KASIRGA
Alm. Wirbelsturm, Wirbelsturm (m), Fr. Ouragan (m), İng. Cyclone, whirlwind. Büyük çaplı ve çok şiddetli Beufort ölçeğine göre saatte 75 milden fazla hızla ve dönerek esen tropik rüzgâr. Doğu Pasifik ve Güney Atlantik hâriç subtropikal ve tropikal iklim kuşağındaki bütün sıcak denizlerde sıksık meydana gelir. Ağustos, eylül aylarında Antillerde görülür. Batı Pasifik Okyanusu’nda Tayfun adını alır. Başlangıç ve mevsim sonu kasırgaları, Karaiplerin batısında görülür. Orta Amerika kıyılarının biraz açıklarında Pasifik Okyanusunda ve Meksika Körfezinde de sık sık rastlanır.
Kasırgalar, mahallî fırtınalar kadar şiddetli sayılmazlar. Orta kuşakta meydana gelen ekstratropik siklonlar kadar da geniş çaplı değildirler. Fakat bunlar nisbeten geniş çapta ve kesafette olursa, bütün fırtınaların en tehlikelisi ve tahrip edicisi hâlini alırlar. Atlantikte ortalama yılda yedi kasırga vuku bulduğundan doğu Pasifikte de yaklaşık aynı sayıda kasırga vuku bulur. 1890-1910 arası çok, 1910-1930 arası az, 1930-1950 arası çok sık kasırga vuku bulmuştur. Kasırgaların ekseni kuzeybatı istikametinde eser.
Meydana geliş ve hareket: Kuzey Atlantikteki kasırgalar ekseriyetle hazirandan ekime kadar olur. Bu müddet zarfında deniz yüzeyinde sıcak ve rutubet en fazla haldedir. Mayıs ve kasım aylarında daha az, diğer aylarda ise pek seyrek meydana gelir. Kuzey Atlantik bölgesinde yılda meydana gelen ortalama tropik siklon miktarı sekizdir. Bunun beşi ise kasırga tipindedir. Eylül ayında Atlantik Okyanusunun güneyindeki büyük subtropikal anti-siklon bölgesinde tropik fırtınalar eser. Antisiklon bölgesinin güneyinde esen doğu rüzgârları tarafından tahrik edilerek birkaç günlüğüne batı istikametine kayar. Fırtınaların çoğu antisiklon bölgesinin batı ucundan kıvrılarak bâzıları Amerika’yı kasıp kavurur. Diğerleri ise kıyıdan geçer. Diğer fırtınalar kıvrılmadan batı istikametinde doğruca eserek Meksika Körfezini veya Orta Amerika’yı tesiri altına alır. Mevsimin başında ve sonunda patlak veren kasırgalar meydana geldikten sonra kuzey istikametinde eserler. Fırtınaların hızı ortalama 80-240 km’yi bulur.
Rüzgâr ve yağış: Tropik bir siklonun kasırga olarak adlandırılabilmesi için hızının en azından 117 km/saat olması gerekir. Ekseriya saate 240 km’den fazla hıza sâhiptirler. Sebeb oldukları direkt zarardan başka rüzgarlar felaketlere yol açan büyük deniz dalgalarına ve denizin kabarmasına sebep olurlar. Carolis hareketleri adı verilen hareketler sebebiyle kuzey yarım kürede esen rüzgârlar saat yelkovanının tersi istikametinde, güney yarım kürede ise saat yelkovanı istikametindedir. Kasırgalarla birlikte yağış da gelir. Tropik bir rüzgâr kuşağının ortalama yağış miktarı 75-150 mm’dir. Daha çok yağış düştüğü de olur. Böyle yağışlar karaların iç kısımlarında ciddî sellere sebebiyet verir.
Büyüklük ve yapı: Çok yüksek hıza sâhib olan bulutların taşıdığı yağmur, nisbeten daha sâkin bir bölge olan kasırganın dönen kısmının arkasına düşer. Kasırga boydan boya 50-800 km genişliğindedir. Büyük kasırgalarda havanın sirkülasyonu 12.000 m’den daha üst bölgelere kadar tesir eder. Hattâ bâzı kasırgalarda bu tesir stosferde dahi görülebilir. Sağnak yağmur getiren kümülüs ve kümülonimbüs bulutları rüzgâr kuşağında spiral bir şekil almaya meyillidirler. Şekiller radar ekranında görülebilmekte ve böylece muhtemel bir kasırganın gelişi anlaşılmaktadır. Kara istasyonları, uçaklar ve denizdeki gemiler, radarlar vâsıtasıyla kasırgaları tâkip edebilmektedirler. Kasırganın dönen kısmın arkasına (gözüne) yaklaşıldıkça rüzgârın hızı kesilir ama tamâmen durmaz. Yağış durur. Ortadaki bulutlar kaybolur, alçak bulutlar ekseriyetle kalır. Aralarından güneş ışıkları geçer. Kuşlar kasırga gözüne kapılır ve sürüklenir. Kasırga gözü geçtikten bir saat sonra aksi istikamette daha kuvvetli bir rüzgâr eser.
Kasırganın orta kısmı (otağında) ısı normalden 10°-15°C daha yüksektir. Çünkü buradaki hava daha az faaldir. Yanlardaki yüksek hava basıncından merkezdeki alçak hava basıncına doğru kuvvetli bir hava akımı meydana gelir. Fakat bu iç hava akımı adı verilen hadisenin kuvveti kısmende olsa sürtünme ile hafifler. Kasırganın göz ve odak merkezi kısmından dış kısımlara bilhassa yukarıya doğru santrafüj kuvvetler vâsıtasıyla bir hava akımı meydana gelir. Bu bölgede rüzgâr hızı azalır. Deniz seviyesindeki şiddetli siklonik akıma tezat teşkil ederek antisiklonik bir akım meydana gelir. Kasırgalar basit bir buharla çalışan motora benzetilebilir. Kasırgayı hareket ettiren dinamo iç hava akımıdır. Hareketini ısı değişiklikleri sağlamaktadır. Mal ve can kaybına sebep olan kasırgalar üzerinde senelerdir çalışmalar yapılmaktadır. Sun’î peykler vâsıtası ile kasırgaların doğuşu, takip ettiği yollar, büyüklüğü ve zararları hakkında yardımcı bilgiler alınmaktadır.
(Bkz. Nazım Şekilleri)
İmâm-ı Busayrî’nin Kâinâtın Efendisi, Allahü teâlânın sevgilisi Peygamberimiz hazret-i Muhammed Mustafa’yı medh etmek, övmek için yazdığı meşhur şiiri. Edebiyatta nazım şekillerinden kasîde tarzında yazılmıştır. İmâm-ı Busayrî, evliyâdan olup, büyük İslâm şâiridir. Asıl adı, İmâm-ı Muhammed bin Saîd Şerefüddîn’dir. 1215 (H. 609)te Mısır’ın Busayr şehrinde doğdu. 1295 (H. 695)te Mısır’da vefât etti. İmâm-ı Busayrî, bilhassa Kaside-i Bürde adındaki şiiri ile meşhur olmuştur. Peygamber efendimize olan sevgisini ve aşırı aşkını anlatan başka kasîdeleri vardır. Murâdiyye ve Hemziyye adında çok güzel kasideler yazdı. Sonra gelen bütün İslâm âlimleri, bunları severek okumuşlar, talebelerine okutmuşlar ve ezberletmişlerdir.
İmâm-ı Busayrî’nin Peygamberimizin üstünlüğünü anlatan, O’nu öven en kıymetli kasidesi ise, Kaside-i Bürde’dir. İmâm-ı Busayrî, bu kasîdesini yazdıktan sonra, daha da meşhur olmuş, bütün âlimlerin ve evliyânın iltifâtına sevgisine, kavuşmuştur. Bu kasidenin yazılma olayı şöyle anlatılmaktadır. İmâm-ı Busayrî felç oldu. Bedeninin yarısı hareketsiz kaldı. Allahü teâlânın, hastalığına şifâ vermesi için Resûlullah’ı vesile edip, insanların en üstününü öven meşhur kasîdesini yazdı. Rüyâda sevgili Peygamberimize okudu. Çok hoşlarına gidip, üzerlerinden mübârek hırkasını çıkardı ve İmâm-ı Busayrî’ye giydirdi. Bedeninin felçli olan yerlerini mübârek eliyle sığadı. Uyandığında, bedeninin sağlam olduğunu, tekrar eski sıhhatine kavuşup şifâ bulduğunu gördü. Peygamberimizin rüyâda üzerine örttüğü hırka da sırtındaydı. Bundan dolayı bu kasîdeye de, Kaside-i Bürde denildi. Bürde “hırka, palto” demektir.
İmâm-ı Busayrî bu rüyâyı gördüğü gecenin sabahına doğru sevinerek sabah namazı için câmiye giderken yolda evliyadan bir zâta rastladı. O zât; “Ey Busayrî, kasîdeni dinlemek isterim.” dedi. O da; “Benim kasîdelerim çoktur. Hepsini herkes bilir.” dedi. O zat; “Kimsenin bilmediği, bu gece rüyanda Resûlullah’a okuduğunu istiyorum.” deyince; “Bunu hiç kimseye söylemedim. Nereden bildin.” dedi. O zât da, İmâm-ı Busayrî’nin rüyâsını olduğu gibi haber verdi. Vezir Behâeddin bu kasîdeyi işitince, hepsini okutup saygı ile ayakta dinledi. Kıymetini bilen hastalara okunduğunda iyi oldukları ve okunan yerlerin, dertlerden, belâlardan emîn olduğu görülmüştü.
Kasîde-i Bürde on kısımdır:
Birinci kısım; Resûlullah’a olan sevginin kıymetini bildirmektedir.
İkinci kısım; insanın nefsinin kötülüğünü anlatmaktadır.
Üçüncü kısım; Resûlullah’ı övmektedir.
Dördüncü kısım; Resûlullah’ın dünyâya teşrifini (dünyâyı şereflendirmesini) anlatmaktadır.
Beşinci kısım; Resûlullah’ın duâlarının hemen kabul olduğunu bildirmektedir.
Altıncı kısım: Kur’ân-ı kerîm övülmektedir.
Yedinci kısım; Resûlullah’ın Mîrâcındaki incelikleri bildirmektedir.
Sekizinci kısım; Resûlullah’ın cihâdlarını anlatmaktadır.
Dokuzuncu kısımda, Allahü teâlâdan af ve mağfiret ve Resûlullah’dan şefaât istemektedir.
Onuncu kısım; Resûlullah’ın derecesinin yüksekliğini bildirmektedir. El-Mevâkıb-üd-Dürriyye fi Medhi Hayr-ul-Beriyye denmesine rağmen,Kaside-i Bürde ismiyle meşhur olmuştur. Çeşitli dillerde doksandan fazla şerhi olan Kaside-i Bürde’ye, Bür’e (şifâ) kasidesi diyenler de olmuştur. Eshab-ı kiramdan Ka’b bin Zübeyr’in yazdığı ve Peygamberimize okuduğu Bâned Suâd (Sevgili Uzaklaştı) diye başlayan kasideye de Kasîde-i Bürde denilmiştir. (Bkz. Ka’b bin Züheyr)
KASİDE-İ BÜRDE’den
Selem ağaçlarının bulunduğu yerdeki
Peygamber dostlarını yâd mı ağlatan seni
Medîne rüzgârı mı, söyle seni ağlatan?
Gece çakan şimşek mi yoksa İdem Dağından?
Gözlerine ne oldu, dur dedikçe akmakta
Kendine gel dedikçe, kalbin coşup yanmakta
..............
Hazret-i Muhammed’in, kerem yağmurlarından
Bir damla almak ister, bilcümle peygamberân
Zâhirî ve bâtınî, rûhânî ve cismânî
Varlıkların hepsinden O’dur Hakk’a sevgili
Hudutsuzdur zâtının fazîlet ve kemâli
Mümkün değil anlatmak, dil ile kemâlini
Eğer Resûlullah’ın cümle mûcizeleri
Büyüklüğünü dile, getirebilse idi
Mübârek isimleri, anıldığı zamanda
Hep çürümüş kemikler dirilirdi bir anda
Tâkatımız üstünde bize yük yüklemedi
Baş ve göz üzeredir, emir ve nehiyleri
Hakîkî değerini anlatmaktan âciziz
Bu yönüyle övmekten yeğdir sükût etmemiz
...............
Peygamber efendimiz, güneş gibidir bilin
O’ndan ziyâ bulmakta nücûmu resûllerin
Allah O’nu ahlâkta, tezyin edip yarattı
Güzel huy, güler yüzle, bezemiştir zâtını
Latîf yaradılmıştır, gül ve çiçek misâli
Parlak ve şereflidir, ayın on dördü gibi
Himmetli ve gayretli, o nebî zaman kadar
O’nun cömertliğinde, damladır okyanuslar
Mübârek bedenini kucaklayan toprağın
Kokusu misk ü amber gibi hoştur, inanın
Ne mutlu o toprağı koklayıp öpenlere
O mübârek kokuyu sineye çekenlere
................
Arab olan, olmayan bilcümle insanların
Efendisidir, hem de yüzü suyudur cihânın.
Kötülüğü yasaklar, emreder iyiliği
Bir ilâhî emirdir emir ve nehiyleri
O Server Rabbimizin, öyle bir kuludur ki
Her tehlike ânında umulur şefâati
O öyle bir Resûl ki, Allah’a ibâdete
Çağırır insanları, O’na uyun elbette
Hiç kopmayan, sağlam bir ipe yapışmış gibi
Emniyette hisseder, râhat bulur kendini
.................
İlâhî izin ver de âl ü eshâbına da
Onlara tâbi olan ehl-i takvâlara da
Rahmet bulutlarının akması dâim olsun
Halîm ve kerîm kullar, rahmetine kavuşsun
Yâ Rab, sabâ rüzgârı esip esip durdukça
Ban ağacı dalları sabâyla sallandıkça
Kervanbaşı o tatlı tatlı nağmeleriyle
Develerini aşka getirdiği müddetçe
Fahr-i kâinât ile hem âl ü eshâbına
Gönder rahmet bulutu, tâbi olanlarına
Ehl-i sünnet îtikâdını nazım olarak anlatan meşhur kaside. Bu kasideyi, Türkistân’da, Fergâna şehrinin müftüsü Siraceddin Ali Ûşî (ö. 1180) yazmıştır. Kaside, altmış yedi beyitten meydana gelmiştir. Asıl ismi Bed’ül-Emâli’dir. Emâlî, lügatte “imlâ” kelimesinin çoğulu olup, o da yazmak mânâsınadır. Kaside ise, edebiyatta nazım şekillerinden biridir. (Bkz. Nazım Şekilleri)
Sevgili Peygamberimiz, Müslümanların yetmiş üç fırkaya ayrılacaklarını, bunlardan yalnız birinin inançlarının doğru olacağını söylemiş, bu fırkanın ismini de bildirmiştir. Emâlî Kasidesi, “Ehl-i Sünnet vel-Cemâat” denilen bu doğru fırkanın inançlarını açık ve güzel bildirmektedir. Bu kasidenin çeşitli dillerde şerhleri (açıklamaları) vardır. Nuhbet-ül-Leâli şerhi bunların en kıymetlisi, en faydalısıdır. (Bu şerh Arapça olup, İstanbul’da İhlas A.Ş. tarafından ofset baskısı yapılmıştır.) Eskiden her din âlimi, bu kasideyi ezbere bilirdi.
Emâlî Hakkında
Emâlî kelimesi, cem hâlidir imlânın,
Kalbden yazmak demektir, kitâba bakmaksızın.
Ali bin Osmân Ûşî, tevhîd bilgilerini,
Altıncı asr sonunda, nazm üzere yazmıştır.
Altmış yedi beyt ile, îmânı, îtikâdı,
Ehl-i sünnete göre, bizlere anlatmıştır.
Dokuz asırdan beri, bu kıymetli kasîde,
Okunmuş, ezberlenmiş, şerhleri yapılmıştır.
Kasîdenin Türkçe tercümesi şöyledir:
Ehl-i Sünnet Îtikâdı
1. Doğru îtikâd yazar, Emâlîn’in başında,
İnciler gibi olan nazmın, tevhîd hakkında.
2. Mevlâmız, mahlûkların ilâhıdır biliniz,
Kemâl sıfatlar ile muttasıftır Rabbimiz.
3. O hayydır, hayattadır, her işte tedbîr eder.
O vardır, zülcelâldır, her şeyi takdîr eder.
4. Hayrı ve şerri ister, irâde sıfatıyla,
Ancak şerden, kötüden râzı değildir aslâ.
5. Allah’ın sıfatları, değil zâtının aynı,
Aynı zamanda bil ki, olamaz zât’tan ayrı.
6. Zâta ve fi’le âit, Allah’ın sıfatları,
Öncesi yok, kadîmdir, yok zevâl bulmaları.
7. Ona “Şey” deriz, ancak hiçbir şeye benzemez;
“Zât” da denilir, ancak altı yön düşünülmez.
8. Başka değildir ismi, O’nun müsemmâsından,
Bildirildi bu mânâ, İslâm ulemâsından.
9. Rabbim cevher değildir ve hiç olamaz cisim,
Ne şümûllü bir bütün, ne de ondan bir kısım.
10. Cüz’i lâ yetecezzâ var, şeksiz inanmalı,
Ey Müslümanlar, bunu inkârdan sakınmalı.
11. Mahlûk ve hâdis değil, aslâ Kurân-ı kerîm,
Rabbin kelâm sıfatı vardır, zâtıyla kâim.
12. Allah Arş üstündedir, buyuruyor rabbimiz.
Lâkin keyfiyyetini anlayamaz aklımız.
13. Zât, sıfat ve fi’liyle, benzemez mahlûklara,
Ey Ehl-i sünnet kanma, böyle inananlara.
14. Allahü teâlânın, üstünden vakit geçmez,
Zamandan münezzehtir, hâlden hâle de girmez.
15. Münezzehtir Rabbimiz, hanımdan, hizmetçiden,
Oğlu ve kızı yoktur, berîdir herbirinden.
16. Kezâ yok ihtiyâcı, yardımcıya mu’îne,
Her şeyin sâhibidir, vardır kendi kendine.
17. Öldürür her canlıyı, sonra diriltecektir.
Amellerine göre, karşılık verecektir.
18. Hayır ehli içindir, Cennetlerle nîmetler,
Kâfir olanlar ise, Cehennem’e giderler.
19. Cennet ile Cehennem, hiç yok olmayacaktır.
İçlerinde olanlar, devâmlı kalacaktır.
20. Mü’minler Rab’lerini, görecekler Cennet’te,
Ancak nasıl olduğu, bilinemez elbette.
21. O’nu gören mü’minler, nîmetleri unutur,
Yazık Mutezile’ye, inkâr eden mahrûmdur.
22. Hak teâlâ üstüne, kula en yarar fi’li,
Yaratmak vâcib değil, vâcib der Mutezilî.
23. Bütün peygamberleri, tasdîk etmek lâzımdır.
Meleklerin hepsine, imân etmek de farzdır.
24. Hâşimî ve zü’l-cemâl, Nebîmiz en sondadır.
Ancak sadr-ı muallâ, şerefi de O’ndadır.
25. İhtilâfsız olarak, İmâmü’l-enbiyâ’dır.
Şek şüphe olmaksızın, O, Tâc-ül asfiyâdır.
26. O’nun dîni her vakit, bâkîdir, devâmdadır,
Getirdiği hükümler, Kıyâmet’e kadardır.
27. Mütâvâtir ve meşhûr, haberlerle mensûstur.
Mi’râc-ı Resûlullah, yalnız O’na mahsûstur.
28. Peygamberlerin hepsi, elbet emândadırlar,
Aslâ isyân etmezler ve azil olunmazlar.
29. Kadından ve köleden, kötü iş sâhibinden,
Peygamber gelmemiştir, bunların hiçbirinden.
30. Zülkarneyn ve Lokmân’ın, Peygamber veya velî,
Oldukları hakkında, cidâli terk etmeli.
31. Îsâ aleyhisselâm muhakkak gelecektir.
Şakî, fesat Deccâlî elbet öldürecektir.
32. Evliyânın dünyâda kerâmetleri vardır.
Bunlar Rabb’in veliye ikrâmı, ihsânıdır.
33. Bir velî, hiçbir zaman, Nebîden ve Resûl’den,
Şerefte üstünlüğü, olamaz hiçbir yönden.
34. Ebû Bekr-i Sıddîk’ın, Eshâbın tamâmından,
Üstünlüğü açıktır, bir ihtimâl olmadan.
35. Ömer ibni’l Hattâb’ın, Osmân ibni Affân’dan,
Rüchânı, fadlı vardır, bir şüphe bulunmadan.
36. Osmân-ı Zinnûreyn de, doğrusunu istersen,
Üstündür muhârebe safındaki Alî’den.
37. Üçünden sonra üstün, bu ümmetin içinde,
Kerrâr olan Alî’dir, bu da mühimdir dinde.
38. Âişe-i Sıddîka, bâzı hasletleriyle,
Fâtıma-i Zehrâ’dan, üstündür, inan böyle.
39. Birkaç fırkadan başka, haddi tecâvüz eden,
Olmadı Eshâba ve Yezid’e lânet eden.
40. Mukallidin îmânı, kıymetli, mu’teberdir.
Çok çeşitli ve kesin, delille müdelleldir.
41. Âlemleri yaratan, Rabb’ini kim tanımaz,
Eğer akıllı ise, cehli ma’zûr sayılmaz.
42. Daha önce îmânı, olmayan bir kimsenin,
Son nefeste imânı, kabul olmaz bilesin.
43. Îmândan sayılmazlar, bütün hayırlı işler.
İbadetler îmânın, parçası değildirler.
44. Asla hüküm verilmez, kâfir ve mürted, diye
Zinâ eden, katleden, mal gasb eden kimseye.
45. Bir kimse irtidâda, ne zaman niyyet eder,
Hak dîninden sıyrılıp, dışarı çıkar gider.
46. Küfür olacak sözü, gafletle ve bilmeden,
Zor görmeden söyleyen, denildi, çıkar dinden.
47. Sarhoş haldeki insan, düşünmeden hezeyân
Ve lagiv söyler ise, kâfir olmaz o zaman.
48. “Mer’i” ve “Şey” denilmez. “Ma’dûma” yok olana,
Hilâli görmek kadar, açık delil var buna.
49. Tekvin ile mükevven bil farklı iki şeydir.
Böyle inananların görüşü kuvvetlidir.
50. Helâl gibi rızıktır, harâm olarak gelen,
Kötü görünse bile, doğrudur böyle bilen.
51. Kabirde suâl vardır, tevhîdden îtikâddan,
Her şahsa sorulacak, kaçış yok imtihândan.
52. Fâsıkların bir kısmı, kâfirlerin tamâmı,
Kötü işleri için, görür kabir azâbı.
53. İnsanlar ameliyle, Cennet’e giremezler.
Ancak Hak teâlânın fadlı ile girerler.
54. Öldükten sonra tekrar, insanlar dirilecek,
Sakınmalı günahtan hesâbı verilecek.
55. Defterler verilecek, bir kısmına sağ yandan,
Bir kısmına da soldan, veyahut da arkadan.
56. Ameller tartılacak, geçilecek Sırât’tan,
Şüphesiz olacaktır, değildir bunlar yalan.
57. Müminlerin günâhı, dağlar gibi olsa da,
Şefâat edecektir, hayır ehli orada.
58. Sapık yolda olanlar, inkâr etseler bile,
İnanmamız lâzımdır, duânın tesîrine.
59. Sonra yaratıldığı için, dünyâ hâdistir,
Heyûlânın aslı yok, bu söz felsefededir.
60. Çok zamanlar ve hâller, geçse de üzerinden,
Şimdi vardır muhakkak, Cennet ile Cehennem.
61. Günahı fazla, fakat îmân sâhibi olan,
Cehennem’de ebedî kalmaz, böylece inan.
62. Ehl-i sünnet üzere, tevhîd hakkında yazdım,
Fevkalâde hâl gibi, tesirli oldu nazmım.
63. Bu nazm mü’min kalplere, râhatlık, neş’e verir,
Âb-ı zülâl gibidir, rûhlara hayat verir.
64. İnanıp, ezberleyip anlamaya çalışın,
Nîmet içinde olup, ihsânlara kavuşun.
65. Tazarrû hâlinizde, yâd ederek hayr ile,
Duâda bulununuz, zaman zaman bu kula.
66. Umulur ki fadlıyla, Rabb’im beni affetsin,
Âhirette ebedî, seâdet ihsân etsin.
67. Hayır duâ ederse biri, bir vakit bana,
Ben de bütün gücümle, duâ ederim ona.