MADAGASKAR
DEVLETİN ADI |
Demokratik Madagaskar Cumhûriyeti |
BAŞŞEHRİ |
Antananirova |
NÜFÛSU |
12.804.000 |
YÜZÖLÇÜMÜ |
587.041 km2 |
DÎNİ |
Hıristiyan, Müslüman, Putperest |
RESMÎ DİLİ |
Madagaskar dili ve Fransızca |
PARA BİRİMİ |
Madagaskar frangı |
Hint Okyanusunun batısında, Madagaskar Adası ve yakınındaki küçük adalar üzerinde kurulmuş bir Afrika ülkesi, Afrika kıtasından Mozambik Kanalı ile ayrılan Madagaskar, 11° 57’-25° 36’ güney enlemleri ile 43° 13’-50° 29’ doğu boylamları arasında yer alır.
Târihi
Madagaskar hakkında ilk bilgiler Arap kaynaklarından, bilhassa 10. yüzyıl ortasında Doğu Afrika’yı ziyâret eden El-Mesûdî’den elde edilmektedir. Ada, çağımız öncesinden îtibâren Endonezyalılar ve Afrikalılar tarafından nüfuslandırılmıştır. On ikinci yüzyılda Araplar, kuzeybatı kıyısında küçük bir kasaba kurdular. Zamanla adaya İslâmiyet yayıldı. Gaskar Adası bir Portekizli tarafından 1500’de tesâdüfen keşfedilinceye kadar Avrupalılarca bilinmiyordu. 1643 yılında Fransızlar o zamanlar küçük krallıklara bölünmüş olan adada, Dauphin Kalesini kurdular. On sekizinci asırda doruk noktasında olan Sakalava Krallıkları, aynı asrın sonunda yerini Merina Krallığına bıraktı. Bu krallık, İngiltere ile dostluk anlaşması imzâlayarak, kapısını Avrupalılara açtı. Bu arada Fransızlar 1841’de Nassi Beyi işgâl ederek Sakalavaları himâyesi altına almak istedi. Fransa, himâyesini kabul etmeyen Sakalava kıyısını bombaladı. 1885 yılında yapılan anlaşmayla, dış işlerinde başkan olan bir Fransız yöneticinin otoritesi altında bir çeşit himâye devlet kuruldu. 1896’da Fransız parlamentosu, Madagaskar’ı sömürge hâline getirdi. İkinci Dünyâ Savaşından sonra, Madagaskarlılar bağımsızlık için çetin bir mücâdeleye giriştiler. 1947’de ihtilal patlak verdi, kısa bir müdâhaleden sonra isyan bastırıldı. 60.000 ile 90.000 arasında insan öldü veya yaralandı. Ada bundan sonra direkt olarak Paris’ten idâre edilmeye başlandı. 1958’de Madagaskar, Fransız Cemiyeti içinde muhtar bir cumhûriyet oldu. 26 Haziran 1960’ta da tam bağımsızlığa kavuştu. 10 yıllık şeklî bir bağımsızlıktan sonra hâlâ ülkede 50.000 Fransız askeri vardır. Yabancı yatırımların üçte ikisi ihrâcatın dörtte üçü, ticârî değere sâhip bitkilerin yarısından fazlası Fransız ithâlat-ihrâcat şirketlerinin elinde idi. Kurak ve fakir olan güneyde 1972 başlarında, 100.000 öğrenci, yabancı ekonomik hâkimiyete son verilmesi için boykot yaptı. Boykot sindirildi fakat, Mayıs 1972’de başşehirde yeni kargaşalıklar başgösterince; hükûmet, iktidarı ordu komutanına bıraktı. 1972-1975 yılları arasında geçici bir hükûmet kuruldu. 30 Aralık 1975’te ikinci bir cumhûriyet îlân edildi. Yeni devletin adı Demokratik Madagaskar Cumhûriyeti oldu. Yeni cumhûriyet geniş bir devletleştirme politikası tâkib etti. Fransız askerlerini ülkeden çıkardı. 1991 senesi başlarında başlayan iç karışıklıklar yüzünden Temmuz ayında olağanüstü durum îlân edildi ve bir süre sonra sosyalistlerin kurduğu hükûmet istifâ etti. Bir süre sonra meclis ve Yüksek Devrim Konseyi feshedilerek, Zafy başkanlığında Yüksek Devlet Organı kuruldu. Başkanlık seçimlerinin ilk turu 25 Kasım 1992’de yapıldı. Seçimlere hîle karıştırıldığı gerekçesiyle ikinci tur 1993 senesine ertelendi.
Fizikî Yapı
Yüzölçümü îtibâriyle dünyânın dördüncü büyük adası olan Madagaskar, kuzeyden güneye 1570 km uzunlukta olup, âzamî genişliği 575 kilometredir. Yaklaşık 4800 km’den fazla olan kıyı hattı, bütün uzunluğu boyunca uzanan dağ zinciri ile coğrafî yapısının değişikliği dikkate değerdir. Ada üç tabiî coğrafî bölgeye ayrılır: Dağlık iç bölge, doğu kıyısı ve batı kıyısı.
Yüksek yaylalar ismini alan dağlık iç bölge, deniz seviyesinden 900 ilâ 1500 m yükseklikte olup, yüksekliği 1830 m’yi aşan üç dağ silsilesini ihtivâ eder. En yüksek tepe olan Maromokotro (2876 m), kuzeydeki Tsratanna sıra dağları üzerindedir. Yaylaların yüzeyleri, birbirinden farklı özellikler arz eder. Bütün istikâmetlerde çaprazvâri vâdiler ve derin dereler bulunur. Dağlık bölgenin yüksek kesimlerinde, çukur şeklinde büyük alçak basınç alanları ve bataklık ovalar mevcuttur.
Genişliği ortalama 50 km olan doğu kıyısı, yüksek yaylalar ve Hint Okyanusu arasında yer alır. Erozyona mâruz kalmış tepeleri ve bataklıkları ile özellik kazanır. Tek girinti olarak Antongil Körfezini ihtivâ eden kıyı hattı, dağların ana eksenine paraleldir. Bu kıyıdan Hint Okyanusuna dökülen nehirler kısa olup, ancak kısa mesâfelerde ulaşıma elverişlidir.
Bâzı yerlerde genişliği 190 km’ye ulaşan batı kıyısı, ovaları çöküntü alanları ve yaylaları ile doğu kıyısına nazaran daha değişken, daha çok girintili çıkıntılı bir görünüm arz eder. Bu kıyı, Madagaskar’ın en önemli coğrafî özelliğidir. Buradan Mozambik Kanalına dökülen nehirler daha uzun ve büyük bölümleri ulaşıma elverişlidir.
İklim
Adada iklim değişiklikleri, enlem farklılıklarından ziyâde yükseklik farklılıklarına bağlıdır. Kıyılarda iklim genellikle sıcak ve nemlidir. Dağlık iç kesimlerde ise ılımandır.
Madagaskar’da iki mevsim vardır: Sıcak (yağışlı) mevsim ve soğuk (kurak) mevsim. Sıcak mevsim, günlük yağmurlar ve fırtınalar dönemidir. Bu mevsim, yüksek yaylalarda, kasım sonundan nisan sonuna kadar devâm eder. Doğu kıyısında daha uzun, batı kıyısında daha kısadır. En güneyde sâdece iki ay sürer (aralık ve ocak). Soğuk mevsim nisandan kasıma kadar devâm eder. Bu mevsimde doğu kıyısı ve kuzey batısı yağışlı, yüksek yaylalar ise nemlidir. Batı kıyısı kurak, güney kıyısı daha da kuraktır. Senelik yağış ortalaması bölgelere göre değişmektedir. Antongil kıyısında 3700 mm olan yağış miktarı, kuzeybatı kıyısında 2100 milimetreye, batıda 940 milimetreye, güneybatıda ise 355 kilometreye düşmektedir. İç platoda bu miktar 1200-1325 mm arasında değişmektedir. Yıllık sıcaklık ortalaması ise kıyılarda 21°C-27°C, iç platoda ise 13°-19°C arasındadır. En soğuk ay temmuz ayıdır.
Tabiî Kaynaklar
Bir zamanlar Madagaskar’ı kaplayan kesif ormanlara, günümüzde ancak kıyı hattında ve merkezî dağ silsilesinin yamaçlarında rastlamak mümkündür. Tabiî bitki örtüsü, tarla açmak için yakılarak veya kesilerek yok edilmektedir. En kesif ormanlar, kuzeybatıda Ankaizina yaylalarında, Tsratanna dağ silsilesinde ve Sahamalaza Körfezi yakınlarındadır. Ormanlar koyu kırmızı ve güzel kokulu ağaçlarla demir ağacı gibi kıymetli ağaçları ihtivâ eder. Güneyde sık dikenli fundalıklar (kaktüs ve bodur ağaçlara karışan dev otlar) bulunur. Ada hayvanları kendisine has bir özelliğe sâhiptir. Önemli ölçüde bulunan timsahlar dışında, fil, maymun veya aslan gibi büyük hayvanlar yoktur. Bununla berâber sâdece Madagaskar’da bulunan ve maymuna benzeyen hayvanlar bol miktarda bulunur. Ayrıca bostan kirpisi, yarasa, yaban domuzu gibi memeli hayvanlara da rastlamak mümkündür. Madagaskar, yeraltı zenginlikleri olarak krom, mika, grafit ve ikinci derecede kıymetli taşları ihtivâ eder. 1980’de büyük petrol rezervleri bulunmuştur. Hâlihâzırda petrol çıkarılmamaktadır.
Nüfus ve Sosyal Hayat
12.804.000 nüfuslu Madagaskar halkının büyük çoğunluğu (% 84) kırsal kesimde yaşar ve çiftçilikle geçinir. Yaklaşık 663.000 nüfûsa sâhip, başşehir ve aynı zamanda tek büyük şehir olan Antananarivo, yüksek yaylalar bölgesindedir. Nüfus artış oranı, % 2,6 civârındadır.
Fransız işgâlinden önce ve sonra, ticâret, iç göçler ve idârî yapı sebebiyle birbirine sıkıca bağlı olan etnik gruplar dağılmıştır. Madagaskar halkının en kalabalık ve nüfuzlu grubunu meydana getiren Merina kabîlesi orta kesimdeki dağlık arâzilerde yaşar. Bundan başka, Bertsileo, Sakalava, Mahafaly, Antaimoro, Antaisaka gibi etnik gruplar da vardır. Ayrıca Madagaskar’da Avrupalı, Çinli ve Hintli azınlıklar da mevcuttur. Resmî dil Madagaskar lisanı ve Fransızcadır. Yirminci yüzyıla kadar eğitim, misyonerlerin elinde kalmıştır. Günümüzde halkın yaklaşık % 50’si okur yazardır. Yüksek öğrenim Madagaskar Üniversitesinde ve ilmî araştırma enstitülerinde yapılmaktadır. Madagaskar ahâlisinin takriben üçte biri Hıristiyandır. Hıristiyanlık on dokuzuncu asırda misyonerler tarafından ülkede yayılmıştır. Madagaskar’da, bilhassa kuzeybatıda birkaç yüz bin Müslüman bulunmaktadır. Kırsal kesimdeki halkın çoğu eski dinlerini devâm ettirmektedir.
Siyâsî Hayat
30 aralık 1975’te îlân edilen Demokratik Madagaskar Cumhûriyetinde, Cumhurbaşkanı yedi yıl süreyle seçilir. Cumhurbaşkanı 12 üyeli ihtilal konseyine başkanlık eder. Başbakan, Cumhurbaşkanı tarafından tâyin edilir. Millî Halk Meclisinin altı yıllık süreyle işbaşına geldiği ülkede, sosyalizm esaslarına bağlı tek bir parti vardır. Madagaskar, Birleşmiş Milletler Teşkilâtına ve Afrika Birliği teşkilâtına üyedir.
Ekonomi
Madagaskar ekonomisi son yıllara kadar büyük çoğunlukla Fransız iktisâdî kuruluşlarının kontrolü altında idi. Günümüzde hükûmet, uyguladığı hızlandırılmış bir devletleştirme politikası ile, yaklaşık sanâyinin % 35’ini, ihrâcatın % 78’ini, ithâlatın % 60’ını, bankacılığın ve sigortacılığın tamâmını devletleştirmiştir.
Ekonomide öncelik, halkın % 80’inden fazlasının meşgul olduğu tarıma verilmiştir. Ülkede yetişen tütün, vanilya, çay, karanfil, biber ve kahve gibi tarım ürünleri ihraç edilmektedir. Halkın temel gıdâ maddesi olan pirinç yetiştirilmekte ise de şehirli halk için, düzenli olarak yılda 100 bin tonun üstünde pirinç ithal edilmektedir. Madagaskar’da yetiştirilen 10 milyon baş sığır, ülkenin dondurulmuş et ihraç etmesine imkân vermektedir. Tarım ürünleri ihrâcat gelirlerinin % 30’unu sağlar. Ülkede çıkarılan krom, mika, grafit ve ikinci derecede kıymetli taşlar ihraç edilmektedir. Son yıllarda keşfedilen büyük petrol rezervleri sâyesinde Madagaskar’ın petrol ihraç eden bir ülke durumuna gelmesi beklenmektedir. Mâmül maddelerinin çoğu ithal edilmekte ise de, sıkı bir ithâlat politikası sebebiyle ticâret dengesi ülke lehine kaymaktadır. Enflasyon % 8 civârında tutulmaktadır.
Ulaşım sahası, sosyal ve ekonomik gelişme için büyük engel teşkil etmektedir. Yolların uzunluğu ve bakımı yetersizdir. Sömürge devrinden kalma demiryolları geliştirilmemiştir. Bu eksikliklere karşılık olarak hava yolu ulaşımı geliştirilmeye çalışılmaktadır. Başşehir yakınlarındaki İvanto havaalanı ülkenin tek milletlerarası havaalanıdır.
Alm. Medaille (f), Fr. Médaille (f), İng. Medal. Muhârebelerde üstün başarı gösterenlere, önemli bir olay veya yarışma sonunda derece alanlara verilen mâdenî nişân. Madalya basımı, târihin çok öncesine dayanır. Abbâsîler (749-1517) zamânında, önem arz eden bâzı hadiseler sebebi ile “atiye dinarı” denilen madalya basıldı. Abbâsî halifelerinden Muktedir’in bastırdığı madalya, Berlin Müzesinde bulunmaktadır. Büveyhoğulları’ndan İzzüdevle Bahtiyar tarafından basılan 36 mm çapında 18,30 gram ağırlığındaki bir altın madalya, İstanbul Arkeoloji müzesinde mevcuttur. Bu madalya, 976 senesinde Halife Tayi’nin, İzzüddevle Bahtiyar’ın kızıyla evlenmesi sebebiyle, hâtıra olarak bastırıldı ve mahdut zevâta verildi. Anadolu Selçuklularından İkinci Keyhüsrev de, 1245 senesinde 41 mm çapında ve 134,25 gr ağırlığında bir atiye dinârı bastırdı. Osmanlı Devletinde de, ilk defa 1730 senesinde Ferrahi denilen altın madalya basıldı. Üçüncü Osman Han zamânında basılan Sikke-i Cedid madalyası da altındandı.
Madalya’nın şekli, özellikleri, veriliş esasları, veraset, kayıt ve tescil işleri bakımından en geniş şekli ile Türk Silâhlı Kuvvetlerinde düzenlenmiştir. Genelkurmay Başkanlığınca hazırlanıp yayınlanan yönetmeliğe göre sekiz çeşit madalya vardır:
Savaş madalyası: Savaş takdirnâmesi alanlara verilir. Savaş takdirnâmesi ise, başarılı sevk ve idâre kâbiliyeti veya görev îcâbı üstün kahramanlık ve cesâret göstermek sûretiyle, muhârebenin seyrini değiştirecek durumu meydana getirenlere verilir. İki derecelidir ve altın kaplamadır.
Türk Silâhlı Kuvvetleri Şeref Madalyası: Savaşın sevk ve idâresinde ve kazanılmasında önemli rol oynayanlara altın kaplama; hayâtı tehlikede olan kişi ve birlikleri, kendi hayâtını tehlikeye koyarak kurtaran Türk ve yabancı uyruklu asker ve sivil kişilere gümüş kaplama şeref madalyası verilir.
Türk Silâhlı Kuvvetleri Övünç Madalyası: İki derecelidir. Birinci derecesi; savaşa katılıp herhangi bir disiplinsiz hâli görülmeyenlere gümüş kaplama, ikinci derecesi ise barışta görevini üstün gayretle îfâ ederken görevin sebep ve tesiri ile hayâtını kaybeden askerin kânûnî mirasçılarına bronz madalya verilir.
Türk Silâhlı Kuvvetleri Üstün Kâbiliyet Madalyası: Silâhlı kuvvetlerin yükselmesi, güçlenmesi uğruna askerî, idârî, ilmî alanlarda üstün hizmette bulunanlara; araç, gereç, gibi lüzumlu malzemeleri keşfedenlere, birliğinin îtibârını yükseltenlere, emsâline nazaran feragat ve fedakârlıkla çalışarak görevini üstün derecede yapan asker kişilere verilir. Gümüş kaplamadır.
Türk Silâhlı Kuvvetleri Üstün Cesâret ve Feragad Madalyası: Bu madalya, savaşta ve barışta kendine verilen görevleri hayâtını tehlikeye koyarak, üstün cesâret ve feragatla yerine getiren Türk ve yabancı uyruklu asker ve sivil kişilere verilir. İki cinsdir. Mâdenî pirinç üzerine, altın ve gümüş kaplamadır.
Türk Silâhlı Kuvvetleri Başarı Madalyası: Savaşta ve barışta önemli görevlerin yapılmasında müstesnâ başarı gösteren Türk ve yabancı uyruklu asker ve sivil kişilere verilir. Pirinç üzerine gümüş kaplamadır.
Türk Silâhlı Kuvvetleri Hizmet Madalyası: Savaşta ve barışta başarı gösteren, Türk ve yabancı uyruklu asker ve sivil kişilere verilir. Gümüş kaplamadır. Savaş madalyası, Türk Silâhlı Kuvvetleri Komutanının imzâsı üzerine, Millî Savunma Bakanı ve Başbakanın imzâlayacağı ve Cumhurbaşkanının onaylayacağı kararnâme ile tevcih olunur. Diğer madalyalar Genelkurmay Başkanı, Kuvvet Komutanları, Jandarma Genel Komutanınca veya yetkili kılacakları şahıslarca verilir.
Verilen madalyalar, sâhiplerinin ölümü hâlinde kânûnî mirasçılarına intikal eder. Ancak, bunlar madalyaları takamazlar.
Madalyalar, yönetmelikte belirtilen şekilde ve törenle takılır. İstiklâl Harbine fiilen katılanlara 1005 sayılı kânun gereğince İstiklâl Madalyası verilir ve aylık bağlanır. Bunlar Devlet Demiryolları ve Devlet Denizyolları vâsıtalarıyla belediye otobüslerinde ücretsiz seyâhat etme hakkına sâhiptirler.
Dünyâda müstesnâ olaylar sebebi ile bastırılmış belli başlı madalyalar: Amiral Tromp’un 1653’te bastırdığı altın madalya, 1445’te basılan Domenico Nevello Malatesta madalyası, 1400 yıllarında İmparator Heraklius Michelet Saulmon’un madalyası, Dördüncü Henri’nin madalyası, 1499’da Onikinci Louis veAnne de Bretogne’nin madalyası, önemli olanlarıdır.
Osmanlı Devletinde muhtelif târihlerde, önem arz eden harp veya olaylar sebebiyle madalyalar verilmiştir. Bunlardan bâzıları:
Üçüncü Osman zamânındaki, “Sikke-i Cedid” adı ile anılmıştır. Altındandır. Abdülmecid Han zamânında, 1849 senesinde çıkarılan “Bosna madalyası”, Abdülmecid Han zamânında, 1854 senesinde çıkarılan “Silistre madalyası” altın ve gümüştendir. Abdülmecid Han zamânında, 1858 senesinde çıkarılan “Nişan-ı İftihâr madalyası” altın ve gümüştendir. Abdülaziz Han zamânında, 1862’de çıkarılan “Karadağ madalyası”, gümüştendir. AbdülazizHan zamânında, 1862’de çıkarılan “Zirâat ve Sinaat Madalyası”, altın ve gümüştendir. Abdülaziz Han zamânında, 1865’te çıkarılan “Kolera madalyası” gümüştendir.
İkinci Abdülhamid Han zamânında 1877’de çıkarılan “Plevne Madalyası”, gümüştendir. 1884’te çıkarılan “İhtisas madalyası” ile 1890’da çıkarılan “Liyakat madalyası”, altın ve gümüştendir. 1896’da çıkarılan “Yunan Muhârebeleri madalyası” gümüş ve bakırdandır. İkinci Abdülhamîd Han zamânında, 1899’da çıkarılan “Maarif madalyası”, Beşinci Mehmed Reşat Han zamanında, 1911’de çıkarılan “Abide-i Hürriyet madalyası” altın ve gümüştendir.
Bütün ülkelerde olduğu gibi Türkiye’de de ferdî ve takım hâlindeki spor müsâbakalarında ilk üç dereceyi alanlar altın, gümüş ve bronz madalyalarıyla mükâfatlandırılırlar.
Alm. Materie (f), stoff (m), substanz (f), Fr. Matière (f), substance (f), İng. Matter, substance. Boşlukta yer kaplayan ve ağırlığı olan her şey. Bu târif genel bir nitelik taşır. Meselâ üzerinde yaşadığımız yer küresi, hava, su, taş, toprak, vs. maddedirler. Maddenin şekil almış hâline cisim denir. Şişe, bardak, pencere camı, ayrı ayrı birer cisimdir. Fakat hepsi cam maddesinden yapılmıştır.
Etrâfımızda gördüğümüz bütün maddeler, genellikle saf değil, birer karışımdır. Meselâ içtiğimiz su, homojen olduğu, her tarafı aynı göründüğü hâlde, içinde az da olsa tuzlar ve hava ihtivâ eder. O hâlde bir karışımdır. Karışımların belirli özellikleri yoktur. Yalnız bir maddeye saf madde denir. Saf maddenin belirli özellikleri vardır ve bu özellikleri hiç değişmez. Tam saf madde yok gibidir. Bir madde içinde bulunan yabancı maddeler, kimyâ usûlleri ile anlaşılmayacak kadar az olunca, bu maddeye, saf diyoruz. Saf süt demek, kimyâ bakımından doğru bir söz değildir. Çünkü süt belli özellikler taşıyan tek bir madde değildir.
Maddede dâimâ değişiklikler olduğunu bilmekteyiz. Maddede meydana gelen değişikliklere olay denir. Bu ise genel olarak fiziksel ve kimyâsal olmak üzere ikiye ayrılır:
Fiziksel olay: Bir madde üzerinde meydana geldiği vakit, o maddenin hüviyetini, yapısını değiştirmeyen olaydır. Meselâ kâğıdın yırtılması, fizikî bir olaydır. Çünkü kâğıdın şekli değişmiş fakat özü yine kâğıttır.
Kimyâsal olay: Bir madde üzerinde meydana geldiği vakit, o maddenin hüviyet ve yapısını değiştiren olaydır. Meselâ kâğıdın yanması gibi.
Atomların çekirdeklerinde değişmeler, parçalanmalar olduğu, radyoaktif denilen elementlerden anlaşılmaktadır. Atomların ortasında bulunan çekirdeklerin bu parçalanmasında, bir elementin başka bir elemente dönüştüğü anlaşılmıştır. Ayrıca, Albert Einstein’in relativite teorisine göre madde ve enerji birbirine eşdeğerdir. Bu sebeple madde enerjiye, enerji de maddeye dönüştürülebilir. Meselâ bir uranyum çekirdeğinin veya başka bir ağır atom çekirdeğinin ikiye ayrılmasıyla meydana gelen çekirdek bölünmesinde madde enerjiye dönüşür. Bileşik cisimlerde olduğu gibi, elementler de hep değişmekte, bir hâlden başka hâle dönmektedir. Canlı cansız her madde değişmekte, yâni eskisi yok olup, yenisi var olmaktadır. Bugün var olan her canlı, (her bitki, her hayvan) önce yok idi. Başka canlılar vardı. Bir zaman sonra da, şimdiki canlılardan hiçbiri kalmayacak, başka canlılar var olacaktır. Cansız her varlık, meselâ bir element olan demir veya birkaç cisim karışımı olan taş, kemik, bütün maddeler, bütün zerreler hep değişmektedir. Yâni eskileri yok olmakta ve başkaları var olmaktadır. Yeni meydana gelen madde ile, yok olan maddenin özellikleri birbirine benziyorsa, insan bu değişikliği anlayamıyor, maddeyi hep var sanıyor.
Madde hakkında dört değişik düşünce vardır:
1. Müslümanlara, Yahûdîlere, Hıristiyanlara ve Mecûsilere (ateşe tapanlara) göre, cisimlerin maddeleri de, sıfatları da yok iken sonradan var olmuşlardır.
2. Aristo ve onun yolunda olan felsefecilere göre cisimlerin maddeleri de, sıfatları da ezelidir. Hep vardır, derler. Bu sözün yanlış olduğunu, modern kimyâ bilgisi kesin olarak bildirmektedir. Böyle söyleyen ve inanan Müslümanlık inancından çıkmış olur. İbn-i Sînâ ile Fârâbî de Aristo gibi inanmışlardır.
3. Aristo’dan önce olan filozoflara göre maddeler ezelî olup, sıfatları sonradan yaratıldı derler. Bugün fen adamlarının bâzıları da böyle yanlış düşünmektedir.
4. Maddenin sonradan yaratılma, sıfatlarının ezelî olduğunu söyleyen çıkmamıştır.
Müslümanlar, maddelerin ve sıfatların sonradan yaratılmış olduğunu birkaç yoldan ispat etmektedirler. Birinci yol, maddeler ve bütün zerreler hep değişmektedir. Değişmekte olan şey ezelî olamaz, sonradan yaratılmış olması lâzımdır. Çünkü her maddenin kendinden öncekinden meydana gelmesi işi, sonsuz öncelere kadar gidemez. Bu değişmelerin bir başlangıcı olması, yâni ilk maddelerin yoktan var edilmiş olmaları lâzımdır.
Yoktan var edilmiş olan ilk maddeler bulunmasaydı, yâni sonraki maddelerin kendinden önceki maddeden hâsıl olması işi sonsuz öncelere gitseydi, maddelerin birbirlerinden meydana gelmelerinin bir başlangıcı olmazdı ve bugün hiçbir maddenin var olmaması lâzım gelirdi. Maddelerin var olmaları ve birbirlerinden hâsıl olmaları, yoktan var edilmiş ilk maddelerden üremiş olduklarını göstermektedir.
Madde âlemi sonradan yaratılmış olunca, bunu yoktan yaratan vardır. Çünkü hiçbir olayın kendiliğinden olamayacağı yukarıda bildirilmişti. Bugün fabrikalarda binlerce ilâç, ev eşyâsı, sanâyi ve ticâret maddeleri, elektronik âletler, harp vâsıtaları yapılmakta olup, bunların çoğu ince hesaplardan, yüzlerce tecrübeden sonra elde ediliyor. Bunlardan birine dahi kendiliğinden var oldu denilememektedir. Yerleri, gökleri, atomları ve canlıları düzenli olarak yaratan, her hareketi var eden tek bir yaratıcı vardır. Bu yaratıcı, var olması için hiçbir şeye muhtaç değildir. Hep var olması lâzımdır.
(Bkz. Materyalizm)
Alm. Mine (n.), Fr. Mine (m), İng. Mine. Yeraltında bulunan mineral veya fosil. Kimyâda metal mânâsında da kullanılmaktadır.
Yurdumuzdaki mâdenler:
Târihî kayıtlara göre Anadolu’nun çok eski asırlardan beri bir mâdenler yatağı olduğu anlaşılmaktadır. İzmir yakınlarındaki Sard şehrinde demirin ilk defâ eritildiği söylenir. Hititliler devrinde mâdencilik çok gelişmiştir. Maraş’ın kuzeyindeki Firnis ve Kartal demir yatakları Hititliler tarafından, Ergani mâdeni ise Finikeliler tarafından işletilmiştir. Gümüşhacıköy’de Hititlilerden kalma eski bir Kurşun mâdenine âit kalıntılara rastlanmıştır. Osmanlı Devletinin kuruluşundan îtibâren mâdenciliğe çok önem verilmiştir. İnegöl ve Bilecik’in fethi buralarda bulunan demir yatakları bakımından önemliydi. Sultan BirinciMurâd Han, Bulgaristan ve Sırbistan üzerine düzenlediği seferlerde öncelikle bu ülkelerin mâden yataklarını elegeçirdi. Buradan Osmanlı Devletinin daha kuruluş devresinde, mâdenler gibi ekonomik bir değere nasıl önem verdiği anlaşılmaktadır. Mâdenlerin işletilmesi ile ilgili ilk teşkilatlanma, Kara Timurtaş Paşanın teklif ettiği fikirler doğrultusunda yapıldı. Mâdenler Mâden Emini tarafından yönetilirdi. Osmanlı Devletinin kuruluşundan îtibâren Anadolu’da Küre, Gümüşhane, Keban, Espiye, İnegöl, Ergani, Kiği, Bilecik, Akdağ, Van, Erciş, Niğde, Kilisehisar, Malatya, Larende, İçel, Maraş ve Kayseri’de altın, demir, bakır, gümüş ve güherçile ocakları ile ayrıca Rumeli, Novobor, Samokar, Srebernice, Kratova, Sidrekapis, Ruhnik, Kamenegrad, Koçanya ve Taşoz ocakları işletilmiştir. Bir ara işletilmesi duran Bakü’deki zift kuyuları (petrol) Özdemiroğlu Osman Paşa tarafından 1583’te tekrar işler hâle getirildi. Buharlı gemilerin faaliyete geçmesinden sonra kömürün önem kazanması üzerine Anadolu’da yapılan araştırmalar sonucunda 1822-1829 yılları arasında Ereğli-Zonguldak kömür yatakları bulunmuştur. Burada üretime 1849 yılında başlanmıştır.
Krom yatakları ise, 1848’de bulunmuş, bu mâdenin değerlendirilmesine ileri teknoloji ile 1930’da başlanmıştır.
Mâdenciliğin büyük yatırımlar gerektirmesi, özel sermâyenin sınırlı olması sebebiyle ve ülkenin yeraltı servetlerini verimli bir biçimde değerlendirme gâyesiyle 1933 yılında Ekonomi Bakanlığına bağlı iki kuruluş meydana getirilmiştir. Bunların birincisi Petrol Arama ve İşletme İdâresi adını taşımaktadır. İkinci kuruluş ise, Altın Arama ve İşletme İdâresidir. Bunlar yerlerini daha sonraları (1935 yılında, 2804 sayılı kânunla) Mâden Tetkik ve Arama Enstitüsü’ne bırakmışlardır. Mâden arama, işletme ve değerlendirme çalışmalarını yönlendirecek çalışmalar, daha sonraki yıllarda sürdürülmüştür.
Türkiye, dünyâ mâden ve hammadde rezervlerinin binde üçüne sâhiptir. Bor tuzları ve lületaşı rezervlerinin yarıdan çoğu yurdumuzdadır. Bunların yanında kromit, manyezit, mermer, perlik, barit, alüminyum ve zımpara taşları gibi önemli mâden rezervlerine de sâhip bulunmaktayız.
Türkiye’de elde edilen mâdenlerden kişi başına üretim, dünyâ ortalamasının üçte biri kadardır. Dünyâda mâdene olan ihtiyaç, her geçen sene yüzde sekiz civârında artmaktadır. Sanâyi bakımından ileri ülkeler bunları, henüz memleketlerinde sanâyi teşekküllerini tam kuramamış yarı gelişmiş ülkelerden temin etmektedirler. Yurdumuzdaki en önemli mâdenlerden bâzıları şunlardır:
Taşkömürü: Günümüzde sanâyide çok kullanılan taşkömürü, Batı Karadeniz’de Zonguldak-Ereğli havzasında bol miktarda bulunmaktadır. 1849’da yabancı bir firma tarafından işletilmeye başlanan yataklar, 1937 yılında devletleştirildi. Uzun yıllar evlerde yakacak olarak kullanılan taşkömürünün kalori değeri yüksektir. Bu sebepten, alınan bir kararla sâdece sanâyide kullanılmaya başlanmıştır.
Linyit: Memleketimizin hemen hemen her bölgesinde linyit yataklarına rastlanmaktadır. Bilhassa; batıda Soma, Tavşanlı, Tunçbilek, Değirmisaz; doğuda Afşin-Elbistan havzası; Orta Karadeniz’de Çeltek (Amasya) yatakları en önemli olanlarıdır.
Demir: Ağır sanâyinin önemli hammaddesi olan demir, başta İç Anadolu Sivas (Divriği) ve Kayseri’de, batıda Edremit yöresinde çıkarılır. Bu önemli yatakların yanında İç Anadolu’nun çeşitli yörelerinde çıkarılmaktadır.
Bakır: Türkiye’nin birçok yerinde bakır madenine rastlanır. Diyarbakır’da (Ergani), Artvin’de (Murgul), Batı Karadeniz’de (Küre) çıkarılmaktadır.
Krom: Önemli krom rezervleri: Doğu Anadolu’da Guleman; Akdeniz’de Fethiye, Köyceğiz; İçbatı Anadolu’da Dağardı’ndadır.
Bor minerali:Marmara bölgesinde BalıkesirSusurluk; İçbatı Anadolu’daKütahya (Emet), Balıkesir-Sındırgı ve Eskişehir (Kırka) yatakları, kalite bakımından çok kıymetlidir.
Diğer mâdenlerden alüminyum, BatıToroslar’da; kurşun, OrtaToroslar, Akdağmadeni (Yozgat), Balya (Balıkesir) da; civa, İzmir Körfezinde Karaburun civârında, İç Anadolu bölgelerinde çıkarılmaktadır. Ayrıca Isparta Keçiborlu’da kükürt; Muğla ve yöresinde zımpara taşı ve Eskişehir’de v çevresinde önemli lületaşı yatakları vardır.
Petrol: Zamanımızda enerji ihtiyâcının büyük bir kısmını karşılayan petrol, Türkiye’de ilk defâ 1940’ta Güneydoğu Anadolu’da Raman Dağı eteklerinde bulundu. O günden bugüne kadar petrol elde etme çalışmaları hızla devam etmektedir. (Bkz. Petrol)
MÂDEN TETKİK VE ARAMA GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (MTA)
14 Haziran 1935’te 2804 sayılı özel kânunla kurulmuş, tüzel kişiliği olan, özel hukuk hükümlerine tâbi, Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığına bağlı kamu iktisâdî teşebbüsü. Kânun çıktığındaki Mâden Tetkik ve Arama Enstitüsüydü. 1983 Aralık ayında bu isim Mâden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü olarak değiştirildi.
MTA, işletmeye uygun mâden ve taşocağı alanları araştırmak, işletilen mâden ocaklarının daha verimli çalışması için araştırmaları yürütmek, jeolojik ve jeofizik etüt ve laboratuvar incelemeleri yapmak, mâdencilik sektörü için uzman ve teknik personel ve nitelikli işçi yetiştirmek gâyesiyle kuruldu.
MTA; Ankara’daki merkezinde bulunan genel müdür ve üç genel yardımcısı tarafından yönetilir. MTA’nın ana hizmet birimleri; Jeoloji Etüdleri, Jeofizik Etüdleri, Enerji Hammaddeleri Etüd ve Arama, Mâden ve Etüd Arama, Sondaj, Fizibilite Etüdleri,Mâden Analizleri ve Teknolojisi Dâire Başkanlıklarıdır. Kuruluşun taşra örgütü, 12 bölge müdürlüğünden meydana gelmiştir.
Alm. Grubenlampe (f), Fr. Lampe (f) de mineur, İng. Miner’s lamp. Mâden ocaklarında birikmiş grizu gazının patlamasını önlemek için yapılmış bir fener. Bu fener İngiliz kimyâcısı Davy tarafından yapılmadan önce grizu, mâden ocaklarında kullanılan fenerler sebebiyle patlıyor ve iş kazâları meydana geliyordu. Mâdenci fenerlerinin temel prensibi, lâmba aleminin üzerine tek veya çift katlı mâdenî bir tel kafesin geçirilmesidir. Lamba alemi, tel kafesin ısıyı iletmesi yüzünden soğuyacağından, grizu gazını ateşleyemez ve lambanın içine giren grizu da tel kafesle alem arasında yandığından yanma ve patlama dışarıya geçmez. Fener herhangi bir sebeple söndüğünde, onu mâden ocağında açmak tehlikeli olacağından, açmadan ateşleme yapabilmek için fosforlu bir tertibat ayrıca ilâve edilmiştir.
Tekniğin gelişmesine uygun olarak mâdenci fenerleri de geliştirilerek, elektrikle işler hâle getirilmiştir. Bu lambaların altında elektrik akımını sağlayan sodyum hidroksit ve çelik nikel ile işleyen özel bir akümülatör vardır. Yine bunun yanında lamba aleminin doğrudan grizuyla temas etmemesi için, mâdenci fenerlerinin kapağı özel mıknatıslarla kapatılarak patlamaların önüne geçilir.
Alm. Bergbau (m), hüttenkunde (f), Fr. Travail (m) des mines (f), İng. Mining. İnsanlar tarafından kullanılmak üzere toprak altından veya okyanuslardan, mâdenlerin ve diğer yeraltı zenginliklerinin çıkarılma işlemi. Târihî kayıtlardan anlaşıldığına göre insanoğlunun mâdenleri kullanması çok eskiye dayanmaktadır. İnsanlığın, kültür târihi ve medeniyetin gelişmesine paralel olarak, mâdencilik târihi ile de yakın ilişkisi vardır.
Yerden mâden çıkarma ilk insan ve ilk peygamber hazret-i Âdem’in oğlu hazret-i Şit zamanında başladı. Altın ve gümüşü bulan, bunları alışverişte kullanan ölçü ve tartıyı ilk olarak kullanan Şit (aleyhisselâm)dir (Bkz. Şit Aleyhisselâm). İnsanoğlu, çeşitli işlerinde demir, bakır, altın ve gümüşten faydalanmak için asırlar boyu bu mâdenleri çıkarmıştır. Târihte mâden yatakları için büyük savaşlar olmuştur. Türkler arasında da mâdencilik çok eskidir. Oğuz Destanında Demirdağ’ın kazılıp delinmesinden söz edilir. Modern mâdencilik, makina devri ile 1700’lerde başladı. İlk petrol kuyusu, ABD’de Pansilvanya eyâletinin Titusville şehrinde 1859’da açılmıştır.
Demir, bakır, kurşun, çinko, alüminyum, kalay, nikel metallere; tuz, sülfür, potas, fosfat, barit, asbestas ise metal olmayan mâdenlere örnektir. Kum, çakıltaşı, taş ve balçık, metal olmayan ve inşaat işlerinde kullanılan malzemelerdir. Kömür ve petrol esas olarak yakıt maksadı ile kullanılır. Kimyâsal bileşiklerin elde edilişinde de kömür ve petrolün önemli yeri vardır.
Mâdenlerin araştırılması: Mâdenlerin araştırılmasına yaklaşık 250.000 km2lik bir sahanın incelenmesi ile başlanır. Saha, birbirini tâkip eden kademeler hâlinde ekiplerle taranır. Mâden yönünden zengin bölgeler, gittikçe küçülen sahalara ayrılır. Bu ayrılan hedef sahalar, araştırma teknikleri ile çok yakından incelenir. Araştırma teknikleri; jeolojik ve jeokimyâ metodları, uzaktan dinleme ve delme gibi işlemlerdir. Bu metodlarla yapılan araştırmalar, toprak altında ne olduğunu tam olarak gösteremez, ancak bir fikir verir.
Mâden araştırmasına, jeolojik araştırma ile başlanır. Araştırmacılar, bölgenin jeolojik haritalarını inceler. Haritalar, bölgedeki yerkabuğu kesitini gösterdiği için oldukça geniş bilgi verir. Yer katları, kat kalınlıkları, bu katlardaki kaya cinsleri ve kayaların ihtivâ edebileceği mâden damarları bu haritalar yardımı ile tahmin edilir.
Jeolojik metodlar, kayalarla mâdenler arasındaki fizik farklarını tâyin etmek için yapılan ölçümlerdir. Bu ölçümler elektrik, manyetik, radyoaktif, ısı, yerçekimi gibi özellikleri içine alır. Elde edilen bilgiler kompüter yardımı ile analiz ve sentez edilebilir. Bu ölçümler sonunda mâden kaynağının toprak içindeki yapısı, uzantıları, derinliği tâyin edilebilir.
Jeokimyâ metodları, yeraltı su ve gazları ile yeryüzüne taşınan mâdenlerin kimyâsal yollarla incelenmesi esâsına dayanır. Analiz neticesi haritalara işlenerek harita üzerinde mâden yataklarının en zengin olduğu kısımlar tespit edilmiş olur.
Uzaktan dinleme metodları, mâden arama metodları olarak çok yenidir. Dünyâ etrâfında yörüngede dönen uydular, karaların resimlerini radar, renkli infraruj, temel usullerle tespit eder. Karaların jeolojik yapısı, bu resimlerden incelenir.
Araştırmada kullanılan bir metod da delmedir. Derin yeryüzü katlarından delinen bölgelerden örnekler çıkarılarak incelenir.
Mâdencilik teknikleri: Mâden arama metodları, en ucuz ve kolay şekilde mâdenin topraktan çıkarılması için gereklidir. Mâdencilik daha değişik teknikler ister. Mâden çıkarma metodları mâdenin miktarı, şekli, toprak içindeki dağılışı ve derinliği, toprak altı sularının olması ve buna benzer biçok sebeplere göre başka başkadır.
Açık-oyuk teras mâdenciliği: Açık-oyuk teras mâdenciliği mâden kütlelerinin yüzeye çok yakın ve her üç boyutta eşit dağılım gösterdiği durumlarda tatbik edilir. Bu tür mâden çıkarma ocakları teraslar hâlinde gittikçe derinleşen çanak görünümündedirler.
Yüzeydeki kaya ve toprak örtüsü alındıktan sonra delikler açılır, patlayıcı maddeler yardımı ile mâden parçalanarak daha önce oyulmuş olan orta kısma toplanır. Mâdenler buradan dışarı taşınır. Taşıma işlemi, küreklerle olabileceği gibi en alt kısma yerleştirilen tünel römorkları ile yeraltından da yapılabilir.
Bakır mâdenlerinin çoğu bu metodla çıkarılır. Molibden, alüminyum (boksit) ve uranyum mâdenleri için de bu metod geçerlidir. Bu metodun en büyük faydası, emniyetli ve ucuz üretim sağlamasıdır.
Açık-oyuk şerit mâdenciliği: Açık-oyuk şerit mâdencilik metodu, yüzeye yakın yatay doğrultuda yayılmış mâden yatakları için elverişlidir. Mâden çıkarılan sahanın hafif meyilli olması, işi kolaylaştırır. Mâden ocağı, dibi yassı çanak biçimindedir. Toprak, şerit hâlinde açılır. Ters istikametten, bu şeride paralel bir şerit daha açılır. Bu şeritten çıkan mâden diğer şerit üzerine aktarılarak işlem devam eder. Modern ekskavatörlerle, şerit açma işlemi ve mâdenin nakli çok kolay olur. Bu tür mâdencilik umûmiyetle kömür işlerinde tatbik edilir. Kömür, yumuşak bir mâden olduğu için kazılması da kolaydır.
Alüvyon mâdenciliği: Alüvyon mâdenciliği, denizlerin, göllerin, nehirlerin kıyılarına yığılan kum, çakıl gibi malzeme ile karışık mâdenleri ayırma metodlarıdır. Alüvyon mâdenciliğinde, kum veya çakıl, tava biçiminde kaplara aktarılarak su ile berâber tavaya dönme hareketleri yaptırılır. Ağır mâdenler dipte kalır, kum, taş ve çakıl gibi malzeme savrulur. Bu işlem basınçlı su fışkırtılarak da yapılabilir. Alüvyon mâdenciliği, tabiatta serbest olarak bulunan altın, zirkonyum ve elmas çıkarmak için de geçerlidir.
Yeraltı madenciliği: Yeraltı madenciliği, yüzeyden derinlerde yer alan mâdenleri çıkarmak için seçilen metoddur. Bu metodla mâden çıkarma oldukça zor ve zaman alıcıdır. Önce mağaralar açılır, sonra bu mağaralara havalandırma ve aydınlatma sağlanır. Tüneller birbirine ya dik kanallardaki asansörlerle veya meyilli tünellerle bağlıdır. Tünellerde su birikmemesi için tulumbalar kullanılır. Tünel tavanları kalaslarla kaplanarak çökme önlenir. Tünel ucundan yeni mâden çıkarabilmek için, önce delikler delinir. Yıkılan mâden parçaları bu kısımdan geriye taşınır. Tekrar kalaslarla tünel yapılır ve bu şekilde kazma işlemi devam eder. Kazma işlemi, aşağıya, yukarıya veya ileri doğru olabilir.
Mâden ocaklardan çıkarılınca, nakliye giderlerini azaltmak için, bulundukları bölgede zenginleştirme işlemine tâbi tutulurlar. Birinci kademe zenginleştirme işlemi olarak büyük parçalar ezilerek daha küçük parçalara ayrılır, küçük parçalar da mümkün mertebe ezilerek inceltilir. Mâden cinslerine göre muhtelif seperatörlerden geçen mâden karışımlı malzeme, zenginleştirilmiş olur. Taş, toprak gibi gereksiz malzeme ayrılarak atılır. Zenginleştirme metodları arasında elektromanyetik, manyetik ve flotasyon usûlleri de önemli yer tutar. Flotasyon, mâdenlerin suda kimyâsal olarak yüzdürülmesidir. Toplanan zengin mâden bileşimi, kimyâsal yollarla veya elektroliz edilerek saflaştırılır.
Okyanus mâdenciliği: Dünyâda belki de en çok mâden ihtivâ eden kaynaklardan biri de okyanuslardır. Okyanuslarda mâdenler üç şekilde bulunur: Okyanusun sularında erimiş olarak, okyanus dibinde çökelti hâlinde ve okyanus dibinde kayalar şeklinde.
Okyanus suyundan, magnezyum oksit, sodyum klorür, bromür elde edilir. Okyanus diplerinde kristal yapıda manganez ve fosforit yığınlarının mevcut olduğu, araştırmalarla anlaşılmıştır. Manganez, bilhassa Hawaii adalarının güneydoğusunda, 1290x645 metrelik bir sahada 3000-4800 metre derinlikte yer alır. Kaliforniya kıyılarında yer alan fosfor pentaoksit ise 365 metre derinlikte olup, manganeze göre daha kolay çıkarılır. Okyanus diplerinde bulunan diğer mâdenler ise petrol ve tabiî gazdır. Açık denizlerde yüzen platformlar yardımı ile, okyanus diplerine sondaj yapılarak, bu yeraltı zenginlikleri elde edilmeğe başlanmıştır. Meksika Körfezi, Atlas Okyanusu ve Kuzey Denizi bu tür kaynaklara birer örnektir.
Mâdencilikte emniyet: Geçen son asır içerisinde mâdencilikte sıhhat ve emniyetli çalışma yönünden önemli merhaleler kat edilmişse de 1907 senesinde ABD’de kömür mâden ocaklarında 3197 işçi ölmüştü. İkinci Dünyâ Savaşı sırasında her sene kömür ocaklarında 1300 kişi ölüyordu. 1970’lerde bu miktar, 150 kişiye düşmüştür.
Yeraltı mâdenciliğinde kazâların çoğu, çöküntü şeklinde olmaktadır. Metan gazı ve kömür tozu patlamaları ikinci plânda kalmaktadır. Metan gazının yanında mâden ocaklarında tehlikeli olan diğer gazlar ise karbon monoksit, hidrojen sülfür gazları olup, zehirleyicidir. Kristal tozları, ciğerlerde silikosis hastalığı meydana getirmektedir. Uranyum mâden ocaklarında ise radyasyon problemi vardır. Bütün bu tehlikelere karşı, işçi eğitimi, emniyet metodları, emniyet malzemeleri kullanılır. Ölüm oranı azaltılmaya çalışılmaktadır. Memleketimizde sık sık mâden ocaklarındaki kazâlar sonunda önemli can kaybı olmaktadır. (Bkz. Grizu)