımı geçmesi hâlinde meydana gelirler.
Mıknatıs teorileri: Eski ve kısmen günümüzde de kullanılabilen bir teori olan “mıknatısın moleküler teorisine” göre; mıknatıs olmayan ama mıknatıs olma husûsiyetine sahip olan bir cisimde (–) ve (+) kutuplar bulunur. Cismin içindeki kutuplar cismin mıknatıs olmadan önce molekül hâlinde ve düzensiz gruplar hâlindedir. Manyetiklik husûsiyeti kazandığı zaman, cismin içindeki moleküller düzene girer. (+) kutuplar (kuzey) ve (–) kutuplar (güney) zıt istikâmete toplanırlar. Böylece tek bir manyetik alan ve tam bir manyetik kutupluluk elde edilir. Modern elektron teorisi de kısmen aynı noktaları kabul eder ama, yük fikrini bırakır. “Domain” veya atom gruplarından meydana gelen “tanecik” fikrine ağırlık verir. Manyetiklik durumunun sebebini atom ve moleküllerin manyetik momentlerine ve dış tatbiki kuvvetle cismin içindeki manyetik kuvvetin paralelleştirilmesine bağlar.
Manyetostatik: Kuzey ve güney kutuplardan çıkan veya giren kuvvet çizgilerine (flux) denir. Çubuk mıknatısta, bu kuvvet çizgileri kuzey uçtan güneye doğru yönelir. U mıknatısta veya iki çubuk mıknatısta da aynı durum mevzubahistir. İki mıknatıs arasındaki çekme kuvveti, evrensel yerçekimi kânununa benzer. Mıknatısın kuvveti ve uzaklık faktörü çok mühim olup, bunu 1785’te Charles Augustin de Coulomb fark etmiştir. Kutuplar arasındaki çekme veya itme kuvveti:
F= k. M1 . M2 / d2dir.
Formülde M1 ve M2 manyetik kutupların şiddetidir. Manyetik kutuplar birer nokta kabul edilir. d aralarındaki mesafe, k bir sabittir. u manyetik permeabiliteyi gösterir, k= 1/u’e eşittir. (u’nun değeri boşlukta 1, havada ve manyetik olmayan cisimlerde 1’e yakındır.) F iki kutup kuvvetinin bileşkesidir. (şayet d, cm ise F’nin birimi dyn’dir. Dyn, 1 gramlık kütleye 1 sn’de, 1 cm/sn2 ivme veren kuvvet birimidir.
İki adet ince ve hafif mıknatıs çubuğu birbirine paralel vaziyette ortalarından asıldığında, birinin kuzeyinin diğerinin güneyine doğru döndüğü, şâyet zorla aynı kutupları birbirine yaklaştırılsa, bırakıldığında zıt kutupların birbirilerini çektiği, aynı kutupların birbirini ittiği görülür. Herkesin bildiği gibi demir ve çelik cisimler mıknatıs tarafından çekilir. Alüminyum, bakır, çinko gibi mâdenlerden meydana gelen cisimler çekilmez. Aralarındaki fark yukarıda anlatılan manyetik permeabiliteden meydana gelir. Manyetik alan tarafından kuvvetle çekilen veya çabucak mıknatıslık husûsiyeti kazanabilen cisimlere “Ferromanyetik” cisimler denir. Bunlar arasında demir, çelik, kobalt, nikel ve manganezin bâzı alaşımları sayılabilir.
Manyetik çekme kuvvetine çok az cevap veren cisimlere “Paramanyetik cisimler” denir. Meselâ hava, oksijen, dökme demir, ferro sülfat, ferrik sülfat ve palladyum böyledir. Boşluktan daha az çekilen cisimlere “diamanyetik cisimler” denir. Bizmut, antimon, çinko ve cam böyledir.
Tabiî mıknatıslar: İlmî adı “Manyetit” dir. Demiroksittir. Düzgün sekiz yüzlü kristal yapıda, demir cevheridir. İngilizler eskiden mıknatısa (Lodastone) derlerdi. Mıknatıs kelimesi Lâtin menşelidir. “Manyes” kelimesi daha sonra “Manyesia taşı” hâlini aldı. Daha sonra ise, “Manyet” dediler ki İngilizce mıknatıs demektir.
Manyetit: Manyetit; kimyâ formülü Fe3O4 (veya FeOFe3O3) olan mineraller grubudur. Ehemmiyetli bir demir mâdeni filizidir. Ticârî miktarlarda İsveç, Norveç, Romanya, Ural Dağları, New York, New Jersey, Pensilvanya ve Ufah (ve filizlerin bâzıları Superior Gölü bölgesinde)te bulunur. Metal parlaklığında siyah ve saydamsız mineraldir. Sertliği 6 civarındadır. Özgül ağırlığı 4,9’dan 5,2’ye kadar değişir. Mıknatıs taşı olarak da bilinir. Kuvvetli manyetik özelliği vardır. Dikkate değer bu önemli özelliklerinden dolayı çok eski çağlardan beri bilinmektedir. Küp şeklinde kristalleşir.
M.Ö. 4’üncü asırda felsefeci Platon, mıknatıs kutsal dedi. Bâzı topluluklarda mıknatısa tapanlar da oldu. On beşinci asra kadar böyle insanlar yer yer mevcuttu.
İlk pusulanın keşfi ve kullanılması on ikinci asrın sonlarına doğrudur. Mıknatıs taşı tahta üzerine konur, su dolu bir kaba salınırdı. Kuzey güney hattı böylece bulunmuş olurdu.
Tabiî mıknatıs elde etme: Manyetik kutub özelliğine sahip olan kobalt, nikel ve daha başka alaşımlı sert çelik aşağıdaki şekillerden biri veya birkaçı vasıtasıyla mıknatıs hâline getirilebilir:
1. Yeryüzünün manyetik meridyenine, yâni manyetik alana paralel vaziyete koyup, çok şiddetli ve keskin bir darbe indirmek.
2. Bir mıknatısa temas ettirmek veya mıknatısın bir kutbuna sürtmek.
3. Elektro manyetik bir alana, ferro manyetik bir cisim yerleştirerek elektrik akımı geçirmek (Selenoit vâsıtasıyla da yapılabilir).
4. Cismi ısıtmak ve soğurken dünyânın manyetik alanı istikâmetine çevirmek.
Mıknatıs tipleri: Şekilleri muhtelif olabilir.
Çubuk mıknatıs: Bir ucu pozitif, diğer ucu negatif olup, silindir veya dikdörtgen çubuk şeklini alabilir. At nalı mıknatıs veya U mıknatısın iki ucu, zıt kutuplar hâlindedir. Ancak çubuk mıknatısa nazaran zıt kutuplar birbirine daha yakındır. U mıknatıslarının kullanıldığı yerlerden bâzıları arasında; manyeto jeneratörler, spidometreler, d’arsonval galvanometreleri sıralanabilir. U mıknatıslarının kutupları arasında tel sargının rotasyonu (dönmesi) hâlinde kutuplar arası kuvvet çizgileri kesilmiş olur ve elektrik akımı husûle gelir. Bir sargıdan elektrik akımı geçse, sargı U mıknatısın iki kolu arasında ise dönmeye başlar.
Birleşik mıknatıs veya manyetik batarya: Aynı tip mıknatıslar, eş kutupları üst üste gelecek şekilde çoğaltılır. Böylece kutup kuvveti arttırılır.
Elektromıknatıslar: Bu mıknatıslar, yalıtılmış ince kabloların ham demire sarılıp, kablolardan akım geçirilmesiyle meydana gelir. Bu sistemin mıknatıslık husûsiyeti elektriğe bağlı olduğundan ânında elektrik kesip, mıknatıslık hususiyeti ortadan kaldırılabilir. Tersi de olabilir. Meselâ talaş nakliyatı, telgraf cihazları, kapı zilleri gibi daha birçok tatbikat sahası olan elektromıknatıslarda kalıcı bir mıknatıslık husûsiyeti zâten istenmez.
Pusula da bir mıknatıstır; 1600 senesinde İngiliz William Gilbert tarafından yazılmış olan “De Mangnete, Manyeticis Que Corporibus” kitabında da ifâde edildiği gibi, arzın kendisi büyük bir kürevî mıknatıs olarak kabul edilebilir. Arzın toplam manyetik alanı, 800 milyar kere milyar paund ağırlığındaki çubuk mıknatısın, arzın merkezine konulduğunda hâsıl edeceği manyetik alana eşittir. Arzın bu manyetik alanı sayesinde istikâmet tâyini mümkün olabilmektedir. Basit bir çubuk mıknatıs, yatay olarak ortasından geçirilen bir ip vâsıtasıyla asıldığında veya su üzerinde yüzen bir tahtanın üzerine konulduğunda, kuzey güney istikâmetine paralel hâle geldiği görülür. Pusula, ortasında hassas bir iğne ile dengede duran mıknatıstan ibarettir. Bu da serbest kalan diğer mıknatıslar gibi, manyetik meridyene paralel hâle gelir. Kuzey kutbunu gösteren uca kuzey ucu, diğerine de güney ucu denir. Bu uçlar (+) ve (–) uçlardır. Dünyânın manyetik meridyeninin haritası vardır. İzogonik hatlar hakikî coğrafî kutuplar hattından sapmaları gösterir.
Manyetik bir pusula ibresini bozan sebepler şunlar olabilir:
1. Başka manyetik cisimlerin tesiri.
2. Ânî sert bir darbe.
3. Manyetik meridyenindeki düzenli veya düzensiz sapmalar. Bunların sebepleri güneş veya toprağın manyetik tesirleridir.
4. Yeryüzündeki veya atmosferdeki elektrik akımı değişmeleri.
DEVLETİN ADI |
Mısır Arap Cumhûriyeti |
BAŞŞEHRİ |
Kahire |
NÜFÛSU |
55.979.000 |
YÜZÖLÇÜMÜ |
1.001.449 km2 |
RESMÎ DİLİ |
Arapça |
DÎNİ |
İslâm |
PARA BİRİMİ |
Mısır lirası |
Kuzeydoğu Afrika’da yer alan, Kuzeyden Akdeniz ve doğudan Kızıldeniz’le kuşatılmış ve Sina Yarımadası ile Asya kıtasına da taşan bir ülke.
Târihi
Dünyânın zengin bir mâziye sâhip olan ülkelerinden biri de Mısır’dır. Mısır, târih boyunca birçok medeniyetin beşiği olmuştur. Arkeolojik kazılardan çıkarılan neticelere göre, bilinen ilk târihi M.Ö. 5000 yıllarında kurulmuş olan, Aşağı ve Yukarı Mısır Krallıkları ile başlar. Bunlardan en eskisi Firavunlar dönemidir.
Bugüne kadar sır olarak kalan ve dünyânın yedi hârikası arasında birincisi olan piramitler, bunların zamanlarında yaptırılmıştır. Piramitlerin inşâsında kullanılan ve bâzıları 15 tona ulaşabilen dev taş blokların taşınması, hesaplarının “pi” sayısına uygun olması ve en ücrâ yerlerinin aydınlatılması gibi sırlar hâlen çözülememiştir. Ayrıca teşekkülleri ayrı bir muamma olan ve rüzgârlar tesiriyle çeşitli hayvan şekillerini alan sfenksler de, bugün hayretleri üzerlerine çekmektedirler. Bunu Menes Hânedanlığı ve arkasından Pers hâkimiyeti tâkip eder. Perslerin, Kiyaniyan şahlarının sonuncusu olan Dârâ; Erbil’de mağlup olunca Mısır, Makedonya Kralı Filip’in oğlu İskender’in eline geçti. İskenderiye şehrini kurdu. Elde ettiği zaferleriyle ahlâkı bozuldu. Sonunda işret ve sefâhetle öldü. Bundan sonra Mısır, 640 yılına kadar Roma ve Bizans hâkimiyetinde kaldı.
Bu târihte hazret-i Ömer, Eshâb-ı kirâmdan Amr ibni Âs komutasındaki bir orduyu Mısır’ın fethine gönderdi. Mısır feth edilerek burada El-Fustat (Eski Kahire) garnizonu kuruldu. Bu târihlerde bütün Mısır halkı İslâmiyetle şereflendi.
Halîfe hazret-i Muâviye zamânında Arapça, halkın dili hâline geldi. Din ve dil berâberliği sağlanmış olan Mısır, Abbâsiler döneminde refah ve huzur bakımından altın bir devir yaşadı. Abbâsilerden sonra 1171 târihine kadar Fâtımîlerin elinde kaldı. Bu târihte Selâhaddîn Eyyûbî tarafından fethedildi. Eyyûbîlerden sonra 16. yüzyıla kadar Mısır, Türk asıllı Memlük Sultanlarınca idâre edildi. Memlûkler zamânında idârî, askerî, iktisâdî ve daha birçok alanda yenilikler yapıldı. Mısır tüccarları, ülkenin stratejik ve iktisâdî mevkiinin verdiği avantajlardan geniş çapta faydalanarak Çin-Avrupa arası ticâreti ellerine geçirdiler.
Aynı târihlerde Osmanlı Devleti yükselme devrini yaşamaktaydı. Pâdişâh Yavuz Sultan Selim Han, 1516’da Mısır Seferine çıktı. Önce Mercidâbık Ovasında Memlükleri kesin bir şekilde mağlup etti. Sina Çölünü 13 günde zâyiat vermeden geçti. Arkasından Ridâniye’de Memlükleri tekrar yenerek Mısır’ı Osmanlı topraklarına kattı. Böylece Osmanlı Devleti üç büyük kıtada topraklara sâhip olmuş ve buralarda İslâmiyetin yayılmasına ve kuvvetlenmesine hizmet etmiştir.
İngiltere’nin Hindistan yolunu kapatmak maksadıyla Fransa İmparatoru Napolyon Bonoparte, 1798’de Mısır’ı işgâl etti. Fakat Akka Kalesinde Cezzar Ahmed Paşa tarafından hezîmete uğratıldı. Bunun üzerine Fransızlar geri çekildiler. Bu arada Kavalalı Mehmed Ali Paşa, Mısır’a yardım için gönderildi. Fransızlar yenilerek, 1801’de tamâmen çekildi. Mehmed Ali Paşa ise Mısır’da kalarak vâli oldu. Batı ülkelerinden teknik malzeme ve uzman personel getirtti. Birçok medrese ve okullar açarak Mısır’ın en güçlü lideri oldu. Kurduğu Mısır donanmasını 1827 Osmanlı-Yunan Savaşında yardım için gönderdi. Ayrıca tarımın gelişmesi için kanallar açtırdı ve Mısır ekonomisini zenginleştirdi. Kavalalı Mehmed Ali Paşa dînine bağlı iyi bir insandı. Bundan sonra Mısır bozuldu. Yerine büyük oğlu ve Cidde Vâlisi olan İbrâhim Paşa geçti. İbrâhim Paşa, Sultan Mahmûd Hanın emriyle Vehhâbilerle harp ederek başşehirleri Der’iyye’yi aldı. Sonra Mora İsyânını bastırdı. Bu arada Sultan İkinci Mahmûd Hana isyan ederek Kütahya’ya kadar geldi. Suriye, Adana ve Mısır ona verildi. Halîfeden, müstakil vâli demek olan (Hidiv) ünvânını aldı. İkinci defâ isyan ettiyse de İngiltere işe karıştı ve Suriye tekrar Osmanlılarda kaldı. 1848’de vefâtından sonra yerine Birinci Abbas, bundan sonra da 1854’te İbrâhim Paşanın oğlu Saîd Paşa hidiv oldu. Saîd Paşa, Süveyş Kanalını ve Port Saîd şehrini yaptırdı. Bunun ölümünden sonra kardeşi İsmâil Paşa hidiv oldu. Bunun 1879’da azl edilmesi üzerine, oğlu Tevfik Paşa yerine geçti. İngilizler bunun zamânında Mısır idâresine karıştı.
Bu yıllarda Cemâleddin-i Efganî’nin reisliğini yaptığı Kahire Mason Locası üyeleri, İngilizlerle işbirliği hâlinde faâliyette bulunuyordu. Din adamı olarak tanıtılan Abduh da bunların aralarındaydı. Ekonomik ve askerî açıdan iyice zayıflamış olan Mısır, böylece 1882’de İngilizlerce işgâl edildi.
İngilizler, meşhur câsus yüzbaşı Lavrens kanalıyla halk arasında bölücü fitneler çıkartarak başta Mısır, Ürdün, Irak ve Suudi Arabistan’ı karıştırdılar. İttihatçıların bâsiretsiz ve kararsız siyâsetleri bu gelişmeleri önleyemedi ve bu ülkelerin yavaş yavaş Osmanlı Devletinden ayrılmasına sebep oldu. Böylece İngiliz kontrolüne geçen Mısır’da Tevfik Paşadan sonra sırayla Abbas Hilmi Paşa, Hüseyin Kâmil Paşa ve Ahmed Fuad Paşalar başa geçti. Fuad Paşa, Osmanlılardan tamâmen ayrılarak melik adını aldı. 1936’da ölümü üzerine oğlu Fâruk, melik oldu. İkinci Dünyâ Harbi esnâsında Alman ve İtalyan birlikleri Mısır’a saldırmışlardı. Mısır, 1945’e kadar harbe katılmadı. Bu târihte Japonya ve Almanya’ya karşı harp îlân etti. Aynı yıl bağımsızlığını da elde ederek BM’e üye oldu.
İç isyanlar, dış borçlar, kanal problemi ve çeşitli harbler Mısır’a ağır külfetler getirmişti. Bu yüzden 1952 yılında askerî ihtilal oldu ve Melik Fâruk yurt dışına çıkarıldı. Ertesi yıl cumhuriyet ilân edildi ve general Necib Cumhurbaşkanı oldu. 1956’da Sudan, Mısır’dan ayrıldı. Askerî ihtilâl, genç subaylar tarafından yapılmıştı. Bunların içinde bulunan Cemal Abduh Nâsır, ordu içinde durumu en güçlü olanıydı. İki sene sonra Cumhurbaşkanı Necib’in askerî idâreye son vermek istemesi üzerine, zâten farklı fikirler taşıyan Nâsır, Necib’i tutuklatarak Mısır’ı ele geçirdi.
Nâsır, uyguladığı politika ile sosyalizmi Mısır’a getirdi. Mısır’ı batı dünyâsından kopararak Rusya’nın kucağına düşürdü. Rus askerî ve teknik yadımlarına kapılarını açtı. Çeşitli sebeplerle yaklaşık 60 bin Müslümanı zindanlara attırdı. Bir çok kuruluşları devletleştirdi. Zehirli fikirlerini diğer Arap ülkelerine de bulaştırdı. 1958-61 yılları arasında Suriye ile birleşme faaliyetine girdiyse de, Suriye, 1961 yılında bundan vazgeçti. Bu arada İsrail’le anlaşmazlıklar başladı. Zamanla Mısır-İsrail münâsebetleri gerginleşti. Nâsır, Süveyş Kanalını millîleştirince, İngiltere, Fransa ve İsrail, Mısır’a saldırmış, fakat ABD ve Rusya’nın îkazları ile saldırı durmuştu. İsrail sınırına ve Akabe Körfezine BM gücü yerleştirilmişti. Nâsır, 1967’de bu kuvvetleri geri çektirdi. Kanalı İsrail gemilerine kapattı. Bunun üzerine İsrail, Mısır’a taarruz ederek, Mısır Hava Kuvvetlerini imhâ etti. Altı gün süren muhârebelerden sonra İsrail, Sina bölgesini işgâl etti.
1970’te Nâsır ölünce yerine Enver Sedat geçti. Mısır, 1973’te İsrail’e taarruz etti. 1975 ve 1977 müzâkereleri sonunda Camp David zirvesi gerçekleşti. Buna göre, İsrail, Sina’dan çekilirken Mısır, Kanalı İsrail gemilerine açmayı kabûl etti.
Sedat döneminde Mısır, Rus tesirinden ve sosyalizmden ayrıldı. İsrail’le barış yaparak, ABD’ye yanaştı. Nasır politikasının tersine, Mısır’ı liberal ve hür dünya sistemine getirdi, fakat Arap dünyâsındaki liderliği sarsıldı ve ordu desteği zayıfladı. Nihâyet Sedat 6 Ocak 1981’de bir suikast neticesi öldürüldü. Yerine eski Hava Kuvvetleri Komutanı Hüsnü Mübârek başkan oldu. Ocak 1991 Körfez harekatında müttefik kuvvetler yanında yer alan Hüsnü Mübarek dış borçlardan kurtulmak için çeşitli çarelere baş vurmaktadır.
Fizikî Yapı
Kuzeydoğu Afrika’da yer alıp, Sina Yarımadası ile Asya’ya bağlanan Mısır’ın kuzeydoğusunda İsrail, doğusunda Kızıldeniz ve Suudi Arabistan, güneyinde Sudan, batısında Libya ve Akdeniz bulunur. Kuzeyi ve doğusu deniz, güneyi ve batısı çöl olan, şekil îtibâriyle kareyi andıran Mısır, 23° kuzey ve 31° kuzey enlemleriyle 25° doğu ve 35° doğu boylamları arasında yer alır. Stratejik mevki îtibârıyle Asya, Avrupa ve Afrika arasında kilit bir noktadadır.
Afrika’nın ve Mısır’ın can damarı Nil Nehri, ülkeyi dört bölgeye ayırır: Nil Nehri havzası, Sina Yarımadası, Doğu (Arap) Çölü, batı ve güney çöller bölgeleri.
Nil Nehri, başlangıcı Victoria Gölü olmak üzere 6390 km uzunluğundadır. Eğer bu göle dökülen Kagera Nehrinin kaynağı başlangıç kabul edilirse, 6671 km olur. Buna göre dünyâ nehirleri arasında, kolları hesâba katılmaksızın, en uzun olanıdır. Nil, Bahrelgazal ve Mavi Nil ile birleştikten sonra 250 m’lik çavlanlarla Mısır topraklarına girer. Mısır’ı boydan boya geçerek Kahire’de kollar ayrılıp, geniş bir delta yaparak Akdeniz’e ulaşır. Uzunluğu 500 km olan, 5000 km2lik, Nasır Gölünden çıktıktan sonra genişliği 500 m olan Nil Nehrinin Kahire yakınlarına ulaştığındaki genişliği 2 km civârındadır. Burada biri Süveyş Kanalına birleşen bir başka kanal olmak üzere iki ana kola ayrılır. Ortalama 3 km genişliğinde olup, bâzı yerlerde 23 km’ye ulaşabilen Nil Nehrinin Reşit ve Damietta adlı bu iki büyük kolu arasındaki delta, en geniş yeri 250 km ve uzunluğu 160 km olan bir bölgedir. Sanki Mısır bu bölgededir. Mısır’ın can damarı, hayat kaynağı olan Nil, meydana getirdiği yemyeşil ve verimli havzasıyla, çoğunluğunu sarı çölün teşkil ettiği 1.001.449 km2lik muazzam toprakları ıssız bıraktırmış ve Mısır’ı 36.000 km2ye sıkıştırmıştır.
Nil’in batısı, Libya sınırına kadar, 10.000.000 km2lik Büyük Sahra’nın uzantısı Libya Çölünün devâmı olan batı ve güney çölleri, ülkenin dörtte üçüdür. Yüzölçümü 673.000 km2lik çöl yaylasının ortalama yüksekliği, güney batıdaki 2000 metre yükseklikteki kayalık engebeli arâzi hâriç 250 m civarındadır. Kızıldeniz kıyısındaki Doğu (Arap) Gölü ise nisbeten dağlık olup, en yüksek yeri 2100 m’ye ulaşır, kuzeyde Akdeniz, güneyde Kızıldeniz, batıda Süveyş Kanalı ve Körfezi doğuda da Gazze şeridi, Arap Körfezi ve İsrail’le çevrili, ucu güneye bakan üçgen şeklindeki Sina Yarımadası, Doğu Gölü bölgesi gibi sivri tepelerle kaplı bir yayladır. Bu yüksek arâziler, Asya-Afrika bağlantılarını meydana getiren birçok boğaz ve geçitlerle doludur. Mısır’ın en yüksek tepeleri olan Sina Dağı 2641 m ve El Thbet Dağı 2439 m’dir.
Mısır’ın yaklaşık 1000 m uzunluğundaki Akdeniz kıyıları, genel olarak dik ve girintisiz çıkıntısızdır. Nil Nehrinin meydana getirdiği delta ağzı ise kısmen düzdür. Kızıldeniz kıyıları 1800 km’dir. Bâzı yerleri alçak ve kumluk, bâzı yerleriyse oldukça yüksektir. Mevcut mercan kayalıkları ulaşımı aksatır. 1869’da kesin olarak açılmış Süveyş Kanalı ile Akdeniz ve Kızıldeniz birleştirilmiş ve Hindistan’a giden deniz yolu kısalmıştır.
İklim
Mısır, sıcak ve kurak bir iklime sâhiptir. Yaz ve kış olmak üzere iki mevsim hüküm sürer. Kış ayları sert olmayıp, oldukça yumuşaktır. Akdeniz kıyılarında yıllık yaklaşık 200 mm civârındaki yağışlardan başka, yağış pek görülmez. Güney bölgelerde yaz günleri 43°C’ye kadar ulaşabilen sıcaklık, kış aylarında 15°C civârına düşer. Mısır’ın gece-gündüz arasındaki sıcaklık farkı ise yüksektir. Meselâ çöl bölgesinde gündüz 37°C olan sıcaklık, gece 15°C’ye kadar düşebilmektedir. Ülkeyi etkileyen kuzey rüzgârlarından başka Nisan ve Mayıs aylarında ortaya çıkan “hamsin” rüzgârı, kum fırtınalarına sebep olur. Bu kavurucu rüzgâr, ülkenin % 80’ini kaplayan Batı Sahrası’nın uzantısı olan batı ve güney çöllerinden doğuya doğru eser.
Tabiî Kaynakları
Mısır’ın kurak ve sıcak iklimi, ormanlık alanlarının olmasına ve bitki örtüsünün zenginleşmesine mâni olmuştur. Kıyı bölgeleri de, Nil kıyıları ve havzasıyla çöllerde bulunan vaha ve kuyular çevresinde bitki örtüsü yemyeşil ve verimlidir. Diğer bölgelerdeyse çoğunlukla sarı çöldür. Çöller genellikle kurak bitki örtüsüne sâhiptir. Ülkenin tek hayat kaynağı Nil suları, en önemli tabiî kaynağı teşkil eder. Nil Nehri suları, bugün kontrol altına alınmış ve dolayısıyla ülkenin sâdece 1/28’ini teşkil eden Nil Vâdisiyle bereketli deltasından yılda tek ürün yerine üç ürün alınmaktadır. Nil sularıyla meydana gelen güneyindeki Assuan sun’î gölünün çevresi 3000 km, yüzölçümü 5000 km2 ve en derin yeri 70 m’dir.
Bitki örtüsü gibi, hayvanlar bakımından da vasat olan Mısır’da daha çok evcil hayvanlar görülür. Çöl olan bölgelerde umûmiyetle ceylan, nubian keçisi, sırtlan, çakal, çöl tilkisi, yabânî tavşan ve vaşak yaşamaktadır. Ayrıca birçok tür kuş ve yabânî ördek de bulunur. Yaylalık bölgelerdeyse kaba çuha ve devekuşu yaşar. Nil suları ise, tatlı su levreği bakımından zengindir.
En önemli yeraltı kaynağı petroldür. Batı ve doğu çölleri, Süveyş Körfezi ve Sina Yarımadası petrol bakımından oldukça zengindir. Demir filizi, fosfat, kireçtaşı ve tuz diğer önemli tabiî kaynaklarıdır.
Nüfus ve Sosyal Hayat
Afrika veAsya arasında köprü ve Avrupa ile Hindistan ve Uzakdoğu arasında deniz ulaşımında geçiş merkezi olan Mısır, târih boyunca birçok istilâlara sahne olmuştur. Stratejik mevkii onu, Afrika Birliği, Arap Milliyetçiliği veİslâm Dünyâsı gibi büyük meselelerde büyük nüfûza sâhip kılmıştır. Ülke coğrafyası, târihin en eski devirlerinden bu yana çok çeşitli milletlerin kaynaşması ile meydana gelen Mısırlıların % 99’unu dar bir havzada yaşamaya zorlayarak, birlik ve berâberliğin kolayca meydana gelmesine sebep olmuştur.
Mısır, 55.979.000’lik nüfûsuyla, Nijerya’dan sonra Afrika’nın en kalabalık memleketidir. Endüstrileşmedeki noksanlıklara rağmen, Nil Vâdisindeki nüfus yoğunluğu, Batı Avrupa milletlerinin en yoğun nüfuslu olanlarının yaklaşık iki katıdır. Nüfusun büyük çoğunluğu, Hâmi soyundan olan beyazlardan meydana gelir. Ayrıca Kıpti ve Nübyalılar da mevcuttur. Halkın % 99’u Müslümandır. Arapça, halkın esas konuşma dilidir. Yalnız köylerde yaşayan fellahların (köylüler) konuştuğu Arapça, şehirlerde konuşulandan biraz farklıdır. Ayrıca İngilizce ve Fransızca yaygın olarak konuşulur.
Halk, yaşayış tarzı bakımından beş gruba ayrılabilir. Gelişmekte olan ülkeler arasında yer alan Mısır’da nüfusun çoğunluğunu teşkil eden fellahlar (köylüler) ile, genellikle şehirlerde yaşayan, okumuş ve ticârî sınıf arasında, dilde olduğu gibi hayat tarzında da farklılıklar göze çarpar. Umûmiyetle Türkçe de bilen idârî kademeyi, çoğunlukla Araplar, Kuzey Afrikalılar, Türkler ve İngilizler teşkil ederler. Ayrıca bugün azınlıkta kalan arâzi sâhipleriyle vahalarda yaşayan Bedevîler, siyâsî güçlerini kaybetmiş durumdadırlar. Son yıllardaki Mısır liderleri, ekonomik ve politik birçok problemin eğitim ve öğretimle hâlledilebileceğine inandıklarından, özellikle 1952’den sonra okul, öğrenci, öğretmen ve uzman sayıları artmıştır. Sâdece ilk öğretim mecbûri, diğerleri isteğe bağlı ve ücretsizdir. Yabancı okullardan başka 7 üniversite mevcuttur. En meşhurları El-Ezher Üniversitesidir. Halkın % 50’si okur-yazardır.
Afrika kıtasının en büyük şehri olan Kahire, Arap âleminin kültür merkezidir. Araplar tarafından 969’da kurulmuş olan bu şehirde eski ve târihî eserler bol olup, modern bir turizm merkezidir. Dünyânın 7 hârikasından biri olan İskenderiye Feneri’nin bulunduğuİskenderiye, Abu-Simbel tapınaklarının bulunduğu Assuan ve dünyânın en büyük sfenksiyle en büyük üç piramidinin bulunduğu Gize, diğer önemli büyük şehirleridir. Gize’deki üç piramitten Kefren piramidi yanındaki “Horus” isimli sfenks 73 m uzunluğunda ve 20 m yüksekliğindedir.
Mısır Türk sanat eserleri: Mısır, 826 senesinden Osmanlıların son zamanlarına kadar Türk tesiri altında kalmıştır. Abbâsiler zamânından îtibâren Türk vâliler tarafından idâre edilmeye başlanan Mısır’da Türk mîmârî tarzında birçok eser yaptırılmıştır. Kahire’de bulunan Abbâsi halîfelerinin türbeleri, Türk mîmârisinin güzel örneklerindendir. Abbâsi Vâlilerinden Ahmed bin Tulun, bugün hâlâ duran ve ismini taşıyan İbn-i Tulun Câmiini yaptırdı. Bu câminin tuğladan yapılması, binânın kaleyi andıran bir tarzda olması, mîmârî stilinde Türkistan ve Samarra tesirlerini açıkça göstermektedir. Uygur yapılarında olduğu gibi, motifler büyük çapta ve sâdedir.
Eyyûbîler zamânında ise dârülhadis, tekke ve eyvanlı medreseler, Türkistan mîmârî tarzında inşâ edilmiştir.
Memlükler zamânında Türk hükümdarı, hâtunları ve beyleri Türk mîmârî tarzında birçok mescid, külliye, medrese, tekke, türbe ve hanlar yaptırmışlardır. Bugün bunların büyük kısmı Memlük sanat âbideleri olarak ayakta durmaktadır.
Yavuz Sultan Selim’in Mısır’ı fethetmesinden sonra, Memlük mîmârî tarzı unutularak, Osmanlı mîmârî tarzı Mısır’a yerleşmiştir. Osmanlı devrinde vâlilerin yaptırdıkları mescidler, sebiller ve tekkeler, Osmanlı mîmârî tarzında yapılmıştır. Bunlara örnek olarak Süleymâniye Câmii, Mahmûdiye Câmii, Murâd PaşaCâmii, Mehmed Ali Câmii, Kethüdâ Abdurrahmân Sebili, Osmanlı eserlerinden en tanınanlarıdır. Mısır’daki Osmanlı câmileri büyük kubbeli ve ince minâreli klasik Osmanlı eserleri olup, çinileri Türkiye’den getirtilmiştir.
Siyâsî Hayat
Başkanlık sistemine dayanan Mısır Cumhûriyeti, 25 idârî bölgeye (illere) ayrılır. En güçlü lider kabul edilen başkan, altı yılda bir halk tarafından seçilir. O da, hükûmeti kurar ve başkanlık görevini yürütür. Ayrıca kendisine yardım edecek bir başkan yardımcısı vardır. On üyesi devlet başkanınca tâyin edilen meclisin geri kalan 392 üyesi, beş yıl için halk tarafından seçilir. Mısır vilâyetleri, vâliye bağlı olup, müdürlerle idâre edilen kazâların temsilcilerinden meydana gelen “il konseyi” tarafından idâre edilir.
Mısır’da 1952’de yapılan askerî darbe, Melik Fâruk’u devirmiş ve yerine yeni bir politik sistemin devri başlamıştır.
Sedat döneminde daha çok barışçı ve ekonomik kalkınmaya dönük bir politika tâkip edilmiştir. Bunun neticesi ABD aracılığıyla gerçekleştirilen Camp David Barış Antlaşması ile İsrail’le barış sağlanmıştır. Ayrıca ekonomik kalkınma gerçekleştirilmiş ve nükleer santraller yapılmıştır. Enver Sedat’tan sonra yerine geçen Hüsnü Mübârek, liberal iktisad sistemi, özel teşebbüs, basın hürriyeti, çok partili demokrasi hayâtı olan Sedat modelinde bir değişiklik yapmadı.
Ekonomi
Mısır, kişi başına millî gelir bakımından Afrika’nın en zengin ülkesidir. Fakat dünyâ ülkeleri arasında ortalarda yer alır. 1980 yılından evvel Mısır, iktisâden dünyanın en kötü on ülkesi arasındaydı. Camp David Anlaşmasından sonra Enver Sedat’ın yeni ekonomik tedbirleri ile % 10 kalkınma hızı ile dünyânın en hızlı kalkınan ülkeleri arasında yer aldı.
Mısır, sulama sistemlerinin düzenlenmesinden evvel oldukça fakir ve dengesiz bir ülkeydi. Daha sonra açılan kanallar ve inşâ edilen sulama sistemleriyle, Nil suları kontrol altına alınmıştır. Böylece yılda ancak bir defâ alınabilen ürün miktarı üçe çıkmıştır. Nil Vâdisi ve deltası tarıma elverişli olan bölgedir. Ekilebilir alanların artmasına sebep olan barajlar ve sulama sistemleri gibi su kontrol sistemlerinin en önemlisi, Büyük Assuan Barajıdır. Bu barajın inşâsı Kavalalı Mehmed Ali Paşa tarafından plânlanmış ve ancak çeşitli sebepler yüzünden 1902 yılında tamamlanabilmiştir. En son olarak 1934’te yükseltilmiş olan baraj, 4 km uzunluğunda, 110 m yüksekliğinde olup, 500.000 hektarlık yeni bir arâzi bölümünü ekime müsâit kılmıştır. Barajın hemen güneyinde 554 km uzunluğunda, 5000 km2 yüzölçümündeki Nasır Gölü yer alır.
Böylece on iki türbini olan barajlardan yılda 10 milyar KW’lık elektrik üretilebilmektedir. Yaklaşık 130 milyar metreküp su hacimli baraj, son yirmi yıl içerisinde tarım ürünlerinde üç misli bir artışa sebep olmuştur.
Baraj çevresi, Nil vâdi ve deltası ve kıyı bölgelerde daha çok pamuk, fasulye, mısır, buğday, şekerkamışı, akdarı, pirinç, soğan, patates, sebze ve meyve yetiştirilir.
Mısır, mâden bakımından zengindir. Petrol, manganez, çinko, demir, kurşun, fosfat, krom, altın, amyant, kükürt, volfram ve titan en önemli mâdenleridir. Ayrıca, kireç taşı, tuz, bazalt ve pembe mermer oldukça bol çıkarılır.
En önemli ihraç ürünleri; pamuk, pirinç, petrol, tabiî gaz, fosfat, tuz, demir, manganez, sigara, post ve deridir. Buna karşılık dışarıdan buğday, makine, teknik malzeme, harp silahı, araç ve gereçleri satın alır.
Mısır ekonomisi, tarımdan başka endüstri ve turizme de dayanır. Tekstil, kimyevî ürünler, petro-kimyâ ve çimento başlıca endüstri dallarıdır. Mevcut eski ve târihî eserler, her mevsim uygun iklimi ve kıyıları turistlerin ilgisini çekmektedir. Dünyânın yedi hârikasından olan piramitler ve İskenderiye feneri, kral mezarları, sfenksler önemli turizm gelir kaynaklarıdır. Bundan başka uzun ve çeşitli târihe sâhip olmasıyla Mısır, birçok milletin izlerini taşır. Özellikle Emevîler, Abbâsiler, Memlükler ve Osmanlılardan kalma câmi ve medreseler, han ve kervansaraylar önemli târihî yerlerdir.
Mısır’ın diğer önemli gelir kaynaklarından biri de Süveyş Kanalı ve Sina Yarımadasındaki mevcut petrol kuyularıdır.
Süveyş Kanalı Firavunlar devrinden beri mevcuttu. M.Ö. 600 yıllarında Nil ile Kızıldeniz birleştirilmişti. Sonraları kumla dolmuştu. Yavuz Sultan Selim Han, İkinci Selîm Han ve Üçüncü Mustafa Han zamanlarında kanal için teşebbüslerde bulunulmuş ve nihâyet 1859’da Mısır Hidivi Saîd Paşa zamânında 50.000’in üzerinde işçi kullanılarak kanal kazılmaya başlandı. 1869’da hizmete açıldı ve üç yıl sonra senetleri İngiltere’ye satıldıysa da, 1956’da millîleştirildi. Genişliği 150 m, derinliği 14 m ve uzunluğu 172 km olan kanal, Mısır ticârî dengesindeki pürüzlerin yarısından çoğunu karşılamaktadır. 1967 İsrail Harbi bu gelirlerin kaybına yol açtıysa da Enver Sedat’ın Camp David Antlaşmasını gerçekleştirmesinden sonra tekrar ekonomik kalkınma hızına katkıda bulunmaya başlamıştır.
Ulaşım: Mısır’da yerleşim merkezleri arasında yeterli bir ulaşım ağı vardır. 5335 km’ye varan demiryolları, devlet tarafından işletilmektedir. Karayollarının uzunluğu ise 32.241 km’ye ulaşmıştır. Bu yolların % 52’si asfalt kaplıdır.
Demiryolları ve karayollarının büyük bir kısmı yerleşim bölgesinin yoğun olduğu Nil Havzası boyunca yer almaktadır.
Nil’in büyük kısmında, belli tonaja kadar olan gemilerle ulaşım yapılmaktadır. Aynı zamanda iki yanı denizle çevrili olan Mısır’da her türlü geminin yanaşabileceği limanlar vardır. Ülkenin büyük şehirlerinde ve büyük kısmında hava alanları bulunmaktadır. Hava ulaşımı Mısır Hava Yolları tarafından sağlanmaktadır.
Alm. Mais (m.), Fr. Mais (m.), İng. Corn. Familyası: Buğdaygiller (Gramineae). Türkiye’de yetiştiği yerler: Anadolu, bilhassa Karadeniz bölgesinde yetişir.
Haziran-ağustos ayları arasında çiçekler açan, 1-2 m yüksekliğinde, bir yıllık, tek evcikli bir kültür ve tahıl bitkisi. Gövdeleri sert ve diktir. Yaprakları sapsız, geniş, uzun, üst yüzü tüylü, alt yüzü tüysüz olup, tabanı ile bir kın hâlinde gövdeyi sarar. Erkek çiçekler gövdenin ucunda salkım şeklinde dizilmiş başakçıklarda toplanırlar. Çiçekler kavuz adı verilen yaprakçıklarla örtülür. Dişi çiçekler, gövdenin alt ve orta kısımlarındaki yaprakların koltuğundan çıkan ve taşıyıcı yaprakçıklarla örtülü olan, kalınlaşmış, çomak şeklinde bir eksen üzerinde toplanmışlardır. Meyve, yâni mısır tâneleri, açık veya koyu sarı, esmer veya kırmızımtrak renklerdedir.
Mısırın vatanı, Güney Amerika’dır. 1520’de İspanyollar tarafından Avrupa’ya getirilmiş ve buradan diğer ülkelere yayılmıştır. Sıcak bölgelerin tahıl bitkilerindendir.
Mısır, nemli ve sıcak iklimi sever. Genellikle haziran ayında ekilip, eylül ayında hasat edilmekle beraber, bölgelere göre bu hasat daha erken olabilir. Fide döneminde çapalama ve seyreltme yapılır.
Türkiye’de 500 bin hektarlık alanda mısır zirâati yapılmakta olup, (1993) istatistiklerine göre 2.000.000 ton üretilmiştir.
Belli başlı mısır çeşitleri: Sert mısır, unlu mısır, at dişi mısır, patlak mısır ve kavuzlu mısırdır.
Kullanıldığı yerler: Dişi çiçeklerin güneşte kurutulmuş stilüsleri (mısır püskülü), tâneleri ve tanelerinden elde edilen yağ (mısır yağı) kullanılır. Mısır tanelerinde % 67 nişasta, % 10 azotlu maddeler ve % 8 yağ bulunmaktadır. Mısır tânelerinden (meyvesi) gıdâ maddesi olarak ve hayvan yemi olarak faydalanılmaktadır. Mısır tânelerinden elde edilen yağ, yemeklik yağ olarak veya kozmetik sanâyiinde hammadde olarak kullanılır. Mısır yağı, doymuş yağ asidi miktarının düşük olması sebebiyle damar sertliği olan hastalara yemek yağı olarak tavsiye edilir. Mısır sapları da hayvan yemi olarak, kuru veya tâze hâlde kullanılmaktadır. Mısır püskülü ise tedâvide kullanılabilmektedir. Püskülün bileşiminde karbonhidratlar, potasyum, sodyum ve kalsiyum tuzları vardır. İdrar söktürücü ve taş düşürücü olarak kullanılırlar.
Mısır karası: Mısır koçanında urlar meydana getiren rastık mantarı(Ustilago maydis)nın sporlarıdır. Sporlar, siyah renkli ve kömür tozu görünüşünde olup, mısır tâneleri yerinde meydana gelen urların içinde bulunurlar. Kan dindirici olarak halk arasında kullanılır. Mısır kömürü veya mısır yanığı olarak da bilinir.
Fransız devlet adamı. 26 Ekim 1916’da Fransa’nın Jarnac şehrinde doğdu. Bir istasyon şefinin oğludur. Paris’te hukuk ve siyâsal bilimler öğrenimi gördü. İkinci Dünyâ Savaşına katıldı. Yaralanarak Almanlara esir düştü. Hapishâneden kaçarak Direniş Hareketi Demokratik ve Sosyalist Birliğinin kurucuları arasında yer aldı. 1946 senesinden îtibâren milletvekili seçilerek Millî Meclise girdi. Çeşitli hükümetlerde bakan olarak vazife aldı. 1953-58 yılları arasında Direniş Hareketi Demokratik ve Sosyalist Birliğinin başkanlığını yaptı. 1959-1962 seneleri arasında senatör seçildi. Dördüncü Cumhûriyet döneminde bakan olarak vazife yaptı.
İlk zamanlar merkezci bir çizgi tâkip etmesine rağmen, zamanla sola kayarak Charles de Gaulle rejimine muhâlefet etti. Zamanla muhâlefetin önderi durumuna geçerek 1965’te Demokratik ve Sosyalist Sol Federasyonu kurdu. Aynı yıl cumhurbaşkanlığı seçimlerine sosyalistlerle komünistlerin ortak adayı olarak katıldı. İlk turda oyların % 32’sini aldı. Fakat ikinci turda de Gaulle karşısında az bir farkla yenildi. 1971’de Yeni Sosyalist Partinin kuruluş çalışmalarına katıldı ve partinin genel sekreterliğine seçildi. 1972’de, Sosyalist Parti,KomünistParti ve Sol Radikallerin imzâladığı ortak program çerçevesinde solun tek adayı olarak katıldığı Mayıs 1974’teki başkanlık seçimini de kaybetti Komünistlerle ittifakını sürdürerek, Sosyalist Partiyi solun ana partisi durumuna getirdi. 10 Mayıs 1981’de yapılan cumhurbaşkanlığı seçimini kazanarak, bu vazifesi sırasında mâlî kurumlarda ve önde gelen sanâyi kuruluşlarında devletleştirmeye yönelik bir proğram uyguladı. Mahallî idârelerin yetkilerini genişletti. Dış politikada SSCB’ye karşı katı bir tutum izledi. Üçüncü Dünyâ ülkelerinin meseleleriyle ilgilenmeyi kendisinin ve Fransa’nın çıkarlarına uygun buldu. Batı Almanya Başbakanı H. Kohl’un bir Fransız-Alman karma tugayı kurulması fikrini destekledi. Eylül 1987’de İkinci Dünyâ Savaşından sonra ilk defâ düzenlenen Fransız-Alman ortak tatbikatını H. Kohl ile birlikte izledi.
Mayıs 1988’de yapılan cumhurbaşkanlığı seçiminde geçerli oyların % 54’ünü alarak yeniden cumhurbaşkanı seçildi. Gerek 1989 yılında Doğu Avrupa’daki gelişmelere karşı tâkip ettiği politika, gerekse 1990 yılında patlak veren Körfez Krizi sırasındaki çalışmalarıyla dikkatleri çekti. Ülkedeki siyâsî, malî ve sosyal sıkıntılar sebebiyle Michel Rocard’ın 15 Mayıs 1991’de başbakanlıktan istifâ etmesi üzerine, ilk olarak bir kadını, Edith Cresson’u başbakanlığa getirdi. Fakat Fransa’da iç huzur ve sükun sağlanamadı. Kamuoyunu, dış meselelerle meşgul ederek yatıştırmaya çalışan Mitterand, Türkiye’yle ilgili meselelerde diğer Avrupa liderleri gibi çifte standartlı davranışlarını südürmektedir.Türkiye Cumhûriyeti Devletini bölmek için çalışan bölücü PKK terör teşkilâtını gizli ve dolaylı olarak destekleyen Mitterand, Körfez Krizi sırasında gösterdiği hassâsiyeti ve insancıllığı (!), Bosna-Hersek katliâmı konusunda ve Âzerbaycan’ın Karabağ bölgesindeki Ermeni işgâli konusunda göstermemiştir.
Alm. Magen, Fr. Estomac, İng. Stomach. Sindirim sisteminin, yemek borusu ile onikiparmak barsağı arasında kalan ve bir çaydanlığı andıran bölümü.
Mîdenin ön ve arka olmak üzere iki yüzü vardır. Her iki yüz sağda küçük kıvrım, solda büyük kıvrımla birbirine bitişir. Yapısı dört katlıdır; seröz zar, mîde kası, mukoza altı ve mukoza. Mîde üst-karın bölgesinde bulunur, sağında karaciğer, solunda dalak, üstünde diyafram, altında enine kalın barsak, arkasında pankreas vardır.
Mîdeyi meydana getiren kas tabakası 1-2 mm kalınlığındadır ve iki temel kas tabakasına ayrılır. Dış tabaka uzunlamasına kas tellerinden, iç tabaka ise dairevî kas tellerinden meydana gelir. Mukozanın yüzeyi, silindirimsi ve çanaksı hücrelerden bir epitelyumla kaplıdır. Epitelyumun üzerindeki çanaksı çukurcukların dibinde salgı bezleri bulunur; salgı bezleri mîdenin çeşitli kısımlarında değişik tiptedir.
Mîdenin çalışması hem mekanik, hem kimyâsaldır:
Mekanik bakımdan mîde, sağma hareketlerinin cereyan ettiği bir yerdir. Mîdenin besinleri karıştırdığı pek söylenemezse de, besinleri çoğu zaman başka kısımlardan daha kuvvetli ve esnek bir baskı altında sıkıştırdığı bir gerçektir.
Kimyasal bakımdan mîde çeperi üç salgı çıkarır: Mukus salgısı, tek hücreli bezlerden; mîde suyu, borumsu bezlerin ana hücrelerinden; kloridrik asit ise aynı bezlerin kenar hücrelerinden meydana gelir. Mukusun başlıca görevi, proteinleri sindiren mîde suyunun mîde çeperine değmesini önlemektir; çünkü mîde çeperi de proteindendir, mîde suyu ile zedelenebilir. Nitekim, mukus bulunmayan kısımlarda mîde kendi kendini yer ve ülser meydana gelir. Kloridrik asit, mîdede enzimlerin etkisini kolaylaştıran PH= 2 derecesinde bir iyonik asit tepkimesi sağlar. Pepsin, proteinleri hidroliz yoluyla polipeptitlere çevirir (etin, yumurtanın vb. sindirimi). Peynir mayası, sütün pıhtılaşmasını sağlar. Mîdedeki sindirimin sonucunda kimus meydana gelir. Mîdenin sinirleri otonom sinir sistemine âittir. Otonom sinir sistemini, beyin omurilik sinir sistemiyle birleştiren bağlar sâyesinde yiyecekler mîdeye inince, hattâ yemeğin tadı ağızda belirince mîde suyu salgılanmağa başlar (basit refleks). Fakat terbiye edilmemiş hayvanlar alıştıkları yiyecekleri gördükleri zaman da mîdelerinde salgılama olur (edinilmiş refleks). Terbiye edilmiş hayvanda yiyecek manzarasıyla bir uyarma yapılırsa (refleks) gene aynı sonuç elde edilir. İnsanda da durum aynıdır.
Mîdenin kapasitesi normalde 0,5-1 lt; mîde salgısının miktarı da günde ortalama 1,5 lt kadardır.
Mîde Hastalıkları
Mîdenin şekil veya durum bozuklukları: Mîdenin şekli kişinin tipine bağlıdır. Kısa boylu olanlarda enlemesine genişlemiş, uzun boylularda ise leğen kemiklerine kadar uzayabilen “büyük J harfi” şeklini almıştır. Bu son durum çoğu defâ mîde düşmesi olarak kabul edilirse de, hastalık anlamına gelmez. Bâzan mîde, kendi uzun ekseni etrafında ânî bir dönüş yapabilir ki bu durumda âcil cerrahî müdahaleyi gerektiren, şiddetli ağrı, bulantı-kusma ile kendini gösteren bir hastalık tablosu meydana gelir.
Mîdenin, sâdece röntgen filmleriyle tesbit edilen, fakat herhangi bir şikâyete yol açmayan şekil bozuklukları da vardır.
Mîde urları: İyi huylu ve kötü huylu olabilirler. İyi huylu olanlara çok az rastlanır, pek önemleri yoktur, bâzan hazımsızlık, şişkinlik, ağrı yapabilirler. Asıl önemli olan, kötü huylu urlardır ki bunların başında mîde kanseri gelir. Mîde kanseri her yaşta görülebilirse de daha çok elli yaşını aşkın erkeklerde görülür. Kanserin kesin sebebi henüz bilinmemektedir. Zayıflama, iştahsızlık, kansızlık, karın ağrısı, kanamalar, ishal, sarılık, ağrı, karında su birikmesi, hazımsızlık, şişkinlik gibi belirtilerden biri veya birkaçı bulunabilir. Bâzan ete karşı tiksinti duyulur.
Teşhiste mîde filmi yardımcıdır. Fakat kesin teşhis, mîde kamerası ile mîdeyi inceleyip, şüpheli yerlerden parça alarak, bu parçanın mikroskop altında incelenmesiyle konulur. Fakat yurdumuzda teşhis konulduğu zaman çok kere hastaya yapılacak pek birşey kalmamıştır. Bunu önlemek için en ufak bir şüphe hâlinde film çektirilerek, durum aydınlatılmalıdır ki, erken teşhis konulabilsin.
Teşhis konulduktan sonra yapılacak tedâvi: Şâyet iş işten geçmemişse veya hastaya faydası dokunacağına kanaat getirilirse, cerrâhhi müdahaleden ibârettir.
Mîde ülseri: Mîdenin herhangi bir yerinde bulunabilen yaradır. Mîdenin iç yüzünü örten tabakadan, mîdenin dış tabakasına doğru ilerleme gösterir. (Bkz. Ülser)
Mîde iltihabı: (Bkz. Gastrit)
Ânî mîde genişlemesi: Aşırı derecede yemek yeme sonucunda, mîde oldukça genişler ve kasılma gücü azalarak, içindekini boşaltamaz hâle gelir. Bulantı-kusma, karın ağrısı vardır. Tedâvisi sonda ile mîdenin boşaltılmasından ibârettir.
Mîde yıkatmak: (Bkz. Lavaj)