KUVVET

Alm. Kraft, Stârke (f), Fr. Force, puissance (f), İng. Force, power. Duran bir cismi harekete geçirebilen, hareket etmekte olan bir cismi durdurabilen, cisimlerin hızını ve şeklini değiştirebilen etki. Kuvvet, vektörel bir büyüklüktür. Fiziğin ençok kullanılan kavramlarından biri olup, kendisi ancak tesiri ile anlaşılır. Günlük hayâtımıza o kadar girmiştir ki, bunu aşıp bir genel tarif vermek zordur.

Newton’un ikinci kânunu “Bir cismin ivmesi, cisme etkiyen dış kuvvetlerle orantılıdır.” şeklinde ifade edilir. Formül olarak F kuveti, a ivmeyi ve m kütleyi göstermek üzere F=m.a şeklindedir. MKS sisteminde 1 kilogram’lık kütleye 1 m/sn2’lik ivme veren kuvvet “1 Newton” olarak isimlendirilir. CGS sisteminde ise, 1 gramlık kütleye 1 cm/sn2’lik ivme veren kuvvete “dyn” (din) denir.

Kuvvet ilk defa, hareketin sebebinin araştırılması sonucu ortaya çıkmıştır. Kuvvet kavramını oldukça eskiye dayandırmak mümkündür. Ancak Aristo, hareketle kuvvetin ilişkisi üzerinde durmuş, ağırlığı, cismi tabiî konumuna getirmek için etkiyen tesir olarak târif etmiştir. Kuvvet üzerinde araştırma yapan bilginlerden biri de Yakub ibni İshak el Kindî’dir. Bu Müslüman âlim, 9. yüzyılda Irak’ta Halife el-Me’mun (813-833) ve el-Mu’tasım zamanında yaşamış ve tesiri çok büyük olmuştur. Med ve Cezir kitabında, kuvvetin bir ortam içerisinde yayılmasına âit bilgiler mevcuttur.

Galile, mekanik ile uğraşmışsa da açık bir kütle tarifi, statik ve dinamiğe uygulanabilecek bir matematik kuvvet tarifi vermekten uzak kalmıştır. Ancak Newton’un kanunlarına ilk adımı Galile atmıştır. Kepler de, gezegenlerin hareketini gözetleyip, ilgili kuralları tesbit ederek, kütle çekimi kanununun belirlenmesine sebep olmuştur.

Kuvvetin modern tarifini Newton’un “Principia”sında bulmak kâbildir. Dinamiğin ikinci kanunu, kuvveti açık bir şekilde tarif eder. Üçüncü kanunu her etkinin bir zıt tepki doğurması da kuvveti açıklamaktadır. Newton’un çekim kanunu pek çok tenkide uğradıysa da fizikî olayları açıklaması yönünden çok başarılıydı. Daha sonra Michael Faraday, kuvvet alanı ve kuvvet çizgileri kavramlarını getirdi. Buna göre, her noktaya bir kuvvet karşı getirilebiliyorsa, “kuvvet alanı” tarif edilmekteydi. Kuvvet vektörlerine teğet olan eğrilere de “kuvvet çizgileri” ismi verilir. Einstein, 1905’de ortaya koyduğu “Özel İzafiyet Teorisi” ile hiç bir alanın ışıktan daha hızlı yayılamayacağını göstererek, kuvvet alanlarına da bunu dâhil etti.

Fizikte kuvvet kavramı: Fizikte, kuvvet bir büyüklük olarak alındığından ölçülmesi önemli bir yer tutar.

Kuvvetin ölçülmesi: Kuvveti ölçen aletlerden en yaygını terâzidir. Bunlar, çekmeli olabildiği gibi, burulmalı da olur. Bu aletlerde belli bir kuvvete göre ölçek düzenlenir. Ölçülen kuvvetler, bu kuvvetin katları olarak belirlenir.

Kuvvet birimleri: Kuvvet gibi ölçülebilen büyüklükler, standart birimlerle ifade edilebilir. Genel olarak iki çeşit birim sistemi, dolayısıyla üç kuvvet birimi kullanılır: Metre-Kilogram-Saniye (mks) sisteminde kuvvet birimi Newton’dur. Santimetre-Gram-Saniye “cgs” sisteminde ise kuvvet birimi (dyn) dir. Bunların katları da kullanılır. Her iki sistemin de kolaylık sağladığı yerler vardır.

Kuvvetin bileşkesi: Kuvvetler ölçülürken, sadece şiddeti değil doğrultu ve yönü de dikkate alınır. Doğrultu, yön ve şiddeti ile belirlenen büyüklüklere vektörel büyüklük denir. İki veya daha fazla kuvvete maruz kalan bir cisimde, bu kuvvetleri toplayıp ortaya tek bir bileşke kuvvet çıkarılabilir. Bu tür toplamaya vektör toplaması denir. Bileşke kuvveti bulmak için üç çeşit yol bulunmaktadır: Bunlardan ilk ikisi grafik yolla, üçüncüsü basit cebir işlemlerle analitik olarak yapılır. (Bkz. Bileşke)

Kuvvetler ve denge:

Öteleme dengesi: Birden fazla kuvvetin etki ettiği bir cismin dengede durması için etkiyen kuvvetlerin bileşkesinin sıfır olması gerekir. Ancak bileşkenin sıfır olmasına karşılık, cisim dengede olmayabilir ve sabit bir hızla bir doğru üzerinde hareket etmekte olabilir. Bu iki durum arasındaki tek fark, referans sisteminin farklı seçilmesidir. İkinci durumda hızın yönü ve değeri sabittir. Buna düzgün hareket de denir.

1687’de Newton, yazdığı Principia adlı eserinde kendi ismiyle bilinen bu konuyla ilgili ilk kanunu “Her cisim dengesine veya bir doğru üzerindeki düzgün hareketine bir kuvvet etki edinceye kadar devam eder.” şeklindedir. Bu deneyler ve gözlemler sonucu elde edilmiştir.

Dönme dengesi: Newton’un ilk kanunu dönme hareketi için de geçerlidir. Yani sabit hızla dönen bir cisim bir etkiye maruz oluncaya kadar dönmesine devam eder. Öteleme hareketinde kuvvet ne ise, moment de burada benzer durumdadır. Bir kuvvetin momenti, o kuvvetin şiddeti ile dönme eksenine olan dik uzaklığın çarpımına eşittir. Dönme hareketinde bir momentin mevcudiyeti, dönme hızının artmasına sebep olur.

Kuvvet türleri: Beş türlü etkinin kuvvet ortaya çıkardığı bilinmektedir.

Kütle çekim kuvveti: Deney ve gözlemlere dayanan bu kuvvet, Johannes Kepler tarafından F= km1m2/r2 olarak ifade edilmiştir. Burada m1 ve m2 sözkonusu olan iki cismin kütlelerini k orantı katsayısını ve r de aradaki mesafeyi göstermektedir.

Coriolis kuvveti: Dönen bir referans sisteminde, hareket eden cisme tesir eden kuvvettir. İlk defa Fransız matematik ve fizikçiGaspard Gustave de Coriolis tarafından bu kuvvetler için tatmin edici bir açıklama getirilmiştir. Coriolis, mekanik konusunda pek çok yazı yazmıştır. Bilardo topunun hareketini açıklayan makalesi meşhurdur. İş ve kinetik enerjinin modern tariflerini vermiştir.

1835’de yazdığı yazıda, havaya düşey atılan bir topun dönen dünyanın merkezine olan mesafesi büyüyecektir. Tekrar yerine düşmesinde atıldığı noktanın aynı zaman aralığında aldığı mesâfeden daha büyük bir yay boyunca hareket eder. Bu, topun bir çeşit ivmelendirilmiş olması gerektiği ve dolayısıyla kuvvet etkisi altında bulunduğunu gösterir. Bu kuvvetlere “Coriolis kuvveti” denir. Bu tür kuvvetler, meteorolojide ve okyanus biliminde önemlidir. Genel olarak dönen bir referans sisteminde hareket eden cismin yörüngesine dik olarak etki eder. Bunlar görünen zahiri kuvvetlerdir. Meselâ; dönen bir plak üzerine düz bir çizgi eğri şeklinde belirir. Eğer plak ortasında bir gözleyici bulunursa, o kimse tepesinin bir kuvvetle kenara doğru itildiği zannına kapılır.

Benzer olay, dünyâ gibi üç boyutlu dönen bir sisteme nazaran hareket ettiğinde müşâhede edilir. Rüzgâr ve okyanus akımlarında bu kuvvetin etkisi görülür. Yörüngelerine dik hareket etme eğilimi gösterirler, bu kuvvetler uzun menzilli füzelerin yörüngelerinin hesaplanmasında önemli rol oynar.

Elektronik kuvvetler: Bunlar elektromağnetik etkileşim sonucu ortaya çıkar. Bunlardan “elektrostatik kuvvet” F, iki elektrik yüklü cisimler arasında ortaya çıkar. Bu kuvvetin ifadesi, “Coulomb kanunu” olarak bilinir. F= kq1q2/r2 olarak ifade edilir. Burada, q1 ve q2 cisimlerin elektrik yükünü, “k” orantı katsayısını ve “r” de aradaki mesâfeyi göstermektedir. Elektrik yüklerinin aynı işârette veya farklı işârette olmasına göre kuvvet, itme veya çekme kuvveti olarak ortaya çıkar.

Elektrostatik kuvvetler: Yakın bir şekilde mağnetik kuvvetlerle ilgilidirler. Elektrik yüklerinin birbirlerine göre hareket halinde bulunmasıyla mağnetik kuvvetler ortaya çıkar. Gerçekte elektromağnetik kuvvetler, tamâmen gözleyenin seçtiği referans eksenine bağlıdır. Modern fizikte, elektromağnetik etkileşim, en açık anlaşılan türden bir etkileşimdir.

Nükleer kuvvetler: İki tür nükleer kuvvetin varlığı söz konusudur. Bunlardan “kuvvetli” olanlar atom çekirdeğindeki proton ve nötronları birbirlerine bağlar. “Zayıf” olanlar ise nükleer ve parçacık bozulmalarında rol oynarlar. Bu iki tür kuvvet, diğerlerine nazaran daha az anlaşılmıştır.

KUVVETLER AYRILIĞI PRENSİBİ

Alm. Gewaltenteilung (f), Fr. Séparation (f) de pouvoirs, İng. Separation of powers. Her bir faaliyeti bir organa verilmek sûretiyle devlet işlerinin muhtelif organlar arasında taksim edilmesi. Bir devlette iktidârın görmesi gereken işler ve bu işlerin îcabettirdiği faaliyetler üçe ayrılır. Bunlar; plân, sevk ve idare ile, kontrol işleri şeklinde gruplandırılabilir. Başka bir ifâde ile yasama, yürütme ve yargı faâliyetleri şeklinde ifâde edilebilirler.

Bu noktayı ilk çağlarda Aristo tesbit etmiştir. En iyi hükümet sistemini arayan bu filozof, devlet faaliyetlerini üç sahaya ayırmış ve har sâha faaliyetlerini ayrı bir organa gördürmeyi tavsiye etmiştir. Yalnız, Aristo’nun bu tavsiyesine kulak asan olmamış, asırlar boyunca târihte yaşamış devletlerin çoğunda organ ayrılması yerine, organların birliği sistemi cârî olmuştur. Yâni iktidarı elinde bulunduranlar, hem teşrii, hem icrâ, hem de çoğu kere yargı faaliyetlerini ellerinde bulundurmuşlardır.

Şu halde, siyasî iktidar, devlet kuvvetinin bütün yetkilerini elinde bulunduruyorlarsa o zaman “Kuvvetler Birliği Prensibi”nden, fraksiyonlar ayrı ve müstakil organlara bırakılıyorsa o zaman da “Kuvvetler Ayrılığı Prensibi”nden söz edilir.

Devlet hayatının organize edilmesi için iş sâhalarının ve organların ayrılması, muayyen işlerin muayyen organlara verilmesi kâfi değildir. Asıl olan, organların değil “irâdelerin ayrılması”dır. Yâni organların herbirinin kendi sâhasında muhtar, serbest bir irâde ile hareket eder olması lâzımdır. İşte asıl kuvvetler ayrılığı budur. Yoksa, işleri daha kolay yapabilmek için mutlakiyet rejimlerde ve diktatörlüklerde de bir iş bölümü ve organ ayrılması vardır; fakat irâdeler ayrılmadığı için böyle ülkelerde kuvvetler ayrılığı yoktur. Zira bu ülkelerde, bütün devlet teşkilatına hâkim olan bir irâde merkezi vardır ki, bu, memleketine göre muhtelif isim ve ünvanlar alan diktatördür. Her sahadaki teşkilât ve personel, şefin emri ve irâdesi önünde eğilmeğe mahkûm bir kukla varlıktan başka bir şey değildir.

Aristo’dan daha sonraları bu meseleye on sekizinci asrın Tabiî Hukuk Mektebi mensuplarından Jon Locke temas etmiştir. Locke, bu nazariyeyi sırf kendi mantık ve muhakemesi ile değil, İngiltere’de o zaman mevcut durumu, İngiliz siyasî müesseselerin işleyişini göz önünde tutarak ileri sürmüştür.

Locke’un bu görüşleri tıpkı Aristo’nun görüşleri gibi hep nazarî kalmış ve halka inememiştir. Kuvvetler Ayrılığı fikrini bugünkü anlamı ile ilk defa ortaya atan Montesquieu olmuştur. Montesquieu, muhtelif memleketlerin merci siyasî müesseselerini inceleyerek işe başlamıştır. Bu şekilde parça parça yaptığı tetkiklerden umumî ve küllî neticeler çıkarmaya çalışmıştır.

Montesquieu’ye göre; “bir kuvvet, karşısında kendi cinsinden başka bir kuvvete rastlamadıkça dolu dizgin gider. Zîra ezelî bir tecrübe ile sâbittir ki, kuvvet sahibi herkes, bunu kötüye kullanmaya meyledebilir ve kuvvetine hudut buluncaya kadar gider. Fazilet bile sınırlanmaya muhtaçtır.”

Montesquieu’nün bu fikri 1789 târihli Fransız İnsan ve Yurttaş Hakları Beyannamesi’nde “Herhangi bir cemiyette vatandaş hakları teminâta bağlanmamış ve kuvvetler ayrılığı temin edilmemiştir; o devletin anayasası yoktur.” şeklinde ifâde edilmiştir.

Kuvvetler Ayrılığı Prensibi ilk defa yazılı bir anayasa olarak 1787 târihli Amerikan Anayasası’nda ifâdesini bulmuştur. Daha sonra on dokuzuncu ve yirminci asırda diğer ülkelere de yayılmıştır.

Bugün artık Kuvvetler Ayrılığı fikri eski klasik anlamından oldukça uzaklaşmıştır. Zira mutlak anlamda kuvvetler ayrılığı rejimi, devlet iktidarını zaafa uğratmaktadır.

KUYRUKLU YILDIZLAR

Alm. Komet (m), Fr. Comète (f), İng. Comet. Bir çekirdek, onu çevreleyen saç kısmı ve bir kuyruktan meydana gelen ve takip ettikleri parabolik veya dış merkezliği çok büyük elips olan yörüngelerde belirli zamanlarda güneş civarında geçen ve bu arada dünyâdan da görülen küçük gök cisimleri.

Parlak bir başı ve gökyüzünün yarısını kaplayan uzun kuyruğuyla büyük bir kuyruklu yıldız, gerçekten görülecek bir şeydir. Aslında kuyruklu yıldızlar göründükleri kadar önemli gök cisimleri değildirler. Küçük parçacıklar genellikle buzlu ve hafif bir gazdan meydana gelirler. Birkaç defa dünyânın bir kuyruklu yıldızın kuyruğunun içinden geçtiği görülmüş ve dünyada en küçük bir hasar tespit edilmemiştir. Çünkü gezegenimizin atmosferi kuyruktaki zararlı zerreciklerden bizi korumuştur. Çok küçük bir kuyruklu yıldızın dünyanın çekim kuvvetine kapılıp düşmesi mümkündür. Ancak bu düşüş, dünyâyı değil, gezegenimiz üzerindeki bir veya birkaç şehri haritadan silebilecektir.

Eski çağlarda, kuyruklu yıldızlar felaket habercisi olarak kabul edilirdi. Dünyaya en yakın mesafeye geldiği zaman çıplak gözle fark edilebilen kuyruklu yıldız, ilk görüldüğü zaman, insanlar korku ve endişeye kapılırlardı. Bir felaketin vukubulacağına, sözgelişi savaşların çıkacağına, veba salgınının yayılacağına ve zelzele olacağına inanırlardı. Asrımızın başında, yâni 1910’da Halley Kuyruklu Yıldızı dünyâya yaklaştığı zaman insanlar aynı endişelere kapılmış ve hattâ 1914 yılında patlayan Birinci Dünyâ Savaşını Halley’in uğursuzluğuna bağlayanlar bile çıkmıştır. Fakat İkinci Dünyâ Savaşı öncesinde Halley ortalarda gözükmemiştir. İkinci ziyâretini görebilmek için 1986 yılını beklemek gerekmiştir. Günümüzde artık hiç kimse kuyruklu yıldızın uğursuzluğuna inanmamaktadır. Eski Çinlilerden günümüze kadar ilk zamanlar yazı ve çizgilerle, son çağda fotoğraflarla kuyruklu yıldızların hareketi dikkatle kaydedilmiştir.

Kuyruklu yıldızlar üç bölümden meydana gelir: Çekirdek, saç ve kuyruk. Çekirdeğin büyüklüğü çok değişiktir. Çapı 1-10 km ile 50.000-160.000 km arasında değişir. Buna karşılık kütlesi son derece azdır. Genellikle 109-1012 ton arasındadır. Çekirdeğin yapısında daha çok su buzu ve kaya gibi katı maddelerle hidrojen, karbon, azot ve oksijen gibi hafif maddeler bulunur. Kuyruklu yıldız, güneşe yaklaşırken sıcaklık tesiriyle çekirdekteki bu maddelerin bir kısmı katı durumundan gaz durumuna geçer ve çekirdek etrafında kuyruklu yıldızın saçı adı verilen, çok az yoğunlukta bir çeşit atmosfer meydana gelir. Güneş ışığının ve güneş rüzgârının tesiriyle bu atmosferden ayrılan gaz ve toz partikülleri, güneşin aksi istikametinde çekirdekten uzaklaşırlar. İşte kuyruklu yıldızın kuyruğu dediğimiz şey, çekirdekten kopan bu parçacıklardır. Kuyruklu yıldız güneşe yaklaştıkça büyüyen ve uzaklaştıkça küçülen bu kuyruk bâzan 30-40 milyon, bâzan da birkaç yüz milyon km uzunlukta olabilir. (Dünyâ ile güneş arası yaklaşık 150 milyon km’dir.) Küçük kuyruklu yıldızlar ise umumiyetle kuyruksuz olup, gökyüzünde soluk ışıklı ham pamuk parçaları gibi gözükürler.

Kısa periyodlu bir kuyruklu yıldız, güneş etrafındaki yörüngesindeki her bir dönüşünde kütlesinin yüzde birini kaybederek kuyruğuna gönderir ve yaklaşık on bin yıl içinde kütlesi bu şekilde eriyerek dağılır gider. Kuyruklu yıldızlar, güneşten uzak olduklarında bulanık kenar çizgileri olan ve görülebilir bir kuyruğu bulunmayan parlak diskler şeklindedirler. Böyle zamanlarda yalnızca kuyruklu yıldızı meydana getiren maddelerin hepsini içinde taşıyan baş kısmı yani çekirdek ve gaz atmosferi görülebilir. Güneşten uzaklaşmakta olan yıldızın kuyruğu önden gider. Bu hadisenin sebebi kesin olarak bilinmemekle beraber, kuyruktaki küçük parçacıkların güneş rüzgârı tarafından itildiği tahmin edilmektedir. Güneş rüzgârı, elektrik yüklü, düşük enerjili, her yönde güneşten uzaklaşan parçacık akımıdır.

Kuyruklu yıldızlar güneş sistemine dahil olmakla beraber, yörüngeleri çoğunlukla gezegenlerinkinden farklı olup, çok daha fazla eksantriktir (daha yayvan elips). Kısa periyodlu yörüngeleri olan birçok kuyruklu yıldız bilinmektedir. Encke Kuyruklu Yıldızının periyodu 3,3 yıl olup, on sekizinci yüzyıldan beri 50 defadan fazla gözlenmiştir. Kuyruklu yıldızların saçtığı ışık, kendilerinden değil güneşten kaynaklanmaktadır. Bunlar güneş ışığını yansıtarak parlarlar. Bundan dolayı kuyruklu yıldızların çoğu sadece güneşe yakın oldukları zaman incelenebilmektedir.

Bir kuyruklu yıldız, dünyânın çok yakınından geçse bile (bu yakınlık en az birkaç milyon km olacaktır.) gezegenimize hiçbir zarar veremez. Çünkü bu gök cisimleri çok büyük olmalarına rağmen kütleleri çok azdır.

Bilinen kuyruklu yıldızların en meşhuru Halley Kuyruklu Yıldızıdır. İngiliz astronomu Edmund Halley tarafından keşfedilen bu yıldız, binlerce yıldır düzenli aralıklarla dünyamızın çok yakınından geçmektedir. 1759 ve 1835 yıllarında yakınımızdan geçen Halley, en son 1910’da yani 76 yıllık bir aradan sonra gezegenimize yaklaşmıştır. O yıl dünyâda büyük heyecan uyandıran ve bir kıyamet habercisi olarak görülen Halley, o günün Türkiye’sinde de dikkatleri gökyüzüne çekmiş, hatta R.Nuri Güntekin’in Kuyruklu Yıldız Altında Bir İzdivaç’ında olduğu gibi romanlara bile konu olmuştur. Beklendiği gibi 1986 yılında tekrar dünyamıza yaklaşan Halley Kuyruklu Yıldızının kuyruğuna takılan otomatik bir sonda aracı vasıtasıyla bu gök cismi hakkında yeni ve orijinal bilgiler elde edilmiştir. Halley’in sistemimizi, müteakip ziyareti ancak 2062 yılında vukubulacaktır.

KUYU

Alm. Brunnen (m); (Erdöl)-bohrloch (n), Fr. Puits (m), İng. 1. Well, pit 2. Borehole 3. Mine shaft. Su, petrol, gaz elde etmek veya zemin sondajı gayesiyle yeraltına doğru düşey olarak açılan boşluğun adı.

Su temini için boru çakarak, kazarak, galeri açarak ve sondaj yoluyla kuyu inşa edilir. Yeraltı suyunun bol ve geniş bir alana yayılı olduğu yerlerde açılan büyük çaplı bir kuyunun tabanından bir metre kadar yukarıdan merkezî olarak etrafa yatay veya eğik drenaj boruları çakılır ve böylece yatay drenajlı kuyular teşkil edilir. Çok kere kuyu grupları kullanılır. Bunlar, birbirlerine fazla etki yapmayacak aralıklarla yerleştirilir.

Çakma kuyular yumuşak kaya ve sığ yeraltı suyu durumunda uygun olur. Ucunda sivri bir başlık bulunan delikli bir boru, üç ayaklı bir sehpaya asılı bir tokmakla zemine çakılır. Derinlikleri genellikle 15 m ve boru çapları 0.1 m’yi geçmez. Bunlar temel çukurlarını kurutmak için dizi hâlinde beraberce kullanılabilir.

Kazılarak açılan kuyular M.Ö. 2000 yılından daha önceleri Mısırlılar tarafından inşa edilmekteydi. Yâkup aleyhisselâmın oğlu Yusuf aleyhisselamın atıldığı kuyuyu Kur’ân-ı kerîm bildirmektedir. Bu kuyu önceleri 45 m derinlik ve 2.25 m çapa sahipti. Bugünkü derinliği ise 25 m kadar olup, terkedilmiş vaziyettedir. Kuyuların açılmasında kazma kürek kullanılır ve açılan çukur yeraltı su seviyesinin altına kadar kazılır. Kuyu iç çevresine ya kuru taş duvar örülür (âdi kuyu) veya etrafında delikler bulunan betonarme duvar silindirik parçalar hâlinde üstten dökülerek aşağıya indirilir (keson kuyu). Kuyu ağzına bir duvar örülerek etraftan gelecek yüzeydeki kirli suların içeri girmesi önlenir. Kazma kuyuların derinliği 30 m’den az olmakla beraber 150 m’ye kadar olanları da vardır. Kuyulardan kovalarla veya pompalarla su çekildiği gibi rampa veya uygun basamaklarla suyun yanına inilen büyük çaplı kuyular da vardır. Kuyulara su, yanlarından veya tabanından girer.

Galeri veya eğimli bir tünel açarak bunu kuyulara bağlamak yolu Doğuda ve Kuzey Afrika’da kanat ismi altında kullanılmıştır. Burada yeraltı su seviyesini bulmak için bir deneme kuyusu açılıp suyun geldiği yöne doğru galeri açılmaya başlanır ve 30 m kadar aralıklarla açılan kuyulara birleştirilir. Galeri 70 cm civarında bir çapa sahiptir. Bizde de Güney ve Doğu Anadolu’da kehriz adıyla ve İran’da kanat ismiyle kullanılmaktadır.

Sondaj ile açılan kuyular, zeminin burgu gibi dönerek veya çarpma şeklinde çalışan makinalarla delinmesi ile inşa edilirler. Bunlar da çok eskiden (M.Ö. 1500’lerde) Çinliler ve Mısırlılar tarafından uygulanmakta idi. Boru olarak bambu ve ahşap kullanılıyordu. Avrupa’da ancak on ikinci yüzyılda bu metod kullanılmaya başlanmış ve on dokuzuncu yüzyılda yaygınlaşmıştır. Sondajlarda kesilen ve parçalanan zemin özel bir kapla alınır veya verilen basınçlı hava ve su yardımı ile yukarı çıkarılır.

Çok özel zeminler hariç, kuyu etrafındaki zemini tutmak üzere bir muhafaza borusu yerleştirilir. Borunun su içine rastlayan kısmı delikli olur. Boru etrafına kum-çakıl bir filtre yerleştirilerek etraftaki ince kumların deliklerden içeri girmesi önlenir.

Bazı petrol kuyuları, kilometrelerce derinliğe iner. İçme suyu, 1.5 km’den daha derinde pek bulunmaz. İçme suyu kuyularının derinliği ekseriya 150 m’den daha az olur.

İçme suyu için kuyu derinliği müsait olan yerlerde 5 m kadar olmalı ve lağım suyu ve benzeri kirleticilerin yeraltı suyuna karışma ve akarak kuyuya ulaşma ihtimali önlenmelidir.

Anadolu’da yol kenarlarında ve tarla içlerinde eskiden açılmış pek çok kuyu vardır. Yolcuların ihtiyacı ve sulama için açılan bu kuyuların bir kısmı eski canlılığını hâlâ muhafaza etmektedir.

KUYUCU MURÂD PAŞA

Meşhur Osmanlı devlet adamlarından. Doğum târihi bilinmemektedir. Rumeli’den devşirme olarak alınıp, Sarayda(Enderun’da) İslâm terbiyesi ile yetiştirildi. Saray ve hükûmet işlerinde vazîfe aldı. Saraydan ilk olarak 1554’te Mısır Vâlisi Mahmûd Paşaya kethüdâlık vazîfesiyle çıktı. Mısır’da başarılı hizmetler yapıp, kâbiliyeti dikkat çektiğinden; Sancakbeylik ve Emir-i Hac’lık vazîfesi verildi. 1569’da Mısır Beylerbeyi Koca Sinan Paşa ile Yemen’in fethine katıldı. Yemen’e önce Vâli, 1576’da Beylerbeyi tâyin edildi. Yemen Beylerbeyi iken îmâr faaliyetlerinde bulunup Sanâ Kasrında bir câmi ve Nakîm Dağından su getirme tesisleri kurdu. Bu vazîfedeyken İstanbul’a çağrıldı. Şarkîkarahisar Sancakbeyi oldu. Şarkîkarahisar’dan sonra çeşitli vilâyetlerde vazîfe aldı. Diyarbakır Beylerbeyi iken Karaman’a tâyin edildi.

1585’te Karaman Beylerbeyi vazîfesindeyken, Özdemiroğlu Osman Paşanın komutasında Tebriz Seferine katıldı. Tebriz civârındaki savaşın en kritik ânında atı ile berâber savaş meydanındaki kuyuya düştü. Hamza Mirza kumandasındaki Safevî kuvvetlerince esir alınıp hapsedildi. 1590 Osmanlı-Safevî Antlaşmasına kadar İran’da kalan ve atıyla kuyuya düşmesinden dolayı “Kuyucu” lakabı verilen Murâd Paşa, İstanbul’a gelip, Kıbrıs Beylerbeyliğine tâyin edildi.

Kuyucu Murâd Paşa 1596 Haçova Meydan Muhârebesinde büyük yararlıklar gösterdi. Uzun seneler Macaristan cephesinde lâyıkıyla hizmet etti. Cephedeyken bâzı sulh müzâkerelerinde bulundu. Birinci Ahmed Han (1603-1617) Osmanlı Sultanı olunca, Kuyucu Murâd Paşa Şubat 1603’te Rumeli Eyâleti ile berâber Budin muhâfazasına memur edildi. 1605’de Divan-ı Hümâyûnda dördüncü vezir oldu. İran’daki Safevî Devleti (1501-1732)nin teşvik ve kışkırtmaları netîcesinde Anadolu ve Kuzey Suriye’deki isyanlar tehlikeli bir hal aldığından, Anadolu isyanları veİran meselesi için Ferhad Paşa serdar tâyin edildi. Kuyucu Murâd Paşa Avusturya cephesindeki faâliyetlerinden ve Macaristan-Avusturya meselesindeki teşebbüslerinden dolayı 13 mayıs 1606’da Engürüs Serdârı oldu. 1593 yılından beri devâm eden Avusturya Savaşına son veren Zitvatoruk Antlaşmasını imzâladı. Antlaşmaya göre savaşın en önemli sebeplerinden birini teşkil eden Estergon Kalesi Osmanlılarda kalıyordu.

Kuyucu Murâd Paşa Rumeli’ndeyken, Osmanlı Devleti için en büyük tehlike İran meselesi ile Anadolu ve Suriye taraflarındaki isyanlar idi. “Celâlî İsyanları” adı verilen, devlet içinde orduya bile sâhib olan âsîleri (Bkz. Celâliler) cezâlandırmak için Şeyhülislâm Sun’ullah Efendinin tavsiyesi ile Aralık 1606’da Murâd Paşa sadrâzam tâyin edildi. Sadâret mührünü Belgrad’da alan Murâd Paşa, serhad işlerini hallettikten sonra İstanbul’a geldi.

Osmanlı Devletinin 1593 yılından beri Avrupa cephesinde savaşlarla meşgûl olmasını fırsat bilen İran-Safevî Devleti, Anadolu ve Kuzey Suriye’de karışıklıklar çıkardı. Celâlî İsyanları çok tehlikeli bir hal almıştı. Murâd Paşa, Kuzey Suriye’de Derezi (Dürzî) bir hükûmet kurmuş olan Canbolatoğlu Ali Paşa üzerine 1607 Temmuzunda İstanbul’dan hareket etti. Yol boyunca âsilere karşı uslandırma hareketlerinde bulunan Murâd Paşa, âsi Canbolatoğlu’na karşı Maraş Beylerbeyi Zülfikâr Paşadan yardımcı kuvvetler aldı. Daha sonra harekete geçerek İskenderun yakınlarındaki Oruç Ovasında mevzilenmiş olan âsî kuvvetlerini bozguna uğrattı. Canboladoğlu ve Lübnan Derezi Lideri Maanoğlu Fahreddîn ile bütün Dürzi kabîle reislerinden canlarını kurtarabilenler kaçtı. Murâd Paşa, Haleb’i ele geçirip, isyancıları ve bölücüleri bölgeden temizleyerek, kışı orada geçirdi. Bağdâd’daki Taviloğlu Mustafa üzerine Cağalazâde Mahmûd Paşa kumandasında ordu gönderip, onu kaçırttı. Murâd Paşa Heleb’deyken Kalenderoğlu otuz bin Celâli kuvvetiyle İstanbul’u tehdîd etti. Kalenderoğlu’nun yanında birçok Celâlî elebaşısı ve başıbozuk da vardı. Murâd Paşa; İçel’deki Muslî Çavuş’un Kalenderoğlu ile birleşmesini önlemek için ona İçel Sancakbeyliğini verip, Maraş ve Göksun’dan yeni kuvvetler aldı. Kalenderoğlu, İstanbul’dan gönderilen bir mikdâr Osmanlı hazîne ve kuvvetlerini almak için Göksun Boğazı’nı kapamak istedi. Murâd Paşa daha önce hareket ederekBoğaz’ı tuttu. Burada iki taraf arasında şiddetli bir muhârebe vukûa geldi. Savaşın en şiddetli ânında Serdârın hendeklere sakladığı yeniçerileri meydana çıkarıp hücuma geçirmesi üzerine Kalenderoğlu bozuldu. İran’a sığınmak için Doğuya doğru kaçmaya başladı. Âsîler tâkib edilerek Eylül 1608’de Şarkîkarahisar’da toplanan binlerce Celâlî imhâ edildi. Anadolu âsîlerden temizlenince Murâd Paşa, 1608 sonunda İstanbul’a döndü.

Murâd Paşa böylece dâhiyâne bir siyâsetle Osmanlı Devletinin içinde huzûru bozup, düşmanlarıyla işbirliği yapan âsîleri ortadan kaldırdı. Ayrıca Üsküdar Seferi denilen 15 Haziran 1609’daki harekâtla da Musli Çavuş ve Yûsuf Paşa gibi âsîleri ve bunlarla işbirliği yapanları îdâm ederek, bunların fesat tohumlarını ve köklerini kuruttu. Murâd Paşa 1610 baharında, Osmanlı Devleti içindeki karışıklıkların plânlayıcısı ve destekcisi İran-Safevî Devletine karşı sefere çıktı. Tebriz’de bulunan Safevî Şâh Abbâs (1587-1628)ın Celâlî İsyanları ve Avusturya Seferi (1593-1606) esnâsında işgal ettiği toprakları ve Kafkasya’yı kurtarmak veya Osmanlı lehine bir antlaşma sağlamak için İran Seferine çıktı. Şâh Abbâs Murâd Paşaya elçi gönderdi. Safevî elçileri Sultan Ahmed Hana gönderildi. Murâd Paşa Tebriz önlerine geldiğinde Sefer mevsimi geçtiğinden, kışı geçirmek için Diyarbakır’a çekildi. Murâd Paşa İran üzerine yeni bir Sefer hazırlıkları içindeyken doksan yaşlarında 6 Ağustos 1611’de Âmid kışlığında vefât etti. İstanbul’da yaptırdığı medresenin bahçesindeki türbesine defnedildi.

Murâd Paşa; gayretli, dindâr, üstün komutanlık, idârecilik, diplomatlık ve devletin çıkarlarını her şeyden üstün tutan bir şahsiyete sâhipti. Rumeli’den devşirme olarak alınıp, sarayda yetiştirildi. Osmanlı hânedânına çok sâdıktı. Ülkesine ve milletine çok hizmeti oldu. Tecrübeli, samîmî ve ileri görüşlü olduğundan icrââtlarında tâvizsiz hareket ederdi.Soğukkanlı olup hissiyatını saklamasını bilir, vakti gelince harekete geçip muvaffak olurdu. Nakşibendî tarîkatına bağlı olup, her hafta Kur’ân-ı kerîmi hatmeder, adâletten ayrılmazdı. Ancak devlet düşmanlarına karşı şiddetli ve amansızdı.

Avusturya Seferinde Haçlı zihniyeti, İran Safevî Devleti ve devlet içindeki taraftarlarına karşı çok şiddetli mücâdele etti. Ülke içinde âsî Celâlîleri ortadan kaldırdığı için ihtilal yanlılarının çeşitli taarruzlarına uğradı. Devrine âit kaynaklarda, ilmî eserlerde, meselâ İngiltere elçisi Lello; Murâd Paşanın ülkesine iyiliği dokunduğunu, basîret sâhibi olduğunu, memleketin iç işlerini düzeltip, hâkimiyeti sağladığını, iyi bir asker ve devlet adamı olduğunu yazar. On üç yıl süren Avusturya Seferi ve yıllarca devam eden Celâlî İsyânları netîcesinde mâliyenin durumunu öğrenmek için Ayn Ali Efendi’ye Kavânin-i Âl-i Osman Der Mezâmîn-i Defter-i Dîvân adlı eserini yazdırdı. Yabancılarla olan münâsebetlerde çok dikkâtli olup, meseleleri gayet iyi tâkip ederdi. Murâd Paşa, İstanbul’da Vezneciler semtinde Edebiyât Fakültesi arkasında, medrese, dükkanlar, türbe, sıbyan mektebi ve sebilden meydana gelen bir külliye ile Erzurum’da büyük bir câmii ve hamam yaptırmıştır.

KUZEY ANADOLU DAĞLARI

Anadolu’nun kuzeyinde bulunan sıradağların umûmî adı. Bu bölgede dağlar, batıda Marmara bölgesinde başlayıp, doğuda GüneyKafkasya’ya doğru gittikçe yükselerek, Karadeniz kıyılarına paralel birkaç sıra hâlinde uzanırlar. Kızılırmak ve Yeşilırmak deltaları, bölgenin geniş ovalarını meydana getirirler. Ovaların hemen gerisinde bulunan kıyı dağlarının yüksekliği, Rize Dağlarında 3500 metreyi aşar ve Kaçkar Tepesinde 3937 metreyi bulur. Bu bölgede Trabzon ile Gümüşhane arasındaki Zigana Geçidi (2025 metre) ve Bayburt ile Aşkale arasındaki Kop Dağı Geçidi (2390 metre) kıyı bölgesi ile İç Anadolu arasında başlıca ulaşım yolunu meydana getirirler.

Kıyı dağlarının gerisinde Kuzey Anadolu Dağlarının iç sıraları uzanır ve bunlar da doğuya doğru gittikçe yükselerek Mescit Dağında 3239 metreye ulaşır. Bu iki dağ sırasını Çoruh Irmağı ile Kelkit çayı, vâdi oluklarıyla birbirinden ayırır. Batı yönünde iyice alçalan iç sıradağları Kızılırmak Vâdisinden sonra tekrar yükselmeye başlar ve Ilgaz Dağında yükseklik 2550 metreye ulaşır. Ilgaz ve Köroğlu Dağlarının yer aldığı bu bölgede de Gökırmak vâdi oluğu, iç sıra dağlarını kıyı dağlarından ayırır.

KUZEY ATLANTİK ANTLAŞMASI

(Bkz. Nato)

KUZEY ATLANTİK İŞBİRLİĞİ KONSEYİ (KAİK)

Varşova Paktının sona ermesi ve Sovyetler Birliğinin dağılması üzerine, Orta ve Doğu Avrupa ülkeleri arasında, Rusya ve bu devletten ayrılan yeni Cumhûriyetlerle irtibâtı devam ettirmek, onları siyâsî reformlara ve yeni Avrupa yapılanmasına entegre etmek için kurulmuş olan teşkilât.

20 Aralık 1991 târihinde Bürüksel’de kurulması kararlaştırılan KAİK, 3 Mart 1992 târihinde kuruldu. 16 NATO ülkesi, 6 Doğu Avrupa Ülkesi, 3 Baltık Cumhûriyeti, Arnavutluk, Ermenistan, Beyaz Rusya, Gürcistan, Kırgızistan, Moldavya, Rusya, Türkmenistan, Tacikistan, Özbekistan ve Ukrayna’nın üye olduğu teşkilât, büyükelçi düzeyinde periyodik olarak Brüksel’de toplanmaktadır. Silâhsızlanma, siyâsî, ekonomik, bilim ve bilgi teati komiteleri vardır.

Nükleer silâhların yayılmasının önlenmesi, stratejik silâhların azaltılması, nükleer silâhların yok edilmesi, savunma konuları gibi hususlarda faaliyet gösteren KAİK, Orta ve Doğu Avrupa ülkeleri ile askerî işbirliği için düzenli toplantılar, ikili veya çoklu temâslar, ziyâretler, seminerler düzenlemektedir.

KUZEY BUZ DENİZİ

Alm. Nördliches Eismeer (n), Fr. Océan Glacial arctique, İng. Arctic Ocean. Kuzey Buz Denizi, Kuzey Kutbu ve Kutup dönencesi arasında, birkaç denizden meydana gelmiş, bir büyük denizdir. İçinde bulunan denizler, özellikle Beyaz Deniz, Barent Denizi, Kara Denizi, Beaufort Denizi, Grönland Denizi ve Bering Denizidir. Avrupa, Asya, Amerika’nın kuzey kıyıları ile sınırlanmıştır. Büyüklüğü takriben 12.257.000 km2dir. En derin yeri (Lena Çukuru) 5502 m’dir. Büyüklüğünün mühim bir kısmını buzullar kaplar. Şubat ayında buzların yoğunluğu artar, haziran ayında buzlar erimeye yüz tutar. Yaklaşık 4/10’u buzullardan kurtulur. İkinci Dünyâ Savaşında Amerika’dan Rusya’ya malzeme taşıyan konvoyların bu denizden geçmeleri bölgenin stratejik önemini ortaya koymuştu.

KUZEY DENİZİ

Alm. Nordsee (f), Fr. Mer (f) du Nord, İng. Northsea. İngiltere ile Avrupa kıtası arasındaki deniz. Kuzey Denizi 51 ve 61 derece kuzey enlemleri ile 2°3’ ve 7°30’ batı boylamları arasında yer alan, Atlantik Okyanusunun kuzey-doğu uzantısıdır. Kuzey Denizini Büyük Britanya Adası Şetland ve Orkney Adaları ile Avrupa yakasında Danimarka, Hollanda, Almanya, Fransa’nın bir kısmı çevirmiştir. En uzun mesafesi güneydeki Dover Boğazı ile kuzeydeki uç arasında 1300 km’dir. Kuzey Denizinin yüzölçümü 570.000 km2, en derin yeri Norveç kıyılarına yakın ve 342 m’dir. Bu denizin muhtelif yerlerinde sığ kısımlar (bank) vardır. En büyüğü Dogger Bank’tır.

Deniz kıyıları, alçak bir hat şeklindedir. Yüksek dalgalar bu kıyıları döğerek oyarlar. Yalnız İskoçya ve Norveç kıyıları dağlık ve kayalıktır. Denizin aşağı kısımlarında ve kuzey kesiminde Hollanda, Belçika, Almanya ve Danimarka kıyıları boyunca yer alan birkaç ada dışında ada yoktur.

Kuzeyde Atlas Okyanusundan denize giriş Orkney ve Shetland adalar grubu tarafından kapatılmıştır.

Atlantik Okyanusundan başlayan okyanus med (yükselme) dalgaları akıntı hâlinde İngiltere’nin batı kıyılarını yaladıktan sonra Norveç’e uzanır. Med hadisesi Londra’daki Thames Nehrinde 18 saat süre ile kendisini hissettirir. Kuzey Denizine giren akıntılardan diğerleri: Kutup, Baltık ve Akdeniz su akımlarıdır. Kuzey Denizinin en büyük özelliklerinden biri, balıkçılığa müsait olmasıdır. Bilhassa Dogger Bank’ının çevresi balıkçılık için çok önemlidir. Kuzey Denizine kıyısı olan bütün ülkelerin büyük balık avcı filoları vardır.

Avrupa’nın en önemli limanları bu denizin kıyılarında yer alır. İngiltere’de: Londra, Holl, Newsantle-On-Tyne, Leith; Hollanda’da: Rotterdam; Belçika’da: Antwerg; Almanya’da: Bremen ve Hamburg; İskandinavya’da: Oslo, Kopenhang, Göteburg limanları başlıcalarıdır.

KUZEY KIBRIS TÜRK CUMHÛRİYETİ

DEVLETİN ADI

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhûriyeti

BAŞŞEHRİ    

Lefkoşe

NÜFÛSU       

176.000

YÜZÖLÇÜMÜ 

3555 km2

RESMÎ DİLİ   

Türkçe

DÎNİ  

Müslümanlık

PARA BİRİMİ 

Türk lirası

 Kıbrıs Adasının kuzey kesiminde kurulmuş bir Türk devleti. Güneyinde Kıbrıs Rum kesimi bulunmaktadır.

Rumların Türklere karşı başlattığı kıyım üzerine 1974 senesinde, Türk birlikleri Kıbrıs’a çıkartma yaptı. Türk birlikleri KKTC’nin bugünkü sınırını meydana getiren yere kadar ilerlediler. Ateşkes Antlaşmasının ardından yapılan Toplumlararası Görüşmeler bir netice vermeyince, görüşmelere son verildi ve 15 Kasım 1983’te KKTC kuruldu ve Cumhurbaşkanlığına Rauf Denktaş seçildi.

Fizikî Yapı

Adanın kuzey kesiminde kurulan bu devlet toprakları içinde kalan Kuzey Dağları, Türkiye’nin Toros Dağlarının uzantısıdır. Bu dağların en yüksek yeri 1.019 m ile Beşparmak Dağıdır. Kuzey Dağları Morfu Körfezinden Andreas Burnuna kadar kıyıya paralel olarak uzanır. Güneyde Tradaslar ile Kuzey dağları arasında yer alan Meserya Ovası yer alır.

Kuzey kıyıları oldukça düz olup, girinti çıkıntılar azdır ve Magosa Körfezi, Güzelyurt Körfezi, Larnaka Körfezi gibi geniş körfezleri vardır. Başlıca akarsular Meserya Ovasını sulayan Çakıllıdere ve Kumludere’dir.

Tabiî Kaynakları

Bitki örtüsü: Akdeniz iklimi hüküm sürdüğü için bu iklimin bitki örtüsü olan maki, MeseryaOvasının dışında bütün araziyi kaplar. Beşparmak Dağlarının bir kısmı ormanlıktır. Bu ormanlar selvi, çam ve ardıç ağaçlarıyla kaplıdır.

İklim

Akdeniz iklimi hüküm sürer. Yazları kurak ve sıcak, kışları yağışlı ve ılık geçer. Yüksek bölgelerde yıllık yağış miktarı 1.015 mm’yi bulurken, alçak bölgelerde bu miktar 510 mm’yi geçmez.

Nüfus ve Sosyal Hayat

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhûriyetinin nüfûsu 170.000’dir. Halkın hepsi Türk olup, Türkçe konuşur. Resmi dil Türkçedir. Halkın hemen hemen hepsi Müslümandır. Önemli şehirleri Magosa, Girne ve Güzelyurt’tur.

Eğitim: Türk eğitim sistemi uygulanmaktadır. Lise veya dengi okuldan sonra öğrenciler yüksek öğrenimlerini Türkiye’de sürdürmektedirler. Bunun yanında az sayıda yüksek öğrenim için İngiltere, Amerika ve diğer ülkelere gidenler de vardır.

Okuma yazma oranı yüzde 98 olup, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhûriyetinde okulsuz köy bulunmamaktadır.

Ekonomi

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhûriyetinin ekonomisi tarıma ve turizme dayalıdır.

Tarım: Tarım ürünleri arasında en çok narenciye yetiştirilir. Bağcılık da çok gelişmiştir. Tarım ürünleri arasında patates, buğday, arpa ve sebze yer alır. Son yıllarda seracılık ve hayvancılık da gelişmiştir.

Sanâyi: Gelişmemiştir. Tekstil, mobilya ve ayakkabı gibi îmâlât sanâyii vardır.

Ticâret: Ticâretini Türkiye’nin yanı sıra İngiltere, Almanya, Japonya ve birçok ülkelerle yapmaktadır. Avrupa ülkelerine Narenciye ve bağ ürünleri ile patates, Ortadoğu ülkelerine de canlı hayvan ihrâç edilmektedir.

Ulaşım: Deniz ve hava ulaşımı Türkiye bağlantılıdır. Şehirler arasında ulaşım asfalt yollarla sağlanmaktadır.

Siyâsî Hayat: Cumhûriyet ile yönetilen Kuzey Kıbrıs Türk Cumhûriyetinde 104 üyeli bir Millet Meclisi bulunmaktadır. Meclis üyeleri beş yılda bir seçilmektedir.

KUZEY KUTUP BÖLGESİ

Alm. Arktische zone, Fr. Pole boreal, pôle nord, İng. Boreal pole, north pole. Yeryüzünün kuzeyinde, çok yeri buzlarla örtülü, Kuzey kutbuyla çevresini içine alan bölge. Arktik olarak da bilinir. Tamâmına yakın kısmı karalarla çevrili büyük bir okyanus havzasıdır.

66° 30’ Kuzey eyleminin geçtiği kabul edilen Kuzey Kutup dâiresi coğrafi bir sınır teşkil etmediğinden Asya, Amerika ve Avrupa kıtalarında ağaçlı arâzinin bittiği yer bölgenin sınırı kabul edilmektedir. Grönland, Svalbard ve diğer kutup bölgesi adaları, Norveç, Alaska, Kanada ve Rusya Federasyonunun kuzey kesimleri İzlanda’nın büyük bölümü ve Bering Denizi ile Atlas Okyanusunun kuzeyi bölgenin içinde kalır.

Târihi

Kuzey Kutbu bölgesinin büyük kısmı buzlarla kaplı ve soğuk olduğundan, insanoğlu bölgeye on altıncı asırdan îtibâren uzak doğuya giden yeni ticâret yollarını bulmak için keşif seferleri düzenlemeye başlamıştı. 1553’te bu gâye için yola çıkan İngiliz Sir Hug, soğuk hava şartları yüzünden bütün mürettebatıyla yolda öldü. Bu sefere başka bir gemiyle katılan Richard Chancellar ise, Arhangelsk’e ulaştıktan sonra karayolu ile Moskova üzerinden İngiltere’ye döndü. Bu seferin ardından Moskova kampanyası kuruldu ve Rusya ile İngiltere arasında ticâret gelişti.

Rus Çarı Birinci Petro doğudaki deniz yolunun bulunması ve haritasının çıkarılması için bölgeye birçok seferler düzenletti. 1728’de düzenlenen bir seferde güneyden Bering Boğazını geçmeyi başaran Bering 1741’de ise Büyük Okyanusun kuzeyini geçerek Alaska kıyısına ayak bastı. İngiliz kaşif James Cook, 1778’de Bering Boğazını geçerek Sibirya’daki kuzey burnuna ulaşması ile Amerika ileAsya’yı birbirinden ayıran boğazın varlığı kesinlik kazandı. Avusturyalı Julius Payer ve Karl Weyprecht Kuzeydoğu geçidinden geçmek için düzenledikleri bir seferde rastlantı sonucunda Fransız Josef topraklarını keşfettiler (1874). Kuzeydoğu Geçidini ilk olarak 1878’de İsveçli Nordenslüöld geçmeyi başardı. Bunu başka kâşifler takib etti. Günümüzde Rusya Federasyonu Buzkıranlar Geçidini sürekli olarak açık tutmağa çalışmaktadır.

Bölgenin Kuzeybatı Geçidini bulmak için keşifler Amerika’nın keşfi ile başladı. Bunun için ilk olarak iki tekneyle denize açılan Frobisher, Boffin Adasının güneydoğu kıyısına kadar ulaşabildi. 1585-1587 arasında sefere çıkan, John Davis, Grönland’ı keşfetti. Körfezin batı kıyısına varmayı başaran Thoman Buthon 1613’te Roes Welcome Boğazını buldu. Kuzeybatı Geçidini bulma çalışmaları 18. asır sonlarına doğru azaldı. Geçidi bulma seferleri 19. asırda tekrar başladı. Yapılan seferler netîcesinde Regent Körfezi, Boothia Körfezi bulundu ve Amerika kıtasının kuzey kıyıları ile Kuzey Kutup Takımadalarının büyük bölümünün haritası çıkarıldı. 1906’da Bering Boğazını aşan Kuzeybatı Geçidinden gemisiyle ilk olarak Roald Amundsen geçti. 1940-42 arasında ve 1944’te Henriy A. Larsen Bellot Boğazı yoluyla doğu-batı yönünde geçitten geçmeyi başardı. 1954’te Kanada buzkıranı, 1969’da ise bir gemi tarafından iki defa açıldı.

Yirminci asrın başlarında Sovyetler Birliği yönetimi, kuzey denizyolunu geliştirmek için, bölgedeki keşif çalışmalarını gözlem ve radyo istasyonlarının sayısını hızla arttırdı. İlmî çalışmalarda buzkıranların yanında uçaklar da kullanılmaya başlandı. Bölgede son olarak 1948’de Foxe havzasındaki üç ada keşfedildi. Bu adalardan biri Prens Charles Adasıdır. Bugün Kuzey Kutup bölgesi tamâmiyle keşfedilmiştir. Uçakla çekilen fotoğraflarla, daha doğru haritalar çizilmektedir.

Fizikî Yapı

Kuzey Kutbu bölgesi, çok eski zamanlardan beri buzullarla kaplıdır. Buzulların bir kısmının erimesi ile orjinal yüzey şekilleri ortaya çıkmıştır. Yüksek bölgelerde ortaya çıkan verimli vâdiler, kıyıya yakın yerlerde fiyortlar, meydana gelmiştir. Diğer taraftan buzulların erimesi ile alçalan arâzilerin deniz suları ile kaplanması oldukça yüksek kumsalların meydana gelmesine sebeb oldu. Lobrada’dan Ellesmese Adasına kadar uzanan Kanada’nın doğu kesiminde buzulların derinlemesine yarılması netîcesinde fiyortlar ve yüksekliği 1800 m’yi aşan dağlar meydana gelmiştir.

Gevşek tortul kayalarından meydana gelen bölgelerde geniş düzlükler vardır. Bu düzlükler engebesiz ve çok sayıda sığ gölle kaplıdır. Sibirya’nın kuzeydoğusunda ve Alaska’da yüksek dağlar vardır. Çeşitli sıradağların yüksekliği 3.000 metreyi aşan dorukları mevcuttur. Büyük ırmaklar dağlar arasındaki geniş havzalardan akar. Kuzey Kutup bölgesinin toprak yüzeyinin beşte ikisi devamlı buzullarla kaplıdır. Bölgenin en büyük buzulu olan Grönland’ın kuzey-güney doğrultusunda uzunluğu 2526 km, genişliği 965 km’dir. Buzulun kalınlığı 1525 metredir. Grönland Adasının % 85’ini kaplar.

İklim

Kuzey Kutup bölgesinde iklim, bölgelere göre büyük değişiklik gösterir. Atlas Okyanusu ve Büyük Okyanus çevresinde kutup deniz iklimi; Alaska’nın kuzeyi, Kanada ve Sibirya’da kutup kara iklimi hüküm sürer. Kutup deniz ikliminde kar yağışı bol olup, kışın ısı nâdir olarak düşük olur. Kışın fırtınalar ve sert rüzgârlar eser. Kutup kara ikliminde kışlar çok soğuk olup, kar az yağar. Bu iklimin hâkim olduğu yerlerde yazın sıcaklığın 26.5°C’ye yükseldiği olur. Havanın güneşli ve sâkin olduğu görülür sıcak dönemler yaşanırsa da, bu havaların arkasından sık sık fırtınalar gelir. Kutup bölgesinin kışları soğuk, uzun ve açık geçer. Arasıra çıkan fırtınalar sırasında hava kısa süreyle ısınır.

Bitki Örtüsü ve Hayvanlar

Kuzey kutup bölgesinde iki ana bitki örtüsü kuşağı bulunmaktadır. Bölgenin sınırı olan orman hattının güney kısmında kalan bölge kutupaltı bitki örtüsü, kuzey kısmında kalan bölge ise tundralarla kaplıdır. Bu bitki örtülerini birbirinden ayıran orman hattında da beyaz ladin, kara ladin, çam, köknar ağaçları vardır. Bölgenin ılıman kesimlerinde bodur çalılar, söğüt, kuş, ağaç, ardıç ve kızılağaç yetişir. Bâzı yerlerde çalılık ormanlar geniş alanları kaplamaktadır.

Kuzey kutup bölgesinde hayvan türleri zengin olmamakla birlikte geniş hayvan sürüleri vardır. Bu sürülerden çok yaygını ve en çok bilineni yaban geyikleri ve onların ehlileştirilmiş türü olan Ren geyiğidir. Diğer kutup hayvanları; kutub ayısı, kutup fâresi, yaban mandası, yaban keçisi, kutup tilkisi, gelincik, kartavuğu, karbay kuşu, kenevir kuşu, kuyruk kakan, karagözlü yunko, ördek ve kazdır.

Nüfus ve Sosyal Hayat

Kuzey Kutup bölgesinde değişik etnik gruplar yaşamaktadır. Bölgenin batısında Eskimolar yaşar. Geçimlerini balıkçılık ve avcılıkla sağlarlar. Eskimoların büyük bölümü toprağın altına yapılmış evlerde otururlar. Bölgenin doğusunda yaşayan etnik grupların en büyük özelliği avcılığın yanında Ren geyiği besiciliği ile uğraşmalarıdır. Bu grupların başlıcaları Laplar, Komiler, Mansiler, Hantılar, Yakutlar, Tungunlar, Koryaklar, Çukçiler, Yuitler, Aleutlar ve Evenlerdir.

Günümüzde 60° kuzey enleminin kuzey kesiminde kalan Rus topraklarında beş milyondan fazla insan yaşar. Buralardaki şehirlerin çoğunun nüfusu yüz binin üzerindedir. Amerika kıtasında kalan topraklarda ise nüfus çok düşüktür. Kanada ve Alaska’da nüfûsun büyük bölümü kutup altı bölgede yaşamaktadır. Nüfûsun hızla arttığı Grönland ile Svalband’da şehirlerin çoğunun nüfûsu on binin altındadır.

Ulaşım

Kuzey Kutub bölgesinde iklim şartlarından dolayı karayolu az olup, ısının sıfırın altında olmasından dolayı muhâfazası da çok zordur. Yollar yavaş yavaş kutuba doğru geliştirilmekte ve karayolları, demiryolları yaygınlaşmaktadır. Ulaşım daha çok küçük uçaklarla yapılır.

Ekonomi

Tarım yapmanın mümkün olmadığı Kuzey kutup bölgesinde halk geçimini daha çok denizden sağlamaktadır. Bölgede bulunan tabiî kaynaklardan faydalanmak gâyesiyle yapılan çalışmalar ekonomide bâzı değişmelere sebeb oldu. Kuzey Amerika, Rusya Federasyonu ve Japon şirketleri bölgede başta petrol olmak üzere çeşitli mâdenler çıkarmaktadırlar.