LÜBNAN
DEVLETİN ADI |
Lübnan Cumhûriyeti |
BAŞŞEHRİ |
Beyrut |
NÜFÛSU |
2.900.000 |
YÜZÖLÇÜMÜ |
10.400 km2 |
RESMÎ DİLİ |
Arapça |
DÎNİ |
İslâm, Hıristiyan, Dürzî |
PARA BİRİMİ |
Lübnan lirası |
Güneybatı Asya’da ve DoğuAkdeniz kıyısında bulunan bir Ortadoğu devleti. Lübnan’ın kuzey ve doğusunda Suriye, güneyinde İsrâil ve batısında Akdeniz bulunur.
Dinleri, ırkları ve kültürleri birbirinden çok farklı olan insanların yaşadığı, bitki örtüsü ve iklim bakımından da tezatlara sâhip, karışık bir ülkedir. Bu yüzden Ortadoğu’nun İsviçre’si sayılır.
Târihi
Lübnan’ın en eski târihi Fenikeliler’le başlar. Fenikeliler’den sonra Lübnan’a sırasıyla Âsurlular, Yeni Bâbilliler, Persler, Makedonyalılar ve Romalılar sâhip oldular.
Hazret-i Ömer zamânında, 643 yılından îtibâren Suriye’nin fethi için gönderilen İslâm orduları, aynı târihlerde Lübnan’ı da fethetti. Bu arada Suriye’den göç eden Marunî Arapları, Lübnan Dağlarının kuzey bölgelerine yerleştiler. Bugünkü iç karışıklıkların sebebi olan Dürzîler ise on birinci yüzyılda güneyden Lübnan’a girdiler.
Lübnan daha sonra Haçlı saldırılarına mâruz kaldı ve birçok küçük Haçlı devletçikleri kuruldu. Bunlar da Memlûkler zamânında özellikle Baybars ve Kalavun dönemlerinde temizlendi.
Osmanlı Devletinin ilk olarak Müslümanların halîfesi ünvânına da sâhip olan pâdişâhı Yavuz Sultan Selim Han, 1516 ve 1517’deki Mısır Seferi sırasında Memlük Devletine son vermiş ve Lübnan’ı da Osmanlı sancağı yapmıştı.
Osmanlı adâlet ve idâresindeki Lübnan, özel bir statüye sâhipti. Otonom idâre sistemiyle yönetilirdi ve ayrı bir vergi (haraç) sistemine tâbiydi. Dolayısıyla Lübnan, refah seviyesi yüksek, türlü kolaylıklara sâhip ve harplerden uzak bir hâlde sâkin bir sancaktı. Komşu bölgelerin insanları akın akın Lübnan’a göç ederek nüfusu arttırmaya başladı. Bu kadar rahatlığa rağmen Fakreddin Maan adlı bir Dürzî yönetiminde iken, Osmanlı Devletiyle münâsebetleri bozuldu. Maan, 1613’te Osmanlı ordusunun korkusuyla İtalya’ya kaçtıysa da 1618’de geri döndü. Mısır’a kadar sınırlarını genişletti. Nihâyet 1633’te gerekli cezâsı verildi.
1799’da Napolyon’a karşı Akka’da, Lübnan idârecilerinden olan Başir-II muhârebe ederek Fransızlar bozguna uğratıldı. Lübnan tam 402 yıl Osmanlı idâresi altında kaldı. Son dönemlere doğru Lübnan’da sayıları artan Dürzî ve Marunîler, isyanlar çıkarmaya başlamıştı. Fransızlar Marunîleri, İngilizler ise Dürzîleri destekliyorlardı. Nihâyet Birinci Cihan Harbi sonunda Lübnan, Fransız mandası altına girdi. 1926’da çıkan Dürzî Atraş Paşa isyânı büyük bir katliam sonucu bastırıldı.
Kıtalara hâkim Osmanlı Devleti yıkılınca, bütün bölgelerde olduğu gibi Lübnan’da da idârî sistem tamâmen bozularak karışıklıklar arttı. Sultan İkinci Abdülhamîd Han zamanında Osmanlı Devletinin en büyük ve en gelişmiş şehirlerinden biri olan Beyrut, savaş alanına döndü. 1941’de Fransa mandası altında bağımsız oldu. 1943’te manda da kaldırıldı, seçimler yapıldı. Hükûmet ve idârî sistemde dinlerin eşit etkisi esas olmak üzere hazırlanan Millî Pakt (1943’te) kabul edildi.
Buna göre, Lübnan batı ile dost olan Arap Birliği üyesi bir devlet oluyordu. 1945’te Birleşmiş Milletlere katıldı.
Arap-İsrâil Harbinde,Arap devletleri safında İsrâil’e taarruz etti. Harbin sonunda yurtsuz kalan 400.000 Filistinli, Güney Lübnan’da mülteci kamplarına alındı. Bugün dış güçlerin müdâhalesi ile Lübnan iç savaşı, tedâvisi mümkün olmayan kangren hâline gelmiştir. 1975’ten bu yana iç savaş muhtelif şekiller değiştirerek devâm etmektedir.
Fizikî Yapı
Güneybatı Asya’da 33°-35° kuzey enlemleri ve 35°-36° doğu boylamları arasında yer alan Lübnan, ismini, “Beyaz Karlar” mânâsına gelen Lübnan Dağlarından alır.
Küçük bir ülke olmasına rağmen fizikî yapı oldukça farklıdır. Kuzeyden güneye 217 km uzunluğa ve doğudan batıya 32 ila 80 km kadar genişliğe sâhip olan ülke, başlıca dört bölgeye ayrılabilir: Kıyı bölgeleri, Bekaa Vâdisi, Lübnan Dağları, Antil Lübnan Dağları. Kıyı bölgeleri verimli olup, nüfûsu kalabalık olan tarım alanlarıdır. Önemli ticâret merkezleri buradadır.
169 km uzunluğunda ve yaklaşık 10-56 km genişliğindeki Lübnan Dağları denizin yanısıra uzanır. Yükseklikleri kuzeyde 3100 m ve Beyrut civârında ise 2500 m’ye ulaşır. Bu dağları yer yer yaklaşık 300 m derinliğindeki kanyonlar kesmektedir. Bu dağlara paralel olan Anti-Lübnanlar ise Suriye sınırını teşkil ederler.
Lübnan Dağlarının sona erdiği yerde yaklaşık 180 km uzunluğunda ve 10 ila 16 km genişliğindeki Bekaa vâdisi yer alır. Kuzeydeki Oronte ve güneydeki Litani nehirleri buradan doğar.
10.400 km2lik yüzölçümü olan Lübnan’ın en yüksek yerleri Kurnet-es Sauda ve 2814 m ile Hermon Dağıdır. İki nehrin kaynaklarını ayıran Baalbek bölgesi ise yaklaşık 900 m yüksekliğindeki Bekaa Vâdisinde yer alır.
İklim
Tıpkı fizikî yapısı gibi iklimi de farklılık arz eder. Çok değişken olan iklimi, yaz ayları sıcak ve kurak, kış ayları ise yağışlı geçer. Yaz ayları sıcaklık ortalaması yaklaşık 30°C iken, kışın 11°C olur. Lübnan Dağlarının batı etekleri yılda ortalama 1270 mm yağış alırken, Anti-Lübnan’da bu rakam çok daha düşüktür. Dağların zirveleri sürekli karla kaplı olup, kış mevsimi hiç bitmez. Bekaa Vâdisi ise yaklaşık 380 ilâ 635 mm yağış alır. Bu bölgede kışlar soğuk, yazlar kurak ve sıcak geçer.
Tabiî Kaynakları
Lübnan yeterli yeraltı kaynaklardan mahrum olup, sâdece toprakları nisbeten verimlidir. Bu toprakların % 32’si dâimî ekim alanıdır. Bunların da ancak % 21’i sulanabilmekdedir. Topraklarının % 35’i üretim potansiyeline hâiz ise de su kaynaklarının kıtlığı yüzünden kullanılamamaktadır. Sâdece yaklaşık 68.000 hektarlık bir arâzi sulanabilmektedir.
Lübnan diğer Ortadoğu ülkelerinde olduğu gibi, petrolce zengin ülkelerden biridir. Bunun dışında diğer mâdenler hemen hemen yok gibidir.
Lübnan Dağlarında önceleri limon ve sedir ağaçları pek fazlaydı. Öyle ki sedir ağacı Lübnan’ın sembolü olmuştu. Fakat bugün bu özellik oldukça azalmıştır. Lübnan ormanlarının kerestesi çok makbuldür.
Nüfus ve Sosyal Hayat
Birçok etnik grubun birarada bulunduğu Lübnan’da, bütün Batı Asya ülkesinden insanlar mevcuttur. Bu duruma, Osmanlı Devletine bağlı olarak yaşadığı 402 yıl boyunca sâhip olduğu özel statüsü sebep olmuş denilebilir. Değişik zamanlardaki istilâ ve göçler, Haçlı Seferleri, iç çatışmalar, cihan harpleri, Avrupalıların istilâ emelleri ve günümüzdeki süper güçlerin karmakarışık olan Ortadoğu’yu ellerine geçirme arzuları küçük bir Ortadoğu ülkesi olan Lübnan’ı mozaik taşına çevirmiştir. Bu yüzden nüfûsun yarıdan fazlası yabancı kaynaklıdır.
Diğer özelliklerinde olduğu gibi din ve dilde de Lübnan karışıklık arz eder. Nüfûsun % 50’den fazlası Müslüman ise de bunun bir kısmı Şiîlerden meydana gelir. Diğer önemli büyük topluluk Hıristiyanlar olup, çoğunluğu Katoliktir. Arap ırkına mensup olan Marunî Hıristiyanları oldukça fazladır. Ayrıca Melehitler, Ermeniler, Gregoryanlar ve Suriye Ortadoksları da mevcuttur. Üçüncü büyük grup ise, Dürzîler olup, sayıları 80.000’i bulmaktadır.
Yaklaşık 2.900.000 nüfuslu bir ülke olan Lübnan’da kilometrekareye 279 kişi düşer ve çoğunluğu resmî dil olan Arapçayı konuşur. Ayrıca Türkçe ve Ermenice de konuşulur. Bunun yanında Fransızca da oldukça yaygındır.
Nüfusun % 90’ı Arap, % 6’sı Ermeni olup, diğerleri karışık ırklardandır. Nüfûsun % 75’i okur yazardır. Devletin açtığı ve içinde Türkçe öğrenim de yapılan Beyrut Üniversitesinden başka Amerikan ve Arap Üniversiteleri de mevcut olup, genellikle İngilizce, Fransızca ve Arapça öğrenim yapılır.
Günümüz Lübnan’ı kardeş kanı dökülen ve her an iç harbin eşiğine gelebilen bir ülkedir. Emperyalist ülkeler, geçmişte olduğu gibi bugün de “böl-parçala-yut” prensibiyle Lübnan’ı bölme çabasındadır. Bugün Lübnan’da birçok milis kuvvetleri bulunmaktadır. Hâlen Lübnan’da yaklaşık 400.000 Filistinli mültecî, kamplarda kalmaktadırlar.
Hıristiyan dünyâsı Haçlı zihniyetinden aslâ vazgeçmiş değildir. Evvelce Katolikler Fransızlarca ve Ortadokslar Ruslarca ve Dürzîler İngilizlerce destekleniyordu. Durum bugün için de aynıdır. Hıristiyan gerillalar Avrupalılarca destek görmekte, İsrâil ve Suriye birlikleriyle birlikte Lübnanlı Müslümanlara ve Filistinlilere küçük Haçlı seferleri düzenleyerek kan ve ölümün sembolü olmaktadırlar.
Bugün Lübnan’da 7 ayrı ordu vardır; bunlar (50 bin kişilik) İsrâil, (20 bin kişilik) Hıristiyan Falanjist, (12 bin kişilik) Lübnan, (30 bin kişilik) Suriye, (7 bin kişilik) Hür Lübnan, (15 bin kişilik) Filistinli gerillalar ve (7 bin kişilik) Amal ordularıdır. Ayrıca barış gücü de mevcuttur (1993). Dolayısıyla Lübnan her an patlamaya hazır bir barut fıçısı görünümündedir.
1975’te başlayan iç savaştan bu yana silahlı çatışmalar, bu kadar fazla asker ve sivil teşkilatlar bulunması dolayısıyla zaman zaman artmış ve ateşsiz bir gün hemen hemen hiç geçmemiştir.
Siyâsî Hayat
Lübnan parlamenter cumhûriyet rejimi ile idâre edilir. Beş idârî bölgeye ayrılır. Dört yılda bir seçilen 99 üyeli bir meclis bulunur. Devlet Başkanı, Marunî Hıristiyanlarından olmak üzere altı yıllığına seçilir. Hükûmeti kuran başbakan, Sünnî Müslümandır. Meclis başkanı ise Şiî’dir.
Her ne kadar meclis sandalyeleri kontenjana tâbi ise de, milletvekilleri oldukça karışık dînî topluluklarca seçildiğinden mecliste belli bir dînî topluluğun çoğunluğu elde ettiği pek görülmez.
Politik partiler din farklılıklarını göz önüne alarak hareket etmektedirler. Bugün Lübnan’da Sağcı Falanjistler (Hıristiyanlar), sağcı Müslüman Kardeşler, Yoksunlar Hareketi, Sosyalist Parti, Baasçılar, Iraklı Baasçılar, Nasırcılar, Komünistler, Sünnîler, Şiîler olmak üzere çok sayıda grup vardır. Bunlardan başka Marunî keşişlerinin idâre ettikleri Sedir Savunucuları Cephesi ve Marunî Birliği Milisi ve yedi ayrı ordu, husûsî milis kuvvetler ve Ermeni teşkilatları bulunmaktadır.
Ortadoğu’nun ticâret ve turizm merkezi iken 1975-1976 iç harbinden bu yana savaş, terör, kan ve barut içinde kalan ve imhâ olan Lübnan’da 80.000’in üzerinde yabancı asker vardır.
Ekonomi
Ortadoğu’nun ekonomik bakımdan en gelişmiş ülkelerinden biridir. Lübnan ekonomisine özel teşebbüs hâkim olup, ülke liberal iktisat sistemini uygulamaktadır.
Halkın çoğu tarımla uğraşır, bununla berâber millî hâsılanın % 35’ini ticâret ve % 13’ünü de îmâlâtçılık meydana getirir. Lübnan ekonomisi özellikle 1950’den sonra gelişme göstermiştir. Serbest pazar olması, Lübnan’ı, Arap Ortadoğusu’nun ticârî ve mâlî merkezi hâline getirmiştir. Kişi başına düşen millî gelir, 884 dolardır. Daha çok İtalya, Fransa, Suudî Arabistan, Kuveyt, Ürdün ve Suriye ile ithâlat ve ihrâcat münâsebetleri içerisindedir.
Temel gıdâ mahsülü (Creal) olmakla berâber, buğday, arpa, muz, üzüm, şekerkamışı, zeytin, patates, pamuk ve çeşitli sebze ve meyveler yetiştirilir. Tarım ürünleri temel ihraç maddeleri olup, bunların yanında yünlü eşyâlar, deri ve çimento da satılır. Bunlara karşılık dışardan endüstri hammaddeleri, makina, çeşitli eşyâlarla hayvan ve hayvânî ürünler ithal edilir. Gıdâ, şeker, tekstil, çimento ve petrol endüstrileri mevcuttur. İki büyük petrol boru hattı Lübnan’da son bulur. Bu yüzden petrol ve transit taşımacılıktan Lübnan büyük kârlar sağlamaktadır.
Bunlardan başka mobilya ve kâğıt endüstrileri çok önemlidir. Lübnan, en fazla geliri, transit taşımacılıktan elde etmektedir. Beyrut, dünyânın önemli ticârî ve mâlî merkezlerindendir. Normal devrelerde ticâret ve bankacılık merkezi olduğu gibi, aynı zamanda Arap Ortadoğusunun dağıtım kapısıdır. Hava ulaşımı ağırlıkta olmak üzere, transit taşımacılığın üçte ikisi Beyrut’tan geçmektedir. Fakat bu özellikleri iç savaşlar sebebiyle sarsılmaktadır.
Lübnan’ın diğer önemli gelir kaynaklarını mücevherat satımı ve turizm teşkil etmektedir. Elektrik enerji ihtiyacının büyük bir kısmını Litani Nehri üzerindeki Kârûn Barajından sağlamaktadır.
Ülke mükemmel bir karayolu şebekesine sâhiptir. Ayrıca 420 km’lik demiryolu da vardır. Sayda, Beyrut ve Trablus limanlarına her türlü gemi yanaşabilmektedir. Beyrut havaalanı ise Ortadoğu’nun işlek hava limanıdır.
Alm. Blaufisch, Fr. Temnodon sauteur, İng. Bluefish. Familyası: Hanigiller (Serranidae). Yaşadığı yerler: Tropik ve ılıman denizlerde bulunur. Karadeniz, Marmara ve Akdeniz’de boldur. Özellikleri: Eti lezzetli, yırtıcı, bir balıktır. Kendinden büyük balıklara da saldırarak parçalar. Ömrü: 15 yıldan fazla. Çeşitleri: Uzunluklarına göre, defne yaprağı, çinekop, sarıkanat, lüfer ve kofana gibi isimler alır.
Hanigiller âilesinden, tropik ve ılıman denizlerde yaşayan etçil bir balık. Beyaz yağlı eti çok lezzetlidir. Yandan hafif yassı, vücudu küçük pullarla örtülü ve beyaz renklidir. Sırtı koyu mavi, yeşil ve bâzen de kirli sarıya çalar. Yüzgeçleri sarımtraktır. Alt ve üst çenesinde keskin sivri dişler vardır. Üst çene, alt çeneden daha kısadır. Atılgan ve cesur bir balıktır. Balıkçılar buna “canavar” veya “dişli” derler. Genellikle Atlas ve Hint okyanuslarında bol miktarlarda sürüler hâlinde dolaşır. Kuzey ve Güney Amerika, Kolombia, Arjantin, Kanarya Adaları, Portekiz, İspanya, Kuzeybatı Afrika ve Türk denizlerinin sâhil bölgelerinde rastlanır. Orta ve Kuzey Pasifikte hiç yoktur. Pasifiğin Avustralya ve Yeni Zelanda çevresinde nâdir görülür. Büyüklük ve ağırlıklarına göre isim alırlar.
İsmi |
Boy |
Adedi |
Ağırlığı |
Defneyaprağı |
8-10 cm |
23-40 |
1 kg |
Çinekop |
10-20 cm |
16-22 |
1 kg |
Sarıkanat |
20-25 cm |
9-15 |
1 kg |
Lüfer |
25-35 cm |
3-8 |
1 kg |
Kofana |
35-40 cm |
1 |
1-1,5 kg |
(ve daha büyükler)
Kuzey Afrika sâhillerinde 20-33 kg Azor Adalarında 11 kg ağırlıkta ve 1 metre boyunda lüferlere rastlanır. Ancak yurdumuzda bulunan lüferlerin boyu 20-40 cm arasındadır.
Boğaziçi’nde ve Marmara’da bol bulunurlar. Mayıs ayında Marmara Denizinde yumurtladıktan sonra Karadeniz’e göç ederler. Daha sonraları yeniden Marmara, Ege veAkdeniz’e göç ederler. Kışı, Boğaz ve Marmara’da geçirirler. İstanbul sularında her mevsim bulunur. Fakat en çok ağustos ve eylülde avlanırlar. Oltaları kestiğinden ve balıkçıları dişlediğinden “canavar” diye anılır. Büyük ve küçük lüferler ayrı ayrı yerlerde ve ayrı sürüler hâlinde dolaşır. Çok obur ve yırtıcı olan lüferler, kendinden küçük balık sürülerini takip ederler. Hamsi ve istavrit sürüsüne daldıklarında tam bir katliam yaparlar. Bâzan toriklere de sarkıntılık yaparak parçalar koparırlar. Başlıca düşmanları yunustur. Yunus, etleri lezzetli olduğundan lüfer sürülerini takip eder. Bâzan lüferler bir araya gelerek yunusa saldırır ve derisinden parçalar kopararak kaçırırlar. Hemcinslerinin küçüklerini de yerler.
Alm. Lux (n), Fr. Lux (m), İng. Lux. Aydınlanma şiddeti birimi. Fizikteki sembolü “lx”tir. Bir mum şiddetindeki bir ışık kaynağının bir metre uzaktaki bir noktada meydana getireceği aydınlanma bir lükse eşittir. Lüks; birim yüzeye düşen ışık akısı miktarı olarak da târif edilebilir.
FORMÜL VAR............
E= Aydınlanma şiddeti (lx)
I= Işık şiddeti (mum)
r= mesafe (m)
dF= elemanter ışık akısı
dA= elemanter yüzey
= Yüzeye dik olan bir doğru ile gelen ışın arasındakiq açı.
Çeşitli aydınlatma değerleri:
Kaynak |
Aydınlanma (lüks) |
Güneşin yüzeyi |
2x109 |
Güneş ışığında beyaz kâğıt |
25.000 |
Floresan lamba |
6.000 |
Mum alevi |
5.000 |
Açık gök |
3.200 |
Ayın yüzeyi |
2.900 |
Ay ışığında beyaz kâğıt |
0.03 |
DEVLETİN ADI |
Lüksemburg Grandüklüğü |
BAŞŞEHRİ |
Lüksemburg |
NÜFUSU |
387.000 |
YÜZÖLÇÜMÜ |
2587 km2 |
RESMÎ DİLİ |
Letzeburg dili, Fransızca ve Almanca |
DÎNİ |
Katolik |
PARA BİRİMİ |
Frank (=100 centimes) |
Batı Avrupa’da Almanya, Fransa ve Belçika arasında, dükalık ile yönetilen, NATO üyesi küçük bir kanton devleti.
Târihi
Lüksemburg, 5. yüzyıla kadar Roma İmparatorluğu elinde idâre edilip, Roma kültürünün tesirinde kaldı. Romalılar devrinden sonra, 963 yılına kadar Lotharingia Devleti adıyla târih sahnesinde göründü. Lotharingia’nın 963 yılında yıkılmasından sonra Sigefroi tarafından yeni bir devlet kurularak, Lüksemburg adı verildi. Kurulduğu târihten bağımsızlığını kazandığı târihe kadar, çeşitli istilâlar ve yönetimler altında kalmıştır. Bundan dolayı istilâların berâberinde getirip yerleştirdiği kültürler, Lüksemburg’un çehresini kozmopolitik ve kendine özel duruma getirdi. Sırasıyla 1544’te Hollanda, 1555’te İspanya, 1714’te Avusturya ve 1795’te Fransa, ülkeyi ellerine geçirdiler. Yıllarca süren müzâkereler ve mücâdeleler sonucu 1839 yılında bağımsızlığını kazandı. Soydan gelen Dük’lerce yönetilmeye başlandı. Fakat Lüksemburg Düklüğü, bağımsızlığı uzun sürmeyip 1914 ve 1940 yıllarında ayrı ayrı Alman işgâline uğradı. Almanların İkinci Dünyâ Harbinde mağlûbiyeti ile tekrar yönetim Düklerin eline geçti. 1949 yılında NATO ülkeleri arasına katıldı. 1964 yılına kadar ülkeyi yöneten büyük Düşes Charlotte’nin yerine oğlu, büyük Dük Jean geçti. Hâlâ Dük Jean başta bulunmaktadır.
Fizikî Yapı
Batı Avrupa’nın bu küçük ülkesi, iki büyük coğrafî bölgeden meydana gelir; Ardenler ve Lorraine. Kuzeyde yer alan ve ortalama 500 m yüksekliğinde olan Ardenler Yaylası, turistleri kendisine cezbeden yemyeşil bir tabiat manzarasına sâhiptir. Güneyde yer alan Lorraine Yaylasının (diğer adıyla Bon Plays bölgesinin) yüksekliği, ortalama olarak yaklaşık 300 m’dir.
Lüksemburg’un yüzölçümü çok küçük olup, ancak 2587 km2yi bulur. Ülkenin uzunluğu 82 km ve en geniş yeri 56 km’dir. Ülkenin genel görünümü orta yükseklikte bir yayla olup, en yüksek yeri Burgplatz Tepesi (yaklaşık 559 m)dir. Nehir ve şelâleler son derece bol olup, ülke manzarasına ayrı bir güzellik verirler. Sûre, Our ve Moselle ülkenin en önemli üç büyük nehridir.
İklim
Lüksemburg, sâhip olduğu yeryüzü şekillerinin verdiği avantajlar sâyesine, aşırı sıcak ve soğuklardan uzak, mûtedil bir iklime sâhiptir. Batı Avrupa’nın mûtedil deniz ikliminin tesiriyle ülke bol yağış alır. Dolayısı ile nehirlerin ve sulak bölgelerin sayısı oldukça fazladır. Ülkenin hemen hemen her tarafı yemyeşil bitki örtüsü ile kaplıdır. Mevcut nehirler ve şelâleler, bu yeşilliğe ayrı bir güzellik katarak Lüksemburg’a zengin bir tabiat manzarası kazandırır. Yaz aylarında ortalama sıcaklık 17°C olup, kış aylarında 0°C’a kadar düştüğü de görülür. Genel olarak ülke, bahar mevsimlerinin tesiri altındadır.
Tabiî Kaynakları
Bol yağışlar, nehirlerin ve yeşil alanların sayısını arttırmış, ülkeyi yemyeşil bir bitki örtüsüne boğmuştur. Nehir ve şelâlelerin bol olduğu Ardenler Yaylası, hemen hemen tamâmıyla ormanlarla kaplıdır. Bu ormanlar çoğunlukla, kış aylarında yapraklarını döken ağaç cinslerinden meydana gelmiştir. Ayrıca ormanlık bölgelerde yabânî hayvanlardan bâzılarına bol miktarda raslanır.
Bol yağış tabiat güzelliği getirirken, toprağın işlemesini güçleştirmiştir. Lüksemburg, yeraltı zenginliklerinden yana da şanslı olup, zengin demir rezervlerine sâhiptir. Ayrıca bol miktarda kireç yatakları mevcuttur.
Nüfus ve Sosyal Hayat
Lüksemburg, yüzölçümüne göre oldukça kalabalık ise de 387.000 kişilik nüfûsuyla, dünyânın nüfus bakımından çok küçük ülkeleri arasında yer alır. Halkın çoğu ya Fransız veya Alman asıllıdır. Çok az bir bölümü İtalyandır. Halk, an’anelerine ve millî değerlerine çok bağlıdır. Almanca ve Fransızcayı çok iyi bildikleri halde, umûmiyetle Avrupa dillerinin karışımından meydana gelmiş Letzeburg yerli dilini konuşurlar. Yazışmalarda ise Almancayı ve Fransızcayı kullanırlar.
Thomas ve Gilehrist adlı iki Lüksemburglunun dökme demirdeki fosforun giderilmesiyla alâkalı çok önemli buluşları, ülkenin refah seviyesinin birdenbire yükselmesine sebep olmuştur.
Ülke insanları eğlence hayatına ve mutlu olabilme ümidiyle kullandıkları keyf verici maddelere karşı aşırı düşkündür.
Eğitim ve öğretim 6-15 yaş grubu için mecbûridir. Okullarda Almanca ve Fransızca öğretilmektedir. Yüksek okullar henüz yeni sayılır. Lise ve dengi okulların yanısıra tarım ve bağcılık okulları ve bir de Milletlerarası Fen İlimleri Üniversitesi mevcuttur. Bütün bu okullar ve nüfusun çoğunluğu, ülkenin dört büyük merkezi olan Pètonge, Esch-sur Alzette, Differdange ve Dudelange bölgelerinde toplanmıştır.
Nüfusunun % 41’inin endüstri, % 10’unun tarım alanında çalıştığı Lüksemburg’da her çalışan için bir sosyal sigorta mecbûridir.
Siyâsî Hayat
Hollanda asıllı Nassau sülâlesinin soyundan gelen dükalar tarafından, anayasaya dayalı bir monarşiyle yönetilmektedir. İki meclisli demokratik parlamenter sistemi mevcuttur. Ülke, idârî bakımdan üç ana bölgeye ve ayrıca bu bölgelere bağlı 12 kantona ayrılmıştır. Bu kantonlar da kendi içlerinde kominyonlara bölünmüştür. Büyük dük tarafından görevlendirilen bölge vekilleri, İçişleri Bakanına karşı sorumludurlar. Büyük dük, bakanları tâyin etme, meclisi dağıtma ve toplama, kânun teklifi verme gibi büyük yetkileri hâizdir. Hükûmet ve başbakan, meclis başkanına karşı sorumluluk taşır. Yasama 52 üyeli mecliste, yürütme yetkisi ise büyük dükte olup, bütün kânunlar, Devlet Konseyince incelenerek geçerli olur. Oy kullanma yaşı 21, seçilme yaşı ise 25’tir.
Lüksemburg Devleti, 1867 antlaşmasına göre büyük devletlerin garantisi altındadır. Ülke 1947’de Beneluks Devletleri arasına ve 1949’da Nato’ya girdi. Ayrıca Belçika-Lüksemburg Ekonomik Birliği, Avrupa Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı (OECD) ve Ortak Pazar (AET) üyesidir.
Ekonomi
Demir-çelik endüstrisi, ülkenin en büyük gelir kaynağıdır. Zengin demir yataklarına sâhip olan ülke, yılda nüfus başına 10 tonluk üretim elde eder. Bunun % 95’ini dış ülkelere ihraç etmektedir. Fakat bu çok güçlü demir-çelik endüstrisi, yakıt bakımından dışa bağlıdır. Buna rağmen millî hâsılanın % 25’ini ve endüstri ürünlerinin % 60’ını demir-çelik ürünleri meydana getirir. Ayrıca metalürji ve kimyâ endüstrisi de ileri bir seviyededir.
Faal nüfûsun % 41’i endüstri, % 10’u tarım alanında çalışır. Tarım ürünleri açısından kendine yeterli değildir. Lüksemburg, dış ülkelerden işçi almaktadır. Bu potansiyeli çoğunlukla demir-çelik endüstrisi olmak üzere, îmâlâthânelerde, ticârî müesseselerde, inşaat sektöründe ve çeşitli hükûmet hizmetlerinde istihdam etmektedir.
İhrâcâtının hemen hemen hepsini demir-çelik ürünleri teşkil eder. Daha çok Almanya, Fransa, Belçika ve Hollanda ile ticârî münâsebet kurmuştur. Ayrıca birçok ülke bu ülkede banka açmış ve Lüksemburg’u mâlî bir merkez hâline getirmişlerdir. Turizm, ülke ekonomisine büyük gelirler getiren önemli bir kaynaktır.
Alm. Merschaum (m), Fr. Ecume (f) de mer, İng. Meerschaum. İşlenmesi kolay beyaz renkli, gözenekli bir mineral. Lületaşının dünyâda en çok bulunduğu yer Eskişehir’dir. Bu ilimize bağlı Sepetçi köyünde bol miktarda bulunan lületaşı, umumiyetle pipo, sigara ağızlığı tesbih, biblo ve süs eşyâsı îmâlinde kullanılır.
Toprak içinde, geniş damarlar içinde serpilmiş çakıl kümeleri hâlinde bulunan lületaşının, ana maddesi hidratlı bir magnezi silikattır.
Emici özelliği olması dolayısıyla, ağızlık ve pipo yapımında birinci sınıf malzeme sayılmaktadır. Tütünün meydana getirdiği nikotini bir filtre gibi emen lületaşı, zamanla sarımtrak bir renge girer.
Ülkemizde ilk defâ bulunduğunda devlet tarafından işletilen lületaşı ocakları, bir müddet sonra özel sektöre devredilmiştir. Günümüzde, lületaşının bol miktarda bulunduğu Sepetçi ve civar köylerde 300’den fazla lületaşı ocağı bulunmaktadır. Çıkarılan taşlar, yine aynı bölgede mevcut bulunan atölyelerde işlenmektedir. Bölge halkının başlıca geçim kaynağı olan lületaşı, ülkemize büyük ölçüde döviz kazandırmaktadır.
Kalite bakımından, sıra malı, birim malı, parçalı pamuklu, tâneli dökme ve çeltiz dökme gibi beş cinse ayrılan lületaşı; Fransa, Yunanistan, İspanya ve Güney Afrika ile ABD’de az mikdarda bulunmaktadır.
Alm. Lumen (n), Fr. Lumen (m), İng. Lumen. Işık akısı birimi. Fizikteki sembolü “lm”dir. Bir ışık kaynağından bir yüzey üzerine gelen ışık miktarına ışık akısı denilmektedir. Bir mum şiddetindeki bir kaynağın bir metre mesâfede bulunan 1 m2lik bir yüzeye dik olarak gönderdiği ışık akısına (miktarına) bir lümen denir. 1 m2 lik bir yüzeyde bir lüks’lük aydınlanma meydana getiren ışık akısı miktarı olarak da târif edilebilir.
Bir mum şiddetindeki bir ışık kaynağının uzaya yayabileceği toplam ışık miktarı (akısı): F
F= 4 p. I’dır.
100 W gücündeki bir ampulün toplam ışık akısı 1630 lümen, 100 W gücündeki 60 cm boyundaki bir floresan lambanın ışık akısı ise 4400 lümendir.
On altıncı yüzyıl kumandan, târihçi, ilim ve devlet adamı. Âilesi, doğum yeri ve târihi bilinmemektedir. Enderunda terbiye edilip, öğretim görerek yetiştirildi. Kânûnî Sultan Süleymân Han zamânında Dimetoka’da vefât ettiği sanılmaktadır.
Enderunda eğitim ve öğretimini tamamlayan Lütfi Paşa, Osmanlı Sultânı İkinci Bâyezîd Han (1481-1512) devrinin son zamanlarında çuhadar iken, Yavuz Sultan Selim Hanın 1512’de tahta geçmesiyle, müteferrika oldu. Yavuz Sultan Selîm Han (1512-1520) devrinde çeşnigirbaşı, kapıcıbaşı ve mîralem vazifeleri verildi. Bu vazîfelerinde Sultan’ın takdirini kazandı. Kastamonu ve Aydın sancakbeyliklerinde bulundu. Kânûnî ile birlikte Rodos’un Fethine iştirâk etti (1522). Yanya sancakbeyi iken Viyana Kuşatmasına katıldı (1529). 1533’te Karaman beylerbeyi oldu. Irakeyn Seferine katıldı (1533-1536). Önce Anadolu, peşinden Rumeli beylerbeyliğine getirildi(1536). Kısa bir müddet sonra, üçüncü vezirliğe tâyin olundu. 1537’de Kaptan-ı Deryâ Barbaros Hayreddîn Paşanın iki yüz seksen gemilik korfu Seferine serdâr olarak katıldı. Korfu Seferinde Kânûnî Sultan Süleymân Han, Avlonya’da bulunurken, Lütfî Paşa da İtalya sâhillerinde, Osmanlının yokluğunda Akdeniz’i kana boyayan korsanları ve Haçlı donanmalarını aradı. Otranto ve Castro kalelerini tahrîb ederek, donanmayla İstanbul’a döndü. 1538’de İkinci vezirliğe tâyin edildi. Kânûnî Sultan Süleymân Han ile Boğdan Seferine katıldı. Bu sefer esnâsında Prut Nehri üzerinde köprü inşâ ettirerek Mîmâr Sinân’ı Sultan’a tanıttı. Boğdan Seferi sonunda 13 Temmuz 1539 târihinde vezîriâzamlığa tâyin edildi. Yavuz Sultan Selim’in kızı ve Kânûnî Sultan Süleymân Hanın kız kardeşi Şâhî Sultan ile evlenerek Osmanlı hânedânına dâmâd oldu. 1541 Nisanında emekli olduktan sonra, Dimetoka’da ilim ile meşgûl olup, kıymetli eserler yazdı. Emekli haslarıyla geçinerek, vefâtına kadar Dimetoka’da oturan Lütfi Paşa hacca da gitmiştir.
İyi bir idâreci, teşkilâtçı, kumandan olan Dâmâd Lütfi Paşa, Enderundaki eğitim ve öğretiminin yanında tâyin olunduğu çevrenin âlim ve şâirleri ile sıkı münâsebet kurarak, ilmini artırmıştır. Arap edebiyâtı, fıkıh, hadîs, târih ve diğer ilimlerin yanında tıp ilmini de bildiğinden, Arapça ve Türkçe kitaplar yazmış, tercümeler yapmıştır. 1554 senesine kadar Osmanlı târihini ihtivâ eden Tevârih-i Âl-i Osman vezirlerin ve devlet adamlarının uyacağı kâidelerden bahseden Âsafnâme, tıp ve dînî ilimleri konu edinen Tuhfetü’t-Tâlibîn Kitâb-ül-Es’ile ve’l-Ecvibe, Tenbih-ül-Gâfilîn ve Tekîdü’s-Sâlikîn, Kitâbü’l-Künûz fi’l-Letâifi’r-Rumûz, Zübdetü’l-Mesâil fi’l-İtikâdât ve’l-İbâdât dâhil yirmiye yakın eser te’lîf ve tercüme etmiştir.
Siyâset adamı ve hekim. 1888’de Kerkük’de doğdu. İlk ve orta tahsilini tamamladıktan sonra Tıbbıyeye devâm etti. 1913’te Tıbbiyeyi bitiren Lütfü Kırdar, Necef ve Musul’da hekim olarak çalıştı. İstiklâl Harbi sırasında Kızılay Başkanlığı, Cumhûriyetin îlânından sonra İzmir Devlet Hastânesinde tabiplik yaptı. 1936’da Manisa Vâliliğine, 1938’de İstanbul Vâli ve Belediye Başkanlığına getirildi. Vâliliği döneminde İslâmiyete olan düşmanlığı ile tanındı.
Lütfü Kırdar, İstanbul Vâliliği sırasında şehrin bayındırlık işlerine önem verdi. Harbiye’deki Spor ve Sergi Sarayı, Açıkhava Tiyatrosu, İnönü Stadyumu, Taksim Alanı düzenlemesi onun zamanında yapıldı.
1949’da İstanbul Vâliliğinden istifâ ederek, yapılan ara seçimlerde Manisa Milletvekili olarak meclise girdi. 1954 seçimlerinde Demokrat Parti listesinden bağımsız olarak milletvekili oldu. Daha sonra resmen DP’ye girdi. 1957’de bir defâ daha İstanbul Milletvekili seçildi. Son Menderes hükûmetinde Sağlık ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı yaparken, 27 Mayıs devriminden sonra tutuklandı ve yargılandığı Yassıada’da öldü. İstanbul vâliliği döneminde yapılan Spor ve Sergi Sarayına 1988’de Lütfü Kırdar ismi verildi.