KOMA
Alm.
Koma (n),
Fr.
Coma (m),
İng.
Coma.
Dış uyarılara hiçbir cevâbın alınamadığı derin şuur kaybı hâli.
Komanın devreleri farklı olabilir. Bu sebeple şuur kaybının
derinliği de değişebilir. Normal veya marazî (hastalığa bağlı,
patolojik) hiçbir refleksin alınmaması derin koma durumunu
gösterir.
Yarı koma (semikoma) durumunda refleksler henüz kaybolmamıştır.
Çimdiklemek, iki parmak arasında kasları sıkmak, kişide ağrı
görüntüsü ortaya çıkarabilir. Bâzılarında ise ismi söylenince göz
ve kaş hareketi olabilir. Ancak bunlar ne söyleneni anlayabilir ne
de konuşabilir.
Stupor denilen hâl, komanın öncüsü olan durumdur. Burada gidip
gelen bir şuur vardır, ancak muhakeme ve anlama imkânsızdır. Arada
bir gözlerini açar birkaç kelime mırıldanabilir. Bu arada
titremeler, anlamsız kas hareketleri ve birşeyi avucunda sıkmak da
görülen durumlardandır.
Koma durumu, hangi yolla ortaya çıkmış olursa olsun, çok miktar
sinir hücresinin devreden çıkmasına delalet eder. Etkilenen
hücreler, beyin kabuğunda veya beyin iç çekirdeklerinde olabilir,
komaya geçiş, hızlı veya yavaş olabilir. Bazı âni durumlarda direk
koma ortaya çıkabilirken bazen de muhakeme güçlüğü ile başlayan
durum, stupor ve yarı koma devrelerinden geçerek koma
yerleşir.
Koma sebepleri çok çeşitlidir ve sayıları da oldukça kabarıktır. En
önemli olanlar şöylece sayılabilir:
Alkol koması:
Alkolün bol içildiği batı ülkelerinde ve yozlaşmış cemiyetlerde
alkol koması, komalar içinde % 50’yi bulmaktadır. Ülkemizde bu
orana ancak yılbaşı gecelerinde yaklaşılmaktadır. 100 mililitre
kanda 390 mg ve üzerinde alkol yoğunluğuna ulaşılması, alkol
komasına sebep olur.
Uyuşturucu maddelerin sebeb olduğu komalar:
Bu maddeler arasında en önemlileri morfin, eroin, kokain ve
barbiturat türü ağır müsekkinlerdir. Morfin ve eroin komasında göz
bebekleri çok daralır kokain komasında ise aşırı genişleme
vardır.
Kan şekeri yükselmesine bağlı komalar:
Şeker hastalarının % 10’u, şeker (diabet) koması ile ölürler. Kan
glikozunun çok artması, kanın yoğunluğunu (osmoralitesini) çok
arttırır. Bunu dengelemek için vücûdun diğer hücrelerinden kana
sıvı geçişi başlar. Bu olay hücreler ve dolayısıyla vücut
fonksiyonlarını ileri derecede bozar ve koma husule gelir. Hastanın
nefesi, aseton (çürük elma) kokar.
Kan şekerinin düşmesiyle de koma meydana gelebilir. Kan glikoz
düşüklüğü (hipoglisemi) kısa sürede yerleşici bir komaya sebep
olur. Diabet komalarının uzun sürebilmesi ve araz bırakmadan
iyileşebilmesine karşı hipoglisemi komaları, birkaç dakikada
beyinde geri dönemez hasarlar bırakabilir. Hipoglisemi komalarının
en sık rastlanan sebebi ayarsız kullanılan insülin ve diabet
ilâçlardır.
Karaciğer koması:
Sarılıklar, sirozlar ve karaciğeri tutan ağır hastalıklar (kanser,
iltihap) sonucunda karaciğer fonksiyonlarının ileri derecede
dumurauğraması ile bu tür komalar ortaya
çıkar. Yavaş yavaş koma durumu yerleşir; kolda kaba titreme (kuş
kanat çırpmasına benzer), solukta ağır bir koku, stupor durumu
komanın başlangıç belirtileridir.
Beyinde meydana gelen olaylara bağlı komalar:
Beyin kanamaları, beyin damarlarındaki tıkanmalar, kafa
travmaları(darbeler), beyin abseleri en
önemli sebeplerdir. Beyin tümörleri de ilerlemiş devrelerinde koma
yapabilirler. Tutulan yere göre sinirsel (nörolojik) belirtiler
vardır.
Bu ana sebepler dışında üremi, zehirlenmeler, asidoz (kanın asit
reaksiyona kayması), hormon bozuklukları, şok, infeksiyon
hastalıkları, kalp yetersizliği, donma, boğulma, yüksek voltajlı
elektrik çarpması ve epilepsi de koma sebepleri arasındadır.
Geri dönüşü olmayan koma:
Açılma şansı olmayan ve ölümün yakın olduğunu gösteren durumdur.
Bir komanın bu döneme girdiği; solunumun otomatikliğini kaybetmesi,
iki gözde gözbebeklerinin aşırı büyümesi, reflekslerin tamamının
kaybolması, tam kas gevşekliğinin yerleşmesinden anlaşılır.
Erken teşhis ve âcil tedâviye başlama komada en önemli husustur. Bu
da mutlaka bir hekim gözetiminde yâhut bir sağlık merkezinde
yapılır.
(Bkz. Şirketler)
Alm.
Kommando (trupp m) (n),
Fr.
Commando (m),
İng.
Commando.
Üstün muhârebe gücü olan, her türlü şartlarda verilen vazîfeyi
yapabilecek fizikî güce sâhip asker. Düşmana âni baskınlar yaparak,
vur-kaç usûlüyle düşman kuvvetlerini taktik, lojistik ve moral
yönünden zayıflatmak sûretiyle, dost kuvvetlere hareket kâbiliyeti
sağlayan iyi eğitilmiş askerî birlik.
Komando kuvvetleri, değişik isimler altında ilk defa Türkler
tarafından kurulmuştur. Osmanlı Devletinde muhârebelerin
kazanılmasında önemli hizmetleri görülen komando
birliklerine
akıncı
adı verilmişti (Bkz. Akıncılar).
Komando birliklerinin batı devletlerinde kuruluşu 1900’den
sonradır. İkinci Dünyâ Savaşında İngilizler, Almanlara karşı
komando piyâde birlikleri teşkil ederek sızma ve gece baskınları
ile Almanları çok tâciz ettiler. Amerika Birleşik Devletleri’nde
Deniz Kuvvetleri bünyesinde “marine” olarak isimlendirilen deniz
komandoları vardır. Deniz komandoları, su altı sinsi taarruzları
ile limanda bulunan veya denizde seyir hâlinde olmayan düşman
gemilerini, yüzer havuzları ve liman tesislerini imhâ etmeye
çalışırlar.
Komandonun fikrî ve bedenî mukâvemeti yüksektir. Âni karar
verebilme kâbiliyetine sâhiptir. Cesurdur. Düşmanın, hava ve
arâzinin doğuracağı engelleri yener. Açlığa, yorgunluğa, susuzluğa
karşı dayanıklıdır. Taktik ve stratejik güçlükler, komandoyu
vazîfesinden alıkoymaz.
Komandolar, iki telden müteşekkil köprüden nehir geçiş harekâtı
yapabilir. Havadan helikopterle bir bölgeye indirilebilirler.
Düşmana âni baskınlar yapabilir ve kendi birlikleri ile birleşerek
kuşatma veya çevirme harekâtı icrâ edebilirler. Komando
birliklerinin fizikî gücü yüksek, iyi eğitim görmüş ve atılgan
olması, bunların su altında, hava indirme harekâtında, dağda,
çölde, karlı arâzide rahatça kullanılabilmesini temin
etmektedir.
Günümüzdeki harplerde, gayri nizâmî harbi hemen hemen bütün
devletler kullanmaktadırlar. Modern harp silâh ve techizâtına
sâhip, düzenli orduları kuvvetli olan devletlere ancak gayri nizâmî
harple karşı koymak mümkün olmaktadır. Bunun en güzel örneğini
Afganistan’da mücâhidler göstermiş, modern silâhlarla donatılmış
Sovyet Rusya birliklerine ve düşmanla işbirliği yapmış hükûmet
kuvvetlerine karşı eşine rastlanmaz başarılar göstermişlerdir. 1980
yılında başlayan bu mücâdelede mücâhid komandolarının başarısı 1989
yılına kadar sürmüş başarıya ulaşamayan Rusya aynı yılda (1989)
ordusunu geri çekmek mecbûriyetinde kalmıştır.
Türk Silâhlı Kuvvetlerinde “komando” ayrı bir sınıf değildir.
Muharip sınıflara mensup subay, astsubay, erbaş ve erler, belli
sürelerle eğitilmekte, komando kursu görmekte, böylece “komando”
olabilmektedir. Emniyet teşkilâtında da olaylara anında müdâhale
yapabilmek için buna benzer eğitim sistemi vardır. Bu eğitimi gören
Emniyet teşkilâtı mensupları
“Çevik Kuvvet”
ismini alırlar.
1974 Kıbrıs Barış Hârekatında, helikopterlerle Kıbrıs’a indirilen
Türk Komando birliklerinin, başarıya ulaşılmada önemli katkısı
olmuştur.
Alm.
Kombination,
Fr.
Combinaison,
İng.
Combination.
Bir kümenin herhangi bir alt kümesi. n
elemanlı bir kümenin r elemanlı alt kümelerinin herbirine bu
kümenin r’li bir kombinasyonu denir. Kombinasyonların sayısı C
(n,r) veya (
) şeklinde gösterilir ve:
C (n,r) =
(
)
= n!/r!(n-r)!
formülü
ile hesaplanır.
10 öğrenci arasından 3’er kişilik kaç grup yapılabilir sorusunun
cevâbı
C(10,3)= (
)= 10! / 3! 7!= 120’dir.
Örnek: Gelişigüzel 7 nokta kaç doğru, kaç üçgen belirtir?
Çözüm: İki noktadan bir doğru geçeceğinden 7 noktanın 2’li
kombinasyonukadar,
(
)= 7!/2!5!= 21 tâne doğru belirtir. (
)= 7!/ 3! 4!= 35 tâne de üçgen belirtir.
Kombinasyonun özellikleri:
1. C(n,o)= C(n,n)= 1’dir.
2. C(n,1)= C(n,n-1)= n’dir.
3. C(n,r)= C(n,k) ise k= r veya h+r= n’dir.
C(7,2)= C(7,5), C(9,3)= C(9,6) gibi.
4.
(
) + (
) + (
) + … + (
) = 2
n
5.
(
) + (
) = (
) dir.
(Bkz. Edebî Türler)
DEVLETİN ADI
Komor Federal İslâm Cumhûriyeti
BAŞŞEHRİ
Moroni
NÜFÛSU
497.000
YÜZÖLÇÜMÜ
1862 km2
RESMÎ DİLİ
Fransızca, Arapça ve Komorca
DÎNİ
İslâm
PARA BİRİMİ
Afrika frangı
Afrika’nın doğusunda, Madagaskar Adaları ile Afrika kıtası
arasında, Mozambik Kanalının kuzeyinde bulunan
takım adalarüzerinde kurulmuş bir
devlet. Üzerinde kurulduğu adalar 274 km uzunluğunda bir alana
yayılmış, 16° ve 13° güney enlemi arasındadır. Adalar, volkanik
yapıya sâhip olup, bunlardan hâlâ aktif olanları vardır. Bu
takım adalarıntoplam yüzölçümü 1862
km2dir. Bu adalar grubu Büyük Komor, Anjuan, Mohol, Mayotte
adalarıyla, Buzi ve Pamanzi adacıklarından meydana
gelmiştir.
Târihi
Komor Adaları, ilk defâ 10. yüzyılda Müslüman denizciler tarafından
keşfedilmiştir. Buranın yerlileri arasında İslâmiyet hızla
yayılarak adaların resmî dîni olmuştur.
On altıncı yüzyılda Portekizli denizciler buraya uğramışlar ve
Hıristiyanlığın buraya yayılması için uğraşmışlar, fakat başarılı
olamayınca adaları Avrupa’ya tanıtmışlardır. Fransızlar, 1841’de
Mayotte’yi, diğer adaları ise 1866 ile 1909 yılları arasında işgâl
ettiler. 1912 senesinde ise bütün adalar Fransızların eline
geçti.
1914’te Madagaskar’daki Fransız hükûmetinin yönetimi altına
girdiler. Adalar 1947’ye kadar Madagaskar’a bağlı kaldı. Bu
târihten sonra bir Fransız parlamento heyeti tarafından yönetilmeye
başlandı. 1958 referandumu ile denizaşırı ülke sıfatını aldı.
1961’de iç işlerinde serbestlik kazandı. 1974 yılında Komorlular,
bağımsızlık için oylama yaptılar. Fransız Parlamento heyeti bu
oyları onaylamak zorunda kaldı. 6 Ocak 1975’te Komor parlamentosu
bağımsızlığını îlân etti. 3 Ağustos 1975’te Mao taraftarı Marksist
Ali Sâlih darbe yaptı. Câmileri kapattı. Müslümanlara çok zulüm
yaptı. 12-13 Mayıs 1978’de Ali Sâlih devrildi ve Ahmed Abdullah
Abdurrahmân İslâma dayalı devlet kurdu. 26-27 Kasım 1989 gecesi
Başkan ahmed abdullah öldürüldü. Yüksek Mahkeme Başkanı Said
Muhammed geçici başkanlığa getirildi. Fransa’nın müdâhalesi ile
1990 Martında devlet başkanlığı seçimleri yapıldı ve iki turu da
kazanan Said Muhammed başkanlığa seçildi.
ağustos1991’de yapılan ve başarısızlıkla
neticelenen darbe girişiminin ardından hükûmet sindirme kampanyası
uyguladı. Daha sonra toplanan Ulusal Konferans yeni bir anayasa
hazırlamak ve seçim konusunda anlaşma sağladı. Yeni hazırlanan
Anayasa 7 Haziran 1992’de halk oylamasıyla kabul edildi. Said
Muhammed ülke dışındayken genç subayların 26 Eylüldeki darbesi
başkana sâdık kuvetlerce bastırıldı. 22 ve 29 Kasım târihlerinde
yapılan ilk çok partili seçimler çok olaylı geçti. Bâzı adalardaki
seçimler iptal edildi.
Fizikî Yapı
Adalar, kıyıya doğru uzanan bozattaşlı yaylalardan meydana
gelmiştir. En büyük ada olan Moroni’de 2590 m yükseklikte ve hâlâ
faal olan bir volkan bulunur. İkinci sırayı alan Anjuan, sık
ağaçlarla kaplıdır ve 1525 m’ye kadar yükselen tepelere sâhiptir.
Mayotte Adası ise keskin ve yüksek mercan kayaları ile
çevrilmiştir. Mohali Adası ise düzdür. Denizden yüksekliği ortalama
580 m’dir.
İklim
İklimi genelde sıcak ve nemlidir. Muson rüzgârlarının Hint
Okyanusundan estiği vakitler, kasımdan marta kadar yağışlı bir
mevsim yaşanır. Tropikal iklimde yüksekliğe göre hızı değişen sert,
şiddetli Alize ve Muson rüzgârları yağmur taşıdığından bol miktarda
yağış görülür. Ortalama sıcaklık 17°C’dir. Genel olarak kuru
mevsimlerde batıdan esen serin rüzgârlar, sıcaklığı 14°C’ye kadar
düşürür.
Tabiî Kaynakları
Adaların yamaçlarında baobab ağaçlarına ve dikenlere rastlanır.
Muson rüzgârlarına karşı olan yamaçlar ise ormanlıktır. Kıyı
kesimleri ise zirotora ağaçları ile kaplıdır. 40 m’ye kadar olan
kısımlarda ise hindistancevizi ve meyve ağaçları vardır.
Nüfus ve Sosyal Hayat
Adaların nüfûsu 497.000’dir. Bunun çok küçük bir kısmı Avrupalı,
diğer bölümü ise yerlidir. Yerli nüfus, Afrikalılarla
Madagaskarlılardan meydana gelmiştir.
Resmî ve yaygın dil Arapça olmakla birlikte Komorca ve Fransızca da
konuşulur. Halkın büyük bir kısmı Müslümandır. Okuryazar % 10
civârındadır. Çocukların ancak % 23’ü eğitim
görebilmektedir.
Siyâsî Hayat
Başkanlık sistemine dayanan bir cumhûriyetle yönetilir. Başkan altı
senede bir halk tarafından seçilir. Federal meclis 38 üyeden
meydana gelir ve beş senede bir seçilirler.
Ekonomi
Ülkenin ekonomisi, tarıma ve balıkçılığa dayanır. Sanâyi hiç
gelişmemiştir.
Tarım:
Ekonomisi, tarıma dayanıyorsa da tarım klasik usûllerle
yapılmaktadır. Avrupalılar toplam kullanılabilen arâzinin % 35’ine
sâhiptirler ve bunlardan sağladıkları bütün gelirleri de dışarıya
götürmektedirler. Halkın % 87’si tarımla uğraşır.
Yetiştirilen başlıca ürünleri vanilya, parfüm bitkileri, kahve,
sebze, meyve, hindistancevizi, baharat ve kenevirdir.
Hayvancılık az miktarda yapılır ve bundan elde edilen ürünler ülke
ihtiyacını karşılamaz. Ülke adalar devleti olduğu için halkın
ikinci geçim ve besin kaynağı olarak balıkçılık önemli bir gelir
kaynağıdır.
Ticâret:
Ülke dışarıya hindistancevizi, baharat, muz, kahve, vanilya satar.
Dışarıdan ise yiyecek maddesi, sanâyi ürünleri, kumaş alır.
Ticâretini daha çok Fransa ve ABD ile yapmaktadır. Ekonomisinde
büyük açıklar olduğu için dışarıdan yardım alır.
Ulaşım:
Ülke adalar üzerine kurulduğu için ulaşım deniz yoluyla
sağlanmaktadır. Bütün adalarda ancak 750 km’lik bir karayolu
vardır. Yolların % 53’ü asfalt kaplıdır.
Alm.
Kompakte Schallplatte (f),
Fr.
Disque compact,
İng.
Compact disk.
Seslerin kaydedilip, tekrar dinlenmesini mümkün kılan sayısal kayıt
ve okuma yapan disk.
Uzun müddet ses kaydında ve tekrar dinlenmesinde (buluşu Edison’a
dayandırılan) plaklar kullanılmıştır. Bu plakların üzerindeki ses
kayıtları, hareket eden bir plak iğnesi ile okunurdu. Uzun müddet
okunan (veya çalınan) plakların üzerindeki kayıtların bozulması,
seslerin netliğini bozar. Ayrıca bu plaklarda ses titreşimleri
mekanik titreşime çevrilerek plak üzerine kayıt edilmekte ve tekrar
okunurken, mekanik titreşim sese çevrilmektedir. Bu yönden de sesin
gerçek netliğinde kayıplar olmaktadır. Plaklar gibi ses bandlarında
da kayıt ve geri okuma “analog” türden olur. Dijital kayıt yapan
disklerde dalga şeklinde olan ses benzer (analog) türden kayıt
edilmez. Bunun yerine elektrik titreşimine çevrilen ses dalgasının
zamâna bağlı değişimi, çok küçük zaman aralıkları alınarak sürekli
sayısal olarak okunur. Bu okuma, saatte bir yapılan termometre
okumasına benzetilebilir. Ancak, termometrenin saatte bir yapılan
okuma sonucu mâkul bir değişim grafiği elde edildiği hâlde, sürekli
olarak değişen ses dalgalarının kayıtlarının, mâkul değişim elde
etmek için sâniyenin binde birinde birkaç defâ ölçülmesi gerekir.
Gerçekte günümüzdeki kompakt disklerde bu ölçüm her sâniyede 44.100
defâ yapılır. Bu ölçümlerin yapılıp, kaydedilmesi ancak ileri mikro
elektronikle mümkün olur. Aynen bilgisayarlarda olduğu gibi ölçüm
için 0 ve 1’den ibâret olan ikili sistem kullanılır. İkili sistemde
yanyana gelen 16 rakam günümüzdeki kompakt disklerde kullanıldığı
için en büyük kayıt titreşim voltajı [2’nin 16. kuvveti (216)=
65.536] kabul edilerek kayıt yapılır. Böyle bir hassas kayıt ve
sâniyede yapılan 44.100 tâne kayıt, sonucun çok hassas olmasını
sağlar. Bu sûretle insan kulağının en üst işitme sınırı kabul
edilen 20 khz (sâniyede 20.000 titreşim)lik frekans bile hassas bir
şekilde kayıt edilir. Kayıt sonu ses sinyalleri sâniyede 14.112
milyon tâne sayısal olarak (bir dizi sıfır ve bir kombinezonu) elde
edilir. Böyle bir kayıtın da yapılması kolay değildir.
Kompakt disk gümüş metal tabaka ve bunun üst ve altında bulunan
koruyucu plastik kaplama tabaka sırdan ibârettir. Metalik disk
üzerindeki 1,6
m
m’lik spiral izlere laser ışığının hassas bir şekilde
odaklandırılması sonucu, elde edilen yansıma değerlendirilir.
Yansıma sinyalin gelmesi veya gelmemesi sayısal 1 ve 0’a çevrilir.
Sâdece iki sinyalin mevcut olması, arada bir durumun olmaması,
okumanın mükemmel olmasını doğurur. Diskler dakikada 500-2000
arasında devir yapar. Dönme hızının böyle bir aralıkta değişmesiyle
iz üzerinde okumanın sâbit hızla yapılması sağlanır. Laser ışığının
diskin ortasındaki metal tabakaya odaklanması sonucu, üst ve alt
koruyucu tabakada bulunabilecek leke ve çizgilerin sonuca bir
etkisi olmaz. Gerçekte kompakt disk çerçevelenmiş bir kayıt
sistemidir. Her bir çerçeve de kontrol ile ilgili bilgilere
sâhiptir.
Kompakt disklerde stereo için iki farklı kayıt olduğundan, ayırım
nettir. Bütün özellikleri bakımından sayısal çalışan kompakt
diskler, benzetme ile (analog) çalışan alışılmış plaklara göre çok
üstündür. Plaklarda zamanlama mekanik olarak gerçekleştirildiği
hâlde, kompakt disklerde kuartz kristalleriyle kontrol edilen
“saat” ile yapılır.
Kompakt disklerde, kayıt edilebilen en kuvvetli ses ile istenmeyen
gürültü arasındaki ara (dinamik ara) 90 dB’nin üzerindedir.
Plaklarda ve bantlarda ise bu nâdiren 70 dB olabilir. Kompakt
disklerde, kayıtlarda, sistemin kendisinden % 0,005 gibi çok küçük
bir kayıt çarpıklığı ortaya çıkabilir. Plaklarda ise bu oran yüzler
civârındadır. Kompakt diskin üstünlüğü rahatlıkla kulakla fark
edilebilir. Hattâ bâzı durumlarda, mikrofonların düşmesi, kayıt
aletlerinin çalışması gibi istenmeyen sesler bile kayıt edilir. En
önemli özelliği dayanıklı olması, hassas streo kayıdını vermesidir.
Kompakt diskten kolayca okuma yapılabildiği hâlde, kayıt yapılması,
pahalı âletleri gerektirir.
Alm.
Kompositmaterialien,
Fr.
Materiauxcomposite,
İng.
Composite materials.
Benzer olmayan farklı iki malzemenin birleştirilmesiyle meydana
gelen yeni bir malzeme. Bu yeni malzeme belirli bir gâye için
birleşen malzemelerden çok daha sağlam ve faydalı olabilir.
Cam liflerinin plastiğe gömülmesiyle elde edilen fiber-glas-plastik
malzemeler çok tanınan bir kompozit malzemedir. Endüstride ve
çeşitli ev eşyalarında yaygın olarak kullanılmaktadır. Normal
plastiğe göre çok daha sağlamdır.
Kompozit malzemelerin yapısı, meydana getirildiği malzemelerin
birleşme biçimlerine göre çeşitli şekiller arz eder. Camdan veya
diğer bir sağlam malzemeden yapılmış lif, yaprak veya kristal
şeklindeki parçalar matrix denen plastik gibi bir malzemenin içine
gömülebildiği gibi farklı malzemeler tabakalar hâlinde de
birleştirilebilir. Ayrıca balpeteği şeklindeki malzemeye matrix
malzemesi doldurulabildiği gibi farklı malzemelerden yapılmış
lifler de birleştirilebilir (Keçe ve çeşitli dokumalar bu
şekildedir).
Diğer bir kompozit türü küçük metal parçacıklarının diğer bir
metale gömülmesiyle elde edilen kompozitlerdir. Elde edilen
kompozit malzeme orijinal mazemeden çok daha sağlamdır. Bu tür
metal kompozitleri elde etmek için kullanılan bir metod, çok ince
metal tozlarının karıştırılıp, sonra bir kalıpta
preslenmesidir. Preslenen malzeme, daha
sonra sinterleme denen erimeyecek şekilde, ısıtma işlemine tâbi
tutulur ve tozların birbirlerine yapışması sağlanır.
Alm.
Komprador (m),
Fr.
Comprador (m),
İng.
Comprador.
Satın alıcı. Bu deyim ilk defâ Amerikanın kuruluş döneminde köle
ihtiyacını karşılamak üzere Batı Afrika’dan getirilen zencileri
esir tüccarlarına satan zenci aracılar için kullanılmıştır.
Marksistler, günümüzde yabancı işletmelerle işbirliği yapan ve
ortaklık kuran yerli iş adamlarına ülkedeki işgücünü yabancılar
lehine istismâr ettikleri gerekçesiyle komprador adını
vermektedirler. Ayrıca hâli vakti iyi, zenginliği diğerlerine göre
fazla olan sermâye sâhiplerine de komprador demektedirler.
Alm.
Kompressor (m),
Fr.
Compresseur,
İng.
Compressor.
Genel olarak havayı veya diğer gazları atmosfer basıncından daha
yüksek basınçlara sıkıştırmak için kullanılan makina. Belirli bir
oranda kompresörler kısmî vakum elde etmede veya atmosfer
basıncının altına inmek için de kullanılır. Bu durumda pompa havalı
yerdeki hava veya gazı dışarı atar.
Târihçesi:
Târihçesi oldukça eskidir. Ancak 1650 Otto von Guericke’nin
komresör ve vakum pompalarında önemli gelişmeler yaptığı
bilinmektedir. 1829’da William Mann basınçlı hava kompresör
makinasının patentini aldı. Bu gelişmelerle, ekonomik alanda daha
hafif makinalar elde edildi.
1872’den sonra sıkıştırma ile berâber soğutma da yapıldı. Bu
yöntemde, silindirin içinde su jeti fışkırtılmaktaydı. Bu sistemde
çalışan kompresörler bâzı problemleri de yanında getirdi. Bu tür
işlem terk edilerek etrâfında su elbisesi bulunan kompresörler
kullanılmaya başlandı. Bu tür ıslak kompresörler günümüzde hâlâ
kullanılmaktadır.
Kompresör Türleri
İleri-geri kompresörleri:
Bu türde, pistonun ileri-geri hareketi ile hava sıkıştırılır.
Pistona bağlı havanın içeri girmesi ve çıkması için kapakçıklar
bulunur. Genel olarak, kompresörde dönme hareketini gel-git
doğrusal harekete çeviren, biyel mekanizması bulunur.
Sıkıştırılacak akışkan, pistona giriş kapakçığı ile emilerek
alınır. Piston hacmi en büyük olduğu zaman giriş kapakçığı kapanır
ve piston ileri doğru hareket eder. Akışkana basınç tatbik edilir
ve basınç arttığı zaman çıkış kapakçığı açılır ve akışkan dışarı
atılır. Kompresör tek yönlü çalışan türden ise, gaz veya hava olan
akışkan tek bir taraftan emilerek basılır. İki yönlü çalışan
kompresörlerde pistonun bir tarafından akışkan emilirken, diğer
taraftan dışarı basılır. Daha sonra bu işlem yön değiştirerek devâm
eder. Eski kompresörler buhar makinasındaki büyük silindir hacmine,
düşük hıza, iki yönlü çalışmaya ve yatay eksene sâhiptiler. Ancak
otomobillerdeki içten yanmalı motorun gelişmesiyle, küçük hacimli
kısa hareket mesâfeli, çok silindirli, yüksek hızlı ve düşey
eksenli kompresörler yaygınlaşmıştır.
Eğer hava yüksek basınçlara çıkarılırsa, sıcaklığı artar ve
silindir ve pistonun yağlama sisteminde problemler doğurur. Bu
sebepten ve güçten tasarruf sağlamak amacıyla birden fazla
silindirli pompalar kullanılır. Birinci silindir, geçen basıncı
biraz yükseltilmiş havanın soğuk su kullanılarak sıcaklığı
düşürülür. Daha sonra bu hava yüksek basınç silindirine basıncının
daha yükseltilmesi için gönderilir.
Genel olarak bu türler az miktardaki havayı yüksek basınca çıkarmak
için en uygun türlerdir. Sâbit hızla çalıştığı zaman, belirli
miktardaki havayı yüksek basınçta ve en yüksek verimde verir. Ancak
sıcaklıkla, silindirdeki yağın buharlaşıp sıkıştırılan gaza
karışması bâzan arzu edilmeyebilir. Meselâ, besin hazırlanması
hususu böyle bir duruma örnek sayılabilir.
Bu tür kompresörler, yaygın bir şekilde, az mikdarda yüksek
basınçlı havaya ihtiyaç duyulan âletlerin işletilmesi, dökümlerin
temizlenmesi gibi işlerde kullanılır. Ayrıca benzer ilkelere göre
benzin veya buharla çalışan üfleyici motorlar, demir cevherinden,
dökme demir elde edilmesi sırasında yüksek fırınlarda
kullanılmaktadır. Meselâ 0,9 tonluk demir yaklaşık 4 ton veya 2800
metre küp havaya ihtiyaç gösterir. Çelik yapımında kullanılan
Bessemer fırınlarına hava temin etmekte de benzer kompresörler
kullanılır.
Dönel kompresörler:
Bunların da esas olarak üç türü vardır: Merkezkaç kompresörler,
eksenel akımlı kompresörler, dönel pozitif yer değiştirmeli
kompresörler.
Merkezkaç kompresörler:
Bu tür kompresörde hava veya başka gaz merkezî olarak dâirevî
hazneye alınır. Buradaki hava dönme hareketi sonucu, merkezkaç
kuvveti tesiri altında hızlanır. Ancak dış kısma ulaştığında hızı
düşer. Bernouilli ilkesine göre hızın düşmesi basıncın artmasına
sebeb olur. Buradan hava toplanma halkasına alınır ve dışarı
sevkedilir.
Makina yüksek hızla döndüğü için, dengelenmiş, yâni ağırlık
merkezinin dönme ekseni üzerinde olması gerekir. Küçük bir sapma
bile makinada büyük titreşimlere ve hasarlara sebeb olur.
Bu tür kompresörler basit kullanışlı olup, kapakçıklara ihtiyaç
göstermezler. Yağlama olmadığı için basınçlanmış havada yağ buharı
bulunmaz. Dönme yataklarından başka sürtünen parça olmadığı için
çalışma masrafı da düşüktür. Yüksek hızdan dolayı büyük miktardaki
havayı fazla yüksek olmayan basınca getirmek mümkündür. Basınçlı
hava sürekli olarak çıkar ve basınç dalgalanmalarını düzenleyecek
bir ana hazneye ihtiyaç duyulmaz. 0,5 kgf/cm2lik basınca kadar tek
kompresör yeterse de, daha yüksek basınçlar için seri şeklinde
düzenlenmiş kompresöre ihtiyaç duyulur. 2,5 kgf/cm2nin üstündeki
basınçlar için ise ana soğutması gerekli olabilir. Bu durumda bir
devreden diğer devreye geçen havanın sıcaklığı düşünülerek
soğutulur.
Eksenel akımlı kompresörler:
Bu tür kompresörde hava dönme eksenine paralel olarak hareket
ederek, helisel şekilde ilerler. Bu sırada da sürekli basınç artar.
Bir anlamda çalışma sistemi türbinin tersine uygundur.
Tipik bir eksenel akımlı kompresörünün parçaları:
1. Pervâne veya türbin kanatları olan ve kompresörün iç cidarını
meydana getiren kısım.
2. Çıkış kısmını meydana getiren ve dönen kısmı mesnetleyen yatak
bölümü.
3. Duran ve kompresörün dış cidarlarını meydana getiren kısım.
Montaj kolaylığı bakımından iki yarı dâire şeklinde îmâl edilir.
İçinde helisel olan ve pervâne kısımları ile uyuşan kanallar
mevcuttur.
4. Çalışması sırasında giren hava hızlandırılır ve daha sonra hızı
düşürülür, bu arada Bernouilli ilkesine göre basınç
yükselir.
Birbirine eklenebilen bölümlerden ibâret olması, küçük hacim
kaplaması, dönen kısımların merkezî bulunması ve bu sebepten
merkezkaç kuvvetinin düşük olması bu türün tercih sebebidir.
Dönel pozitif yer değiştirmeli kompresörler:
Bu tür pompada, hava dış merkez pompalarla birbirini tâkip eden
küçük hacimlere alınır. Hacim azaldıkça basınç artar. Motorun dönen
parçası, akışkanı girişten çeker, etrâfında döndürür ve çıkıştaki
yüksek basınç kısmına verir. Doğalgaz endüstrisinde gaz ölçüsü
olarak kullanılır ve içinde is gibi yabancı madde bulunan gazlar,
kolaylıkla bu kompresörden geçirilebilir.
Jet kompresörleri:
Genel olarak iki türü mevcuttur. Hidrolik kompresörler ve gaz ve
buhar kompresörleri.
Hidrolik kompresörler:
Düşen suyu veya basınç altındaki suyu, mekanik hareketli bir parça
kullanmadan, havaya basınç uygulamak için kullanan kompresörlerdir.
En basitinde yüksek seviyeli su kütlesi, düşük seviyeye
getirilirken havaya da basınç uygulanır. Daha sonra basınçlı
havadan su ayrılır. Bunların en yenileri Taylor kompresörü olarak
isimlendirilir. İlk kurulma masrafı yüksek olmasına karşılık,
verimi yüksek, işletme masrafları düşüktür.
Gaz ve buhar kompresörleri:
Esas olarak basınçlı havanın veya buharın çıktığı bir ağız
mevcuttur. Buradan yüksek basınçlı hava çıkarken genişler ve hızlı
hareketi sırasında havayı da berâberinde sürükler. Daha sonra
azalan kinetik enerji, basıncın artmasını doğurur. Bu tür pompa
özellikle buharın zararlı etkisinin bulunmadığı yerlerde hava
üfleyici ve ısı pompalarında ve havalandırma cihazlarında
termokompresör olarak kullanılır. Kompresör basit olup, hareketli
bir parçası yoktur. Kullanımı kolay ve bakım masrafı düşüktür. Buna
karşılık pompa olarak verimi düşük olması en önemli sakıncasını
teşkil eder.
Büyük birlik ve
karargahlarınbütçelerini yapmak, çeşitli
dallardaki giderlerini yıllık olarak planlamak, mâliye ve muhasebe
gibi konularda istatistikî raporlar hazırlamak ve bunları
yürütmekle ilgili birim.
On dokuzuncu yüzyılın ikinci yarısı ile yirminci asırda teknik ve
sanâyide görülen ilerleme neticesinde ferdî gelirler artmıştı.
Farklı ferdî gelirlerden adâletli vergi alabilmek için modern ve
etkili bir muhâsebe ve vergi sistemine ihtiyaç duyulmuş, bunun için
çeşitli çârelere başvurulmuştur. Gelişen ekonomi ve tatbik edilen
yeni vergi sistemleri ile devlet bütçesi artmıştır. Kamu
hizmetlerine büyük paralar ayırmak mümkün olunca bunların sarf ve
kontrolünü yapacak muhâsebe ve teftiş sistemlerine ihtiyaç duyulmuş
ve kurulmuştur. Sivil sektör kendi işletmelerinin ihtiyaçlarına
göre, yönetim, kontrol, mâlî ve iktisâdî tehlikelerden korunma
hususlarında rehber olacak kontrolörlükler kurmuşlardır. Birinci ve
İkinci Dünyâ Savaşları ve bu arada ekonomik ve sanâyi alanlarında
ilerlemeler kontrolörlük müessesesinin gelişip yerleşmesine sebep
oldu. İkinci Dünyâ Harbi sırasında Amerika’da savunmaya ayrılan
harp gücü ile halkın ödediği savunma vergisi arasındaki durumun
tetkiki için araştırmalara ihtiyaç duyuldu. Bunun neticesinde
komisyonlar bu işin tetkiki ile görevlendirildi. Bunların
verdikleri raporlar neticesinde Silâhlı Kuvvetlerde sivil sektörde
mevcud olan bütçe, muhâsebe, istatistik ve ekonomik etütlere ait
fonksiyonlar bir araya toplanıp, bunlara bâzı fonksiyonlar ilâve
edilerek bir teşkilât kurulmuştur. Yeni kurulan bu
teşkilâta“komptrolörlük” adı verilmişti. Silâhlı Kuvvetlerdeki bu
komptrolörlük, sivil teşkilâttaki kontrolörlükten oldukça
farklıdır. Kontrolörlük daha çok mâlî konuları ihtivâ ettiği halde
komptrolörlük, menajman fonksiyonları ile uğraşır.
1945 yılında imzâlamış olduğumuz Birleşmiş Milletler yasası ile
bütçe mâlî konularda yeni ve müşterek bir sistemin kullanılmasını
taahhüd etmiştik. 1952 yılında Nato topluluğuna katılınca savunma
hizmetlerinde değişiklikler yapılması gerekti. Bunun neticesi
olarak Türk Silâhlı Kuvvetlerinde komptrolörlük teşkilâtı kuruldu.
Bunun görevi, savunma masraflarını azaltmak, insan gücü, malzeme
gibi tekmil kaynaklardan azami derecede faydalanılmasını temin
etmekti. Silahlı kuvvetlerin taktik konular dışında kalan bütün
hizmet ve faaliyetlerinin en ekonomik ve verimli şekilde
yürütülmesinde kullanılan insan gücü, para, malzeme, makina gibi
bütün kaynaklardan en yeni usûllerle faydalanmayı bu teşkilât ele
alır. Her sene tahmini bütçe programlaması yapar. Yıllık ödenek
programı ve ödeme emirleri hazırlar. Mâlî defter, raporlar ve mâlî
olmayan işlerin muhâsebesini tutar. Birleştirici tetkik ve
tahliller yapar.
Komptrolörlükler; ordular, menzil komutanlıkları ile bâzı büyük
karargâhlarda bulunur.
Alm.
Nachbar (-in (f)) (m),
Fr.
Voisin (-e (f) ) (m),
İng.
Neighbor.
Toplum hayatında, fertlerin birbirleriyle ev, ticârethâne, arsa vs.
sebebiyle olan bitişik veya yakınlık hâli.
Komşuluk, insanların toplum hâlinde yaşamalarının zarûrî bir
neticesidir. Komşu, komşuya dâimâ muhtaçtır. İnsan toplumunda, âile
fertleri arasındaki yakınlık münâsebetleri ilk sırayı alır. Âile
fertlerinden sonra birbirine en yakın olan komşulardır. Hattâ öyle
denebilir ki, komşunun canı, malı, nâmusu ve şerefi, komşuya
emânettir. “Ev alma, komşu al!” sözü, bu gerçeği ifade etmek için
söylenmiştir. İyi komşu, insanın huzuruna, saâdetine, kötü komşu da
felâketine sebeb olur.
Toplum hayatının vazgeçilmez bir unsuru olan komşular arasındaki
münâsebetleri, bütün ilâhî dinler ve hukuk sistemleri bir düzene
bağlamıştır. Komşuluk hukûkuna riâyet edilen toplumlarda huzur ve
emniyet sağlanmıştır. Komşusu açken karnı tok yatan toplumlarda
dâimâ düşmanlık, kin, haset ve her türlü kötülük zuhur etmiştir.
Komşuların birbirleriyle iyi münâsebetler içinde olmaları toplumun
huzur ve saâdetine sebeb olur.
Türk toplumunda komşuluk münâsebetlerinin önemli bir yeri vardır.
Bugüne kadar uzanan iyi komşuluk münâsebetlerinin kökü, bin yıla
ulaşan bir geçmişe dayanır. Türklerin İslâmiyeti kabulünden sonra,
beşerî münâsebetlerin her kisiminde köklü değişiklikler olmuş, her
türlü örf ve âdetlerinde İslâm ahlâkına uygunluk
görülmüştür.
İslâmiyet, komşusunun hakkını gözetmeyi ehemmiyetle bildirmiştir.
Onların canlarını, mallarını, nâmus ve şereflerini korumayı bir
vazife olarak yüklemiştir. Bunun için her Müslümanın, sâlih (iyi)
komşular arasında ev araması lâzım olduğunu emretmiştir. Hadîs-i
şerifte; “
Ev satın almadan evvel, komşuların nasıl olduğunu araştırınız! Yola
çıkmadan evvel, yol arkadaşınızı seçiniz!”
buyruldu. Onlara yardım etmek, hatırlarını sormak, üzüntülü,
kederli zamanlarında tesellî etmek, sevinçlerini paylaşmak, onları
incitecek davranışlardan sakınmak İslâmiyetin emridir. Allahü
teâlâ, Nisâ sûresi 36. âyetinde meâlen;
“Allah’a kulluk edin, O’na hiçbir şeyi eş tutarak şirk koşmayın;
anaya babaya iyilik edin. Akrabanıza, öksüzlere, yoksullara, yakın
komşuya, yanınızdaki arkadaşa, yolda kalmış yolcuya, hizmetinizde
bulunanlara iyilik yapıp, yardımda bulunun.”
buyurmaktadır. Peygamber efendimiz de;
“Komşuya hürmet etmek, anaya hürmet etmek gibi lâzımdır.”
buyurdu.
Komşuya hürmet, onunla iyi geçinmektir. Onun aç olduğunu bilerek
tok yatmamaktır. Allahü teâlânın kendisine ihsân ettiği rızıklardan
ona da vermelidir. Onu incitecek söz ve hareketlerde
bulunmamalıdır. Sevgili Peygamberimiz; “
Cebrâil bana komşu hakkında o kadar tavsiyelerde bulundu ki, ben
komşuyu komşuya vâris yapacak sandım.”
buyurmaktadır. Bir defa da: “
Vallahi tam îmân etmiş olmaz.”
buyurdu. Ve bunu üç kere tekrarladı. Eshâb-ı kirâm; “Yâ Resûlallah,
kim bu?” diye sordular. “
Şerrinden komşuları emin olmayan kimse.”
cevâbını verdiler ve ilâve ettiler:
“Allah’a ve âhiret gününe îman eden, komşusuna iyilik etsin,
Allah’a ve kıyâmet gününe inanan misâfirine ikrâm etsin, Allah’a ve
âhirete inanan, ya hayır söylesin, ya sussun!”
İslâmiyet, Müslüman olmayan zımmî komşuya bile iyilik yapmayı
bildirmiştir. Hadîs-i şerîfte;
“Zımmî komşunun bir hakkı, Müslüman komşunun iki hakkı, akraba olan
komşunun üç hakkı vardır.”
buyruldu. Komşusunun evine, pencerelerine bakmayı yasak etmiştir.
İslâmiyette komşu sayılacak evlerin adedi, zamanın şartlarına ve
insanın yardım kudretine göre değişir. Her taraftan birer, ikişer
ve nihâyet kırk ev komşuluk hakkına mâlik olur. Komşunun yaptığı
eziyetlere ve câhilce hareketlerine sabretmeli, karşılık
vermemelidir. Komşularına nasîhat etmeyen, güler yüzlü, tatlı dilli
davranmayan, ziyarette bulunmayan, hastasını ziyâret etmeyen kimse
komşu hakkını yerine getirmemiş olur.
Komşunun çocuklarını okşamalı, nasîhat etmeli günah işlememelerini
tatlı dil ile söylemelidir. Hadîs-i şerifte buyruldu ki:
“Evinizde pişen yemekten komşunuzun hakkını veriniz.”
buyruldu. Ödünç istediğinde hemen vermeli, sıkıntıya düşünce
imdâdına yetişmelidir.
Türk Medenî Kânunu’
nda komşuluk hakları ile ilgili birçok maddeler yer almaktadır. Bir
gayrımenkulün mâlikinin, komşu
gayri menkulünmâlikine karşı belirli
şeyleri yapma veya bunlardan kaçınma borcu vardır. Bu
mükellefiyetleri şöyle sıralamak mümkündür:
1. Zarar ve rahatsızlık vermekten kaçınma (mad.661).
2. Komşu arsaya zarar verecek kazı ve inşâat yapmamak
(mad.662,656).
3. Komşu
gayri menkuldekiağaç ve köklerin kendi
arâzisine geçmesine katlanma (mad.664, 665).
4. Dikilecek şeyler hakkındaki hükümlere uyma (mad.665).
5. Kendi kendine akan suların akışını kesmeme (mad.666).
6. Kurutulacak bataklık sularına katlanma(mad. 667).
7. Mecrâların geçirilmesine katlanma (mad.668, 669).
8. Hâil (perde, engel) koyma mecburiyeti (mad.673)
9. Komşuların müşterek olarak faydalandıkları tesisâtın yapılması
ve korunması masraflarına katılma (mad.674).
10. Komşu
gayri menkuliçin gerekli zarurî geçit
hakkını tanıma.
Kat mülkiyetinden doğan komşuluk hakları da ilgili kânunda
düzenlenmiştir.
İslam hukûkundaki komşuluk haklarını ilgilendiren hükümlerden
bâzıları
Mecelle
’de şöyle düzenlenmiştir:
Madde 1198- Komşusuna “zarar-ı fâhiş” yapamaz. Kullanmaya mâni olan
şeyler, zarar-ı fâhiştir. Demirci dükkânı, değirmen, bitişik binâyı
sallarsa veya fırın dumanı, yağhânenin pis kokusu, harman tozları,
bitişik evde oturulamayacak kadar sıkıntı verirse; değirmenin,
bostanın su yolu, evin temelini, duvarını gevşetirse; çöplük
bitişik evin duvarını çürütürse; harman yerine bitişik yapılan
yüksek binâ, harmanın rüzgârını keserse; manifaturacı
dükkanıyanında yapılan aşçı dükkânının
dumanları kumaşlara zarar verirse; lâğım, kanalizasyon yollarının
sızıntılarından komşu duvarı zarar görürse; sonra yapılanlar
zarar-ı fâhiş olup, men edilirler.
Madde 1201- Evin havasını, manzarasını, güneş görmesini kapatmak,
zarar-ı fâhiş sayılmaz. Bir odanın ziyâsını (ışığını) tamâmen
kesmek, zarar-ı fâhiş olur.
Madde 1210- Arada müşterek olan duvarı, biri ötekinin izni
olmadıkça yükseltemez ve üzerine binâ yapamaz.
Madde 1192- Herkes mülkünü dilediği gibi kullanır.
Fakat,başkasının hakkına dokunursa, bu
kullanması sınırlanır. Meselâ, İslâmiyette kat mülkiyeti vardır.
Fakat,üst kat sâhibinin apartmanın
temelinde ve alt kat sâhibinin de çatıda hakkı vardır. Birisi,
ötekinin izni olmadıkça, kendi katını yıkamaz.
Madde 1200- Bir evin kanalizasyonundan, komşunun evine sızarak
zarar verirse, tâmir etmesi lâzım olur.
Madde 1212- Komşusunun su kuyusuna yakın lağım yaparak, kuyu
kirlenirse, tâmiri mümkün olmazsa lağım oradan kaldırılır.
Madde 1308- Ortak mülkün tâmiri, hisselere göre ortaklaşa yapılır.
Hisse sâhiplerinden biri yok ise ve tâmir edecek kimse hâkimden
izin alırsa, masraftan ötekine düşen payı ondan isteyebilir.
Madde 1321- Nehirlerin, göllerin, barajların tâmirini beytülmâl
yâni devlet yapar. Devletin parası yetişmezse, istifâde edenlerden
toplanır.
Komşulukla ilgili hadîs-i şerîfler:
Komşusunun aç yattığını bildiği halde, kendisi tok yatan kimse,
lâyıkı ile îmân etmiş değildir.
Kulun îmanı, kalbi doğrulmadan, kalbi de dili doğrulmadan doğrulmaz
ve komşusu zulmünden emîn olmadan da Cennet’e giremez.
Civârındaki komşu ile iyi geçin ki Müslüman olasın.
Kıyâmet gününde ilk hasımlar komşulardır.
Komşunun mîrâs gibi hakkı vardır, o da komşuluk hakkıdır. Eğer
Müslüman ise sende iki hakkı vardır. Biri komşu hakkı, biri de
Müslüman hakkı.
Kapısı, kapına bakan komşu daha çok hak sâhibidir.
Gördüğü iyilikleri gizleyip, gördüğü kötülükleri teşhir eden kötü
komşudan Allah’a sığının.
Çok namaz kılan, oruç tutan, sadaka veren, fakat dili ile
komşularını incitenin gideceği yer Cehennem’dir.
Geniş ev iyi komşu Müslümanın saâdetindendir.
Komşu hakkının ne olduğunu biliyor musunuz? Yardım isterse yardım
edin, borç isterse borç verin, fakir ise ihtiyacını görün, hasta
olursa ziyâretine gidin, ölürse cenâzesinin arkasından gidin,
sevinirse sevinin. Üzüntülü zamanında hal ve hâtırını sorun,
üzülmeyin deyin.
Rüzgarınamâni olmamak için ona bakan
duvarı çok yüksek yapmayın. Yediğiniz meyveden ona gönderin,
veremezseniz gizli yiyin. Çocuğunuzun eline yiyecek verip dışarı
çıkarmayın. Yemeğinizin kokusu ile komşuları üzmeyin. Pişirdiğiniz
yemekten bir tabak da ona gönderin.
Çorba pişirdiğin zaman suyunu çoğalt; sonra komşularından bir ev
halkının durumuna bak da, o çorbadan onlara da bir iyiliğin
dokunsun.
Sıkıntıya düşen komşusuna yardım eden, sıkıntısını gideren kimseye,
Allahü teâlâ kıyâmet günü kıymetli elbise giydirecektir.
Allahü teâlâ, bir sâlih Müslümanın hürmetine, komşularından
binlerce belâyı, felâketi uzaklaştırır.
Kendisinin iyi mi, kötü mü olduğunu anlamak isteyen kimse, sâlih,
hâlis olan komşularının kendisi hakkında ne dediklerini öğrensin!
İyi kimsedir diyorlarsa, ind-i ilâhî’de iyi olduğunu
anlasın.
Komşulukla ilgili atasözleri:
Komşu hakkı büyük, saymayan
hödük!
Komşu komşudan huy kapar.
Komşu komşunun külüne muhtaçtır.
Komşuda pişer, bize de düşer.
Komşunun tavuğu komşuya kaz görünür.
Komşuna tavuk iste ki, Allah sana kaz versin.