MARDİN
İlin Kimliği
Yüzölçümü : 8890 km2
Nüfûsu : 557.727
İlçeleri : Merkez, Dargeçit, Derik, Kızıltepe, Mazıdağı, Midyat, Nusaybin, Ömerli, Savur, Yeşilli.
Güneydoğu Anadolu bölgesinin Dicle bölümünde yer alan bir ilimiz. Diyarbakır, Siirt, Batman, Şırnak, Urfa, Irak ve Suriye arasında yer alır. Trafik numarası 47’dir.
İsminin Menşei
Mardin isminin menşei üzerinde çeşitli rivâyetler vardır. Mardin’in bulunduğu bölgeye yerleştirilen “Marde” kavminden geldiği, bu bölgeye hükmeden bir kralın Mardin isminde oğlunun hastalanıp havası ve suyu iyi olan Batı Kalesine gönderildiği, burada iyileşmesi üzerine Kale’nin bulunduğu yerde Mardin isimli şehrin kurulduğu, Süryânice mukaddes “Mara” kelimesinden geldiği, Sâsânî komutanlarından Mardius bu şehri îmâr ettiği için şehrin eski ismi yerine bu komutanın isminin verildiği gibi çeşitli rivâyetler vardır. Selçuklu Türkleri bu şehri fethedince, Bizanslıların “Mardie” Arapların “Maridin” ismi yerine kendi lisanlarına uygun olarak “Mardin” demişlerdir.
Târihi
Mardin’in bilinen târihi 3000 sene öncelere dayanır. Mardin bölgesi, Anadolu’da ilk siyâsî birliği kuran Hitit İmparatorluğunun sınırları dışında kalmıştır. Hititler zamânında bu bölge, Hurri Mitanni Krallığının elindeydi. Uzun müddet Bâbil ve Asur hâkimiyeti altında kalan Mardin’i Medler ele geçirdi. M.Ö. 4. asırda Makedonya Kralı İskender, Anadolu ve İran’ı işgâl ederek imparatorluğuna ilhak etti. İskender’in ölümü üzerine imparatorluk parçalandı. Bu bölge Anadolu gibi Selevkos Devletinin payına düştü. Pers ve sonra Sâsânî hânedanları, bu bölgeyi ele geçirdiler.
M.S. 1. asırdan îtibâren Roma İmparatorluğu, Toros ve Fırat ötesi Doğu ve Kuzeydoğu Anadolu için İran’la mücâdele etti. Her iki ülke arasında bu bölge el değiştirdi ve Roma tam bir hâkimiyet kuramadı. M.S. 395’te Roma İmparatorluğu bölününce Anadolu gibi bu bölge de, Doğu Roma (Bizans)nın payına düştü.
640 târihinde hazret-i Ömer’in halîfeliği zamânında, İyaz ibni Ganm kumandasındaki İslâm ordusu, Mardin’i fethederek, İslâm devletine kattı. Sonraki asırlarda Hamdânîlerle Mervânîler, Bağdat’taki Abbâsî Halîfeliğine tâbi olmak şartıyla bu bölgeyi ellerinde tuttular. 1071 Malazgirt Zaferinden sonra Mardin toprakları Selçuklu Türklerinin eline geçti. 1098’de Türkmen boylarından Artuklular, bölgede Selçuklulara bağlı iki devlet kurdular. Hısn Keyfâ (Hasankeyf)da kurulan Artukoğulları Beyliği “Sökmenîler” diye tanınır. Bu beylik, 1098’den 1231’e kadar 133 yıl devâm etmiştir. Artukluların Hısn Keyfâ dalı, Eyyûbîler tarafından ortadan kaldırılmıştır. Eyyûbîler, 1232-1524 arasında 292 sene devletlerini muhâfaza etmişlerdir. Mardin’de kurulan ve “İlgâzîler” diye tanınan beylik, 1104’ten 1407’ye kadar 303 yıl devâm etmiştir.
Cezire-i ibni Ömer, Cizre’de 1160-1596 arasında 436 sene devâm eden küçük bir beylik kurmuştur. Zengilerin, yâni Musul Türk Atabeylerinin bir kolu, üç beyle Cizre’de 1170-1227 arasında 47 yıl hâkimiyet kurmuştur. Mardin bölgesine Büyük Selçuklulardan sonra Eyyûbîler, Türkiye Selçukluları, İlhanlılar, Mısır-Suriye-Türk-Memlûk İmparatorluğu, Timurlular, Karakoyunlular ve Akkoyunlular hâkim olmuştur. 1507’de İran’daki Safevîler, Mardin’i ele geçirdiler. Yavuz Sultan Selim Han, 1517 Çaldıran Zaferi ile Safevîleri Anadolu’dan attı. Bıyıklı Mehmed Paşa, Mardin’i fethederek, Osmanlı Devletine bağladı.
Yavuz ve Kânûnî’nin, Salâhaddin Eyyûbî’ye büyük saygıları olduğundan “Hısn Keyfâ”daki Eyyûbî Melikliğinin bir müddet devâmına müsâade etti. Osmanlı devrinde Mardin “Diyâr-ı Bekr” Beylerbeyliğinin (eyâletinin) 24 sancağından (vilâyetinden) biriydi. Tanzimattan sonra “Diyâr-ı Bekr” eyâletinin üç sancağından biri oldu. 5 kazâsı vardı. İstiklâl Harbinde Mardin halkı mücâdelesini silâhsız, fakat birlik içinde düşmanı korkutarak yapmıştı. İcap etseydi Mardin de düşmana karşı kahramanca savaşırdı. Mardin’de düşmana karşı mücâdele şu şekilde verildi:
Mardin önce İngilizler tarafından işgal edilmek istendi. Irak Siyâsî Komiseri Nüel, Mardin’e gelerek, şehrin ileri gelenlerinden Mardin’in teslimini istedi. Mardinliler işgâle karşı silâhlı mücâdele yapacaklarını söylediler. 1919 senesinde Londra’da imzâlanan îtilâfnâme îcâbı Fransızlar, Mardin’in teslimi için Fransız kumandanlarından Norman’ı gönderdiler. Fransız kumandanı Norman, iki Fransız subayı ve kaleye çekilmek üzere bir Fransız bayrağı ile istasyona indi. Mardinliler sırtlara ve tepelere bolca çadır kurarak bu çadırlarda asker olduğu şâyiasını yaydılar. Ellerindeki silâh ve atlarla çeteler kurdular. İstasyonda silâhlı, eli kazma, kürek, satırlarla dolu halk Norman’ı karşıladı. Norman, Mardin’in teslim olmasını istedi. Mardin’in Avrupa şehri gibi onarılıp mahallî hükümet kurulacağını söyledi. Mardin ileri gelenleri; “1071’den bu yana Türk ve 640’tan bu yana Müslüman olan Mardin Müslüman ve Türk kalacaktır, asırlardır Türk toprağı olan Mardin Suriye’ye de bağlanamaz, zor kullanırsanız savaşa hazırız.” dediler. Mardin şehir halkı, Norman’ın yanındaki subayın elindeki Fransız bayrağını alıp parçaladılar. Mardin ileri gelenleri, Norman ve iki Fransız subayına bir ziyafet verip bu yemekte kendilerine; “Mardinliler tek bir vücut gibi birlik içindedir. Tek bir Mardinli kalmayıncaya kadar ölmeye yemin ettik” dendi. Norman korktu ve trenle Mardin’den ayrıldı ve Diyrabakır’a da gitmekten korktu. Mardinlilerin bu kahramanca hareketi, hem Mardin’i hem de Diyarbakır’ı Fransız işgalinden kurtardı. Cumhûriyet devrinde Mardin, 1923’te il merkezi olmuştur.
Fizikî Yapı
Mardin il topraklarının % 52’si dağlarla % 32’si platolarla ve % 25’i ovalarla kaplıdır. Mardin’de geniş ovalar bulunur. Kuzeyi dağlık ve güneyi düzlüktür.
Dağları: İlin kuzeyinde; Mazı Dağları yer alır. Bunlara Mardin Dağları da denir. Ortalama yükseklik 1000-1500 m’dir. Başlıca dağları; Karınca Tepe (1134 m), Alem Dağı (1041 m), Gümüşyuva Tepe (1160 m), Dibek Dağı (1231 m), Pirinç Tepe (1130 m), Ziyaret Tepe (1160 m) dir.
Mardin Dağlarının kalkerli kısımlarından meydana gelmiş olan platolar Diyarbakır, Mardin ve Nusaybin Ovasına doğru alçalırlar.
Ovaları: Mardin-Batman sınırını çizen Dicle Vâdisi yer yer genişleyerek çok verimli ovalar meydana getirir. Mardin ovaları güneyde yer alır ve Suriye ovaları ile birleşir. Başlıca ovaları; Mardin, Nusaybin, Cizre, Kızıltepe ve Silopi ovalarıdır.
Akarsuları: Dicle, ilin başlıca büyük akarsuyudur. Elazığ’ın Gölcük Gölünden çıkan Dicle, Diyarbakır’dan geçip Batman-Mardin sınırını teşkil ederek, Cizre yakınında Suriye, sonra Irak’a geçer. Savur Suyu: Savur kasabasının Suzi köyü yakınından çıkar ve bâzı kollar alır. Çağçağ Suyu: Midyat ile Nusaybin arasından çıkar. Nusaybin Ovasını sular ve Suriye’ye geçer. Buğur Suyu üzerinde baraj vardır. Habur Suyu, Zeni Hınıs ve Zerkân Dereleri diğer akarsularıdır.
Gölleri: Mardin ilinde tabiî göl yoktur. Buğur Suyu üzerinde kurulan baraj gölü 260 hektarlık yer kaplar ve sulama maksadıyla kurulmuştur.
İklim ve Bitki Örtüsü
Mardin ilinin iklimi Kara iklimi ile Akdeniz iklimi arasında bir geçiş iklimi özelliğini gösterir. Yazlar sıcak ve kışlar soğuk geçer. Kar yağışlı gün sayısı 10 günü ve sıfırın altında gün sayısı 60 günü geçmez. Senenin 100 güne yakını 30°C’nin üstündedir. Senelik yağış ortalaması 713 mm’dir.
Bitki örtüsü: İl topraklarında genel olarak “Bozkır” görünümü hâkimdir. Dağ yamaçları ve vâdilerde meşe ormanlarına rastlanır. Orman ve fundalık saha il topraklarının % 15’ini geçmez. Ekili ve dikili sahalar % 40, çayır ve mer’alar % 38’dir. Nusaybin ve Savur’da geniş kavaklık alanlar mevcuttur.
Ekonomi
Mardin ilinin ekonomisi geniş ölçüde tarıma dayanır. Fakat tarım yeteri kadar gelişmemiştir. Faal nüfûsun % 80’ine yakını tarım sektöründe çalışır. Sanâyi geri kalmıştır.
Tarım: Modern tarım araçları ve usûllerinin kullanılmasına yeni başlanmıştır. Başlıca tarım ürünleri buğday, arpa, pirinç, nohut ve pamuktur. Dicle Nehri kıyısında sebzecilik yapılır. Turfanda sebzecilik de gelişmiştir. En çok domates, patlıcan, hıyar, kavun-karpuz ekilir. Meyve üretiminde üzüm başta gelir. Ceviz, nar, antepfıstığı da yetişir. Mardin’e üzüm diyarı diyenler vardır. 150 bin tonu geçen üzüm istihsali ile Türkiye’de dördüncü sıradadır. Karpuz da onuncu sırada yer alır.
Hayvancılık: Hayvancılığın il ekonomisinde önemli yeri vardır. Tarım üretiminin üçte biri hayvancılıktan sağlanır. Yerli göçerler, hayvanlarıyle yaylayla ova arasında göç ederler. Devamlı yerleşim merkezi olmayan göçebe aşiretler vardır.
Ormancılık: Mardin orman bakımından fakir sayılır. 200 bin hektarlık orman ve fundalık alanı vardır. Ormanların hepsi bozuk baltalık orman sınıfına dahildir.
Mâdenleri: Mardin ili mâden bakımından da fakir sayılır. İlde sâdece linyit ve fosfat işletilir. Güneydoğu Anadolu Fosfatları İşletmesinin merkezi Mazıdağı’dır. Senede 250 bin ton cevher üretilir. Linyit üretimi çok azdır.
Sanâyi: Mardin sanâyi bakımından az gelişmiş bir ildir. Sanâyi kuruluşları 15 civarında olup, bunlar devlet desteği ile 1968’den sonra kurulan sanâyi tesisleridir. Başlıca sanâyi kuruluşları Güneydoğu Anadolu Fosfatları Mazıdağ İşletmesi, Mardin Yem Fabrikası, Çimento Fabrikası, Nusaybin Pamuk İpliği ve Dokuma Sanâyii, Et Kombinası, Kızıltepe İplik Fabrikası, Çırçır ve Prese Fabrikası ile un fabrikalarıdır.
Ulaşım: Karayolları: Mardin karayolları ağının kavşak noktalarından biridir. E-24 karayolu ile Urfa ve Gaziantep üzerinden Adana’ya; 69 numaralı yol ile Diyarbakır ve Elazığ üzerinden İç Anadolu ve Kuzeydoğu Anadolu’ya; E-24 karayolu ile doğuya uzanarak Nusaybin, Cizre ve Silopi’den sonra Irak topraklarına geçer. Devlet yollarının uzunluğu 952 km, il yolları 370 km’dir. Demiryolu: Bağdat-Berlin demiryolu Mardin ilinden geçer. Ana yoldan ayrılan 30 km’lik bir hatla Mardin bu hatta bağlanır. Havaalanı yoktur. Diyarbakır Hava alanından faydalanılır.
Nüfus ve Sosyal Hayat
1990 sayımına göre toplam nüfûsu 557.727 olup 249.032’si ilçe merkezlerinde 308.695’i köylerde yaşamaktadır. Yüzölçümü 8890 km2 olup, nüfus yoğunluğu 63’tür.
Örf ve âdetler: Mardin bölgesi Hurrilerden îtibâren çeşitli kültürlerin tesiri altında kalmışlardır. M.Ö. 11. asırda başlayan “Ârâmi” göçleri Güneydoğu Anadolu gibi Mardin’de de kültürel değişmelere sebep olmuştur. Romalıların hâkim olduğu devirde Hıristiyanlık yayılmaya başlayınca “Ârâmi”ler Hıristiyan olmuşlar ve putperest Ârâmilerden ayırmak için, kendilerine “Süryânî” demişlerdir. M.S. 4. asırda Mardin Süryânîliğin önemli bir merkezi olmuştur. Süryânîler Mardin’de meşhur “Deyruzzaferan Kilisesi”ni kurmuşlardır. Yedinci asırda Mardin İslâm ordularınca fethedilmiştir. Müslüman Araplar 1040 senesinde Mardin’e tamâmen hâkim olmuşlardır. On ikinci asır başından îtibâren Oğuz Türklerinin Kayı aşiretinden (Ertuğrul Gâzi de aynı aşirete mensuptur) olan Artukoğulları bu bölgeye hâkim oldular. Göçebe Türkmenler de Artukoğullarına bağlı olarak bölgeye yerleşince, Türkler çoğunluk sağladılar. 1517’de Yavuz Sultan Selim Han bu bölgeyi Osmanlı Devletine kattı. Bu bölgede Türk-İslâm kültürü hakim oldu.
Mahallî oyunlar: Mardin oyun ve türküler bakımından zengindir. Halay, en çok oynanan oyun çeşididir. Ağır ve hareketli olmak üzere ikiye ayrılan halaylar davul ve zurna ile oynanır. Gercüş Delilosunda Şamanizm izleri vardır. En çok oynanan halaylar; Delilo, Meryene, Bisero, Malaya, Botani, Kesitaya, Çenbeli, Haftano, Çanşu, Hürse ve Hırpani’dir.
Mahallî kıyâfetler:Erkekler entari biçiminde elbise, başlarına maşlah ve puşu giyerler. Kadınların kıyâfeti, dağlık bölgede denge denilen bir çeşit fesin üzerine birkaç eşarp sarılır, bunun üzerine namazlık ve saten bağlanır. Vücûdu iç gömlek sarar. Bu gömleğin üzerine çok düğmeli yelek giyilir. Ayrıca bol paçalı ve ayak bileklerine kadar büzgülü tek düğmeli şalvar kullanılır. Boyun kısmında diz kapaklarının altına kadar uzanan yırtmaçlı zıbın giyilir. Ova köylerinde kadınlar başlarına renkli puşu sararlar. Diğer beden ve ayak kıyâfetleri dağ köyleri gibidir.
El sanatları: Türkiye’de gümüş işçiliğinin merkezi Mardin’dir. Bu işçiliğe “Telkâfi” denir. Çanak-çömlek îmâlâtı da meşhurdur.
Mahallî yemekleri: Lahmacun, içli köfte, çiğ köfte, sini köftesi, kaburga dolması, rumiber nuriye tatlısı, kibemumbar, saç ekmeğidir. Fırına verilen tereyağlı karpuz, sigara öksürüğüne iyi geldiğinden Mardin’de sık sık yapılır.
Eğitim: Mardin ilinde okuma-yazma oranı çok düşük olup, % 50’ye yakındır. Nüfusun bir kısmının göçebe hayâtı yaşaması, köylerin dağınık, küçük olması, ulaşım zorlukları okur-yazar nisbetinin düşük olmasına sebep olmuştur. İlde 49 ana okulu, 836 ilkokul, 37 ortaokul, 3 mesleki ve teknik ortaokul, 14 lise, 8 mesleki ve teknik lise vardır.
İlçeleri
Mardin’in biri merkez olmak üzere dokuz ilçesi vardır.
Merkez: 1990 sayımına göre toplam nüfûsu 83.863 olup, 53.005’i ilçe merkezinde, 30.858’i köylerde yaşamaktadır. Mardin-Midyat eşiğinin güneyinde yer alan ilçe toprakları genelde düzdür. Ekonomisi tarım ve hayvancılığa dayanır. Başlıca tarım ürünleri buğday, arpa, mercimek ve nohuttur. Hayvancılık önemli gelir kaynağıdır. En çok koyun ve Ankara keçisi beslenir. Sanâyisi gelişmemiş olan ilçede küçük çaplı atölyeler vardır.
İlçe merkezi Masus Dağları eteklerinde, Mardin Kalesinin aşağısında batıdan doğuya doğru uzanır. Şehrin eski evleri taş yapı, düz damlı ve tek katlıdır. Sokaklar dar ve yokuştur. Üç bin senelik târihe sâhiptir. Taş yapılı küçük pencereli beyaz badanalı Mardin evleri kaleden bakıldığında birbiri üzerine binmiş gibi görünür. Denizden yüksekliği 1325 metredir. Gaziantep-Nusaybin demiryoluna, Şenyurt yakınlarından ayrılan bir hatla bağlanır. Belediyesi 1889’da kurulmuştur.
Dargeçit: 1990 sayımına göre toplam nüfûsu 31.436 olup, 10.079’u ilçe merkezinde, 21.357’si köylerde yaşamaktadır. Merkez bucağına bağlı 32 köyü vardır. İlçe toprakları düzdür. Dicle Nehri Şırnak’la olan sınırından geçer.
Ekonomisi tarıma dayalıdır. Başlıca tarım ürünleri üzüm, buğday, arpa, mercimek ve nohuttur. Hayvancılık önemli gelir kaynağıdır. En çok koyun ve Ankara keçisi beslenir. İlçe merkezi Akçadağ eteklerinde kurulmuştur. Midyat’a bağlı bir bucakken 19 Haziran 1987’de 3392 sayılı kânunla ilçe oldu.
Derik: 1990 sayımına göre toplam nüfûsu 45.983 olup, 13.201’i ilçe merkezinde, 32.782’si köylerde yaşamaktadır. Merkez bucağına bağlı 27, Kocatepe bucağına bağlı 32 köyü vardır. Yüzölçümü 1367 km2 olup nüfus yoğunluğu 34’tür. İlçe toprakları genelde düzdür. Akarsu bulunmadığı için bu düzlüklerde tarım üretimi düşüktür.
Ekonomisi tarıma dayalıdır. Başlıca tarım ürünleri buğday, arpa ve mercimek olup, ayrıca az miktarda nohut, üzüm, zeytin ve bâdem yetiştirilir. Hayvancılık ekonomide önemli yer tutar. En çok küçükbaş hayvan beslenir. Hayvancılık daha çok canlı hayvan ticâretine dayalı olduğundan hayvanî ürünlerin üretimi düşüktür. İlçe topraklarında fosfat yatakları da vardır. İlçe merkezi üç tarafı dağlarla çevrili bir alanda yer alır. İl merkezine 70 km mesâfededir. İlçe belediyesi 1884’te kurulmuştur.
Kızıltepe: 1990 sayımına göre toplam nüfûsu 130.639 olup, 60.134’ü ilçe merkezinde, 70.505’i köylerde yaşamaktadır. Merkez bucağına bağlı 86, Şenyurt bucağına bağlı 17 köyü vardır. Yüzölçümü 1403 km2 olup, nüfus yoğunluğu 93’tür. İlçe toprakları dalgalı düzlüklerden meydana gelir. Kızıltepe Ovasının batısında lavlardan meydana gelen engebeli arâzi yer alır. Verimli ova toprakları yeterince sulanamadığı için tarım ürünlerinin rekoltesi düşüktür.
Ekonomisi tarıma dayalıdır. Başlıca tarım ürünleri arpa, buğday, mercimek ve üzüm olup, ayrıca az miktarda pamuk, incir, zeytin ve nohut yetiştirilir. Hayvancılık ekonomide önemli yer tutar. En çok koyun beslenir. Hayvancılık genelde canlı hayvan ticâretine dayalıdır. Un, iplik, kireç ve yem fabrikası başlıca sanâyi kuruluşudur. Sınır ticâreti yaygın olarak yapılır.
İlçe merkezi Gaziantep-Cizre-Irak karayolu üzerinde yer alır. İl merkezine 22 km mesâfededir. Eski ismi Koçhisar’dır. Belediyesi Cumhûriyetten önce kurulmuştur. İlin en kalabalık ilçesidir.
Mazıdağı: 1990 sayımına göre toplam nüfûsu 30.276 olup, 9526’sı ilçe merkezinde, 20.750’si köylerde yaşamaktadır. Merkez bucağına bağlı 50 köyü vardır. Yüzölçümü 869 km2 olup, nüfus yoğunluğu 35’tir. İlçe toprakları Mardin-Midyat eşiğinde olup, genelde dalgalı düzlüklerden meydana gelir. En yüksek noktası Mazıdağıdır (1252). Topraklarından kaynaklanan suları Göksu ve Bağlıca dereleri toplar.
Ekonomisi tarıma dayalıdır. Başlıca tarım ürünleri buğday, üzüm, arpa ve mercimek olup, ayrıca az miktarda nohut ve incir yetiştirilir. Hayvancılık ekonomik açıdan birinci derecede gelir kaynağıdır. Yaylacılık metoduyla en çok koyun, kıl keçisi ve Ankara keçisi beslenir. İlçe topraklarında bulunan fosfat yatakları Etibank tarafından işletilmektedir.
İlçe merkezi dağlık bir kesimde kurulmuştur. İl merkezine 43 km mesâfededir. Eski ismi Şamrah’tır. 1937’de ilçe olan Mazıdağı’ın belediyesi aynı sene kurulmuştur.
Midyat: 1990 sayımına göre toplam nüfûsu 72.929 olup 29.569’u ilçe merkezinde, 43.360’ı köylerde yaşamaktadır. Merkez bucağına bağlı 48 köyü vardır. İlçe toprakları genelde düz olup, Mardin-Midyat eşiğinde yer alır. Başlıca akarsuyu Çağçağ Çayıdır. Ekonomisi tarıma dayalıdır. Başlıca tarım ürünleri buğday, arpa, üzüm, mercimek ve nohut olup, ayrıca az miktarda susam ve incir yetiştirilir. Hayvancılık ekonomik açıdan önemli gelir kaynağıdır. İlçede beslenen Ankara keçisinin kahverengi ve siyah renkli yünlerinden battâniye dokunur. Telkâri olarak bilinen gümüş işlemeciliği yaygın olarak yapılan el sanatıdır.
İlçe merkezi düz bir alanda yer alır. Çok eski bir târihe sâhiptir. İl merkezine 58 km mesâfededir. Halkının bir kısmı Süryânidir. Belediyesi Cumhûriyetten önce kurulmuştur.
Nusaybin: 1990 sayımına göre toplam nüfûsu 85.448 olup 49.671’i ilçe merkezinde, 35.777’si köylerde yaşamaktadır. Merkez bucağına bağlı 14, Akarsu bucağına bağlı 25, Girmeli bucağına bağlı 27 köyü vardır. Yüzölçümü 1177 km2 olup, nüfus yoğunluğu 73’tür. İlçe toprakları genelde düzdür. En yüksek noktası 1231 m olan Dibek Dağıdır. İlçe topraklarını Çağçağ Çayı ve kolları sular.
Ekonomisi tarım ve sınır ticâretine dayalıdır. Başlıca tarım ürünleri, üzüm, buğday, mercimek, arpa, pamuk olup ayrıca az miktarda incir, susam, nohut ve zeytin yetiştirilir. Hayvancılık daha çok canlı hayvan ticâretine yöneliktir. Bu yüzden hayvanî ürün üretimi düşüktür. En çok koyun ve Ankara keçisi beslenir. Çırçır, iplik, pamuklu dokuma ve halı fabrikaları başlıca sanâyi kuruluşlarıdır.
İlçe merkezi Çağçağ Çayının iki yakasında kurulmuş olup, Suriye sınırına çok yakındır. Eski ismi Nisibis’tir. İl merkezine 58 km mesâfededir. Çok eski bir târihe sâhiptir. İstanbul-Bağdat demiryolu ve Urfa-Silopi karayolu ilçeden geçer. Belediyesi Cumhûriyetten önce kurulmuştur.
Ömerli: 1990 sayımına göre toplam nüfûsu 18.936 olup 7152’si ilçe merkezinde, 11.784’ü köylerde yaşamaktadır. Merkez bucağına bağlı 41 köyü vardır. Yüzölçümü 433 km2 olup, nüfus yoğunluğu 44’tür. İlçe toprakları düzdür ve Mardin-Midyat eşiğinde yer alır. Topraklarını Savur Çayının başlangıç kolları sular.
Ekonomisi tarıma dayalıdır. Başlıca tarım ürünleri üzüm, arpa, buğday ve mercimek olup, ayrıca az miktarda nohut ve incir yetiştirilir. Hayvancılık ekonomik açıdan önemlidir. Ençok koyun ve Ankara keçisi beslenir.
İlçe merkezi, Mardin-Midyat karayolu üzerinde kurulmuştur. İl merkezine 18 km mesâfededir. Nüfus bakımından ilin en küçük ilçesidir. Savur’a bağlı iken 1953’te ilçe olmuş ve aynı sene belediyesi kurulmuştur. Eski ismi Maserti’dir.
Savur: 1990 sayımına göre toplam nüfûsu 35.832 olup 6244’ü ilçe merkezinde, 29.588’i köylerde yaşamaktadır. Merkez bucağına bağlı 26, Sürgüçü bucağına bağlı 13 köyü vardır. Yüzölçümü 1049 m2 olup, nüfus yoğunluğu 34’tür. İlçe toprakları oldukça engebeli arâziden meydana gelir. En yüksek noktası 1160 m ile Ziyârettepe’dir. Başlıca akarsuları Savur ve Bağlıca çaylarıdır.
Ekonomisi tarıma dayalıdır. Başlıca tarım ürünleri üzüm, buğday, mercimek ve arpa olup, ayrıca az miktarda nohut, incir ve ceviz yetiştirilir. Savur Çayı kıyısında yapılan kavakçılık önemli gelir kaynağıdır. Hayvancılık gelişmiş olup, ençok sığır besiciliği yapılır.
İlçe merkezi Savur Çayı kenarında kurulmuştur. İl merkezine 44 km mesâfededir. Eskiden Suara daha sonraları ise Savor adları verilmiştir. Gelişmemiş küçük bir yerleşim merkezidir. Makedonya Kralı İskender ile İran Kralı Daryüs, Savur’un Erbil köyü yakınlarında savaşmışlardır. Belediyesi Cumhûriyetten önce kurulmuştur.
Yeşilli: 1990 sayımına göre toplam nüfûsu 22.385 olup, 10.451’i ilçe merkezinde, 11.934’ü köylerde yaşamaktadır. İlçe toprakları genelde düz olup bir bölümü Mardin-Midyat eşiğinde yer alır.
Ekonomisi tarıma dayalıdır. Başlıca tarım ürünleri buğday, arpa, mercimek ve nohuttur. Hayvancılık gelişmiştir. Merkez ilçeye bağlı belediyelik bir köyken, 9 Mayıs 1990’da 3644 sayılı kânunla ilçe oldu.
Târihî Eserler ve Turistik Yerleri
Mardin, târihî eserler bakımından oldukça zengin bir ilimizdir. Zamânımıza ulaşan eserlerden bâzıları şunlardır:
Emînüddîn Külliyesi: Artuklu Sultanı Necmeddîn İlgâzi’nin kardeşi Emînüddîn tarafından yaptırılan külliye; câmi, medrese, hamam, çeşme, dârüşşifâ, bimâristandan meydana gelmiştir. Külliye çeşitli zamanlarda tâmir görmüştür. Medrese kısmı depo olarak kullanılmaktadır.
Necmeddîn Câmii: Artuklu sultanı Necmeddîn İlgâzi tarafından yaptırılmıştır. Sarı câmi, Mâristan Câmi ve Medrese diye anılan bu câmi hâlen kullanılmaktadır. Yapım târihi kesin olarak bilinmemektedir.
Ulu Câmi: On ikinci asırda Artukoğulları tarafından yapılmıştır. Taş kubbe ve minâresi sanat şâheseridir. Üç giriş kapısı vardır. Câminin mihrabındaki ve ahşap minberindeki süslemeler çok güzeldir.
Abdüllatif (Latifiye) Câmii: Artuklular zamânında 1371’de devlet görevlilerinden Abdüllatif isimli bir zât tarafından yaptırılmıştır. Zamânımızdaki minâresini 1845’te Musul vâlisi Gürcü Mehmed Paşa yaptırmıştır. Minber ve mahfil Selçuklu ahşap işçiliğinin orijinal örneklerindendir.
Hâtuniye Medresesi: Gül Mahallesinde Artuklu Sultanlarından Necmeddîn Alpi’nin eşi Sitti Radviyye tarafından yaptırılmıştır. Tâmir ve ilâvelerle, ilk orijinalitesini kaybeden eser, medrese mîmârisinin önemli örneklerindendir. Günümüzde yıkık vaziyettedir.
Mârufiye Medresesi: Şar Mahallesinin kuzeyindedir. Beytil Artuki veya Hacı Mâruf Medresesi adlarıyla bilinmektedir. Kitâbesi yoktur. Mîmâri tarzından on üçüncü asır başlarında yapıldığı anlaşılmaktadır. Medrese, câmi ve türbenin kapalı bir bütünlük meydana getirdiği, iki katlı açık medreselerin öncüsü sayılmaktadır.
Şehidiye Medresesi: Semanin Medresesi adıyla bilinen yapı 1239-1260 yılları arasında yaptırılmıştır. Yapılan tâmir ve ekler yüzünden orijinalliğini kaybetmiştir. Yer yer görülen bezemelerden medresenin ilk yapıldığında çok zengin süslemeli olduğu anlaşılmaktadır.
Zinciriye Medresesi: Medrese Mahallesindedir. 1385’te yaptırılan bu eser geniş bir alanı kaplamaktadır. Doğu ve batı kesimlerindeki kubbeler dilimlidir. Günümüzde müze hâline getirilmiş olup, müzede İslâm öncesi ve sonrası eserler sergilenmektedir.
Kâsımiye Medresesi: Akkoyunlu Sultanı Kâsım tarafından 1487’de yaptırılmıştır. Mîmârî ve bezeme açısından Artuklu devri özelliklerini göstermektedir. Duvardaki silinmeyen kırmızı izlerin şehîd edilen Sultanın kan izleri olduğu kabul edilir.
Şah Sultan Hâtun Medresesi: Akkoyunlu İbrâhim Beyin hanımı Şah Sultan yaptırmıştır. On altıncı asırda yapılan eserin büyük kısmı yıkılmıştır.
Harzem Tâceddîn Mes’ud Medresesi: Kızıltepe ilçesinin 8 km kuzeydoğusunda Zerkan Suyu kıyısındadır. Artukoğullarından Melik-ül Mansur Nâsıreddîn Artuk Aslan’ın âzâdlı kölesi Taceddîn Mes’ud bin Abdullah yaptırmıştır. Yapılan ekler ve tâmiratlar yüzünden büyük değişikliğe uğramıştır. Günümüzde birkaç âile ev olarak kullanmaktadır.
Kızıltepe (Dunyasır) Köprüsü:Kızıltepe-Derik karayolunda Zerkan Suyu üstündedir. Kitâbesi olmayan köprü Artukoğulları devrinde yapılmıştır. Kireçtaşından yapılan köprü yer yer yıkıktır. Ortada büyük, yanlarında ikişer küçük beş gözü vardır.
Mardin Kalesi: Onuncu asırda Hamdânîlerden Abdullah bin Hamdan zamânında yapılmıştır. Yüksekliği doğuda 1200 m, batıda 1800 m olan bir tepe üzerindedir. Kalede câmi ve ev kalıntıları vardır. Kalede Akkoyunlulardan kalma saray ve câmi harâbe hâlindedir. Kale 800 m uzunluğundadır. Şehri kuşatan surların 6 kapısı vardı.
Rabat Kalesi: Derik ilçesinin 15 km batısında Artukoğullarının en büyük eseridir. 15 burçludur. Yer altında saray kalıntıları ve mahzenler, su sarnıçları sağlam bir şekilde durmaktadır.
Savur Kalesi: Savur ilçesinde olup Romalılardan kalmadır.
Aznavur Kalesi: Nusaybin yolunda onuncu asırda Hamdânîler tarafından yaptırılmıştır.
Dârâ Kalesi:Mardin’e 30 km uzaklıkta olup İranlılar tarafından yapılmıştır.
Dermenitan Kalesi; Mazıdağı’nın Gümüşova köyündedir. Sarnıç, ev, erzak ambarı kalıntıları vardır.
Kız Kalesi: Saç ayağı şeklinde üç kale olup, “Bel-el Saferan” Manastırını üç taraftan korumak için yapılan müstahkem mevkidir.
Eski eserler: Deyruzzaferan Manastırı: Hıristiyan dünyâsının en eski kiliselerinden biridir. Dördüncü asırda yapılmış olup Süryânîlerin dînî merkeziydi. Mardin’e 8 km mesâfededir. Bu binâda kilise, mahzenler ve mezarlar vardır. Bugün burada düşkünler evi ve öksüzler yurdu da bulunur. Etrâfı ağaçlıklı olup mesîre yeridir. Manastır içinde 52 Süryânî patriğinin mezarı vardır. Deyr el-Umar Manastırı: Midyat’ta Hasköy sınırları içindedir. Meryemana Kilisesi çok eski bir kilisedir. Bizanslılar yaptırmıştır. Fittar Harabeleri: Derik ilçesindedir. Bir vâdi içinde 1000 x 500 metrelik bir şehir kalıntısıdır. Yekpâre taşlarla büyük binâlar yapılmıştır.
Nusaybin’de Roma devrinden kalma kilise ve taştan yapılmış Tâk-ı Zafer vardır. Makedonya Kralı İskender, Daryüs’ü yenince bu zafer takından geçmiştir. Dârâ Harâbeleri: Dârâ Kalesi yanında Dârâ tarafından kurulan Dârâ şehrinin kalıntılarıdır. Mardin-Nusaybin yolu üzerindedir. Târihin ünlü şehri Anastiasprpolis’in günümüze kadar ulaşan harâbeleri: Suriye sınırı yakınında Cizre’ye 20 km mesâfede olup, bu harâbelerde çivi yazılı taş ve kayalar vardır. Mardin şehri kalıntıları: Nusaybin’in kuzeyinde olup, ilk çağlara âit, bir şehirdir. Mar Yakup: Mermerden kabir olup Nusaybin’dedir.
Mesîre yerleri:
Çok sayıda târihî eserlere sâhip olan Mardin’de mesîre yerleri oldukça azdır. Halk genellikle akarsu kıyılarından mesîre yeri olarak faydalanmaktadır. Mayıs ayının ilk haftası mesire yerlerine çıkılır. Buna Yorganlar Haftası “Sebitil Batere” denir.
Kaplıca ve içmeler:
Mardin’de şifâlı su kaynağı yok denecek kadar azdır. İldeki tek kaplıca Germiab Kaplıcasıdır. Bu kaplıca Dargeçit ilçesinin Ilısu köyü yakınlarında Dicle Nehri kıyısındadır. İçme ile, karaciğer, barsak ve safra yolları hastalıklarına; banyo ile romatizma nefrit, polinefrit, nevralji, cilt ve kadın hastalıklarına faydalıdır.
Alm. Margarine (f), Fr. Margarine (f), İng. Margarine. Sıvı, nebatî ve hayvânî yağlardan elde edilen, katı bitkisel yağ. Tereyağı, nefisliği, güzel kokusu, yüksek besleme kâbiliyeti ve kolay hazmi sebebiyle her zaman rağbet görür ve zaman zaman da darlığı çekildiğinden pahalılaşırdı. Bundan dolayı tereyağının yerini tutabilecek, ucuz ve tereyağından çok daha uzun zaman saklanması mümkün dayanıklı bir yağ îmâli düşünülmüştür.
Margarin ilk olarak 1870’te Üçüncü Napolyon’un arzusu ile Paris’te Mege-Mouriè tarafından oleomargarinden yapıldı. Oleomargarin, iç yağının sıcakta tazyik ile süzülmesinden elde edilen sıvı yağdır. Otuz kısım oleomargarin, yirmi beş kısım kaymağı alınmış inek sütü ve elli beş kısım su ile uzun zaman karıştırılıp emülsiyon, yani sübye hâline getirilip tuz ve boya ilâve edilirdi. Böylece 37°C’de eriyen, hazmı kolay iyi margarin elde edilmiş oldu. Bugün oleomargarin yerine sıvı bitkisel yağların ve balık yağlarının, hidrojenlenerek katılaştırılmasından elde edilen stearin yağları kullanılıyor. Katılaştırmada vitaminler bozulduğu için sonradan A ve D vitaminleri ilâve edilerek, gıdâ kıymeti iyi oluyorsa da hazmları güç olmakta, tereyağ yerini tutmamaktadır. Margarin, Rumca “inci” demek olan “margaron” kelimesinden alınmıştır.
Bugün margarin adı altında memleketten memlekete değişen bileşimlerde hayvânî ve nebâtî yağlardan özel bir teknikle elde edilen bir takım yağlar piyasaya çıkarılmaktadır. Onun için margarinin bileşimi pekçok değişiklikler göstermekte olup, her memlekette en kolay bulunabilen nebâtî veya hayvânî yağlardan margarin yapılmaktadır. Bu maksatla özellikle soya yağı ve rafine pamuk yağından hidrojenasyon ile elde edilen erime noktası 30-35°C ve iyot indeksi 60-80 dolaylarında olan yağlar kullanılır. Şimdi daha yüksek bir hidrojenasyonla erime noktası 50-55°C olarak elde edilen katı yağa biraz rafine ve kokusu giderilmiş, hidrojenlenmemiş yağ karıştırmak sûretiyle elde edilir veya birisi 40-45°C’de eriyen (iyot indisi 50-60) ve diğeri 20-25°C’de eriyen (iyot indisi 80-90) yağ fraksiyonları (kısımları) karışımından margarin yapılmaktadır.
İyot indisi: 100 gram yağın bağlayabileceği halojenin iyot cinsinden miktarıdır. Bir tek çifte bağ için iyot indisi 90.
İki tek çifte bağ için iyot indisi 180’dir.
Hidrojenasyon: Sıvı yağlardaki oleik asit gibi çok karbonlu büyük moleküllerin, nikel katalizörü ile hidrojen verilerek doyurulması işlemidir. Burada oleik asit, stearik asit hâline dönerek katı yağ, don yağı olur.
İşte margarin; hidrojenlenerek katı hâle getirilmiş ve hidrojenlenmemiş sıvı hâldeki yağın, uygun oranlarda karıştırılması prensibiyle elde edilmektedir. Yağ, vücut sıcaklığında eriyecek şekilde hazırlanmakla berâber, margarinin içinde olan, vücut sıcaklığında katı hâlde bulunan hidrojenlenmiş kısımlar da bulunmaktadır. On sekiz karbonlu büyük yağ molekülleri, sindirim mayaları tarafından kolay parçalanamaz. Güç hazm olur. Margarinler de hakîkî yağdır. Fakat tereyağının yerini tutamaz. Tereyağındaki tri bütirin esteri, küçük bir molekül olduğundan çabuk hazm olur. Ayrıca tereyağ emülsiyon hâlindedir. Mayalar, tereyağ zerrelerini kolay hazmeder. Katılaştırılmış yağlar ise emülsiyon hâlinde değildir. Vücut sıcaklığında ergimiş hâle gelmez. Zerreler hâlinde dağılmış olmadığından mîde ve barsaklarda, taş parçaları gibi katı kalırlar. Ancak, yüzeylerinden aşınarak güç hazmolur. Bu bakımdan devamlı yenmesi sıhhî bakımdan mahzurludur.
Margarinin hazırlanması: Yağda çözünen bileşenleri yağ ile, suda çözünen bileşenleri de yağı alınmış süt ile karıştırıp, bu iki karışımı, rotatör denilen cihaz ile şiddetle karıştırarak bir araya getirmek ve meydana gelen karışımı soğutuculardan geçirerek, billurlaştırmak, kalıplamak ve paketlemekten ibarettir.
Margarinin bileşenleri genellikle, yağ, yağı alınmış süt, tuz ve A vitaminidir. Sodyum benzoat ve sorbin asit gibi koruyucu maddeler, emülsiyonlaştırıcılar, sun’î çeşni ve renk verici maddeler de katılır. B ve E vitaminleri zâten mevcut olup, D vitamini de ilâve edilir. Renklendirmek için Karotin kullanılırdı, fakat şimdi müsâade edilen sentetik gıda boyar maddeleri, ucuzluğundan ve kolay uygulanabildiğinden tercih edilmektedir. Limon asidi ve izopropil sitrat, diasetil teşekkülünü teşvik için ilâve edilir (diasetil istenen çeşni ve aroma için gereklidir). Bunlar aynı zamanda demir ve başka ağır metal tuzlarını bloke ederler. Monogliseritler, lesitin (özellikle soya lesitini) ve başka yüzey aktif maddeler, emülsiyon stabilitesini artırmak ve sıçramaları önlemek için katılırlar.
Margarinler genel olarak % 82 yağ ihtivâ eder.
Fransa kraliçesi. 2 Kasım 1755 senesinde Avusturya’nın Viyana şehrinde doğdu. İmparator Francis I ve Marie Thèrès’nin kızıdır. 1770 senesinde Fransa müstakbel kralı Berri Dükü ile evlendi. 1774’te, beraber Fransız tahtına geçtiler. Antoinette hiçbir zaman Fransız olarak kabul edilmedi. Ona “Avusturyalı kadın” lakabı takıldı. Kardinal Louis de Rohan ve Kontes La Motte, Antoinette’in elmas gerdanlığındaki ismini dahi sildirdiler. 1 Ekim 1789’da verilen bir akşam yemeği kabulünde, beyaz kraliyet kokartları başa takılıp, millî kokartlar ayaklar altında çiğnenince Versaille Sarayı devrimciler tarafından işgal edildi. Kraliyet âilesi Paris’e taşındı. 1791 senesine kadar kraliyet ailesi Varenne’de tutuldu. 10 ağustos 1792 senesinde kral ve kraliçenin yetkilerinin kalktığı îlân edildi. Bundan sonra Antoinette Onaltıncı Louis ile birlikte hapiste kaldı. Marie Antoinette, devrim mahkemelerinde devletin parasını Fransa’nın içte ve dıştaki düşmanlarına dağıtmakla suçlandı. Antoinette, büyük bir sebatla devlete sadâkatla çalıştığını savundu. Devrimciler tarafından çeşitli hakâretlere mâruz kaldı. Hapishânedeki penceresinin önünde hergün öz oğluna “Kahrolsun kraliyet, yaşasın cumhûriyet!” diye bağırtarak mânevî eziyetlerde bulundular. 16 Ekim 1793’te Paris’te, giyotinle îdâm edilerek, öldürüldü.
Pasifik Okyanusunda ekvatorun kuzeyinde ve Filipin Adalarının 2.400 km doğusunda kuzeyden güneye 720 km uzanan volkanik ada grubu. Eski adı Ladrone Adalarıdır. Adaları ilk bulan, Ferdinand Magellan’dır. Buraya İspanyollar yerleşmiştir. Haydutların buluşma yeri olduğu için, İspanyollar buraya, “Hırsız Adaları” ismini vermiştir.
1667’de İspanya Kraliçesi Mariana, adaya Hıristiyan misyonerler gönderdi. Bunun üzerine adanın ismi, kraliçenin onuruna Marianas olarak değiştirildi. İspanyol-Amerikan Savaşı neticesinde 1898’de İspanya, grubun en güneyindeki Guam Adasını Amerikalılara terk etti. 1899’da da adaların geri kalanını Almanya’ya, 5 milyon dolara sattı. Birinci Dünyâ Savaşından sonra Marshall ve Carolines ile Alman Adaları Milletler Cemiyeti mandasına girdi ve yönetimi Japonya’ya bırakıldı. Japon Mariana Adaları, ortalama yüzölçümü 630 km2 olan 14 ada ve buna ilâveten kayalıklar ve adacıklardan meydana gelmiştir. Guam’dan îtibâren kuzeye doğru Rota, Tinian, Saipan, Frallon de Medinilla, Anatahan, Sarigan, Guguan, Zealandia, Bank, Alamagon, Pagan, Agrihan, Asuncian, Maug ve Farallon de Pajaro yer alır. Bunların hepsi İkinci Dünyâ Savaşında Japonya’nın eline geçmiştir. En kuzeydeki 10 ada volkanik olup, iskân edilmemiştir. Saipan, Tinian ve Rota’da şeker ve pamuk zirâatı yapılır. Hindistancevizi pirinç, şeker, mısır, tütün ve kahve dâhil diğer mahsuller de adaların çoğunda yetişir. Ekmek ağacı ilk defâ bu bölgede bulunmuştur. 1944’lerin başında Amerikan deniz ve hava kuvvetleri, Guan’ı geri almak için harekete geçtiler. 15 Haziranda Saipon’a çıkartma yapıldı ve 9 Temmuzda ada ele geçirildi. Amerikalıların bu harpte zâyiâtı 3426 ölü, 13.099 yaralı, Japonların 27.586 ölü ve 2161 esirdir.
Birleşmiş Milletlerin 1947 den 1986’ya kadar ABD idâresine bıraktığı Adaların bir bölümünü meydana getiren Kuzey Mariana Adalarının ABD’ye bağlı olarak özerk bir eyâlet olması kararı, 1975 Haziranında kabul edildi. Bu gâye ile hazırlanan anayasa 1977’de onaylandı ve ardından ilk seçimler yapıldı. 1978’den îtibâren içişlerinde kendi kendini yönetmeye başlayan Adalar 3 Kasım 1986’da resmen ABD topluluğu toprağı oldu. Aynı târihte bölge halkı ABD vatandaşı olma hakkı kazandı. Güneyde kalan Guam ise ABD’ye bağlı özerk bölge olarak kaldı. Guam halkı ABD vatandaşı olmasına rağmen ABD millî seçimlerinde oy kullanamadılar. Günümüzde Guam sivil bir yönetici ile halkın seçtiği 21 üyeli meclis tarafından yönetilir.
Kuzey Mariana Adalarında ekonomi tarıma dayalıdır. Başlıca tarım ürünleri gövelez, manyok, yeralması, ekmek ağacı ve muzdur. Adalardan çeşitli sebze sığır ve domuz ihraç edilir. Dışarıdan alınan gıdâ ürünleriyle mamul malların büyük kısmı, ABD’den gelir. Adalar arasında ulaşım gemi veya uçakla sağlanır. Tinian ve Saipan başlıca limanlardır. Saipan’da milletlerarası bir havaalanı vardır.
Guam ise ABD’nin önemli deniz ve hava üslerini barındırmaktadır. Üsler ada ekonomisinin temel direğidir. Adada geçimlik tarım gelişmektedir. Belli başlı tarım ürünleri sebze, muz, tatlı patates, mısır ve şekerpancarıdır. Ticârî amaçla tavukçuluk yapılır. Adada 1970’lerden sonra petrol rafinerisi, bira ve dokuma fabrikaları kuruldu. Günümüzde Guam, Avustralya’ya ve Doğu’ya hizmet veren havayollarının durak noktalarından biridir.
Peygamber efendimizin mübârek hanımlarından. Mısır hükümdârı Mukavkıs’tan Peygamber efendimize hediye gönderilmişti. Peygamber efendimizin hizmetçisiyken Müslüman oldu ve Efendimizin nikâhıyla şereflenip hanımlarından oldu. Mısır hükümdârından hediye olarak gönderildiği için nesebi (soyu) ve doğum târihi bilinmemektedir. 637 (H. 16) senesinde hazret-i Ömer zamânında Medîne’de vefât etti.
Peygamber efendimiz, Mekke-i mükerremeden Medîne-i münevvereye hicret ettikten sonra komşu devlet başkanlarına, İslâmiyete dâvet etmek üzere elçiler ve mektuplar gönderdi. Eshâb-ı kirâmdan Hatîb bin Ebî Belteâ’yı da Mısır hükümdârı Mukavkıs’a elçi gönderdi ve bir mektup yazdırarak İslâm dînine dâvet etti. Mukavkıs, Peygamber efendimizin mektubunu saygıyla açtırdı ve okuttu, fildişinden güzel bir kutu içine kendi eli ile koydu, ağzını mühürleterek özel hizmetçisine teslim etti. Fakat Müslüman olmadı. Mukavkıs, Peygamber efendimize bir mektup yazdırdı, Mâriye ve Sirin isminde iki Câriye, elbise yapımında kullanılacak bir miktar Mısır kumaşı, bir katır ve başka hediyeler gönderdi. Hatîb bin Ebî Belteâ, mektubu ve hediyeleri Medîne’ye getirerek Peygamber efendimize teslim etti. Hediyeler Peygamber efendimiz tarafından kabûl edildi.
Mukavkıs tarafından hediye olarak gönderilen câriyelerden Mâriye (radıyallahü anhâ), Resûlullah’ın sohbetine, güzel konuşmasına, alçak gönüllülüğüne hayran kalıp hemen Müslüman oldu. Sevgili Peygamberimizse, onun bu davranışından ve îmân ederek Müslüman oluşundan çok memnun oldu ve Mâriye’yi (radıyallahü anhâ) kendisine nikâhladı.
Sevgili Peygamberimizin Mâriye’den (radıyallahü anhâ) İbrâhim adında bir oğlu dünyâya geldi. Bu sebeple de Peygamber efendimizin hanımları içinde hazret-i Hadîce’den sonra çocuğu olan ikinci hanımı olma şerefine de kavuştu. Peygamber efendimizin Mâriye’den doğan bu oğlu, Peygamberimizin sağlığında vefât etti.
Mâriye (radıyallahü anhâ) çok sâkin, sessiz ve kendi hâlinde olduğu için, kendisinden hadis rivâyeti olmamıştır.