J
Türk alfabesinin on üçüncü harfi ve bu harfin gösterdiği ses. Bu ses hışırtılı bir diş-damak konsonu (ünsüzü, sessizi) olup aslında Türk dilinde yoktur.
J, yabancı dillerden alınmış bâzı kelimelerde geçer. Meselâ jandarma, jilet, jüri, jurnal, panjur kelimelerinde olduğu gibi halk ağızında bu ses C’ye döndürülerek söylendiğinden bu kelime candarma, cilet, curnal, pancur... şekliyle telâffuz edilir. Ancak bugün bâzı Türk ağız ve şivelerinde “ç”den gelen j sesine rastlanmaktadır. Geç-gej güç-güj gibi.
J, Arap alfabesinde de yoktur. Osmanlıların kullandığı Arap asıllı Türk alfabesinde bu ses, r üzerine üç nokta konarak gösterilmiştir.
Amerikalı asker, devlet adamı ve ABD’nin yedinci başkanı. Old Hickory (İhtiyar Ceviz) lâkabıyla da bilinir. 15 Mart 1767’de Güney Carolina’nın Waxhaw şehrinde doğdu.
Eğitim, öğretim imkânları sınırlı bir bölgede dünyâya gelen Jackson, 13 yaşındayken bölgenin İngilizler tarafından işgal edilmesi sebebiyle öğrenimine ara vermek zorunda kaldı. 1781’de işgalcilerce tutuklanarak hapsedildi. Savaşın sonuna doğru annesi ve iki kardeşi öldü. Bu olaylar, Jackson’ın zihninde İngiltere’ye karşı hayat boyu sürecek bir düşmanlığın yerleşmesine sebep oldu. Amerikan Bağımsızlık Savaşının sona ermesinden sonra Kuzey Carolina eyâletinde hukuk öğrenimi gördü. 1787’de eyâlet barosuna üye oldu. Ertesi yıl Kuzey Carolina batı bölgesi savcısı olarak Cumberland’e gitti. Apalaş Dağlarının batısında kalan bu bölge kısa bir müddet sonra Tennessee eyâleti oldu. 1796’da Tennessee eyâletinin seçtiği ilk temsilci olarak Temsilciler Meclisine girdi. 1797’de ABD Senatosuna seçildi. Daha sonra bu vazifeden istifâ ederek eyâletin üst mahkemesinde yargıç olarak vazife aldı. 1802’de tümgeneral rütbesiyle Tennessee milis kuvvetlerine katılmış olan Jackson, 1804’te üst mahkemedeki yargıçlık vazifesinden ayrıldı. Haziran 1812’de İngiltere’yle savaş çıkınca Jackson ve idâresindeki milis kuvvetleri, İngilizlerle ittifak kuran ve ABD’nin sınırlarını tehdit eden Creek Kızılderililerine karşı savaşmakla vazifelendirildi. Jackson, 1813-14 senelerinde beş ay kadar süren savaş sonunda kızılderilileri yenilgiye uğrattı. O sırada İspanya’nın sömürgesi durumunda olan Florida’yı 7 Kasım 1814’te işgal etti. 8 Ocak 1815’te İngilizlere karşı New Orleans’ta büyük bir zafer kazandı. New Orleans ve Florida ABD sınırlarına katıldı.
Jackson, 1824’te ABD başkanı olmak için seçimlere katıldı. Ancak seçimi kaybetti. 1828’de yapılan başkanlık seçimini kazanarak ABD’nin yedinci başkanı oldu.
Jackson askerliği sırasındaki tutumunu, başkanlığı sırasında da sürdürdü. Bâzan irâdesini ve kararlılığını uzlaşmaz bir tutumla ortaya koyması sebebiyle muhalifleri tarafından “Kral I. Andrew” adıyla anıldı.
Federal yönetimde spoils system (ganimet sistemi) uygulamasını başlattı. Bürokratların beşte biri vazifelerinden alındı. Yerlerine Jackson yanlıları getirildi. ABD’yi liberal kapitalizme yönelten Jackson, vergi sisteminde değişiklikler yaptı.
1832’de yapılan ABD başkanlık seçimini yeniden kazanan Jackson, doğudaki Kızılderilileri Mississippi’nin batısına yerleştirmeye yönelik bir siyâset izledi. Başkanlık makamının saygınlığını arttırıp, Amerikan demokrasisine yeni bir canlılık kazandırdıysa da ekonomik yönden bir takım sıkıntılar onun zamanında ortaya çıktı. Fakat asıl bunalım 4 Mart 1837’de Jackson’un desteklediği aday Martin Van Buren’in başkan seçilmesinden sonra ortaya çıktı. Jackson, aktif siyâsî hayattan ayrılarak Ermitage’daki evine çekildi. Fakat siyâsetle olan yakın alakâsını sürdürdü. Van Buren onun çizdiği programları uygulamaya devam etti. Bu sebeple 1825-1840 dönemi “Jackson Çağı” olarak anıldı.
Hayâtının son senelerinin hemen hemen tamâmını yatalak olarak geçirdi. Başkanlık dönemi ABD târihinin önemli dönüm noktalarından birini teşkil eden Jackson Andrew, 8 Haziran 1845’te ABD’nin Tennessee eyâletinde Nashville yakınlarındaki Hermitage’de öldü.
JAGUAR (Felis onca=Panthera jaguarius onca)
Alm. Jaguar (m), Fr. Jaguar (m), İng. Jaguar. Familyası:Kedigiller (Felidae). Yaşadığı yerler: Güney ve Orta Amerika’nın bataklık ve sazlık ormanlarında. Özellikleri: Etçil bir memeli. Tarçın renkli postu halka şeklinde siyah beneklerle süslüdür. Beneklerin ortasında siyah noktalar bulunur. İyi yüzücü ve ağaçlara tırmanıcıdır. Ömrü: 20 yıl kadar. Çeşitleri: 12 alt türü vardır.
Kedigiller âilesinden, Güney ve Orta Amerika’nın sık ve bataklık ormanlarında yaşayan etçil bir memeli. 180-220 cm boyunda, 90 cm yükseklikte, 60-120 kg ağırlığındadır. Kuyruk uzunluğu 75 santimetreye varır. Kısa ve parlak tüylü postu, sırt tarafta kahverengi ve sarımtrak olup, kara çemberler biçiminde beneklerle kaplıdır. Karın kısmı ise açık beyazdır. Amazon Vâdisinde yaşayan siyah jaguarlar da vardı. Bunların benekleri ancak aydınlıkta görülebilir. Jaguar, leopara çok benzer. İkisinde de deri siyah halkalı beneklerle kaplıdır. Fakat jaguarın bu beneklerinin ortasında siyah bir veya bir kaç nokta bulunur. Ayrıca, jaguar yalnız Amerika kıtasında yaşar.
Çene ve pençeleri çok kuvvetli olan jaguar, sabırlı ve kurnaz bir avcıdır. Gündüzleri dinlenip akşam karanlığında genellikle su kenarlarında avlanır. Su üstüne uzanan dallara yatar, su içmeye gelen hayvanları saatlerce pusu kurarak bekler. İyi yüzücü olduğundan avını su içinde de tâkip eder. Su içinde tapir, alligator ve timsahları avladığı gibi, ağaçlarda daldan dala atlayarak maymunları da avlar. İnsan dâhil çeşitli memelilerle beslenen korkunç, yırtıcı bir hayvandır. Öldürdüğü avını bir yere taşıyıp yer. Artanını da yumuşak toprağa gömerek saklar. Kayalık yerlerde ise meydana bırakır. Balık ve leş de yiyecekleri arasındadır.
Üreme mevsimi dışında yalnız dolaşmayı sever. Genellikle haziran ayında çiftleşir. Dişisi 110 gün kadar sonra gözleri kapalı 2-3 yavru doğurur. Yavrular 2-3 yıl içinde erginleşirler. Bunları küçükken evcilleştirmek mümkünse de, büyüyünce insanlar için çok tehlikeli olurlar.
DEVLETİN ADI |
Jamaika |
YÜZÖLÇÜMÜ |
10.991 km2 |
NÜFÛSU |
2.445.000 |
BAŞŞEHRİ |
Kingston |
RESMÎ DİLİ |
İngilizce |
DÎNİ |
Hıristiyanlık |
PARA BİRİMİ |
Jamaika Doları |
Karaib Denizinde Küba’nın 150 km güneyinde bir ada devleti. Adanın uzunluğu 240 km genişliği ise 80 kilometredir.
Târihi
Jamaika Adasının 1494 yılında Kristof Kolomb tarafından bulunduğu ileri sürülmektedir. Daha sonraları buraya yerleşen İspanyollar, adanın yerlileri olan Arawakların bir kısmını öldürdüler, bir kısmını da adadan sürdüler. Yerlilerin yerine çiftliklerinde çalıştırmak için Afrika’dan birçok köle getirdiler.
Ada 1655 yılından sonra İngiliz hâkimiyetine girdi. İspanyollar Afrika’dan getirdikleri köleleri silâhlandırarak serbest bırakınca bu köleler dağlara çıktılar. Maronlar ismini alan bu köleler, zaman zaman İngilizlere saldırarak, çiftlikleri yağma ediyorlardı. Bu çatışmalar sırasında ada bir korsan yatağı hâline gelmişti. 1670 yılından sonra İngilizler bunlarla mücâdeleye girdi. 1692 yılında vukû bulan şiddetli zelzele adada büyük hasara sebep oldu. Devam eden İngiliz-Marron çatışmaları sonunda Marronlar, İngilizlerden 1738’de bâzı haklar elde ettiler.
Jamaika 1866’dan 1953’e kadar İngiltere’nin büyük kolonilerinden biri olarak kaldı. 1953’te iç işlerinde bağımsızlığını kazandı. 1962 yılında da tam bağımsızlığını kazanan Jamaika, sembolik olarak İngiliz Milletler topluluğuna bağlıdır.
Fizikî Yapı
Çok dağlık bir yapıya sâhib olan Jamaika’nın doğusunda Mâvi Dağlar üzerinde 2250 metreyi bulan yüksek yerleri vardır. Bu dağların her iki yanında yer alan kalker yaylası adanın üçte ikisini kaplar. Akarsuların denize döküldüğü yer ile dağlar arasında verimli ovalar bulunur. Dağlardan gelen akarsular sayısız çağlayanlarla pek güzel manzaralar meydana getirir.
İklim
İklim yükseklere çıkıldıkça değişiklik gösterir. Deniz seviyesinde tropikal, yükseklerde yağışlı bir iklim hüküm sürer. Kıyı bölgelerinde sıcaklık 21-32°C arasında değişirken, yükseklerde 4-7°C arasındadır. Yağış miktarı kuzey bölgelerde 2550 mm iken, güneyde 1015 mm’ye düşer. Adada sık sık meydana gelen kasırgalar büyük zararlara sebep olur.
Tabiî Kaynaklar
Bitki örtüsü ve hayvanlar: Ada bitki örtüsünü, ekvator ormanları, savanlar ve kaktüsler meydana getirir. Ülkede yaşayan yabânî hayvanlar arasında papağan, kolibri ve ilgi çeken kelebekler bulunur. Adada memeli hayvanlara rastlanmaz.
Mâdenler:Jamaika’da dünyânın en büyük boksit kaynaklarından biri bulunmaktadır.
Nüfus ve Sosyal Hayat
Jamaika’nın nüfûsu 2.445.000’dir. Halkın % 77’si siyah, % 19’u melez, geriye kalan % 4’ü ise Avrupalı, Hindli ve Çinlidir. Halkın büyük kısmı köylerde yaşamakta ise de, nüfusun beşte biri başşehirde bulunmaktadır. Diğer yerleşim merkezleri ise Montego Bay ve Spaniseh City’dir.
Jamaika halkının büyük kısmı Hıristiyandır. Halkın % 76’sı Protestan, % 8’i Katolik, geri kalan kısmı ise diğer dinlere mensuptur.
Ülkede resmî dil İngilizce ise de, İngilizce ile Afrikalıların konuştuğu dilin karışımı olan bir lisan kullanılmaktadır.
Eğitim: İlk öğretim belirli bölgelerde mecbûri ve ücretsizdir. Okur-yazar oranı % 86’dır. Başşehirde altı fakülte, bir üniversite vardır.
Siyâsî Hayat
Jamaika parlamenter demokratik bir rejimle yönetilir. Parlamentosu millet meclisinden ve senatodan meydana gelir. 60 üyeli meclisi halk seçer. Senato üyelerinin ise, 13’ünü başbakan tavsiyesi ile İngiliz kraliçesini temsil eden genel vâli, 8’ini muhâlefet partileri seçer.
Ekonomi
Jamaika bağımsızlığını kazandıktan sonra ekonomisini geliştirmek için çeşitli yasalar çıkarmış, yerli ve yabancı yatırım sahiblerine büyük kolaylıklar sağlamıştır. Ekonomisi tarıma ve turizme dayalıdır.
Tarım: Halkın büyük kısmı tarım sektöründe çalışmaktadır. Ekilen topraklar, ülke topraklarının % 37’sini meydana getirir. Ülkede çok çeşitli tarım ürünleri yetiştirilmektedir. Önemli tarım ürünleri şeker kamışı, muz, kakao, kahve, turunçgiller ve baharattır. Ayrıca pirinç, mısır, patates ve pamuk da ekilir. Patates ve fasulye halkın başlıca besin kaynağıdır.
Sanâyi: Jamaika bağımsızlığını kazandıktan sonra sanâyi de gelişme göstermiştir. Ülkede şeker, süt tozu, ayakkabı, teyp, elektronik araçlar, televizyon, lastik ve dokuma fabrikaları vardır.
Ayrıca çıkan boksitin bir bölümünü işleyerek alüminyum hâline dönüştüren fabrikalar vardır.
Ticâret: İhraç ettiği ürünlerden boksit, alüminyum, tropikal zirâat ürünleri başta gelir. İthal ettiği ürünler arasında ise işlenmiş maddeler, makinalar, besin maddeleri ve taşıtlar önemli yer tutar. Ticâret yaptığı ülkeler arasında Amerika, İngiltere ve Kanada ön sırayı alır. Ülkenin önemli bir gelir kaynağı da turizmdir. Jamaika’nın tabiî güzellikleri çok miktarda turist çekmektedir.
Ulaşım: Jamaika’nın karayolları uzunluğu 12.360 km, demir yollarının uzunluğu ise 330 km’dir. Târifeli hava seferi yapılan altı havaalanı vardır.
Alm. Gendarmerie (f), Gendarm (m), Fr. Gendarmerie (f); gendarme (m), İng. Gendarmerie, gendarme. Yurt içinde genel güvenliği ve kamu düzenini korumakla görevli, gerektiğinde yurt savunmasına katılan silâhlı askerî zâbıta kuvveti. Bu kuvvette görev alan kimse de bu isimle anılır.
Her türlü suçun işlenmesini önlemek, köy ve kırsal kesimde güvenliği sağlamak; şehirlerde polise yardımcı olmak; polis bulunmayan yerlerde polisin görevlerini yapmak; sınır, kıyı ve kara sularının muhâfaza ve güvenliği ile gümrük bölgesinde kaçakçılığı men ve tâkip ve tahkik etmek jandarmanın temel vazifesidir. Cezâ ve tevkif evlerinin dış güvenliğini sağlamak, harp esnâsında bir kısım kuvvetleriyle yurt savunmasına katılmak da jandarmanın görevlerindendir.
Bu görevleri sâbit ve seyyar jandarma birlikleri yerine getirir. İdârî ve lojistik bakımdan çeşitli kurumlar tarafından desteklenen bu kuvvetler uçak, helikopter ve deniz botları gibi modern araçlardan istifâde ederler.
“Adâlet mülkün temelidir.” esâsından hareket eden ecdâdımız adâletten sapmamış, örf, âdet ve geleneklerine bağlı kalmış, kânunların emrettiği şekilde huzur ve sükûn içerisinde yaşamaya çalışmıştır. Eski Türklerde emniyet ve asayişin temini Göktrük Kitabeleri’nde yeralan“yarganlar”la sağlanırdı. Bu bizde modern jandarmanın ilk nüvelerini teşkil etmektedir. Târih boyunca jandarma teşkilâtında önemli gelişmeler olmuştur. 1071 yılından îtibâren Anadolu’ya yerleşerek kalıcı devletler kuran Türk milleti, halkın huzur ve emniyetini temin maksadıyla, çok iyi techiz edilerek eğitilmiş kuvvetler teşkil etmiştir. Osmanlı Devleti döneminde kânun ve nizamların tetkikinde adâletin korunmasında “subaşı”, daha sonra “zaptiye” denilen birliklerden istifâde edilmiştir. On dokuzuncu yüzyıldaOsmanlı Devletinde görülen batılılaşma hareketi esnâsında, bütün kuruluşlarda olduğu gibi zâbıta teşkilâtlarında da değişiklikler görüldü. Türk ordusunun ayrılmaz bir parçası olan jandarmanın kuruluşunda 14 Haziran 1839 târihi esas alınmıştır. 1880’li yıllarda da İngiltere ve Fransa’dan getirilen subaylar tarafından eğitilen jandarma kuvvetleri, Umum Jandarma Dâire-i Merkeziyesi adı ile bir teşkilât altında toplandı. 1904 senesinde Rumeli’de başlatılan teknik ve ıslahat hareketleri sırasında ilk defâ Selanik’te Jandarma ZâbitMektebi açıldı. Daha sonra bu mektep İstanbul’a nakledilerek, tedrisâtını Yıldız’da sürdürdü. Millî Mücâdelenin başladığı 1922 yılında okul Ankara’ya nakledildi. İki yıl sonra, Konya’ya taşınarak tedrisâtını 1930 senesine kadar sürdürdü. 1930 yılında çıkartılan 1706 sayılı Jandarma Kânunu ile subay ihtiyaçları Harp Okulundan yetişen subaylardan sağlanmaya başlandı. 1935 yılından îtibâren de Jandarma Sınıf Okulu açılarak, Polis Enstitüsü ile müşterek binâda eğitim ve öğretimine devam etti.
10 Haziran 1930 târihli ve 1706 sayılı kânuna göre düzenlenmiş olan bugünkü Jandarma Teşkilâtının görevleri, genel olarak sulh ve harp zamânında olmak üzere ikiye ayrılır. Sulh zamânında vazîfesi, kânunlara karşı olan fiil ve durumların ortaya çıkmasına mâni olmak, işlenmiş suçların fâillerini yakalamak ve asâyişi temin etmektir. Jandarma harp zamânında ordu emrine girer. Bu sebeplerden dolayı, Jandarma Teşkilâtı, emniyet ve asâyiş işlerinde İçişleri Bakanlığına; eğitim, teçhizât ve komuta konularında ise Genel Kurmay Başkanlığı ile Millî Savunma Bakanlığına bağlıdır.
Jandarmanın görev ve yetkileri 10 Mart 1983 târih ve 2803 sayılı kânunda mülkî, adlî, askerî ve diğer görevleri olmak üzere dörde ayrılmıştır.
Jandarma teşkilâtında eğitim ve öğretim, Eğitim Birlikleri ve Okullar Komutanlığınca sağlanır. Okullar Komutanlığı; Subay Okulu, Astsubay Okulu ve Uzman Jandarma Okulundan oluşmaktadır. 1988 yılında 3466 sayılı kânunla Uzman Jandarma Kânunu çıkarılmıştır.
Jandarma teşkilâtının başında İçişleri Bakanlığı tarafından seçilen, Millî Savunma Bakanlığının muvâfakatı ile Cumhurbaşkanının tâyin ettiği kolordu ve ordu komutanı sıfat ve yetkilerine sâhip Jandarma Genel Komutanı bulunur.
Modern Türkiye’nin modern Jandarması, Türk milletinin millî menfaatlerini korumak ve millî hedeflerine varmak maksadıyla emniyet ve asâyişi sağlayan en güçlü bir teşkilâttır.
JANDARMA
Birlik ve adâlet timsâlidir adım
Canımı, kanımı yurduma adadım
Mazluma ulaşan bir kolum, kanadım
Asırlardır asil ve şanlı yaşadım
Kadifedir eli, anlıdır jandarma
Çeliktendir kalbi, şanlıdır jandarma
Dinle bak jandarma, bir sözüm var sana
Hak yolda verilen bir özüm var sana
Nazardan sakınan bir gözüm var sana
Gecene şavk olan gündüzüm var sana
Kadifedir eli, anlıdır jandarma
Çeliktendir kalbi, şanlıdır jandarma
DEVLETİN ADI |
Japonya |
YÜZÖLÇÜMÜ |
377.800 km2 |
NÜFÛSU |
124.319.000 |
BAŞŞEHRİ |
Tokyo |
RESMÎ DİLİ |
Japonca |
DÎNİ |
Budizm |
PARA BİRİMİ |
Yen |
Pasifik Okyanusunda dört büyük, beş yüz orta büyüklükte ve üç bin küçük adadan meydana gelmiş bir devlet. Büyük adaların adları Hokkaido, Honşu, Kiyudiyu ve Sihoku’dur. Japonya’nın toplam uzunluğu 2400 km’dir.
Târihi
Japonya’nın ilk sâkinlerinin Doğu Asya ve Güney Pasifik adalarından gelen göçmenler olduğu sanılmaktadır. Japon halkının atalarının şimdi Yamato ırkı diye bilinen ve M.S. 3 ve 4. asırda savaşçı kabîleler ve klanlar üzerine giderek üstünlük kuran aynı ırka âit insanlar olduğu zannedilmektedir.
Dördüncü yüzyılın sonunda Japonya ve Kore Yarımadasındaki krallıklar arasında temas kurulmuştu. Bu târihten sonra Japonya’da Çin’in kültür etkileri görüldü. Önce Konfüçyüs dîni ve sonra Budizm, Hindistan, Çin, Kore yoluyla 538 yılında buraya girmişti.
Ülkenin ilk ve devamlı hükûmet merkezi 8. yüzyılın başında Nara’da kuruldu. 710 ile 784 yılları arasında 74 sene bu imparatorluk devâm etti. 794 yılında ise Kyoto’da yeni bir hükûmet merkezi kuruldu. Burası bin yıl kadar imparatorun oturduğu yer olmuştur. Başkentin Kyoto’ya taşınması, 1192 yılına kadar devam etmiş olan Heian devrinin başlangıcı olmuştur.
1185 yılında Danoura Savaşında Minamotolar rakip Taira Kralını yok ederek gâlip gelmişlerdir.
Minemotoların iktidârı ele geçirmesi, Shogun denilen askerî liderler idâresi altında yedi asırlık bir feodal hâkimiyet devrinin başlangıcı olmuştur. 1192 yılında Minamotolar hükûmet merkezini Tokyo yakınındaki Kamakura’ya kurdular.
1213 yılında iktidar Minamotolardan, 1333 yılına kadar askerî yönetimi sürdüren Hogoların eline geçti. Bu dönemde Moğollar, 1274 ve 1281 yıllarında olmak üzere iki defâ Kuzey Kyushu’ya saldırdılar. Her iki savaşta başarılı olamayan Moğollar, ayrıca meydana gelen tayfunların tesiri ile Japonya’dan çekildiler.
1333 ile 1338 yılları arasında görülen kısa süreli imparatorlukları, Ashikaga Takauji tarafından Kyoto’da Muromachi’de kurulan yeni bir askerî yönetim tâkip etti. Bu kurulan hükûmet 1338’den 1578’e kadar iki yüz yıldan fazla bir süre devâm etmiştir.
On altıncı yüzyılda Avrupalılar Japonya topraklarına ayak bastılar. Bu arada misyonerler, Hıristiyanlığı burada yaymaya çalıştılar. Bunun üzerine Japon liderleri Hıristiyanlığın ve batı düşüncelerinin Japonya için zararlı olacağına inandıkları için Hollanda ve Çin tüccarı hâric olmak üzere bütün yabancıların Japonya’ya girişini yasakladılar. İki buçuk yüzyıl süresince Hollandalı tüccarların bulunduğu bu küçük ada, Japonya ile dış dünyâ arasında tek temas noktası olmuştur.
1853 yılında Amerikalı Komodor Matthev C.Perry dört gemiden meydana gelen donanmasıyla Tokyo Körfezine girmiş, ertesi yıl tekrar Japonya’ya gelerek, Japonları kendi ülkesiyle bir dostluk anlaşması imzâlamaya iknâ etmiştir. Bu anlaşmayı, aynı yıl içinde Rusya, Büyük Britanya veHollanda ile imzâlanan anlaşmalar tâkip etmiştir. Bu anlaşmalar dört yıl sonra ticâret anlaşmalarına dönüşmüştür.
Tokogaua Shogunluğunun derebeylik sistemi 1867 yılında yıkılmasına kadar geçen on yıllık süre içinde büyük bir karışıklık hüküm sürmüş ve 1868 yılında Meigi döneminin tekrar teşkilâtlanmasıyla bütün hâkimiyet yeniden imparatorun eline geçmiştir.
İmparator Meigi’nin idâresinde japonya, batıda gelişmesi yüzyıllar süren şeyleri kısa bir sürede başarmaya koyulmuş, modern sanâyileri, politik kuruluşları ve modern bir toplum modeli ile modern bir millet meydana getirmiştir. Japonya 1894-1895 yıllarında Çinlilerle, 1904 ve 1905 yıllarında da Ruslarla savaşmıştır. Japonya her iki savaşı da kazanarak 1875’te Rusya’ya verdiği Sahalin Adalarını geri almış, Formosa ve Kore’yi ele geçirmiş ve Mançurya’da bâzı çıkarlar elde etmişti. 1920 yılında Japonya, Anglo-Japon Birleşmesi kararları gereğince Birinci Dünyâ Harbine girmişti.
1937’de Japonya-Çin Savaşı başladı. Birinci Dünyâ Harbinde Almanlara karşı savaşan Japonya, 1939’da Almanya ve İtalya ile askerî bir ittifak kurdu ve 7 Aralık 1941’de Hawai Adalarına baskın yaparak Amerikan donanmasını yok etti. Savaşın ilk yıllarında üstün görünen Japonlar, sonraki yıllarda ağır kayıplara uğradılar. Amerikan uçaklarının 6 Ağustos 1945’te Hiroshima ve 9 Ağustosta Nagasaki’ye attıkları atom bombaları İkinci Dünyâ Savaşının netîcesini belli etmişti. 14 Ağustos 1945’te kayıtsız şartsız teslim olmayı kabul eden Japonya ile 2 Eylül 1945’te resmî teslim anlaşması imzâlandı.
Yedi yıl sonra, 1951 yılı Eylül ayında Japonya 48 devletle San Francisko’da Barış Antlaşmasını imzâladı. 1952 yılı Nisan ayında yürürlüğe giren bu anlaşma ile Japonya tekrar istiklâlini kazandı. 1956 yılında ise Japonya 80. devlet olarak Birleşmiş milletlere tam üyeliğe kabul edilmiştir.
Bağımsızlığını kazandıktan sonra büyük bir ekonomik gelişme ile bugünkü refah düzeyine ulaşmış ve teknik ve bilimde çok ileri gitmiş olan Japonya, hemen hemen bütün dünyâ pazarlarını ele geçirmiş bir devlettir. Liberaller İkinci Dünyâ Savaşından bu yana iktidardadır.
1926’da tahta geçen İmparator Hirohito, 7 Ocak 1989’da öldü. Yerine büyük oğlu Prens Akihito tahta geçti ve 1990 Kasım ayında taç giydi.
Fizikî Yapı
Japonya, Hokkoida, Honshu, Shikoku ve Kyushu isimli dört ana adadan ve sâhil çizgisi açığında yüzlerce küçük adadan ibârettir. Japonya topraklarının % 80’i dağlıktır. Ülkede hâlen 60 faal, 165 sönmüş yanardağ bulunmaktadır. Ülkenin en meşhur dağı 3776 m yüksekliğindeki Fuji’dir. Bu dağ zarif görünüşü ve muhteşem güzelliği ile dünyâca meşhurdur. Ülkenin dörtte biri yanardağ döküntü ve külleriyle kaplıdır. Başlıca yanardağ bölgeleri Hokkaido, Honşu’nun kuzey ve orta kesimleriyle Kiyusiyu’nun güneyidir.
Japonya’da çok miktarda akarsu bulunur. Bu akarsular uzunluğu kısa ve süratli akışa sâhiptirler. Ayrıca bol miktarda krater gölleri vardır. En büyük gölü Biwa Gölüdür.
Japonya’nın topografik görüntüsü, bâzan çok güzel, bâzan da çok korkunç manzaralarla doludur. Karlarla beslenen dağ gölleri, kayalık boğazlar ve gürültülü nehirler, sarp dağ zirveleri ve şahâne şelâleler turistleri cezbeden dünyâca meşhur yerlerdir.
Tabiî Kaynaklar
Bitki örtüsü ve hayvanlar:Japonya’nın tabiî bitki örtüsü ile ormanlar, topraklarının % 70’ini teşkil etmektedir. Meşe, kâfuru ve bambu ağaçlarından meydana gelen subtropikal ormanlar, güneyde yer alır. Bu kesimin kuzeyinde ise, geniş yapraklı ağaçlardan müteşekkil ormanlar vardır. Bu ormanlarda; huş, kayın, meşe, kavak ve akağaç vardır.
Japonya’da en popüler ağaç türü, Hokkaido hâriç hemen hemen ülkenin her yerinde yetişen ve“sugi” veya Japon sediri denilen ağaçtır. “Hinoki” denen Japon selvisi ile “Akamutsu” denilen Japon kızılçamı Sugi’den sonra en çok yetişen ağaçların başında gelmektedir.
Mâdenler: Japonya mâden kaynakları bakımından çok fakir olup, sanâyii beslemek için gerekli mâdenlerin çoğuna sâhip değildir. Japonya’da az miktarda kömür, kurşun, çinko, arsenik, bizmut, pirit, kükürt, kireç taşı, barit, silis taşı, feldspat, dolamit ve alçı taşı yatakları vardır. İhtiyaçlarını dışardan alır.
Nüfus ve Sosyal Hayat
Japonya’nın nüfûsu 123.200.000 olup, dünyâ sıralamasında nüfus fazlalığı yönünden yedinci sırayı alır. Yüzölçümünün az olması sebebiyle nüfus yoğunluğu çok fazladır. Halkın % 77’si şehirlerde yaşar. Şehirlerde yaşayan halkın % 58’i Tokyo, Osaho ve Nagoya’da toplanmıştır. Nüfûsu milyonu aşan yedi büyük şehir vardır. Bunlardan başşehir olan Tokyo, 8.323.699 nüfûsa sâhiptir.
Ekonomi
Tarım: Nüfûsun büyük kısmının şehirlerde oturmasına rağmen, tarım Japonya ekonomisinin önemli bir kısmıdır. Toplam arâzinin ancak % 16’sı ekilebilir. Japonya’da tarım çok modern usullerle yapılmaktadır. Yetişen ürünlerin başında pirinç gelir. Pirinç üretimi ortalama 15.000.000 tondur. Pirinçten sonra ençok buğday, arpa, darı, şekerpancarı, patates ve fasulye yetiştirilir. Ayrıca tütün, pamuk, çay ve bunun yanında büyük bir kısmını ihraç ettiği çok çeşitli meyveler de yetiştirilmektedir.
Hayvancılık: İyi mer’aların azlığı, hayvancılığın nisbeten küçük çapta kalmasına sebep olmuştur. Çiftliklerde sığır, koyun ve tavuk yetiştirilir. Bunların sayısı az olmasına rağmen, elde edilen ürün çoktur.
Ormancılık: Ormanlar Japonya’nın toplam arâzisinin üçte ikisini kaplar. Bu ormanlar ülkenin temel inşâat malzemesini, kâğıt üretimi için gerekli kâğıt hamurunun büyük bir kısmını sağlayan başlıca kaynağı teşkil eder. Ormancılık ve kerestecilik sanâyiinde çalışanların toplamı dört milyon civârındadır. Fakat son yıllarda artan talep karşısında kereste ithal etmek zorunda kalmıştır. Kereste ithali petrolden sonra ikinci sırayı almaktadır.
Balıkçılık: Japonya’nın dört tarafı denizlerle çevrili olması sebebiyle, balıkçılık gelişmiştir. Çok iyi donatılmış modern gemileriyle hemen hemen dünyânın her tarafında balık avı yapar. Yılda ortalama olarak tutulan 15 milyon ton balık, ülkede tüketilir ve çok az miktarı ihraç edilir. Balık üretimi bakımından dünyâda birincidir. Fakat Japon balıkçılığı son yıllarda gerilemiştir.
Sanâyi: Japonya dünyânın üçüncü sanâyi ülkesidir. Sanâyisi daha çok ağır sanâyi üzerinde toplanmıştır. Başlıca sanâyi tesisleri gemi, otomobil, elektronik ve optik cihaz, lokomotif, uçak, kimyâ ve her çeşit makina îmal eden fabrikalardır. İş gücünün % 26’sı sanâyi kesiminde çalışmaktadır. Japon sanâyi kuruluşları doğudaki Kanto Ovasından Kiyusiyu’ya kadar uzanan bir kuşak üzerinde yer alır. Bu bölgede üç sanâyi merkezi vardır. Bunlar Keihin bölgesi, Hanshin bölgesi ve Chukyo bölgesidir. Keihin bölgesi, Tokyo, Yokohama ve Kawasaki şehirlerini içine alır. Hanshin bölgesi Osaka, Hyogo ve Kyoto şehirlerini içine alır. Chukyo bölgesi ise Nagoyo şehri ile koyu çevresini içine alır. Savaştan sonra gelişen Japonya sanâyi merkezleri, denizden kazanılmış topraklar üzerine kurulmuştur.
Ticâret: Japonya elde ettiği sanâyi ürünlerinin büyük miktarını ihraç etmektedir. Ticâretin büyük bir kısmını deniz yoluyla gerçekleştiren Japonya’nın en önemli ürününü % 30’luk bir oranla makinalar meydana getirir. Bunu demir ve çelik mâmülleri, pamuk ürünleri, taşıma araçları, gemi, optik cihazlar, ham ipek, cam, porselen, oyuncak, elektronik araçlar ve balık mâmulleri tâkip eder.
İthal ettiği ürünlerin başında petrol gelir. Bunu demir cevheri, buğday tâkip eder. Bunların yanında ham pamuk, yün, kauçuk, ham maddeler ve kereste de ithal eder.
Dünyânın hemen hemen bütün ülkeleriyle ticâret yapar. En fazla ticâreti ABD ve Kanada ile olup bunu Asya ülkeleri tâkip eder.
Ulaşım: Japonya’daki karayollarının toplam uzunluğu 1.098.900 kilometredir. Bu yolların ancak % 65’i asfalttır. Demiryollarının uzunluğu ise 26.000 km civârındadır. Demiryolu ulaşımı Japonya’da kara ulaşımından daha önemli rol oynamaktadır. Sür’at ve yer altı trenleri meşhurdur.
Deniz ulaşımı, ada devleti olduğu için gelişmiştir. Birçok limandan dünyânın her tarafına seferler düzenlenmektedir. Ticâretin büyük kısmı deniz ticâret filosuyla sağlanmaktadır.
Hava ulaşımıJaponya Hava Yolları tarafından sağlanmaktadır. En önemli hava limanları olan Tokyo ve Osaka milletlerarası hava alanlarıdır. Târifeli sefer yapılan 71 havaalanı vardır.
Fransız asilzâdesi. Fransız kralı İkinci Jean’ın torunu ve Bourgogne Dükası Cesur Philippe’in oğludur. Dijon’da 1371’de doğup, Monterezu’da 1419 yılında öldürüldü.
Haçlı ordusunda Osmanlı Türklerine karşı 1396 Niğbolu Savaşına katıldı. Zafer kazanmak hevesiyle taşkınlık içinde Türklere saldırıp, esir düştü. Yıldırım Bâyezîd Han (1389-1402) ile görüştü. Bir yıl kadar Anadolu’da kalıp, büyük fidye karşılığında serbest bırakıldı. 1404’te Bourgogne Dükası oldu. Bourgoglular Partisinin başında Orlèans Dükasını katledip, 1408’de Paris’e girdi. Paris’te ihtilâlcileri destekledi. İngilizlerden yardım istedi. Paris’te suikast tertip edip, idâreyi ele aldı. Kraliçe İsabella ile beraber hükümdarlık yapıp, tedhiş yanlısı bir idare kurdu. Paris’i İngilizler tehdit edince, şehirden kaçtı. Korkusuz Jean, 1419 yılında Monterezu Köprüsünde amcaoğlu tarafından öldürüldü.
Hayâtı şımarıklık, meşhur olma hevesi, tedhişçilik ve kararsızlık içerisinde geçti.
Fransa’nın millî kahramanı. Rivâyete göre on üç yaşında bir kız olan Jeanne D’arc bâzı sesler duymaya başladığını iddia ederek bu seslerin Allah’tan geldiğini söyledi. Haftada iki veya üç defa duyduğu bu sesler, J. D’arc’a, düşmanları tarafından kuşatılan Orléans şehrinin ve bütün Fransa’nın kurtarılmasını telkin ediyordu. O sırada aklî dengesi bozulmuş olan Kral V. Charles (Şarl) çok güç durumdaydı. Çünkü yüzyıl savaşları ve çeşitli yenilgiler Fransa’nın zayıflamasına yol açtı.
Jeanne D’arc, erkek kılığına girerek her yanı istila edilmiş bulunan Fransa’yı dolaştı. Poitiers’te silah kuşanarak asker kılığına girdi. Orléans’a girerek İngilizler tarafından kuşatılan şehrin kurtulmasını sağladı.
Bourgogne Dükü Philippe’in kuşattığı Compiégne şehrinin yardımına koştu. Ama Dük tarafından esir edildi. Sonra da Beanvois Piskoposu Pierre Canchon’un isteği üzerine İngilizlere satıldı. Engizisyon hâkim yardımcısı Jean Lemaitre tarafından da desteklenen Piskopos Canchon, Jeanne D’arc’ı dîne karşı gelmekle ve büyücülükle suçladı. Muhakeme Rouen Kalesinde gizli olarak yapıldı. İngilizlerin gözetimi altında bir cezâevine hapsedildi. 24 Mayıs 1431’de Saint-Quen Mezarlığına getirilerek bundan böyle erkek kılığına girmeyeceğine halkın önünde yemin ettirildi. Ne var ki cezâevinde gardiyanların saldırıları karşısında kendini korumak için yeniden erkek kılığına girmek mecburiyetinde kaldı. Piskopos Canchon bunu kiliseye karşı gelmek olarak nitelendirdi. 30 mayıs 1431’de Rouen şehrinin Vieux-Marchè Meydanında diri diri yakılarak öldürüldü. Canchon, Jeanne D’arc’ın “Allah”ın sesini duyduğunu inkar edeceğini zannetti. Fakat Jeanne D’arc alevler arasında bile görevine ve dînine bağlı olduğunu haykırdı. Kral VIII. Charles ise, tâcını borçlu olduğu Jeanne D’arc’ı kurtarmak için hiçbir çaba göstermedi. Bilâhare Rouen’i geri alan VII. Charles iki ay sonra Jeanne D’arc’ın öldürülmesi üzerine soruşturma açtırdı. Muhâkemede yüz on beş şâhit dinlendi. Nihayet 1456’da J. D’arc temize çıkarıldı. 1920 senesinde de kilise tarafından azizler mertebesine yükseltildi.
J. D’arc’ı temsil eden çok sayıda minyatür, duvar halısı, tablo vardır. Ayrıca onun hayâtı Fransız ve diğer ülke edebiyatlarında da edebî eserlere konu olmuştur. Tiyatro sahnelerinde ve sinema oyunlarında J. D’arc’ı çeşitli yönleriyle canlandırmışlardır. J. D’arc’ı Fransızlar bir hürriyet kahramanı olarak tanırlar.
Amerikalı siyâset ve devlet adamı. 1743’te Virginia’da doğdu, 1826’da orada öldü. Hukuk tahsili yaptı. Amerikan kurtuluş mücâdelesine katıldı. Siyâset ve mîmâride bile İngiliz düşmanlığı; eyâletlere istiklal verilmesi, liberalizm ve dînî hoşgörü taraftarıydı. Amerika’da 1766 yılında îlân edilen “İstiklâl Beyannâmesi”ni hazırlayanlardandır. Cumhûriyetçi Demokrat Partisinin kurucusudur. 1801 ve 1804’te Amerika Birleşik Devletleri Cumhurbaşkanı seçildi. Başşehir oluşu sebebiyle Washington’a merâsimle girdi. Louisiana bölgesini Fransa’dan satın aldı. ABD’nin üçüncü cumhurbaşkanlığını yapıp, 1808 seçimlerine katılmadı. Kurduğu Virginia Üniversitesine dönüp, 1826 yılında öldü.
Alm. Gallerte, Gelatine (f),Fr. Gèlatine (f), İng. Gelatine, jelly. Deriden, beyaz bağ dokularından ve hayvan kemiklerinden elde edilen bir çeşit protein. Jelâtin tamâmen amino asitlerden meydana gelmiştir. Amino asitler polimerize olarak yâni polipeptitleşmeye uğrayarak jelâtini meydana getirir. Jelâtin hidroliz reaksiyonu ile amino asit veya peptitini verir.
Bileşimi: Jelâtin ile onun ön maddesi olan kollajenin bileşimi aynıdır. Her ikisinin yaklaşık olarak bileşiminde % 50 karbon, % 18 azot, % 25 oksijen, % 7 hidrojen ve sülfürler bulunur. Buna rağmen jelâtin tam mânâsıyla da bir protein değildir. Çünkü dışarıdan besinlerle alınması gereken temel amino asitlerden trıptofan’ı ihtivâ etmez. Jelâtin, buğdayda, arpa ve yulafta mevcut olmayan bâzı amino asitleri de ihtivâ eder.
Ayrıca jelâtinde % 25 glisin, % 9 alenin, % 7 losin, % 0,5 serin, % 1 fenil alanin, % 19 prolin, % 4 hidroksipralin, % 3 aspartik asid, % 6 lisin ve % 1 methionin gibi amino asitler bulunur.
Elde edilişi:Protein kollajen, jelâtinin başlangıç maddesidir. Jelâtin, kullanış şekline bağlı olarak çeşitli maddelerden ve farklı metodlarla elde edilir. Jelâtinin hammaddeleri olan deri, kemik gibi maddeler çok soğukta muhâfaza edilir.
Yıkanmış hidrate edilmiş mal soğuk ve seyreltik mineral asit (PH = 1,5-3) içine daldırılır ve malın ayrılma derecesine bağlı olarak 8 ilâ 12 saat bu asit çözeltisinde tutulur. Bu süre içinde hammadde, hacminin iki üç misli şişer. İşlemden sonra asitli halde bulunan mal, saf su ile yıkanarak asitten temizlenir.
Diğer metod ise alkali ile muâmele olup alkali, sodakostik olabileceği gibi soda külü de olabilir. Deri veya kemikler PH’sı 12 olan sodalı suya daldırılır. Sıcaklığı 24°C olmalıdır. Muâmele işlemi üç ilâ beş hafta sürer. Bu müddet, elde edilecek ürüne ve kullanılan maddeye bağlı olarak değişir. Sonra sodalandırılmış mal yıkanır ve maldan soda uzaklaştırılır. Daha sonra seyreltik mineral asidi çözeltisi ile yıkanır ve bu işlem yıkama işleminden elde edilen çözeltinin asidik olmasına kadar devam edilir. Tekrar saf suyla yıkanarak tamâmen nötrol olması sağlanır. Bundan sonra ekstraksiyon ve daha bâzı işlemler yapılarak jelâtin elde edilir.
Özellikleri: Jelâtin ince levhâlar hâlinde, inceltilmiş veya toz hâline getirilmiş şekilde pazarlanır. En çok satılanı beyaz, hafif sarı ve amber renginde olanlardır. Genellikle % 8-12 arasında nem ihtivâ ederler. Ticârî jelâtinlerde bakteri pislikleri ve ağır metaller yoktur. Külünde bulunan mineral miktarı % 2 kadardır.
Jelâtin saf soğuk suda çözünmez, fakat nem kapar ve şişer. Şişen jelâtin 49°C’ye kadar ısıtılırsa tamâmen çözelti hâline geçer. Bu çözelti tekrar soğutulduğunda jel meydana gelir. Şişmiş jel sıcak suda, sıcak gliserin çözeltisinde, sıcak alkali, asit ve tuz çözeltilerinde çözünür. Jelâtin, suda çözünmüş fenol ve karboksilli asitlerin dışındaki bütün organik çözücülerde çözünmez.
İki tip jelâtin vardır. A tipinin çözeltisinin ışık düzlemini çevirme açısı [a]-313°’nin üstünde kararlıdır. B tipinin ise çevirme açısı [b] - 140° ve yalnız 15°C’ın altında kararlıdır.
Kullanılışı: Jelâtinli tatlıların, jöleli et ve çorbaların kurabiyelerin îmâlâtında kullanılır. Jelâtin kuvvetli koruyucu kolloit etkisi gösterir. Bunun için de dondurma yapımında kullanılır. Böylece ısı şokuna karşı ürünün direncini artırır. Yâni sıcaklıklarında ani değişiklikler yüzünden ortaya çıkan buz kristali teşekkülünü önler. Jelâtinin tıpta da çeşitli kullanılış şekilleri vardır. Bir protein besini olmanın ötesinde herhangi tedâvi edici özelliği bilinmemektedir. Eczacılıkta kapsül yapımında kullanılır. Saf jelâtin vücut için antijen olacak maddeler ihtivâ etmez ve vücutta allerjik reaksiyona sebeb olmaz. Beslenmedeki proteini arttırmak için uygun bir yiyecektir.
Jelâtin fotoğrafçılıktan bez baskıcılığına kadar değişken yerlerde de kullanılır. Fotoğraf emülsiyonlarının hazırlanışında, kimyada koruyucu ve kolloid olarak istifâde edilir.