MALİ
DEVLETİN ADI |
Mali Cumhûriyeti |
BAŞŞEHRİ |
Bamako |
NÜFÛSU |
8.464.000 |
YÜZÖLÇÜMÜ |
1.240.000 km2 |
RESMÎ DİLİ |
Fransızca |
DÎNİ |
İslâm |
PARA BİRİMİ |
Mali frankı |
Batı Afrika’da yer alan bir ülke. Kuzeybatıda Moritanya, kuzeydoğuda Cezâyir, doğuda Nijerya ve Yukarı Volta, güneyde Fildişi sâhili, güneybatıda Gine ve batıda Senegal ile çevrilidir. Kuzeyde üzerinden yengeç dönencesi geçen Mali, 10°09’ güneş, 24°59’ kuzey enlemleri ile 4°17’ doğu ve 12°14’ batı boylamları arasında yer alır.
Târihi
Ortaçağda Mali’de kurulan devletler hakkında bilgiler, öncelikle Arap târihçiler vâsıtasıyla gelmiştir. Ortaçağda Mali’nin kuzeybatı kesimlerinde ve Moritanya, Senegal ülkelerinde kurulan Gana Devleti 850-1050 yılları arasında parlak bir dönem yaşadı. Bu devletin günümüzdeki Gana ile ilgisi yoktur. 1200-1400 döneminde Mali İmparatorluğunun kuvvetlenmesi sonucunda kuvvet ekseni Nijer koridoruna kaydı. Bu devlet her istikâmette yayılan fetihlerle batıda Senegal içlerine, doğuda bugünkü Nijer içlerine ve güneyde ticâret sâyesinde ormanlık bölgelere kadar genişledi. 1460-1590 yılları arasında Songhgi İmparatorluğu bu devleti teslim aldı. Bunların gelişmesi, İslâm dîninin bir irfan merkezi hâline gelen Timbuktu şehrinin büyümesine tesâdüf etmektedir. 1591 yılında, birkaç bin Faslı asker, çölü geçerek Songhai İmparatorluğuna son verdi. Bundan sonra Nijer Vâdisinde küçük devletlerin hâkim olduğu bir dönem başladı. Bu devletlerden en önemlisi 1650- 1850 dönemindeki Bambara Devleti idi. On dokuzuncu asırda, Fulbe topluluğu, askerî ve dînî hareketlere yön verdiler. Bu hareketler, Mali’de İslâmiyeti en yaygın din hâline getirmeye yetti. Fransa bu toprakları on dokuzuncu yüzyılın son 20 yılında sömürge hâline getirdi. Ülke, Fransız Sudan’ı ismini aldı. Mali, Nijer Vâdisinde yapılan yatırımlar hâriç, Fransız Batı Afrika Federasyonunun ekonomi ve politikasında önemli bir rol oynamadı. İkinci Dünyâ Savaşından sonra başlayan bağımsızlık hareketleri sonucunda, 1958 yılında Fransız Sudan’ı muhtar bir cumhûriyet oldu. Ertesi sene Sudan Cumhûriyeti Senegal ile birleşerek, Mali Federasyonu teşkil edildi. Federasyon Haziran 1960’ta bağımsızlığını îlân etti, fakat Senegal Ağustosta federasyondan ayrıldı. Bunun üzerine devlet başkanı Modibo Keita, 22 Eylül 1960’ta bağımsız Mali Cumhûriyetini îlân etti. 1968’de Teğmen Mûsâ Traore liderliğinde genç subaylar, Keita’yı devirerek Millî Özgürlük Askerî Komitesini kurdular. Bu komite, 1979 yılında sivil yönetime geçişi sağladı. Yapılan seçimleri komite başkanı Mûsâ Traore kazanarak devlet başkanlığına geçti. Başkan Moussa Traoé, 26 Mart 1991’de yapılan bir darbe ile devrildi. Yarbay Amadou Touré başkanlığındaki Ulusal Uzlaşma Konseyi, başbakanlığa bir sivil olan Soumana Sacko’yu getirdi. 1992 başlarında yapılan yerel yönetim ve milletvekili seçimlerine birçok parti katıldı. Başkanlık seçiminin ikinci turunda % 70 oy alan Alpha Konaré 8 Haziranda resmen göreve başladı (1993).
Fizikî Yapı
Mali’nin büyük bir bölümü düz arâzilerden meydana gelmiş olup, güneyden kuzeye üç farklı bölgeye ayrılır. Bu bölgeler Savana, Step bölgesi (Sahel) ve çöldür.
Güneyde yer alan Savana, ağaçlı otlaklardan meydana gelmiştir. Ağaçsız bir ova hâlindeki Step bölgesi, Savananın hemen kuzeyinde başlayıp, batıdan tam Moritanya sınırının altından geçen ve doğudaki târihî Timbuktu ve Gao şehirlerini ihtivâ eden bir şerit meydana getirir. Senegal ve Nijer nehirleri, Savana ve Step bölgeleri içinden akar. Senegal’in kolları, Gine’nin dağlık arâzilerinden doğar. Mali’nin batı kısmındaki toprakları suladıktan sonra ana kolu meydana getirmek üzere birleşir. Nijer Nehri de aynı arâzilerden kaynaklanır. Güneybatıda Gine’den ülkeye girerek, kuzeydoğu istikâmetinde meşhur Timbuktu şehrine kadar 960 km boyunca akar. Sonra doğu istikâmetinde yaklaşık 320 km boyunca Mali topraklarını suladıktan sonra güneydoğuya yönelerek Nijer topraklarına girer. Bu nehir Afrika’nın üçüncü büyük nehri olup, Mali’nin candamarını teşkil eder. Nijer Nehrinin meydana getirdiği delta, bir yılda arka arkaya iki defâ mahsul alınmasını mümkün kılan verimli bir ovadır. Sahra Çölü, Step bölgesinin kuzeyinde kalan bütün Mali topraklarını kaplar.
İklim
Afrika’nın bol yağış alan tropikal ormanlarının kuzeyi boyunca uzanan Mali’de, sıcak ve kurak bir iklim hüküm sürer. Yağmur özellikle haziran ve eylül ayları arasında yağar. İklim ekim ve kasımda sıcak nemli, ocak ayına doğru soğuk ve kurak, hazirana kadar sıcak ve kuraktır. Yıllık yağış miktarları güneyden kuzeye doğru azalır. Sana bölgesi güneyde yılda yaklaşık 1500 mm’lik, kuzeyde ise 500 mm’lik yağış alır. Step bölgesinde yıllık yağış miktarı sâdece 175 mm ile 500 mm arasında değişir. Sahra Çölünde yağış miktarı yok denecek kadar azdır.
Tabiî Kaynakları
Mali’nin oldukça büyük bir bölümü bitki örtüsünden mahrumdur. Güneydeki Savana bölgesi iri otlar ve fundalıklarla kaplıdır ve her çeşit yabânî hayvanları ihtivâ eder. Mâdenî kaynakları çok az olan Mali’nin en önemli mâdenleri mermer ve kireç taşıdır.
Nüfus ve Sosyal Hayat
Seyrek olarak nüfuslanmış Mali’de km2ye 6 kişi düşer. Bununla berâber bu rakam bölgelere göre büyük değişiklikleri ihtivâ eder. Meselâ çölde nüfus yoğunluğu sıfıra yaklaşır. Step ve Savananın bâzı uzak kesimlerinde, yoğunluk genel ortalamanın ancak üçte birine ulaşır. Diğer taraftan Bamako ve Timbuktu arasındaki Nijer koridorunda, km2ye düşen insan sayısı ekseriyâ 27’nin üstündedir. Nüfûsun % 80’den fazlası, nüfûsu 2000’den az olan köylerde yaşar. En büyük şehir merkezleri Nijer koridorundadır. Yaklaşık 646.000 nüfuslu Bamako, her biri 50.000 nüfuslu Mopti ve Sego şehirleri en önemli yerleşim merkezleridir.
Günümüzdeki yıllık nüfus artış oranı % 2,5 olup, nüfusun 20 yılda iki kat artacağı tahmin edilmektedir. Çoğu çocuklar 2 yaşına varmadan ölürler. Ortalama hayat süresi, 35 ilâ 40 sene arasında değişmektedir.
Mali Devleti içinde en nüfuzlu grup, yaklaşık 2 milyon nüfuslu ve hemen hemen nüfûsun % 40’ını meydana getiren Bambara etnik grubudur. Bu topluluk, Nijer- Kongo dillerinden Mande grubuna âit Bambara lisanını konuşur. Diğer önemli etnik grupları: Fulbe, Moorlar, Tuareg, Songhai, Dogon ve Senufodur.
Mali halkının yaklaşık % 90’ı Müslümandır. Müslümanlar kendilerine has eğitim sistemlerine sâhiptirler. Hıristiyanlar nüfûsun ancak % 1’ini meydana getirir, halkın geri kalanı putperesttir.
Resmî dil Fransızcayı okuyup yazan pek azdır ve şehir merkezlerinde toplanmıştır. Hükûmet 1960’tan beri, ilk ve orta dereceli eğitimi mecbûri yaparak okuma-yazma oranını arttırmaya çalışmakta olup, halkın % 10 civârındaki bir kısmı okur-yazardır.
Siyâsî Hayat
22 Eylül 1960’ta bağımsızlığa kavuşan Mali, 1968’de askerî bir darbe sonucunda, Askerî Millî Hürriyet Komitesi tarafından idâre edilmeye başladı. Bu komitenin yönetimi, yönetici bir parti olarak kurulan Mali Halkı Demokratik Birliği zamânına kadar devâm etti. Mali’de 137 üyeli millî konsey, buna karşı sorumlu 19 üyeli merkez yürütme bürosu vardır. Cumhurbaşkanı altı yıllık süreyle seçimle görev başına gelir. Büyük çoğunluğu sivil olan bir kabîne ve halk tarafından seçilen bir meclis olsa da, ülkeyi etkileyen temel kararları hâlâ askerler vermektedir. Mali, Afrika Birliğine ve Birleşmiş Milletler Topluluğuna üyedir.
Ekonomi
Mali ekonomisi büyük ölçüde tarıma dayanır. Nüfûsun yaklaşık % 75’i çiftçilikle, % 10’u hayvancılıkla ve % 2’si balıkçılıkla uğraşır. Ülkede yetişen tahıllar, süpürge darısı (sorghum), mısır ve pirinçtir. Pamuk ve yerfıstığı önemli bir döviz kaynağı sağlar. Nijer Nehrinden tutularak kurutulan balıklar ve sığır önemli gelir kaynaklarıdır.
En önemli tarım bölgesi Segunun kuzeyindeki iç deltanın batı kısımlarında yer alır. Tarıma elverişli arâzinin ancak % 5’i ekilidir. Bununla berâber, işlenen toprakların verimliliği ve alanı artırılmaya çalışılmaktadır. Bu bölge, ülkenin pirinç ve şeker ihtiyâcının büyük bölümünü karşılamaktadır.
Mali ekonomisi, 1968-1973 kuraklığında büyük zarar görmüştür. Bu dönemde çiftlik hayvanlarının % 25’i ölmüş ve tarım ürünleri % 50 düşmüştür.
Mali, her yıl büyük dış ticâret açığı vermekte ve giderek dış yardıma bağımlılığı artmaktadır. Hemen hemen bütün mâmül maddeler başta Fransa’dan olmak üzere ithal edilir. Mali, Çin, Amerika Birleşik Devletleri, Batı ve Doğu Avrupa ülkelerinden önemli ölçüde ekonomik yardım alır.
Ülkenin etrâfının yabancı devletlerle çevrili olması ve yetersiz ulaşım şebekesi sebebiyle Mali ekonomisinin gelişmesi ciddî bir şekilde engellenmektedir. Tek demiryolu ve dış ticâretin anayolu, Senegal’in başkenti ve Atlas Okyanusunda bir liman olan Dakar’la Bamako’yu birleştiren 960 km’lik hattır. Senegal’in demiryolarının ve liman tesislerine bağımlılık, Mali’nin ithâlat ve ihrâcatına büyük masraflar ekler. Diğer önemli denize çıkış yolu, Nijer koridorundaki üretici ve tüketicilerden 1280 km’den fazla uzakta olan Abidjan’dır.
Nijer koridorunda ve bilhassa buradaki şehir merkezlerinde yaşayanlar yüksek gelirlere sâhiptir. Çölde, Nijer dirseğinde ve güneydeki uzak bölgelerde yaşayanlar ürünlerini pazarlamakta ve ithâlattan pay elde etmekte büyük zorluk çekmektedir.
Alm. Jahresbilanz (f), Fr. Bilan (m) Fiscal, İng. Fiscal Balance Sheet. Bir işletmenin, vergi mevzuatı göz önüne alınarak düzenlenmiş bilânçosu.
Vergi bilânçosu. Mâlî bilânçonun hazırlanmasında başlıca kâr ve zararın tesbiti ile bilânço kalemlerin değerlendirilmesinde, amortisman ayrılmasında vergi kânunları hükümlerine uyulur.
İşletmelerin vergi bilânçosu ile ticârî bilânçolarının mutlaka ayrı olması gerekmez. Hesap dönemi içinde ve sonundaki işlemler, vergi mevzuâtına uygun olarak yapılırsa, dönem sonunda çıkarılan ticârî bilanço ile vergi bilânçosu aynı hâle gelir.
Alm. Finanzmonopol (n), Fr. Monopole (m) Fiscal, İng. Fiscal monopoly. Devletin, gelir sağlamak maksadıyla, bir mal veya hizmetin üretiminden nihâî (en son) tüketiciye devrine kadar geçirdiği muhtelif safhaların birini, birkaçını veya hepsini, kendi tekeline alması. Mâlî maksatlarla konulan tekellerin içinde, genellikle bir istihlâk vergisi yer almaktadır. Bu bakımdan tekel, esas îtibâriyle bir vergileme tekniği olarak görülür.
Mâlî tekellerle devlet iki türlü gelir sağlamaktadır. Bunlardan birincisi, tekele tâbi maddeye konan istihlak vergisidir; ikincisi bu maddenin satışından elde edilen kârdır.
Mâlî tekeller çağımızda hayli azalmış, sayıları ve uygulama alanları gittikçe sınırlandırılmıştır. Bunun sebebi, tekel vasıtasıyla gerçekleştirilmeye çalışılan amaçların başka araçlar kullanmak sûretiyle de gerçekleştirilebilir olmasıdır.
Türkiye’de mâlî tekellere misal olarak tütün, sigara, tuz ve alkollü içkiler tekelleri gösterilebilir. Daha sonra kibrit ve çakmaktaşı tekelden çıkarılmış, alkollü içkiler tekeli yalnız yüksek alkol dereceli içkilerde bırakılmıştır.
Alm. Apfelsäure (f), Fr. Acide (m) malique, İng. Malic acid. Ham meyve sularından elde edilen, kimyâca adı hidroksi süksinik asit olan beyaz kristal katı. Malik asit endüstride maleik asitten ve bromosuksinik asitten elde edilir.
Malik aside elma asidi de denir. Malik asitte asimetrik karbon atomu olduğundan, optikçe aktiftir. D (+) malik asit L (-) malik asit şeklinde iki izomeri vardır. L (-) malik asit, ham elmada, bektaşi üzümünde ve birçok meyvede bulunur. Kristal yapıya sâhip olup havadan nem çekerek çözünür. Erime noktası 100-101°C’dir. Polarize ışığı çevirmesi, çözeltisindeki konsantrasyonuna bağlı olarak değişir.
L (-) malik asitten Walden çevirmesi ile elde edilir.
D (+) malik asit sebzelerde hiç bulunmaz.
DL malik asit 130°C’de erir.
Meşhur âlim ve velîlerden. Künyesi Ebû Yahyâ’dır. Babası Sicistan ve Kâbil esirlerindendi. Doğum târihi bilinmemektedir. 748 (H.131) senesinde Basra’da vefât etti. İlmi, büyük âlim ve velî Hasan-ı Basrî’den öğrendi ve onun sohbetinde kemâle geldi. Enes bin Mâlik, Ahnef, Hasan-ı Basrî, İbn-i Sîrîn, İkrime ve birçoklarından hadis rivâyet etti. Gençliğindeki sefih (kötü) hâline tövbe edip, dîne uyma husûsunda son derece titiz davranmış ve yükselmiştir. Duâsı kabul olanlardandı. Kerâmetleri ve menkîbeleri meşhûr olan bu zâta, Mâlik-i Dînâr da denilmiştir. Bu ismin verilmesinin sebebi şöyle rivâyet edilmektedir:
Bir defâsında gemiye binmişti. Gemi ilerleyince gemici ondan ücret istemiş, o da parasının olmadığını söyleyince, bayılıncaya kadar dövmüşlerdi. Ayılınca ücreti vermezsen seni denize atacağız, diyerek onu denize atmak için tutup kaldırdıklarında suyun yüzünde birçok balık ağızlarında birer dinar (altın) olduğu hâlde gemiye yaklaşmış. Bunun üzerine o, balıkların ağzından iki dinar alıp gemicilere vermiştir. Gemiciler bu hâli görünce onun velî olduğunu anlayarak özür dilemişler, o da, bu hâdise üzerine, gemiden inip deniz üzerinde gözden kayboluncaya kadar yürüyüp gitmiştir.
Buyurdu ki: “Hasta olduğum bir zamanda kimsem yoktu. Bâzı şeylere ihtiyâcım vardı. Yürümeye tâkatım olmadığı hâlde, sıkıntı ile yavaş yavaş yürüyerek çarşıya çıktım. Bu sırada şehrin ileri gelenlerinden birisi geçiyordu. Bekçiler bana, kenardan yürü, diye bağırdılar. Tâkatım olmadığı için yavaş yürüyordum. Biri geldi omuzuma şiddetli bir kamçı vurdu. Ertesi gün o adamın elinin kesildiğini duydum.”
“Din bakımından faydalanmadığın kimse ile dostluğu terk et. Amellerin en güzeli ihlâsla yapılan ameldir.”
“Âlim, bildiği ile amel etmediği zaman, yağmur damlasının yalçın kayadan kayması gibi vâz ve nasîhat gönüllerden silinir gider.”
“Bahar yağmurları yeryüzünü yeşillendirdiği gibi, Kur’ân-ı kerîm de kalbin yağmurudur ve onu canlandırır.
Yine buyurdu ki: “Şu üç şey dünyâda en güzel kazançtır:
1. Allahü teâlânın sevgili kullarının sohbetinde bulunmak ve din kardeşleri ile sohbet etmek.
2. Geceleri teheccüd namazı kılmak ve doya doya Kur’ân-ı kerîm okumak.
3. Allahü teâlâyı hiç unutmayıp, O’nu zikretmek.
Buyurdu ki: “Şu beş şey bedbahtlığın alâmetidir:
1) Gözün yaşarmaması, 2) Kalbin katı olması, 3) Hayâsızlık, 4) Dünyâya düşkün olmak, 5) Dünyâ için canından endişe etmektir. Mümin kimse Allahü teâlâdan korkar, boş sözlerden dilini korur. Üç şey gönlü öldürür: 1) Çok yemek, 2) Çok uyumak, 3) Çok konuşmak.
(Bkz. İmâm-ı Mâlik)
İslâmiyette, îmânda birbirinden ayrılmayan ve hepsi Ehl-i sünnet îtikâdı üzere olan dört hak mezhepten birisi. Usûl ve esasları, İmam-ı Mâlik bin Enes tarafından açıklanan fıkhî (veya amelî) mezhebin adı. Hak olan dört mezhebin diğerleri, Hanefî, Şâfiî ve Hanbelî mezhepleridir. (Bkz. İlgili Maddeler)
Allahü teâlâ, bütün Müslümanlardan tek bir îmân istemektedir. İslâmiyette, îmânda, îtikâtta tefrikaya, ayrılığa izin verilmemiştir. Resûlullah efendimizin inandığı ve bildirdiği ve Eshâb-ı kirâmın naklettiği gibi îmân eden Müslümanlara “Ehl-i sünnet vel-Cemaat” veya kısaca “Sünnî” denir (Bkz. Ehl-i Sünnet). Sünnî Müslümanlara, mezhep imâmı olan büyük İslâm âlimleri tarafından, Kur’ân-ı kerîm ve hadîs-i şerîflerde hükmü açıkça bildirilmemiş olan bâzı ibâdetlerin ve günlük muâmelelerin târifinde ve yapılışında gösterilen ve Allahü teâlânın rızâsına kavuşturan yollara amelî mezhepler (veya fıkhî mezhepler) denilmiştir. Mezhep imâmı olan büyük İslâm âlimlerinin aralarındaki böyle ictihâd ayrılıklarına dînin sâhibi izin vermiş ve bu hâl her zaman ve her yerde Müslümanların İslâmiyete dosdoğru uymalarını temin ederek, Müslümanlar için rahmet olmuştur (Bkz. Mezheb). Nitekim hadîs-i şerîfte; “Âlimlerin mezheplere ayrılması rahmettir.” buyruldu.
Mâlikî Mezhebi, İmâm-ı Mâlik bin Enes’in yoludur. Ehl-i sünnet îtikâdından olan Müslümanlardan, amellerini, yâni ibâdet ve işlerini bu mezhebin hükümlerine uyarak yapanlara “Mâlikî” denir.
Mâlikî mezhebinin kurucusu, reisi, İmâm-ı Mâlik bin Enes’tir. Asıl ismi, Ebû Abdullah Mâlik bin Enes bin Mâlik bin Ebî Âmir Amr Teymî Esbahî’dir. 715 (H.95) yılında Medine’de doğdu ve 795 (H.179) yılında orada vefât etti. Bir hadîs-i şerîf okumak için abdest alır, edeple diz çökerdi. Resûlullah efendimizin bulunduğu bir toprağa, hayvanların ayakları ile basıp geçmekten hayâ ettiğini, utandığını söyleyerek Medine’de hayvana binmezdi. Haksız bir fetvâyı vermediği için yetmiş kırbaç vuruldu. Muvattâ adındaki hadîs kitabı çok kıymetlidir. (Bkz. Mâlik bin Enes)
Mâlikî mezhebindeki usûl: İmâm-ı Mâlik bin Enes, talebelerinin ve kendisine sual soranların, dînî meselelerdeki müşküllerini hallederken, ortaya koyduğu ve tâkib ettiği usûller, mezhebin temel kâideleri olmuştur. Mezhebin hükümlerini ortaya koyarken tâkib ettiği usûl; diğer bütün müctehidlerin usûlüne benzemekle berâber, bâzı farklılıklar da vardır.
Bütün müctehidler, bir işin nasıl yapılacağını Kur’ân-ı kerîmde ve hadîs-i şerîflerde açık olarak bulamazlarsa, bu iş için (icmâ) var ise, öyle yapılmasını bildirirler. İcmâ, Eshâb-ı kirâmın ve onlardan sonra gelen Tâbiîn denilen âlimlerin bir meseledeki sözbirliğine denir (Bkz. İcmâ). Bir işin nasıl yapılması lâzım olduğu icmâ ile de bilinmezse, müctehidler kendileri kıyâsta bulunarak ictihâd ederler, meselenin dînî hükmünü bildirirler. Kıyâs, Kur’ân-ı kerîmde ve hadîs-i şerîflerde, hakkında açık bir hüküm bulunmayan bir işi, açık hüküm bulunan diğer bir işe benzeterek hükme bağlamaktır. (Bkz. Kıyâs)
İmâm-ı Mâlik (rahmetullahi aleyh), bu dört delilden başka, Medîne-i münevverenin o zamanki halkının sözbirliğini de senet kabul ederdi. “Bu âdetleri, babalarından, dedelerinden ve nihâyet Resûlullah’tan görenek olarak gelmiştir.” dedi. Bu senedin, kıyâstan daha üstün olduğunu söyledi. Fakat diğer üç mezhebin imamları, Medîne halkının âdetini, dînî hükümlere senet, vesika olarak almadı. İmâm-ı Mâlik’in ictihâd usûlüne “rivâyet yolu” denir (Bkz. İctihâd). Kendisi Medîne-i münevverede oturuyordu.
İmâm-ı Mâlik, yetmiş büyük din âlimi (imâmı), ilimdeki yüksekliğine ve ehliyetine şehâdet ettikten sonra, dinde fetvâ vermeye başladı. Kendisinden ders okuduğu hocaları bile gelip fetvâ almışlardır. Peygamber efendimizin hadîs-i şerîflerini toplıyarak El-Muvattâ adındaki hadis kitabını yazdı. Hadîs-i şerîfleri fıkıh konularına göre derleyen ilk hadîs kitâbı budur. Çok âlim şerh etmiş ve açıklamıştır. On yedi yaşında ders vermeye başladı. Dersinde bulunanlar, hocasının derslerinde bulunanlardan çoktu. Hadîs ve fıkıh öğrenmek için kapısına toplanırlardı. Kapıcı tutmak zorunda kaldı. Önce talebesine sonra halktan harkese izin verilir, içeri girerlerdi.
İmâm-ı Şâfiî ile Ahmed bin Hanbel, İmâm-ı Mâlik’in sohbetlerinde bulunmuşlar ve ilminden çok istifâde etmişlerdir. Bunların, İmâm-ı Mâlik’in talebesinden olması, onun şeref ve üstünlüğüne kâfi ve en büyük vesîkadır. Kendisinden daha birçok kimse ilim öğrenip, herbiri memleketlerinin imâmı (âlimi) ve insanların rehberi olmuşlar. Bunlardan bâzıları şu zâtlardır: Muhammed bin İbrâhim bin Dînâr, Ebû Hâşim ve Abdülaziz bin Ebi Hâzım. Bunların her birisi dinde ictihad sâhibi ve ehli idiler. Muin bin İsa, Yahya bin Yahya, Abdullah bin Mesleme-i Ka’benî, Abdullah bin Veheb gibi daha nice talebesi vardır. Bütün bunlar, hadis ilminin mümtâz (seçkin) şahsiyetleri olan İmâm-ı Buhârî ve Müslim’in, Yahya bin Muîn’in ve diğer hadîs âlimlerinin üstadlarıdır.
Mâlikî mezhebinde Et-Tefrî ve El-İhkâm en meşhur fıkıh kitaplarıdır. Ayrıca El-Müdevvent-ül-Kübrâ ve şerhleri, Hırakî’nin Muhtasar’ı ve şerhleri de meşhurdur. Hepsi de Arapçadır.
Mezhebin yayılması: Afrika’nın kuzeyindeki Müslümanların çoğu Mâlikî mezhebindedir. Eskiden Hicaz ve Endülüs (İspanya) bölgelerinde de yaygındı.
Alm. Finanzen (pl.) finanzwesen (n), finanzverwaltung (f), Fr. Finances (pl.) affaires (f.pl.) financières, İng. Finance. Devletin yapmakla yükümlü olduğu faaliyetlerle ilgili gelir ve giderlerin ve bu gelir ve giderleri düzenleyen kâidelerin tamâmı. Milletin temel unsuru olan fertlerin, çeşitli ihtiyaçları vardır. Bu ihtiyaçlardan bir kısmı ferdî çalışmalarda, bir kısmı belediye, vakıf, şirket gibi kuruluşlarca, bir kısmı da devletçe karşılanmaktadır.
Devletin savunma, millî eğitim, güvenlik gibi kamu hizmetlerini mutlaka zamanında yapması gerekir. Bu hizmetler kaçınılmaz hizmetlerdir. Bunun yanında fertlerin refahını arttırmak, yeni iş sahaları açmak maksadıyla yatırımlara da girişmesi devletin aslî görevlerindendir. Devlet, yapacağı masrafları genel ve katma bütçe kânunlarıyla tesbit eder. Adı geçen masrafların yapılması mecburî olduğundan şahıslarda ve diğer kuruluşlardakinin tersine, gelirlerin giderlere göre düzenlenmesi mecburiyeti vardır. Kamu gelirlerinin büyük kısmını vergi gelirleri, az bir kısmını ise işletme gelirleri ile, millî emlâk, kirâ ve satış gelirleri teşkil eder. Yıllık bütçenin büyüklüğü, vergilerin nisbetine ve yeni vergilerin ihdâsına (ortaya konmasına) sebeb olabilir.
Belediye ve il özel idârelerinin işlemleri, kamu mâliyesi ile yakından ilgilidir. Mahallî idâreler, kânunların verdiği yetki çerçevesi içerisinde kendi belediye ve il hudutları dâhilinde vergi toplamakta ve gelir sağlayıcı işletmelere yatırımlar yapmaktadır. Türkiye’de, devletin vergi gelirlerinden kânunla belirlenen nisbetteki miktarı, belediyelere ve il özel idârelerine ayrıca tahsis edilmektedir.
Ekonomik ve mâlî konular, zamanımızda, bütün kişileri, kısmen ve kuruluşları yakından ilgilendirdiğinden, “kamu mâliyesi” yanında, bütün iktisâdî ve sosyal hayatı, şirketleri, vakıfları, beynelmilel kuruluşları ilgilendiren “mâliye” kavramı yerleşmiş ve rolü her geçen gün artmaktadır.
1838’de kurulup cumhûriyete kadar devâm eden Osmanlı mâliye bakanlığı. Sultan İkinci Mahmûd devrine (1808-1839) kadar Osmanlı Devletinde mâlî işler, merkezî bir teşkilâtla yönetilmezdi. Merkez ve eyâletlerin değişik mâliye teşkilâtı vardı. Tımar sisteminin bozulması para değerinin düşmesi, bâzı toprakların kaybedilmesi, uzun süren savaşlar gibi sebepler, Osmanlı mâliyesini yeni tasarruf tedbirleri almaya ve yeni vergi kaynakları bulmaya zorladı. İşe yaramaz bir masraf kapısı hâline gelen yeniçeri ocağı kaldırıldı(1826). Asâkir-i Mansûre-i Muhammediye kuruldu ve bunlara subay yetiştirmek için okullar açıldı. Bunların harcamalarını karşılamak için me’mure hazînesi kuruldu (1834).
Bundan başka, Sultan İkinci Mahmûd döneminde Hazîne-i Âmire, Darbhâne Hazînesi, Redif Hazînesi ve Tersâne Hazînesi olmak üzere dört ayrı hazîne daha vardı. 1835’te Hazîne-i Âmire ve Darbhâne Hazîneleri birleştirilerek Darbhâne-i Âmire Defterdarlığı kuruldu. 1838’de Hazîne-i Âmire ve Darbhâne Hazînesi birbirinden ayrıldı. Hazîne-i Âmire ve Mansûre Hazînesi birleştirilerek Mâliye Nezâreti kuruldu. Abdurrahmân Nâfiz Paşa, Umur-ı Mâliye Nâzırı Ünvan ve Paşa rütbesiyle bütün hazînelere bakmakla vazîfelendirildi.
Mâliye Nezâreti kısa bir müddet sonra kaldırılarak işler, Mukâtaat Hazînesi ve Hazîne-i âmire Defterdarlıklarına bağlandı. Aynı sene Mukataat Hazînesi Defterdarlığına Mâliye Nezâreti adı verildi (1839). Daha sona Hazîne-i Âmire Defterdarlığı da bu nezârete bağlandı (1841). Pâdişâh ve öteki hânedan üyelerinin özel gelir kaynakları hazîneye aktarılıp, kendilerine maaş bağlandı. Tersâne,Redif, Mansûre ve Âmire hazîneleri kaldırılarak Hazîne-i Celile-i Mâliye kuruldu. Bu hazînenin 1840’ta 400 milyon, 1848’de 775 milyon, 1857’de 1 milyar, 1862’de 1.6 milyar kuruş gelir-gider hacmi vardı.
Kurulduğu günden îtibâren devamlı gelişme gösteren Mâliye Nezâretinde, tanzimâtın îlânı sırasında sekiz muhâsebe ve sekiz kalem vardı. Bu teşkilât 1878’e kadar küçük değişikliklerle korundu. 1879’da Heyet-i Merkeziye ve Heyet-i Mülhaka adıyla iki kısma ayrıldı. Heyet-i Merkeziyeye dâhil olan nezâret müsteşarının yetkileri arttırıldı. 1854’ten îtibâren alınan dış borçların ödenmesi için 1881’de kurulan Düyûn-ı Umûmiye idâresi, teknik açıdan bir model hâline geldi. Bu teşkilâtın Mâliye Nezâretinden daha geniş bir kadrosu vardı. 1889’da Mâliye Nezâretinde bâzı düzenlemeler yapıldı. Meşrûtiyetin ikinci defâ îlânından sonra bâzı kalem, meclis ve komisyonlar kaldırılıp, memur sayısının azaltılması yoluna gidildi. Saltanat kaldırılmadan önce nezâret; Kalem-i Mahsusa, Vâridât-ı Umumiyye muhâsebe-i Umûmiye, Teftiş Heyeti, Vezne, Emlâk-ı Emiriye, Me’murîn ve Levâzım ve Mahâssesât-ı Zâtiye Müdürlüklerinden meydana geliyordu. 1922’de saltanatın kaldırılmasıyle Mâliye Nezâretinin varlığı da sona erdi. 1920’de Ankara’da kurulan Mâliye Vekâleti daha sonra Mâliye Bakanlığı adını aldı.
Alm. Finaz- u. Zollministerium (n), Fr. Ministère (m) des finances et des douanes, İng. Ministry of Finance and Custom. Mâliye politikalarının hazırlanmasına yardımcı olmak, mâliye politikasının uygulanması, uygulamanın tatbiki ve denetlenmesi hizmetlerini yapmak, gümrük ve gümrük muhâfaza hizmetlerini düzenlemek ve yürütmek, kaçakçılık fiil ve teşebbüsleriyle mücâdele etmek, bakanlıkla ilgili tekele tâbi maddelerin üretim, tüketim, ihrâcat ve destekleme faaliyetlerini düzenlemek ve yürütülmesini sağlamak amacıyla kurulmuş olan bir bakanlık.
Mâliye ve Gümrük Bakanlığının görevleri şunlardır:
a. Mâliye politikasını hazırlamak ve uygulamak,
b. Devletin hukuk danışmanlığını ve muhakemât hizmetlerini yapmak,
c. Devlet hesaplarını tutmak, saymanlık hizmetlerini yürütmek,
d. Gelir politikasını tâyin etmek, uygulamak ve devletin gelirlerini tahsil etmek.
e. Devlet bütçesinin hazırlanması, uygulanması ve yönlendirilmesine ilişkin hizmetleri yürütmek,
f. Gümrük vergi ve resimlerini tarh, tahakkuk ve tahsilini sağlamak ve kontrol etmek,
g. Devlete âit malları yönetmek, tahsis etmek, kirâya vermek, korumak,
h. Her türlü gelir gider işlemlerine âit kânun tasarılarını ve diğer mevzuat tasarılarını hazırlayıp, hükümete sunmak.
i. Gümrük kontrolüne tâbi kişi, eşyâ ve araçların muayene ve kontrolünü yapmak,
j. Gümrük denetimine tâbi eşyâ ve araçların muhâfazasını ve tasfiyesini sağlamak.
k. Kara hudutlarındaki gümrük kapıları ile hava ve deniz limanlarında ve çeşitli gümrük yerlerinde, gümrük muhâfaza hizmetleri ile kaçakçılığın men, takip ve tahkik görevlerini yerine getirmek,
l. Milletlerarası kuruluşların bakanlık hizmetlerine ilişkin çalışmalarını tâkip etmek, bu konularda bakanlık görüşünü hazırlamak.
Teşkilât: Merkez, taşra ve yurtdışı teşkilâtından ve ilgili kuruluşlardan meydana gelir.
a. Merkez teşkilatı: Müsteşar, Müsteşar yardımcıları, Başhukuk Müşavirliği ve Muhakemât Genel Müdürlüğü, Bütçe ve Mâlî Kontrol Genel Müdürlüğü, Muhasebât Genel Müdürlüğü, Gelirler Genel Müdürlüğü, Millî Emlak Genel Müdürlüğü, Gümrükler Genel Müdürlüğü, Gümrük Muhâfaza Genel Müdürlüğü, Kontrol Genel Müdürlüğü, Teftiş Kurulu Başkanlığı, Hesap Uzmanları Kurulu Başkanlığı, Personel Genel Müdürlüğü.
b. Taşra teşkilatı: İllerde Defterdarlık, ilçelerde Mal Müdürlüğü.
c. Yurtdışı teşkilatı: Milletlerarası kurumlardaki temsilcilikler, büyükelçiliklerde mâliye müşâvirlikleri.
d. İlgili kuruluşlar: Devlet Yatırım Bankası, Emekli Sandığı Genel Müdürlüğü, Devlet Malzeme Ofisi Genel Müdürlüğü, Millî Piyango İdâresi Genel Müdürlüğü.
Târihçesi: Osmanlı Devletinde bugünkü Mâliye Bakanlığı 1837 yılında İkinci Mahmûd Han zamânında Mâliye Nezâreti ismi altında kuruldu. Birçok sahada ıslahat yapan İkinci Mahmûd Han, mâlî teşkilâtta da ıslahat yapmak istedi. Bu maksatla Darphâne bir nâzırın, Hazîne-i Âmire ve Hazîne-i Mansûre de birer defterdarın mesûliyetine verildi. Ancak, bu üç teşkilat arasında huzursuzlukların çıkması üzerine, bütün yetki ve mesûliyetleri nâzır üzerinde toplayarak, Mâliye Nezâretini kurdu. Mâliye Nâzırlığına Nazif Efendiyi getirdi.
Mâliye Nezâretinin Teşkilatı; Muhâsebe-i Umûmiye Müdüriyeti, Vâridat (Gelirler) Müdüriyeti, Düyûn-ı Umûmiye (Genel Borçlar) Müdüriyeti, Emlâk-ı Emiriye (Devlet Emlâki) Müdüriyeti, Vezne-i Umûmî Müdürlüğü, Memûrîn (Memurlar) Müdürlüğü, Muhâsebe-i Mâliye (Mâliye Muhâsebesi) Müdüriyeti, Muhassesat-ı Zâtiyye (Özel Tahsisler) Müdüriyeti, Heyeti Teftişiye (Teftiş Kurulu) Müdüriyeti, Kalem-i Mahsûsa (Özel Kalem) Müdürlüğü, Hukuk Müşâvirliği, Islah-ı Mâliye (Mâliye Reformu) Komisyonu.
Mâliye Nezâretinin görevleri, Cumhûriyetin kuruluşundan sonra Mâliye Bakanlığı tarafından yerine getirilmeye başlandı. 14 Aralık 1983 târihinde, Gümrük ve Tekel Bakanlığı ile birleştirilmiş ve “Mâliye ve Gümrük Bakanlığı” adını almıştır. 1993 Temmuzunda Tansu Çiller tarafından kurulan hükûmette, gümrük meseleleri gümrükten sorumlu devlet bakanlığına bağlanmıştır.
Alm. Kosten (pl.), Fr. Prix (m) de revient Coûts, frais (m.pl.), İng. Cost. İstahsal edilen mâmulün, meydana gelmesi ve pazarlanabilmesi için kullanılan ara malları ve faktörlerin nakdî ifâdesi. Mâl oluş.
Bir işletmenin ürettiği mal ve hizmetler için katlanılan mâliyetin genelde iki kaynağı bulunmaktadır. Bunlardan birincisi değişken giderler, ikincisi sâbit giderlerdir. Bu iki gider türünün, üretilen mal birimine düşen payına ortalama mâliyet denilir. Bir işletmede en son üretilen birimin mâliyetine marjinal mâliyet adı verilmektedir.
Mâliyet kelimesi, çeşitli gâyelere göre bedel ve karşılık anlamında kullanılmakla birlikte, çoğunlukla bir işletmeye belli bir mal, hizmet veya faktör şeklinde sunulan girdilerin, işletmeye olan yükü anlamını taşır. Sermâye mâliyeti, emek mâliyeti, kredi mâliyeti gibi. Diğer taraftan iktisâdî bakımdan bir kaynağın belli bir işe tahsisi sonucu kaybolan başka üretim imkânlarına da alternatif mâliyet veya fırsat mâliyeti denilmektedir.
Osmanlılar zamânında hizmetleri ve kahramanlıklarıyla meşhur akıncı âilesi. Malkoçoğullarının merkezi Silistre’dir. Yıldırım Bâzeyîd, Fâtih Sultan Mehmed, Sultan İkinci Bâyezîd ve Yavuz Sultan Selim Han zamanlarında önemli hizmet ve kahramanlıkları görülen bu âilenin atası Malkoç Mustafa Beydir. Turhan Beyoğulları, Mihaloğulları ve Evrenosoğulları gibi, Rumeli’ye sefer yapan ve akınlar düzenleyen Malkoçoğulları, kısa zamanda büyük ün kazandı. Yıldırım Bâyezîd Han, şehzâdesi Çelebi Süleymân’ın yerine Malkoçoğlu Mustafa Beyi Sivas dizdarlığına (kale komutanlığına) tâyin etti. 1400’de Tîmûr Hanın Anadolu’ya düzenlediği sefer sırasında Sivas’ı on sekiz gün savunan Malkoç Mustafa Bey, sonunda kaleyi teslim etti. Kale müdâfîleriyle birlikte Mustafa Bey de Tîmûr’un emriyle öldürüldü. Malkoç Mustafa Beyin torunu Bâli Bey sâyesinde, âilenin ünü Fâtih Sultan Mehmed Han ve Sultan İkinci Bâyezîd Han zamanında da devâm etti. (Bkz. Bâli Bey)
Yavuz Sultan Selim Hanın Çaldıran (İran) Seferine katılan Malkoçoğlu Bâli Beyin iki oğlu Ali ve Tur Ali beyler, önemli kahramanlıklar gösterdiler. Bâli Beyin küçük oğlu Silistre Beyi Tur Ali Bey, muhârebe esnâsında bizzât Şâh İsmâil tarafından şehit edildi. Sofya sancak beyi olan Ali Bey de bu muhârebede şehit düştü.
Malkoçoğulları sülâlesinin son temsilcilerinden en önemlisi, Yavuz ünvânıyla tanınan Malkoçoğlu Ali Paşadır. 1603’te Yemişci Hasan Paşanın yerine sadrâzamlığa getirildi. Mısır’da bulunan Malkoçoğlu Ali Paşa, kırk günde İstanbul’a gelip vazîfesine başladı. İlk iş olarak İran meselesini ele aldı. O sırada kaptanpaşa olan Cağalazâde Sinan Paşayı kaptanpaşalığı üzerinde kalmak şartıyla serdârlığa tâyin ederek, İran üzerine yolladı. Ertesi sene de kendisi, ordunun başında serdâr olarak Macaristan Seferine çıktı. Sofya’ya ulaşıldığı sırada sağlığı bozulmaya başladı. Belgrad’a vardıktan dört beş gün sonra vefât etti. Ali Paşanın ölümüyle Malkoçoğlu sülâlesinin şöhreti de son buldu.
Alm. Pelzfresser, Fr. Mallophage, İng. Birdlice. Ufak yassı vücutlu ve kanatsız böcekler; kıl ve deri bitleri. Boyları 6 mm kadardır. Tüy bitleri olarak da bilinirler. Kuş ve memeli hayvanlarda dış asalak olarak yaşarlar. Ağız parçaları çiğneyici olup, tüy, kıl, deri vs. ile beslenirler. Ufak gözlü kısa antenlidirler. Gelişimlerinde başkalaşma (metamorfoz) yoktur. Yavruları ergine benzer. Bütün devrelerini konukçu hayvan üzerinde geçirirler. Bunların ekserisi belirli konukçu üzerinde yaşar. İnsanlarda asalak olan türleri yoktur. Fakat kümes hayvancılığı yönünden önemli bir böcek takımıdır.
Alm. Malonick säure (f), Fr. Acide (m) malonique, İng. Malonic acid. Şekerpancarının içerisinde olan fakat diğer sebzelerde nâdiren bulunan bir dikarboksilli asit. Formülü HOOC-CH2-COOH olup, ilk defâ malik asidin oksitlenmesinden elde edildi.
Potasyum kloroasetat’ın potasyum siyonür ile ısıtılmasından, ara ürün olarak potasyum siyanoasetat elde edilir. Bu ara ürününün HCl çözeltisi ile reaksiyonundan, malonik asid % 85 verimle elde edilir.
Özellikleri: Malonik asit kristal yapıya sâhip olup, 135,6°C’de erir. Erime noktasının üstündeki sıcaklıkta yavaşça ısıtıldığı zaman asetik asit ve karbondiokside bozunur. Malonik asit fosfor pentaoksit ile 150°C’de ısıtılırsa, çok zehirli ve pis kokulu karbon suboksid (C3O2) elde edilir.
Malonik asit, suda, eter ve alkolde iyi çözünür. Malonik asidin etil esteri olan ve malonik ester olarak bilinen dietil malonat, malonik asitten daha önemlidir. Bu ester, genellikle kloroasetik asitten elde edilen siyanoasetik asidin mutlak alkoldeki çözeltisinden hidrojen klorür geçirmekle elde edilir. Bu malonik ester güzel kokulu bir sıvı olup, 199°C’de kaynar. Malonik ester aktif (-CH2) grubuna sâhiptir. Buradaki bir hidrojen ile sodyum (Na) yer değiştirir ve sadiomalonik ester meydana gelir. Bu bileşik de aklik halojeni ile reaksiyona girerek alkil malonik esteri meydana gelir. Bu basamaklardan geçilerek çeşitli maddeler elde edilir ki, bunlardan barbitürik ve dietil barbitürik asit önemlidir. Yine yukardaki basamaklardan geçilerek ve üre ile reaksiyona sokularak fenobarbital ilâcı elde edilir.