LİDYALILAR

Alm. Lyd(i)er (pl.), Fr. Lydiens (pl.), İng. Lydians. Batı Anadolu’da devlet kurmuş eski bir kavim. Asıl merkezleri, Menderes ve Gediz nehirleri vâdileriydi. Ülke güneyinde Karya, doğusunda Frigya, batısında Eolya, kuzeyinde Temnos Dağları ile çevrilidir.

Yunan efsanelerine dayanarak, M.Ö. 700’lerde Mermnad veya Şahin Kralları adı ile kaynaklarda geçen Lidya Sülâlesinin adı, Lidas’tan gelmiştir. İlk kralları Giges’tir. Giges, ülkesinin ticâret ve îmârına önem vererek, merkezleri Efes’ten Mezopotamya’daki Sus şehrine kadar giden “Kral Yolu”nu yaptırdı. Kimmerlerin M.Ö. 670’te saldırısına karşı dayanan Giges, daha sonraki taarruzlarda kendini müdafaa edemeyince, 662’de öldürüldü. Yerine oğlu Ardis geçti. Sard hâriç, Kimmerler tarafından tahrip edilen ülkelerini müdâfaa edebilmek için, Asurlulardan yardım istedi. Lidya ülkesi Asurluların ittifakı ile Kimmerlerin işgâlinden kurtuldu. Fakat, kendilerini bir daha toplayamadılar. Sadiyat, Alyat (M.Ö. 617-560) krallığı devrinde Kızılırmak’a kadar genişlemişlerse de Medler tarafından durdurulmuşlardır. Alyat’tan sonra Lidya Kralı olan Krezüs (M.Ö. 560-546) devrinde en parlak ve kötü günlerini yaşayan ülke, kültür ve sanat ilerlemesine rağmen Medlerin taarruzlarına hedef oldu. M.Ö. 546 târihinde Kızılırmak boyunda Kurus ile yapılan muhârebede ücretli askerler çekilince Krezüs yenilerek esir edildi (Bkz. Krezüs). Medler (Persler) tarafından işgal edilen Lidya ülkesi, Romalı ve Bizanslılardan sonra Türklerin eline geçti.

Anadolu’nun eski ticâretinde büyük rol oynayan Kral Yolu’nu yaptırmaları, sanat eserleri ve parayı yaygın olarak kullanmalarıyla tanınan Lidyalıların merkezi Sard’ın kalıntıları, Manisa’nın Salihli kazası hudutları içinde hâlâ mevcuttur. Güneş ve ay tanrısına tapan Lidyalılar ölülerini kaya veya toprak içine yaptıkları mezarlara koyup, üstünü toprakla yükselterek örterlerdi. Kral mezarları yüksekçe olup, mozak tipindeydi.

LİECHTENSTEIN

DEVLETİN ADI

  Liechtenstein

BAŞŞEHRİ   

  Vaduz

NÜFÛSU      

  29.600

YÜZÖLÇÜMÜ 

 160 km2

RESMÎ DİLİ   

 Almanca

DÎNİ  

Hıristiyan (Katolik)

PARA BİRİMİ 

İsviçre frankı

Orta Avrupa’da Avusturya veİsviçre arasında Ren Nehri kenarında kurulmuş küçük bir prenslik.

Târihi

Eski bir Roma eyâletiydi. Şimdiki başşehrin adını aldığı Vaduz Kontluğu, ilk bağımsız ve resmî teşkilâtıdır. 1342’de kurulan bu kontluk, 1434’te Aşağı Ülke (Unterland) diye bilinen Schellenberg Lordluğu ile birleşti. Fakat yeni Lord, 1699’da Schellenberg Lordluğunu Avusturya’ya sattı. Çok geçmeden 1712’de de Vaduz, Avusturya’ya verildi.

Beş yıl sonra bu iki toprak parçası, Liechtenstein Prensliği adı altında birleştirildi. 1806-1814 yılları arasında prenslik, Napolyon tarafından işgâl altında tutuldu.

Daha sonra 1866 yılına kadar Alman işgâli altında kaldı. Bu târihte bağımsızlığını kazandı. Fakat 1920 yılına kadar Avusturya tarafından yönetildi. Birinci Cihan Harbinde tarafsız olmasına rağmen Avusturya tarafından işgâl edildi. 1945’ten sonra tam bağımsız oldu. Ekonomisi hızla gelişti. Bu ülkeyi, diğer memleketlerde İsviçre elçileri ve konsolosları temsil etmektedir.

Fizikî Yapı

Ülkenin doğusu Ren Vâdisine dâhil olup, mevcut bataklıklar ve kanallar sâyesinde ülke sel baskınlarından korunur, Liechtenstein çok küçük bir ülkedir. Yüzölçümü 160 km2 civârındadır. Bu küçük ülkenin yerleşim alanları genellikle Ren Nehri yaylasının kenarlarıdır. Liechtenstein’in başşehri olan Vaduz, küçük bir kasaba olup, prensliğin en büyük yerleşim merkezidir. Ayrıca Schoan ve Balzers bölgeleri de diğer iki önemli bölgesidir.

Batı ve güney bölgeler, doğu Alplerin Rhatkan bölgesi eteklerine kadar uzanır. Esas îtibâriyle Alpler bölgesinde yer alan Liechtenstein’ın üçte birini Ren Nehri Vâdisi teşkil eder. Diğer yerlerini ise Alplerin etekleri örtmektedir.

İklim ve Tabiî Kaynaklar

Küçük bir Orta Avrupa ülkesi olan Liechtenstein iklim îtibâriyle mûtedildir. Yaz ayları umûmiyetle ılık, bâzan orta derecede soğuk, kış ayları ise soğuk ve yağışlı geçmektedir. Ren Vâdisi ve Alp Dağlarının etekleri bol yağış aldığı için yemyeşil bir bitki örtüsüne sâhiptir. Tabiî kaynaklar bakımından ülke pek fazla zengin değildir.

Nüfus ve Sosyal Hayat

Yaklaşık 29.600 kişilik çok küçük nüfûsa sâhip bir prensliktir. Halkın çoğu Alman asıllı olup, (Alemanic) adlı kökten gelir. Nüfûsun % 25’ini ise yabancı işçiler meydana getirir. Nüfûsu, yüzölçümüne oranla kalabalık olup, kilometrekareye 164 kişi düşer. Nüfusun % 60’tan fazlası genç ve yetişkindir. Nüfus artış oranı yaklaşık % 7’dir.

Resmî dil Almancadır. Halkın lehçesi ise genellikle (Alamanic) kökenlidir. Ayrıca İngilizce ve Fransızca da konuşulur. Halkın % 88’i Katolik ve % 7’si Protestandır.

Okuma-yazma oranı % 100 olup, refah düzeyi çok yüksektir. İlk öğretim beş yıl olup, mecbûridir. Ayrıca bundan sonraki dört yıllık orta öğretim de mecbûridir. Radyo ve televizyon yayın istasyonu yoktur. Haftada dört gün çıkarılan Volkblatt, ülkenin tek yayın organıdır. Üniversite mevcut olmayıp, yüksek öğrenim için İsviçre, Almanya ve Avusturya’ya gidilir. Ordusu olmayıp, küçük bir emniyet kuvveti ile bir sınır muhâfız birliği mevcuttur.

Siyâsî Hayat

Liechtenstein bir prenslik olup, verâsete tâbi bir monarşik idâreyle yönetilir. Demokratik parlamenter rejime dayanan devletin başkanı, Liechtenstein vatandaşı olması şart olan bir prenstir. Ülkenin 15 üyeli bir meclisi vardır. Bu meclis, Landtao, üniversal oya göre 14 yıllığına seçilir. Hükûmet, Liechtenstein vatandaşı olmak üzere ve prens tarafından Landtag üyeleri arasından tâyin edilen bir başbakan ve dört konsey üyesinden müteşekkildir. Hükûmet dört yıl görevde kalır. Hâlen Liechtenstein Prensi, 1938 yılından bu yana tahtta oturan Prens II. Franz Joseph’in 13 Kasım 1990’da ölmesi üzerine yerine geçen oğlu Hans Adam’dır.

Liechtenstein ile İsviçre arasında gümrük birliği vardır. Ayrıca PTT faaliyetleri ve diplomatik münâsebetleri İsviçre tarafından karşılanır. Para birimi olarak İsviçre frankı kullanılır.

İdârî olarak iki ana bölgeye ve 11 kominyona ayrılmış olup, yargı gücü meclisine âittir.

Ekonomi

Îmâlâtçılık en büyük işçi istihdam kaynağı olup, birçok yerli ve yabancı işçi, makine ve endüstri teçhizatı îmâlinde çalıştırılır. 1974 yılında 5500 işçi kapasiteli bir metal endüstrisi kurulmuştur. Ülkede daha çok kalorifer kazanları, mâdenî eşyâlar, küçük âlet ve makinalar, mobilya eşyâlar, kimyevî maddeler, optik ve hassas âletler, petrol tankları, oyuncaklar, resim malzemeleri, çeşitli ilâçlar, vernik ve deri eşyâlar îmâl edilir. Ayrıca bir de tekstil sanâyii mevcuttur. Çanak ve çömlek yapımı ve seramik eşyâlar, ülkenin önemli bir gelir kaynağıdır. Ticârî münâsebetlerinin çoğu İsviçre iledir.

Vergi oranlarının düşüklüğü, milletlerarası ticârî firmaları cezbetmektedir. Liechtenstein pul basımında dünyâca ünlü bir ülke olup, hükûmet bundan büyük kârlar elde etmektedir.

Tarım, balıkçılık ve ormancılığın düşük seviyede olmasına karşılık endüstri, ticâret, inşaat ve turizm gelirleri çok yüksektir. Yetiştirdiği tarım ürünlerinden olan üzüm, mısır, patates, sebze ve buğday, ülke ihtiyâcını karşılamaktadır. Büyük baş hayvancılık gelişmiş olup, et, süt ve deri ürünleri ihraç edilmektedir. Ayrıca müze ve sanat galerileri önemli bir gelir kaynağıdır.

LİKENLER (Lichenes)

Alm. Flehten (f.pl.), Fr. Lichens (m.pl.), İng. Lichens. Tabiatta bâzı kayaların, toprakların ağaç gövde ve dallarının üzerinde yaşayan yosunlara benzeyen, köksüz, gövdesiz ve yapraksız bitkiler, Likenler bir kısım mantarlarla bâzı su yosunlarının berâberce bir bütün hâlinde ortak yaşadığı bitkilerdir. Bu iki ayrı çeşit bitki kendine benzemeyen tamamen farklı bir organizma meydana getirirler. Herhangi birisi olmasa liken meydana gelemez. Liken, su yosunları (alg) vasıtasiyle özümleme yapar. Mantarlar da iplikleri ile suyu temin eder ve likeni bulunduğu yere tesbit eder.

Likenler, zengin bir bitki grubudur. Dünyânın hemen her bölgesinde yayılmış olarak çeşitli yetişme yerlerinde yaşarlar. Kutuplardan Ekvatora, deniz kıyısından, ovalardan dağların en yüksek yerlerine kadar hemen hemen her yerde, diğer organizmaların yaşayamayacağı yetişme yerlerinde yetişebilirler. Kızgın güneş altında (70°C) sıcağa ve çok düşük dereceli soğuğa, haftalarca süren kuraklığa dayanabilirler, dünyâ üzerinde de 20.000 kadar türü bulunmaktadır.

Likenlerin besin maddelerine olan ihtiyaçları azdır. Yalnız havası temiz olan yerlerde yaşayabilirler. Kirli havaya karşı çok duyarlılık gösterirler. Bunun için likenler, bir bölgenin havasının temiz olup olmadığını belirten iyi bir göstericidir.

Likenlerin yapısının büyük kısmını mantar iplikleri meydana getirir. Çoğunlukla likenin üst ve alt kısmında mantar ipliklerinden meydana gelen sıkı bir kabuk tabakası, orta kısmında ise daha gevşek bir örgü dokusu bulunur. Üst kabuk tabakasının altında suyosunları yer alır.

Likenin eşeysiz üremesini suyosunları sağlar. Eşeyli üremeyi ise sâdece mantar sağlar.

Likenler çok yavaş büyürler. El büyüklüğünde bir liken, ekseriya 50 yılda meydana gelir. Çalımsı likenlerin birkaç cm yükselebilmesi ise ancak 100-200 yılda olabilir.”

Likenler, şekillerine göre üç grupta toplanabilir.

1. Kabuksu likenler: Liken tamamen ağaç kabuğuna veya kayalara tutunmuş olup, kabuk şeklinde, yassı ve sıkı bir örtü meydana getirirler. Meselâ; lecanora, lecidea, rhizocarpon (harita likeni) likenleri gibi.

2. Yapraksı likenler: Liken şerit veya levha şeklinde küçük veya büyük dilimli yaprak şeklindedir. Meselâ, İslanda likeni (cetraria) gibi.

3. Çalımsı likenler: İnce şerit şeklinde ve iplik şeklinde dallanmış olup, bir çalıyı andırarak ya dik olarak veya ağaçlardan aşağı doğru sarkan likenlerdir. Meselâ; sakal likeni (Usnea), kadeh likeni (Cladonia) gibi.

Memleketimizde yetişen önemli likenler şunlardır:

Harita likeni: (Rhizocarpon geographicum): Kayalar üzerinde yaşayan sarımsı-yeşil renkte kabuklu likenlerdir.

Parmelia furfuraceae: Ağaçlar üzerinde yaşayan grimsi-siyah likenlerdir.

Evernia prunastri: Çok yaygındır. Meşe, kayın, gürgen, kavak ve karaağaç üzerinde yaşayan sarımsı-yeşil renkli likenlerdir.

Sakal likeni (Usnea barbata): Çam, köknar, kayın ağacı dallarından sarkan çalımsı likenlerdir.

Ciğer likeni (lobaria pulmonaria): Yaprak şeklinde, derimsi, yeşilimsi gri likenlerdir.

Kadeh likeni (Cladonia pyxidata): Orman kenarlarındaki güneşli yerlerde ve kireçli topraklarda yaşayan grimsi-yeşil kadeh şeklindeki likenlerdir.

Likenlerin kullanılışı: Likenler çok eskiden beri tıpta kullanılmıştır. Ancak bu kullanma ilmî esaslara göre değil de o zamanki kurala göre, benzetildiği hasta organının tedâvisinde kullanılırdı. Mesela sakal likeni saç çıkarmada, ciğer likeni akciğer hastalıklarında kullanılmıştır.

Likenler, antibiyotik etkileri incelenmekte olan bitkilerdir. Bugün likenlerden elde edilen 60 kadar antibiyotik vardır. Bu etkisinin de, taşıdıkları liken asitlerinden ileri geldiği düşünülmektedir.

Antibiyotik maddeler çoğunlukla, cladonia, evernia, cetaria, usnea romalina cinsi türlerinden elde edilen usnik asit, vulpinik asit, evernin asidi, önemli antibiyotik asitlerdir. Usnik asit, evernin asidi ve liken yağ asitlerinin karışımından Evosin elde edilir ki bunun kuvvetli bir antibiyotik etkisi vardır. Gram (+) kokuslara karşı etkilidir. Usnik asidin sodyum tuzunun da staphylococcus, streptococcus ve mycobacterium’a karşı kuvvetli bir antibiyotik etkisi vardır.

İki liken türü, lethraria vulpina ve cetraira pinastri zehirlidir. İskandinav ülkelerinde kurtları zehirlemek için kullanılır. Bu iki liken türünden başka hiçbir liken zehirli değildir. Yalnız çoğu, ihtiva ettikleri asitlerden dolayı barsak bozukluklarına sebep olur.

Tabiatta likenlerin büyük kısmı, hayvanların besinlerini sağlar. Kuzey ülkelerinde ren geyikleri, kar altında cladonia alpestris likenini tercih ederek ararlar. Ayrıca Arktik ve Subarktik kuzey bölgelerinde bulunan İslanda likeni (Cetraria islandica), yabânî mandaların, domuzların önemli yem bitkisidir. Kuzey bölgelerinde yerli halk, evcil hayvanları için bol miktarda liken toplarlar. Liken, insanlar için de yiyecek maddesi olarak kullanılır. İki kg liken unu, 1 kg buğday ununa eşittir. Orta doğunun kurak bölgelerinde ve çöllerindeki Manna likeni(kudret helvası), besin olarak kullanılan likenlerdendir. Develerin besinini temin ettiği gibi, insanlar da bundan ekmek yaparlar. Orta Asya’da bu liken türünden yapılan ekmeğe Kırgız ekmeği denir.

Likenlerde az miktarda da olsa vitaminler vardır. Ren geyiği likeninde (Cladonia rangiflerina), A,C ve D vitaminleri mevcuttur.

Likenlerden sanâyide de faydalanılır. Roccella tinctoria ve R. fuciformis liken türlerinden, asit, baz endikatörü olarak kullanılan turnusol mahsulü ve kâğıdı yapılır. Bundan başka Orsey adı verilen yün, ipek, hattâ odunu boyamada kullanılan kırmızı bir boya elde edilir. Bâzı liken türleri de ortaçağdan beri parfümeride kullanılmıştır. Fransa’da bir liken türünden orman çayı adı verilen aromatik bir içecek yapılır.

LİMAN

Alm. Halen (m), Fr. port, hawre (m), İng. Harbor; seaport. Gemilerin barındıkları, yük alıp boşalttıkları, yolcu indirip bindirdikleri, çeşitli tesisleri bulunan tabiî veya sun’î olan deniz kenarı. Eski çağlardan beri tabiî hâlde olan körfezler liman vazifesini görmüş, tekniğin ilerlemesiyle sun’î limanların yapımına ve kullanımına başlanmıştır.

Tabiî limanlardan faydalanılması, gemicilik târihi ile başlar. Fakat sun’î limanların kullanma târihi kesin olarak bilinmemektedir. Eskiden en büyük liman faaliyetleri Akdeniz’de toplanmıştı.Çünkü büyük imparatorlukların kurulması ve mübâdelelerin gelişmesi bu bölgede idi. Giritliler, Yunanlılar, Fenikeliler, gemilerini, geceleri kumsal yerlere çekiyorlardı. Daha sonra gemicilik gelişince tabiî limanlar kullanılmaya başlandı. Milâddan önce eski Mısırlılar veFenikeliler, ilk defa liman ve dalgakıran yaptılar. Büyük İskender’in İskenderiye şehrini kurduğu zaman Pharos Adasını 1600 m uzunluğunda, 180 m genişliğinde bir yolla karaya bağladığı bu yolun iki yanına birer liman yaptığı bilinmektedir.

Ortaçağda denizcilik daha da gelişti. Bu sebepten limanlar büyük önem kazandı. Hele on dokuzuncu yüzyılda milletlerarası yarış dolayısıyla limanların sayısı çoğaldı. Ticâret limanları, askerî limanlar ayrı ayrı tesis edildi. Limanlara bağlı şehirler çok gelişti, bu yüzden buralardaki nüfus gitgide arttı.

Limanlar tabiî, sun’î ve yarı sun’î olmak üzere üçe ayrılır:

Tabiî limanlar: Burada, limana âit tesisleri kurmak kâfidir. Buralara gemi rahatlıkla girip çıkabilir. Memleketimizde Sinop limanı, dünyâda ise New York, Hong Kong limanları bu tip limanlardır.

Sun’î limanlar: Açık deniz kıyılarında kurulmuştur. Bu çeşit limanlar dalgakıranlarla korunur. Zonguldak, Mersin limanları bu tip limanlardır.

Yarı sun’î limanlar: Yarı tabiî bir sığınağı olduğu hâlde sun’î olarak takviye edilmiş limanlardır. Limanlar kullanılış maksatlarına göre barınma limanları, askerî limanlar, balıkçı limanları gibi isimler alırlar.

Bir limanın rahatlıkla kullanılabilmesi için suyun en az 25-30 metre derinliğe sâhib olması gerekir. Böylece, büyük tonajlı gemiler, karaya oturmadan limana rahatlıkla girip çıkabilir. Geniş limanlar ise gemilerin manevra yapmalarına elverişli olur. Gemilerin kolayca demir atabilmeleri için dip kısmı fazla kumlu ve fazla kayalık olmamalıdır. Büyük limanda gemilerin yükletilip boşaltılmasına yarıyan rıhtımlar, depolar, havuzlar bulunur.

Kıyıdan açıkta bulunan limanlar olduğu gibi, karaların içinde bulunan limanlar da vardır. Karaların içinde bulunanlar, kanal veya nehirlerle denize bağlıdır. Almanya’daki Hamburg limanı bu tip limanlardandır.

Akdeniz, Karadeniz ve Ege’ye tamâmen hâkim olan Osmanlılar zamânında, çeşitli limanlar yapıldı ve bunlardan istifâde edildi. Devletin merkezi olan İstanbul’da, ilk önce Galata’da sonra da Haydarpaşa’da liman tesisleri kuruldu. Bunlar yetmediğinden Salıpazarı ve Tophane’de modern tesisler yapıldı. İstanbul, deniz trafiği bakımından dünyânın sayılı limanlarındandır.

Türkiye, üç yandan denizlerle çevrili olduğundan birçok liman yapılmıştır. Marmara’nın Trakya kıyılarında tabiî liman yoktur. Anadolu yakasındaki Erdek tabiî, Bandırma, sunî bir limandır. Marmara’da en önemli liman İstanbul limanıdır. Haliç tam mânâsıyla tabiî limandır.

Karadeniz’de Sinop’tan başka tabiî liman yoktur. Samsun, karayolu ve demiryolu ile Anadolu’ya bağlı olduğundan önemli bir sun’î limandır. Trabzon’da ve Giresun’da da sun’î limanlar yapılmıştır. Karadeniz’in batı körfezinde pekçok liman bulunmasına rağmen doğudakilerin önemi daha büyüktür. Batı Karadeniz kıyılarındaki limanlardan İnebolu, Ereğli, Zonguldak limanları ile Doğu Karadeniz’deki Rize, Hopa, Ünye, Fatsa, Tirebolu küçük fakat ticârî yönden önemli limanlardır.

Ege kıyılarında büyüklü küçüklü pekçok liman vardır. En önemli büyük liman, İzmir limanıdır. Bu liman yurdumuzun en geniş ve gemilerin korunması yönünden en elverişli bir tabiî limanıdır. Alsancak’ta modern liman tesisleri mevcuttur. Ege Denizindeki diğer limanlar: Dikili, Foça, Ayvalık, Edremit, Güllük, Bodrum, Kuşadası, Fethiye, Çeşme ve Marmaris’tir. Marmaris rüzgârlara karşı korunmuş tabiî bir limandır.

Mersin, Antalya önemli limanlardır. Yurdumuzun en önemli ihraç merkezi olan Mersin’de çok modern bir liman yapılmıştır.

Modern bir limanda şunlar bulunur:

Gemi tezgâhları, deniz uçağı hangarı, kalafat yeri, meteoroloji ve işaret merkezi, fener, rıhtım, liman ağzı, liman dışı, dalgakıran feneri, dalgakıran, şamandıra, römorkör, antrepola, silo, rıhtım, demiryolu, vinç, yük gemisi, sığ yerleri gösteren işâretler, liman havzası iskele, yolcu gemisi, vs.

Limanlarla ilgili bâzı tâbirler şunlardır:

Liman feneri: Denizde çarpışmayı ve diğer kazaları önlemek için, demirleri gemilerin baş ve kıç taraflarında belirli bir yüksekliğe çıkabilen beyaz sinyalli fener.

Liman ağzı: Gemilerin limana girip çıkmasını sağlayan ağız.

Liman hizmeti: Limandaki faaliyetlerin kontrol ve gözlem hizmeti.

Tıkalı liman: Suların çekilmesiyle ağızları kapanıp gemilerin giremediği limanlardır.

Tâlimat limanı: Uzak seferlere çıkacak gemilere bilgi vermek, onlara yardımcı olmak için büyük deniz yolları üzerinde bulunan limanlardır.

Uğrak limanı: Her çeşit geminin girip çıktığı limandır.

Ticâret limanı: Sâdece ticâret gemilerine ayrılmış, yalnız bu işler için kullanılan limanlardır.

Yarı Cezir limanı: Suların normal seviyenin altına biraz düştüğü zaman bile ağzı girişe açık olan limanlardır.

Türkiye’de limanların, rıhtımların ve iskelelerin işletilmesi, Devlet Demiryolları İşletmesi (TCDD) ile Denizcilik Bankası tarafından ortaklaşa yürütülür. Limanlarımızdan Antalya, Giresun, Hopa, İstanbul Avrupa Yakası (Salı Pazarı, Galata, Sarayburnu), Rize, Tekirdağ, Trabzon limanları işletme müdürlükleri Denizcilik İşletmesi Genel Müdürlüğüne; Bandırma, Derince, İskenderun İstanbul Anadolu Yakası (Haydarpaşa), Mersin, İzmir, Samsun limanları işletme müdürlükleri ile Van Gölü Feribot Müdürlüğü ise TCDD Limanlar Dairesi Başkanlığına bağlıdırlar (1993). Yurdumuzda başlıca büyük limanlar İstanbul, İzmir, Mersin, Bandırma, Antalya, İskenderun, Giresun, Trabzon, Derince ve Samsun’dadır. Bu limanların Avrupa seviyesinde olanları; İstanbul, İzmir ve Mersin’dir.

LİMİT

Alm. Grenze (f), Fr. Limite (f), İng. Limit. Matematik analizde kullanılan temel bir kavram. Euclid veArchimedes tarafından eğrisel kenarlara sâhip şekillerle ilgili olan teoremlerde kullanılmıştır. Meselâ, dâireye, içine çizilecek çokgenlerle yaklaşmak, limit kullanarak mümkündür. Önce bir kare ve daha sonra sekizgen çizilerek devam edilir. Her bir şekil bir öncekinden iki kat fazla kenara sâhib olur. Böylece daireye, alan ve çevre bakımından yaklaşmak mümkün olur. Eğer p1, ilk çizilen karenin çevresi ise ve karenin bir kenarının daire merkezine dik uzaklığa a1 ile gösterilirse, karenin alanı; (P1/2) a1 olur. İkinci şekil olan düzgün sekizgende ise benzer şekilde çevre P2 ve merkezin bir kenara olan dik uzaklığı a2 ile gösterilirse, alanı (P2/2) a2 olur. Bu böyle devam edilirse n, çokgen için (Pn/2) an yazılır. Yani an dairenin r yarıçapına yaklaştıkça, Pn çevresi de 2 p r’ye yaklaşır. Böylece dairenin alanı olan (Pn/2) an, giderek (2pr/2)r= pr2’ye yaklaşır.

Limit kavramı, çok önceleri kullanılmasına rağmen sonra unutulmuş ve daha sonra Newton ile Leibniz’in eserlerinde görülmüştür. Meselâ, diferansiyel hesapta bir eğri (daire gibi) sonsuz küçük uzunlukta sonsuz kenara sâhip bir çokgen olarak kabul edilir. Limit kavramından ortaya çıkan diferansiyel hesap, pekçok fizik probleminin kolayca ele alınmasına sebep olmuştur. Tabii bu arada bir takım yanıltıcı problem çözümlerine de rastlanmıştır. Bunların çözümü daha sonra gelen matematikçiler tarafından yapılmıştır.

Meselâ, bu problemlere bir misal için, bir eşkenar üçgen düşünelim. Bu üçgenin kenarlarının orta noktalarından yan kenarlara paralel çizelim. Böylece ortaya çıkan iki eşkenar üçgende benzer işlemi tekrarlayalım. Her devrede (durumda) eşkenar üçgenlerin yan kenarların toplamı, ilk eşkenar üçgenin yan kenarları toplamına eşit olacaktır. Ancak, bu işleme devam edilirse, eşkenar üçgenlerle taban kenar arasında kalan alan sıfıra yaklaşır. Böylece şu iddia edilebilir ki, taban kenarın boyu yan kenarların toplamına eşittir. Ancak, bunun yanlış olduğu meydandadır. Burada yanıltıcı unsur, limit şekil ile buna yaklaşan şeklin özelliklerinin aynı olmamasındadır. Örnekte, taban kenar düz doğru olduğu halde buna yaklaşan şekil sonsuz sayıda köşelere sâhip bir kırık çizgidir.

Limitin aritmetik teorisi: Eğer a1, a2, a3 ... an, ... bir sayı dizisi ise bunun limitinin L olması için, verilen ve istenildiği kadar küçük olan bir e (epsilon) sayısına karşılık bir p sayısının, n>p ve |an-L|< e olmak üzere bulunabilmesidir. Meselâ: 

        n               1       2       3

an ¾¾¾  , yani  ¾¾ ,  ¾¾ ,  ¾¾ , . . .dizisinin L limiti açık

      n+1              2       3       4  

 

                                        |    n       1    |

olarak 1‘dir. Çünkü |an-L| =   | (¾¾) ¾¾¾ |   ifadesinin

                                        |   n+1   n+1  | 

mutlak değeri verilen her pozitif e değerinden küçük tutulacak şekilde n sayısı bulunabilir. Bu sonuç, şeklinde yazılabilir. Diğer bir limit örneği, meşhur

              1    

an= (1 + ¾¾ ) n  dizisidir. Bunun n¾¾>Y için limiti,

              n

matematikanalizde çok kullanılan e= 2,71828... sayısıdır.

Eğer f (x) bir gerçel (reel) fonksiyonsa, yâni her

        n    

lim ( ¾¾ )=1

       n+1   

gerçel (reel) x sayısına bir gerçel (reel) f(x) sayısı karşı geliyorsa, x değişkeni a değerine yaklaştığı zaman, f(x) de L sayısına yaklaşıyorsa f(x)in limiti L’dir denir ve

        Lim f(x)= L yazılır.

        x¾> a

LİMNİ

Ege Denizindeki adalardan. Limni aynı zamanda Lemnos veya Limno adlarını da almaktadır. Ege Denizinin kuzeydoğusunda Asya kıtasının en fazla batıya uzandığı kara parçası olan Anadolu’ya çok yakın bir Yunan adasıdır. Volkanik bir ada olan Limni’nin en büyük şehri Mondros (Mudros) dur. Nüfusu yaklaşık 20.000 civârındadır. Limni Adası, Çanakkale Boğazı karşısında ve Türkiye’ye âit İmroz ile Bozcaada arasında 468 km2 alana sâhiptir. Kuzeyinde Samothraki (Semendirek) Adası bulunur. Temmuz ayında sıcaklık 28°C, Ocak ayında ise ortalama 7°C kadardır. Halk genellikle zeytincilik ve balıkçılıkla uğraşır. Bundan dolayı da bağlar ve meyve bahçeleri ile balıkçı tekneleri adanın genel görünüşüne hâkimdir.

Ada, Yunanistan’ın Asya adaları eyâletinin kuzey (Midilli) vilâyetine bağlı bir ilçedir. Km2 ye yaklaşık olarak 110 kişi düşmektedir. Halkı Ortodoks Rumdur. Eskiden Ceneviz Prensliği olan Limni Adası, 1455’te Fâtih Sultan Mehmed Han tarafından fethedilmiştir. Daha sonra ada Venediklilerin eline geçmiştir. Köprülü Mehmed Paşa ile Kaptan Mehmed Paşa idâresindeki Osmanlı donanması, bir buçuk aylık kuşatmadan sonra Kastro Kalesini alarak adayı ele geçirdiler (1657). Türk-Rus savaşı sırasında (1770), Aleksey Orloy, Kastro’yu kuşattı, fakat bir başarı sağlayamadı. 1913’te, İttihat ve Terakkiciler tarafından anlaşma ile Yunanistan’a bırakılan ada, 1924’te Lozan Antlaşmasıyla tam mânâsıyla Yunanistan’a bırakıldı. Limni, Birinci Dünyâ Savaşında müttefik devletleri tarafından üs olarak kullanıldı. Türkiye ile müttefikler arasındaki Birinci Dünyâ Savaşına son veren mütâreke bu adanın güneyindeki Mondros limanında imzâlandı.

LİMON (Citrus medica var. limonum)

Alm. Zitronenbaum (m), Fr. Limonier, citronnier (m), İng. Lemon tree. Familyası: Sedefotugiller (Rutaceae). Türkiye’de yetiştiği yerler: Akdeniz bölgesi ve Doğu Karadeniz.

Mart-ekim ayları arasında beyazımsı-pembe renkli, güzel kokulu çiçekler açan, 3-5 m boylarında, kışın yapraklarını dökmeyen küçük boylu ağaçlar. Vatanı Çin olup, Akdeniz bölgesinde geniş çapta yetiştirilir. Onuncu asırda Araplar tarafından Avrupa’ya getirilmiştir. Yaprakları oval, tüysüz, parlak yeşil renklidir. Çiçeklerin taç ve çanak yaprakları beşer parçalıdır. Meyveleri oval şekilli, açık sarı renkli, üzeri parlak ve kabarcıklı, özel salgı cepleri olup, asitli bir özsuyu vardır. Tohumları oval şekilli, sarımsı renkli ve acı lezzetlidir.

Kullanıldığı yerler: Limonun meyve kabuğu, limon esansı ve usaresi kullanılır. Limon kabuğunda uçucu yağ, hesperidin acı madde ve tanenli maddeler vardır. Kabuğun içindeki beyaz kısma albeda adı verilir. Bundan petkin elde edilir. İştah açıcı ve sindirim kolaylaştırıcı olarak kullanılır.

Tâze meyve kabuklarını sıkmak sûretiyle limon esansı elde edilir. 1500-3000 limondan 1 kg kadar esans elde edilir. Yeşil olanlar sarı ve olgun olanlarından daha fazla esans verir. Bileşiminde uçucu yağ vardır. Limonata yapımında, besin endüstrisinde, pasta ve şekercilikte, parfümeri ve sabun yapımında koku ve lezzet vermek üzere bazı preparatların bileşimine girer.

Limonun pulpa kısmı (iç kısmı) şekerler, vitamin C ve sitrik asitler ihtivâ etmektedir.

Memleketimizde limon daha çok Adana ve çevresi, Ege bölgesinin bâzı yerlerinde Antalya ve Dörtyol’da geniş çapta yetiştirilmektedir.

LİMON ASİDİ

Alm. Zitronensäure (f), Fr. Acide (m) citrique, İng. Citric acid. Bitkilerin ve hayvanların dokularında bulunan, tabiî olarak meydana gelen meşhur bir organik bileşik. Halk arasında limon tuzu da denir.

Üç karboksil ve bir hidroksil grubu bulunduran ve kapalı formülü C6H8O7 olan bir bileşiktir. Kimyâda adı sitrik asit veya 2- hidroksitrikarbolik asittir. Kristalize yapıya sâhiptir. Sulu çözeltisinden elde edilen kristali monohidrat hâlindedir. Suda kolayca çözünür. Susuz limon asidi 153°C’de erir. Tuzlarına sitratlar denir.

Limon asidi, limonda, portakalda, ananasta, kırmızı mersin (murt), kırmızı ve siyah frenk üzümünde, çilekte ve diğer meyvelerde aynı zamanda sütte, az miktarda kan ve ürede bulunur.

Limon asidi, olgunlaşmamış limondan elde edilir ki, limonda, % 5-7 arasında, kalsiyum tuzu hâlinde bulunur. Ayrıca glikoz, pancar şekeri, melas ve nişasta gibi karbon hidratların fermantasyonundan elde edilir. Sentetik olarak 1,3 diklorasetona siyanür asit etki ettirilir. Bu ürüne de KCN etki ettirilir. Sonra da hidroliz edilerek limon asidi elde edilir.

Hücre metabolizmasına, ilâveten, yiyeceklere katık maddesi olarak ve endüstride reaksiyon vâsıtası olarak iş görür. Alkolsüz içkilerin ve şekerlerin îmâlâtında, köpürme (kabartma) tozlarında peynircilikte, elektrolitik kaplamada, ilâçlarda ve alkit reçinesinde, eser miktardaki metalleri ayırıp uzaklaştırmada ve parlak renk elde etmek için boyacılıkta mordan olarak ve yiyeceklerde anti oksidan olarak, temizlikte ve paslanmaz çelik gibi metallerin polisajında kullanılır.

LİMON TUZU

(Bkz. Limon Asidi)

LİMONEN

Alm. Limonen, Fr Limonéne, İng. Limonene. Formülü C10 H16 olan metil-4 izopropenil-1 sikloheksen maddesinin yaygın adı. Bitkilerde çok yaygın olarak bulunan bir hidrokarbondur. Limonenin iki optik izomeri vardır. l-limonen polarize ışığı sağa, d-limonen ise sola çevirir. Çam, limon, portakal ve turunçtan çıkarılan eterik yağlarda bulunan limonen limon kokulu renksiz bir sıvıdır. Hoş kokusu dolayısıyla kozmetik sanayiinde kullanılır.

Limonen bâzı kimyevî maddelerin üretiminde bir aramadde olarak da kullanılır. Meselâ l-harvon maddesi limonenden elde edilir.

LİMONİT

Fe2O3.H2O yapısında bir demir minerali. (Bkz. Demir)

LİMONLUK

(Bkz. Sera)

LİNÇ

Alm. Lynchen (m), Lynchijustiz (f), Fr. Lynchage (m), İng. Lynching. Suçlunun, hâdisenin tesiriyle galeyana gelen halk tarafından, muhâkeme edilmesine fırsat verilmeden öldürülmesi. Suçüstü yakalanmış suçluları hemen cezalandıran sistem. Adını Lynch isimli bir hâkimden alan, basit muhakeme usûlünün tatbik edildiği kânun.

Târihte çeşitli suçluların halk tarafından hemen veya belli bir süre sonra cezâlandırılması şekillerine çok rastlanmıştır. Memleketin âdetine, yaşanılan devrin özelliklerine göre uygulama şekilleri farklılık göstermiştir. Amerika Birleşik Devletleri’nin 18. yüzyıldaki iç savaşları sırasında İngiliz taraftarı olanları ve kânunsuz iş yapanları hemen cezâlandırmak için bir topluluk kurulmuştu. Bu topluluğun kendine has cezalandırma usulleri vardı. Linç kelimesinin bu topluluktaki Virginalı çiftçi Charles Lynch’in adından alındığı tahmin edilmektedir.

Linç olaylarına kânunun hâkim olmadığı, fertlerin cezâyı kendilerinin vermeye kalktıkları toplumlarda daha çok rastlanır. Beyazların Amerika’yı işgal ettikleri sıralarda yerlilerden pekçok kimseyi linç ederek öldürmeleri bu usûlün tipik örnekleridir.

Genel olarak bütün hukuk sistemlerinde ihkâk-ı hak, yâni hakkın, yetkili bir mercie başvurulmadan doğrudan doğruya alınmaya kalkışılması suç sayılmıştır. Linç, insandaki heyecana dayanan, duyguların harekete geçmesi neticesinde meydana gelen bir hâdisedir. Halbuki cezâlandırmada, adâletin temin edilmesi esastır. Kendisine veya yakınlarına karşı suç işleyenleri cezâlandırmada, kişinin tarafsız davranması mümkün değildir. Bu sebeple suçluların cezâlandırılması, tarafsız mercilere bırakılmıştır. Bu da, çeşitli devirlerde değişik kişi ve kuruluşlar tarafından yürütülmüştür. Bugün hukuka bağlı toplumlarda suçlunun cezalandırılması ve cezânın infazı, bağımsız mahkemeler tarafından yerine getirilmektedir.

Türk Ceza Kanunu’nun 308. maddesinde belirtildiği gibi ihkâk-ı hak, yâni hükümete mürâcaat etmeden hak elde etmeye kalkışmak suç sayılmıştır. Bunun silâh ile veya dövmek yâhut yaralamak sûretiyle şiddete dayandırılması ise cezâyı ağırlaştırıcı bir unsur teşkil etmektedir.

İslâm Hukûkunda hiçbir suçlu, hâkim önüne çıkarılmadan ve cezâ hükmü kesinleşmeden cezâlandırılamaz. İhkâk-ı hakka başvurmak, cezâlandırılmayı îcâbettirir. Cana, mala ve nâmusa tecâvüzün sözkonusu olduğu meşrû müdafaa halleri dışında ferdin, suçluyu cezâlandırmaya teşebbüsü kesinlikle yasak edilmiştir. Hele linç etmek yolu ile cezâlandırma şekli, hiçbir suçluya tatbik edilemez. İslâmiyet, suçluyu muhâkeme etmenin her safhasında işkenceyi, hakâreti ve her türlü eziyet verici davranışı yasaklamıştır. Belli esas ve usuller dışında her çeşit işkence yasaktır, haramdır.

Allahü teâlâ, Kur’ân-ı kerîm’de meâlen buyuruyor ki:

Erkek müminlerle kadın müminlere, işlemedikleri bir günah yüzünden ezâ (ve cefa) edenler, muhakkak bir yalan ve apaçık bir günah yüklenmişlerdir. (Ahzâb sûresi: 58)

Ey îmân edenler! Allah için hakkı ayakta tutan, koruyan (hâkimler) ve adâletle şâhitlik eden (kimse)ler olun. Bir kavme olan kininiz, sizi adâlet yapmamanıza sevk etmesin. Adâlet yapın ki o, takvâya çok yakındır. (Mâide sûresi: 8)

Sevgili Peygamberimiz de buyurdu ki:

Ganîmette hâinlik yapmayınız, ahidleri bozmayınız. Burun, kulak, yüz dağlamak ve göz oymak gibi uzuv kesmek sûretiyle cezâlandırmayınız. Hiçbir çocuğu öldürmeyiniz.

Allahü teâlâ her şeye karşı ihsânı (güzelliği, iyiliği) vâcip kılmış, emretmiştir. Bunun için öldürülmesine karar verileni, en güzel olan öldürme şekliyle öldürün!

Sizden biriniz dövdüğünde, yüze vurmaktan sakınsın!

Hadîs-i kutsî’de: “Kullarıma işkence yapmayınız!” buyrulmaktadır.

LİNYİT

Alm. Braunkohle (f), Fr. Lignite (m), İng. Lignite, brown coal. Yakıldığı vakit kilo başına 4600 kilokalori civârında enerji açığa çıkaran, nemli kömür cinsi. Nem oranı % 20 ile % 60 arasında, karbon oranı % 60-70 arasında değişir. Kahverengi kömürler de linyit sınıfına girer. Linyitin jeolojik yaşı, yüksek kaliteli taş kömürlerine nazaran daha gençtir. Linyitin meydana gelişi de taş kömürü gibi bataklıklarda bitkilerin basınç altında değişmesi şeklindedir. (Bkz. Kömür)

Linyit, en çok elektrik enerjisi üretilen termik santrallerde kullanılır. Linyit yataklarına yakın bölgelerde, ısıtma maksatlı kalorifer kazanlarında, çıktığı şekli ile veya pulvarize hâle getirilerek kullanılır.

En zengin linyit yatakları, ABD’de bulunmaktadır. ABD’nin toplam yakıt rezervlerinin % 15’ini linyit teşkil etmektedir. Avrupa’da çıkan linyit kömürlerinin kalitesi Amerika’dakine göre daha düşüktür. Kahverengi kömür de denilmektedir.

Linyit, Türkiye’de de bol miktarda çıkarılmaktadır. Linyit kömürüne Trakya ve Anadolu’nun hemen hemen her yöresinde rastlanmakta olup, en önemli havzaları, Soma, Tunçbilek, Seyitömer, Çan, Muğla, Beypazarı, Erzurum ve Afşin-Elbistan bölgeleri teşkil etmektedir. Bugün için bilinen linyit rezervi 7939 milyon tonu geçmektedir. Bu miktarın 4211 milyon tonu görünür, 2213 milyon tonu muhtemel, 524 milyon tonu mümkün rezervdir. Türkiye’de çıkarılan linyit kömürünün kalori değeri ortalama, kilo başına 3500 kilokaloridir. Yurdumuzdaki linyit yatakları küçük, fakat sayıca fazladır. 56 ilimizde linyit mâden yatakları vardır. Bu yataklar, devlet ve özel teşebbüs tarafından işletilmektedir. 1993 yılı istatistiklerine göre, memleketimizdeki senelik linyit üretimi yaklaşık 49.000.000 tondur.

LİONS KULÜBÜ (Lions Club)

1917 senesinde ABD’ninTexas eyâletine bağlı Dallas şehrinde masonlar tarafından kurulmuş olan sivil hizmet kulübü. Kulübün adı İngilizcede; “hürriyet ve anlayış berâberliği, milletlerimizin teminâtı (korunması)” anlamına gelen Liberty Intelligence Our Nations Safety” kelimelerinin baş harflerinin birleşmesiyle meydana gelmiştir.

Masonlar; “Gençliğin ele alınması birinci hedefimizdir. Çocukları dinsiz olarak yetiştirmeliyiz. Gençlerin kafalarını yormamalıdır. Din bilgilerini kendileri büyüyünce öğrenirler. Hepimiz bütün kudretimizle îmân hürriyeti fikrini dünyâya yaymaya sarılmalıyız ve localarımızda verdiğimiz kararları her memlekete yerleştirmeliyiz. Din kardeşliğini yok edip, bunun yerine mason kardeşliği getirmeliyiz. Dinleri yok etmekten ibâret olan gâyemize bu sûretle ulaşacağız.” demektedirler.

Dünyâ halkları arasında geniş bir hoşgörü ve anlayış rûhunu yaymak, iyi idâre ve iyi yurttaşlık şuurunu geliştirmek ve medenî, sosyal, ticârî ve ahlâkî konulara halkın ilgisini çekmek gibi parlak sözler arkasına gizlenerek, dinleri yok etmek, gençleri dinsiz yetiştirmek, din kardeşliğini yok edip mason kardeşliğini gerçekleştirmek gâyesiyle kurulmuş olan Lions kulüpleri dünyânın her tarafında faâliyet göstermektedir.

Belli şartları ve çalışma kuralları olan Lions kulüpleri, milliyet ve din farkı gözetmedikleri için daha çok okumuş ve sosyal çevresi geniş kimseleri üye kaydetmektedirler. Esnek üyelik şartları olduğu, meslek ve iş gruplarına göre katı bir kontenjan uygulanmadığı için kısa sürede taraftar bulabilmektedirler.

Üye olabilmek için aranan şart adayın iki üye tarafından tavsiye edilmesi ve kulüp tarafından dâvet edilmesidir. Tavsiye edilen aday hakkında geniş bir soruşturma yapıldıktan sonra üyeliğe kabul edilmek üzere dâvet edilir.

Lions kulüpleri de diğer mason locaları ve kulüpleri gibi insanları aldatmak ve insanlığa hizmet yaptığına inandırmak için masonluk faaliyetlerinden başka özürlüler ve müzmin hastalar için yardım proğramları, genel sosyal refah projeleri, bilginin özendirilmesi ve Birleşmiş Milletlerin desteklenmesi gibi çalışmalar ve proğramlar düzenlemektedirler. Lions Kulüp üyeleri mason olmayanlara ve ilk tanıştıkları zaman masonluğun esas gâyelerini anlatmazlar.

Kadınların da üye olabildiği Lions kulüpleri 150 ülkede faaliyet göstermektedir. Genel merkezi ABD’nin Illinois eyâletinin Oakbrook şehrindedir. Ülkemizde de şûbeleri bulunan Lions kulüpleri bilhassa İstanbul, Ankara, İzmir gibi büyük şehirlerde yoğun faaliyet göstermektedirler. Sâdece İstanbul’da 176 Lions Kulübü şûbesi vardır (1993).

Daha önce gayri resmî olarak çalışan Lions kulüplerinin kuruluşuna, 1.4.1963 târihli Resmî gazetede yayınlanan 6/1607 nolu Bakanlar Kurulu kararıyla izin verilmiştir. İsmet İnönü’nün başkanlığındaki hükümetin verdiği bu karar şu şekildedir: “İçişleri Bakanlığının 30-3457/38530 sayılı yazısı üzerine 3512 sayılı kânunun 10. maddesine göre Bakanlar Kurulunca 1.4.1963 tarihinde Lions International Kulübünün Türkiye’de kurulmasına karar verilmiştir (İmzâ Cumhurbaşkanı-Cemal Gürsel)

Gazeteci-Yazar İlhami Soysal, Lions’ların masonlukla ilişkisi konusunda, Nermin Sungur’un; “Lions ve masonluk ilişkileri konusunda dayanaklarınız nedir?” sorusuna şöyle cevap vermiştir: “Lions kulüpleri masonların bir nevi anaokuludur. Bu kulüpler tamâmiyle masonluk ilkelerine göre çalışırlar. Törenleri, sembolleri, üye alımları, üyeleri çalıştırma biçimleri, renkleri (mor, lacivert, sarı) bütün bunların hepsi masonlardan etkilenmiştir. Kanaatimce benzerliğin bu kadarı da biraz fazla. Ayrıca Lions kulüplerinin bütün üst düzey yöneticileri de masonlardan gelme. Lions kulüpleri hemen her semtte kurulurlar. Yâni sayıları çoktur. Kurulan her kulüpte de o yörenin en zengin ve mesleğinde sivrilmiş kişilerini alır ve onlara başkanlık pâyesi verirler.” (Yeni Gündem-Sayı 27, 21-27 Temmuz 1986)

Kuruluş ve çalışma şekilleri bakımından bâzı farklılıklar olmakla berâber, Rotary kulüpleriyle aynı gâyelere hizmet eden Lions kulüpleri, masonluğu yayabilmek için çeşitli gizli yollara başvurmaktadırlar. İnsanlara görünüşte hoş gelen bâzı fikirlerin ve çalışmaların arkasına gizlenerek milletlerin sâhib oldukları millî ve mânevî değerleri yok etmeye ve ülkelerin idârî, askerî, siyâsî ve ekonomik gelişmelerini kontrol altında tutmaya çalışmaktadırlar. (Bkz. Rotary Kulüp)