LEMAN GÖLÜ

Alm. Genfer See (m), Fr. Lac (m) Léman, İng. Lake of Léman. İsviçre’nin güneybatısında, yukarı Sawoie bölgesinin (Alplerin) kuzeyinde ve Rhone havzasının (Fransa’nın) kuzeydoğusunda yer alan güzelliği ile meşhur bir göl. Cenevre Gölü de denir.

Alp kıvrımlarındaki bir çökmeden meydana gelen gölün yüzeyi, denizden 375 m yüksektedir. Göl çevresinde buzul erimesi ve Aşağı Rhone buzulunun engellediği sel sularının etkisiyle biriken set, yükselen çakıllı taraçalar vardır. Bu setler, gölün şimdiki seviyeye inmeden önce geçirdiği tekâmülleri gösterir.

Uzunluğu 72 km, en geniş yeri 13,8 km ve ortalama 12 km genişliğindedir. Alanı 582 km2 olup, bunun 348 km2si İsviçre’ye, 234 km2si Fransa’ya âittir. Nyon’un karşısında meydana gelen uzun çıkıntı, gölün iki kısım hâlinde mütâlaa edilmesine sebep olmuştur. Doğuda kalan kısma “Büyük Göl”, batıda kalan kısma ise “Küçük Göl” veya “Cenevre Gölü” denir. En derin yeri 310 metre olup, ortalama derinliği 80 metredir.

Göl, doğuda bulunan Rhone Nehri, kuzeyden Veyese Nehri ve güneyden Vengong nehirleri ile beslenip, batıda, Villeneuve Saint Gingolf arasından Rhone Vâdisine açılır.

Leman Gölü kıyı bölgelerinde iklim, yumuşak ve güneşlidir. Kıyılarında çok güzel yazlıklar vardır. Yamaçlar üzüm bağları ile örtülü olup, turist çeken güzel köyleri ve şehirleri barındırır. Göl çevresinde İsviçre’ye âit; Cenevre, Lozan, Nyon, Montreux, Morges ve Vevey şehirleri ile; Fransa’ya âit Evian ve Thonon şehirleri bulunmaktadır.

LEMMİNG

Alm. Lemming, Fr. Lemming, İng. Lemming. Familyası: Sıçangiller (Muridae). Yaşadığı yerler: Genellikle, Arktik tuntralarda yaşar. Avrupa, Asya ve Amerika’da da bulunur. Özellikleri: Fâreye benzer, kalın kürklü, göçmen, kemirici hayvandır. Boyları 7,5-15 cm kadardır. Çeşitleri: Norveç lemmingi, orman lemmingi, yakalı lemming, bataklık lemmingi, pozkır lemmingi gibi türleri mevcuttur.

Fâreye benzeyen bâzı kemiricilere verilen genel ad. Çoğunlukla 7,5-15 cm boyundadır. Bâzı gruplarına Amerika, Avrupa veAsya’da rastlanmakla berâber, çoğunlukla Arktik tundralarda yaşarlar. Toprak oyuklarında ve taşlar altında barınır, bitki ve bitki kökleriyle beslenir. Şiddetli kutup şartlarına uyum sağlayabilen yaratılıştadır. Kışın gelişme gösteren güçlü pençeleriyle otlar ve tundra fundalarının kökleri arasında tüneller kazar. Uzun, yumuşak tüylü ve kalın kürklüdür. Uzun kürklerinin altında kulakları güçlükle farkedilir. Gece ve gündüz aktiftir. Kış uykusuna yatmaz. Kuyruk uzunlukları da 2-3 cm kadardır. Çoğu türlerin postu esmer sarıdır ve üzerlerinde siyah lekeler bulunur. Meselâ; Norveç lemminginin (lemmus) başı siyah, postu esmer ve sırtında büyük siyah bir leke mevcuttur. Yakalı lemmingler yazın kahverengimtraktır. Kışın ise beyaz posta bürünürler.

Lemminglerin yüksek bir üreme potansiyeli vardır. Yılda iki defa ürer ve her defasında 5-8 yavru doğururlar. Bâzan anormal derecede çoğalmaya başlarlar. Nisan ile eylül ayları arasında ardarda doğum yaparlar. Her dört yılda bir nüfuslarında bir patlama olur. Böyle bir zamanda her doğumda 11 yavru meydana gelir. Lemminglerin normalin üstündeki bu çoğalmalarına paralel olarak onlarla geçinen yırtıcı hayvanlarda da aşırı bir çoğalma başlar. Lemming yiyen bu türler diğer hemcinslerinden daha yırtıcı ve korkusuz olurlar.

Aşırı üreyen lemmingler, kısa zamanda çevrede ot namına bir şey bırakmazlar. Kıtlık başgösterdiğinde, yeni yiyecek alanları bulmak zorunda kalırlar. Lemming göçleri içinde en ilgi çekicisi İskandinavya Yarımadasındaki Norveç lemminglerinin göçleridir.

Bir yaz sabahı ucu bucağı görünmeyen bir lemming sürüsü dağlardan kıyıya yakın ovalara doğru inmeye başlar. Arkalarından kendilerini avlayan düşmanları da sürü hâlinde gelirler. Baykuşlara, yırtıcı martılara, atmacalara, tilki, gelincik ve daha birçok etçil memelilere gün doğar. Hatta ren geyikleri bile bu küçük hayvanları dişlerinin arasında ezer ve bütün olarak yutarlar.

Lemmingler yola çıktığı zaman, artık onları hiçbir engel durduramaz. Bu toplu göç esnasında binlercesi avlanır, milyonlarcası nehirlerden geçerken boğulur veya açlıktan telef olur. Toplum psikolojisi ile bu hayvanlar düşüncelerini kaybederler. Bütün sürü tek vücut gibi hareket eder. Hareket hâlindeki lemming sürüsüne dört bir yandan yeni kâfileler katılır. Böylece lemming orduları milyonları aşar. Uzaktan bakıldığında geniş bir battaniyenin dağdan kayarak yavaş yavaş ovayı doldurduğu zannedilir.

Lemmingler göç sırasında çok düzgün sıralar meydana getirirler. Düz bir hat hâlinde ilerlerler. Nehir, göl, deniz gibi engellerde duraklamazlar. Arkadan gelenler öndekileri iterler. Karşılarına çıkan engel ne olursa olsun yön değiştirmeden aşarlar. Denizle karşılaştıklarında denize dalarak yüzmeye başlarlar. Karşılarına bir gemi çıkarsa yönlerini değiştirmezler. Tırmanarak gemiyi aşar, öbür tarafından denize inerek yollarına devam ederler. Denizde güçleri tükenene kadar yüzmeyi sürdürürler. Milyonlarcası boğularak balıklara yem olurlar. Karşı sâhillere varan çok az sayıdaki bireyler de üreyerek, kendileri için yeterli topraklarda hayatlarını sürdürerek lemming sürülerini yeniden arttırmaya başlarlar.

LENF

Alm. Lymphe (f), Fr. Lymphe (f), İng. Lymph. Hücreler arası sıvının, lenfatik kılcal damarlara geçmesi ile ortaya çıkan mâyi. Vücudun her bölgesinde lenf kılcal damarları, yaygın olarak bulunur. Bir bölgenin lenf mâyiinde, o bölgenin hücreler arası mâyiinin vasıfları vardır. Sol kol, başın sol tarafı gövde ve bacaklardan gelen lenf damarları birleşerek ductus thoracicus adı altında göğüs kafesi içinde solven köşesine (angulus venosus sinister) açılır. Göğsün sağ tarafı, sağ kol ve başın sağ tarafından gelen lenfatik damarlar ise birleşip “ductus lymphaticus dexter” adı altında sağ yan köşesine (angulus venosus dexter) açılır. 24 saatte kana karışan lenf miktarı 1-2 litre arasındadır. Lenfte protein, yağ, karbonhidrat, hücre hücre parçacıkları bulunur. Lenfatik sistem, hücrelerden çıkan zararlı maddelerin, barsaklardan emilen yağlar gibi lüzumlu maddelerin dolaşıma katılmasını sağlar. Lenf damarları, toplardamarlar gibi kapaklıdır. Lenf sıvısının bu damarlardaki hareketi, vücut hareketi ve lenf damarlarındaki kasların hareketi ile sağlanır. Lenf damarları, lens (göz merceği), kornea (gözün en dış tabakasının bir kısmı) ve merkezî sinir sistemi organlarında bulunmaz.

Lenfatik sistem: Doku veya organların yapısındaki küçük boşluk veya aralıklarda bulunan sıvının kana döküldüğü bir ek yol. Bu mesafenin sıvısındaki protein ve kılcal kan damarlarınca emilmeyen büyük parçalar lenfatik sistem aracılığıyle kana iletilir.

Kemik, derinin yüz kısmı, sinirlerin derin, kasları iç kısımları hâriç bütün dokularda lenfatik sistem mevcuttur. Doku, yapısındaki küçük boşluklarda bulunan lenf sıvısı, içindeki protein, yağ ve diğer partiküllerden (parçacıklardan) meydana gelen ihtivâsı ile lenfatik kılcal damarlardan kolaylıkla ilerler. Fakat bu sistemin damarları boyunca bekçi merkezler vardır. Bunlara lenf düğümleri denir. Lenf düğümleri lenf sıvısı içindeki yabancı partikülleri süzer, onları parçalar ve sindirir. Aynı zamanda bu düğümler bakteriel enfeksiyon hastalıklarında bakterileri parçalayıp onların toksinlerine karşı antikor denen maddeleri yaparlar. Böyle durumlarda lenf düğümleri şişer. Ele gelebilir.

Bu mesâfelerden direne olan (taşınan) lenf sıvısını taşıyan damarlar genellikle göğüs lenfatik kanalına (Ductus thoracicus’a) dökülür. Bu da içindeki muhtevayı toplardamar sistemine iletir.

Aktivitede bulunmayan bir kişinin göğüs lenfatik damarlarından saatte 100 cc kadar lenf sıvısı geçer. Doku aralığındaki sıvı basıncının artması ile lenf akımı da hızlanır. Ekzersiz hâlindeki bir kişide ise lenf akımı 3-14 misli artabilir.

LENFANJİT

Alm. Lymphangitie (f), Fr. Lymphangite, İng. Lymphangitis. Derin veya sathî lenfatik kanalların had (akut) veya müzmin (kronik) iltihabı. En çok streptekok ve stafilokok cinsi mikroplarla olur.

Akut lenfanjit: Ateş, titreme, halsizlik, genel belirtileridir. Akyuvar sayısında artma olur. Genellikle ayak veya eldeki bir iltihâbî olayın devamıdır. Ayak mantarı sıklıkla buna yol açar. Ciltte pembe, hassas bölgeler lenf nodlarına (bezlerine) doğru ilerleyen çizgiler şeklinde görülebilir. Sıklıkla dokularda sıvı birikimine bağlı şişlik (ödem) olur.

Kronik lenfanjit: Cilt veya cilt altında mikrobik olayın başladığı yerde sert bir bölge meydana gelir. Burada apse, ülser, iyileşen dokular (netbe dokuları) bulunabilir.

Tedâvi: Mikrop uygun vasatlarda üretilmeye çalışır. Antibiyotik tedâvisi, o bölgenin yüksekte tutulması, yatak istirahati genellikle yeterli olur. Apse meydana gelmişse cerrâhî direnajı (akıtımı) uygundur.

Lenf sıvısının direnajı, lenfatik damarların harap olmasına bağlı olarak bozulursa, lenfödem denilen kalıcı doku şişlikleri meydana gelebilir. Bu hâl ilerlerse o uzvun kesilmesine dahi sebep olabilir.

LENF BEZİ

Alm. Lympheknoten (m), Fr. Lypmphe (f) nodun, İng. Lymph nodes. Lenf damarları üzerinde bulunan mikroskopik büyüklükten üç cm’ye kadar çapı olabilen yuvarlak oval biçimli cisimler.

Lenf bezleri, genellikle gruplar hâlinde bulunurlar. En dıştan bir kapsül ile sarılmışlardır. Lenf bezi, içindeki lenfositlerin yerleşme bölgelerine ve mikroskopik yapılarına göre “kortex” ve “medulla” denilen bölümlere ayrılır. Lenf bezlerine giren ve çıkan lenf damarları ve kan damarları vardır. Lenf damarları ile lenf bezine gelen yabancı (vücudun bağışıklık sistemini uyarıcı) maddeler burada makrofajların yardımıyla lenfositler tarafından tanınır ve gerekli bağışıklık cevabı ortaya çıkar. Belli grup lenf düğümleri vücudun belli bölgelerinden gelen lenfatik damarların uğrak yeri olduğundan bunların muayene ile büyüdüklerinin tesbit edilmesi o bölgelerde iltihabî bir olayın olduğunu gösterir. Kanser yayılımlarında da lenf bezlerinde kanser hücreleri veya bağışıklık hücrelerinin çoğalmasına bağlı büyüme görülebilir. Bu durum teşhiste çok önemlidir.

LENFOSİT

Alm. Lymphezellen (m), Fr. lymphocyte, İng. lymphocyte, Lymph cell. Kanda veya bağışıklık sisteminin doku ve organlarında (lenf bezi, dalak, timus gibi) bulunan, iltihâbî hâdiselerin olduğu bölgelere göç etme kâbiliyetindeki hücre. Lenfoit dokular (lenfosit yerleşim bölgeleri) birincil (primer) ve ikincil (sekonder) lenfoit dokular olmak üzere ikiye ayrılır.

1. Primer lenfoit dokular: Kemik iliği (kuşlarda kursak kesesi) ve timustur.

2. Sekonder lenfoit dokular ise; dalak, lenf düğümleri ve sindirim kanalındaki epitel örtüsü altında bulunan lenfoit dokulardır.

Lenfositler primer lenfoit dokularda farklılaştıktan sonra çoğalmak üzere sekonder lenfoit dokulara göç ederler ve özel (spesifik) bağışıklık cevaplarını sekonder lenfoit dokulardan verirler. Böylece vücut, yabancı madde ve mikroplara karşı savunulur.

Lenfositler çaplarına göre büyük, orta ve küçük olarak sınıflandırılırlarsa da çapları oldukça değişkenlik gösterdiğinden bu sınıflama pek iyi değildir. Lenfositler ortalama 10 mikron çapındadırlar. Bunun yerine lenfositleri yüzey özellikleri, görevleri (fonksiyonları) ve elektron mikroskoptaki görünüşlerine göre T ve B lenfositler şeklinde sınıflamak daha uygundur. B lenfositleri antikor cevabını (salgılama şeklinde) verirler. T lenfositleri ise hücresel bağışıklık cevabında ve bütün bağışıklık cevaplarının (hücresel antikor) düzenlenmesinde rol alırlar. Her iki lenfosit türü de vazife görürken makrofajlarla yakın ilişki içindedirler.

T ve B lenfositlerinin lenfoit dokularda yerleştikleri bölgeler de farklılık gösterir. Bununla beraber her iki lenfosit tipinin de aynı ana hücrelerden geliştiği son araştırmalarda bulunmuştur.

Dinlenme hâlinde yuvarlak olan bu hücreler yabancı bir maddeyle (antijenle) uyarıldıklarında daha büyük, hızla bölünen ve çoğalan hücrelere dönüşürler. Bunlara lenfoblast denir. Böylece verdikleri bağışıklık cevabının daha şiddetli ve etkili olmasını sağlarlar.

LENFÖDEM

Alm. Endemische, Lymphe (f), Fr. Lympheclema, İng. Lymphedema. Aşırı miktarda lenf sıvısının toplanmasından meydana gelen yumuşak dokunun şişmesi hâli. Lenf sistemindeki herhangi bir tıkanıklık, lenf akımında durgunluğa ve neticede lenfin birikmesine yol açacaktır. Toplanan sıvı deri altı yağ dokusu ve derin fascia (zar) tabakaları arasında yayılır.

Lenfödeme yol açan birçok sebep vardır: Bâzı parazitler (wuchereria Bancorfli, Lao Lua) veya mikroorganizmalar (verem mikrobu, frengi mikrobu, streptekoklar) lenf kanallarında yerleşip, tıkanmaya yol açarlar. Neticede lenf damarları parazitlerin ve toplanan iltihap hücrelerinin hacmi ile dolarak dokularda lenf birikimi husûle gelir. Sık sık tekrarlayan lenfanjit nöbetleri neticesinde de lenfödem meydana gelir. Bâzı allerjik hâdiseler, yüzeysel veya derin toplardamarlarının iltihaplanarak tıkanması, yanıkları, ameliyat kesileri, röntgen, radyoaktif izotop ışınları sonucu meydana gelen madde dokusu lenf damarlarının bütünlüğünü bozarak lenfödeme yol açabilir. Doğuştan olan lenfödeme ise Milroy hastalığı denir, bir veya iki uzvu tutar, ağrısızdır, âilenin bir veya birkaç ferdinde görülebilir. Kanserlerin lenf yollarına yayılıp tıkaması da lenfödeme yol açar. Sebebi bulunamayan lenfödemler de vardır.

Lenfödemin bulunduğu uzuv, genişler ve büyür. Ödem, gün süresince artar geceleyin azalır. Fakat her geçen gün şişlikte artma olur. Sert-lâstik kıvamında, basmakla iz bırakmıyan bir ödem söz konusudur. Zamanla ödem artarak, tahta sertliğini andırır. Uzun süren lenfödem sonucu deride kalınlaşma ve pullanma ortaya çıkar. Deri, kalın ve pürüzlü görünümü ile fil derisini andırır. Bu yüzden lenfödem yerine “elephantiasis” (fil hastalığı) deyimi de kullanılmaktadır. Deri ileri derecede gerilir, damarlar zayıflar ve deride ülserler ortaya çıkar. Mantar enfeksiyonları, ekzamalar, toplardamar iltihapları görülür. Bunlardan başka, lenfödeme yol açan asıl hastalıkla ilgili belirtiler de görülür.

Tedavide asıl gâye, lenfödeme yol açan ana sebebi gidermek ve lenf durgunluğunu azaltmaktır.

Hafif lenfödemlerde, ameliyatsız tedâvi denenmelidir. Hastaların uzuvları yüksekte tutulur, tekrarlayan enfeksiyonlar kontrol altına alınır.

Cerrahî tedâvi tam bir başarı sağlamıyorsa da, yaygın ödem, uzun kullanılmaması ve tekrarlayan sellülit hallerinde uygulanır. Cerrâhî tedâvinin esası, lenf sistemi ile toplardamar sistemi arasında bağlantıyı sağlamaya dayanır.

LENGÜİSTİK

Alm. Linguistik, Sprachwissenschaft (f), Fr. Linguistique (f), İng. Linguistics. İnsan dilinin ilmî araştırması. Hususiyet arz eden lisanların da ilmî incelenmesi olan lengüistik, lisanların gelişmesini, aralarındaki bağları ve dünyâ üzerinde dağılımını araştırır. Bu araştırmayı yürütene “lengüist” denir. Bu mânâda lengüist, “birçok dil  bilen birisi” değildir. Lengüistiğin başlıca hedefi, insanın kendisi ve dünyâsı hakkında bilgi edinmek, depolamak ve ulaştırmaktır. İnsanın içindeki bu arzuyu tatmin etmek için de lengüistin esas âleti olan, lisan kullanılmaktadır. İnsanı insan yapan ve birbirine bağlı üç husûsiyetin var olduğu kabul ediliyor: Rûhu, öğrenme arzusu ve lisana hâkim olması. Lengüistik, lisanla ilgili çalışmaları içine alan bir sistem olarak filolojiden daha özeldir. Filolojinin içine edebiyat, kritik, sanat, arkeoloji ve din de girer. Uzun seneler, lengüistik tâbiri yerine filoloji kullanılmıştır.

Lengüistik, konularına göre isim alır. Edebiyat konusunda lengüistik teknikleri olduğu gibi psikoloji, matematik, kompüter konularının da kendine has lengüistikleri vardır. Kompüter lengüistiği bir bakıma elektronik cihazların anlıyabileceği bir lisan sistemidir.

Bu bilim dalını üç ayrı kolda incelemek mümkündür: Bunlardan birincisi “genel lengüistik”, yeryüzünde konuşulan bütün lisanları ve bunların birbirleriyle olan münâsebetlerini inceler. Genel lengüistiğin bir diğer çalışma alanı da konuşulan dil ile cemiyet arasındaki karşılıklı münâsebetlerdir. Lengüistiğin diğer bir kolu olan “târihî lengüistik” lisanların târih içinde geçirdiği devreleri ortaya koyarken, “tasvirî lengüistik” lisanların kendilerine has husûsiyetlerini inceler.

LENİN, Vladimir İlyiç

Rus Komünist Partisinin kurucusu, sosyalist fikirlerin ilk tatbikçisi, yazar, ihtilâlci ve diktatör. Asıl adı Vladimir İlyiç Ulyanov’dur. “Lenin” lakabını Rus Komünist İhtilâlinde aldı. 1870’de Volga Nehri üzerindeki Simbirs (bugünkü ismi Ulyanovsky) şehrinde doğdu ve 1924’te Moskova’da felçli vaziyetteyken, tekrar tekrar gelen kalb krizinden öldü.

Aslen Yahûdî olup, babası eğitim müfettişiydi. Annesi Alman asıllı köylü bir kadındır. Alman kültürüyle yetişen Lenin, beş kardeşti. Ağabeyinin, Rus Çarı Üçüncü Aleksandr’a karşı düzenlenen başarısız bir sûikast sonucu yakalanıp îdâm edilmesi, ihtilalci fikirlerini hızlandırdı. İlk ve orta öğreniminden sonra 1891’de Kazan Üniversitesinde hukuk tahsili yaparken ihtilalci faaliyetleri sebebiyle okuldan koğuldu. Petersburg (Leningrad) Üniversitesinde başladığı hukuk tahsilini de tamamlayamadı. Kendisini Marksizm’i ve Marks’ın kitaplarını okuyup fikirlerinin Rusya’da sosyal ve siyasî açılardan nasıl tatbik edilebileceğini araştırdı. Açlık ve topraksızlık sebebiyle şehirlere akın eden köylülerin, 1880’lerden îtibâren sanâyinin gelişmesi sonucu, “işçileşmesi” meselesi üzerinde durarak “İşçi Sınıfının Kurtarılması İçin Savaşanlar Birliği” isimli marksist dernekte faal rol oynadı. Rus Sosyal Demokrat Partisine girip, hareketli çalışmalarda bulundu. 1895’te gittiği İsviçre’de Plekhanov ile buluştu ve Rusya’ya dönüşünde Çarlık rejimi aleyhtârı çalışmaları sebebiyle Sibirya’ya sürüldü. 1897’den 1900 yılına kadar burada kaldı. Sibirya’da kendisi gibi sürgün edilmiş olan Marksist Nataşa Konstantinova Krupskaya ile tanışıp evlendi. 1894’te Rus Narodnik (Halkçılık) hareketini tenkit eden Halkın Dostları Geçinenler Kimlerdir? ve 1897’de yazdığı Ekonomik Romantizmin Vasıfları isimli eserleri ile başlattığı tartışmaları, 1899’da sürgünde yazdığı Rusya’da Kapitalizmin Gelişmesi (Razvitle Kapitalizma ve Rossii) isimli eseriyle tamamladı.

1900 yılında sürgünden dönünce, 1898’de Minsk Kongresinde kurulan ve Sovyet Komünist Partisinin başlangıcı olan, Rus Sosyal Demokrat Partisince, teşkilâtlandırma ve propaganda faaliyetleri için Avrupa’ya gönderildi. İsviçre’de, Iskra (Kıvılcım) gazetesini çıkararak Marksist fikirlerini yaymaya başladı. Bu gazete gizlice Rusya’ya da gönderilip dağıtılarak, sınıf kavgalarına zemin hazırlandı. 1903’te Brüksel ve Londra’da toplanan Rus Sosyal Demokrat Partisi, Lenin ile Plekhanov’un fikir ayrılığına düşmesi sebebiyle ikiye ayrıldı. Lenin’in tarafını tutanlara “bolşevik”, Plekhanov ve Troçki’nin tarafını tutanlara “menşevik” denildi. Bölünme, Rusya’da marksist ihtilalin gerçekleştirilmesinde partinin rolünün nasıl olması gerektiği konusunda oldu. Lenin, partinin profesyonelce yetişmiş kimselerden teşekkül etmesini ve ihtilalin işçi sınıfı önderliğinde yapılması gerektiği tezini savunuyordu. “Bana profesyonel bir ihtilalci teşkilât verin, Rusya’nın altını üstüne getireyim.” diyordu. Muhtelif zamanlarda yapılan uzlaştırma teşebbüsleri neticesiz kaldı ve 1912 Prag Kongresinde yoğun faaliyetlerine devam etti. Lenin, bolşevikleri ihtilâle hazırlayarak, eğitim ve teşkilatlandırma faaliyetlerini hızlandırdı.

1905’te menşevik Troçki’nin önderliğinde Petersburg’da girişilen ayaklanma ile Petersburg ve Moskova’da işçi sovyetleri (kurulları) kuruldu. Çarlık Rusya’sının merkezi Petersburg’du. Çar’ın kuvvetleri bu ayaklanmayı bastırdı ve Çar İkinci Nikola, anayasalı meşrutî bir idâreye geçerek bâzı hürriyetler verdi. Duma(Millet Meclisi)yı topladı. Lenin ayaklanmayı desteklemek için Rusya’ya döndü ve 1907’de tekrar Avrupa’ya kaçtı. Daha çok İsviçre ve Fransa’da dolaştı. 1909’da Alman Sosyal Demokratlarının “revizyonist” düşüncelerine karşı Materyalizm ve Emperyalizmin Tenkidi isimli eserini yazdı. Bunda Marks’ın düşüncelerini anti-materyalizm olarak yorumlayanları “revizyonistlik” ile suçlayıp tenkid etti.

Bu yıllarda Pravda (Gerçek) gazetesini çıkaran Lenin, yazılarında David Hume, Kant ve Tolstoy’u tenkit etti. Marksizm ve sosyalizmde gâyenin dîni kaldırmak olduğunu ifâde ederek, taraftarlarından bu fikir doğrultusunda her türlü faaliyette bulunmalarını istedi. Particilik ve sınıf kavgalarına dâir yazılarının açıklandığı Proleter İhtilalin Askerî Programı kitabında; “Kardeş harpleri de harptir. Kim sınıf mücâdelesini tanırsa, ülke içindeki kardeş harplerini reddedemez. Bunu reddetmek, sosyalist ihtilalden vazgeçmek olur.” diyordu. “Sınıflar kavgasında ahlâk kaidelerine bakılmaz. Ahlâk, proleteryanın zaferi için çalışmaktır. Bu zaferi sağlayacak kuvvet, partidir”, “Parti, aktif çalışmalar yapacak teşkilâtlı bir gruptur. Bir ileri karakoldur. İşçiler partinin idâresine karışmazlar. Onlar, parti tarafından idâre edilirler.” “Rusya’da sosyal demokrasi kurulamaz. Bu dâva fikir tartışmaları ile yürümez. Dâvayı zafere, yavaş bir iktisâdî gelişme değil, ânî ve sert çıkışlar götürebilir. Hürriyet içinde ihtilal olmaz. İhtilal, otorite ve istibdat, demektir. Kapitalizmden sosyalizme geçiş devresinde diktatörlük vardır.” “Mümkün olduğu kadar aktif olanları öldürünüz ki, bize az iş kalsın.” tezleriyle Leninizm’in teorik esaslarını ortaya koydu.

Birinci Dünyâ Savaşının başlangıcında İsviçre’de bulunan Lenin, bu savaşı, emperyalist devletlerin dünyâyı paylaşma kavgası olarak vasıflandırdı ve bunun, sınıflar arası bir savaş hâline dönüştürülme yollarını sağlamaya çalıştı. Bu düşüncelerine 1917’de yazdığı Emperyalizm, Kapitalizmin Son Aşaması (İmperialism Kak Vışşaya Stadio Kapitalisma) isimli eserinde yer verdi. Savaşta, Rusya’nın karşılaştığı güçlükler ve Çanakkale Boğazının açılmaması sebebiyle müttefiklerinden yardım alamaması yüzünden ülkede açlık başgösterince, Petersburg’da bolşevik ve menşeviklerin katıldığı gösteriler bir anda ihtilâle dönüşerek, işçi ve asker sovyetleri idâresi kuruldu. 16 Mart 1917’de Çar’ın istifasıyla üç yüz yıllık Romanof Hânedânı sona erdi ve Prens Lvov başkanlığında geçici liberal bir hükümet kuruldu.

Harp hâtıralarında; “Lenin’i Rusya’ya göndermekle hükümetimiz büyük bir sorumluluk altına girmiştir. Ama askerî bakımdan bu hareket iyi netice verdi. Rusya’yı yere sermek lâzımdı.” diye bahseden Alman generali Von Ludendorf; 17 Nisan 1917’de bol para ve imkânlarla Lenin’i Almanya’dan gizlice trenle Rusya’ya soktu. Savaşın, emperyalizmin vâsıtası olup, bir gâyeye teşvik etmeyeceğini, asıl hedefin sosyalizmin zaferi olduğunu yayan Lenin, “Askerler, evinize dönünüz, toprak sâhibi olunuz.” çağırısını yaptı.

Rus Çarlık rejiminin yıkılmasına kadar katıldığı Birinci Dünya Savaşına devam kararı veren geçici hükümetin Temmuz ayında doğu cephesinde giriştiği taarruz başarısızlık ile neticelenince “bütün iktidar sovyetlere” sloganıyla, barışın imzâlanması, köylüye toprağın, işçiye fabrikaların verilmesini savunarak Lenin’in düzenlediği ve menşevik Troçki’nin de katıldığı isyan, Lvov’un çekilip, Kerensky’nin başbakan oluşuyla bastırıldı. Troçki tevkif edildi. Lenin ise Finlandiya’ya kaçtı. Burada 1917’de yazdığı Devlet ve Devrim (Gesudarts Voi Revolyutisiya) kitabında proleterya diktatörlüğünü târif ederek, işçi ve köylülerin iktidâra gelmesiyle sınıf ayrılıklarının kalkacağını iddia ediyordu.

Bu sırada ülkenin durumunda büyük bir karışıklık başgöstermiş, köylüler zenginlerin çiftliklerine hücum etmeye başlamışlar, otorite ve düzen diye bir şey kalmamıştı. Eylülde serbest bırakılan Troçki önderliğinde 7 Kasımda Kerensky’nin hükümet sarayına karşı saldırıya geçen bolşevik Askerî İhtilal Komitesi, iktidârı ele geçirdi.Lenin gizlendiği Smolny Enstitüsünden çıkarak Petersburg’a geldi. İlk yaptığı iş çarlığın gizli belgelerini açıklayarak savaştan çekildiğini îlân etmek ve Almanlar ile antlaşma imzalamak için teşebbüse geçmek oldu.

Yirminci yüzyılın en mühim siyasî hâdiselerinden sayılan Bolşevik İhtilali ile iktidârı ele geçiren Lenin, 25 Kasım 1917’de Kurucu Meclis seçimlerine gitti. Bütün parlak sözler ve vaatlere rağmen 35 milyon reyden sadece dokuz milyonunu alarak 707 üyeden 175’ine sâhib oldu. Bunun üzerine Kurucu Meclisi dağıtarak proleterya diktatörlüğünü ilân etti. Stalin ile beraber 2 Aralık 1917’de yayınladığı beyannâmede Rusya’daki Müslümanlara “çarlar ve zâlimler tarafından dinleri tahkir edilen Müslümanlar! Dîninizin ve kültür müesseselerinizin serbest olduğunu bildiriyoruz.” şeklinde propaganda yaptıysa da Müslümanları inandıramadı. Toprak mülkiyeti bir kararnâme ile kaldırıldı. Sanâyi müesseselerini devletleştirdi. İhtilâlin devâmı için Kızılorduyu ve “diktatörlüğümüzün kılıcı, sert gözü” diye tavsif ettiği ÇEKA’yı kurdurdu. Muhalefetin insafsızca ezilmesi, gizli polis terörü ve Lenin’in “barış, ekmek, toprak” sloganları halkın arasında yankılar uyandırdı. Başkenti Petersburg’dan Moskova’ya taşıdı ve komünist ihtilâli diğer ülkelere de yaymak için Üçüncü Enternasyonali kurdu. Gelişmelerden şikâyet eden birisine; “Bu bir Rus meselesi değildir. Bu, dünyâ ihtilâli yolunda geçmemiz gereken bir aşamadır.” cevabını verdi.

İhtilalden sonra komşu ülkeler ile savaşlar ve iç harpler devam etti. 1918 yılında ilk Sovyet anayasası îlân edildi. Buna göre Sovyetler Birliği sâdece proleterya sınıfının devleti sayılıyordu. 1918-22 yılları arasında ihtilâle karşı ayaklanan Vrangel ve Denikin’in Beyaz Rus orduları ile mücâdele edildi.

Lenin’in icrââtları ve komünizm idâresi Rusya’nın durumunu düzeltmedi. Komşu ülkelerle mücadeleler ve iç harpler devam etti. Köylüler dağıtılan toprakların tapusunu isteyip, verilenlerin ihtiyaçlarını karşılamadıklarını ileri sürdüler. Şehirden ayrılıp köylere gelen sekiz milyon kişi de toprak istedi. Tarlalarda, fabrikalarda, mâdenlerde, petrol kuyularında ve demiryollarında İstihsal faaliyetleri aksadı. Buğday istihsâlinde Çarlık Rusyası rakamlarına ancak 1960’larda ulaşılabildi. Gıdâ maddesi ve mamul eşyâ temini güçleşince açlık tehlikesi, mal darlığı ve karaborsa başgösterdi. Lenin, icrâatlarının memnuniyetsizliklere sebebiyet vermesi üzerine sert tedbirler aldı. Her şey önceden planlandığından ÇEKA ve Kızılordu memnuniyetsizliklere ve muhâlefete, katliamlar ile cevap verdi. Sâdece Kiev’de 1919 yılında Lenin’in propagandalarına katılmayan on bin aydın Rus subayı, zarar yapılmayacağı vaadi ile teslim alınarak hepsi, erkek çocukları ile îdâm edildi. Hanımları da genelevlere konulup, kızılordu erlerine teslim edildi. Uğradıkları büyük hakâretlere ve hunharca tecâvüzlere tahammül edemeyen bu kadınlar, kısa sürede öldüler.

İhtilâlin başlangıcından îtibâren Sovyetler Birliğinde Lenin’in yedi senelik iktidârı devrinde otuz iki milyon insan hayatını kaybetti. 1922’de karşı güçler bertaraf edilerek, SSCB kurulmuş oldu. Böylece dünyâ târihinin en büyük zulüm imparatorluğu ortaya çıktı. Sovyetlerin, İkinci Dünyâ Harbindeki insan zayiatı, sâdece Lenin zamânında katledilenlerden azdır.

1917’den itibâren uygulanan Harb Komünizmi 1921’de biraz liberalleştirilerek yeni iktisat siyâseti (Novoya Economic Politicaya) (NEP) tatbikata konuldu. Soukhozlara paralel olarak Kolhozlar kuruldu (Bkz. Kolhoz). Kontrol ve parti disiplini şiddetlendirildi.

Lenin’in, Halk Komiserleri Şûrası ve Komünist Parti Başkanıyken 1922 yılında başlayan krizleri, 1923’te tekrarlayarak, onu konuşamaz hâle getirdi. 21 Ocak 1924 günü gelen kalp krizinde ölen Lenin, Moskova’da yapılan büyük, özel bir yere kondu. Yerine Stalin geçti.

Lenin öldükten sonra fikirlerinin, “Leninizm” ismiyle bütün dünyâda propagandası yapıldı. Esası; din düşmanlığı, önce yalan ve yaldızlı sözlerle aldatmak, sonra zulüm ve işkence ile yok etmektir. 1990’dan sonra Sovyetler Birliğinin dağılmasından sonra Lenin’in fikirleri de yargılanmaya başlamış ve eski propaganda gücünü kaybetmiştir.

Târihin en kan dökücü ihtilâlcilerinden olan Lenin, Marksizm teorisinin tatbikçisi, komünizm idâresinin ve Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği Devletinin kurucusudur. Lenin, komünizmin başarıya ulaşması için; “Birinci vâsıta yalan söylemek, aldatmaktır. Ne kadar büyük yalan söylerseniz, o kadar muvaffak olmuş sayılırsınız.” dediğinden, çok yalancı ve o kadar da çok zâlim ve kan dökücü idi. Çok kitap yazdı. Bu kitaplarından Türkçe’ye çevrilenler vardır. Yazıları birbirinden hayli ayrı ve değişik yorumlara yol açmıştır.

LENS

(Bkz. Göz)

LENZ KÂNUNU

Alm. Lenzsche Gesetz (n), Fr. Loi (f) de Lenz, İng. Lenz’s law. Bir indüksiyon elektromotor kuvvetinin (e.m.k.) yönünü veren fizikî bir kânun. Şu şekilde ifâde edilir: Bir indüksiyon e.m.k ve akımının yönü, kendisini hâsıl eden sebebe karşı gelecek tarzdadır. H.F. E. Lenz (1804-1864) adındaki Alman bilginin, Faraday ve Henry’nin çalışmalarından habersiz, onların keşiflerinden birçoklarını hemen hemen aynı zamanda yaptığı bilinmektedir. Kendi adını taşıyan kânun, Lenz Kânunu adını almıştır.

Akımın sebebi, bir magnetik alan içinde bir iletkenin hareketi olabilir veya hareketsiz bir devreden geçen elektrik akımının değişimi olabilir. Birinci durumda iletkeni hareket ettirirken meydana gelen (e.m.k)nin yönü o şekildedir ki, manyetik alan tarafından iletkene uygulanan kuvvetin yönü hareketinin yönüne ters olsun. Dolayısıyle iletkenin tepkisi zıt yöndedir.

İkinci durumda, akımın kendisi bir manyetik alan meydana getirir ve bu alan, devre tarafından sınırlanan yüzölçüm arasında (a) ilk alan artmakta ise buna zıttır, fakat (b) eğer ilk alan azalmakta ise onunla aynı yöndedir. Böylece indüklenen akım tarafından karşı gelinen şey, devre arasında geçen akımdaki değişimdir. (Akımın kendisi değildir.)

LEONARDO DA VİNCİ

İtalyan sanatçısı ve ilim adamı. İslâm âlimlerinin batıyı etkisi altına almasından ve Fâtih Sultan Mehmed Hanın İstanbul’u fethinden sonra, teknikte ve dinde yenilikler yapmak zorunda kalan Avrupa’da yetişen ve teknikte yenilik olan Rönesansın büyük şahsiyetlerinden biridir.

Leonardo, 15 Nisan 1452 senesinde Vinci’nin Tuscan kasabasında dünyâya geldi. Gençliğinde Floransa’da, Verrocchio’dan resim ve heykelcilik dersleri aldı. 1478 senesinde bir galeri açarak perspektif resim üzerinde çalışmaya başladı. 1482 ile 1499 seneleri arasında Milano’da sarayda askerî mühendis, mimar, ressam ve heykeltraş olarak çalıştı. Burada çizdiği Son Akşam Yemeği adlı tabloda simetri ve hareket açıkça görülür. 1506 senesinde çizdiği Mona Lisa tablosu, eserlerinin en kıymetlilerindendir. Işık ve gölge oyunları ile resimlere canlılık kazandırıyordu.

Leonardo’nun eserlerinden çoğu yarım kalmış veya tahrib olmuştur. Birçok projeleri, matematik hesapları, kendi el yazısı ile not defteri şeklinde mevcuttur. Bu defterde yapmış olduğu çalışmalar oldukça dikkat çekicidir. Mîmârî olarak çizdiği Milan Katedrali ile İkinci Bâyezid Hanın isteği ile hazırladığı Boğaz Köprüsü plânı en önemlileridir. Ayrıca şehircilik plânlarında, kanalizasyon, yollar, merdivenler daha birçok teferruat resimlenmiştir. Askerî alanda yaptığı çalışmalar arasında seyyar köprüler, seyyar toplar, savaş gemileri, zırhlı arabalar, tanklar ve balistik eğik atış hesapları gelir. Bütün bunlar tatbik safhasına geçilmemiş teknik resimlerdi.

Leonardo’nun biyoloji, matematik, optik, jeoloji üzerine de çalışmaları vardır. Teneffüs, hazm ve üreme organları ile kan deverânı, doğum hâdisesi, not defterinde yer almaktadır. Işığın ve sesin suya atılan taştan yayılan dalgalar şeklinde olduğunu yazmıştır. Yazıyı sağdan sola doğru yazarak kullanmıştır. Jeoloji ilminde, dünyâ yer kabuğunun, suların karaları ayırması ile meydana geldiğini, başa dökülen suyun saçları ayırmasına benzetmiştir. Leonardo, tabiatı inceleyip aklı kullanarak gördüklerini resimlemiştir.

1506 yılında Fransa KralıOnikinci Louis’in ressamı olarak çalışmaya başlayan Leonardo’ya bundan on sene sonra bir şato verilmişti. Hayâtının son yıllarını burada geçiren ressam 1519 yılında öldü.

LEOPAR (Felis pardus= Panthera pardus)

Alm. Leapard, Fr. Léopard, İng. Leopard. Familyası: Kedigiller (Felidae). Yaşadığı yerler: Asya ve Avrupa’nın birçok yerinde. Özellikleri: Açık sarımtrak postu, halkalı siyah beneklidir. Vücut uzunluğu 1,5 metre, kuyruğu 1 metre, ağırlığı 50 kg kadardır. İyi sıçrayıcı ve ağaca tırmanıcıdır. Antilop ve diğer memelileri avlar. Ömrü: 20 yıl kadar. Çeşitleri: Karapanter, İran parsı, Cava parsı, Afrika parsı, Çin parsı gibi çeşitleri mevcuttur.

Kedigiller âilesinden, Asya ve Afrika’da yaşayan yırtıcı bir memeli. Pars veya Panter olarak da bilinir. Kaplan ve aslandan daha küçük ve hafiftir. Kuyrukla beraber 210-270 cm boyunda, 50 kg kadar ağırlıktadır. Ağırlığı 90 kg gelenlerine pek az rastlanır. Postu açık sarı olup, sırt ve yan taraflarında siyah halka şeklinde benekler bulunur. Beneklerin orta kısımları post renginden daha koyudur. Beneklerinden dolayı bâzan çita ve jaguar ile karıştırılır. Leoparın benekleri halkalı, çitada ise doludur. Ayrıca, çitanın gözlerinin altından çenelerine doğru birer siyah çizgi uzanır. Jaguarın koyu çemberlerinin ortasında ise küçük siyah bir leke bulunur. Leopar bulunduğu yere çabuk adapte olur. Postundaki lekeler çevreden ayırt edilmesini güçleştirir. Ona üstün bir kamuflaj kâbiliyeti sağlar. Bu sâyede avlarına rahatlıkla yaklaşır. Yarı çöllerde sulak ormanlarda ve dağlarda bulunur. Türkiye’de güney Toroslar ve Aydın civarında tek tük görülür. Rengi genellikle açık sarı olmakla berâber Doğu Hint Adalarında siyah postlu olanlarına da rastlanır. Buna kara panter denir. Bu takdirde yine üzerinde siyah parlak halka izleri bulunur.

Evcil sığır ve koyunlara, maymun, geyik ve antiloplara pusu kurar. Sinsi, hilekâr ve yırtıcıdır. Evlere girerek evcil köpekleri boğar ve götürür. Maymun ve köpek etine düşkündür. Avını ensesinden ısırarak, boynunu kırarak veya şahdamarını keserek öldürür. Çoğunlukla yağmacılara karşı tedbir olarak avını, boynundan sürükleyerek bir ağacın yüksek dalına çıkararak yer. İnsan yiyenleri de vardır. Leoparlar üreme mevsiminin dışında yalnız dolaşmayı severler. Genellikle gece aktiftirler. Pusuya yatarak avına sıçrar veya ağaç dallarına çıkarak altından geçen hayvanların sırtına atlar. Asya’da yaşayanlarına çoğunlukla pars, Afrika’da yaşayanlarına Leopar denir. Yırtıcı hayvanların en tehlikelisidir. Günde bir sürüyü boğmaktan çekinmez.

20 yıl kadar yaşar. Yılın herhangi bir ayında eşleşir. 98-105 gün gebe kalır. Dişisi, bir kaya oyuğunda veya devrik bir ağacın kökleri arasında gözleri kapalı 2-5 yavru doğurur. Yavruların gözleri 10 gün sonra açılır. Gelişince annelerinin avına yardım ederler. 2 yaşında annelerinden ayrılırlar.

İnsanlar leoparları, hayvanlarını öldürdükleri, bâzan da insanlara saldırdıkları ve postları için avlarlar.

LESKOFÇALI GÂLİB

Encümen-i şuâra şâirlerinden. 1829 (H.1245) senesinde Leskofça’da doğdu. Üsküp Vâlisi İsmâil Paşanın oğludur. İsmâil Paşanın Afyonkarahisar’a tâyin olması üzerine iki sene Afyonkarahisar’da kaldı. İki sene sonra İstanbul’a geldiler. Babası Yeniel Kaymakamlığına tâyin olunca Gâlib de İstanbul’da Mektûbî-i Sadr Âli Odasına girdi. 1850-52 senesinde Bosna Vâlisi Veliyyüddîn Paşanın divan kâtipliğine tâyin oldu. Bir sene sonra Bosna vilâyetine bağlı Penoloka Kaymakamlığına getirildi. 1853’te görevinden ayrılarak İstanbul’a geldi.

1854 senesinde Rusya ile Kırım Muhârebesi başlayınca, Ordu-yu Hümâyun Bahriyye Kitâbetine tâyin olunarak Kırım’a gitti.

1856 senesinde babasıİsmail Paşa, Van Vâliliğine tâyin olunca oğlu Gâlib’i yanına Divân Kâtibi aldı. Van’da hususî âlimlerden Arabî, Fârisî dersler gördü. Bir müddet sonra İstanbul’a dönerek eski işine tekrar başladı. Nâmık Kemâl ve İbrâhim Hâlet gibi şahsiyetlerle tanıştı.

1859 senesinde Dersaâdet Emtia Gümrüğü Tahrirat Başkitâbetine tâyin olundu. 1860’da Gümrük Tahrirat Müdürü oldu. Bir buçuk sene kadar Trablusgarb eyâleti Gümrük Emini olarak çalıştı. Mithat Paşa ile Rusçuk’a gitti. Tuna Gazetesi’nin yazarlığını yaptı. Oradan Halep vilâyeti mektupçuluğuna tâyin edildi. Altı ay sonra vazîfeden ayrılarak tekrar İstanbul’a döndü. 39 yaşında iken 1867 (H.1284) târihinde vefât etti. İşrete düşkündü.

Gâlip için, bâzıları divan şiirinin son temsilcisi, bâzısı modern şiirin ilk temsilcisi demiştir. Midhat Paşa hayranı olup, hayâtı boyunca Genç Osmanlılar, meşrûtiyet tarafdârları ile dostluk kurmuştur. Şiirde Nâmık Kemâl’in hocasıdır. Dîvân’ı vardır.

LESOTHO

DEVLETİN ADI

Lesotho Krallığı

NÜFÛSU       

1.854.000

YÜZÖLÇÜMÜ 

 30.355 km2

BAŞŞEHRİ    

Maseru

RESMÎ DİLİ   

İngilizce-Sesotho

DÎNİ  

Hıristiyan, Animist

PARA BİRİMİ

Güney Afrika randı

Afrika kıtasında etrâfı tamâmen Güney Afrika Cumhûriyeti ile çevrili bağımsız bir krallık. Güney Afrika Cumhûriyeti topraklarının ortasında kurulmuştur. Güney-kuzey doğrultusunda en geniş yeri ortalama 515 km, batı-doğu doğrultusunda en geniş yeri ise 432 kilometredir.

Târihi

Lesotho ilk olarak 19. yüzyıl başlarında, Zulu ve Matabete kabîlelerinin akınlarıyla dağıtılan kabîlelerin geri kalanlarını birleştirmeyi başaran, Moshesh isimli bir başkanın liderliğinde târih sahnesinde göründü. Boer çiftçilerinin 1868 yılındaki korkunç saldırısı üzerine, Moshesh İngiliz himâyesini kabûl etti. 1884 târihinden îtibâren İngiltere tarafından Basutholand ismiyle idâre edildi. 1959 yılında ülke, içişlerinde bağımsız oldu. Bu yıldan sonra ülkenin büyük politik grupları, şiddetli bir bağımsızlık mücâdelesine başladılar. Bu mücâdelelerin sonunda, 4 Ekim 1966’da Lesotho, istiklâle kavuştu. Aynı sene 17 Ekim’de Birleşmiş Milletlere kabul edildi. Lesotho ayrıca, İngiliz Milletler Cemiyetinin de bir üyesidir. Güney Afrika Cumhûriyeti kendi toprakları içindeki ülkenin kontrolünü kolaylıkla sağlayacağı için, Lesotho’nun bağımsızlığını tanıdı. 1986 Ocağında askerî bir darbe ile Tümgeneral Justin Metsinolekhaya ülkenin yönetimini elegeçirdi. Askerî yönetim hâlâ iş başındadır. Askerî yönetim demokrasiye dönüşün ilk adamı olan genel seçimleri Kasım 1993’te yapılmasını kararlaştırdı.

Fizikî Yapı

30.355 km2 lik bir yüzölçüme sâhip olan Lesotho, iki bölgeye ayrılır: Batıdaki düz arâziler bölgesi ve doğudaki engebeli dağlık bölge.

Batı kesimindeki düz arâziler, deniz seviyesinden yaklaşık 1200 m yüksekliktedir. Buradaki topraklar, erozyonla ciddî bir şekilde aşınmıştır.

Doğudaki engebeli dağlık bölgede, 3.350 metreye kadar yükselen Drakensberg Sıradağları uzanır. Bu dağlardan, Güney Afrika’nın en büyük nehirleri olan Tugela ve Orange nehirleri doğar. Bu nehirler, ülkenin sınırlarını aştıktan sonra Güney Afrika Cumhûriyeti topraklarını sulayarak, Atlas Okyanusuna dökülür.

Ülkenin Kuzeydoğu kesimindeki yüksek yaylada, ülkenin en yüksek dağı olan Thabana Nitlenyana (3.482 m) vardır.

İklim

Düz arâzilerde sıcaklık yazın 32°C ile kışın -7°C arasında değişir. Dağlık bölgede sıcaklık farkı daha da büyük olup, kışın sıcaklık ekseriyâ -16°C’a kadar düşer ve şiddetli kar yağışları görülür. En çok ekim ve nisan ayları arasında yağmur yağar. Değişiklikler arz eden yağış miktarı ortalaması, yılda yaklaşık 700 mm’dir. Ülkede arasıra vâki olan kuraklıklar, bâzı bölgelerde ağaçların tamâmen kesilmesinin sonucudur.

Tabiî Kaynaklar

Küçücük bir ülke olan Lesotho, tabiî kaynaklar bakımından fakirdir. Dağlık arâzilerde, kontrolsuz ağaç kesimi ve keçi gibi hayvanların yetiştirilmesi, ülkeyi bitki örtüsünden mahrum bırakmış ve çok ağaçları ve fundalıkları yok etmiştir. Elmasın dışında işletilebilecek mâden yatağı bilinmemektedir.

Nüfus ve Sosyal Hayat

1.854.000 nüfûsa sâhib olan Lesotho halkının büyük çoğunluğunu Basotholar (% 99) meydana getirir. Ülkede az da olsa bir miktar Avrupalı, melez ve Asyalı bulunmaktadır. Nüfus yoğunluğu km2 başına 42 kişidir. Lesotho halkının çoğu, yılda 3 ilâ 9 ay Güney Afrika mâdenlerinde çalışır. Herhangi bir zamanda 120.000 ilâ 200.000 Lesotholu ülkesinde değildir. İşçilerin dışarıda çalışması gençleri öğretimden mahrum bırakmakta, âile hayâtını yıkmaktadır. Nüfûsun % 75’i Hıristiyan, kalanı Putperesttir.

İlkokullardaki çocuk yüzdesi bakımından Afrika’da en yüksek orana sâhip olan, okuma-yazma oranı % 50 ilâ % 55 arasındadır. Eğitim ve öğretim, devlet tarafından sağlanır. Yüksek tahsil, başşehir Maseru’nun 20 km uzağında bulunan Roma şehrindeki üniversitede yapılır. Üniversitede okuyan öğrenci sayısı 300 civârındadır. İngilizce ve Lesotho iki resmî dil olup, yerliler Lesotho lisanını konuşur.

Siyasî Hayat

4 Ekim 1966’da istiklâline kavuşan Lesotho, kralın geniş yetkilere sâhip olduğu anayasal monarşi ile yönetilir. Yasama meclisi; kral, senato ve millet meclisinden meydana gelir. Senato, 22 tâne esas ve 11 tâne kral tarafından tâyin edilen üyelerden müteşekkildir. Millet meclisi genel seçimle beş yıl için seçilen 60 milletvekilinden ibârettir. 1986’da bir darbe ile başa geçen askerî yönetim bütün yetkileri elinde tutmaktadır. Lesotho, İngiliz Milletler Cemiyetine (Commenwealth) ve Birleşmiş Milletler Teşkilatına üyedir.

Ekonomi

Lesotho’nun ekonomisi, tarım ve hayvancılığa dayanır. Nüfûsun büyük bir kısmı tarımla uğraşır. Buğday, mısır, süpürgedarısı yetiştirilen belli başlı tarım ürünleridir. Ekonomide büyük yeri olan hayvancılık da ülkede yapılmaktadır. Hayvan olarak koyun, keçi ve sığır yetiştirilir. Ülke topraklarının ancak 2.600 km2lik bir kısmı tarıma elverişlidir. Toprak erezyonu, devamlı bir problem olmaktadır.

Ülkede sanâyi yok denecek kadar azdır. Mum fabrikası, et konserve fabrikası, soğuk hava depoları gibi küçük sanâyi tesisleri vardır. Ticaret ve sanâyide Amerikan sermâyesi önemli bir rol oynar.

Lesotho ticâretin büyük çoğunluğunu ekonomik bakımdan bağımlı olduğu Güney Afrika Cumhûriyeti ile yapmaktadır. İhraç ürünlerinden darı, elmas ve hayvansal ürünler ya Güney Afrika Cumhûriyetine veya bu ülke yoluyla başka ülkelere satılır. İthâlatını da aynı şekilde sağlamaktadır.

Engebeli arâzi ulaşım ve nakliyatı zorlaştırmaktadır. Ülkenin büyük kesiminde yük hayvanları, hâlâ tek nakliye vâsıtasıdır. Atlılara mahsus 2.575 km’lik yol vardır. Karayollarının uzunluğu 2.081 km’dir. Havayolu ve demiryolu ile de küçük çapta ulaşım yapılmaktadır.

LESSEPS, Vicomte Ferdinand de

1805-1894 yılları arasında yaşamış meşhur Fransız diplomatı. 1825’te Fransız hariciyesine giren Lesseps, 1844’te aynı bakanlıkta çeşitli vazifelerde bulundu. Mısır’da görevli bulunduğu sırada, Akdeniz ve Kızıldeniz’i birleştirecek kanal projesiyle yakından ilgilendi. 1854’te Sait Paşa tarafından, bu plânı uygulaması için, kendisine yetki verildi. Gözlemleri ve keşif çalışmaları sonucunda Süveyş Kanalı projesinin bütün teknik detaylarını hazırladı ve bu konuda halkın gerekli yardımını sağlamak için çeşitli konferanslar verdi. Sonuçta Lesseps, 200 milyon frank toplamayı başardı. Kanal projesi, 1859’da uygulanmaya başladı. Kanal 17.11.1869’da resmen deniz trafiğine açıldı. Bu kanaldan on yıl sonra Panama’da bir kanal açılması ihtiyâcını savunan Lesseps, tekrar halktan yardım topladı. 1890 yılında Lesseps şirketi, işi yürütemediğinden terk etmek zorunda kaldı. Lesseps, proje için topladığı parayı, uygunsuz harcadığı için yargılanarak mahkûm oldu. Bu hâdise ile Fransız hükümetindeki mevkii de sarsıldı.