MALTA

DEVLETİN ADI        

Malta Cumhûriyeti

BAŞŞEHRİ    

Valetta

NÜFÛSU       

360.000

YÜZÖLÇÜMÜ 

316 km2

RESMÎ DİLİ   

Maltaca, İngilizce

DÎNİ  

Katolik

PARA BİRİMİ 

Malta paundu

Akdeniz’de, Cebelitarık-Süveyş yolunun ortasında, Sicilya’nın 97 km güneyinde bulunan 5 küçük adadan ibâret bir ülke.

Târihi

Malta, Akdeniz’de merkezî bir yerde olup, doğu ve batı arasında uğrak bir liman, Müslüman ve Hıristiyan âlemleri arasında bir köprü, Afrika ve Avrupa arasında bir atlama taşı durumundadır. Sâhip olduğu stratejik konumu bakımından önemli olduğu için asırlar boyu istilâlara uğramıştır. Sırasıyla Fenikeliler, Kartacalılar, Romalılar ve Bizanslılar ülkeyi işgâl etmişlerdir. 870 yılında Araplar Malta’yı fethettiler. İki asır Arap medeniyeti altında yaşayan Malta 1090 yılında Sicilya’ya bağlandı. 1530’da Beşinci Charles, Malta’yı Sen Jan Şövalyelerine hediye etti.

Zamânın cihan devleti Osmanlılar, Avrupa seferleri için Malta’yı kendisine bağladı. 1551 yılında ünlü denizci Turgut Reis ve Sinan Paşa komutasındaki Osmanlı donanması Malta’yı kuşatarak hedef olan Gozo Adasını fethetti. 1798 yılında Fransa Napolyon ile Malta’yı eline geçirdiyse de iki yıl sonra İngiltere’ye bırakmak zorunda kaldı. Uzun yıllardan sonra 1964 yılında Malta, İngiltere hâkimiyetinden kısmen de olsa İngiliz Milletler Topluluğuna üye olarak kurtuldu. Nihâyet 1979’da bu üyelikten de kurtularak müstakil bir cumhûriyet oldu.

Fizikî Yapı

Asya, Avrupa ve Afrika kıtaları arasında konum îtibâriyle büyük önemi olan Malta, beş adadan ibârettir: Malta, Comino, Gozo, Kemmunett ve Filfla. Bunlardan ülkeye adını veren Malta 246 km2, Gozo 67 km2 ve Gomino 2,6 km2dir. Diğer iki ada oldukça küçük olup, henüz yerleşim merkezleri hâline gelmemiştir. Malta, Sicilya Adasına 97 km, Afrika kıtasına ise 290 km uzaklıktadır. Ülkenin yüzölçümü 316 km2dir.

Toprakları kuzeydoğuya doğru meyilli bir seri alçak yaylaları ihtivâ eder. Yüksekliği pek fazla olmayıp, ortalama 250 m civârındadır. Ülkede dağ, nehir ve göl yoktur. Kuzey ve doğu kıyıları çok girintili çıkıntılı olmasına karşılık, güney ve güneybatı kıyıları oldukça düzdür. Kıyılar çoğunlukla kayalıktır. Tabiî limanları düzgün olup, adaların hepsinde toprak örtüsü ince, mevcut kayalıkların arası kireçtaşı tabakalarıyla doludur.

İklim

Genel olarak tipik Akdeniz iklimi hâkimdir. Yılın büyük bir bölümü açık ve güneşli geçer. Yaz ayları sıcak ve kurak, kış ayları ılık ve yağışlıdır. Ortalama yağış miktarı yıldan yıla 250 mm ile 550 mm arasında değişir. Yaz aylarında güneydoğudan esen sıcak ve kumlu rüzgâr, kuraklık tehlikesini berâberinde getirir. Su kaynaklarının giderek azalması kuraklığı arttırdığı gibi topraklarından alınan mahsulün miktarının dengesiz olmasına sebep olur. Kayalık arâziden meydana gelen Malta Adasının toprak örtüsü çok incedir.

Kuzeydeki taraçalı vâdiler nisbeten yeşil alanlarla kaplı olup, ekime elverişliyse de diğer bölgeler verimsizdir.

Tabiî Kaynakları

Tabiî kaynaklar bakımından oldukça fakir bir ülkedir. Zâten yetersiz olan bu kaynaklar her yıl sun’î olarak artan nüfusa kifâyet etmemektedir. Endüstriyel hammadde kaynakları mevcut değildir. Sâdece Libya ile arasında petrol aramaları yapılmaktadır. Ülkenin en önemli kaynağı kayalar arasındaki kireç tabakalarıdır. Kireçtaşı inşaat sektörünün önemli bir maddesi olup, adanın mîmârî çehresine ayrı bir özellik vermektedir. Akarsu ve göller olmadığı gibi ağaçlıklı bölgelere nâdiren rastlanmaktadır.

Nüfus ve Sosyal Hayat

Halkın etnik yapısı oldukça karışıktır. Ülkenin ilk yerlilerinin Fenikeliler ve Kartacalılar olduğu tahmin edilmektedir. Uzun yıllar Arap medeniyeti tesirinde yaşamışlardır. Bu yüzden Malta dili İtalyanca (Kartaca dili) ve Arapça karışımı olup, Semitic dil grubuna girer. İngilizce oldukça yaygındır ve resmî dil olarak kabul edilmiştir. Ayrıca bir miktar İtalyanca da konuşulur. Halkın çoğu Katoliktir. Önceleri, nüfus gittikçe azalmaktaydı. İngilizlerin buraya askerî garnizonları açmasıyla nüfus artışı sağlandı. Doğum oranı ölüm oranının 4 katına çıktı. Her yıl Avusturya, Kanada, ABD ve İngiltere’ye göçmen olarak gidip yerleşenler sâyesinde hızlanan nüfus artışı frenlenerek nüfus dengesi sağlandı.

Halkın önemli bir kısmı balıkçılıkla geçinir. Geri kalan kısmı gemi tâmir tezgahlarında ve tarım alanlarında çalışır. Târihî yerleri ve her zaman sıcak olan iklimi turistlerin ilgisini çektiğinden turizmde gelişme sağlanmıştır. Valetta ve Sliema şehirleri turizm ve ticâret merkezleridir.

Halkın % 85’i okur yazardır. Eğitim ve öğretim 6-16 yaş grubu için mecbûri olup, İngilizcedir. Bir üniversite, bir güzel sanatlar akademisi ve bir de Kimyâ ve Teknoloji Akademisi mevcuttur. Halkın refah seviyesi yüksektir.

Siyâsî Hayat

Malta, 1974 yılında demokratik parlamenter sisteme geçmiştir. Anayasaya göre beş yılda bir seçilen 65 üyeli Temsilciler Meclisi yasama ve yargı yetkisini taşır. Yürütme yetkisi devlet başkanına âittir. Devlet Başkanı meclis tarafından seçilir. Bu da Başbakanı tâyin eder ve Başbakanın seçtiği on bir bakanı Devlet Başkanı onaylar.

Ekonomi

Malta, ekonomik açıdan, diğer Akdeniz ülkelerine nazaran daha iyi durumdadır. Ekonomisi daha çok turizm, gemi yapımı, tarım ve hayvancılığa dayanır. İngilizler ülkeye “Kale Ekonomi sistemini” uygulamaktadır. Böylece Malta ekonomisi harp zamanlarında gelişirken sulh zamanlarında birdenbire çökmekte ve bu durum ekonomik dengesizliğe sebeb olmaktadır. Bunun yanında İngiltere, Çin, Libya ve Suudî Arabistan’dan alınan dış yardımlar ve Milliyetçi Partinin uyguladığı açık ekonomi politikası ile ekonomik kalkınma problemi halledilmiş oldu. Yabancı sanâyi yatırımları artarken, toplu konut yapımı; sıhhî tesisler ve yol inşaası gibi bayındırlık hamleleri yapıldı.

Ülkede ayrıca mevcut bulunan gemi tezgâhları, otomobil montaj fabrikası, dokuma, konfeksiyon, sigara ve tarım ürünlerini işleyen fabrikalar ile turizm en önemli gelir kaynaklarını meydana getirir.

İhrâcâtının büyük bir bölümünü çiçek, pamuk, sebze, meyve, yapılmış kayık ve gemiler sağlar. Adada ulaşımı temin eden bütün karayolları asfalttır. Malta-Sicilya arasında düzenli feribot seferleri vardır. Başşehir Valletta’da milletlerarası bir havaalanı bulunur.

MALTA SEFERİ

Malta’daki Hıristiyan korsanlara karşı 1565 yılında yapılan Osmanlı seferi.

Öteden beri, Malta’da üslenen Saint-Jean Şövalyeleri, Osmanlı gemilerine rahat vermiyorlar, korsanlık yapmaktan bir türlü vaz geçmiyorlardı. İstanbul’a kıymetli ticâret eşyâsı götüren büyük bir Osmanlı gemisine el koymaları, bardağı taşıran son damla oldu. 250 parça gemi ile Piyâle Paşa, 35.000 kara askeriyle beşinci vezir Mustafa Paşa İstanbul’dan yola çıkarıldı. Malta’da orduya iltihak etmesi kararlaştırılan Trablusgarb Beylerbeyi Turgut Reis, başkomutanlığa tâyin edildi. İstanbul’dan yola çıkan ordu, Malta’ya varınca, Turgut Reis beklenmeksizin kuşatma başlatıldı. Kılıç Ali Paşa da 6 gemi ve 1000 askerle İskenderiye’den gelip, orduya katıldı. Kuşatmanın onuncu günü 23 gemi ve 2000 levendle gelen Turgut Reis, başkomutanlığı ele aldı. Kuşatmanın yirmi beşinci günü, kaleden atılan bir top güllesi isâbetiyle Turgut Reis şehit oldu. Osmanlı askeri, umûmî bir saldırı ile St. Elmo Kalesini ele geçirdi. Adanın teslimi için gönderilen heyete menfî cevap verilmesi üzerine, St. Ange, St. Michel ve Le Bourg kaleleri kuşatıldı. Cezâyir Beylerbeyi BarbaroszâdeHasan Paşanın da, 27 gemi ve 2500 kişilik bir kuvvetle gelmesi, Osmanlılara ayrı bir şevk verdi. St. Michel Kalesinin Castilla Burcu ele geçirildi. Üç buçuk aylık kuşatma sonunda, St. Jean şövalyelerinin çok zor duruma düştüğü bir sırada, İspanyollar, adanın işgâl altında olmayan bir bölümüne 25.000 kişilik bir yardım kuvveti çıkardılar. Mustafa Paşa, iki ateş arasında kalmamak için ağırlıklarını yükleyip kuşatmayı kaldırdı. Başarısızlığa üzülen pâdişâhın emri ile donanma, İstanbul limanına gece karanlığında girdi.

MALTAERİĞİ (Eriobotrya japonica)

Alm. Wollmispel (f), Fr. Nèflier (m) de Malte, İng. Loquat. Familyası: Gülgiller (Rosaceae). Türkiye’de yetiştiği yerler: Akdeniz sâhil şeridi (Batı ve Güney Anadolu).

Kışın yapraklarını dökmeyen, yaprakları ve çiçek durumları kırmızımtrak-esmer olan 10 m boyundaki ağaç. Çiçekleri sonbaharda açar. Meyveler kış süresince olgunlaşarak ilkbaharda turfanda olarak toplanabilir. Meyveleri 3-5 cm uzunlukta, yuvarlak veya uzunca şekilde sarı renkli ve tatlı lezzetlidir. İçerisinde büyük, kahverengi ve parlak çekirdekleri bulunur. Çekirdeğin az olması makbuldür. Yenidünyâ adıyle de bilinir. Vatanı Çin’dir.

Yenidünyâ, kış esnâsında sıcaklığın sıfırın altına düştüğü yerlerde yetişmez. Killi-tınlı, derin yapılı, kireci fazla olmayan, organik maddelerce zengin ve geçirgen topraklarda iyi yetişir.

Memleketimizde daha çok çekirdekten yetiştirilir. Yabancı bâzı çeşitleri ile aşı yapılarak da üretilebilmektedir. Bahçeye dikilecek fidanlar arasında 6-7 m aralık bulunmalıdır.

Kullanıldığı yerler: Yaprakları tanen taşır. Bunun için kabız edicidir. Tâze ve kurutulmuş yaprakları çay hâlinde (% 2-5’lik) ishallere karşı kullanılır. Meyveleri sevilerek yenir.

MALTAHUMMASI

Alm. Maltafieber, Fr. Fièvre de Malte, İng. Brucellosis, malta fever. Brucellae grubu bakteriler tarafından oluşturulan infekte (hastalıklı) büyükbaş-küçükbaş hayvanlar veya bunların ürünleriyle (süt gibi) insanlara bulaşan, bakteriyemi (kana bakteri karışması) ile seyreden dalgalı bir ateş trasesi ve genel hastalık belirtileri gösteren uzun süreli bir infeksiyon hastalığıdır. Karaciğer-dalak büyümesi, üst solunum yolu belirtileri, lenf bezi büyümeleri artrit ve spondilit görülebilir. Bruselloz olarak da bilinir.

Brucella cinsinden koklara benzeyen çomak şeklindeki mikropların sebeb olduğu, özellikle sığırlarda görülen ve insanlara da geçebilen bir hastalıktır. Hastalığın insandan insana bulaşması çok seyrektir. En çok hastalığa yol açan tipleri; Brucella melitensis (keçi veya koyunlarda yaşar), Brucella abortus (inek ve sığırlarda yaşar) ve Brucella suis’tir (domuzlarda yaşar).

Vak’aların çoğunda, hastalığın insanlara bulaşması deri ve mukoza yoluyla olur. Hasta hayvanların düşük ve doğum materyalinden, dölyolu salgısından ve bunlarla kirlenmiş idrar, toprak ve gübrelerden mikrop alınabilir. Nâdiren mikroplu etlere (özellikle domuz) değmek suretiyle de bulaşma görülür. Çiğ sütlerin içilmesiyle veya taze peynirin, çok nâdir olarak da mikroplu sebzelerin yenilmesiyle ağız yolundan bulaşma görülebilir.

Bruselloz; hayvan yetiştiricilerin, çobanların, veterinerlerin, çiftçilerin olduğu kadar mezbahada çalışanların, kasapların, sütçü ve peynircilerin bir meslek hastalığı şeklinde de ele alınabilir.

Uzun süren bu hastalık, teşhis edilemeyen veya uygun bir tedâvi görmeyen vak’alarda birbirini takip eden ateş yükselmeleri, aşırı terleme ve özellikle mafsallarda belirgin olan ağrılarla seyreder. Kemik, eklem, sinir, salgı bezleri ve çeşitli iç organlarda tutunabilir. Kuluçka dönemi 5-21 gündür.

Antibiyotiklerle (özellikle tetrasiklin ve kloramfenikol) tedâvisi mümkündür.

Hastalığın önlenmesi için; hasta hayvanların ayrılması veya öldürülmesi, hayvan bakıcılarının aşılanması, el temizliğine dikkat edilmesi, sütün kaynatılması, çiğ yiyecek ve içeceklerde dikkat edilmesi, çok yıkanması gerekir.

MALTAPALAMUDU

(Bkz. Kılavuzbalığı)

MALTOZ (Malt şekeri)

Alm. Maltose (f), Malzzucker (m), Fr. Maltose (f), İng. Maltose. Bilhassa çimlenmiş arpa ve diğer tohumlarda bulunan nişasta şurubundaki nişastanın biyokimyâsal parçalanmasıyla meydana gelen bir şeker. Maltoz, saf olarak, suda kristallendirilerek ve monohidrat hâlinde elde edilir. Bu kristal 102,5°C’de bozunarak erir. Suda hemen çözünür. Kapalı formülü C12 H22 O11 olan bir disakkarit olup, serbest hâlde pek az bulunur. Mutarotasyon (döndürme açısı değişimi) gösterir. İki glikoz molekülünün birbirine bir eterik bağ ile bağlanmasından meydana gelmiştir. Bir glikoz molekülünün birinci karbonu, ikinci molekülün dördüncü karbonuna bağlanmıştır. Fehling çözeltisini indirger. Çünkü anomer karbon atomu yarı asetal şeklindedir. Maltoz mayaları ile fermantasyona (mayalanmaya) uğrar. Bu olay esnasında maltın bir kısmı maltoz enzimi ile glikoza hidroliz olur. Maltın başlıca kaynağı nişasta olup, amiloz enzimi ile nişastanın kısmî hidrolizinden elde edilir. Sindirim esnâsında tükrük ve pankreas enzimi etkisi ile nişasta ve dekstrinden maltoz meydana gelir.

MÂLVA SULTANLIĞI

Merkezî Hindistan’da Vindhaya Dağları, Gucerât ve Ucceyn’le çevrili bölgede 15. yüzyılın başından, 16. yüzyılın ortalarına kadar hâkim olan İslâm devleti. Adını Mâlvalardan alan bölgede, 800-1235 arasında Paramara Racputları hâkim olmuşlardı. Daha sonra Kalaçlar ve Tuğluklar da bölgeye hâkim oldular. 1401’de Dilâver Han adına bir Gûrlu, Mâlva’ya hâkim olarak bir müddet idâre etti. Gûrîlerin Mâlva hâkimiyetine son veren Birinci Mahmûd Şah, 1436’da bölgede müstakil sultanlığını kurdu.

Mâlva’da bir asra yakın saltanat süren Kalaçlar, Mandu ve Dhar’ı İslâm mîmârîsinin en güzel eserleri ile süslediler. Abbâsî halîfeliğinin yüksek hâkimiyetini tanıyan Mâlva Kalaç sultanları, Racputlar idâresindeki yerli Hinduların İslâmiyeti kabûl etmeleri için çok uğraştılar. 1436-1531 yılları arasında Birinci Mahmûd Şah, Gıyasşah, Nasırşah ve İkinci Mahmûd Şah tarafından idâre edilen Mâlva Sultanlığı, 1526’da kurulup, bütün Hindistan’a hâkim olan Bâbür (Gürgâniyye) İslâm Devletine katılmasıyla sona erdi.

Mâlva Sultanları     

 Saltanatı

Dilâver Han Hüseyin Gûrî

1401-1405

Alp Han Hüseng     

1405-1435

Gazni Han Muhammed

1435-1436

Mes’ûd Han  

1436

Birinci Mahmûd Şah 

1436-1469

Abdülkâdir Gıyâseddîn Şah

1469-1500

Nâsıreddîn Şah       

1500-1511

İkinci Mahmûd Şah  

1511-1531

MAMUT (Elephas primigenius)

Alm. Mammut, Fr. Mammouth, İng. Mammoth. Familyası: Filgiller (Elephantidae). Yaşadığı yerler: Buz çağında kuzey yarımkürenin ılıman bölgelerinde yaşamıştır. Özellikleri: Derisi sık ve uzun kızıl kahverengi kıllarla örtülü, fil dişleri yukarı kıvrıktır. Avrupa Sibirya ve Maraş bölgesinde fosilleri bulunmuştur. Çeşitleri: Eski zamanlarda yaşayıp, nesli tükenmiş birçok türü vardır.

Soyu tükenmiş bir fil olan mamut, buz çağında kuzey yarımkürenin ılıman bölgelerinde yaşamıştır. “Mamut” kelimesi iri mânâsına gelirse de normal bir Asya filinden biraz büyüktür. Uzunluğu 4,9 m, yerden yüksekliği 3 m’dir. Azı dişleri (fil dişi) fillerden farklı olarak dışa ve yukarı doğru kıvrıktır. Bâzılarının dişleri 4 m’ye ulaşır. Sert derisi uzun ve sık kızıl kahverengi kıllarla örtülüdür. Sırtta omuzların biraz gerisinde bir yağ dokusu birikintisi mevcuttur. Kuzey Avrupa, Asya ve Kuzey Amerika’nın ormanlarında bol miktarda yaşadığı anlaşılmaktadır. İlk fosili 1799’da Sibirya’nın buzulları arasında bulundu. Sonraki kazılarda Sibirya ve Alaska’da birçok fosiline daha rastlandı. 1801’de bulunan tür Leningrat Müzesinde muhâfaza edilmektedir. Alaska’da bulunanın boyu 3,9 m idi. Buzullar içinden çıkarılan fosiller çok iyi korunmuştu. Bunlarda yapılan tetkikler Asya filleriyle akraba olabilecekleri fikrini uyandırmaktadır.

Kahramanmaraş’ın Maraş Ovası bitimindeki Gavur Gölü etrafındaki sık ormanlarda bol miktarda yaşamış olduğu, çıkan fosillerinden anlaşılmıştır. 1961 yılında göl kenarındaki ağaç ve sazları kesip yakan köylüler “beyaz odun” diye çıkarttıkları kütlelerin kemik olduğunu anlayınca, yetkililere haber vermeleriyle ilk mamut iskeleti Kahramanmaraş Müzesine getirilmiştir. 1975 yılında DSİ, Gavur Gölünün bataklığını kurutmak için kanal açması sonucu, gölün kapladığı geniş alanda sayısız mamut iskeleti çıkmıştır. Bunlardan üç adeti Gaziantep Müzesinde bir kısmı da Türkiye’deki çeşitli müzelerde sergilenirken, buradan çıkan yüzlerce mamut isleketi ise bölgede yaşayan köylülere odun olmuştur. Bugün bile (1993) hâlâ göl içinden mamut kemikleri çıkarılmakta ve odun olarak yakılmaktadır. Kahramanmaraş bölgesinde, bilhassa Gavur Gölü civârında yüz binlerce mamutun yaşadığı tahmin edilmekte ve 1961 yılından bu yana odun olarak yakılan kemiklerinin bitmemesi buna bir delil olarak gösterilmektedir.

Gavur Gölü bataklığı, dünyânın en büyük mamut veya büyük fil mezarlığıdır. Bunun meydana gelişiyle ilgili olarak arkeologların farklı görüşleri mevcuttur. Bir görüşe göre; gölün etrafındaki sık ormanlarda yaşayan mamutların, çıkan büyük orman yangınları sonucu göle girdikleri ve sıcak olan gölde ölmüş olabilecekleridir. Diğer bir görüşe göre ise; suyu ılık olan Gavur Gölüne giren mamutların, vücutlarının iri ve ağır olması sebebiyle gölün bataklığına saplanarak öldükleridir. Bu bölgede çıkarılan mamutlardan bâzılarının boyunun 5 metrenin üzerinde olduğu, kafa yapısı ve dişlerinin şimdiye kadar bulunan başka bölge mamutlarından daha büyük olduğu gözlenmiştir. Besin kaynağı olan ormanların iklim değişikliği sonucu kaybolmasıyla, mamutların nesillerinin tükendiği zannedilmektedir. Mağaralarda çizilmiş resimlerine de rastlanmaktadır.

MANASLAR (Scarabaeidae)

Alm. Käfer (m.pl.), Fr. Scrabèidè (m.pl.), İng. Scarabaeidae. Familyası: Skarabgiller (Scarabaeidae). Yaşadığı yerler: Bitkiler üzerinde, gübre ve çürümüş odunlarda. Özellikleri: 25-36 mm boyunda, çeşitli renkte kınkanatlı böcekler. Bitkisel madde ve toynaklı hayvanların gübreleriyle beslenirler. Çeşitleri: Tür bakımından zengin bir familyadır.

Böceklerin kınkanatlılar (Coleoptera) takımının Scarabaeidae familyası böcekleri. Türleri renk, büyüklük ve yaşayış bakımından çok farklılık gösterirler. Antenlerin sondan 3-7 segmenti yelpaze şeklindedir. Bu sebeple yelpaze veya yaprak antenliler de denir. Bilhassa erkeklerin antenleri çok gelişmiştir. Larvalar manas tipinde olup, genellikle toprakta birkaç yılda (3- 5 sene) gelişirler. Gelişimlerini gübrelerde, ağaç kökleri arasında veya çürümüş odunlarda tamamlarlar. Bâzı türlerin larvaları bitkilerin ve orman ağaçlarının köklerini yiyerek büyük ziyanlar verirler.

Bu familyanın türleri, beslenme yönünden iki gruba ayrılır. Leş böceklerinin larva ve erginleri gübre vs. içerisinde gelişir. Bitkilerle beslenen türlerin larvaları ise kökler, bitki özsuyu veya çürümüş odun ile beslenir. Bunların erginleri çiçek veya yaprakları kemirerek beslenir.

Memleketimizde bu familyadan en zararlı tür Polyphylla fullo L. (manas, alaböcek), Melolontha albidae F., M. melolontha L. meyve ve orman ağaçlarında; bambular (Anisoplia segetum Hbd. Anisoplia austriaca Hbst., A. lata., A. syriaca) buğdaygillerde; bağ bambuları (Anomala spp.) asma ve meyve ağaçlarında; çiçek böcekleri (Cetonia spp) ve Epicometis hirta çeşitli bitkilerin çiçeklerinde zararlı olurlar.

MANCINIK

Alm. Katapult (m), Fr. Catapulte (m), İng. Catapult, ballista. Topun keşfinden önce bilhassa kale muhasaralarında kullanılan bir çeşit harp âleti. Çalışma prensibi, gerilip bırakılarak, ucundaki taşı ileri fırlatan sopanın çalışma düzeninin aynısı olan mancınığa “katapült” de denir. Mancınığa konan taş, gülle ve büyük oklar, uzak mesâfelerden top mermisi gibi düşmanın üzerine atılırdı.

Mancınıkların târihi çok eski olup, sağlam kaynaklara göre ilk olarak Nemrûd zamânında kullanıldı. Hazret-i İbrâhim’i yakmak için hazırlanan ateşe yaklaşılamadığı için Nemrûd mancınık kullandırdı. İbrâhim aleyhisselâm mancınıkla ateşin ortasına atıldı. Fakat ateş yakmadı. Bundan sonraki yıllarda yaygın olarak istifâde edilmeye başlandı. Fenikeliler tarafından çok kullanılan, o güne göre modern, bugüne göre ise çok iptidaî olan mancınık, zamanla dünyâya yayıldı. Peygamber efendimiz zamanında Tâif Kalesinin fethi sırasında, Selmân-ı Fârisî (radıyallahü anh) tarafından yapılan mancınık kullanılmıştır.

Mancınığın yapılışı: Yaylanma gücüne dayanan bir mekanizmadır. Sağlam ve paralel iki kiriş arasına elastikî bir şekilde örülmüş ip demeti yerleştirilip, daha sonra tam merkezine bu ipin, gerilmesini sağlayan bir kol takılır. İpi germek için bu kol çevrilir. Kolun bir ucuna kaşığa benzer bir kepçe yerleştirilir. Bu kepçenin içerisine uzağa atılmak için çeşitli malzemeler konur. İpi geren ve yatay durumda bulunan kol bırakıldığı zaman gerili ve bükülü ip hızla açılmaya başlayınca kol itilir. Ucundaki malzemeler 600-1000 metreye kadar uzağa fırlatılır.

Daha sonraları mancınığın yeni ve başka şekli olan buharlısı yapıldı. Bunlar kruvazör ile zırhlıların çoğunda kullanıldı. Bu tip mancınıklar 35 ton civarında ağırlığı olan uçakları 75 metreye kadar fırlatabiliyordu.

Taş mancınığı:Romalılar, kale ve şehir kuşatmaları sırasında ağır ve büyük taşları atabilecek bir aparat geliştirdiler. “taş mancınığı” adı verilen bu silâh, sağlam ve uzun bir ağaç koldan meydana gelmekteydi. Bir ucu bir çerçeveye takılı kolun öteki ucunda taş koymak için kepçeye benzeyen bir yuva vardı. Atma kolu bir boynuz yayla yukarı doğru fırlatılınca, büyük bir yastığa çarpıp ucundaki taşı fırlatıyordu.

Mangonel: Bu silâh, merkezinden bir mille hareket eden uzun bir koldan meydana gelmekteydi. Kolun bir ucunda taş atmaya yarayan bir sapan vardı. Öteki ucu ise, çekme halatlarına bağlanıyordu. Atış sırasında birkaç kişi, halatları, hızla çekip, kolu kaldırıyorlardı ve öteki uçtaki taşı atıyorlardı. Bu silâha “mangonel” adı verilmişti.

Terâzili mancınık: Mangonelde kola bağlı halatları çeken insan gücü yerine, büyük bir karşı ağırlıktan faydalanılmaya başlandı. Bu tür mancınıklara “terâzili mancınık” adı verildi.

MANÇURYA

Doğu Asya’da Çin’in kuzey doğusundaki bir bölge. Batısında iç Moğolistan, güneyinde Çin, kuzeyinde Doğu Sibirya, güneydoğusunda Kore bulunur. Dalgalı alçak düzlüklerden meydana gelen Mançurya’nın etrafında yüksek dağlar vardır. Tarım ülkesi olan bölgede tahıl, şekerpancarı, tütün, pamuk, keten, kenevir, sebze yetişir. Büyük ve küçükbaş hayvanlar beslenir. Ormanlardan elde edilen ürünlerden istifâde edilir. Mâden kömürü, demir, petrol, manyezit elde edilen bölgede sanâyi gelişmiştir.

Yazları aşırı sıcak, kışları fazla soğuk olmayan bölgede ılıman muson iklimi hâkimdir. Nüfusun büyük çoğunluğu Çinlidir. Çok az miktarda, Moğol, Rus ve Koreliler de vardır.

Turan ırkından olan Mançolar, eski Tonguzlardır. Eskiye âit bilgi yoktur. On yedinci asırda târih sahnesinde görülen Mançolar 1644’te hânedân olarak Çin tahtına çıktı ve 1912’ye kadar ülkeyi idâre ettiler. Târihte Rusya’nın çeşitli baskılarının olduğu Mançurya, 1905’te Rusya Japonya’ya yenilince bu defâ Japonya tesiri altına girdi. Fakat 1945’te Sovyet ordusu Mançurya’ya girdi. Kısa bir müddet sonra bâzı bölgeler hâricindeki yerleri Çin’e bıraktılar. Bölgede Çin’e bağlı Kuzeydoğu Halkı Hükümeti kuruldu. 1953’te bu yönetime son veren Çin Mançurya’yı üç bölgeye bölerek merkeze bağladı. Günümüzde Mançurya, Çin sanâyiinin merkezi olma özelliğini bugün de korumaktadır.

MANDA (Bubabulus arnee)

Alm. Büffel (m), Fr. Buffle (m), İng. Water Buffalo. Familyası: Boynuzlugiller (Bovidae). Yaşadığı yerler: Tropik ve subtropik iklim bölgelerinde. Güney Asya, Afrika, Ortadoğu, Doğu Avrupa ve Türkiye’de yaygındır. Özellikleri: Su kenarlarında yaşar. Öküzden kuvvetlidir. Geviş getirir. Ömrü: 22 yıl kadar. Çeşitleri: Evcil ve yabânîleri vardır.

Çiftparmaklılar takımının boynuzlugiller familyasından bir memeli, Sığıra benzemekle berâber ondan daha iri yapılıdır. Derisi siyah olup, az da olsa uzun ve seyrek kıllarla kaplıdır. Kuyruğunun ucunda bulunan püskülündeki kıllar, derisindekilere nisbeten daha serttir. Geviş getiren bir memelidir. Umûmiyetle, boyları iki m, yükseklikleri ise 1,5 m kadar olan mandaların başı, aşağı doğru düşük vaziyettedir. Su ve çamura yatmaktan çok hoşlanır. Böğürtü şeklinde ses çıkarır. Vücutlarına sıvanan çamur, bu hayvanları, hâricî asalaklardan muhâfaza eder. Tropik ve subtropik iklim bölgelerinde yaşarlar. Evcil ve yabânîleri bulunur. Amerika bizonuna “bufalo” veya Amerika mandası da denir. Akdeniz bölgesinde (Doğu Avrupa, Anadolu ve Ortadoğu’da) evcil türleri, Afrika ile Güney ve Güneydoğu Asya’da (özellikle Hindistan’da) yabânîleri, yaygındır. Hindistan yabânî mandasının ağırlığı, bir tondan fazla olup, yaklaşık iki metre yükseklikte ve boynuz uzunluğu ise 1,5 m civârındadır. Erkeği, bir filin hakkından gelecek kadar cesur ve kuvvetlidir. Avlanması kaplan kadar tehlikelidir. Yabânî mandalar 10-20’lik sürüler hâlinde bataklık ve su kenarlarında yaşarlar ve gece otlarlar. Bunların içinde Hindistan yabânî mandası, Seylan yabânî mandası en meşhurlarıdır. Dünyâda bulunan (tahmini olarak) 78 milyon evcil mandanın yaklaşık 45 milyonu Hindistan’da bulunmaktadır.

Evcil mandalar, yük taşımak, et, süt ve derisinden istifâde edilmek için beslenir. Dünyâdaki bütün evcil mandalar iki ana ırktan gelmektedir. Bunlar, bataklık mandası ve ırmak mandasıdır. Güney Asya’da yaygın olan bataklık mandası, oldukça güçlüdür. Buna karşılık güneşte uzun müddet kalamaz. Tükiye’de, Doğu Avrupa ve Ortadoğu’da bulunan ırmak mandası kuru otlaklarda ve nisbeten duru sularda yaşar. Mandanın bol yıkanması ve çamura batması sağlıklı olması için şarttır. Eti pek fazla makbul değildir. Sütü, inek ve koyun sütüne göre daha yağlıdır. Derisi köseleciklikte kulanılır.

Üremeleri, 10 ay süren bir gebelik sonunda doğurduğu bir (nâdiren iki) yavru ile olur. Manda yavrusuna Anadolu’nun çeşitli yörelerinde “balak” veya “malak”; mandaya ise “camız” veya “dombay” derler. Doğum umûmiyetle mart-mayıs (bahar) aylarında olur. Yavru yaklaşık dört senede erginleşir.

MANDA SİSTEMİ

Alm. Mandatssystem (n), Fr. Système (m) mandataire, İng. Mandate system. Milletler cemiyeti sistemi içinde bağımsızlığına kavuşmamış bir kısım yerlerin veya toplulukların başka devletlerin geçici yönetimine bırakılması. Bu durum Birinci Dünyâ Savaşından sonra ortaya çıktı. Böylece, bir bölgeye veya topluluğu yönetecek devlete bir görev (mandat) verildiğinden mandatar (mandataire) denmektedir. Manda rejimi, Birinci Dünyâ Savaşından sonra eski Alman kolonileri ile Osmanlı Devletinden koparılan Ortadoğu’daki toprakların idâresinin, Milletler Cemiyetine bırakılması ve bu teşkilât adına bir kısım devletlerce uygulanması şeklinde olmuştur.

1919 barış antlaşmalarıyla ve Milletler Cemiyeti Paktı ile kurulmuş mandalar, üç kategoriye ayrıldı: Birincisi (A Mandası) Osmanlı Devletinden ayrılmış olan ve kültür gelişimi bir mandacı devletin denetimi altında olmak şartıyla, tam bağımsızlığına imkân verecek seviyeye ulaşmış bulunan bölgelere uygulanıyordu (Suriye, Lübnan, Filistin, Mezopotamya), İkincisi (B Mandası) daha az gelişmiş ve doğrudan doğruya mandacı devlet tarafından yönetilen halklara uygulanıyordu. (İoga, Kamerun, Alman Doğu Afrikası).

Üçüncüsü (C Mandası), manda altındaki ülkeyi, mandater devletin kânunlarına tâbi tutuyordu. Ama bu tür mandada, ikincide olduğu gibi yerli halka belli garantilerin verilmesi esasındaydı. (Alman Güneybatı Afrikası ve Büyük Okyanustaki Alman sömürgeleri)

Birleşmiş Milletler 1946’da manda rejimi yerine vesâyet rejimini getirdi.

MANDALİNA (Citrus reticulata, C. nobilis)

Alm. Mandarine (f), Fr. Mandarine (f), İng. Mandarin. Familyası: Sedefotugiller (Rutaceae). Türkiye’de yetiştiği yerler: Akdeniz bölgesi, Doğu Karadeniz bölgesi.

Partakaldan daha küçük, toparlak veya yassı, sarı-turuncu renkli, usaresi tatlı, hoş kokulu bir meyve. Mandalina kabukları portakaldan ince olup, daha kolay soyulabilir, fakat az dayanır.

Memleketimizde Alanya-Antalya-Mersin-İskenderun (Dörtyol) ve Rize bölgesinde yetiştirilir. Fakat, Bodrum ve Mersin mandalinası meşhurdur.

Kullanıldığı yerler: Meyveleri şeker, organik asitler ve C vitamini ihtivâ eder. Çok sevilen ve yenilen bir meyvedir.

MANDELA, Nelson Rolihlahla

Güney Afrikalı zenci lider. Temmuz 1918’de Umtata, Transkei’de doğdu. Âilesi Zosa (Xhosa) dilini konuşan Tembu kabîlesindendir. Babası bu kabîlenin şefi Henry Mandela’dır.

Mandela; lise tahsilinden sonra Fort Hare Üniversity Collega’ya girdi. Burada okurken siyâsi olaylara karıştı. Bir öğrenci boykotuna karıştığı ve organize ettiği gerekçesiyle okuldan uzaklaştırıldı. Transkei’den ayrılarak, Transvaal’a gitti. Burada bir süre mâdenlerde polis memurluğu görevinde bulundu. Bu sırada yarıda bıraktığı üniversite tahsiline mektupla öğretim yoluyla devam etti. 1942’de Witwaterstrand Üniversitesinin hukuk bölümünü bitirerek avukatlık yapmaya başladı. Ülkenin ilk siyah avukatı ünvânını aldı. Irk ayrımına karşı yerli halkın kurduğu AfrikaMillî Kongresine (ANC) katıldı (1944). Çok kısa zamanda kongrenin Gençlik Birliğine başkan seçildi. Siyahların kurtuluş hareketinin önderlerinden birisi durumuna geldi (1948). Bu arada ırkçılığa karşı silâhlı mücâdeleyi üstlenen ve kongrenin askerî kanadı özelliğindeki Umkonto ve Sizwe’yi (Millî Mızrağı) de kurarak onun da başkanı oldu (1961).

Ocak 1962’de kendisine destek aramak için yurt dışına çıktı. İngiltere ve Afrika ülkelerini dolaştı. Afrika ülkeleri ile sosyalist ülkelerden silâh ve para yardımı temin etti.Ülkeye dönüşünde arkadaşlarıyla birlikte, izinsiz yurtdışına çıkmak, halkı kışkırtmak, sabotajlar ve suikastlar düzenlemek iddialarıyla yargılandı. Halkın, tamâmının temsil edilmediği ve beyazların temsil edildiği parlamentonun çıkardığı kânunlara uymak zorunda olmadığını savundu. Beyaz yönetim tarafından ömür boyu hapis cezâsına çarptırıldı. Bu davranışıyla ırk ayrımına karşı mücâdele eden Afrikalı siyahların simge ve sembolü oldu.

NelsonMandela, dünyânın en ünlü mahkûmu olarak anılır. Güney Afrika’da 27 yıl hapiste kaldıktan sonra 1980’li yıllarda, ırkçılığa karşı mücadelenin bütün dünyâda yoğunlaşması üzerine adı duyuldu. 1990 yılında devlet başkanı F. De Klerk tarafından şartsız olarak serbest bırakıldı. Serbest bırakıldığı zaman 71 yaşındaydı. Serbest bırakılmasına GüneyAfrika siyahlarının yanında birçok beyaz da sevindi. Mandela’nın; “Mücâdele benim hayâtımdır. Hayâtımın sonuna kadar siyahların bağımsızlığı için mücâdele edeceğim.” demesi, halk arasında onu bayraklaştırdı. Hâlen mücâdelesine devâm etmektedir. (1993)

Mandela’ya 1979’da Nehrü Ödülü, 1981’de Brunu Kreisky İnsanHakları Ödülü, 1983’te UNESCO’nun Simon Bolivar Ödülü verildi. Ancak Türkiye CumhûriyetiHükûmeti tarafından kendisine verilmesi kararlaştırılan 1992 yılı Atatürk Barış Ödülü’nü almayı kabul etmemiştir.

MANGAL

Alm. Kohlenbecken (n), Fr. Rèchaud (m) a charbon, İng: Brazier. İçine kor hâlinde ateş konan, ısınma ve ısıtma aracı. Soba yapımının ve kullanımının yaygınlaşmasından evvelki devirlerde çok kullanılan bir ısınma vâsıtasıydı. Mangalın târihî gelişimi genellikle Anadolu’da olduğu görülmektedir. Ortaçağdan beri Kuzey Suriye, özelikle Siirt yöresinde yapılan mangalların ünü çok yaygındır.

Osmanlı döneminde saraylarda ve konaklarda güzel desenlerle süslenmiş gümüş mangalları Topkapı Sarayı Müzesinde seyretmek, gezenlere ayrı bir zevk vermektedir. Günümüzde de soba kurulması mümkün olmayan yerlerde ve yiyecek pişirip satan seyyar satıcılar tarafından kullanılmaktadır.

Ekseriya mangallar; saç, bakır, pirinç gibi levha hâlindeki metallerden yapılır. Şekil olarak dört köşeli veya yuvarlak olabilir. Saçtan yapılanlar îmâlât kolaylığı sebebiyle, dört köşeli (prizmatik), bakır veya prinçten yapılanlar yuvarlak biçimdedir. Bu cinste olanlar pahalı ve süslemelidir. Üstlerinde konik bir üst kapak bulunur. Bilhassa Rokoko sitilinde yapılan mangallar çok göz alıcı özelliğe sâhiptir.

Mangalların yanında mangal ateşini karıştırmaya yarayan mangal maşası ve ateşin daha fazla yanmasını sağlayan mangal yelpazesi de bulunur. Mangal seyyar bir ısınma aracı olup, baca bağlantısı bulunmadığından içinde yakılacak olan odun kömürünün evvelâ açık bir yerde tutuşturularak ateşinin kor hâline gelmesi beklenir. Ancak bundan sonra kapalı yerlere (oda içerisine) alınabilir. Böylece odun kömürünün yanması esnâsında meydana gelen gazlardan doğacak zehirlenmeler önlenmiş olur. İyice yanmadan içeri alınan mangallar sebebiyle pekçok insan hayâtını kaybetmiştir.

MANGAN

Alm. Mangan (n), Fr. Manganèse (m), İng. Manganese. Tabiî olarak oksit, karbonat ve silikat hâlinde dağılmış olarak bulunan, metalik bir element. En önemli bileşiği MnO2, 1774’e kadar bir demir bileşiği olarak biliniyordu. Ancak bu târihte K.W.Scheele tarafından yeni bir element ihtivâ ettiği keşfedildi. 1856 yılına kadar mangan ticârî bir önemi hâiz değilken (yokken), Sir Henry Bessemer tarafından çeliğe bir katkı maddesi olarak katılarak önem kazandı. Aşağı yukarı her bir ton çelik için 7 kg kadar mangan kullanılmaktadır.

Özellikleri: Mangan, gümüş parlaklığında, sert ve kırılgan bir metaldir. Toz hâline getirilebilir. Erime noktası 1245°C, kaynama noktası 2150°C’dir. Özgül ağırlığı 7,43 g/cm3tür. Mn sembolüyle gösterilip, atom numarası 25, atom tartısı 54,938’dir. Elektron düzeni (Ar) 3d54S2dir. Bileşiklerinde 1+, 2+, 3+, 4+, 5+, 6+ ve 7+ değerliklerini alabilir. 2+ değerlikli oksidi oldukça bazik olup, zayıf asitlerde, mangan tuzlarını verecek şekilde çözünür. MnO, daha yüksek oksidasyon sayısındaki oksitlerin, indirgen atmosferde, ısı ile kısmen indirgenmesiyle veya metalin oksitlenmesiyle elde edilir. Manganın, 2+ ve 6+ değerlikli tuzları, çözeltiler içinde, diğer tuzlarından daha kararlıdır.

Bulunuşu: Mangan tabiatta proluzit (MnO2), manganit (Mn2O3.H2O), hausmannit (Mn3O4) gibi oksit mineralleri şeklinde ve mangan silikat (MnSiO3), mangat spat (MnCO3), mangan sülfür (MnS) şeklinde bulunur.

Elde edilişi: Saf mangan alüminotermi yöntemiyle elde edilir:

3 Mn3O4+8Al ――> 4Al2O3+9Mn

Bundan başka, mangan (II) sülfat (MnSO4) çözeltisinin elektrolizinde, kototta mangan ayrılır. Manganın en çok elde edildiği yol ise proluzitin (MnO2) kömür ile indirgenmesidir. Yüksek sıcaklıkta yapılan bu işlem sonunda mineralde bulunan demiroksit de indirgeneceğinden ferromangan adı verilen % 80 mangan, % 15 demir ve % 3 karbon ihtivâ eden bir alaşım meydana gelir. Zâten çelik îmâlinde ferromangan olarak kullanılır.

Kullanılışı: Mangan saf iken dış etkilere karşı her ne kadar dayanıklı değil ise de meydana getirdiği alaşımların mekanik özellikleri bu metale kullanım imkânı sağlamıştır. Normal (% 1) manganlı çelikler yanında yüksek (% 11-14) manganlı çelikler de yapılmaktadır. Bu yüksek oranlı çelikler çok sert olup, mineral öğütme değirmenleri, cevher delme için matkap uçları yapımında kullanılırlar. Mangan; MnC3 (Karbür) şeklinde, font içinde de bulunur ve ona sertlik verir. Bakır ile hâsıl ettiği alaşım % 5,5 mangan ihtiva ettiğinde sıcaklık değişmeleri ile mekanik özelliklerinde çok az değişme gösteren bir malzeme ele geçer.

KMnO4 (Potasyum permanganat), bakterileri öldürmek için de kullanılır.

Biyolojik önemi: Mangan vücutta çok az bulunur. Kısırlığı önlediği bilinmektedir. Ayrıca kalsiyum ve fosfor metabolizmasında rolü vardır. Gıdalardan başlıca baklagillerde, tahıllarda, kuru yemişlerde ve bazı yeşil sebzelerde bulunur.

MANGIR

Osmanlılar zamanındaki bakır paralara verilen ad. Moğolca nakit (altın ve gümüş para) anlamına gelen “Mangun” kelimesinden Türkçeleşmiştir. Bakır para, Nuhas akça, Sikke-i nuhasiyye, Çürük akça, kızıl mangır gibi tâbirler mangır yerine kullanılmıştır. Bu paraların ön ve arka yüzlerinde basıldığı yer, basım târihi ve zamanın pâdişahının adı yer alırdı. Sâdece pâdişahın adının bulunduğu mangırlar da vardı.

Osmanlı Devletinde ilk mangır para Orhan Gâzi adına bastırıldı. Fakat elde bulunan en eski mangır paralar Slutan Birinci Murâd-ı Hüdâvendigâr adına 1388’de bastırılan paralardır. Başlangıçta 24 mangır 1 akça değerindeydi. Sultan İkinci Murâd Han adına bastırılan mangırlardan on tânesi altı kıratlık gümüş akçeye denkti. Yavuz Sultan Selim Han ve Kânûnî Sultan Süleyman Han zamanlarında bir dirhem ağırlığında olan mangırlara tam mangır, bunun yarısı kadar olanlara buçuk mangır, çeyreklerine ise cırık mangır adı veriliyordu. On altıncı yüzyılın sonlarında altı mangır bir akçeye denk sayıldı. On yedinci yüzyılda iki mangır bin akça sayıldı. On yedinci yüzyılın sonunda para darlığı sebebiyle mangır basımına hız verildi. 800 tânesi bir okka gelen saf bakırdan yeni mangırlar basıldı. Bu mangırlar 1,282 gr ağırlığında, 19 mm çapında olup tuğralıydı. On yedinci yüzyılın sonlarında İstanbul dışında Saraybosna ve Van’daki darbhânelerde de mangır basıldı. Devlet mangıra gösterilen ilgi sebebiyle 1 mangırı bir akçe olarak îlân etti. Fakat piyasada görülmedik bir bunalım ortaya çıkınca on mangır bin akçeye kadar geriledi. 1691’de çıkarılan bir fermanla gümüş olmayan paralar tedâvülden kaldırıldı. Daha sonra Sultan İkinci Mahmûd Han tarafından 1, 5, 10 paralık mangırlar bastırıldı. On sekizinci yüzyıl ortalarından îtibâren mangırlara bakır para, nuhas akçe, sikke-i nuhasiyye adları verildi. 1861 senesine kadar 5, 10, 20 paralık mangır basımı sürdürüldü. Bu mangırlar üzerinde; “Dersaadete mahsus sikke-i nuhasiyyedir” ibâresi yazılıydı. 1879 senesinde çıkarılan bir kararnâmeyle mangır basımına son verildi. On dokuzuncu yüzyıl başlarına kadar tedâvülde kalan bu mangırlara çürük akçe tâbiri kullanıldı. Yirminci yüzyılın başlarındaki tashih-i sikke kararnâmesinden sora bir paralık birim mangır olarak kabul edilmiştir.

MÂNİ

(Bkz. Nazım Şekilleri)

MANİK DEPRESSİF

Alm. Monische Depression, Fr. Dépression Manic, İng. Manic-depressive. Nöbetler hâlinde ortaya çıkan, ciddî duygusal bozukluklar ve bunlara paralel olarak düşünce ve davranış bozuklukları ile belirli bir akıl hastalığı. Psikoz, çöküntü (depresyon) veya taşkınlık, düşünce saplantısı (mani) şeklinde olan duygusal durum, normal neşe ve elem sınırlarının dışındadır ve çok aşırılık gösterir. Mizaçtaki taşkınlığa hiperaktivite (aktivitede artma), çöküntüye ise hipoaktivite (aktivitede azalma) eşlik eder. Nöbetler arasında kişi normal görünür. Nöbetlerin ne zaman geleceği ve hangi örneğe uygun olacağı, önceden kestirilemez.

Başlangıç yaşı 25-30 yaşları arasındadır. Kadınlarda erkeklerden fazladır. İrsî oluş miktarı % 85’tir. Genel nüfus arasında görülme oranı ise % 4’tür.

Sebepler çeşitlidir; irsîyet, hormonal, sosyo-ekonomik sebepler, travmalar, (çarpmalar), çevre faktörleri vs. olabilir.

Hastalık ortalama 4-6 ay sürer (mani). Sonra kısa duraklama; daha sonra 3-4 ay süren depresyon (melankoli); yine bir süre duraklama; 3-4 ay sürebilen mani tarzında sürekli devâm eder.

Tedâvi: Hastâne tedâvisi gerekir. Elektroşok ilaç tedâvileri ile iyi netîceler alınmaktadır.