L’HOSPITAL, Guillaume François Antoine de

1661-1704 yılları arasında yaşayan Fransız matematikçisi. Daha 15 yaşında, matematiksel bir şekil olan sikloid ile ilgili problemler çözmüştür. İsviçreli matematikçi Jean Bernouilli’den ders almış ve Fransa’nın sayılı matematikçilerinden olmuştur.

1696’da yazdığı Analyse des Infiniment Betits (Sonsuz Küçüklerin Analizi) adlı eseri, 16. yüzyılda diferansiyel hesap konusunda okutulan temel kitap oldu. Kitapta bulunan yenilikler arasında “L’Hospital kuralı” olarak bilinen kaide vardır. Bu, aralarında bir alâka bulunan iki fonksiyonun limitin hesabı ile ilgilidir. L’Hospital, eserinin başında Leibniz ve Bernouilli kardeşlere teşekkür etmiştir. Ancak ölümünden sonra Jean Bernouilli, bu kuralın ve kitaptaki pekçok yeniliğin kendine âit olduğunu iddiâ etti. L’Hospital 18. yüzyılda ilgi çeken bir konu olan konikler hakkında da bir eser bırakmıştır.

LIMAN VON SANDERS (Otto)

1915’te, Gelibolu Müdafaasında Osmanlı kuvvetlerini yöneten Alman generali.

17 Şubat 1855 senesinde Pomeranya’da, Stolp şehrinde dünyâya geldi. 1913 senesinde Kasel’deki 22’nci Piyade Alayında Orgeneral iken Balkan Savaşlarında yıpranan Osmanlı ordularını ıslah etmek için Türkiye’ye gönderildi. Rusya, Osmanlı kuvvetlerine bir Alman generalinin gönderilmesini şiddetle protesto etti. Liman, askerî yönetimde yaptığı reformlar yüzünden Enver Paşa ile anlaşamadı. 1915 senesinde Beşinci Ordunun başında, Çanakkale ve Gelibolu’yu İngiliz ve Avustralya donanmalarına karşı başarılı bir şekilde savundu. İngilizlerin câsusluk faaliyetleri sonucu, verdikleri büyük zâyiatı, istihbârât tedbirleri aldırarak önledi. Câsusluk faaliyetlerini Padişah’a rapor etti (Bkz. Çanakkale Savaşları). Liman, bu başarısından sonra 1 Mart 1918’de Suriye ve Filistin’deki Dördüncü, Yedinci ve Sekizinci ordulardan meydana gelen Yıldırım Orduları grubunun başına getirilerek, İngilizlerin daha fazla ilerlemesini durdurdu. Ancak İngiliz generali Edmund Allenby, başarı göstererek bu cepheyi çökertti (Eylül 1918). Liman, Birinci DünyâSavaşı sona erip Mondros Mütârekesi imzâlanınca Almanya’ya döndü ve 22 Ağustos 1929 senesinde öldü.

İngiliz Generali Hamilton, Liman’ın Gelibolu’daki başarısını Hâtırât’nda övmüştür. Türkiyede Beş Sene (Fünf Jahre in Türkei) ve Silahlanmış Millet adlı iki eseri vardır.

LINCOLN, Abraham

Amerika Birleşik Devletlerinin on altıncı başkanı. ABD târihinde kritik bir dönemde, iç savaş başlangıcında, başkan seçildi ve savaş neticelenmeden bir suikast sonucu öldürüldü. Abraham Lincoln, 1852 ile 1860 arasında başkanlık seçimlerinde, köleliğin kaldırılmasını seçim propagandası olarak kullandı. İnsan hakları ve eşitlikle ilgili çalışmalarından dolayı Amerikan târihinde çığır açtı.

Abraham Lincoln, 12 Şubat 1809 senesinde Hodgenville şehrinde doğdu. Hangi dîne mensup olduğu bilinmemektedir. Babası Thomas marangoz idi. Yeni gelen göçmenler, Kentucky’daki arâzilerini ellerinden alınca İndiana’ya göç etmek mecburiyetinde kaldılar. Burada Abraham, bâzı insanların, diğer insanlar elinde hayvandan farksız muâmelelere uğradığını gördü. 14 yaşına gelinceye kadar okul yüzü görmedi. 19 yaşına kadar babasının yanında disiplin altında çalıştı. Ohio Nehrinde bir feribotta iş buldu. Bu sâyede 30 yaşındayken, New Orleans’a kadar gemici olarak gitti. Güneydeki bu liman şehrinde kölelerin açık arttırma ile satılışlarına sık sık şâhit oluyordu. 1832’deki kuzey Illinois’da kızılderililerin ayaklanmasında gönüllü asker olarak görev aldı. Albay olarak görev yaparken tecrübesi ve çevresi genişledi. Yumuşak huyu ve herkese iyilik yapması sebebiyle çevresinde sevildi. 1834’te seçimlere girerek kazandı. Hukuk çalışmaya başlıyan Lincoln, 1836’da hukuk diploması aldı. 1844 senesine kadar muhtelif yerlerde avukatlık yaptı.

1854 senesinde köleliği önleyen Missouri uzlaşmasının kaldırılıp, Kansas-Nebraska bölgesinde köleliği serbest bırakan kânun çıkınca hem Demokrat Partide ayrılıklar başladı, hem de Lincoln köleliği seçim propagandası olarak kullanabileceğine kanaat getirdi. 1854’teki seçimde Whig Partisini demokratlar tehdit ettiler. Bunun üzerine Abraham Lincoln, Whig Partisine, demokratların köleliği savunan adayını desteklemelerini söyledi. Böylece Abraham iki düşüncesine birden kavuştu. Hem Whig Partisi köleliği desteklediği için sarsıldı, hem de kölelik konusu seçim propagandası olma tâzeliğini korudu. Bu arada yeni Cumhûriyetçi Parti kuruldu. 1856, 1858 başkanlık seçimlerine Cumhûriyetçi Partiden başkan yardımcısı olmak için adaylığını koyan ve hepsinde kaybeden Lincoln, nihâyet demokratların ikiye bölünmesiyle 1860’ta çok az oy almasına rağmen başkan seçildi (1860).

Lincoln başkanlık görevine başladığı zaman, güneydeki yedi devlet birlikten ayrıldı. Lincoln birliği sağlamak için gönüllü asker yazdırmaya başlayınca, sınırdaki dört devlet daha birlikten ayrıldı. İç savaş başladı. 1865’te iç savaşı kuzeyliler kazandı. Abraham Lincoln, birliği sağlamak için çok uğraştı. Kuzey ve güney arasındaki düşmanlıkları ortadan kaldırmak istiyordu. Gettysburg’ta yaptığı 268 kelimelik konuşması birliğin sağlanmasına etki etti. Lincoln, ABD’nin ikinci kurucusu olarak kabul edilir. Abraham Lincoln’in Gettysburg konuşması, insan hakları üzerine olup bugün New York’taki hürriyet âbidesi kâidesinde yazılıdır. Lincoln tam bu safhada bir tiyatro oyunu seyrederken oyundaki bir aktör tarafından tabanca ile 1865’te öldürüldü.

LINDBERGH, Charles Augustus

Amerikalı havacı. Atlantiği bir uçtan diğer ucuna kadar, bir başka ifâde ile New York’tan Paris’e kadar uçan ilk pilottur. Bu uçuş 20-21 Mayıs 1927 târihinde gerçekleşti. Bu târihten sonra geçen 14 yıl içinde Lindbergh sporseverlerin hayranlık duyduğu, sevgi gösterdiği bir insan oldu.

Michigan eyâletine bağlı Detroit’te 4.2.1902 tarihinde doğan Lindbergh, 26.8.1974’te Hawai’de öldü. Bir fen öğretmeni olan annesi tarafından yetiştirilen Lindbergh, daha lise yıllarında havacılığa alâka duymaya başladı. Bir süre Wisconsin Üniversitesi Mühendislik Fakültesine devam eden Lindbergh, daha sonra Nebreska’daki bir uçuş okuluna girdi. Bu okulu 1925 yılında birincilikle bitirerek hava kuvvetlerine katıldı.

Stetouis şehrinin işadamları tarafından finanse edilen New York-Fransa uçuşu ve ortaya konulan 25.000 dolarlık mükâfât, Lindbergh’in bu yarışa katılmasına sebep oldu. Long Island’daki Roosevelt havaalanında 20 Mayıs 1927 günü saat 07.30’da başlayan târihî yolculuk 21 Mayıs gecesi saat 10.22’de Paris’in Le Bourget havaalanında sona erdi.

Zamânın ABD BaşkanıCoolitge tarafından Fransa’ya husûsî olarak gönderilen bir kruvazörle ülkesine dönen Lindbergh, bu târihten sonra birçok milletlerarası araştırma uçuşlarına katıldı.

Lindbergh’in bir diğer husûsiyeti de, kendi adını taşıyan kânunudur. Lindbergh’in ilk çocuğunun kaçırılması ve daha sonra öldürülmesi hâdisesi üzerine, Lindbergh Act adlı kânunla, adam kaçırmaya karşı verilecek cezâlar tesbit edildi.

İkinci Dünyâ Harbi sırasında savaş aleyhtârı olarak yaptığı faaliyetler, Lindbergh’in Amerikan kamuoyundaki îtibârının tamâmen silinmesine yol açtı. Savaş sonrasında sivil havacılık teşkilâtlarında çalıştı. 1974 yılında da Hawai’de öldü.

LINNAEUS, Carl

İsveçli biyolog ve fizikçi. 1707-1778 yıllarında yaşamış olan Carl, biyolojide sınıflandırma esasını getirmiş, bütün canlıları bir cetvelde göstermiştir. Onun bu metodu, bugün de kullanılmaktadır.

1707’de Smaland bölgesinde Rashult’ta doğdu. 1727’de Lund Üniversitesine başladı. 1735’te Hollanda’ya gitti. Orada tıp doktoru ünvânını aldı ve üç sene kaldı. Daha sonra Stockholm’de deniz fizikçisi oldu. 1741’de Uppsala’da tıp kürsüsünü kabul etti ve ertesi yıl profesör oldu. 1761’de kendisine asâlet imtiyazı verildi ve Carl von Linné diye anılmaya başlandı.

Linnaeus, bitki ve hayvanlarda ikili isimlendirmeyi başlatmıştır. Bu sistemde Latince veya Yunanca bir isimden sonra özel bir ikinci isim gelmektedir. Bitkiler için yaptığı sınıflandırma ile, o güne kadar târif edilemeyen bâzı bitkiler, kolaylıkla târif edilebildi. Bitki ve hayvanları, iç bünyelerinin benzerliğine göre cins cins gruplandırdı. Botanik ve zoolojide bugün de kısmen kullanılan terminolojiyi (isimlendirmeyi) başlattı.

Bunlardan başka Linnaeus Carl’ın ilaçlar üzerinde, İsveç etnolojisi ve coğrafyası üzerinde de çalışmaları bulunmaktadır. İsveç’in gelişmemiş bölgelerini gezmiş ve gördüklerini anlatmıştır. Linnaeus Carl, bütün canlıların aynı varlıktan ürediğini iddia eden evrim teorisinin aksini savunur. Her türün, mutlak bir yaratıcı tarafından ayrı ayrı yaratıldığını söylerdi. Uppsala’da öldü.

LISTER, Joseph

Modern tıp ve cerrâhîdeki en büyük ilerlemelerden biri olan antiseptikleri keşfeden İngiliz hekim. 5 Nisan 1827’de Essex, Upton’da doğdu. 1852’de Londra Üniversitesinden mezun oldu. Ertesi sene cerrah James Syme’nin yanında çalışmak üzere Edinburg’a gitti ve kraliyet hastahânesine girdi. 1861’de cerrâhîde antiseptik ilkelerini ortaya koydu ve 8 verimli yılını geçirdiği Glasgow cerrâhî kürsüsü direktörlüğünü devraldı. 1877’de ise Londra Kraliyet Üniversite Hastahânesine tâyin edildi.

Lister, Edinburgh ve Glasgow’daki ilk yıllarında iltihap, cerâhatın meydana gelmesi ve iyileşmekte olan yaralarda kan pıhtılaşmasının mekanizmasını keşfetti. O sıralarda Louis Pasteur, mikroorganizmaları göstermiş ve bunların kokuşma ve fermentasyonda âmil olduklarını bulmuştu. Lister, bu mikroorganizmaların aynı zamanda yara infeksiyonlarına da sebep olduğunu ileri sürdü ve dolayısıyla yaralar, bu tesirlerden uzak tutulursa aynı zamanda infeksiyonlardan da uzak tutulacaktı. Pasteur’ün mikroorganizmaları ısı ve filtrasyon ile öldürmesi, cerrahlar açısından pratik olmadığından Lister, bu işi karbonik asit çözeltileriyle yaptı ve cerrâhî infeksiyonların sayısında şaşırtıcı bir azalma görüldü. Listerin antiseptik cerrâhî düşüncesi, bütün dünyâda taraftar kazandı ve günümüze kadar önemli gelişmeler gösterdi.

Lister 1893’te Kraliyet Üniversite Hastânesinden emekliye ayrıldı. İngiliz Koruyucu Tıp Enstitüsünü kurdu. Bu daha sonraları Lister Enstitüsü adını aldı. 1897’de hastalarından Kraliçe Viktorya, onu Baron ünvânıyla Lordlar Kamarasına üye yaptı. Kendisi bu ünvânı alan ilk tıp mensubu idi. Lister, 10 Şubat 1912’de Walner şehrinde öldü.

LISZT, Franz

Macar piyanist ve bestecisi. Macaristan’ın Doborjah kasabasında 1811 yılında doğdu. Dük’ün hayvanlarına bakıp hayatını kazanan ve aynı zamanda piyanist olan babası, Liszt’in ilk öğretmenidir. Küçük yaşında piyano çalmaya başlayarak, on yaşında konser gezisine çıktı. Liszt’in bu husustaki kâbiliyetini gören devrin meşhur piyano öğretmeni Czerny, ona ders vermeyi üzerine aldı. Aynı konserde Beethoven de bulunmuş ve Liszt’i başarısından dolayı tebrik etmişti. İkisi arasında kırk yaş olmasına rağmen yakınlık devâm etmiş ve Beethoven genç müzikçiye bilgiler vermiştir.

İlk operasını 13 yaşında veren Liszt, 1839-1847 yılları arasında pekçok müzik eserleri ve değişik yerlerde konferanslar verdi. Türkiye’ye de gelen Liszt’e Sultan Abdülmecid Han tarafından nişan verilmiştir. 1858’de Roma’ya giderek papazlığa bağlanmış ve 1886 yılında ölmüştür.

Faust Senfonisi diye bilinen senfonisinden başka Macar rapsodileri, piyano konçertoları ve sonatları vardır.

LİBERALİZM

Alm. Liberalismus (m), Fr. Libéralisme (m), İng. Liberalism. Devlet politikasında ve hükümet anlayışında hürriyeti esas alan, toplum hayâtında ve kişilerin yaşayışında hür ve serbest bir hayâtı vazgeçilmez prensip kabul eden bir anlayış, bir sistem. Liberalizm Türkçeye Fransızcadan geçmiştir. Kelimenin asıl menşei, “hür bir şahsa yakışan” anlamına gelen Lâtince “liberalis” kelimesidir.

Liberalizm, tâbir olarak adını on dokuzuncu yüzyıl başlarında İspanya’da kurulan “Liberales” ismini taşıyan siyasî partiden alır. Fakat felsefî bir anlayış olarak bu fikir, çok eskilere uzanır. Eski Yunan filozofları bu fikri hararetle savunmuşlardır. Liberalizm fikri en şaşalı dönemini 1750-1914 yılları arasında göstermiştir. Yirminci yüzyılda modern devlet hayâtında liberalizm fikri oldukça geniş tatbik sahası bulmuştur. Birçok ülkede bu ismi taşıyan partiler, hattâ liberal anlayışı dünyâ çapında yaygınlaştırmak gâyesi ile “Liberal International” kurulmuştur.

Liberalizm fikri, modern Avrupa’nın ilk çağlarında, yâni 17. yüzyılda Milton, Descartes ve Spinoza gibi düşünürler tarafından harâretle müdâfaa edildi. Bu fikir akımı, en parlak ifâdesini, 1789 Fransız İnsan ve Vatandaş Hakları Beyannâmesinde bulur. Gerçekten bu beyannâmenin en karakteristik vasfı, ferdiyetçi oluşudur. Fert her bakımdan toplumun temel unsuru ve esas gâyesi olarak ele alınmıştır.

Liberal devletin toplum ve devlet anlayışı, ferde ve onun irâdesine dayanır. Bu anlayışa göre; insanlar toplum hâlinde, bir devlet düzeni içinde yaşamadan önce “tabiî yaşama hâli” adı verilen bir merhale geçirmişlerdir. İnsanlar aralarında anlaşarak bir siyasî ve sosyal mukâvele (sözleşme) yaparak toplum ve devleti kurmuşlardır. Şu halde, kişinin devlet düzeni içinde sâhib olduğu hakların kaynağı devlet değildir. Devlet kurulmadan önce de fertlerin bir takım hakları mevcuttur. Devlet, bu haklara riayet etmek zorundadır. Zîra devletin varlık sebebi, bu hakların korunmasıdır.

Liberal anlayışa göre; tabiatta kurulmuş bir düzen vardır. Devlet bu düzene müdâhale etmemelidir. Şâyet müdâhale ederse kurulmuş düzen bozulur. Liberalistlerden J.J.Rousseau “İnsanlar hür doğar, fakat yine de her tarafta zincirlerle bağlıdır. Allah, herşeyi iyi yapar, ama insanlar karışır ve en kötü hâle getirirler.” diyor. Yine liberalistlere göre; mademki bütün kötülükler, insanın tabiî düzene müdâhale etmesinden ileri geliyor, o halde, yapılacak şey hâdiseleri kendi çıkışına terk etmektir. Liberalizmde bu düşünce “Bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler!” anlamına gelen “Laissez faire, Laissez passer” formülü ile ifade edilmiştir. Yâni devlet jandarma görevini yapmalı, sâdece suçluları cezâlandırmalı, fakat ekonomiye dokunmamalı, ekonomiyi kendi tabiî kuralları içinde işlemeye bırakmalıdır. Zîra, liberalizme göre; devlet ekonomiye müdâhale ederse onun tabiî düzenini bozar ve aksamalar olur.

Liberalizme göre; ferdin doğuştan kazandığı hakların başında hürriyet, emniyet ve mülkiyet hakkı gelir. Hürriyet, başkasına zarar vermeden herşeyi yapabilmektir. Kişinin hürriyetinin sınırı, diğer kişinin hürriyetinin sınırıdır. Mülkiyet hakkı ise kutsal, dokunulmaz ve vazgeçilmez bir haktır. Kişilerin kânun karşısında ve önünde eşit olmaları, onları mutluluğa götürmek için yeterlidir. Devletin gerçekleştirmek istediği gâye ne kadar kutsal olursa olsun -mesela, gelecekte insanlara daha geniş bir hürriyet ve daha büyük mutluluk sağlamak için dahi olsa- kişilerin doğuştan var olan hürriyetlerine dokunamaz. Yâni, “gâye, her aracı meşrû kılmaz.”

Şu halde, liberal anlayışa göre; “jandarma” vazifesi yapacak olan devlet, ekonomik ve sosyal hayatın işleyişine karışmayacaktır. Zîra, kişi toplumda yapacağı işi seçmekte serbest olursa, kendi yapısına, eğilimlerine ve kaabiliyetine en uygun olan işi seçmeye çalışacaktır. Serbest rekâbet sisteminin tatbik edilmesiyle, piyasaya en iyi mal ve hizmetleri sunan kişiler mücâdeleyi kazanacaklardır. Böyle bir düzende sosyal ihtiyaçlar da kendiliğinden karşılanacaktır. Üreticiler tarafından üretilen mallar, tüketiciler tarafından beğenilip tutulduğu oranda üreticiler kazançlı çıkacaktır. Tüketicilerin zevklerinde veya hayatlarında değişiklik olduğu zaman da üreticiler bu değişiklikleri gözönünde tutup, üretimi ona göre ayarlamak zorunda kalacaklardır. Böylece ekonomik düzen, devleti idâre edenlerin irâdeleri ile değil, ekonomik hayâtın tabiî kânunları ile sağlanacaktır. Bu tabiî kanunlar, fizik dünyâsındaki kânunlar kadar kesindir. Bu tabiî kânunların işleyişini engelleyici bütün tedbirler, zararlı ve neticede başarısız kalmaya mahkûm olacaktır. Böylece hususî teşebbüsleri frenlemek veya teşvik etmek için gayret göstermek tamâmen yersizdir ve gereksizdir; serbest rekâbet ilkesi, ekonomiyi en iyi iktidardan daha iyi yönetecektir. Ekonominin tabiî kânunları, bilhassa fiyat mekanizmasının işleyişinde kendini hissettirecektir. Bu sebeple, fiyatlar tamâmen serbest bırakılmalıdır. Âdil olan veya olmayan fiyat yoktur. Görünüşte aşırı yüksek bir fiyat üretimin artmasını sağlar ve üretimin artması da fiyatların düşmesine sebeb olur. Dolayısıyle, kazanç sosyal bir mükâfat, iflâs ise hak edilmiş bir cezâdır.

Liberalizmin bu anlayışı daha sonra, özellikle 19. yüzyılda değişikliğe uğradı. Bilhassa, “tekel”lerin kurulması, kartel, tröst gibi değişik adlar altında, anlaşmalarla gerçekleştirilen, işletmeler arası birleşmeler, liberalizmin temel prensibi olan serbest rekabet ilkesini kökünden sarsmıştır. Tekellerin hâkim olduğu bir ekonomik ortamda, tüketicinin korunması kendiliğinden gerçekleşemeyecektir. Bu durum karşısında devlet, üreticilerarası anlaşmaları, tekel ve kartellerin fiyat politikalarını denetlemek mecburiyetinde kalmıştır.

On dokuzuncu yüzyılda önemli ekonomik, sosyal hayâtı etkileyen bir gelişme de işçi kuruluşlarının ve işçi sınıfının ortaya çıkışıdır. Bu yüzyılda bir başka gelişme de her on yılda bir periyodik ekonomik krizlerin ortaya çıkışıdır. Ekonomik krizler ise liberalizmin ekonomi anlayışına tamâmen terstir. Görülüyor ki, târihî gelişme, liberal devlet düşüncesinin iyimser inançlarının ve tahminlerinin gerçekleşmediğini göstermiştir. Liberalizmin düştüğü bu kriz, demokrasiyi de tehlikeye düşürmüştür. Zîra komünizm taraftarları, liberalizmin tam tatbiki sonucu toplumda gelir dağılımı konusunda ortaya çıkan aşırı dengesizlikten, düşünceleri istikâmetinde istifâde etmeye kalkışmışlardır.

İşte, liberalizmin düştüğü bu kriz karşısında liberalistler yeni bir anlayışı kabullenmek zorunda kalmışlardır. Bu da devletin ekonomik alana zaman zaman müdâhale etmesidir. Bunun sonucu, bugün bütün eski liberal-kapitalist devletlerde, sosyal devlet, dediğimiz bir devlet anlayışına yer verilmiştir. Bu tip devlet anlayışında da temel prensipler yine liberal anlayıştan gelir; fakat devlet artık sadece suçluları cezalandıran jandarma fonksiyonu değil, aynı zamanda ekonomik alana müdâhale etmekte, narh-fiyat koymakta, muhtelif ekonomik tedbirler almaktadır. Sonuç olarak, eski liberal anlayışın iflas ettiği söylenebilir. “Bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler” formülü işlememiştir. Bu durumu tabiî karşılamak gerekir. Zîra, bu anlayışta nazarî olarak bütün insanlar için kabul ve îlân edilmiş olan hak ve hürriyetlerden gerçekte sâdece maddî bakımdan varlıklı küçük bir zümre faydalanabiliyordu. Uzun ve acı tecrübelerden sonra kişileri, “Ne hâlin varsa gör!” anlamına gelen bir hürriyet anlayışının ezici yükünden kurtarma mecburiyeti anlaşılmıştır. Devletin artık seyirci kalmayacağı ortaya çıkmıştır. Sosyal devlet anlayışında ise fert, liberal devletlerin aksine, artık mücerret (soyut) bir varlık değil, fakat içinde yaşadığı toplumun sosyal şartları ile çevrili, “ihtiyaç sâhibi vatandaş” olarak ele alınmıştır.

İslâm dîni, iktisâdî alanda prensip îtibâriyle liberalizmi kabul etmiştir. Yâni İslâmiyette kişilere serbestçe iktisâdî faaliyetlerde bulunma hakkı verilmiştir. Kural olarak kâr haddi yoktur. Aynen liberal sistemde olduğu gibi devlet, ekonominin işleyişine müdâhale etmez. Fakat, liberalizmin temeli olan “Bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler” prensibi İslâmiyette mevcut değildir. Liberalizm, bu düşünceye dayandığı için sonunda kapitalizme dönüşerek insanların nefretini kazanmış ve iflas etmiştir. Halbuki, İslâm dîni temelde liberalizmi kabul ettiği halde bâzı müesseselerle kapitalizme kaymayı önlemiş ve zekat, beytülmal ve sadaka gibi müesseseleri ile fakirin hakkını korumuş, zenginin daha zengin, fakirin ise daha fakir olmasını önlemiştir. Liberalizmde ise bu müesseselerin hiçbiri mevcut değildir.

LİBERYA

DEVLETİN ADI

Liberya Cumhûriyeti

BAŞŞEHRİ    

Monrovia

NÜFÛSU      

  2.780.000

YÜZÖLÇÜMÜ 

 99.067 km2

RESMÎ DİLİ   

İngilizce

DÎNİ  

Hıristiyanlık

PARA BİRİMİ

Liberya doları

Afrika’nın batı kıyısında yer alan en eski zenci cumhûriyeti. Kuzeyde Sierra Leone ve Gine; doğuda Fildişi Kıyısı, güney ve batıda Atlas Okyanusu ile çevrilidir.

Târihi

Liberya toprakları, 16. yüzyıldan îtibâren Portekizliler tarafından keşfedilmiştir. Liberya’nın modern târihi, 1821’de Amerika Birleşik Devletlerinden âzâd edilen kölelerle yüklü bir geminin, Monrovia’ya gelmesiyle başladı. 1847’de ülkeye yeni yerleşmiş olan zenciler, kendilerinin buraya gelmesini destekleyen Amerikan Sömürge Cemiyeti ile bağlarını kopararak, bir istiklâl beyannâmesini yayınladılar. Kabîleler, bu Amerikan-Liberyalılarının 19. yüzyılın ikinci yarısında içeri doğru yayılmasına karşı koymaya çalıştı. Grebo ve Kru kabîleleri, 20. yüzyıla kadar Amerikan-Liberyalılarına karşı direnmeye devam etti. En son büyük kabîle ayaklanması, 1915’te vukû buldu. Liberya müttefikler safında İkinci Dünyâ Savaşına girdi. Savaş sonrası dönemde ABD ile karşılıklı savunma paktında olan Liberya, soğuk savaş meselelerinde batı taraftarı bir ülke oldu. Birleşmiş Milletler Teşkilâtının kurulduğu sene, bu teşkilâta üye oldu. 1960’da, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyine seçilen ilk Afrika devleti oldu. 1963’te Afrika Birliği Teşkilâtına kurucu bir üye olarak katıldı. 12 Nisan 1980’de, o zamâna kadar Afrika’nın en istikrarlı ülkesi olarak bilinen Liberya’da Başçavuş Samuel K. Doe başkanlığındaki darbe ile yönetimi askeriye ele geçirdi. Darbede başkan öldürüldü. İşbaşına gelen 17 üyeli cunta hükûmeti, anayasayı geçici olarak iptal etti. Askerî yönetimin hazırladığı Anayasa 1984 Temmuzunda kabûl edilerek yürürlüğe girdi. 1985’te yapılan seçimleri, General rütbesi alan Doe, hîle karıştırarak kazandı. Doe’nin yönetiminden dolayı çıkan iç karışıklıklar savaşa dönüştü. Başkan Samuel Doe Eylül 1990’da devrildi. Amos Sawyer başkanlığında bir geçici hükûmet kuruldu. Çarpışan karşıt gruplar arasında ateşkes antlaşması imzâlandı. Fakat buna rağmen yer yer küçük çapta çatışmalar devam etti. 1992’de toplanan konferans geçici başkanlığa tekrar Sawyer’i getirdi. Gruplar arasında görüşmeler devam etmektedir (1993).

Fizikî Yapı

Liberya 99.067 km2lik bir yüzölçümüne sâhiptir. Ülke toprakları genel olarak iki coğrafi bölgeye ayrılır: Kıyı ovası ve üzerinden birçok nehirlerin geçtiği yayla. Kıyıdaki ova, içeriye doğru yaklaşık 50 km kadar uzanır. Sonra, tedricî olarak, deniz seviyesinden yüksekliği 250 metre olan bir yaylaya dönüşür. Moro, Lofa, St. Paul, St. Jhon ve Cess nehirleri, kıyıya paralel yapılacak bir yolculuğu zorlaştırırlar. Yayla bölgesi yüzeyi, Bomi Tepeleri ve Bong ve diğer dağlarla bölünmüştür. Yüksekliği 1850 m’ye ulaşan Nimba Dağı, Gine sınırı boyunca uzanır.

İklim

Kıyıda iklim, sıcak ve nemlidir. Senelik sıcaklık ortalaması 27°C’dir. Fakat, ocak ayında sahradan rüzgâr estiğinde sıcaklık 10°C’ye kadar düşer. Nisan-ekim ayları arasında yağış miktarı 5000 mm’yi aşar. İç kesimde, kıyıya nazaran yağmurlu mevsim daha kısadır ve geceler daha soğuktur.

Tabiî Kaynaklar

Liberya, 1950’den beri işletilen, zengin demir, mâden yataklarına sâhiptir. Demir mâdeni bakımından Afrika’da birinci durumdadır. Elmas ve altın da çıkarılır, fakat mevcut kurşun, manganez ve boksit yatakları pek işletilmemektedir. Ormanlar, bol miktarda bulunan, fakat az değerlendirilen abanoz, maun ve diğer değerli ağaçlarla doludur.

Bir zamanlar Liberya’da, vahşî hayvanlar bol miktarda bulunuyordu. Şimdi ise arasıra leoparlarla, timsahlara ve hattâ fil sürülerine rastlanır. Ayrıca, çok kısa boylu su aygırları görmek de mümkündür. Taşlık arâzi ve uyku hastalığı taşıyan gece sineği, hayvanlara zararlı olmakta ve bunların yetiştirilmesini zorlaştırmaktadır.

Nüfus ve Sosyal Hayat

Ülkenin nüfûsu 2.780.000’dir. Bu nüfus, iki ana gruptan ibârettir. Kabîle halkı ve ABD’den âzâd edilerek ülkeye gelip yerleşenlerin soyundan gelenler, yâni Amerikan-Liberyalıları. Nüfûsun % 5’ini meydana getiren Amerika-Liberyalıları, ülkedeki çoğu siyâsî ve sosyal başkanlıkları elinde tutar. Bunlar kıyı şehirlerinde oturmakta olup, resmî dil olan İngilizceyi konuşurlar. Avrupaî tarzda giyinirler ve çoğu Protestan ve Katoliktir.

Liberyalıların büyük çoğunluğu ise 16 kabîle grubundan birine üyedir. Her kabîlenin kendine has, dili, âdeti ve dîni vardır. En büyük gruplar, iç kesimde yaşayan Kpell ve öncelikle güney kıyısına yerleşmiş olan Bossa kabîleleridir. Aralarındaki kin, kabileleri biribirine yanaştırmamakda bu ise bölünüp zayıflamalarına sebeb olmaktadır. Her kabîlede, kendi bölgesinde bağımsızca asâyişi düzenleyen, halkını savunan ve yolları, pazarları düzenleyen 12 veya daha fazla başkanlar bulunur. Kabîle halkı, esas îtibâriyle küçük köylerde, orman içlerinde yaşar. Tarım yaparak, avlanarak ve bal ve diğer orman ürünleri, toplayarak geçinirler. Çoğu sıtma, verem, cüzzam ve tüberküloz gibi hastalıklara yakalanırlar. İç kesimde yeni yapılan yollar ve okullar kabîle âdetlerini değiştirmeye başlamış ve kabîle halkına mâden ve kauçuk işletmelerinde iş imkânı sağlamıştır.

Az sayıdaki Amerikalı, Avrupalı, ve Asyalılar üçüncü grubu meydana getirirler. Bunlar ülkede öğretmen, işadamı olarak bulunurlar. Sâdece zenci soyundan gelenler Liberya vatandaşlığına geçebildiğinden, Liberya vatandaşı olamazlar. Liberya, Afrika’nın okuma-yazma oranı en düşük ülkelerinden biridir. Bütün okul çağındaki çocukların ancak % 10’u okula kayıtlıdır. Pek az Liberyalı, dış ülkede veya kendi memleketinde Liberya Üniversitesinde; Cuttington College’de ve Our Lady of Fatinma College’de üniversite seviyesinde tahsil görür.

Siyâsî Hayat

1847’de yapılan Liberya anayasası, ABD’nin anayasasına benzer. Millî hükûmetin yetkileri bir başkan, senato ve temsilciler meclisi ve anayasa mahkemesinden ibâret yasama organı arasında paylaşılmıştır. Başkan 8 yıllık süreyle seçilir ve dört yıllık sürelerle sınırsız sayıda tekrar seçilebilir. Senatörler, altı yıllık süreyle ve temsilciler dört yıllık süreyle seçilir. Anayasa mahkemesi ve daha alt seviyedeki mahkeme hâkimleri, ömür boyu görev yapmak üzere seçilirler. Uygulamada, âile ve bölge bağları, hükûmet dâirelerine girebilmek için önemli faktörlerdir. 1877-1980 arasındaki her seçimi Trve Whig Party (gerçek Amerikan bağımsızlık savaşı taraftarı parti) kazanmıştır. 1980’de yönetimi bir darbe ile askeriye ele geçirmiştir. Cuntanın hazırladığı anayasa, 1984’te kabûl edilmiştir. 1985’te yapılan seçimleri cunta başkanı Doe kazandı. 1990’da yapılan darbe sonunda, hükûmet başkanlığına geçici olarak Sawyer getirildi.

Bütün yetkiler merkezî hükûmette olmakla birlikte, devlet, ilçe ve eyâletlere bölünmüştür. Bütün ilçe ve eyâletlerdeki hükûmet ve belediye görevlileri, başkan tarafından tâyin edilir. Mahallî ünitelerin vergi koyma yetkisi yoktur. Bunlar, sâdece Monrovia’daki merkezî hükûmetin verdiği yetkileri uygularlar. Liberya, Birleşmiş Milletler Teşkilâtına ve Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyine üyedir.

Ekonomi

Liberya ekonomisi, tarıma ve ormancılığa dayanır. Ülkede iç tüketim için, pirinç, muz, manyok gibi bitkiler yetiştirilir. Hükûmet, dünyâ pazarlarında satış için, kahve, kakao, hurma, turunçgiller ve kolacevizi gibi bitkilerin yetiştirilmesini teşvik etmektedir. Liberya’nın tarım ihrâcâtındaki en değerli ürünü, dışarıya satılan mallar arasında demirden sonra ikinci sırayı alan, kauçuktur. Kauçuğun çoğu, toprağı Liberya hükûmetinden kirâlayan ABD firmaları tarafından büyük imtiyazlı bölgelerde yetiştirilir.

İkinci Dünyâ Savaşından sonra keşfedilen demir cevheri, hızlı ekonomik gelişmeyi sağlamakta, geliri yükseltmektedir. Bunun sâyesinde karayolları, demiryolları ve hidroelektrik santralı kurulmuş, yatırım artmış ve eğitim kolaylaşmıştır. Liberya’da birkaç çeşit îmâlat tesisi vardır. Petrol rafinerisi, kauçuk işletmesi, balık konserve îmâlathânesi gibi. Liberya ekonomisi, en iyi müşterisi olan ve kendine mâmul maddelerin çoğunu temin eden ABD’nin ekonomisine sıkı sıkıya bağlıdır. Bununla berâber, Avrupalıların ve Asyalıların ülkedeki yatırımları gün geçtikçe süratle artmaktadır.

Ülkede ulaşım, daha çok karayolu ile sağlanmaktadır. Ülkenin doğusundan batısına ulaşan 610 km’lik bir karayolu ile genelde mâden taşımacılığında kullanılan 500 km’lik bir demiryolu vardır. Nonrivia’da her cins uçağın inebileceği bir havaalanı mevcuttur.

LİBOR

Alm. Libor, Fr. Libor, İng. Libor. Londra piyasasında yürütülen işlemlerde, bankaların kullandığı kredilere uygulanan fâiz oranları. LIBOR; London Interbank Offered Rate ifâdesinin kısaltılmış şeklidir. LIBOR uluslararası kredi işlemlerinde sık sık başvurulan bir ölçü ve kriterdir.

LİBRE (=Pound, 1b)

Alm. Pfund (n), Fr. Livre (m), İng. Pound. İngiliz birimler sisteminde, kütle veya kuvvet birimi, kütle olarak 1 libre veya 1 pound, 453,59237 gr-kütleye; 1 libre-kuvvet (=1 paund-kuvvet) ise 4,4482 newton’a eşittir (Bkz. Birimler). İngilizler pound’u, 1415 senesinden sonra kullanmaya başladılar. Bu ağırlık birimi, İngilizlere, Fransızlardan geçmiş olup, hâlen İngiltere, Avustralya, Yeni Zelanda, Güney Afrika Cumhûriyeti ve ABD’de kullanılmaktadır.

LİBYA

DEVLETİN ADI

Libya Arap Halk Sosyalist Cemâhiriyesi

BAŞŞEHRİ    

Trablus

NÜFÛSU      

4.447.000

YÜZÖLÇÜMÜ 

1.759.540 km2

RESMÎ DİLİ  

Arapça

DÎNİ  

İslâm

PARA BİRİMİ 

Libya dinarı

Afrika kıtasının, kuzeyinde Akdeniz kıyısında yer alan bir ülke. 32°-20° kuzey enlemleri ile 10°-25° doğu boylamları arasında kalır. KuzeydeAkdeniz, doğuda Mısır, güneydoğuda Sudan güneyde Nijer ve Çad, batıda ise Cezâyir ve Tunus’la çevrilidir.

Târihi

Libya’nın bilinen ilk târihi, ülkede mevcut mağara, harâbe ve eski eserler üzerinde yapılan araştırmalara göre, M.Ö. 400 yıllarında yaşamış olan Berberîlerle başlar. Eski Yunanlılar Libya’nın en eski yerlileri olarak bilinen Berberîlere, “Lebular” ve ülkeye de “Lebu” diyorlardı. Zamanla bu kelime, “Libya” şeklinde söylenmiştir. Berberîler, uzun müddet Fenikelilerin istilâsında kalmışlardır. Libya, bundan sonra birçok milletlerin istilâsına uğradı ve pekçok medeniyetlerin tesirinde kaldı. Libya’yı önce Kartacalılar, sonra Romalılar idâreleri altına aldılar. Romalılar buraya “Afrika” adını verdiler. Bu isim yıllar sonra bütün kıta için söylenir oldu. Libya, bunlardan sonra 642 yılına kadar Vandallar ve Bizanslıların istilâsında kaldı.

Mekke’de doğan İslâm güneşi, 642 yılında Libya’yı aydınlatarak, Afrika karanlığını ve Bizans zulmünü ortadan kaldırdı. Emevî orduları bölgeyi bunlardan temizleyerek, İslâm dîninin buralarda yayılmasına sebeb oldu. Emevîlerden sonra kurulan Abbâsî Devletinin meşhur halîfesi Hârûn Reşîd zamanında, Libya’ya “Ifrikiye” adı verildi ve devlete bağlı vâlilerce idâre edildi. Uzun yıllar Abbâsi hâkimiyetinde kaldıktan sonra, 910 yılında Fâtimîlerin işgâline uğradı. Kısa bir müddet sonra, önce Eyyûbi Devletine daha sonra Memlûklere bağlandı. Libya 1551 yılına kadar Memlûk sultanlarının idâresi altında kaldı. Aynı yıllar, Osmânlı Devletinin Asya, Avrupa ve Afrika’da fetihler yaparak zaferden zafere koştuğu yükselme dönemidir.

Bir zamanlar İspanya ve Malta şövalyelerinin elinde inleyen Trablus, 1551 yılında, meşhur Kaptan-ı derya Turgut Reis tarafından fethedilmiş ve Libya, Osmanlı Devletine bağlanmıştı. Libya, 400 yıl Osmanlı adâleti ve idâresi altında huzur ve refah içinde yaşadı. Osmanlı Devletine bağlı ayrı bir il idi. Osmanlı pâdişahının tâyin ettiği vâlilerce idâre edilir ve her yıl devlete vergi verirdi. Fakat Osmanlı Devletinin son zamanlarında iş başına geçen İttihat ve Terakki Partisinin beceriksizlikleri, üç kıtaya yayılmış büyük Osmanlı topraklarının elden çıkmasına sebep olduğu gibi, Libya da aynı âkıbete uğradı. İttihat ve Terakkicilerin tecrübesiz ve bilgisiz idâreleri sırasında Libya’ya gerekli önem verilmedi. Dünyânın içinde bulunduğu siyâsî buhranlar Afrika’da da kendisini göstermiş ve İtalyanlar, Libya’ya saldırmışlardır. Bundan sonra Libya, diğer Afrika ülkeleri gibi Avrupalı milletlerin mücâdele alanı olmuştur. Nihâyet 1911 yılında Ouchy Antlaşması ile ülke, İtalyanların eline geçti. Bu târihten îtibâren 1951 yılına kadar devâm eden kargaşalıklar dönemine girdi.

Libya’daki mevcut azınlıkların liderleri olan Ahmed eş-Şerîf, M.İdris ve M.İbn Ali el-Sanûsi gibi emirler, Avrupalılara karşı isyânları başlattılar. Ülke içinde İtalyanlarla şiddetli çarpışmalar oldu. İtalyanlar birçok katliamlar yaptılar. Nihâyet müttefiklerin yardımı ile 1951 yılında yabancıların idaresi son bularak Libya Krallığı kuruldu. 1953 yılında Arap Birliğine ve 1955 yılında da BM’ye üye oldu. Libya, 1963 yılında on yönetim bölgesine ayrıldı. Krallık, 1969’da meşrûti krallık hâline getirildi. Fakat çok geçmeden iki yıl sonra ordu içindeki genç subaylar grubu ihtilal hazırlığına girdiler. O sıralarda Türkiye’yi ziyâret etmekte olan Kral İdris devrildi. İhtilâl sırasında yüzbaşı rütbesiyle Silahlı Kuvvetler Komutanı olan Kaddâfi, ihtilâlden sonra, önce başbakan ve sonra da devlet başkanı oldu. Muammer Kaddâfi, ülke yönetimini ele geçirdikten sonra “ihtilâl lideri” olarak Libya’yı yeni bir düzen içine soktu. Arab-İsrâil Harbi netîcesi parçalanan Arab Birliği yerine Mısır ve onun yanında yer alan Arap ülkelerine karşı, Red Cephesini kurdu. Rusya ile yakın ilişkiler içerisine girerek politikasını Moskova’ya paralel bir tarzda yürüttü. Kendisinin yazdığı ve sosyalist fikirlerini ihtivâ eden Yeşil Kitab istikâmetinde bir Arap Birliği düşüncesine kapıldı. Mısır ile birleşme çabası boşa çıkınca Sûriye ile birleşme kararı aldı.

1980’de, bir uranyum kaynağı olan Çad ile resmî olarak birleşti. Son olarak Tunus ile birleşmeye teşebbüs edildiyse de, Mısır birleşmesi gibi başarısızlığa uğradı ve birçok karışıklıklar ortaya çıktı. Libya’daki ABD ve İngiltere’ye âit üsler kapatıldı. ABD ile karşılıklı ticarî misillemelerin ve Akdeniz’deki askerî sürtüşmelerin arkasından ABD uçakları Trablusgarb ve Bingazi’yi bombaladı. Bu saldırı Kaddâfi’nin ülke içindeki yerini yeniden güçlendirdi (1986). Libya’nın Mısır, Uganda ve Çad’ın içişlerine karışmaya kalkışması üzerine, bu ülkelerde birçok silahlı çatışma meydana geldi. Çad’a gönderilen Libya kuvvetleri mağlup olarak geri döndü. Kaddâfi, Castro politikasını Afrika kıtasında benzeri bir şekilde tatbik ederek Libya’daki birçok müesseseleri devletleştirmiş ve hür dünyâ ülkeleri ile olan ilişkilerini gerginleştirmiştir. 1986’dan îtibâren Amerika’nın Petrol ve havacılık sektörlerine uyguladığı ambargo, büyük ekonomik sıkıntıya yol açtı. 1990 yılında Kaddafi, Amerika ile ilişkilerini geliştirmeye başladı.

Fizikî Yapı

Yüzölçümü 1.759.540 km2ye ulaşmaktadır. Toprak bakımından Afrika’nın dördüncü büyük ülkesidir. Bu geniş toprakların hemen hemen % 95’i çöl veya kurak arâzidir. Kuzeyde Akdeniz ve güneyde Ekvator Afrikası arasında bir kum denizine benzeyen Büyük Sahra Çölünün, yaklaşık 1300 km uzunluğundaki büyük bir bölümü, Libya topraklarının tamâmına yakın kısmını meydana getirir.

Libya’nın, Tunus ve Mısır arasında bulunan Akdeniz kıyılarının uzunluğu, yaklaşık 1912 km’dir. Kıyıdan îtibâren gittikçe yükselen Libya toprakları, umûmiyetle yüksek yayla görünümünde olup, başlıca üç büyük bölgeye ayrılır; Bunlar Fizan, Trablus ve Sirenaik bölgeleridir.

Akdenize bir kavis şeklinde girmiş olan Sirenaik bölgesi, düz girintisiz çıkıntısız olan kıyılardan îtibâren yükselmeye başlar. Kıyıya paralel uzanan Yeşil Dağı (Cebel-ül-Ahdar) buradaki mevcut yaylanın en yüksek yeri olup, yaklaşık 880 m yüksekliğindedir. Kuzeydoğudaki bu yüksek yayla, güneydeLibya Çölüne doğru alçalmaya başlar.

Sidra Körfezinin batısında yeralan ve ortalama 650 m yüksekliğinde olan Trablus bölgesi, irili ufaklı vahalara sâhip olup, verimli topraklarla kaplıdır. Bu bölgenin en yüksek yeri olan Nefusa Dağı, bölgeyi kuzey rüzgârlarına karşı örter.

Libya topraklarının büyük bir bölümünü meydana getiren ve Kuzey Afrika’yı hemen hemen kaplamış olan Büyük Sahra Çölü ıssızdır. Sahra Çölünde iklim de çok farklılık gösterir. Bâzı yerlerine on yıl boyunca hiç yağmur yağmaz.

İklim

Libya iklimi yükseklik ve denize yakınlık bakımından çeşitlilik arz eder. Fakat genel olarak ülke, çöl ikliminin tesiri altındadır. Yazları oldukça sıcak ve kurak, kışları çoğunlukla ılık ve az yağışlı geçer. Bu yağışlar, birkaç haftayı bulmaz. Bahar aylarında güneyden esen Ghibli rüzgârı, Sahranın kavurucu sıcaklığını kuzeye doğru taşır.

Kıyı bölgelerde Akdeniz iklimi ve kıyıya yakın ve paralel uzanan yaylalarda yüksek ova iklimi hüküm sürer. Libya’da genel olarak yıllık sıcaklık ortalaması kışın 15°C ve yazın 38°C civârındadır. Bugüne kadar en fazla (rekor seviyede) sıcaklık, 1922 yılında Aziziye bölgesinde 58°C olmuştur. Yıllık yağış ortalaması Trablus’ta 400 mm, Sirenaik’de 500 mm’dir.

Kuzey yükseltiler, çoğunlukla üzüm bağları ve meyve bahçeleri ile kaplı iken, güney bölgelerde koruluklar bodur çalılar ve otlara rastlanır. Daha güneyde ise bu bitki örtüsü de bulunmaz ve kavurucu sıcaklığın getirdiği yarı yarıya çatlamış çöl toprakları mevcuttur. Trablus bölgesi, tarım ürünleri bakımından en fazla verimin alındığı vahalara sâhiptir. Kıyı ile Nefusa Dağı arasında yer alan Gefera Ovası umûmiyetle ağaçlık bölge olup, verimli topraklara sâhiptir. Çöllerin bol olduğu Fizan bölgesinde ise yer yer görülen vahalar sâdece hurma ağacı yetiştirilmesine imkân verir.

Tabiî Kaynaklar

Libya, yer îtibâriyle Akdeniz kıyısına yakın olmakla berâber, Afrika kıtasının özelliklerini üzerinde taşıyan bir ülkedir. Kıyı bölgeleri hâriç, ülkenin % 95’i çöl veya kurak topraklardan meydana gelir. Büyük SahraÇölünün ülkeye çok tesiri vardır. Çölün % 20’lik bölümü saf kumdur, diğer bölgeleri ve özellikle Libya topraklarında kalan kısımları, çıplak iri kayalıklardan meydana gelmiştir.

Trablus ve Sirenaik bölgelerinde yer yer yeşil sahalar mevcutsa da, güneydeFizan bölgesinde vahaların bulunduğu bölgeler hâriç, sâdece çölün kurak ve yarı çatlak toprakları yer alır. Vahalar civârındaki ağaçlıklar dışında ülkenin önemli bir orman zenginliği yoktur.

Kıyı bölgeler nisbeten sulak olup, Akdeniz ikliminin tesirinde kalan muhitlerde zeytinliklere ve ardıç, zakkum gibi nâdiren yetişen ağaç topluluklarına rastlanır. Mâden bakımından fazla zengin olmayan Libya’nın en önemli gelir kaynağı, petroldür. Mevcut petrol yatakları ülke ihtiyacını karşıladığı gibi önemli ihraç kaynağı durumundadır.

Nüfus ve Sosyal Hayat

Libya nüfûsu 4.447.000 olup, bunun büyük çoğunluğu kuzeybatı bölgesi ve özellikle Trablus civârında yaşamaktadır. Ülke topraklarının çok geniş olması ve ayrıca büyük bir bölümünün hayat şartları için müsâit olmaması sebebiyle nüfus yoğunluğu çok düşük olup, ancak kilometrekareye bir veya iki kişi düşmektedir. Bu rakam Trablus bölgesinde biraz artarak beş kişiye ulaşır.

Nüfûsun büyük bir bölümü Arap veya Araplaşmış Berberîlerden meydana gelir. Trablus, Bingâzi, Derne, Zuara, Homs, Misurata ve Beyda nüfûsun en kalabalık olduğu başlıca büyük şehirlerdir. Şehirlerden başka, ülkenin özellikle batı kesiminde yer alan vahalardaki insanlar, dâimâ çölün getirdiği birtakım zorluklarla karşı karşıyadırlar. Bunlardan iç bölgelerde bulunan Sebha, Murzuh, Cufra, Derg ve Gadames vahaları nisbeten kalabalıktır. Buradaki insanlar çoğunlukla sepet örme, deve yetiştiriciliği ve deri dabağlamacılığı işleriyle uğraşırlar. Nüfûsun sâdece % 5’i hemen hemen tamâmen çöl olan Fizan bölgesinde yaşar.

Resmî dil Arapça olup, halkın tamâmı tarafından konuşulur. Ayrıca Berberîce, Tebuca ve Sudanî dillerine de çok az olmak üzere rastlanmaktadır.

Libya halkının çoğunluğu Sünnîdir. Pek az olmakla birlikte Vehhâbilik ve mezhepsizlik de taraftar bulmuştur.

Libya’da eğitim ve öğretim seviyesi düşük olup, halkın yaklaşık % 50’si okur-yazardır. 1940-1943 yılları arasında ülkedeki bütün okullar İtalyanlarca kapatılmıştı. Daha sonra yavaş yavaş okullar açılmaya başlandı ve dışardan öğretmenler getirildi. Devlet, ülkenin en önemli gelir kaynağı olan petrol kârlarını bu alanda harcamaya hız verdi. 1956 yılında ilk üniversite (Libya Üniversitesi) açıldı. 1960 yılından sonra okulların sayısı artırıldı. 6-12 yaş grubuna öğretim mecbûriyeti getirildi. Berda’daki İslâm Üniversitesi, ülkenin ikinci büyük üniversitesidir. Ayrıca ülkede tarım endüstrileri, teknik ve meslek okulları mevcuttur. Devlet okullarında ihtilâlden sonra eğitim ve öğretim, sosyalist felsefe esaslarına göre yürütülmektedir. Libya’da basın ve yayın, devlet kontrolündedir. Günlük olarak yayın yapan 7 özel gazete devletleştirilmiştir. Sağlık hizmetleri de devlet kontrolündedir.

Libya, uzun yıllar Osmanlı idâresi ve Türk-İslâm kültürü altında kalmıştır. Bundan başka Birinci Dünyâ Harbinin cereyan ettiği cephelerden biridir. Dolayısıyla târihî mîrası, Libya’ya turizm açısından önemli bir gelir kaynağı teşkil etmektedir.

Siyâsî Hayat

Önceleri meşrûtî krallıkla yönetilmiş olan Libya, 1960 ihtilâlinden sonra cumhûriyet rejimine dönmüştür. Her ne kadar hâlihazır idâre şekli İslâm cumhûriyeti ise de, bütün güç “İhtilâl Konseyi”nin ve onun ihtilal lideri Muammer Kaddâfi’nin elindedir. Bir yandan sosyalizm prensiplerini uygulayarak, diğer yandan da mevcut Müslüman potansiyeli kullanarak, Arap dünyâsının ve İslâm câmiasının lideri olma arzusunda olduğu için, idârî tarzı birtakım tezatlar arz eder. Libya’nın, askerî cunta idâresinde, bir devlet başkanı, bir başbakanı ve bakanlar kurulu mevcuttur. Devlet başkanı Kaddâfi, aynı zamanda İhtilâl Komuta Konseyi Başkanıdır. Ülkeyi her bakımdan kontrolünde bulunduran İhtilâl Komuta Konseyi, başbakan ve bakanlar kurulunu tâyin etmektedir. Bu tâyinler devlet başkanınca onaylanmaktadır.

Libya, 10.9.1980 târihinde, Suriye ile birleştiğini açıklamıştı. Ortak bir hükûmet ve ortak bir devrim kongresinin kurulacağına dâir bildiri yayınlandı. Fakat bu birleşme fiilen gerçekleşmedi. Aynı olay Mısır ile de tekrarlanmış ve bir netîce alınamadığı gibi aksine ülkeleri birbiriyle çatışma safhasına getirecek derecede, dostluk münâsebetleri bozulmuştu.

İdârî olarak on ayrı bölgeye ayrılmış olan Libya, askerî kontrol altında merkezî bir cumhûriyet olup, 1969’dan bu yana “sosyalizm” ve “üçüncü evrensel teori” fikirleriyle dolu Yeşil Kitap istikâmetinde yönetilmektedir. Libya’nın yeni adı “Libya Arap Halk Sosyalist Cemâhiriyesi” olarak değiştirilmiş ve “hükûmet ve devlet”yerine “Büyük Halk Kongresi” kurulmuştur. Buna göre Halk Kongresinin beş kişilik “Sekreterya”sının birinci sekreteri, Devlet Başkanıdır.

Kaddâfi, tıpkı Castro gibi Moskova taraftarı bir politika tâkip etmiş, yeni bir fikir sistemi kurma çabasına girmiştir. Uyguladığı bu politika, Libya’yı komşuları, diğer Afrika ülkeleri ve hür dünyâ ülkeleri ile çeşitli sürtüşmelere getirmiştir. Bir İslâm Cumhûriyeti olmak iddiasını taşımasına rağmen, devlet idâresinde İslâm dîninin temel esaslarını reddederek, İslâmla ilgisini sâdece isim seviyesinde tutmuştur.

Ekonomi

Önceleri son derece bozuk olan ekonomik denge, petrol yataklarının bulunması sâyesinde normale döndü. Bugünkü durum îtibâri ile ekonominin yardımcı unsurlarını tarım ve hayvancılık teşkil ediyorsa da, asıl ana gelir, petrol ve petrol ürünlerindendir. Son yıllardaki petrol ihrâcatının önemli ölçüde artışı, Libya’yı dünyâya tanıtmış ve dünyâda petrol ihrâç eden ülkelerin altıncısı durumuna getirmiştir. Petrolden başka diğer önemli gelir kaynağı tabiî gazdır. Fakat bundan elde edilen gelir, petrol, gelirinin ancak yarısına ulaşabilmektedir. Libya’nın yılda 120.000.000 ton olan petrol üretimi ve yan ürünleri, ona Avrupa’daki iş hayâtına katılma fırsatı vermiştir. Meselâ Libya Arap Bankası, İtalyan Fiat Şirketinin en büyük hissedarlarından biri durumuna gelmiştir. Fakat bütün bunlara rağmen Libya dış borçlardan kurtulamamıştır. Dış borçların yanısıra Libya’nın politik açıdan yaptığı aşırı masraflar ve ABD ile İngiltere’ye olan gerginliği, ekonomisini tehdit etmektedir. İngiltere’yi bölgeden uzak tutabilmek için Malta’ya yaptığı askerî ve mâlî yardımlar, siyâsî rejimini yerleştirmek maksadıyla Çad ve Sudan’a yaptığı müdâhaleler ekonomisini önemli ölçüde sarsmıştır.

Libya’nın dış ticâretinin % 98’ini petrol, petrol ürünleri ve tabiî gaz meydana getirir. Ayrıca deri ve post, yerfıstığı, zeytinyağı, hurma, tütün, selüloz, bâdem ve çeşitli cins meyveler ve turunçgiller, diğer ihrâcat ürünleridir.

Balıkçılık diğer bir gelir kaynağı olup, özellikle ton balığı avlanır. Hayvancılık deve, sığır, merkep, at, koyun ve keçi yetiştirmekten ibâret olup et, deri, yün ihrâcatı açısından önemli bir gelir kaynağıdır.

El sanatları ve dokuma endüstrisi yanısıra sigara, deri ve zeytinyağı sanâyi kolları ve inşâat sektörü gelişmiştir. Özellikle inşâat yapımı için dış ülkelerden işçi ve mühendis gelmektedir. Bu bakımdan Türkiye ile sıkı bir ekonomik bağ kurulmuştur. Libya, Türkiye’den başka Mısır, ABD, İngiltere ve Fransa ile ticârî münâsebetler kurmuş durumdadır.

Trablus, Bingâzi, Sebha’daki modern havaalanları Libya’yı dünyânın mühim merkezlerine bağlar. Yurtiçi ulaşımını küçük jet uçakları (tayyareleri) sağlar. Havayolu ulaşımı, ülkenin büyük şehirlerini ve petrol merkezlerini birbirine bağlar ve en müsâit ulaşım vâsıtasıdır. 1964’ten îtibâren karayolu sistemine ağırlık verilmeye başlandı. Ülkedeki karayolu uzunluğu 19.300 km’ye ulaşmış olup, yarısından fazlası asfalt kaplanmıştır. Ülkede hiç demiryolu yoktur.