KOMÜNİST MANİFESTO
Alm. Komunistische Manifest, Fr. Le Manifest Communiste, İng. Communist Manifesto. Karl Marx ve Friedrich Engels’in birlikte yazdıkları ve sosyalizmin temel ilkelerini sistemli olarak ortaya koydukları broşür.
Milletlerarası Emekçiler Birliğinin, Sosyalist ve Komünist partilerin programlarının temelini teşkil eden Komünist Manifesto, milletlerarası bir işçi teşkilâtı olan gizli Komünistler Birliğinin Kasım 1847’de Londra’da yapılan ikinci kongresinde kararlaştırıldığı gibi Karl Marx ve Friedrich Engels tarafından hazırlandı. Yazılması 1848 Ocağının sonlarına doğru tamamlandı ve metin aynı yıl yalnız Karl Marx’ın adıyla önce Almanca, sonra İsveççe yayımlandı. Karl Marx ve Engels’in adları birlikte ilk olarak 1872 Leipzig baskısında yer aldı. Almanca; “Manifest der Kommunistischen Partei” olan ismi de “Kommunistisches Manifest” olarak değiştirildi. Dünyânın hemen bütün dillerine çevrilmiş olan Komünist Manifesto Türkiye’de ilk defa kitap olarak Dr. Şefik Hüsnü Deymer’in çevirisiyle 1920’de yayımlandı. İkinci defâ Kerim Sadi’nin çevirisiyle 1936’da yayımlanan kitabın 1968, 1970, 1976, 1979 daki çeşitli çevirileri toplatılarak, yayımcıları komünizm propagandası yapmak suçundan mahkûm edildiler.
Dünyâda meydana gelen çeşitli ekonomik ve siyâsî gelişmeler sebebiyle bugün geçerliliğini kaybetmiş ve pek az savunucusu kalmış olan Komünist Manifesto dört bölümden meydana gelmiştir. “Burjuvalar ve Proleterler” başlıklı birinci bölümde; sınıf mücâdelesinin toplumların gelişmesinin itici gücü olduğu belirtilir. Efendilerle köleler arasındaki mücâdelenin yerini önce senyörlerle serfler arasında, sonra da kapitalistlerle proleterler arasındaki mücâdelenin aldığı öne sürülür. Toplumsal gelişme kânunlarının ele alındığı bu bölümde kapitalist düzenin yerini sosyalist topluma bırakacağı ve bu târihî vazifenin de proleteryaya düştüğü belirtilir. “Proleterler ve Komünistler” başlıklı ikinci bölümde, komünistlerin programları anlatılır. Siyâsî iktidarın ele geçirilmesi, üretim araçları üzerindeki özel mülkiyetin kaldırılması, ücretli işçiliğe son verilmesi, kollektif mülkiyetin kurulması, miras hakkının kaldırılması, kredinin bir devlet bankasında merkezîleştirilmesi gibi hususlara yer verilir. “Sosyalist ve Komünist Literatür” başlıklı üçüncü bölümde; derebeyi, küçük burjuva, alman, burjuva, tutucu ve ütopyacı sosyalist ve komünist akımlar tenkid edilir. “Komünistlerin Çeşitli Muhâlefet Partilerine Karşı Tutumları” başlıklı dördüncü ve son bölümdeyse, mevcut toplumsal ve siyâsî düzene karşı her ihtilâlci ve yıkıcı hareketin desteklenmesinin komünistler için vazîfe olduğu belirtilir. Komünistlerin, gâyelerine ancak eski toplumsal düzenin şiddet yoluyla devrilmesi neticesinde ulaşabileceklerinin belirtildiği bu son bölüm; “Proleterlerin zincirlerinden başka kaybedecek şeyleri yoktur. Oysa kazanacakları koskoca bir dünyâ vardır. Bütün ülkelerin işçileri birleşin.” sözleriyle sona erer.
Komünist Manifesto’da açıklanan ilkeler doğrultusunda kurulan komünist rejim, Sovyetler Birliğinde ve peyki olan ülkelerde ancak yetmiş sene dayanabilmiştir.Lenin, Stalin gibi diktatörlerin baskı ve zulümleri altında yüz binlerce kişi öldü. Yaşayanlar da zulüm altında inim inim inlediler. Fakat dünyâda gelişen ilmî ve siyâsî gelişmeler neticesinde Komünist Manifesto’ya dayanan komünizm rejimi yıkıldı.
Alm. Kommunismus (m), Fr. Communisme (m), İng. Communism. Üretim araçlarının toplum malı olmasını, tüketim mallarının ihtiyâca göre paylaşılmasını isteyen, toplumu tek bir sınıf olarak telakkî eden, âile yapısını, dînî inançları reddeden bir rejim şekli. Lâtincedeki “communis” kelimesinden gelmektedir. Herkesin faydalanmak hakkına sâhip bulunduğu ortak varlıkları ifâde eder. Komünizmin temelinde, materyalist (maddeci) düşünce sistemi, mülkiyete karşı olma ve din düşmanlığı yatar.
Komünizm bir ilim, bir fikir değildir. Tatbikatta diktatör zâlim bir devlet şeklinde tezahür etmiştir. Bu rejimde yalnız komünist partisi vardır. Bütün millet bu parti programını kabul etmeye, bunun gibi düşünmeye, bu partinin istediği gibi konuşmaya ve her şeyden önce dinsiz olmaya mecburdur. Komünistliği ilk çıkaran Mejdek adında bir İranlıdır. Peygamber olduğunu söyleyen bu kimse Mecûsî (ateşe tapan) idi. Herkesin malı ve kadını ortaktır derdi. İran Şahı Kubâd, buna inandı ise de oğlu Nûşirevân, bunu seksen bin adamı ile öldürdü. 1848 senesinde Karl Marx, arkadaşı Engels’le birlikte Komünist Beyannâmesi’ni neşretti. Bu beyannâmede, bütün dünyâ işçileri birleşmeye çağrılıyor ve birleşen işçilerden, kapitalist iktisâdî nizâma, ihtilalle son verilmesi isteniyordu. Bu gâyenin tahakkuk etmesi için 1863’te ilk İşçi Enternasyoneli kurulmuş, birçok mücâdeleler vermişse de 1876 senesinde ortadan kalkmıştır. 1880’de Avrupa’daki sosyalist partiler birleşerek İkinciEnternasyoneli kurmuşlardır. Avrupa sosyalist partileri arasındaki bu birlik hâlen devam etmektedir. Karl Marx’ın fikirleri, sosyalist hareketin ana prensiplerini teşkil etmiştir. (Bkz. Marksizm)
Kapitalist iktisâdî düzeni ortadan kaldıracak olan sosyal ihtilâl, Marx’ın düşüncesinin aksine olarak, ileri derecede sanâyileşmiş Batı Avrupa memleketlerinde değil, ekonomisi geniş ölçüde zirâate dayanan Rusya’da vukû bulmuştur.
Rusya’da 1898’de kurulan Rus Sosyal Demokrat İşçi Partisi, 1903’te çoğunluk mânâsına gelen “bolşevik” ve azınlık mânâsına gelen “menşevik” olarak ikiye ayrılmıştır. Çarlık idâresine karşı patlak veren 1917 Şubat İhtilâlini, sosyalist, liberal ve halkçı partiler müştereken yapmışlarsa da, aynı senenin Ekim ayında Lenin’in liderliğindeki bolşevikler, silahlı bir ayaklanma yaparak iktidârı tek başlarına ele geçirmişlerdir. Rusya’da Lenin ve arkadaşları, komünist cemiyete derhal geçilemeyeceğini söyleyerek iktisadî yönden “kollektivisit” olan ve siyasî şekil olarak “işçi diktatoryasına” dayanan bir geçici rejim kurduklarını söylemişlerdir. Bu rejimi büyük bir terör içinde yerleştirmeye başlayarak, neticede 15 milyon insanı öldürmüşlerdir. Bu zulüm ve îdamlar, 1924’te Stalin’in Sovyet Rusya’nın başına geçmesinden sonra daha da şiddetlenmiştir. Merkezi Moskova’da olmak üzere Üçüncü Enternasyonel kurulmuşsa da İkinci Cihan Harbinin patlak vermesi ile Rusya, batı devletlerinden yardım istemek mecburiyetinde kalmış, bu sebeple de 1943’te Stalin Üçüncü Enternasyoneli ortadan kaldırmıştır. 1947’de Rusya’da “Kominform” kurulmuştur. Kominform, bütün komünistleri Allah inancına ve diğer rejimlere karşı savaşmağa çağırmıştır. Lenin’in vasiyetnâmesi hatırlatılarak, gerçek hedefin bütün insanları komünizm rejiminin bünyesinde toplamak olduğu, doğuya ve batıya komünist ihtilâlini yaymaya önem verdiği bildirilmiştir. Rusya dışındaki memleketlerde, “halk demokrasisi” sloganı ortaya atılmıştır.
İhtilâlci sosyalizm, ihtilâllerle karışıklıklar çıkartarak, umumî grevler yaparak, gerilla muhârebeleriyle, ülkelerin yabancı komünist kuvvetler tarafından işgal edilmesiyle veya baskın şeklinde hükümet darbeleriyle, iktidâra hâkim olmaya çalışmakta ve iktidârı ele geçirince, totaliter rejim kurmaktadır. Diğer sosyal, iktisadî ve fikrî grupları tasfiye etmekte ve parlamenter rejimi yıkarak tek parti diktatoryasını kurmaktadır.
İhtilâlci sosyalistler (komünistler), tek parti diktatoryası kurduktan sonra her türlü mülkiyeti iktisâdî yönden devletleştirme yoluna gitmekte; bu devletleştirmeyi, politik (siyasî), kültürel ve maârif alanlarına da yaymakta; din, ahlâk, vicdan ve âile hürriyetlerini de her türlü imkân ve vâsıtalarla yok etmektedirler. Komünizmin işlediği zulüm, işkence ve cinâyetleri, yalan ve iftiraları, hiçbir din kabul etmediğinden, bütün dinlere düşmandırlar. Ancak, İslâmiyetten başka bütün dinler bozuk olduğu, zararlı yanlış yerleri bulunduğu için, bu dinlerde bulunan insanları, yalan, propaganda ve vaadler ile aldatmak kolay olduğundan bu durumda olanların dinleri yok edilerek kolayca komünist olmaları sağlanmaktadır. Fakat, İslâm dini, her kemâli, olgunluğu, üstünlüğü, her saâdeti içinde taşıdığı için, dini doğru olarak öğrenen Müslümanları, komünist fikirlerle yoldan çıkartmak mümkün olmadığından, komünizm en büyük din düşmanlığını İslâmiyete karşı göstermekte; İslâm dînini yozlaştırmak ve bid’atler sokmak için her türlü propaganda vâsıtaları ile bu dîni yok etmeye çalışmaktadır.
Sosyalist cereyanlar, sanâyileşmenin gelişmesi ile başlamıştır. İktisâden geri kalmış Rusya ve Çin gibi memleketlerde ihtilâlci ve totaliter bir karakter kazanarak komünizm şeklinde iktidârları ele geçirmiştir. Aynı şekilde, sağlam demokratik müesseselerden mahrum bulunan Almanya, İtalya ve bâzı Güney Amerika devletlerinde, İkinci Cihan Harbinden evvel sosyalist cereyanlar, faşizm ve nasyonal sosyalizm gibi totaliter bir karakter kazanmıştır. Faşizm ve nasyonal sosyalizm istihsal vâsıtaları üzerinde, husûsî mülkiyet hakkı tanımaktadır.
İhtilâlci sosyalizmin temel fikirlerini ortaya koyan Karl Marx kurulacak sosyalist cemiyetin bünyesinin ne şekilde olacağını anlatmamıştır. (Bkz. İktisâdî Sistemler, Marx, Karl)
Komünizm için 1990 yılı bir dönüm noktası olmuştur. Komünizm ve sosyalizmden kaçış başlamıştır. Komünizmi benimseyen Doğu Avrupa ülkelerinden sadece Bulgaristan ve Romanya ile Arnavutluk’ta fakat başka isimler altında seçimle ve az farkla iktidar olabilmişlerdir. Diğerlerinde ise Komünizme karşı olanlar serbest seçimle iktidârı ele geçirmişlerdir. Komünizmin son kalesi Yugoslavya’da ise sâdece Sırbistan’da komünistler iktidardadır. Fransa ve İtalya komünist partileri bile isim değiştirmişlerdir. En koyu komünist düşünürler bile “Sınıf iktidarı, artık gerici bir taleptir. Komünizm öldü ve emperyalizm bitti” demişlerdir. Bugün dünyâda komünist rejim olarak sâdece Viyetnam, Küba ve Çin kalmıştır. (1993)
Komünist “Manifesto”daki geleceğe dönük görüşe göre: Liberal ekonominin uygulandığı ülkelerde işçilerin sefâleti her geçen gün biraz daha artacak sermâye mahdut ellerde toplanacak ve açlığa mahkum edilen proleterler, tabandan gelen bir ihtilalle kendi diktalarını kurup, üretim araçlarına el koyacaklardı. Bu suretle de çalışan-çalıştıran (işçi-işveren) ikiliği ortadan kalkacak, geniş kitleler (çalışanlar) huzur ve refaha ve gerçek demokrasiye geçmiş olacaklardı.
Komünizm ile üretim araçları işçilerin değil, komünist lider ve çömezlerinin imtiyazlı ve iltimaslı bir “yeni sınıf”ın eline geçti. Bu yeni sınıf bürokratlar târihin en korkunç diktatörlüğünü kurdular ve işçi sınıfı adına katliam ve zulümler icrâ ettiler. Komünizmin kızıl pençesi altına düşenler yalnız ekonomik refah değil her türlü insan haklarını da kaybettiler. Serbest piyasa ekonomisini uygulayan ülkelerin işçilerinin refahı artarken komünizmi uygulayan ülkeler fakirleştiler. Dîni karşısına alan ve insan fıtratına ters düşen ve ancak silah, polis gücüyle 73 yıl durabilen fakat temelden mahrum bu sistem âniden çöküp câzibesini kaybederek yıkılışa doğru hızla yuvarlanmaktadır.
Alm. Kommutator, Stromwender (m), Fr. Commutateur (m), İng. Commutatör. Bir elektrik devresinde elektrik akımının açılıp kesilmesini sağlayan veya devrenin muhtelif bağlantılarını bir düzen içinde değiştirmeye yarayan âlet. Yapısı ve çalışma prensibi îtibâriyle devre kesen endüptöre benzer, ancak onun yaptığı vazifeyi yaparken daha karışık işlemleri de yapabilme kapasitesine sahiptir. Komütatör iç yapısına göre bir elektrik motoruna elektrik enerjisi sağlayan iletkenlerin bağlantısını ters çevirip motorun dönme yönünü tam tersine çevirdiği gibi, bir ölçü aletini de bir devreden, bir ikinci devreye sokabilir.
Komütatörlerin vazifelerine ve kullanma yerlerine göre muhtelif çeşitleri mevcuttur:
1. Direnç komütatörü: Bir elektrik devresindeki direnç elemanlarını devreden çıkarmaya ve başka elemanları sokmaya yarar.
2. Şöntleme komütatörü: Devre elemanları arasında paralel bağlantıyı sağlar.
3. Kumanda komütatörü: Tesisatın yardımcı devrelerini değiştirir.
4. Yıldız üçgen komütatörü: Trifaze (üç fazlı) bir elektrik devresine ait üç ayrı devreyi) yıldız ve üçgen şeklinde bağlar.
5. Fişli komütatör: Müteharrik kontakları fişlerden meydana gelen komütatördür.
6. Bağlama komütatörü: Birbirine benzeyen makina ve âletlerin elemanları arasında çeşitli bağlantılar kurar.
7. Kesici komütatör: İstenilen devre parçalarının devreden kesinlikle çıkarılma işlemini yapar.
8. Kademeli komütatör: Bir transformatörün bir sargıdaki sarım sayısını kademeli olarak değiştirip, çevirme oranını ayarlar.
9. Bıçaklı komütatör: Kontakları hareketli ve bıçak şeklindedir.
Komütatörlere elle kumanda edilebildiği gibi, telekomütatör (elektro mıknatıs) ile uzaktan kumanda etmek de mümkündür. Otomatik telefonlar bu sistemle çalışmaktadır.
Alm. Kondansatör (m), Fr. Condensateur (m), İng. Condenser. İkili iletken ve aralarındaki bir yalıtkandan müteşekkil, elektrik yükünü depo edebilen ve gerektiğinde boşaltabilen sistem.
Birimi, 1 Volt potansiyel farkı için kaç coulomb yük tutulduğunu belirten büyüklük yani Coulomb/Volt’tur. Buna özel olarak Farad (F) adı verilir. Kapasitesi C(F) olan bir kondansatörün V(V) potansiyel farkı için yükü:
Q= C.V Coulomb (C) olur.
İletkenlerin, toprağa veya birbirlerine yaklaştırmak suretiyle kapasiteleri arttırılabilir. Böyle iki iletkenli bir sisteme kondansatör denir. İletkenler arasına bağlı dielektrik sabiti büyük yalıtkan malzemeler konularak büyük kapasiteli kondansatörler elde edilir. Bu iletkenlere armatür veya levha, yalıtkana da dielektrik denir. Dielektrik katı, sıvı veya gaz olabilir. Bir takım dielektrik malzemenin bağıl dielektrik sabitleri şu şekildedir:
Hava |
1 |
Kâğıt |
2 |
Vernik |
3 |
Bakalit |
6 |
Mika |
7 |
Porselen |
7 |
Cam |
7 |
Mermer |
8 |
Lâstik |
2,5 |
Ebonit |
2,5 |
Polietilen |
2,3 |
Birkaç kondansatör, paralel veya seri bağlanırsa gene bir kondansatör elde edilir. Bu eşdeğer kondansatörün kapasitesi, bunu meydana getiren kondansatörlerin kapasitelerinden hesap edilebilir. Kapasiteleri C1, C2, C3... olan kondansatörler seri bağlandığında eşdeğer kapasite, 1/C= 1/C1+1/C2+1/C3+... bağıntısından bulunur. Paralel bağlama hâlinde ise eşdeğer kapasite, C= C1+C2+C3+... şeklinde hesaplanır. Görüldüğü gibi, kondansatörler seri bağlandığında eşdeğer kapasite küçülür. Paralel bağlama hâlinde ise büyür.
Kondansatörün en eski şekli leyden şişesidir. Ağır elektrik boşalmalarının istendiği hallerde bu âlet hâlâ kullanılmaktadır. Modern kondansatörler ise çok defa karşılıklı metal ve dielektrik levhalardan veya rulo hâlinde sarılmış ince metal yaprak ve parafinli kâğıttan meydana gelmektedir. Radyo ve diğer osilatör devrelerinde dielektriği hava olan ayarlanabilir tipte kondansatörler kullanılır. Büyüklüklerine göre çok yüksek kapasiteler ise ancak elektrolitik kondansatörlerle elde edilebilir.
Kondansatörlerin kullanılma yerleri: Radyo ve TV setlerinde; telefon, kompüter, telegrafik, radar gibi elektronik aletlerde; telekomünikasyon şebekelerinde kullanılırlar. Ayrıca tek faz motorlarının çalışmaya başlamalarında starter olarak, foto-flaşlarda, radyo-frekans sistemlerinin güç kaynaklarına bağlanmasında ve özellikle elektronik cihazlarda kullanılır.
Elektronik cihazlarda çok geniş bir kullanım alanı olan kondansatörlerin (veya kapasitörlerin) iki türü vardır: Sabit, ayarlı. Sabit kondansatörler de, iki gruba ayrılır: Elektrolizli, elektrolizsiz. Üretilen sabit kondansatör sayısı, ayarlı türden çok fazladır.
Bütün kondansatörlerin, yapılarından gelen indiktanslar ve dirençleri vardır. Bu istenmeyen nitelikler, kondansatörlerin kullanım alanlarını sınırlar.
formül
Elektrolizli kondansatörler: Elektrolizli kondansatörlerin hacim başına sığaları, elektrolizsiz kondansatörlerinkinden yüksektir. Kondansatörün içi sıvıyla doludur ve kondansatör çalıştığı sürece elektroliz işlemi devam eder. Tantal veya alüminyum plakalar, elektrolizli kondansatörlerde artı plaka (anot) olarak kullanılır. Yükseltgeme işlemine de bazen anodik yükseltgeme denir. Eksi plaka (katot) genellikle bakırdır. Elektrolitik elektriği iyi ilettiğinden, gerçek yalıtkan, oksit tabakasıdır.
Kondansatör üreticileri özel elektronik karışımları hazırlarlar. Ama genellikle ya sülfirik asit gibi asitler veya glikol borat tuz çözeltileri kullanılır.
Elektrolizsiz kondansatörler: Elektrolizsiz kondansatörlerden yalnızca kâğıt, film, mika ve seramik olanlar önemlidir. Eskiden kullanılan cam türler gibi bazı seramik türlerin ve mikanın ortadan kalkacağı, hatta mika ve kâğıt kondansatörlerin yerine bile film kondansatörlerin kullanılacağı sanılmaktadır.
Mika tabiî bir dielektriktir (yalıtkandır). Geçirme özelliği çok düşük, yâni direnci yüksektir. Kondansatörler ya mika üstüne kaplanmış gümüşten veya mika tabakaları arasına teneke folyolor yerleştirme yoluyla meydana getirilir.
Ayarlı kondansatörler: Ayarlı kondansatörlerde bâzan seramik yalıtkanlar kullanılır, ama dielektrik olarak genellikle hava veya boşluktan yararlanılır. Bu kondansatörler iki ana grupta toplanır. Ton ve ayar. Ton kondansatörlerine, radyoların ton ayarlarında kullanıldıkları için bu ad verilmiştir.
(Bkz. Isı)
Alm. Konföderation (f), Bund (m), Fr. Confédération (f), İng. Confederation, confederacy. Bağımsız devletler tarafından, egemenliklerini muhâfaza etmek şartıyla, ortak ve sınırlı menfaatlerini sağlamak maksadıyla, bir antlaşma ile kurulan devletler topluluğu.
Konfederasyonda, devletler ancak belli ve sınırlı maksatlarla birleşmişlerdir. Konfederasyonu meydana getiren konfedere devletlerin devletlik vasfı, konfederasyon hâlinde de devam eder. Ortak menfaatlerini gerçekleştirmeye yarıyacak nisbette bir işbirliği yaparlar; bunun dışında müstakil devlet sıfatlarını, hak ve vazifelerini tamâmiyle korurlar.
Konfederasyona dâhil konfeder devletler gerek hâricî gerekse dâhili bakımdan tam mânâsıyla hâkimiyetlerine sâhiptirler. Üye devletler diğer devletlerle hertürlü diplomatik münâsebetlerde bulunabilirler. Konfeder devletler, konfederasyona dâhil devletleri hiç bir taahhüd altına sokmaksızın başka devletlerle savaşa giriştikleri gibi, aynı konfederasyonda üye olan bir devlet ile savaş yaptığı zaman, bu milletlerarası hukuk bakımından bir iç savaş sayılmaz; iki devletin harbi sayılır.
Konfederasyonda üye devletlerin temsilcilerinden meydana gelen bir meclisi vardır. Bu meclis tarafından alınan kararları üye devletlerin de tatbik edebilmesi için her devletin ayrı ayrı bizzat yetkili organınca benimsenerek tasdik edilmesi gerekmektedir.
Konfederasyon devlet topluluğu bir andlaşma ile meydana geldiği için, üye devletler istedikleri zaman konfeder devletten ayrılabilirler. Konfederasyon tipi devlet topluluğunun asrımızda artık modası geçmiştir. Yalnız, çoğunlukta federasyon devlet tipini hazırladığı için, târihî bir önemi vardır. Gerçekten bugün federasyon tipi devletler, bir zamanlar konfederasyon şeklinde idiler. Meselâ, İsviçre 1848 târihine kadar konfederasyon hâlinde idi. Bu târihte bugünkü federal devlet durumuna geldi. Bugün bir federasyon devlet şekli meydana getiren ABD, 1776’dan 1787 yılına kadar konfederasyon devlet şekli idi. Bugünkü Birleşik Almanya da 1870 yılına kadar konfederasyon devlet durumunda idi. Şu halde tarihi bakımdan konfederasyon, federal devlet şeklini hazırlayan bir merhaledir.
Alm. Konfererenz, Sitzung, Tagung (f), Fr. Conférence (f), İng. Conference, lecture. İlim, sanat, hukuk, edebiyat gibi çeşitli konularda bilgi vermek gâyesiyle yapılan uzun konuşma.
Bir hitap çeşidi olan konferans, bilgi verme esasına dayanmaktadır. Konferans, bir tezi veya görüşü, bir konuyu açıklamak için daha çok akademik yerlerde verilir. Konferans veren kimsede, bir hatîbin özelliklerinden ziyâde derin ve geniş malûmât, orijinal ve sağlam bir görüş sâhibi olması istenir. Konferansçı heyecanlı konuşmalar yapmak ve dinleyicileri galeyana getirmek yerine, onların merak ve araştırma, öğrenme arzusuna seslenen bir hatîptir. Konferansı nutuktan ayırd edemeyen hatipler, ekseriyâ hafif, hattâ gülünç bir tesir bırakırlar.
Milletlerarası konferans: Devletlerarası diplomatik münâsebetlerde, meselelerin görüşüldüğü bir toplantıdır. İlk defa 1592’de Conbrai kongresi adı altında böyle bir toplantı yapıldı ve on dokuzuncu yüzyıldan sonra daha da yaygınlaştı. Konferanslarla devletlerarası direkt anlaşmalar yapılabildiği için, resmî protokollerden ayrılmakta ve daha önemli bir yer tutmaktadır. İlk zamanlarda bu maksatla kongre terimi kullanılmış olup yirminci yüzyıldan îtibâren yerini konferansa bırakmıştır.
Konferansın yapılmasıyla ilgili yer, zaman, görüşülecek hususlar bir kâideye bağlı olmayıp, tarafların antlaşmalarıyle tesbit edilir. Konferanslar bâzan politik olanlar ve olmayanlar diye gruplandırılır. Politik olmayanlar da ayrıca yönetim, ekonomik, sosyal, kominikasyon, ilmî, eğitim ve kültürel konferanslar olarak alt gruplara ayrılır. Konferansla ilgili evraklar önceden delegelerce imzalanır.
Çinli filozof. Çince adı Koung Tseu’dur. Çin’de yaşayan her kişinin davranışlarında Konfüçyüs’ün etkisi vardır. Konfüçyüs binlerce talebe yetiştirmiştir. Sonraları felsefesi bozularak sapık bir din hâline gelince binlerce şehirde mâbedler kurulmuştur. 1912 devriminden önce Konfüçyüsizm Çin’de resmî din olarak kabul edilmiştir.
Konfüçyüs, M.Ö. 551’de Çin’in Lu şehrinde doğmuştur. Soylu bir âiledendir. Daha üç yaşındayken babasını kaybetti ve üvey annesi ile yapayalnız kaldı. Küçük yaşlarda öğrenmeye karşı kendisinde aşırı bir arzu belirdi. Sokrat’ın, kişinin toplum içindeki yaşama düzenini sağlayan, akıl mânâsına gelen bilgi düşüncesinde reform yaparak bunu hükümetlerin, devletlerin birbiri ile olan iyi münâsebetlerine adapte etti.
Konfüçyüs, felsefesini talebelerine anlattı ve onlar vasıtası ile halk arasında yayılmasını sağladı. Konfüçyüs’ün sözleri daha sonra talebeleri tarafından Konfüçyüs’ten Seçmeler adı altında toplandı. Konfüçyüs’le ilgili çoğu bilgiler bu kaynaktan alındı.
Konfüçyüs felsefesi ile Çin’in sosyal çehresinde önemli ölçüde değişiklikler olmuştur. Eğitimde eşitlik prensibi getirilerek her kişinin eğitim yapabilmesine yol açıldı. Konfüçyüs “Eğitimde sınıf farkı yoktur.” sözüyle fırsat eşitliğinden, “Bütün insanlar, insan olarak örf ve adetleri hariç birbirlerine eşittir” diyerek de insan haklarından bahsetmiştir. Konfüçyüs, talebeleri ile bir konuyu münâzara ederken kendisine ters düşen konulara cevap vermeden önce, karşıdaki kişinin, ne kadar basit düşünürse düşünsün, haklı olabileceğini farzederdi. “Bildiğini söyle, ama bilmediğini de kabul et.” düşüncesi ile geniş düşünme özelliklerine sahip olan Konfüçyüs’ün sözlerinde dinlerin anlattığı fazîletler hissedilir. Konfüçyüs’ün bu sözlerini dînî kaynaklardan aldığı anlaşılmaktadır. Meselâ; “Sana yapılmasını istemediğin bir şeyi sen de başkasına yapma” sözü yüksek bir fazileti anlatmaktadır. “Bütün insanlar kardeştir” sözü ile de bütün insanların Âdem aleyhisselâmdan geldiğini ve birbirlerini sevmesi gerektiğini söylemektedir.
Konfüçyüs’ün bir din adamı olmadığı kesindir. Talebelerinden biri, inançla ilgili soru sorduğunda cevap olarak “Biz insanlara nasıl hizmet edileceğini bilmezken, görünmeyenlere nasıl hizmet ederiz!”, ölümle ilgili soruya ise“Hayat hakkında bildiğimiz nedir ki ölümü anlayalım!” demiştir.
Konfüçyüs 2000 sene Çin’in kültürüne tesir etmiştir. Asırlarca okullarda Konfüçian klâsikleri okutulmuştur. Konfüçyüs’ün felsefesi, ideal insan sevgisine gider. Kore, Japonya, Vietnam asırlarca Konfüçyüs’ün etkisinde kalmıştır. Konfüçyüs’ün eserleri M.Ö. 221-170 senelerinde Shih Huang Ti tarafından yakılarak imhâ edilmiştir. Yalnız bir evin duvarına saklanan kitapları, M.Ö. 202, M.S. 9 senelerinde Western Han tarafından tekrar bulunarak çoğaltılmıştır.
Konfüçyüs’ün sözleri dînî bir tâlim niteliği taşımaz ve her türlü metafiziği reddeder. Ona göre hayat hakkında bilgisi olmayan insan, öbür âlem (ahiret) hakkında bilgi sâhibi değildir. En iyisi gerçekten hiç bir şey bilmemektedir. Bu durum ile Konfüçyanizm bir pozitivizmdir.
DEVLETİN ADI |
Kongo Halk Cumhûriyeti |
YÜZÖLÇÜMÜ |
342.000 km2 |
NÜFÛSU |
2.692.000 |
BAŞŞEHRİ |
Brazzaville |
RESMÎ DİLİ |
Fransızca ve Yerli Diller |
DÎNİ |
Hıristiyanlık, Müslümanlık, Yerli Dinler |
PARA BİRİMİ |
Afrika doları |
Afrika’nın batısında yer alan bir ülke. Kuzeyinde Kamerun ve Orta Afrika Cumhûriyeti, doğusunda Zaire, batısında Gabon, güney batısında Atlas Okyanusu yer alır.
Târihi
Bugünkü Kongo’nun bulunduğu yerde eskiden, güçlü bir Kongo Krallığı vardı. On altıncı yüzyılda bu krallık en parlak dönemine ulaşmıştı. Fakat bu asırdan sonra iç kargaşalıklar yüzünden çökmeye başladı.
Avrupalıların gelişi, bu krallığın yıkılmasına sebep oldu. Bölgeye ilk defâ on beşinci yüzyılda Portekizliler geldi. On yedinci ve on sekizinci yüzyılda Fransızlar da gelerek buralarda esir ticâreti yapmaya başladılar. Esir ticâreti ve kölelik yasaklandıktan sonra, Fransızlar bölgeyi sömürge hâline getirdiler ve Brazzaville’de bir üs kurdular. Yerlilerle anlaşarak bütün bölgeyi Fransız hâkimiyetine soktular. Kongo 1903’te, Fransız Ekvator Afrikası Federasyonunun bir üyesiydi. 1958’de bu federasyonun dağılmasıyla Kongo, Fransız Milletler topluluğunun içinde hür bir yapıya sâhip oldu. 1960 yılında tam bağımsız bir ülke oldu. 1970’den sonra yapılan idâre değişikliğiyle Marksist bir rejime geçti ve devletin adı Kongo Halk Cumhûriyeti olarak değiştirildi. Komünist idâre siyâsî istikrarsızlığın üstesinden gelemedi. Çeşitli darbelerden sonra başa geçen Albay Denis 1979’da kabûl edilen anayasa ile tek parti yönetimini sürdürdü. 1991’de devlet başkanı Denis partisinden ve Katolik kilisesinden gelen baskılar üzerine bir ulusal konferansın toplanmasını kabul etti. Konferansta anayasa yeniden hazırlandı ve Geçici Ulusal Birlik Hükûmeti kuruldu. Başbakanlığa André Milango getirildi. 1992’de yapılan halk oylaması ile yeni anayasa kabul edildi. Temmuz ayında yapılan iki kademeli seçimler neticesinde Sosyal Demokrasi İçin Afrika Birliği mecliste en çok sandalyeye sâhib oldu. Ağustos ayında yapılan ve iki kademeli devlet başkanlığı seçimini ise Pascal Lissouba kazandı. Kurulan koalisyon hükûmeti güven oyu alamayınca, Devlet Başkanı Lissouba, meclisi fes ederek, yeni erken seçimlere gidileceğini açıkladı. Claude Antoine Dacosta 6 Aralalıkta genel seçimleri hazırlamak üzere Ulusal Birlik Hükûmetini kurmakla görevlendirildi.
Fizikî Yapı
Kongo’nun kuzey bölümünden ekvator çizgisi geçer. Ülkenin doğusunu Kongo ve Ubangi ırmakları meydana getirir. Batıda Atlas Okyanusu kıyısında dar bir toprak şeridi vardır. Zaire Irmağı ülkenin doğusunda sınır meydana getirir.
Ülke, yüksekliği 500 ile 1000 metre arasında değişen bir yayla görünümündedir.
Kıyı bölgesi, oldukça engebesizdir. Kuzeyde, kıyıyı kumullar örter. Kouliou Irmağının ağzı bataklıklarla örtülüdür. Dar bir şerit meydana getiren kıyı ovasından sonra Mayoumbe Dağları başlar. Doğuya gidildikçe, verimli bir vâdi olan Niari Vâdisinin kuzeyinde bâzı akarsuların kaynaklandığı bir yayla vardır. Kuzeydeki Sangha bölgesi yoğun ekvator ormanlarıyla kaplıdır.
İklim
Kongo’da ekvator çizgisinin üzerinde olmasından dolayı ekvator iklimi hüküm sürer. Sıcaklık yüksek, yağış fazladır. Yılın her mevsimi yağışlı geçer. Yıllık yağış ortalaması, 2000-2500 mm arasında değişir. Yıllık sıcaklık ortalaması ise 21 ile 27°C arasındadır.
Tabiî Kaynakları
Ülkenin bitki örtüsü, ekvatoral bölge bitkilerinden meydana gelir ve büyük bir bölümünde balta girmemiş ormanlar bulunur. Ormanların yarısına yakın kısmı Mayoumbe ve Chaike bölgesinde diğer kısmı ise güneyde yer alır. Doğu kısmında ise yer yer ağaçlık ve savanlarla kaplı arâzi bulunur.
Ülkede en çok potasyum rezervleri bulunur ve dünyada en çok potasyum çıkaran ülkelerin arasındadır. Bunun yanında petrol, çinko, kalay, kurşun, bakır ve altın yatakları varsa da bunlar çok azdır.
Nüfus ve Sosyal Hayat
2.692.000 olan ülke nüfûsu Buteke, Bakonga, M’Bachive ve Sangha olmak üzere dört etnik gruptan meydana gelmiştir. Bunun yanında çoğunluğunu Fransız asıllı Avrupalıların meydana getirdiği beyazlar vardır. Halkın % 40’ı şehirlerde yaşar. Ülkenin en büyük şehirleri başşehir Brazzaville ile Pointe Noive’dir.
Ülkede kullanılan ve resmen kabûl edilen, Fransızca ile Lingala dili ve Kikongo dili konuşulur. Halkın % 48’i Hıristiyan, % 4’ü Müslüman, geri kalan kısmı ise yerel inançlara bağlıdır.
Yeteri kadar okul olmamasına rağmen 6 ilâ 16 yaş arasında eğitim mecburiyeti vardır. Buna rağmen halkın ancak % 22’si okuma yazma bilmektedir. Ülkede 1971 yılında öğretime açılmış bir üniversite vardır.
Siyâsî Hayat
Kongo, komünist rejimle yönetilen bir ülkedir. Sadece tek bir siyâsî parti vardır. 1973 Haziran ayında referanduma sunulan anayasa ile 115 üyeli Ulusal Halk Meclisi kurulmuştur.
Ekonomi
Tarım: Kongo’nun ekonomisi tarıma dayanır. Köylüler, ekime elverişli toprakları, en ilkel metodlarla işler. Geleneksel tarım ürünlerinin yanısıra yağ palmiyesi, manyok, yer fıstığı, şekerkamışı, kauçuk, tatlı patates, muz, kakao ve tütün başlıca ürünlerdendir. Niari Vâdisi tarıma en uygun bir vâdidir.
Ormancılık: Ekvatoral iklime sâhip olması, ülkede büyük tropikal ormanların meydana gelmesine sebep olmuştur. Yıllık kereste üretimi 1.000.000 ton civârındadır. Ormanlar ülkenin başlıca gelir kaynağı olup, ihrâcatın yarısını orman ürünlerinden sağlar.
Sanâyi: Ülkede, sanâyi yeni yeni gelişmeye başlamıştır. Sanâyi olarak sâdece tekstil, sabun, hurma yağı, sigara, cam, lastik, çimento ve kontraplâk fabrikaları vardır. Ağır sanâyi hemen hemen hiç gelişmemiştir. Kouilou Irmağı üzerinde kurulması plânlanan bir hidroelektrik santralı ile sanayinin büyük gelişmeler göstereceği tahmin edilmektedir.
Ticâret: Kongo’nun ihraç ettikleri arasında şeker, kahve, kakao, tütün ve orman ürünleri gelir. İthâlâtta ise ağır sanâyi ürünleri, makinalar, ulaşım araçları, et başlıcalarını meydana getirir. İhrâcatının % 14’ü, ithâlâtının % 57’si Fransa ile olmaktadır. Diğer gelir kaynaklarından birisi olan elmas, ihraç edilerek ekonomide önemli yer tutar. Elmas, Kongo’da çıkarılmayıp, Zaire’den kaçırılmaktadır.
Ulaşım: Kongo’da, karayolu ulaşımı ülkenin ihtiyâcına yetmemektedir. 11.000 km olan kara yollarının ancak % 5’i asfaltla kaplıdır. Ülkede ancak 800 km uzunluğunda bir demiryolu vardır. Nehirlerden Kongo ve Ubangi nehirleri ulaşıma elverişlidir. Ticâretinin büyük kısmını nehir ulaşımı sağlar. Pointe-Noire ve Brazzaville limanları oldukça işlektir. Brazzaville’de milletlerarası bir hava limanı vardır.
Alm. Kegel, Konus (m), Fr. Cone (m), İng. Cone. Matematikte, bir düzlem içindeki dâirenin her noktasını, düzlem dışındaki bir noktaya birleştiren doğru parçalarının meydana getirdiği geometrik şekil.
Dik üçgenin bir dik kenarı etrâfında döndürülmesiyle elde edilen koniye, Dik Koni veya Dönel Koni denir. Koniler, tabanlarına göre dâiresel koni, eliptik koni gibi isim alır. Dâiresel bir dik koninin taban merkezini, tepe noktasına birleştiren doğru parçasına, bu koninin ekseni veya yüksekliği denir. Taban çevresinin herhangi bir noktasını tepeye birleştiren doğru parçasına koninin ana doğrusu veya apotemi adı verilir. Taban çevresinin her noktasını tepeye birleştiren doğru parçalarının meydana getirdiği yüzey, koninin yanal yüzeyi adını alır. Yanal yüzeyin alanı, taban çevresi ile apoteminin çarpımının yarısına eşittir. Taban yarıçapının uzunluğu r, apotemi uzunluğu a ise yanal yüzey alanı= pra olur. Bir dâiresel dik koninin hacmi de, taban alanı ile yüksekliğin çarpımının üçte biri alınarak elde edilir:
(V= 1/3 pr2.h)
Bir dönel koninin düzlemlerle arakesitine, konikler adı verilir. Herhangi bir koni, tabana paralel bir düzlemle kesilirse, düzlemle taban arasında kalan kısma kesik koni denir.
Alm. Kegelschnitte (m.pl), Fr. Coniques (m.pl.), İng. Conics. Eliptik veya dâiresel bir çift taraflı koninin, düzlemle kesitinden meydana gelen eğriler. Bunlar, elips, parabol ve hiperboldür.
Elips: Aralarındaki mesâfe 2a olan ve odak noktaları denen iki noktaya uzaklıkları toplamı, sâbit 2a’ya eşit olan noktaların geometrik yeridir. Elips oval bir eğri olup, iki dik simetri ekseni mevcuttur. Bunlar, bir M noktasında kesişirler. Bu eksenler koordinat takımı olarak alınırsa, elipsin denklemi; b2 = a2 - c2 olmak üzere x2/a2 + y2/b2 = 1 şeklinde belirir. Eğer c= 0 olursa, odaklar birbiriyle çakışır ve elips yarıçapı a=b eşit olan bir çembere dönüşür. (Bkz. Elips)
Hiperbol: Hiperbol, belirli iki noktaya olan mesâfelerinin farkı, sâbit 2a’ya eşit olan noktaların geometrik yeridir. Bu sâbit noktalar, hiperbolün odak noktaları olarak isimlendirilir ve ara mesâfesi 2c olarak gösterilir. Hiperbolün iki ayrı kolu mevcut olup, birbirine dik iki simetri ekseni mevcuttur. Bu eksenlere göre hiperbolün denklemi, b2 = c2 - a2 olmak üzere x2 / a2 - y2 / b2 = 1 olarak yazılır. y=± bx/a doğruları hiperbolün asimptotlarıdır.
Parabol: Parabol, belirli bir noktaya ve bir doğruya uzaklıkları eşit olan noktaların geometrik yeridir. Bu belirli noktaya parabolün odak noktası denir. Bu noktadan doğruya çizilen dik doğru, parabolün simetri eksenini teşkil eder. Parabolün bu eksene ve tepe noktasından geçen dik eksene göre denklemi y2 = 2px olarak belirir.
Koniklerin genel denklemi: Dik x ve y koordinat ekseninde ikinci dereceden genel bir denklem;
Ax2 + 2Bxy + Cy2 + 2Dx + 2Ey + F= 0 olarak belirir. Eğer A,C ve F katsayılarının hepsi birden sıfır değilse bu bir konik kesitini gösterir. Ancak bu halde konik kesiti yanında birbirini kesen iki doğru veya iki paralel doğru, üst üste bulunan iki doğruyu da kapsar. Bunlar b2 x2 - a2 y2 = 0 (x+a)= 0 veya x2 = 0 olabilir. Ayrıca koniğin, x2 / a2 + y2 / b2 = -1 gibi sanal da (izâfî de) olabilir ve x ve y koordinat ekseninde gösterilmez. İki konik en fazla dört noktada kesişir.
Târihî gelişimi: İlk koni ile ilgilenen M.Ö. 350 civârında Menaechmus olmuştur. Bu konuda ilk kitap M.Ö. 320’de Euclid tarafından yazıldığı tahmin edilmektedir. Günümüze kadar gelen kitap M.Ö. 225’ten, Apollonius’un Konikler kitabıdır. Arşimet (M.Ö 287-212), konikleri tanımaktaydı ve çalışmalarında bunları kullanmıştır. Abbasi âlimlerinden Benî Mûsâ’nın konikler üzerine yazdığı Kitâb-ül-Mahrûtât kitabı meşhurdur. Ebû Sa’îd-el-Siczî ise koni kesitlerini incelemiştir.
Konik kelimesi, Apollonius tarafından verilmiştir. y2 = 2px+ax2 ifadesinde eğer a<0 ise hiperbol a>0 ise elips ve a=0 ise parabol ortaya çıkar.
Rönesansta, özellikle Kepler, gezegenlerin eliptik yörünge üzerindeki hareketini keşfettikten sonra, koniklere olan ilgi tekrar canlanmıştır. Descartes’in 1637’de analitik geometriyi keşfetmesinden sonra, cebirsel metodlar eski geometrik metodların yerini almıştır. Günümüzde konikler, ders kitaplarında, daha çok analitik geometrinin konusu olarak anlatılmaktadır.
Alm. Konjonktur, Wirtschaftslage (f), Fr. Conjoncture (f), İng. Business cycles, conjuncture. İktisadî hayatın iyileşme ve kötüleşme konusunda gösterdiği değişikliklerin (dalgalanmaların) hepsine verilen ad.
Konjonktürün hareketleri; canlanma (recovery), yükselme (boom), burhan (crisis) ve durgunluk (depression) safhalarından meydana gelir. Sanâyileşmiş ülkelerde, bu devreler çeşitli zaman dönemlerinde yaşanmıştır. Günümüzde millî gelir, üretim, fiyat ve yatırımlarda böyle dalgalanmalar görülmekteyse de hareketler kısa dönemde olmaktan çıkıp, uzun dönemli hâle gelmiştir.
Alm. Konkordat, Vergleich, Fr. Concordat, İng. Composition, bankrupt’s certficate. Konkordato, elinde olmayan sebeplerle işleri iyi gitmeyen ve malî durumu bozulmuş olan dürüst borçluları korumak için kabul edilmiş bir hukûkî çözümdür. Piyasa şartlarının iyi olmaması, borçlunun işlerinin bozulması, tahminlerinde yanılmış olması gibi sebeplerle, bir borçlunun mâlî durumu kötüleşmiş olabilir. Eğer borçlu bütün borçlarını ödemek zorunda bırakılırsa, borçlunun elindeki mevcudu bütün borçlarını ödemeye yetmeyecektir.
Böyle bir borçlu (eğer iflâsa tâbi ise) iflâsın eşiğinde bulunmaktadır. Borçlu iflâsa tâbi değilse, elini çabuk tutup borçlunun mallarını daha önce haczettiren alacaklılar alacaklarına tam olarak kavuşacaklar, biraz daha geç davrananlar ise elleri boş döneceklerdir.
İşte, bu durumda olan bir borçlu, alacaklılarının çoğunluğu ile bir anlaşma yapar. Bu anlaşmaya göre, alacaklılar alacaklarının yüzde belli bir miktarından (meselâ yüzde otuzundan) vazgeçerler. Borçlu, elindeki mevcudu ile, bütün borçlarını kabul edilen yüzde (misalde yüzde yetmiş) oranında öder, geri kalan borçlarından (misalde yüzde otuzundan) kurtulur.
Borçlunun alacaklılarının üçte iki çoğunluğu ile yaptığı ve onu kabul etmeyen diğer alacaklıları da bağlayan bu anlaşmaya konkordato denir.
Alm. Konzert (n), Fr. Concer (m), İng. Concert. Bir grup müzisyen tarafından, bir dinleyici topluluğuna verilen müzik gösterisi. Gösteri, solistler tarafından icrâ ediliyorsa, buna “resital” denir.
Sosyal bir müessese olarak halka açık konserler ilk defa 18. yüzyılda, opera ve resital ile birlikte ortaya çıktı. Yirminci yüzyılda, radyo ve ses kayıt cihazlarının keşfine kadar Avrupa ve Amerika’da konserler yaygın şekilde verilmekteydi. Günümüzde de çeşitli konserler verilmekte ve kalabalık bir dinleyici kitlesi tarafından tâkib edilmektedir.
Alm. (Musik-) Konservatorium (n), Fr. Conservatoire (m), İng. Conservatoire. Mûsikî eğitimi yapan okul, Dârülelhân (Eserler Evi). Kökü İtalyanca (Conservatorio) kelimesine dayanmakta ve çalışma evi mânâsına gelmektedir. Rönesans devrinde hastahânelere veya bakımevlerine bağlı yetimler okulunda kilise müziği çalışmaları yapan konservatuvarlar meydana çıkmaya başladı.
İlk ciddî konservatuvar; Paris’te 1795 senesinde Belediye Bando Şefi Bernard Sarratte tarafından kuruldu. Kurulan bu müzik evinin ismi, İnstitut National de Musique idi. Sonraları bu isim İtalyancadan etkilenerek Conservatoire de Musique hâlini aldı.
On dokuzuncu yüzyılda Fransa’da kurulan ve faâliyet gösteren konservatuvarlar, diğer Avrupa devletleri ve Amerika Birleşik Devletleri tarafından da örnek alındı. 1807’de Milano, 1811’de Prag, 1817’de Viyana, 1843’te Leipzig konservatuvarları faaliyete geçti. ABD’de Boston Konservatuvarı 1867’de, New York Millî Konservatuvarı 1885’te kuruldu.
Türkiye’de ilk konservatuvar İstanbul’da Dârülelhân adıyla 1913’te İttihat ve Terakki tarafından kuruldu. Daha sonra 1927’de bu kuruluş Belediye Konservatuvarı hâline dönüştü. 1936’da ise Ankara’da Millî Eğitim Bakanlığına bağlı olarak Devlet Konservatuvarı faaliyetine başladı. 1958’de İzmir’de 1971’de İstanbul’da devlet konservatuvarları kuruldu. Ayrıca 1976’da ilki İstanbul’da kurulan Türk Müziği Konservatuvarları açıldı ve zamanla sayısı arttı.