MENDELYEF (Mendeleyev), Dimitri Ivanovich

Rus kimyâcısı. 1834’te Sibirya’da Tobolsk’ta doğdu. O zamanki ismiyle Sen Petersburg’da Pedagoji Enstitüsünde okudu. 1863’te Teknoloji Enstitüsünde profesör oldu. 1866’da Sen Petersburg Üniversitesine tâyin edildi. Gazlar ve çözeltiler üzerinde önemli araştırmalar yaptı. Fakat onu dünyâ çapında meşhur eden buluşu, “elementlerin özelliklerinin, atom ağırlıklarının devri (periyodik) fonksiyonu olduğu” idi. Aynı devirde yaşayan Alman Lothar Meyer de bu fikri ileri sürmüştü. Fakat bu sistem, Mendelyef’in adı ile anıldı. Mendelyef, o zaman bilinen altmış üç elementi bir tablo hâlinde, atom ağırlıkları sırası ile düzenlendi. Bu tabloda boş yerler kalmıştı. Elementlerin özelliklerinin devri olarak tekrarlanması fikrinden hareketle bu boş yerler için özellikler târif etti. Birkaç sene sonra bulunan ve galyum, skandiyum ve germanyum ismi verilen elementlerin özelliklerinin, Mendelyef’in tahminine uyduğu görüldü.

On dokuzuncu asrın sonunda altı inert gaz keşfedildiğinde, Mendelyef’in tahmin edemediği, periyodik tabloya tam mânâsı ile uyan ve benzer özellikleri bulunan bir element âilesi daha ortaya çıkmış oldu.

Yirminci asırda elementlerin devri tablosu yeniden düzenlendi. Bu defâ atom ağırlıkları yerine atom numaraları esas alındı. Bâzı ufak farklar ile Mendelyef’in tablosuna benzeyen bu sistemde, benzer özelliği olan elementler alt alta gelerek bir âile meydana getirirler.

1893’te Millî Ağırlıklar ve Ölçüler Bürosu Müdürü olan Mendelyef, petrol sanâyii konusunda hükümete danışmanlık yaptı. Kimyâ Prensipleri isimli eseri, uzun yıllar ders kitabı olarak okutuldu ve çeşitli dillere tercüme edildi.

Dimitri Ivanovich Mendelyef, 1907’de zatürreden öldü.

MENDİL

Alm. Taschentuch (n.), Fr. Mouchoir (m.), İng. Handkerchief. El, yüz kurulamak, burun ve ter silmek veya ufak tefek parçaları içine koymak için, kenarları çekili veya işlemeli bezlerden meydana gelen dokumalar, yağlık, çevre.

Dört köşe şeklinde, ceplerde devamlı taşınan bez parçaları ile süs için erkeklerin yan göğüs ceplerine konulan bez parçalarına da mendil ismi verilmektedir.

Mendil, süs ve temizlik eşyâsı olarak kullanıldığı gibi, yurdumuzun çeşitli yörelerindeki mahallî oyunlarda, oyuncu başlarının elinde oyun idâre etmek için de sallanılır. Temizlik için kullanılan mendiller genelde sâdedir. Süs mendillerinin kenarları işlemeli, oyalı, dantelli olduğu gibi altın simli cinsleri de vardır.

Mendiller kullanıldığı yerlere göre üç kısımda sınıflandırılır: Boyları ve enleri küçük olanlar, süs; orta boyluları ağız ve burun silmede, el-yüz kurulamada (bunlara havlu da denir); büyük boyda ve ende olanları da, çıkın yapmak, öteberi vs. gibi şeyleri koymakta kullanılır.

Mendillerin süsleri, oyaları, işlemeleri çevrenin âdet, örf, gelenek ve göreneklerine göre değişmektedir. Anadolu’da mendillere işlenen oyaların iplik renkleri, çeşitli motifler ve süsler, karşılıklı düşünceler, istekleri dile getirmede kullanılır. Bâzı yörelerde ise mendil, iki kişi arasında bağlantı kurarak anlaşma aracı olduğu için alâkayı, konuşmayı kesmek için de kullanıldığı vâkidir. Karadeniz ve Orta Anadolu çevresinde oğlan, kız tarafına dünürlük (istek) vasıtası olarak mendil gönderir. Eğer gönderilen mendil geri çevrilmezse “evet”, çevrilirse “hayır” anlamı taşımaktadır. Bâzı sebeplerden dolayı aynı mendil taraflar arasında karşılıklı olarak iâde edilirse iki sözlünün birbirini istemediği ortaya çıkar.

Bâzı yörelerde mendil, düğünlerde ve bayramlarda gençler arasında bir eğlence aracı olarak kullanılır. Bu eğlenceye “mendil kapmaca oyunu” ismi verilir.

Nişan ve nikâhlarda da taraflar arasında mendil alıp verme geleneği bâzı yörelerde hâlâ vardır.

MENEKŞE (Viola)

Alm. Veilchen (n.), Fr. Violette (f.), İng. Violet. Familyası: Menekşegiller (Violaceae). Türkiye’de yetiştiği yerler: Yaygın, her yerde yetişir.

Yaprakları kulakçıklı ve kulakçıkları bitkinin yaprakları şeklinde, hatta daha büyük olarak gelişmiş, tek veya çok yıllık bitkiler, Çiçekler tek, çanak yaprakları arkaya kıvrık, alt taç yaprağı mahmuzludur. Familya (Violaceae) karakterlerini taşır. Dünyâ üzerinde 500 kadar türü bulunur. Türkiye’de 21 tür, yabanî olarak yetişir.

Menekşe tıbbî olarak veya süs bitkisi olarak kullanılır. Memleketimizde en çok tanınan, Hercaî menekşe (Viola tricolor) ve kokulu menekşe (Viola odorata) dir.

Kokulu menekşe (V. odorata): Mart-mayıs ayları arasında, koyu mor renkli ve güzel kokulu çiçekler açan, 10-30 cm yüksekliğinde, çok yıllık otsu bir bitki. Bitkinin yaprakları uzun saplı ve kalp şeklindedir. Anadolu’da nâdir olarak bulunur. Süs bitkisi olarak yetiştirilir.

Kullanıldığı yerler: Kokulu menekşenin çiçeklerinin terletici ve balgam söktürücü etkisi vardır. Yaprakları yumuşatıcı ve idrar söktürücü kökleri ise ishal etkilidir.

Hercaî menekşe (V.tricolor): Mayıs-eylül ayları arasında, açık sarı veya mavimsi renklerde çiçekler açan, 10-30 cm boylarında, bir yıllık otsu bitkiler. Anadolu’da yabânî olarak yetiştiği gibi süs bitkisi olarak da yetiştirilir. Bitkinin çiçekli dalları idrar söktürücü bâzı deri hastalıklarında kan temizleyici olarak ve romatizmaya karşı kullanılır.

MENEKŞEGİLLER (Violaceae)

Alm. Veilchengewaechse, Fr. Violacees, İng. Violaceae. Otsu veya odunsu, karşılıklı veya sarmal dizilişli yaprakları bulunan bitkiler. Yapraklar basit ve genellikle stipula (kulakçık)lıdır. Çiçeklerinin beş çanak ve beş taç yaprağı vardır. Taç yapraklarından biri altta büyük, diğerleri üstte daha küçüktür. Altta bulunan büyük taç yaprağının arasına bir çanak yaprağı, yandaki taç yapraklarının altına da birer çanak yaprağı düşmektedir. Taç yapraklarına bitişmiş, beş erkek organ bulunur ve bunun ikisi nektaryum (bal özü bezi) şeklindedir. Meyve, kapsül veya üzümsü meyve tipindedir ve çok tohumludur. Tropik bölgelerden mutedil bölgelere kadar yayılmış 16 cins ve 850 kadar türü vardır. Memleketimizde bir cins menekşe (Viola) ve 21 türü yetişir.

MENEMEN OLAYI

İzmir İline bağlı Menemen ilçesinde 23 Aralık 1930 tarihinde Derviş Mehmed ve arkadaşları tarafından girişilen hareket ve sonrasında meydana gelen hâdiseler.

Serbest Cumhûriyet Fırkasının feshedilmesinden yaklaşık bir ay kadar sonra meydana gelen olay Örfî idâre (Sıkıyönetim) Mahkemesi savcısının belirttiği gibi bir esrarkeş olan Derviş Mehmed ve arkadaşları tarafından tertip edilmiştir. Aslen Giritli olup İslâmiyet hakkında bilgisi olmayan, her türlü teşvik ve tahrike kapılabilecek özellikte câhil bir kimse olan Derviş Mehmed, etrafına topladığı Sütçü Mehmed, Şamdan Mehmed, Nalıncı Hasan ve Zekî Mehmed adlı kişileri kendisinin Mehdî olduğuna inandırdı. Mehdî olduğunu kabul eden kişilerle birlikte 1930 senesi Aralık ayının sonlarına doğru Manisa’dan Menemen’e gitmek üzere yola çıktılar. 23 Aralık 1930 günü sabaha karşı Menemen’e ulaşan Derviş Mehmed ve arkadaşları, o gün sabah namazı vaktinde şimdiki belediye binasının arkasındaki câmiye girdiler. Sabah namazından sonra, Derviş Mehmed adlı esrarkeş câmide bulunan ve üzerinde Kelime-i Tevhid yazılı olan sancağı eline alarak câmiden çıktı. Dışarı çıkan cemâate karşı; “Ey Müslümanlar! Ne duruyorsunuz. Halife Abdülmecid Efendi hududa geldi. İşte Sancak-ı Şerîf çıktı, gelin toplanın, şerîat isteyelim!” diye bağırmaya başladı.

Cemâatin şaşkın bakışları arasında tekbir getirerek ilerleyen Derviş Mehmed ve arkadaşları, sancağı hükümet konağı önündeki meydana diktiler. Bu sırada bâzı saf ve câhil kimseler de bu gruba katıldı. Derviş Mehmed yüksek sesle bağırıp bütün Menemenlileri Sancak-ı Şerif altında toplanmaya dâvet etti. Bu sırada durumu haber alan bir jandarma yüzbaşısı yanındaki sekiz erle birlikte olay yerine geldi. Fakat bu yüzbaşı Derviş Mehmed serserisinin ve etrafındaki gâfillerin çılgınlığını önleyemedi. Civardaki kışlada nöbetçi olarak bulunan yedek subay Asteğmen Mustafa Fehmi Kubilay yanına aldığı bir manga askerle birlikte Hükûmet meydanına geldi. Askerlere “Süngü tak!” emrini verdikten sonra tek başına Derviş Mehmed’in üzerine yürüdü. Bu sırada duyulan bir silah sesiyle Kubilay yaralandı. Derviş Mehmed serserisi eline geçirdiği bir bağ bıçkısıyla Kubilay’ın başını kesti. Bu kesik başı bir iddiaya göre, götürüp câmi avlusundaki musalla taşının üstüne koydu. Başka bir iddiaya göre ise sancak gönderinin ucuna taktı. Kısa sürede korkunç bir hal alan olay üzerine orada bulunan kimseler sağa sola kaçışmaya başladılar. Bu sırada olay yerine gelen bir bölük asker, meydanı kuşattı. Çarpışma başladı ve açılan makinalı tüfek ateşi sonunda Derviş Mehmed serserisiyle, Sütçü Mehmed ve Şamdan Mehmed öldürüldüler. Nalıncı Hasan Manisa’ya kaçtı. Zekî Mehmed ise çarpışmanın başlamasından bir müddet sonra ölü taklidi yaparak meydana uzandı. Mâsum bir mahalle bekçisinin de öldüğü Menemen olayı üzerine toplanan Bakanlar Kurulu; Menemen Olayının Cumhûriyete karşı büyük bir ayaklanma olduğu gerekçesiyle Menemen ile Manisa ve Balıkesir’in merkez ilçelerinde bir ay süreyle sıkıyönetim îlân etti.

Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal de olayın siyâsî kaynaklarının araştırılmasını, olayla ilgili görülen herkesin şiddetle cezalandırılmasını, verilen ölüm cezâlarının hemen yerine getirilmesini, olaya seyirci kalan, hattâ açıktan açığa destekleyen Menemen halkının başka yere göç ettirilmesini, Serbest Cumhûriyet Fırkasını desteklemiş olan muhalif basına karşı sert tedbirler alınmasını istedi.

Örfî İdare (Sıkıyönetim) kumandanlığına Fahrettin (Altay) Paşa, Örfî İdâre Mahkemesi başkanlığına da kolordu kumandanı Mustafa (Muğlalı) Paşa getirildi. Sıkıyönetim Mahkemesi tahkikata başladığından îtibâren geniş çapta tutuklamalarda bulundu. Nakşibendiyye yolu büyüklerinin hepsi tutuklanarak hapsedildi. 2200 kişinin yargılandığı mahkeme neticesinde 37 kişi îdâma mahkûm edildi. 41 kişi çeşitli cezâlara çarptırıldı. Bilâhare bu 37 îdâm mahkûmundan yedisi hakkındaki karar bozuldu, ikisi vefât etti, diğer yirmi sekiz kişi 1931 yılı 3/4 Şubat gecesi sabaha karşı îdâm edildiler. Sıkıyönetim mahkemesinin soruşturmasında olayın siyâsî bir yönü bulunmadığı ve mahallî nitelikte olduğu kanaatine varıldı. 26 Şubat 1931’de Balıkesir ve Manisa’nın merkez ilçelerinde 8 Martta da Menemen’de sıkıyönetim kaldırıldı. Menemen halkının başka bir yere göç ettirilmesinden de vaz geçildi. Menemen’de daha sonra Asteğmen Kubilay’ın anısına bir anıt dikildi.

Yalan Söyleyen Târih Utansın kitabının 1. cilt 287-302. sayfalarında Menemen Olayıyla ilgili özet olarak şu bilgiler verilmektedir:

“Menemen olayı Cumhûriyet devrinin henüz aydınlığa kavuşmamış olaylarındandır. Bu olayın bir irtica olayı olduğu nakledilegelmişse de henüz gerçek yüzü ortaya çıkarılıp, yazılıp söylenmemektedir. Sultan İkinci Abdülhamîd Hanı tahttan indirmek için iç ve dış mihraklarca tertiplenmiş olan 31 Mart Vak’asıyla çok benzerliği bulunan Menemen Olayı, iddiâ edildiği gibi gerçekten bir irticâ olayı mıdır? Yoksa 31 Mart Vak’asında olduğu gibi bâzı gafillerce sahneye konmuş bir irticâ oyunu mudur? Bu soruların kesin ve net cevabı elde bulunan bilgi ve belgelerle henüz verilememektedir. Ancak câhil ve İslâmiyetle alakası olmayan kişiler tarafından icrâ edilmesi bu olayın İslâmiyete düşman olan, Müslümanları sindirmek için çalışan bâzı mihraklar tarafından tertiplenmiş olduğunu ortaya koymaktadır. Olayın tertipleyicilerinden olan ve olay yerindeki çarpışmalar sırasında ölü taklidi yaparak meydana uzanıvermiş olan Zekî Mehmed’in ölmediği anlaşılıp ellerine kelepçe vurulduğu sırada; «Bunlar da ne be! Hani bize para vereceklerdi?» sözü olayın gizli eller tarafından tertiplendiği iddiasını kuvvetlendirmektedir.”

Genelkurmay Harp Târihi Başkanlığı Resmî Yayınları 8 seri nolu Türkiye Cumhûriyetinde Ayaklanmalar adlı kitabın 362. sayfasında Menemen Olayıyla ilgili olarak “Olayda Dikkati Çeken Önemli Hususlar” başlığı altında şöyle denilmektedir: “İlk defâ ortaya atılan bu şerirler (kötü kişiler) bir süre Manisa’da bir esrarkeş kahvesinde sık sık toplanarak burayı bir tekke hâline getirmişlerdi. Özellikle son günlerde sakal bıyık bırakarak büsbütün dikkati çeker bir hal aldıkları halde ve bu hal ilçe zabıtasınca da bilindiği halde, Manisa’dan birden bire ortadan kayboldukları zaman âilelerinin hükûmete mâlumat vermiş olmalarına rağmen, hükûmet hiçbir teşebbüste bulunmadığı gibi, civar ilçelerin de dikkatini çekmemişti. Ayrıca bu hareketin Manisa’da veya dışarıda bir örgüte bağlı olduğu üzerinde bir soruşturma da yapılmamıştı.

Manisa’dan ayrıldıktan sonra Paşaköy, Yağcılar,Bozalan, Çukurköy civarlarında 15 gün kadar dolaşarak ahâliye bir takım telkinlerde bulundukları halde, bu durumdan kimsenin haberi olmamıştı.

Kezâ 23 Aralık 1930 günü sabah namazına doğru silâhlı olarak Menemen’e giren ve ahâli ile birlikte sabah namazını kıldıktan sonra ellerine bir bayrak alarak ahâli ile birlikte câmiden çıkışlarından ve hükûmet konağı önüne kadar gelişlerinden yetkililer hiçbir şekilde mâlumat alamamıştı.”

1985 yılında Ankara’da yayınlanan Türkiye’de Anarşi ve Terörün Hedefleri (YÖK Raporları) adlı kitabın 78. sayfasında şöyle denilmektedir: “1930 yılında Menemen’de meydana gelen olaylara karışanların Giritli olması, hâdisenin geliştiği köylerin halkının Rumeli’den gelmiş göçmenler olması ve olayda İslâm dîniyle alâkaları bulunmayan Yahûdî şahısların da yer alması, son derece dikkat çekicidir.”

MENEMENLİZÂDE MEHMED TÂHİR

Tanzimat devri şâir ve yazarlarından. 1862’de Adana’nın Karaisalı ilçesinde doğdu. Bölgede tanınmış Menemenli aşiretine mensuptur. Babası, Daire-i Celile- i Uzma Telgraf Kalemi Müdürlüğünde bulunmuş Haşim Habib Beydir.

İlk tahsilini Adana Sıbyan Mektebinde yaptı. Daha sonra İstanbul’daki Soğukçeşme Askerî Rüştiyesine gitti. Bu okuldan mezun olduktan sonra Mekteb-i Mülkiyeye devam etti ve bu okulun Âlî kısmından mezun oldu (1883). Devlet memuriyetine “Surâ-yı Devlette başladı. Daha sonra Zirâat Nezâreti Tercüme Kaleminde çalıştı. Adana, İzmir, Selanik maarif müdürlüklerinde bulunan Mehmed Tâhir, 1893’te Maarif Nezâreti Mektubî Kalemi Müdürü olarak İstanbul’a döndü. Maarif Nezâretinde çeşitli vazifelerde bulunduğu sırada Mülkiye Mektebinde edebiyat ve kitâbet-i resmiye dersleri verdi. Darülfunun Edebiyat Şubesinde Usûl-i terbiye ve Tedris Hocalığında bulundu. Maarif Nezâretindeki başarılı çalışmalarından dolayı ulâ sınıf-ı evveli rütbesi ve ikinci rütbe-i Osmanî nişanı aldı. 1903’te İstanbul’da geçirdiği kalp krizi sonucunda öldü. Karacaahmed Mezarlığına defnedildi.

Menemenlizâde Mehmed Tâhir; şâir, edebî tenkitçi, nâşir ve eğitimci olarak tanınır. Şiire mülkiye’de talebeyken Recaizâde Mahmud Ekrem’in teşvikiyle başladı. İlk şiirlerinde Abdülhak Hâmid ve Recaizâde Mahmud Ekrem’in tesirlerinde kaldı. Şiirlerinde hem eski edebiyatımızın, hem de batı şiiri nazım şekillerini kullandı. Kullandığı arûz kalıpları daha sonra Servet-i Fünun edebiyatı devresinde yaygınlık kazandı. Kâfiyenin şekilden ziyâde ses unsuru olduğuna inanır. Kafiye’yi göz için değil, kulak için yazan ilk şâirdir. Sosyal konuları ihtiva eden şiirlerini Servet-i Fünun döneminde yazmıştır. 1897 Türk-Yunan Harbinin acılarını dile getiren şiirlerinde sosyal yardımlaşma konularını işler. Yardımlaşmanın kaynağını İslâmiyete bağlar. Dînî şiirlerinde, Allahü teâlânın varlığının inkar edilemiyeceğini, kainattaki nizâm ve bu nizam karşısında insanın duyduğu hayranlığı Allahü teâlânın yaratma gücünü konu olarak işler. Mehmed Tâhir’in önemli bir yönü de mecmua yazımcılığıdır. Devrinin en büyük edebi dergileri olan Güneş, Hâver ve Gayret mecmualarını yayınladı.

Mehmed Tâhir’in yazdığı eserlerden bâzıları şunlardır: 1) Elhan (1886), 2) Yâd-ı Mâzi (1887), 3) Âsâr-ı Perişan (1893), 4) Osmanlı Coğrafyası (1894), 5) Terâne-i Zafer (1897), 6) Osmanlı Edebiyatı (1897), 7) Mükemmel Coğrafya-i Osmanî (1898), 8) İlm-i Servet.

MENENGİÇ (Pistacia terebinthus)

Alm. Terpentinpistazie (f), Fr. Térébinthe (m), İng. Terebinth tree. Familyası: Antep fıstığıgiller (Anacardiaceae). Türkiye’de yetiştiği yerler: Batı, Güney ve Güneydoğu Anadolu.

Nisan-haziran ayları arasında, yeşilimsi renkte çiçekler açan, 2-6 m yüksekliğinde, kışın yaprağını döken ağaçlar. Çitlenbik olarak da bilinir. Meyveleri önce kırmızımsı olup, daha sonra kahverengine döner. Ağacın dallarına yapılan yaralamalarla yahut da kendiliğinden sızmayla sakız elde edilir. Bu sakız, bal kıvamında, sarımsı veya grimsi renkli ve hoş kokulu olup menengiç sakızı adını alır. Batı Anadolu’da yabânî menengiçleri aşılamak sûretiyle antepfıstığı elde edilmektedir.

Kullanıldığı yerler: Menengiç sakızı dahilen, idrar ve solunum yolları antiseptiği olarak kullanıldığı gibi, göğüs yumuşatıcı ve balgam söktürücü olarak da kullanılır. Menengiç meyveleri rezin, uçucu yağ, palmitik, oleik, stearik asit gibi yağ asitlerini ihtivâ eder. Meyveleri idrar söktürücü etkiye sâhiptir. Gaziantep bölgesinde meyveleri kavrularak menengiç kahvesi adı altında kahve yerine kullanılmaktadır.

MENENJİT

Alm. Meningitis, Hirn hautentzündüng, Fr. Ménengite, İng. Menengitis. Beyin zarlarının iltihabı. Kafatası zedelenmeleri veya orta kulak hastalığı sonucu beyin zarları iltihaplanabilir. Kanla gelen mikroplar da özellikle küçük çocuklarda menenjit yapabilir.

Menenjite, mikroorganizmalar yol açmaktadır. En sık rastlanan mikrop menengokok ismi verilen kahve tanesini andıran bir çift mikroptur. Ayrıca steptokok, stafilokok, pnömokok, haemophilus influenzae isimli mikroplar da menenjite sebep olabilirler.

İnsanların çoğunda menengokoklar sâdece boğazda bulunur, fakat kişinin rutubet ve soğuğa veya fazla miktarda mikrop istilâsına mâruz kalması sonucu, bu mikroplar kan dolaşımına geçerler. Kuluçka devri 1-5 gündür ve belirtileri ânî başlar. Ateş yükselir, çocuklar havâle geçirebilir, deri döküntüsü görülebilir. Çok şiddetli baş ağrısı, fışkırır tarzda kusma vardır, ışığa bakamaz, genellikle bacaklarını ve omurgasını gergin tutarak, bir yanına yatar. Ense sertliği vardır. Boynunu öne eğemez. Sırt üstü yatan hastanın bir bacağı karnının üstüne gelecek şekilde büküldükten sonra, bacağı dizden açmaya çalışmasıyla, çok şiddetli ağrı hissedilir (kernig belirtisi). Hastanın komaya girmesi, durumun çok ağır olmasına işarettir.

Kesin teşhis, hastanın belinden su alınıp (lomber ponksiyon) mikroskopta incelemek ve biyokimyâsal araştırmalar yapmakla konulur.

Bütün menenjitlerde klinik bulgular hemen hemen aynıdır. Ayırım, belden alınan sıvının incelenmesiyle mümkündür. Menengokok, stafilokok, pnömokok gibi bakterilerin yolaçtığı menenjitte, belden alınan sıvı irinlidir ve bulanıktır. Halbuki tüberküloz menenjitte ve virüslerin sebep olduğu menenjitte belden alınan sıvı berraktır.

Tedâviye âcilen başlanmalıdır. Belden alınan sıvıdaki mikroplara uygun olan antibiyotik tesbit edilinceye kadar, yüksek dozda penisilin ile tedâviye başlanır. Daha sonra uygun antibiyotik hangisi ise onunla tedâviye devam edilir. Menenjit tedâvisi, hastânede yapılmalıdır.

Tedâvinin yapılmaması, geciktirilmesi veya yanlış olarak uygulanması neticesinde şayet hasta ölmezse, istenmeyen bâzı sakatlıklar kalır (körlük, sağırlık, zekâ geriliği vb.).

MENGENE

Alm. Schraubstock (m); Presse, Kelter (f.), Fr. Etau, pressoir (m), İng. Press, vise, clamp. Umumiyetle cisimleri sıkıştırma, sıkıca tutma işlerinde kullanılan âletlere verilen isim. Bu âletlerdeki sıkıştırma herhangi bir motor vasıtasıyla olmayıp, bir vida sistemi yardımıyla yapılır. Esas itibariyle hepsi aynı olmakla beraber, birçok mengene çeşidi vardır. Bunlardan en çok kullanılanı demirci, tornacı gibi metal işleriyle uğraşanların, işleyecekleri parçayı tutturdukları demirci mengenesidir. Bir diğeri ise marangozların veya mobilyacıların tutkalla yapıştırdıkları parçaları sıkıştırdıkları marangoz mengenesidir. Ayrıca kumaş mengenesi, pah mengenesi, pimli mengene, kambura mengenesi, ayaklı mengene gibi daha başka çeşitleri de vardır.

Mengeneler yapı olarak üç parçadan meydana gelir:

1. Gövde: Mengenenin sabit olan parçası olup, üzerinde bir vida yuvası ve sıkıştırılacak maddeyi tutacak sabit bir sıkıştırma yüzeyi vardır.

2. Vidalı kısım: Sâbit gövde üzerindeki vida deliğine uygun ve sıkıştırılacak eşyâyı tutacak, hareketli sıkıştırma parçasını hareket ettiren bir vidadan müteşekkildir.

3. Vida kolu veya sıkıştırma kolu: Vidayı döndürmeye yarayan, ekseriya vidaya geçmeli olan parçadır.

Mengenelerde sıkıştırma işi, vidalı kısmın vida kolu (mengene kolu) veya başka bir sistemle döndürülmesiyle gerçekleşir. Vidanın her tam döndürülmesi sonucunda vida, bir vida adımı kadar ilerleyerek, tutturulan parçayı sıkıştırır. Vida kolunun uzun olması ve kolu çeviren kimsenin kuvveti nisbetinde daha fazla bir sıkıştırma olayı meydana gelir.

Mengenenin sıkıştırıldıktan sonra gevşememesi ise, vida ile vida yuvası arasındaki sürtünme kuvvetinin büyüklüğü sebebiyledir.

MENGÜCÜKLER

Erzincan, Kemah ve Divriği’de on birinci yüzyılın sonundan, on üçüncü yüzyılın sonuna kadar hâkim olan Türk beyliği. Kurucusu olan Mengücük Gâzi, Büyük Selçuklu Devleti sultanlarından Alparslan’ın kumandanlarındandır. Onun, Oğuzların Kayı, Bayat, Karaevli veya Alkaevli boylarından birine mensup olduğu hakkında görüşler mevcuttur.

1071 Malazgirt Zaferinden sonra Anadolu’nun zaptı için vazifelendirilen beylerden biri de Mengücük Gâzi idi. Süratle harekete geçen Mengücük Gâzi, Erzincan, Kemah, Divriği ve Şarkî Karahisar’ı hâkimiyeti altına alarak kendi adıyla anılan beyliğini kurdu. Ömrü Gürcüler, Rumlar ve Abhazlara karşı cihâdla geçen Mengücük Gâzinin 1118’de şehit düştüğü rivâyet olunmaktadır. Kemah yakınlarında Karasu kıyısında bulunan bir kümbetin Farsça kitâbesinde Mengücük Gâzi hakkında; “Âlim, âdil, ülkeler fetheden, halkın sığınağı Erzurum, Erzincan, Kemah, Diyarbakır ve bunların kalelerini alan; dinsizlerin ciğerlerini dağlayan, boyunlarını kılıçla vuran Mengücük Gâzi. Allah rûhunu şâdeylesin, kabrini nûrlandırsın, günâhlarını bağışlasın.” yazılıdır.

Mengücük Gâzinin yerine oğlu İshâk geçti. Babasının genişleme siyâsetini tâkip eden İshâk Bey, 1120’de Artukoğlu Emir Belek’e esir düştü. Daha sonra esâretten kurtuldu ise de beyliği Dânişmendlilerin hâkimiyeti altına girdi.

Dânişmendli Melik Gâzinin hükümrânlığı altında yirmi beş yıl hüküm sürdükten sonra, 1142’de vefât etmesiyle Mengücükler ikiye ayrıldı. İshâk Beyin oğullarından Dâvûd Şâh Erzincan, Kemah; Süleymân Şâh da Divriği kolunun ilk beyleri oldular. Anadolu Selçuklu Devletine tâbi olan Mengücük Devletinin Erzincan Kemah koluna 1228 yılında son verildi. Siyâsi târihi bütünüyle bilinmeyen Divriği kolu da, Moğol hükümdârı Abaka’nın 1277’de şehri tahrip etmesiyle sona erdi.

Doğu Anadolu’da Erzincan, Kemah, Divriği ve Şarkî Karahisar’a sâhip olan Mengücükler, siyâsî faaliyetlerinden ziyâde, inşâ ettirdikleri sanat eserleriyle tanınırlar. Herbiri birer sanat şâheseri olan hayır müesseseleri yaptırdılar. Erzincan’daki eserleri, şehrin zelzelelerde gördüğü zararlardan dolayı zamanımıza kadar gelememiştir. Erzincan civârındaki kitâbesiz Künbed’in Mengücüklere âit olduğu kabûl edilir. Kemah ve Divriği’de pekçok Mengücük eseri mevcuttur. Kemah’dakiler harâbe hâlindedir. Divriği’de Ahmed Şâhın yaptırdığı Ulu Câmi, san’at târihi bakımından kıymetlidir. Ulu Câminin yanında, 1231’de yapılan bir de Dârüşşifâ (hastâne) vardır. Dârüşşifâ, Mengücük âilesinden Turan Melek Hâtun tarafından yaptırılmıştır.

Erzincan’ı ilim ve kültür merkezi hâline getiren Mengücük beyleri, ilim ve sanat adamlarının hâmisiydiler. Mengücük hânedan mensupları, öksüz, fakir ve zavallıların sâhibi olup, onları himâye ederlerdi.

Mengücük Beyleri

Mengücük Gâzi

  (Takriben, 1072-1118)

İshâk Bey

 (Takriben, 1118,1142)

Erzincan-Kemah kolu:

Birinci Dâvûd Şah   

(Takriben, 1142-1162)

Fahreddîn Behram Şah    

(1162-1225)

İkinci Dâvûd Şah    

(1225-1228)

Divriği kolu:

Birinci Süleymân Şah  

(Takriben 1142-?)

Seyfeddîn Şâhin Şah

(Takriben ?-1197)

İkinci Süleymân Şah

(Takriben 1197-1128)

Hüsâmeddîn Ahmed Şah  

(1228-1243)

Müeyyed Melik Sâlih

(1243-1277)

MENİSKÜS

Alm. Meniskus, Fr. Ménisque, İng. Meniscus. Bir eklemdeki, yarım ay şekilli kıkırdak. Özellikle diz eklemindeki kıkırdağa verilen addır.

Bu kıkırdakların çeşitli sebeplerden dolayı zedelenmelerine, yırtılmalarına, ezilmelerine menisküs lezyonları ismi verilir. Bu lezyonlar, en çok sporcularda görülür. Yırtılma ânında kişi, şiddetli bir ağrı duyar ve mafsalı içinde bir şeyin yırtıldığını hisseder. Dizde kilitlenme olabilir veya olmayabilir. Mafsal içinde sıvı birikir. Hastanın hikâyesinin dinlenmesi, dikkatli bir muayene ve gerekirse mafsal filmlerinin çekilmesiyle veya artroskopi ile teşhis konur.

Tedâvisi; hastalanmış menisküslerin usulüne uygun olarak çıkarılmasıdır ki buna da menisektomi denir. Hafif vak’alarda ameliyat gerekmeden uygun bir tıbbî tedâviyle geçiştirilebilir.

MENİYYE

Sultan Abdülazîz Han zamanında İngiltere’den alınan tüfeklere verilen ad. “Öldürücü” mânâsına gelmektedir.

Avrupa’daki teknik ve ilmî gelişmelerin kısa zamanda memlekete gelmesine çalışan Sultan Abdülaziz, silâh ve askerî teçhizât üzerinde önemle dururdu. Nitekim bu iş için İngiltere’ye altmış bin tüfek ısmarladı. Bunlar 1863 yılından îtibâren kısım kısım gelmeye başladı. Namlularında altı yivi bulunan bu tüfekler sultana arz olunduğunda, tetkikten sonra Sultan; “Top ve tüfeklerin daha iyilerinin Osmanlı silah fabrikalarında yapılmasını, lüzumlu olan parayı bizzat kendisinin vereceğini.” Tophane Müşiri Halil Paşaya söyleyerek, derhal bu işe başlanılması emrini verdi.

MENKUL KIYMETLER

Alm. Börsenpaplere, Fr. Biens Meubles, İng. Securities. Ortaklık veya alacaklılık sağlayan, belli bir meblağı temsil eden orta ve uzun vâdeli yatırım aracı olarak kullanılan, mislî nitelikle çok sayıda ve serî hâlinde çıkarılan, aynı ibareleri taşıyan kıymetli evrak.

Menkul kıymetler sâbit gelirli ve değişken gelirli olabilir. Klasik tahviller ve çeşitleri, hisse senediyle değiştirilebilen tahviller, ipotekli borç ve irat senetleri, banka bonoları, banker garantili bonolar ve finansman bonoları sâbit gelirli araçlardır. Klasik hisse senetleri ve çeşitleri, geçici ilmuhaberler, intifa senetleri, kâr-zarar ortaklığı belgeleri, katılma intifa senetleri yatırım fonu katılma belgeleri ise değişken gelirlidir.

Tahvil grubu menkul kıymetlerde gelir belli ve sâbittir. Gelir riski yoktur. Hisse senedi grubunda gelir, tam anlamıyla değişken ve belirsizdir.

A. Tahvil:

Tahviller, kamu kuruluşları veya özel şirketlerin, ödünç para bulmak için itibarî kıymetleri eşit ve ibâreleri aynı olmak üzere çıkardıkları borç senetleridir. Tahviller fâiz oranlarının belirlenmesine, ihracına vesaireye göre çeşitlilik göstermektedir. Belli başlı tahvil çeşitleri:

1. Devlet tahvilleri: Mâliye Bakanlığı tarafından belli gâyelerle çıkarılan iç borçlanma tahvilleri, hazîne bonoları gibi tahvil ve bonolardır. Bunlar kısa, orta ve uzun vâdeli olabilirler.

2. Özel sektör tahvilleri: Özel sektör tarafından ihraç edilen tahvillerdir. Ancak anonim şirketler tahvil ihraç edebilirler.

3. Primli tahviller-Başa baş tahviller:İhraç edilen bir tahvil, üzerinde yazılı değerle satışa çıkarılıyorsa buna başa baş tahvil; nominal değerinden daha az bedelle satışa çıkarılıyorsa primli tahvil denir.

4. İkramiyeli tahviller: Tahvillerin satışını teşvik etmek gâyesi ile fâiz ve erken satış primlerinden başka para ikramiyesi de verilirse buna ikramiyeli tahvil denir.

5. Garantili tahvil: Bir bankanın veya şirketin bağlı olduğu holdingin garantisi ile çıkarılan tahvillerdir.

6. Sâbit ve değişken fâizli tahviller: Sâbit fâizli tahviller, vâdesi süresince sâbit gelir getiren tahvillerdir. Enflasyonun hızla arttığı dönemlerde ve ekonomik istikrarsızlığın yüksek olduğu dönemlerde sâbit fâizli tahviller yatırımcı veya ihraç eden taraf için pek cazip olmaz. Değişken fâizli tahviller buna alternatif olarak ortaya çıkmıştır.

7. İndeksli tahviller: Yine enflasyonlu yıllarda kullanılan bir tahvil türüdür. Bu tip tahvillerde ihraç târihi ile vâde günü arasında altın fiyatına veya belli bir dövizin kurundaki artış oranına göre değişen miktarda ödeme yapılır.

Tahvillerin üç türlü değeri vardır:

1. Nominal değer: Tahvilin üzerinde yazılı değer olup hiç bir zaman değişmez.

2. İhraç değeri: Primli olarak ihraç edilen veya erken alanlara fâiz oranı içinde indirim uygulanan tahvillerde, ihraç değeri= nominal değer-(% 5 kânunî indirim + erken satış primi) olur. Bu şekilde hesaplanan ihraç değeri satışın son gününe yaklaştıkça nominal değere doğru yaklaşır ve son gün (nominal değer-% 5) olur ve tâkip eden günde fâiz işlemeye başlar.

3. Piyasa değeri: Tahvillerin piyasa değerleri, şartlara göre nominal değerinin üstüne de çıkabilir altına da inebilir. Piyasa değerini piyasa câri fâiz oranı, enflasyon veya tahvili ihraç eden şirketin îtibârı etkileyebilir.

B. Hisse senetleri:

Anonim şirketlerde sermaye eşit paylara bölünmüştür. Bu payları ifâde eden kıymetli evrağa hisse senedi denir ve bir ortaklığı ve mülkiyeti temsil eder. Hisse senetleri nâma veya hâmiline yazılı olurlar. Hâmiline yazılı ise senet üzerinde isim yoktur, elinde tutan hisse senedinin sâhibidir. Nâma yazılı hisse senedi üzerinde senet sâhibinin adı bulunur. Bu tip hisseler ancak ciro yolu ile devredilebilir.

Hisse senetlerinde kuponlar bulunabilir. Kupon temettü (kârdan pay) hakkını ifâde eder ve hâmiline yazılıdır.

Hisse senetleri de tahviller gibi nominal ve piyasa değerleri ile ifâde edilirler.

Yatırımcı olarak hisse senedi alırken dikkat edilmesi gereken bir takım hususlar vardır:

1. Nominal değeri ve hisse miktarı: Hisse senetleri değişik kuponlar hâlinde yayınlanır. Meselâ, nominal değeri 1000 TL’den 20 hisse olabilir. Alınan senette kaç hisse olduğuna dikkat etmek gerekir.

2. Hisse senedinin seri numarası: Hisse senedi kıymetli evrak olduğu için kaybolduğunda veya çalındığında iptali istenebilir. Çalıntı veya iptal olup olmadığı senet üzerindeki seri numarasından anlaşılır. Bu gibi durumlarda sorumluluk aracı kurumundur. Yatırımcı yalnızca seri numarasını ve hisse sayısını kontrol etmelidir.

3. Kuponlar: Şirketten kâr payı almayı sağlar. Bu sebeple kesik olup olmadığına bakmak lazımdır.

Hisse senedi bir ortaklık senedi olduğu için sâhibine şu hakları sağlar:

1. Şirket kârından kâr alma hakkı;

2. Şirket yönetiminde oy hakkı;

3. Rüçhan hakkı: Sermaye arttırımında yeni sermayeden eldeki hisseler oranında yeni hisse almak hakkıdır. Rüçhan hakkı hisse senetlerinin temsil ettiği mülkiyet hakkından ayrı olarak alınıp satılabilir. Rüçhan hakkı kuponu ve rüçhan hakkı belgesini şirkete ibraz eden rüçhan hakkını kullanabilir;

4. Tasfiyeden pay alma hakkı;

5. Şirket faaliyetlerini takip etme hakkı.

MENOPOZ

Alm. Menopause, Fr. Ménopouse, ing. Menopause. Yaş dönemi olarak da isimlendirilen ve kadında aybaşı hâlinin ve yumurtlamanın tamamen durması.

Klinik olarak menopoz, âdet hâlinin kesilmesinden önceki ve sonraki bir dönemi belirtir. Genellikle 45-50 yaşları arasında olur. Bu yaş, belli bir dereceye kadar soya çekime bağlıdır. Bâzan ânî olarak, fakat genellikle, aralarının uzaması sûretiyle âdetler kesilir. Bu duruma hiç bir belirti eşlik etmeyebilir veya sıcak basmaları, aşırı kanamalar, depresyon ve genel durum bozukluğu belirebilir. Pek tabiî ki, bu belirtileri beklemek, kadını, onları hissetmeye yönelten bir etkendir. Âdet kesilmesinden sonra görülecek kanama, âcilen hekime başvurulmasını gerektirir. Menopoz belirtilerinin çoğu, seks hormonlarının uygulanmasıyla giderilir; bâzan da müsekkinlerin verilmesi gerekir. Kadının üreme kabiliyeti yok olduğu hâlde, cinsel istek ve aktivite azalmaz, hatta bâzan artabilir. Normalde, menopozda depresyon belirmez, şayet belirecek olursa, hekim kontrolü gerekir.

Âdetlerin düzensizleşmeye başladığı, cinsi olgunluk çağının son kısımları ile ihtiyarlık çağının ilk kısmı, klimakterium devri olarak isimlendirilir ki bu genellikle 45-60 yaşları arasına rastlar. Bu dönem içerisinde kadının gördüğü son âdete menopoz ismi verilir. Dolayısıyla bu klimakterium dönemi, menopoz öncesi ve menopoz sonrası diye ikiye ayrılır.

MENSHIKOV, Aleksandr Danilovcih

Rus mareşali. Çar Deli Petro’nun yakın arkadaşı. 1673-1729 yılları arasında yaşamıştır. Petro’nun ölümünden sonra Rusya’nın idâresini eline geçirdi. Moskova’da mahkeme müstahdemlerinden birinin oğludur. Birinci petro tahtından indirilmeden önce asker oldu. Osmanlılara karşı Kırım Savaşını başlatmak için çok uğraştı. Poltava Savaşında gösterdiği başarı sebebi ile 1709 senesinde mareşal rütbesine getirildi.

Çar’la olan yakın dostluğu ona büyük güç kazandırdı. Katerina, Petro ile evlenmeden önce Menshikov’un metresi idi. Bu sebepten, Katerina 1725 senesinde tahtta tek başına kalınca Menshikov, Rusya’nın gerçek idâresini eline geçirdi. 1727 senesinde Katerina’nın ölümüyle başa geçen İkinci Peter’in kızkardeşi ile evleneceğini söyledi. Fakat, genç İkinci Peter’in etrafındaki kişiler, Menshikov’un bir sahtekâr olduğuna kendisini iknâ ederek, onu Sibirya’nın Berezov şehrine ömürboyu sürgüne gönderdiler. Menshikov Sibirya’da Kırım Türklerine yaptığı eziyetleri çekercesine sefâlet içinde 1729’da öldü.