İYON DEĞİŞTİRİCİ

Alm. Ionenaustouscher, Fr. Echangeur d’ion, İng. Ion exchanger. Bir karışımdaki iyonları tutarak bunların yerine bünyelerindeki iyonları veren malzemeler. İyon değişimi hem endüstriyel tekniklerde hem de laboratuvarlarda önem taşır. Suların yumuşatılmasında ve deiyonizasyonunda iyon değiştiricilerden faydalanılır. Bunun yanında şeker sanâyiinde (şekerin saflaştırılması işleminde) tuz giderici olarak, uranyumun filizlerinden kazanılmasında ve kimyâsal analizlerde iyon değiştiricilerden istifâde edilir.

İyon değiştirici türleri: İyon değiştirici olarak organik veya anorganik, tabiî veya sun’î olmak üzere pekçok materyal kullanılabilir. Meselâ kil tabiî bir iyon değiştiricidir. Killi toprak suda çözünmüş olabilen iyonları tutabilmektedir. Sentetik iyon değiştirici reçineler olarak daha ziyade büyük moleküllü stiren-divinilbenzen polimerleri kullanılır. Metakrilik asit-divinilbenzen ve fenol-formaldehit polimerleri de kullanılan diğer reçinelerdir. Reçinedeki sabit iyonlar ekseriya sülfonik veya karboksilli asitlerin tuzları ve quaterner amonyum tuzlarıdır. Asit grubu ihtivâ eden reçineler hidrojen iyonları ve metal iyonları gibi artı yüklü iyonları tutarlar ve bunlara katyon değiştiriciler denir. Amonyum grubu ihtivâ edenlerse, hidroksit ve halojenür gibi negatif iyonları tuttuklarından anyon değiştiriciler olarak isimlendirilirler.

İyon değiştirici reçineler hafif ve gözenekli katılardır. Küçük küreler veya tabaka şeklinde olabilirler.

İyon değiştiricilerin önemli bir karakteristiği seçici özellikler göstermeleridir. Meselâ zirkonyum fosfat cezyum iyonlarını bütün diğer iyonlara göre daha kuvvetle tutar, böylece reaktörlerde üretilen uzun ömürlü radyoaktif sezyumun tutulmasında kullanılır. Uranyumun sülfatlı negatif kompleks bileşiği bir anyon iyon değiştirici tarafından iyi tutulur. Böylece düşük tenörlü uranyum filizlerinin zenginleştirilmesinde bu tür iyon değiştiricilerden faydalanılır. Bu iyon seçimliliği kimyasal analizlerde kullanılan iyon değişimi kromatografisinin esasını teşkil eder. Bu teknik aynı zamanda nadir toprak metallerinin birbirinden ayrılmasında da kullanılır.

Suyun yumuşatılması: Sert su mağnezyum ve kalsiyum iyonlarını (Mg+2, Ca+2) ihtiva eder. Bu iyonlar suyun lezzetini bozduğu gibi, yüksek seviyede oldukları zaman sağlığı da bozabilirler. Ayrıca günlük işlerdeki kullanımları da zevksiz olur (meselâ sert sularda sabun iyi köpürmez).

Suyun yumuşatılması demek, suya sertlik veren bu iyonların giderilmesi demektir. Katyon iyon değiştiriciden geçirilen su, bünyesindeki bu sertlik verici iyonları reçineye bırakarak reçineden sodyum iyonları alır. Bu değişimden gelen sodyumun sağlık açısından hiçbir mahzuru yoktur. Suların yumuşatılması için kullanılan aletler genellikle düşey silindirler biçimindedir. İçlerinde katyon değiştirici reçine vardır. Silindire bir uçtan giren su diğer uçtan çıkıncaya kadar reçine ile olan teması ile bünyesindeki sertlik verici iyonları bırakır ve yerine sodyum iyonlarını alarak yumuşamış olur. Bu değişim reçinedeki bütün sodyum iyonları yer değiştirinceye kadar meydana gelir. Reçine doyduktan sonra umumiyetle tuzlu su ile rejenere edilerek, tekrar fonksiyon görecek hale getirilir.

Çeşitli maksatlarla, deiyonize dediğimiz saf suya ihtiyaç duyulmaktadır (bilhassa kimyâda). Böyle bir suyu elde etmek suyu, hem katyon iyon değiştiriciden hem de anyon iyon değiştiriciden geçirmekle mümkün olur. Katyon değiştirici, tuttuğu katyonların yerine H+ iyonu; anyon değiştirici ise anyonların yerine OH- iyonu verir. Bu iki iyon nötürleşerek suya dönüşür.

İYONİK BİLEŞİKLER

(Bkz. Bileşik, İyon)

İYONYA VE İYON MEDENİYETİ

Alm. Ionien (n) und ionische zivilisation (f), Fr. Ionie (f) et civilisation (f) ionienne, İng. Ionia and Ionian civilisation. İzmir ile Büyük Menderes Irmağı arasında kalan kıyı bölgeye eskiden verilen isim. Buranın en eski sâkinlerine; İyonlar veya İyonyalılar denmektedir.

İyonlar muhtemelen M.Ö. 2000 yıllarında buraya yerleşmiş olup, uzun müddet Hititlere tâbi yaşamışlardı. Aka medeniyeti ile eski Anadolu kültürünün etkisi altında kalan İyonlar, toprak bakımından zengin ve Ön Asya ticâret yolunun sonunda bulunan bu ülkede kısa zamanda parlak bir medeniyet kurmaya muvaffak oldular. En önemlileri Millet (Miletos), Efes (Efesos), ve İzmir (Smyrna) olan İyon şehirleri ticâret, denizcilik ve sanatta büyük başarı göstermişlerdi.

İyonlar genellikle ayrı ayrı şehir devletleri hâlinde yaşamışlar ve büyük bir birlik kurmaya muvaffak olamamışlardır. Şehir devletleri ilk zamanlarda krallar tarafından yönetilmekteydi. Çok geçmeden büyük bir güç hâline gelmeyi başaran asiller sınıfı, M.Ö. 9. yüzyılda kralları ortadan kaldırarak devlet işlerini ellerine geçirdiler. Asiller M.Ö. 8. yüzyılda başgösteren Lidya tehlikesi üzerine ordu ve devlet yönetimini Tiran adı verilen kuvvetli devlet adamlarına bıraktılar. Tiranlar memleketlerinde bilhassa îmar faaliyetlerine ağırlık verdiler. Bu sırada kuvvetli bir duruma gelmiş bulunan Lidyalılar, İyonların Anadolu ve Ön Asya ile ticâret yapmalarına engel olduklarından, İyonlar donanmalarıyla Akdeniz ve Karadeniz’e açılarak kendilerine yeni pazar yerleri aramaya başladılar. Güney Fransa, Marsilya ve İspanya kıyılarında koloniler meydana getirdiler.

Bundan başka İyonlar, Mısır’da Kral Psammetik’in izniyle Navkratis şehrini kurdular. Bu şehir kısa bir süre sonra önemli bir ticâret merkezi hâlini aldı.

Lidya Krallığının yıkılmasından sonra İyon şehirleri İranlıların hâkimiyeti altına girdi. İyonlar zamanla Yunanistan’dan gelen göçmenlerle yunanlılaştılar.

İyonlar genel olarak, Hitit ve Mısır medeniyetlerinin tesiri altında kaldılar. Aldıkları bu medeniyeti ilerleterek bilhassa Yunan medeniyetine önemli ölçüde tesir ettiler. Fenike alfabesinden alınan çeşitli Yunan alfabeleri içinde en çok kullanılan İyon alfabesi olmuştur.

İyonlar insanlar gibi düşünmekte olan çeşitli tanrılara taparlardı. Şehir mîmârisinde önceleri tahta ve kerpiç, sonradan taş kullandılar. M.Ö yedinci yüzyılda İyon adı verilen bir yapı tarzı ortaya koydular.

İyonlar, fikir hayâtında ve bilim alanında önemli ilerlemeler gösterdiler. İyonyalılardan dünya çapında meşhur ilim, felsefe ve edebiyat adamları yetişmiştir. Milletli Tales, Efesli Demokrites ve Heraklides, Sisamlı Hipokrites ve Pitagoras, İzmirli Homeros bunlardan en meşhurlarıdır.

İYOT

Alm. Iod (n), Fr. Iode (m), İng. Iodine. Halojen grubuna bağlı kimyâsal bir element. 1811 yılında B. Courtois tarafından deniz bitkilerinden soda elde edilişinde geriye kalan artıktan elde edildi. İyodun elementel özellikleri 1815’te J.L. Gay-Lussac tarafından aydınlatıldı.

Özellikleri: İyodun sembolü I olup, iki atomlu moleküler yapıya sâhiptir. Bu sebepten I2 şeklinde gösterilir. Oda sıcaklığında siyaha yakın bir renkte kristaller hâlinde bulunur. Buharı koyu menekşe renginde olduğu için menekşe mânâsına gelen iyot ismi verilmiştir.

Atom ağırlığı 126,904, atom numarası 53 ve molekül ağırlığı 253,808’dir. Kütle numaraları 119-139 arasında olan izotoplara sâhiptir. Kütle numarası 127 olan tabiî iyot hâricindeki izotoplar radyoaktif elementler olup, hemen hemen hepsi kısa ömürlüdür. Radyo izotop iyotlar tellur ve iyotun çok hızlı taneciklerle veya uranyum 235 izotopunun yavaş bölünme nötronları ile bombardımanından elde edilir. Normal olarak iki atomlu moleküler yapıya sâhib olmasına rağmen yüksek sıcaklıkta tek atomlu hale gelebilir.

İyotun yoğunluğu 20°C’de, 4,93 g/cm3tür. 114°C’de erir, 183°C’de kaynar. Erime ısısı 3650 cal/mol, buharlaşma ısısı (kaynama noktasında) 9970 cal/mol dür. Suda çok az çözünür ve doymuş çözeltisinin litresinde 0,00133 mol iyot bulunur. Organik çözücülerde daha çok çözünür. Meselâ; karbontetra klorürde çözünürlüğü sudaki çözünürlüğünden 85 defa daha fazladır. Alkol ve su ile yaptığı çözeltileri kahve, diğer çözeltileri menekşe rengindedir. İyot (1-) ile 7+) arasında değerler alabilir. (1-) değerliğe sahip bileşikleri kararlıdır. Metal ve ametallerin çoğu ile hemen reaksiyon vererek iyodür bileşiklerini verir. Diğer halojenlere nazaran daha aktiftir. Sulu çözeltide iyot-iyodür standart elektrot potansiyeli 0,535 volttur.

Bulunuşu: İyot serbest halde bulunmaz. Deniz suyunda klorür iyonunun sekiz binde biri kadar iyodür bulunur. Deniz suyunun litresinde 2-3 mg kadar bulunur. Yeryüzünde dağınık olarak ve iyot bileşikleri halinde bulunur. En büyük iyot kaynağı Şili güherçilesindeki sodyum iyodat (NaIO3) tuzudur. Son derece cüz’i olmakla beraber; tabiî sularda, bütün bitkilerde, deniz yosunlarında ve havada organik iyot bileşiklerinin aerosolu halinde bulunur. Yer küresinin elementlerinin çokluk sırasına göre 28. elementidir.

Elde edilişi:Uzun yıllar ticârî ölçülerde deniz bitkilerinin külünden elde edildi. Kurutulan deniz bitkileri yakılıp, elde edilen külden iyot, kimyâsal reaksiyonlarla ve saflaştırma metodları ile serbest hâle geçirildi. Günümüzde Şili güherçilesinde bulunan sodyum iyodat diğerlerinden ayrıştırılır, sodyum bisülfit ile reaksiyona sokularak serbest iyot elde edilir:

2NaIO3 + 5NaHSO3 Æ I2 + 3NaHSO4 +  2Na2SO4 + H2O

Katı halde çöken iyot süblimasyon ile tasfiye edilir.

Bileşikleri: Negatif değerli (1-) bileşiklerine iyodürler; hidrojen ile olan bileşiğine hidrojen iyodür denir. Renksiz, tüten gaz ve keskin kokulu bir bileşiktir:

PI3 + 3H2O Æ 3HI + H3PO3

reaksiyonu ile elde edilir. -36°C’de sıvılaşır ve -51°C’de donar. Hidrojen iyodür sıcaklık karşısında kararlı değildir. 450 derecede elementlerine ayrışır.

Hidrojiyodür (HI) gazı suda çok iyi çözünür. Bu çözelti hidroiyodür asidi olarak bilinir. Hidroiyodür asidi, iyodür tuzlarını elde etmekte kullanılır. Bunun için iyodür asidi, metallere, metal oksitlere, bazlara ve karbonatlara etki ettirilir. İyodür iyonu, diğer halojenürlerden çok daha kuvvetli indirgeme vâsıtasıdır. Fluor, klor ve brom iyodür iyonlarını iyota yükseltger.

Potasyum iyodür (KI) beyaz kristaller hâlinde bir katı olup 682°C de erir. Yoğunluğu 3,12 g/cm3 tür. Diğer iyodür bileşiklerinden daha çok üretilir. Organik iyodür bileşiklerinin bir çoğu diğer organik bileşikleri elde etmek için kullanılır.

Oksijenli bileşikleri:İyot halojenler arasında elektron vermeye en meyilli olanıdır. İyot, alkali (baz) ile muamele edilirse iyodür veya iyodat bileşikleri elde edilir: 

3I2 + 6KOH Æ 5KI + KIO3 + 3H2O 

Bu reaksiyon geri dönüşlüdür. Sağ taraftaki karışıma oksit ilâve edilirse, sol taraftaki maddeler tekrar elde edilir. İyodat bileşiği, klorat, bromat bileşiklerine oranla daha kararlıdır. Potasyum iyodat 560°C de erir. Daha yüksek sıcaklıkta bozunarak potasyum iyodüre dönüşür.

İyodat asidi (HIO3) iyotun nitrat asidi ile reaksiyonundan elde edilir. Kuvvetli asittir. Bu asit 110°C ısıtılırsa, I2O5 bileşiğine dönüşür. İyotların hipoklorit ile yükseltgenmesinden periyodat bileşikleri elde edilir.

Kullanılışı ve biyolojik önemi:İyot ve iyot bileşiklerinin birçok kullanılma alanları vardır. İyotun tıptaki önemi pek çoktur. Çünkü beslenmede metabolizmanın hazırlanmasının devamı için iyota ihtiyaç vardır. İyot eksikliğinin yol açtığı hastalıkların başında basit guatr gelir. İyot eksikliğini önlemek için bol bol deniz ürünleri yemeli veya iyotlu sofra tuzu kullanmalıdır. İyot mevzi olarak böcek ve bakteri öldürmekte de kullanılabilir. Bu özelliğinden dolayı ameliyat yapmadan önce vücudun yüzeyine sürülür. Yanlışlıkla yumuşak kumaşlara sürülecek olursa kırmızı leke meydana getirir. Bronşit ve bronşiyal astımda nefes açıcı olarak kullanılır. Sun’î olarak elde edilen İyot 131 izotopu çok kullanışlıdır. Bu iyotun yarılanma süresi sekiz gün olup tıpta tiroit guddelerin fonksiyonunu ölçmek için kullanılır. Tiroit kanserinin tedâvisinde ve beyin tümörlerinin yerini bulmada kullanılır.

İyot sayısı: Bilhassa sıvı ve katı yağların doymamışlık derecesini, yâni yağ moleküllerindeki çifte veya üçlük bağ değerini ifade eden sayıdır. 100 gram yağın doyurulması için harcanan iyot miktarına iyot sayısı veya değeri denir. Doymamış yağlar ikili veya üçlü bağlar ihtivâ ederler. Doymuş yağlarda iyot değeri sıfırdır.

Gıda ve sabun sanâyiinde kullanılan zeytin yağı gibi yağların iyot değeri yaklaşık 80 civârındadır. Boya vb. sanâyilerde kullanılan kuruyan yağların iyot değeri yüksek olup 190 civârındadır.

İZAFİYET TEORİSİ

Alm. Relativitätstheorie (f), Fr. Théorie (f) de la Relativité, İng. Theory of Relativity. Esas olarak zaman ve uzayla meşgul olan ve onlara daha genel bir bakışla, fiziksel olayları açıklayan bir teori. Albert Einstein tarafından ortaya konan bu teori, Kuvantum teorisi gibi yirminci yüzyılda fizikte önemli bir değişiklik meydana getirmiştir.

İzafiyet teorisi ile ilgili olarak İslâm dünyâsında ilk olarak araştırma yapan El-Kindî’dir (801-866). Ona göre zaman, mekan ve hareket birbirinden bağımsız değildir.Hepsi birbirine bağlı izâfî şeylerdir. El-Kindî şöyle der: “Zaman ancak hareketle, cisim hareketle, hareket cisimle vardır. O halde aslâ cisim, hareket ve zamandan biri diğerinden önce değildir.”

Batıda ise ilk zamanlar kabul edilen, dünyânın sâbit ve kâinatın merkezi oluşu fikri daha sonra terk edildiğinde neyin sâbit olduğu sorusu ile karşılaşılmıştı. Newton kendi ifâde ettiği hareket kânunlarından, hareketsiz olmanın özel bir anlamı olmadığını ortaya koymuştur. İzafiyet prensibine göre, tam hareketsiz olma diye bir şeyin herhangi bir anlamı yoktur ve düzgün hareketler hep birbirlerine göre izafî (bağlı bulunduğu şey ile değişen) olarak belirirler. Uzayın derinliklerinde tasavvur edilen bir uzay aracındaki kimsenin herhangi bir hareket tesiri hissetmediğinden “hareketsiz” olduğunu iddiâ etmesi, onun yanından geçen motoru durdurulmuş ve düzgün bir hızla hareket eden uzay aracının sâhibinin aynı iddiâda bulunmasından farklı değildir. Her ikisinin de “hareketsiz” olma iddiâsı doğru değildir.

Özel izâfiyet teorisi:1905 yılında Einstein şimdi “Özel İzafiyet Teorisi” diye isimlendirilen teoriyi ortaya koydu. Bu sanki birbirine zıt düşen iki kabule dayanmaktaydı: 1) İzafiyet prensibi olarak bilinen düzgün hareketin izafi olması; 2) Düzgün harekette ışığın hızı her doğrultuda aynı olması. Bu her iki postülat Michelson-Morley tarafından yapılan ve diğer deneylerle de gözlenmiştir. Buna göre ışık kaynağına yaklaşan veya ondan uzaklaşan için ışık hızları, her ne kadar kaynağa doğru koşan daha büyük bir ışık hızı beklerse de, aynıdır. Buna göre ışığa yetişmek için hareket eden bir kimseden, ışık kendi sâbit hızı ile kaçacaktır. Sonuç olarak hiçbir cisim ışıktan hızlı hareket edemez.

Bu kabullerden hareket eden Einstein, ilk önce iki olayın aynı zamanda meydana gelme kavramını ele almıştır. Bunu açıklamak için uzayın derinliklerindeki bir uzay gemisinde tam ortada durup her iki uca aynı zamanda ulaşacak bir ışık gönderelim. Uzay gemisi ile aynı yönde hareket eden bir başka uzay gemisinde bulunan kimse, bunun böyle olmadığını iddia edecektir. Çünkü ona göre uzay aracının ön kısmına ışık daha çabuk erişecektir. Bunun sonucunda farklı yerlerde aynı zamanda olma, mutlak değil tamamen gözlemciye göre izafîdir. Buna bağlı olarak mesafenin de izafî (bağıl= rölatif) bir büyüklük olduğu sonucuna varılır.

Zaman ve uzaya giren izafiyet kavramı, bunlardan türetilen hız ve ivmeyi de değiştirecektir. Buradan devamla kuvvet, enerji, iş ve kütle tariflerini de buna göre değiştirmek gerekir.

İzafiyet teorisinin acâib görülen sonuçları vardır. Bunlardan biri, hareket eden cisimlerde sathın yavaşlamasıdır. Hareket eden cisimler, etmeyenlere daha ağır gelecektir. Burada meşhur E= mc2 formülü elde edilir ki, bu, enerjinin kütle ile ışık hızının karesinin çarpımına eşit olduğunu bildirir.

Düşük hızlarda (20.000 km/saat bir düşük hız sayılmaktadır.) izafiyetin tesirleri fevkalade çok küçüktür. Ancak, ışık hızına (300.000 km/saniye) yakın hızlarda bu etkiler fevkalâde büyüktür. Einstein’a göre düzgün hareketin uzay-zaman ölçümü, daha önce bağımsız olarak Lorentz tarafından çıkarılan bir dönüşümle ilgilidir. Lorentz dönüşümünü, Einstein’ın iki postülatından bağımsız olarak ortaya koymuştur. Lorentz dönüşümünde, uzay ve zaman birbirine bağlanmıştır. 1907’de Einstein’ın matematik hocası H. Minkowski, Lorentz dönüşümünün matematik formuna sâhib olduğunu göstermiştir. Bu ise, Einstein’ın teorisinin dört boyutlu “uzay-zaman” cinsinden ifade edilebileceğini açığa çıkarmıştır. Gerçekte, zamanın dördüncü boyut olarak alınması oldukça eskidir. Çünkü bir hareketin belirtilmesinde uzay koordinatları yanında zamanın da verilmesi gerekir. Newton’un teorisine göre zaman bütün gözlemcilere göre mutlak bir büyüklüktür. Bunun sonucu dört boyutlu kavramı bir üç boyutlu uzay ve bir boyutlu zaman parçasına ayırmak mümkündür. Minkowski’ye göre dört boyutlu uzay tamamen üç boyutlu uzayda olduğu gibidir, zaman bir farklılık meydana getirmez.

Genel izâfiyet teorisi:Düzgün hareket eden bir kimse, harekette olduğunu kendi aracında yapacağı deneylerle belirleyemez. Ancak, harekette ivme varsa, bu hareket eden tarafından hissedilir. Bu sonuçlar, 1907’den îtibâren Einstein’ın dikkatini çekmişti: Neden sâdece düzgün hareket relatif (izafî) ve ivme mutlaktı? Bunların yanında Newton’un kanunları yeni uzay ve zaman kavramıyla uyuşmamaktaydı. Bâzı fizikçiler alışıla gelen yolu deneyerek bu uyuşumu sağlamaya çalıştılar. Einstein ise, kütle çekiminin ivme ile birleştirilmesi gerektiği kanaatindeydi.

Galileo, Pisa kulesinde yaptığı deneyde, hafif ve ağır cisimlerin aynı ivme ile düştüğünü göstermiştir. Einstein bu deneyin önemini kavramış ve bunu genel izafiyet teorisinin temeli yapmıştır.

Uzayın derinliklerinde iken sürücü, ağırlıksız olduğunu hisseder. Ancak araç ivme ile harekete başlarken, içindeki ağırlık hissini fark eder. Etraftaki bütün yüzey cisimler bu halde harekete ters yönde düşerler. Einstein, bu olayın uzay aracının üniform kütle çekiminde bulunurken de ortaya çıkabileceğini fark etmişti. Bunun sonucu olarak “eşdeğerlik” prensibini ortaya koymuştur. Buna göre düzgün ivme ile düzgün kütle çekimi hiçbir vasıta ile ayırt edilemez. İçinde bulunan bir kimse, uzay aracına yandan gelen ışığın, aracın arka tarafına doğru eğildiğini görecektir. Ayrıca zaman, ivme ve kütle çekimi ile değişecektir.

Einstein, izafiyet prensibini düzgün hareketten tüm harekete genişletmiştir.

Newton, Güneş etrafındaki gezegenlerin hareketini, koyduğu hareket kanunlarına dayanarak açıklamıştır. Burada Newton, kütle çekimi kuvvetine ihtiyaç duymuştu. Einstein ise gezegenlerin yörüngelerini, Güneşin kütle çekimi sonucu eğriliğe sahip olan dört boyutlu uzay-zaman koordinat takımında en kısa yol prensibinden hareketle elde etmiştir. Bu şekilde elde edilen yörüngeler Newton’unki ile hemen hemen aynı idi. Ancak Merkür gezegeninde Einstein eliptik yörüngenin büyük ekseninin yüzyılda 43 saniye döneceğini vermişti. Gerçekte de bu çok eskiden gözlenmiş, fakat açıklanamamıştı.

Einstein’a göre ışık, uzayın eğrilikli olmasından dolayı kütle çekimi tarafından saptırılmaktadır. Ayrıca Güneşteki atomlar, yeryüzündekine nazaran daha yavaş titreşmektedir ki, bu olay kızıla kayma olarak isimlendirilmiştir. Bütün bu sonuçlar gözlenmiştir.

1917’de Einstein, teorisini bütün evrene tatbik etti ve böylece çok değişik bir yaklaşım elde edilmiş oldu. 1918 de Hermann Weyl, kütle çekimini, dört boyutlu uzayın bir esası olduğu fikrinden, elektromagnetik kuvvetlere bir geometrik yorum getirmeye çalıştı. Bu çalışma ile nükleer kütle çekimi ve magnetik kuvvetleri birleştirecek bir teori aranması araştırmaları başladı.

Özel izafiyet teorisinin başarılarından biri de P. A.M. Dirac’ın elektronun izafi Kuvantum teorisi ve Kuvantum elektrodinamik’tir. Bu, fizikte önemli pratik sonuçların elde edilmesine sebeb olmuştur.

Ancak, bütün bilimsel ve felsefî önemine rağmen, genel teori bilimsel ana çalışmaların dışında kaldı. Sebebi de, uzayın eğriliğinden dolayı ortaya çıkan tesirlerin çok küçük olmasıdır. Genel teorinin ana tatbikat alanı astronomi olmuştur. Çekirdek fiziği de teorinin uygulandığı alanlardan biridir.

İZCİLİK

Alm. Pfadfinderwesen (n), Pfadfinderorganisation (f), Fr. Scoutisme (m), İng. Scouting. Her cins ve ırktan, çocuk ve gencin farklı gruplarda, toplu olarak gösterdikleri bir eğitim faaliyeti.

İzciliğin gâyesi; bütün insanlığa, vatanına, çevresine, âilesine ve kendisine faydalı olacak, ahlâklı, çalışkan, bedenî kâbiliyeti yüksek ve zor şartlara dayanıklı gençler ve çocuklar yetiştirmektir.

Sekiz ile yirmi yaş arasında olanların katıldıkları bir faaliyettir. Gençlerin bu faaliyetleri devlet eliyle organize edilir ve yürütülür. Gençler senenin belli zamanlarında, belli yerlerde, bizzat arâziye çıkarak bedenî zihnî ve ahlâkî seviyelerini yükseltmek maksadıyla kamplara katılırlar.

Sekiz-on bir, on iki-on beş, on altı-yirmi yaş grupları kendi aralarında tekrar gruplanırlar. Bu gruplara oymak denir. İzcilerin kendilerine has ve bütün dünyâda aynı olan üniformaları vardır. Erkek izcilerin üniformalarında zambak çiçeği, kız izcilerde ise dört yapraklı yonca olan armaları vardır. İzci oymakları sekiz ile on kişiden meydana gelirler.

İzcilerin de askerler, doktorlar ve hakimler gibi kendi yeminleri vardır. Bu antları sekiz on bir yaş grubu ve yakın gruplar için ayrı ayrıdır. On iki-yirmi yaş grubu izcilerin yemini şöyledir:

“Allah’a, vatanıma karşı vazifemi yerine getireceğime, izci töresine uyacağıma, başkalarına her zaman yardımda bulunacağıma, kendimi bedence sağlam, fikirce uyanık ve ahlâkça dürüst tutmak için elimden geleni yapacağıma şerefim üzerine and içerim.”

Sekiz on bir yaş grubu izcilerine “yavrukurt” da denir. Antları şöyledir:

“Allah’a ve memleketime karşı görevlerimi en iyi şekilde yapacağıma, doğruluktan ayrılmayacağıma ve izcilik kurallarına uyacağıma and içerim.”

İzci andında geçen ve izci töresi denilen kavram, izcilerin uyması gereken kânunların hepsidir.

İzcilerde bulunması gerekli vasıflar: İzci sözünün eridir; şeref ve haysiyetini her şeyin üstünde tutar; yurduna milletine âilesine ve izci liderlerine sâdıktır. Başkalarına yardımcı ve yararlı olur; herkesin arkadaşı ve bütün izcilerin kardeşidir; herkese karşı nâziktir; bitki ve hayvanları sever ve korur; büyüklerin sözünü dinler, küçüklerini sever ve korur; her türlü şartlar içinde neşeli ve güler yüzlüdür; tutumludur; fikir, söz ve hareketlerinde açık ve dürüsttür.

1907 senesinde Beden Powel adlı bir İngiliz generali tarafından kurulmuştur. Kurduğu ilk teşkilâta “Boy scouting” ismini vermiş ve bu teşkilât kısa sürede bütün dünyâya yayılmıştır.

Birinci Dünyâ Savaşından sonra bütün dünyâ ülkelerinde kolları bulunan geniş bir teşkilât hâline gelmiştir. 1920 senesinde milletlerarası erkek izci teşkilâtı kurulmuştur. Dünyâ erkek izcileri teşkilatı merkezi Cenevre’dedir. Milletlerarası kız izci teşkilatı merkezi ise Londra’dadır. Türkiye her iki teşkilâtın da üyesidir.

Türkiye’de 1912 senesinde İstanbul ve Edirne liselerinde başlayan izcilik çalışmaları, yine aynı yıl Galatasaray Lisesinde Ahmed Robenson tarafından kurulan ilk izcilik oymağı ile birlikte gelişme yoluna girmiştir. Aynı lisenin idârecileri tarafından Hollanda’dan getirilen Parfitt adlı bir İngiliz, Enver Paşa ile birlikte Birinci Dünyâ Savaşına kadar çeşitli okul ve kurslarda izcilik faaliyetlerini geliştirmeye çalıştılar. Birinci Dünyâ Harbi sırasında Türkiye’de bizim kendi oymaklarımız da savaşta hizmet görmüştür.

1929’da Cumhûriyetin îlânı törenine birçok şehirden izci oymaklarının çağrılması, çeşitli oymağın kurulmasına sebep oldu. 1935’te Milli Eğitim Bakanlığı bünyesinde kurulan Beden Eğitimi ve İzcilik Müdürlüğü Türkiye’deki bütün oymakların da çalışma ve idâre birliğini temin etmiştir. Bütün bu ilerlemelere rağmen izcilik ancak 1947 senesinde Türkiye çapında yayılmaya başlamıştır. 1950 yılında erkek izcilerimiz, Dünyâ Erkek İzciler Teşkilâtına üye olmuş, bu târihten sonra dünyâ çapındaki bütün izcilik çalışmalarına katılmışlardır. 1955’te kurulan Türkiye İzciler Birliği ise yurdumuzda bu alanda ilkokul dışı kuruluş olmuştur. 1970 yılında Gençlik ve Spor Bakanlığının kurulması ile bakanlık bünyesinde kurulan İzcilik Genel Müdürlüğü izcilik işlerinde tek yetkili makam hâline gelmiştir.

İZDÜŞÜM

Alm. Projektion (f), Fr. Projection (f), İng. Projection. Geometride, nokta, doğru ve düzlemlerin üzerine tatbik edilecek işlemle yeni nokta, doğru veya düzlemler elde etme tekniği.

A, B, C ve D, 1 doğrusu üzerindeki ve A’, B’, C’ ve D’, 1’ doğrusu üzerindeki noktalar olsun. Eğer AA’, BB’, CC’ ve DD’ doğruları 1’ doğrusuna dik ise, A’, B’, C’ ve D’ noktalar cümlesine, A, B, C ve D noktalar cümlesinin “dik izdüşümü” denir. Eğer AA’, BB’, CC’ ve DD’ doğruları 1’ doğrusuna dik değil, fakat birbirine paralel ise, “paralel izdüşüm” olarak isimlendirilir. Eğer AA’, BB’, CC’ ve DD’ doğruları bir 0 noktasında kesişirlerse, böyle izdüşüm “merkezî izdüşüm” olarak isimlendirilir.

 

ŞEKIL VARR!!

 

Bu kavramlar genelleştirilebilir. Meselâ, A,B,C ve D bir cismin noktaları ise ve bunların bir düzlem üzerindeki izdüşümleri A’, B’, C’ ve D’ olacaktır. Duruma göre izdüşüm dik, paralel veya merkezî olarak isimlendirilir.

İZLANDA

DEVLETİN ADI        

İzlanda Cumhûriyeti

BAŞŞEHRİ    

Reykjavik

NÜFÛSU       

261.000

YÜZÖLÇÜMÜ 

102.829 km2

RESMÎ DİLİ   

İzlandaca

DÎNİ  

Hıristiyanlık

PARABİRİMİ  

Kron

 Atlas Okyanusunun kuzeyinde volkanik bir ada üzerinde kurulmuş ve çevresindeki birçok küçük adadan meydana gelmiş bir devlet. En yakın komşusu Grönland olup, 300 km uzaktadır. Diğer komşuları Norveç 1000 km, İskoçya 800 km uzaklıktadır.

Târihi

861 yılında Norveçliler tarafından keşfedilen adaya ilk kez 9 ve 10. yüzyılda Norveç’ten gelen Vikingler yerleşmişlerdir. Bu toplulukların önderleri birleşerek 930 yılında parlamentonun ilk örneği sayılabilecek Athing’i meydana getirdiler. İç anlaşmazlıklar sonucu bağımsızlığını kaybeden ada 1262 yılında Norveç’in egemenliği altına girdi. On dördüncü yüzyılda Norveç’in Danimarka’ya bağlanmasıyla, Danimarka’nın hâkimiyeti altına girdi. Danimarka önceleri adadan ticârî bakımdan faydalanmaktaydı. Daha sonra İzlanda’yı tamâmen idâresi altına aldı. 1551 yılında Protestanlığı zorla kabul eden İzlandalılar, 1662 yılında Danimarka kralına bağlılık yemini ettiler. On yedinci yüzyılda adada hastalık, kıtlık ve volkan püskürmeleri ortalığı kasıp kavurdu. 1838’de Reykjavik’te on üyeli bir meclis kuruldu. 1843’te de Althing yeniden teşkil edildi. 1904’te İzlanda’ya diplomasi dışında muhtariyet tanındı.

On dokuzuncu asırda ortaya çıkan milliyetçilik akımları sonucu 1918 yılında İzlanda, Danimarka’ya bağlı bir devlet hâline geldi. İkinci Dünyâ Savaşı sırasında stratejik bir değer kazanan İzlanda’yı korumak bahânesiyle İngiltere tarafından işgal edildi. Daha sonra 1941’de Amerikalılar burayı devraldı. 1941 yılında Althing, Danimarka ile bağlarını koparma kararı aldı. 1944 yılı Mayıs ayında halk oyuna sunulan yeni anayasa oylandıktan sonra 17 Haziran da Cumhûriyet îlân edildi. İzlanda 1949 yılında NATO’ya üye oldu.

Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Ronald Reagan ile Sovyetler Birliği Başkanı Mihail Gorbaçov 11-12 Ekim 1986’da Reykjavik’te, nükleer silâhların sınırlandırılması görüşmelerinin başlatıldığı bir doruk toplantısı yaptılar.

Fizikî Yapı

İzlanda’nın büyük bir bölümü volkanik olup adadaki yanardağlar hâlâ faaldir. Bunların asyısı 200’ü bulmaktadır. En önemlisi 1490 metre yüksekliğindeki Heklâ’dır. İzlanda’nın kıyıları güneyde düz, öteki yerlerde girintili çıkıntılıdır. Kıyılarının uzunluğu 6000 km’den fazladır. Adanın bâzı bölümleri geçmişteki yanardağ püskürmelleri sonucu ortaya çıkmıştır. Lav ovalarıyla kaplıdır. Bu ovalarda yer yer jökül adı verilen buz kubbelerine rastlanır. Bunların en büyüğü Vatnapöhull 8500 km2yi bulan yüzölçümüyle Avrupa’nın en geniş buzuludur. Adada bol çağlayanlı birçok ırmak bulunmaktadır. Bunlar kısa ve ulaşıma elverişsizdir. Irmaklarından en önemlisi Tjorsa (210 km)dır. İzlanda’da çok sayıda krater gölü vardır. En önemlisi olan Thingvallavat Gölü120 km2 olup, 116 metre derinliktedir.

Adanın yanardağlarından sonra en önemli özelliği gayzerlerdir. Bu sıcak su kaynakları ısınma ve elektrik enerjisi elde etmede kullanılır.

İklimi

İzlanda’nın bulunduğu enlem dâiresine karşı iklimi çok soğuk değildir. Golf Stream akıntısının etkisinde kalan adada yazlar nemli ve serindir. Kışlar ise çok yumuşaktır. Isı ortalaması başkent Reykjavik çevresinde kışın -1C°, yazın ise +11C° dir. Fakat kuzey bölgeleri daha soğuk olup, ısı ortalaması kışın -8°C civarındadır. Kuzey kesiminde haziran ayında güneş 18 gün süre ile hiç batmadan ufuk hattı üzerinde durur.

Yağış ortalaması ise başkent dolaylarında 865 mm, güneydoğuda ise 1710 mm’dir.

Tabiî Kaynaklar

Bitki örtüsü ve hayvanlar:Bitki örtüsü adada çok azdır. Buzulların bulunmadığı kesimlerde otlaklar vardır. Bitki örtüsü genelde çalılar ve dikenlerden meydana gelmiştir. Büyük ve iri gövdeli kayın ağaçlarından meydana gelen ormanlar giderek azalmış, günümüzde yok denecek hale gelmiştir. Ormanların çok az oluşu ve iklim şartları adada yabani hayvanların bulunmamasına sebeb olmaktadır.

Mâdenler: Yer altı kaynakları bakımından fakir olan İzlanda’da alüminyum  çıkar.

Nüfus ve Sosyal Hayat

İzlanda’nın nüfûsu 261.000 dir. Nüfûsun % 80’i şehirlerde, diğer kısmı köylerde yaşar. Nüfûsun yarısına yakın kısmı başkentte yaşamaktadır. Şehirlerin çoğu kıyı kesimlerde ve güneydeki ovalarda kurulmuştur. İzlanda halkı için Theogir’in koyduğu kurallar bu gün de geçerlidir. İzlanda’da bugün topluma açık yerlerde bira ve benzeri alkollü içkiler içmek yasaktır. Bunlar yalnız gizlice evlerde içilebilmektedirler. İzlanda halkı kendilerine özgü dillerini, kültürlerini, efsânelerini ve geleneklerini korumak için ellerinden geleni yapmaktadırlar.

Din: Halkın büyük kısmı Hıristiyanlığın Evangelist mezhebine (%95,6) bağlıdır. Geri kalan kısmının %3,7 Protestan, %0,7’si Katoliktir.

Eğitim: İzlanda’da eğitim düzeyi yüksektir. 7-15 yaşları arasında eğitim mecburî olup, okuma-yazma bilmeyen yoktur. İzlanda’da beş üniversite ve iki kolej bulunmaktadır.

Siyâsî Hayat

İzlanda’da 1944’te Cumhûriyet îlân edilmiştir. Cumhurbaşkanı dört yılda bir seçilmektedir. Biri 40 üyeli, diğeri 20 üyeli iki meclisi vardır ve her ikisinin de görev süresi dört yıldır. Üyeler seçim yolu ile tesbit edilirler.

Ekonomi

İzlanda ekonomisinin temelini bir ada devleti olduğu için balıkçılık teşkil etmektedir.

Tarım: İzlanda topraklarının büyük bir kesimi tarıma elverişsizdir. Ancak % 0,5’inde tarım yapılmaktadır. Nüfûsun % 11’i tarım sektöründe çalışmaktadır. Başlıca ürünleri hayvan yemi, patates ve şalgamdır.

Hayvancılık: Adanın buzullarla örtülü olmayan kesimlerindeki otlaklarda hayvancılık yapılır. Küçük baş hayvancılığı ağır basar.

Balıkçılık: İzlanda’nın en önemli gelir kaynağını meydana getiren balıkçılık, 106.487 gross tonluk 866 gemi ile yapılmaktadır. Yıllık tutulan balık yaklaşık olarak 1.500.000 tondur. Başlıca tutulan balıklar balina, moriya ve ringadır.

Endüstri: Balıkçılık ürünlerinin işlenmesi ve balıktan elde edilen ürünler imali başlıca sanâyi faaliyetidir. Balık konservesi ve balık unu fabrikası vardır. Küçük gemilerin yapıldığı, büyük gemilerin tamir edildiği tersaneleri; dokuma, çimento, ayakkabı fabrikaları bulunmaktadır. Ayrıca Reykjavik’in doğusunda alüminyum dökümhâneleri ve amonyum sülfat fabrikası bulunmaktadır. Nüfûsun %30’u sanâyide çalışmaktadır.

Ticâret: Ülkenin ihrâcâtının % 80’ini balık ürünleri, balık konservesi, tuzlanmış ve dondurulmuş balık, balık unu, balık yağı ve gübre meydana getirir. Bunun yanında hayvan ürünleridir. İthal ettiği mallar sanayi ve besin mamulleridir.

Ulaşım: İzlanda’da demir yolu yoktur. Kara yollarının uzunluğu 12 bin kilometreyi bulmaktadır. Başkent Reykjavik’te uluslararası bir liman ve havaalanı vardır.

İZMARİT (Maena vulgaris)

Alm. Laxierfisch (m), Fr. Mendole (f), İng. Cockerel. Familyası: İzmaritgiller (Sparidae) Yaşadığı yerler: Atlas Okyanusu, Hint Okyanusu ve Türk denizlerinin kıyılarında. Özellikleri: Vücûdu yandan basık, 15-20 cm boyunda, üzeri sert pullarla kaplıdır. Ömrü: 7-8 yıl. Çeşitleri: Kara sularımızda tek türdür.

Kemikli-balıklar takımından, 15-20 cm boyunda, üzeri sert pullarla kaplı bir balık. Akdeniz, Marmara ve Karadeniz sâhillerinde boldur. Sırtı açık kahverengi ve dalgalı olup, üzerinde muntazam olmayan mavi lekeler bulunur. Yılda iki defa sâhil ile derin sular arasında göç eder. Yumurtalarını dip sulara bırakır. İlkbaharda boğaz yoluyla Karadeniz’e çıkan izmaritler, Sonbaharda yine Marmaraya dönerler. Eti ince kılçıklı olduğundan pek makbul değilse de çok lezzetlidir. Pullu derisi tulum gibi soyularak pişirilir. Hastalara tavsiye edilir. Denizlerimizin kıyılarında midye yemiyle amatörler tarafından bol miktarda tutulur. Dalyana da girer. Sırt yüzgeçleri dikenlidir. Etçil ve otçuldurlar. Yosunlu ve çamurlu suları severler. Akdeniz’in otlu kıyı sularında boldur. Sonbahar ve kışın tutulanları yağlı ve lezzetlidir.