İŞLEME VE İŞLEMECİLİK SANATI
Alm. feine Stickerei, Handarbeit (f), Fr. Trawail (m), fait à la main, broderie (f), İng. Handwork, embroidery. Bez, kumaş veya ince deri üzerine iğneye geçirilmiş beyaz veya renkli iplik, ipek, sırma, sim, kırma ile düz veya kabartılı olarak süsleme yapılan iş.
Dikiş dikmek kadar eski bir iş olan işlemeciliğin ilk misâllerine Orta Asya Türklerinde rastlanır. İşleme sanatını Türkler bulmuş ve geliştirmiştir. Sağlam bir aile yapısı Türklerin belli başlı millî hususiyetlerindendir. İslâmiyetin kabûlünden sonra bu âile yapısı çok daha mükemmel bir hâle gelmiş, bozulmadan varlığını bu güne kadar devam ettirmiştir. Târih boyunca Türk annesi, ev işlerinin yanında en ince el işlerine göz nuru dökmüş, sanki oraya iç dünyâsını işlemişti.
Türkler Müslümanlığı kabul ettikten sonra, Müslüman Türk hanımının kazandığı yeni ve yüce mânevî duyguların Türk işlemeciliğinin gelişmesinde tesiri büyüktür. İslâmiyet, boşa vakit geçirmeyi ve lüzumsuz işleri yasaklamış ve faydalı şeylerle meşguliyeti, çalışmayı ibâdet saymış; Müslüman kadınların çocuklarından ve ev işlerinde arta kalan zamanlarını örgü, dikiş, işleme gibi el emeği, göz nuru dökülen faydalı işlerle değerlendirmesini teşvik etmiştir. Türk hanımları işlemelerle hem boş vakitlerini değerlendirmişler, hem eğlenmişler, hem de işlemecilik sanatını en yüksek mevkiye yükseltmişlerdir.
Böylece herbiri başlıbaşına bir sanat ve üstün zevk eseri olan örnekler, 16 ve 17. yüzyıllarda Avrupa’da büyük bir hayranlık uyandırmış; en meşhur ressamların eserleri ile yanyana ve hattâ onlardan daha kıymetli tutulmuştur. Osmanlıların yüzyıllar boyu süren doğu ve balkan ülkeleri üstündeki hâkimiyeti, buralarda da işlemeciliğin yerleşmesi, yaygınlaşması ve gelişmesini sağlamış, oradaki insanlar üzerinde derin izler bırakmıştır.
Türkiye’de her bölgenin kendine has işleme çeşitleri vardır. Bu işlemelerin adları da bölgelere göre değişir. Türk işlemeciliği, işleme tarzı ve iğnesine göre muhtelif adlar almıştır: “Örme, muşabak, kesme, sarma, hesap işi, sıra hasır iğnesi, balık sırtı, karma tel, civan kaşı, susma, sıçan dişi (antika), suzeni kasnak, benaluka, tahrirli, ebruli, sırma” gibi.
Sırma işleme:Pirinç, bakır, kalay gibi madenlerden çekilerek gümüş ve altın yaldız vurulmuş, saç kadar ince ipeklere sarılmış tellere (sim, klabdan); gümüş tellerin haddeden geçirilmesine (sırma) denilir. İşte bu sırma ve klabdanla yapılan işlemeye “sırma işleme” adı verilir. Bunun da kaytan, şerit ve tırtıl biçiminde işlenenleri vardır.
Kakma: İçinde iplik olmayan sırma veya gelin telini saplayıp tutturarak yapılan işlemeye denir.
Kırma: Sim ve sırma dövülerek çok ince yassı şeritler hâline getirilmiştir. Bu incecik şeritler kırılarak işlenip koparıldığı için “kırma” adını almıştır. Telin özelliği îtibârıyla seyrek kumaşlara işlenebilir. Kırma tel işinin başlı başına özel bir tekniği vardır.
Suzeni: Gergefte yapılan ince kasnak işlerine denir.
Muşabak (Müşebbek):Göz, göz aralıklı kafes şeklindeki işlemeye denir.
Sıçan dişi (Antika): Kumaşın iplikleri çekilerek yapılır. Bir baskı dikişi olarak da kullanılır.
Hasır iğne: Hasır gibi örülen işlemeye denir.
Hesap işi:Kumaşın telleri hesaplanarak yapılan işlemeye denir. Muhtelif Türk işleri: Antep işi, goblen işleri, kanaviçe bu bölüme girer. Kumaş üzerinde sonradan sökülmek üzere yardımcı bir karava üstünden yapılan işlemeye “kanaviçe” denir.
Tahrirli: Sırma, pamuk ipliği etrafına sarılarak işlenir.
Ebruli: Sırma, pamuk ipliğine beyazı görülecek şekilde sarılıp işlenir.
Sarma: Pamuk veya ipek iğnenin batıp çıktığı yerde kendi etrafında sarılan işlemedir.
Örme: Atkıları aynı noktaya dönecek şekilde yapılan işlemeye denir.
Kesme: İşlenen kısımların arasındaki boşlukların kesilip çıkarılmasına denir.
Civan kaş:Enli sarma işine bu ad verilmiştir.
Oya (Dantel):İğne, tığ veya mekikle elde örülerek ortaya çıkarılan tül gibi tel tel, kafes şeklindeki işlemelere “oya” denir. Fransızcadaki ismi ise “dantel”dir.
Türk işlemelerinde motifler umûmiyetle tabiattan alınmıştır. Müslüman-Türk hanımı, çevresinde gördüğü, beğendiği herşeyi kendine göre renklendirmiştir. En fazla çiçek, yaprak, ağaç ve meyva motifleri kullanılmıştır. Ayrıca çadır, şadırvan, köşk, saray, kuyu, çıkrık işlemeleri de işlenilmiştir. Çiçeklerden lâle, gül, yâsemin, karanfil, şeftâli, narçiçeği, sümbül daha ziyade ve başarıyla kullanılmıştır. Her devirde renklendirme en başarılı bir şekilde yapılmıştır.
Eskiden elbiseler, mendiller, kemerler, yorganlar, bohçalar, yağlıklar, makramalar, yastık yüzleri hep elle işlenirdi.
Elbiselik kumaş:On sekizinci yüzyılda elbise yapılacak kumaşlar önce işlenip sonra biçilerek dikilmiş, bu dikiş yerleri parlak su taşları ile kapatılmıştır. El ile işlenen bu kumaşlar 19. yüzyılda makina ile işlenmiştir. Daha çok çiçek, kıvrık dal motifleri hâkimdir.
Mendil: Kare görünümündedir. Keten pamuk ve keten ipek karışımı olarak el tezgâhlarında dokunur. Beyaz, siyah, tarçın, lâcivert renklerde olurdu. İşleme, mendilin kenarını çeviren 4,5 santimetrelik bölümde görülür. Umumî olarak hesap işi tekniğindedir. Erkek ve kadın mendilleri ayrıdır. Bir de kullanışlarına göre; hediye mendilleri, enfiye mendilleri, burun mendilleri, merâsim mendilleri olarak adlandırılır.
Çevre: Hediye olarak verilen mendillerdir. Günlük kullanılan mendillerden biraz daha büyüktür. Renkleri beyaz ve kremdir. İşleme, mendilin ince olarak kenarlarında ve köşelerinde mevcuttur.
Kaşbastı: 4-8 cm arasında değişik enlerde ve başı çevreleyecek uzunluktaki baş bağıdır. Bu işlemeli kurdela, çeşitli kumaşlardan ve altın, gümüş, sim, ipek, pamuk ipliklerle bezenmiştir. Kadınlar tarafından kullanılır.
Uçkur: İç kuşağı mânâsına gelen içkur, uçkur olmuştur. Şalvarbend de denir. Motif olarak çiçek, yaprak ve meyve işlenir.
Bohça: Kare şeklindedir. Çeşitli kumaşlardan yapılan bohçalar, pesend, muşabak, mürver, aplike, suzeni kosnak, sarma gibi tekniklerle işlenmiştir. Umûmiyetle her motif bohçalarda kullanılmıştır.
Makrama: Dikdörtgen şeklinde, iki uçlarında işlemesi olan keten veya pamuklu örtülerdir. Güney illerimizde makrama kelimesi mahrama olarak kullanılır. Her ikisi de aynı mânâyı taşırlar. Uzun örtü demektir.
Kullanıldıkları yerlere göre adlandırılır: Şerbet makraması, yemek makraması, abdest makraması gibi. Makramaların üç veya dört metre olanlarına Dolama adı verilir. Yerde yemek yenirken sini etrafını çevreleyen kişilerin önünü örter. Makramaların her iki ucu işlenir. Her türlü teknik, motif ve renk tatbik edilir.
Kese: Saten, kadife, atlas, kutni, pamuklu gibi kumaşlardan yapılan irili ufaklı torbalara denir. Ölçüleri değişiktir. Üzerlerine altın, gümüş, sırma ve ipek ipliklerle işleme yapılır. Motif olarak çiçek, yaprak, yazı ve tuğra çok kullanılır. Saat kesesi, anahtar kesesi, tütün kesesi, çüz kesesi, para kesesi gibi çeşitleri vardır.
Havlu: El yüz kurulamaya yarayan havlu, suyu emme vasfı olan kumaştan yapılmıştır. El havlusu, yüz havlusu, ayak havlusu, silecek, hamam havlusu gibi havluların her iki uçlarında, işleme vardır. Bunların ölçüleri değişiktir. Renkli iş ve sırma iş olarak iki çeşit işleme görülür.
Seccâde: Çeşitli kumaşlardan yapılan, namaz kılınacak yere serilen örtüdür. Üzerlerini süsleyen motifler çeşitlidir.
Sedir örtüsü:Osmanlı saray ve evlerinin baş eşyası olan sedirleri örten işlemeli örtülerdir. Oturulan kısmında süs yoktur. Etek kısımları bezenmiştir. Sedirlerde bulunan yastıklar ve örtülerinde işlemede bilinen bütün teknikler kullanılmıştır.
Nihali: Örtü demektir. Kullanıldığı yere göre adlandırılır. Yemek nihalisi, tabak nihalisi, taht nihalisi gibi. Yemek ve tabak nihalileri yuvarlak şekildedir. Taht nihalileri dikdörtgen şeklindedir. Tahtların altına serilir. Altın, gümüş tel ve renkli ipek iplik işlemelidirler. Suzeni kasnak, sarma, çeşitli hesap işi, aplike olarak işlenirler. Tabak nihalileri sıcak tabakların altına konur.
Yorgan yüzü:Ağaç, kıvrıkdallar, yaprak ve çiçek motifleri ile işlenmiştir.
Yastık yüzü:İşleme, yastık yüzünün tam yüzeyini kaplar. Aplike, benaluka, çift sarma, pesend, muşabak, mürver, hesap işleri, suzeni kasnak gibi işlemeler yastık yüzünü süslemiştir.
Alm. Betrieb (-sleitung f) (m), Verwaltung (f), Fr. Exploitation (f), İng.Undertaking; administration, management. İnsanların ihtiyâçlarını karşılamak maksadıyla üretim faktörlerini şuurlu ve sistemli bir şekilde bir araya toplayarak işleyen veya işleten her iktisadî birim.
İnsanların ihtiyaçlarını karşılayacak mal ve hizmetlerin ortaya konulmasına üretim denir. Üretimi gerçekleştirebilmek için üretim faktörleri olan toprak, emek ve sermâyenin bir araya getirilmesi gerekir. İnsanların ihtiyaçlarının artması grup hâlinde çalışmayı gerekli kılmış ve sonuçta işletme doğmuştur. On dokuz ve yirminci yüzyılda dünyâ savaşlarının getirdiği ekonomik şartlar işletmenin önemini daha da arttırmıştır. Türkiye’de işletmeciliğin 1883’te Ticârî Mektebin açılmasıyla başladığı kabul edilir. Bugünkü İstanbul İktisadî ve İdarî Bilimler Fakültesinin temeli Ticarî Mektebe dayanır. Bunu tâkip eden yıllarda (1936) da İstanbul İktisat Fakültesi, (1944) İzmir, (1954) Ankara, (1958) Eskişehir’de konu ile ilgili okullar açılmıştır. Bu günde Türkiye’nin yönetici ihtiyacını karşılamak için kurulan birçok eğitim kurumunun yanında yabancı ülkelere de staj için çok sayıda öğrenci gönderilmiştir.
İşletmeler kurulurken çeşitli gâyeler güderler; bağımsız bir iş sâhibi olmak, kazanç sağlamak, halka hizmet etmek, işsizliği azaltmak, ülkedeki gayri sâfî millî hâsılayı arttırmak gibi. Bir işletme, varlığını tehdit eden sayısız tehlikelerle dolu bir ekonomik çevrede yaşadığına göre varlığını sürdürmesi ve bunun içinde gelişip büyümesi ve iktisadî çevreye uyması gerekir. İşletmelerin gâyelerine ulaşabilmeleri için iyi bir plânlama, organizasyon, koordinasyon ve denetim kurması şarttır.
İşletmeler özelliklerine ve büyüklüklerine göre bölümlere ayrılır:
1. Özellikleri bakımından; üretim araçlarının mülkiyetine, iş koluna, yapılan işlerin cinsine, işletmelerin sürekli olup olmamalarına göre;
2. Büyüklükleri bakımından; büyük, orta, küçük, cüce işletmelerdir.
Bu tür bir ayırım A.T.’de büyük bir önem kazanmıştır. A.T.’nin yaptığı araştırma neticesinde yukarıdaki tasnifin şekillenmesi şöyledir: İşletmenin yönetim ve dış ile ilişkisi daha çok şahsî ise ve işçi-işveren ve müşteri ilişkisi şahsî bağlar şeklinde ise bu tür işletmeler küçük veya orta işletmelerdir. Çalışanların sayısı, sermâye, üretim kapasitesi, belirli dönemde kullandığı hammadde, belirli sürede yapılan satış, bir bütün olarak işletmenin büyüklüğünü belirlemede başvurulan kriterlerdir. Cüce işletmelerin tasnifi ise; bir işçiyi mesâi saati içinde devamlı çalıştırmayıp da günün birkaç saatinde iş yapan veya çalışan işletmelerdir.
Türkiye’de bu günkü mevzuata göre işletmelerin hukukî şekilleri aşağıdaki gibidir:
I. Özel işletmeler:
1. Şahıs işletmeleri:
a. Tek şahıs işletmeleri,
b. Âdî ortaklıklar,
c. Kollektif şirket,
d. Âdî komandit şirket.
2. Sermâye işletmeleri:
a. Anonim şirket,
b. Limited şirket,
c. Sermâyesi paylara bölünmüş komandit şirket.
3. Kooperatif işletmeleri
4. Dernek ve tesislerin işletmeleri
II. Kamu işletmeleri:
1. Katma bütçeli idârelerin işletmeleri,
2. Döner sermâyeli işletmeler,
3. Mahallî işletmeler (idârelerin),
4. Kamu iktisadî teşebbüsler,
5. Karma teşebbüsler,
III. Yabancı sermâyeli işletmeler:
Bunlar değişik kânunlarla kurulan işletmelerdir.
TABLO VARR!!!!!......
Bir ülkenin ekonomisi değişik büyüklük ve alanlarda faaliyet gösteren işletmelerden meydana gelir. Ekonomide işletmeler ne üretecektir? Nasıl üretecektir? sorularına cevap verir. Ekonominin gelişmesi, işletmelerin büyümesi ve sayısının artmasından başka birşey değildir. Bütün bunların ışığında bir ülkenin gelişmesi, halkın refah içinde bulunması; ileri teknoloji kullanan devamlı ve tam kapasite de çalışan, yatırım yaparak gelişen işletmelere sahip olmasına bağlıdır. Türkiye’nin de iktisadî kalkınması, kuvvetli, tam kapasitede çalışan, ihracat yapan işletmelerin çoğalması ile mümkündür.
İşletmelerde birleşme:İşletmeler güçlerini birleştirmek, patent ve buluşları ortak kullanma, standartizasyona gitme, finansman imkânlarını arttırma, ekonomide güç sağlamak gibi maksatlarla birleşirler. İşletmelerde birleşme iki doğrultuda olur:
a. Yatay (Horizontal) işbirlikler: Aynı üretim branşındaki işletmelerin işbirliği etmesi sonucunda ortaya çıkar. Çok defa gâye, aralarında rekâbeti kaldırıp, pazarda güçlü olmaktır.
b. Dikey işbirlikleri: Birbirini izleyen üretim ve ticarî basamaklar arasındaki işbirliğidir. Birleşmeler sonucunda karteller, tröstler, konsernler, holdingler ortaya çıkar.
Karteller: Hukukî durumlarını muhafaza etmek kaydıyla aynı daldaki işletmelerin piyasada aralarındaki rekabeti kaldırmak veya azaltmak gayesi ile birleşmesidir.
Konsern: Her işletme hukukî durumunu muhafaza etmekle beraber ekonomik bir yönetim altına girmelerini kabul etmekle meydana gelen işletme topluluğu.
Tröst: İşletmelerin hukukî bağımsızlıklarını tamamen feda ederek bir araya gelmeleridir.
Alm. Einzelhandelsteuer (f), Fr. Taxe (f) de vente au detail, İng. Retail Sales Tax. Türk vergi sistemi için 1970 yılında çıkarılan Finansman Kanunu ile giren bir tür perakende satış vergisi.
Bu vergi lüks nitelikteki mal ve hizmetleri vergilendirmek ve perakende satışları belgelendirmek suretiyle gelir vergisi matrahını çapraz denetime tabi tutmayı amaçlamaktadır. Bu vergi, daha sonra yürürlüğe girecek katma değer vergisinin bir öncüsü olarak düşünülmüştür.
İşletme vergi konusuna, eğlence ve istirahat hizmetleri ile mobilya, halı, kürk, mücevherat, tuvalet eşyası, elektronik eşya, oto yedek parçaları girmekte olup, vergi matrahı hizmet bedelleri ile perakende satış tutarıdır. Vergi oranı son değişiklikle % 3 olarak tesbit edilmiştir. KDV (Katma Değer Vergisi)nin Türk vergi sisteminde uygulanması ile İşletme Vergisi geçerliliğini kaybetmiştir.
İsrâiloğullarına gönderilen peygamberlerden. Hârûn aleyhisselâmın neslinden olup, Mûsâ aleyhisselâmın dînini tebliğ etmiştir.
İşmoil aleyhisselâm peygamber olarak gönderilmeden önce, Mısır ve Kudüs arasındaki Bahr-i Rûm (Rum denizi) sâhillerinde yaşayan Amâlikalılar, İsrâiloğullarına musallat olmuşlardı. Amâlikalılar, İsrâiloğullarına saldırıp pekçok kimseyi öldürdüler, on binlercesini de esir ettiler. Mûsâ aleyhisselâmdan beri içerisinde Tevrat’ın bulunduğu ve İsrâiloğulları için birlik ve berâberliğin sembolü olan Tâbût’u da aldılar. Bilhassa Tâbût’un gitmesine çok üzülen İsrâiloğulları dağılıp, perişan bir hâle düştüler. Kendilerini bu durumdan kurtaracak bir peygamber göndermesi için duâ ettiler. Allahü teâlâ İşmoil aleyhisselâmı peygamber gönderdi. İsrailoğullarına Tevrat’ın emir ve yasaklarını tebliğ etti. İsrâiloğulları önce İşmoil aleyhisselâmı yalanladılar, sonra itâat ettiler. İsmoil aleyhisselâm, İsrâiloğullarına Allahü teâlâ tarafından Tâlût’un hükümdâr tâyin edildiğini bildirdi. İsrâiloğulları Tâlût’un hükümdarlığını kabul etmedi. Nihâyet çeşitli itirâzlardan sonra Tâlût’un hükümdârlığını kabul ettiler. İçerisinde Tevrat’ın bulunduğu Tâbût’u Amâlikalılardan alıp, İsrâiloğullarına getiren Tâlût, İsrâiloğullarından büyük bir ordu kurdu. Amâlikalılara karşı harbe hazırladı. İşmoil aleyhisselâm Amâlikalılara karşı harbe giderken bir nehirden su içip içmemekle imtihân edileceklerini bildirdi. Bahsedilen nehre gelince, Tâlût’un emrini dinlemeyip nehirden su içen İsrâiloğullarından bazıları imtihanı kaybedip perişan ve sefîl hâlde geri döndü. Aralarında Dâvûd adlı bir gencin de bulunduğu Tâlût’a itâat eden az sayıda kimse nehri geçip Amâlika kavmine gâlip geldi. Amâlika kavmi hükümdârı Câlût’u, Dâvûd adlı genç öldürdü. Nihâyet İsrâiloğulları düşmanlarına gâlib gelip kuvvetlendiler.
İşmoil aleyhisselâm İsrâiloğullarına on bir sene peygamberlik yaptı. Peygamberliğinin 11. senesinden sonra Tâlût’u İsrâiloğullarına hükümdâr tâyin edip elli iki yaşında vefât etti.
Alm. Arbeitslosigkeit (f),Fr. Chômage (m), İng. Unemployment. Bir ekonomideki iş gücü seviyesi ile, işgücünün iş bulup çalışan kısmını ifâde eden “istihdam seviyesi” arasındaki farktan meydana gelen, iş aradığı halde iş bulup çalışamayan işgücü.
Milletler, bir yandan sosyal gâye ile bir kısım vatandaşlarının işsiz ve dolayısıyla gelirsiz kalmasını önlemek için, öbür yandan iktisâdî kalkınmada mevcut işgücünden tam olarak faydalanabilmek için işsizliği önlemek veya hiç olmazsa azaltmak çareleri aramışlardır. Bu sebeple iktisadî gelişme planlarında, ülkenin çalışma politikası önemle ele alınarak yer altı ve yerüstü kaynakları ile birlikte insan gücünün de tam olarak değerlendirilmesi gayesi güdülmüştür. İşsizlikle mücâdele sosyal bakımdan da son derece büyük bir önem arz etmiş, 19. yüzyılda sık sık vukuu bulan iktisâdî buhranlar işsizlikle beraber sefâletin artmasına sebep olmuş, bu durum da sosyalist ve komünist cereyanların hazırlanmasına ve yayılmasına yardımcı olmuştur.
İşsizlik, duruma göre çeşitli şekilde ortaya çıkmaktadır:
1. Açık işsizlik:Çalışma arzusu ve iktidârında olduğu halde cârî ücret seviyesinde iş arayıp da bulamayanların toplamıdır. Bu işsizlik nevi ayrıca a) Devrî (konjonktürel) işsizlik, b) Mevsim işsizliği, c) Teknolojik işsizlik, d) Bünyevî işsizlik, e) Arizî işsizlik olmak üzere çeşitlere ayrılır.
Devrî işsizlik:Ekonominin dönemler hâlinde daralıp genişlemesine bağlı olarak değişir. Ekonominin büyüme devresine girdiği zamanlarda azalır, deprasyon zamanlarında ise artar. Mevsimlik işsizlik ise daha çok tarım kesiminde olmak üzere mevsime bağlı olarak üretim yapılan sahalarda çalışan iş gücü üzerinde kendini gösterir. Teknolojik işsizlik ise, sanâyide makinalaşmanın meydana getirdiği işgücü açığından kaynaklanır. Bu durum uzun dönemde alınan tedbirlerle giderilmeye çalışılır. Bünyevî işsizlik de, ekonomilerin yapılarından doğan, ekonominin gelişmiş ve azgelişmiş olma durumlarına göre değişen özelliklerinden kaynaklanır. Meselâ, gelişmiş ekonomilerde işsizlik oranı düşük olduğu ve kontrol altında tutulduğu halde, ekonomileri yeni gelişmekte olan ülkelerde işsiz sayısı ve oranı oldukça yüksek bulunmaktadır. Arizî işsizlik ise, hertürlü ekonomik yapıya sahip olan ülkelerde görülen ve ekonomik sistemin tabiî işleyiş şeklinden zaman zaman istisnaî olarak kaynaklanan bir geçici işsizlik nevidir.
2. Gizli işsizlik:Çalışır görünen, fakat çalıştığı işte iktisâdî hâsılaya bir ilâvede bulunmayan insanların hâlini veya düşük verimle çalışılmasını ifade eder.
3. Sürekli durgunluk:Gelişmiş bir ekonominin belirli bir büyüme sonunda mâruz kalması muhtemel iktisâdî durgunluk hâlini ve bundan doğacak müzmin işsizlik durumunu belirtir.
Gelişmiş ekonomilerde devri işsizlik, gelişmekte olan ülkelerde ise mahdut istihsal (üretim) imkânları karşısında gerek hızlı artan nüfus, gerekse süratli olarak emek arzında meydana gelen değişmelerden diğer işsizlik nevileri görülmektedir.
Alm. Appetit (m), Esslust (f), Fr. Appétit (m), İng. Appetite. Yemek yeme arzusu. Bu arzu, açlığın ortaya çıkardığı bir his olup, ihtiyaç karşılanmadığı zaman rahatsız edicidir. İştihayı ayarlayan merkez beyinde, hippotalamus denilen bölümde yer alır. Bu merkezin yeme kısmı ve doyma kısmı diye iki bölümü vardır. Yeme bölümünün uyarılması, şuuru yerinde olan insan ve hayvanlarda açlık meydana getirir. Bu merkezin tahrib olması öldürücü iştahsızlığa yol açar. Doyma merkezinin uyarılması ise yemenin durmasına, bu merkezin harab olması aşırı derecede oburluğa sebep olur.
İştihayı etkileyen en önemli faktör, kandaki glikoz (şeker) seviyesidir. Kan glikozunun yükselmesi iştihayı azaltırken, düşmesi iştahı arttırır. Şeker hastalarında ise kanda şeker yüksek seviyede olduğu halde, kişi devamlı yemek ihtiyacını duyar. Bunun sebebi insülin hormonunun eksikliğinden dolayı glikozun işe yarayamamasıdır.
Serin bir ortam, hafif eksersiz, ılık bir banyo, sevilen bir yemeğin kokusunun duyulması, kişinin keyifli olması iştahı kamçılayan unsurlardır. Sıcak hava, ağır yorgunluklar, sevilmeyen yemekler, üzüntü, keder, hastalıklar (enfeksiyon hastalıkları, kanser, sinir sisteminin bazı rahatsızlıkları) iştahı azaltır veya iştahsızlığa yol açar.
Aşırı iştah, oburluk olarak isimlendirilir ve fazla kilo alınmasına sebeb olur. Eğer bu hal bir hastalıktan ileri gelmiyorsa, uygun bir gıdâ rejimi düzenlenerek, kilo almaları önlenebilir.
İştahsızlığa sebep olan durumlar arasında bir de “anoreksia nervosa” denilen bir hastalık vardır. Bu, psikolojik bir rahatsızlık olup daha çok genç kızlarda görülür. Hasta, sudan başka hiçbir gıda almaz, zayıflamak için elinden gelen herşeyi yapar. Kilo almaktan son derece korkar. Giderek zayıflayan hasta bir deri bir kemik hâline gelir. Psikolojik iştahsızlıkların tedâvisi çok zordur.
İştahsızlık bir hastalıktan dolayı meydana gelmemişse, iştahı kamçılayıcı hususlardan faydalanılabilir. İştah açıcı şuruplar verilebildiği gibi devamlı sevilen yemekleri vermek de faydalıdır. Çocukların iştahsızlığı çok kere bir nazlanma veya ilgi isteme gösterisidir.
Alm. Arbeitgeber (m), Fr. Patron (m); employeur, İng. Patron; employer. Bir hizmet akdine dayanarak işçi çalıştıran gerçek veya tüzel kişi. Geniş mânâda işveren çeşitli kânunlara göre değişik olarak ifade edilmiştir.
İşveren bir tüzel kişi ise bütün hukukî işlemler, tüzel kişinin organları tarafından yapılır. (Medenî Kânun mad. 48, f.1). Bu îtibârla organ, tüzel kişinin temsilcisi değil, bizzat kendisidir.
İktisâdî mânâda işveren, bir müteşebbis veya bir işletmenin sâhibidir. İşçi çalıştırmayan müteşebbis yahut işletme sâhibi mevcut olabileceği gibi, işletmesi olmayan işveren de mevcut olabilir. Bir kimsenin başkasının iş gücü üzerinde tasarruf edebilmesi, onun işveren sayılması için yeterli bir sebep sayılmaktadır. Tüzel kişiliklerde müessese dâhilinde herkesin üstünde yetki silsilesi kimde ise, o şahıs, kanunca ister mâlik olsun, ister olmasın, işveren telâkkî edilir.
İşveren, işletmenin (işyerinin) bütününü sevk ve idare etmek, denetimi altında bulundurmak, işçiye disiplin cezası uygulamak, kânunların müsâade ettiği ölçüde tasarruflarda bulunmak yetkilerine sahiptir. Ekonomik ve hukukî yönden bütün sorumluluk işverene aittir.
İşyerinde işveren adına hareket eden ve işin ve işyerinin yönetiminde görev alan kimselere “işveren vekili” denir. İşveren vekilinin bu sıfatla işçilere karşı muamele ve fiillerinden doğrudan doğruya işveren sorumlu bulunmaktadır. İşveren vekilliği sıfatı işçilere tanınan hak ve vecibeleri, mesuliyetleri ortadan kaldırmaz.
DEVLETİN ADI |
İtalya Cumhuriyeti |
BAŞŞEHRİ |
Roma |
NÜFÛSU |
57.158.000 |
YÜZÖLÇÜMÜ |
301.252 km2 |
RESMİ DİLİ |
İtalyanca |
DÎNİ |
Hıristiyanlık |
PARA BİRİMİ |
Liret |
Avrupa’nın güneyinde Akdeniz’e uzanan çizme şeklindeki bir yarım adanın üzerinde kurulu olan bir devlet. Güneybatısındaki Sicilya ve batısındaki Sardinya Adaları ülke topraklarına dâhildir. Kuzeybatısında Fransa, kuzeyinde İsviçre ve Avusturya, kuzey doğusunda Yugoslavya vardır. Alp Dağları kuzeyde tabiî bir sınır teşkil eder.
Târihi
İtalya’nın eski çağlarında yaşayan insanlar hakkında, çok az bilgi vardır. M.Ö. 500’lerde İtalya’da dört belirgin medeniyet mevcuttu. Kuzeyde Keltler, orta bölgede Etrüskler, iç ve dağlık bölgelerde Romalıların da dahil oldukları birçok kabileler, Napoli’den Sicilya’ya kadar olan bölgelerde de Rum azınlıklar vardı. Roma Cumhûriyetinin kuruluş tarihi geleneksel olarak M.Ö. 595 kabul edilmiştir. Bu yıl son Roma kralının sürgün edildiği târihtir. Daha sonra kabileler arasında sürdürülen çatışmalardan faydalanan Roma, bağımsızlığını garanti altına aldı.
M.Ö. 49’da Sezar Galyalılara tam yurttaşlık hakkı verdi. Roma İmparatorluğu giderek gelişti. Üçüncü yüzyılda bütün yarımadaya hakim oldu. Daha sonra aynı yüzyılda barbarların saldırılarına maruz kalan imparatorluk merkezi, Roma’dan Milano’ya taşındı. Costantinos zamanında ise merkez İstanbul’a alındı.
Galya’yı ve öteki eyâletleri kaybeden Batı Roma İmparatorluğunun elinde yalnız İtalya kaldı. Doğu Roma İmparatoru Zenon, Ostrogotları İtalya’yı yönetmekle görevlendirince, dört yıl süren savaşlar sonunda Ostrogotlar İtalya’ya hâkim oldular ve Ostrogot kralı İtalya’nın mutlak kralı oldu. Bu dönemden sonra Papalık iktidârı gelişti. 451 yılında Kuzey İtalya, Avrupa Hunlarının istilasına uğradı. Roma istiladan Papa’nın ricâları üzerine kurtuldu ve 6. yüzyılın sonlarına kadar siyâsî hâkimiyet Papalığın elinde kaldı.
774 yılında Napoli, Gueta ve Amalfi, Müslümanların akınlarına mâruz kaldı. Müslümanlar Sicilya’yı fethetti. Şarlman’ın ölümü üzerine derebeylik ve siyâsî parçalanmalar oldu. Roma İmparatorluğunu yeniden kurmak isteyen Otto (938-1002) başkenti tekrar Roma’ya taşıdı. Papalık-İmparatorluk mücâdelesi tekrar başladı. Papa ile imparatorlar arasındaki savaştan faydalanan kuzey ve orta İtalya şehirleri bağımsızlıklarını îlân ettiler.
On ikinci ve on üçüncü yüzyıllarda Cenova, Floransa, Venedik ve Milano gibi şehirler küçük ama, birer güçlü devlet olarak ortaya çıktıktan sonra, İtalya ekonomisine egemen oldular. On beşinci yüzyılın başlarında Avrupa’da başlayan Rönesansın etkisi İtalya’da görüldü. Bu asrın ortalarında İtalya toprakları üzerinde Osmanlı akınları başladı ve Osmanlılar 1480’de Otranto’yu aldılar.
1494-1559 yılları arasında İtalya’da siyâsî zayıflama ve parçalanma savaşlara yol açtı. İtalya, Avrupa hâkimiyetini ele geçirmek isteyen Fransa ve Avusturya hânedânının savaş alanı oldu. Bu savaş da İtalya’yı büyük ölçüde etkiledi.
İtalya’da 17. yüzyıldan sonra gerileme dönemi başladı. Napoli Krallığı ve Sicilya güçsüzleşti. 1796 yılında Napolyon önderliğindeki Fransızlar, İtalya’yı işgal etti. Fransız hâkimiyeti 20 yıl gibi kısa bir dönem sürdü. Bu dönemde ülke aynı yönetim altında birleşti. Kısa bir zaman için kuzeyde İtalya Krallığı kuruldu. 1815 yılındaki Viyana kongresinde eski düzen yeniden sağlandığı sıralarda Birleşmiş bir İtalya düşünceleri fikirlerde idi. 1866’da Venedik 1870’te Roma’nın katılması ile, İtalya sonunda bir Krallık hâline geldi. Ancak, anlaşmazlıklar tamâmen giderilememiş Kuzey-Güney ve bölgeler arası anlaşmazlık ve çekişmeler devam ediyordu.
1882’de Avusturya-Macaristan ve Almanya’nın yanısıra üçlü ittifâka ve 1915’te müttefiklerle birlikte Birinci Dünyâ Savaşına girdi. Uzun mücâdelelerden sonra Avusturya toprakları üzerindeki emeline kavuşan İtalya, savaştan sonra yapılan anlaşmalardan memnun olmadı. Savaştan siyasî ve ekonomik olarak çok kötü çıkan İtalya’da, diktatör Mussolini 1922’de zorla kendini kabul ettirdi. Mussolini 1935-1936’da Etiyopya’yı işgal etti. Nazi Almanyası ile ittifâka girdi. 1943 yılına kadar Mussolini’nin diktatörlüğü bir baskı ve silâhlanma dönemi olarak geçti.
İtalya 1940’ta İkinci Dünyâ Savaşına girdi. İtalyanlar bütün cephelerde yenilgiye uğradılar. Daha sonra Almanya’ya savaş îlân ettiler. İtalya Naziler tarafından işgal edildi. Nazilerin teslim olmasından sonra (1945) İtalya savaştan büyük zarar görmüş olarak çıktı.
1946 yılında yapılan referandumla, Monarşi ortadan kaldırıldı. Yeni bir Demokratik Cumhuriyet kuruldu. 1949 yılında NATO’nun kurucu üyesi olan İtalya, 1958’de AET’ye girdi. Yaklaşık 30 yıldır çeşitli koalisyonlarla İtalya’yı idâre etmiş olan Hıristiyan Demokrat Parti ve İtalyan Sosyalist Parti 1992 seçimlerinde büyük oy kaybına uğradı. Aynı senenin Mayıs ayında istifa ile boşalan cumhurbaşkanlığına parlamento Oscar Lugi Scoifaro’yu seçti. Ardından yeni bir koalisyon hükûmeti kuruldu.
Fizikî Yapı
Güney Avrupa’da yer alan, kuzey batısında Fransa, kuzeyinde İsviçre ve Avusturya, kuzeydoğusunda Yugoslavya, doğusunda Adriya Denizi, batısında Tirejen Denizi ile çevrili olan İtalya, çizme biçiminde bir yarımadadır. Akdeniz’deki Sardinya, Sicilya, Elba ve birçok küçük ada da İtalya’ya bağlıdır. Kuzey İtalya, kuzeyde Alp Sıradağlarına bağlanan Po Vâdisinin büyük alüvyon ovasından meydana gelir. İtalya’nın en yüksek dağlarından büyük Alplerin Fransa-İtalya sınırındaki Montblanca Tepesi 4810 m yüksekliktedir. İtalya sınırları içinde kalan en yüksek tepe Grand Parodiso’dur ve 4061 metredir. Appeninlerin kuzeyden güneye uzantısı 1125 km’dir. Bu dağların ortalama yüksekliği 1200 m’dir. Orta Appeninler Adriye Denizi kıyısında denizden dar tepeler şeridi ile ayrılır. Burası bütünüyle yüksek ve çorak olan, eskiden göllerin bulunduğu çöküntü havzaları ile yarılmış kalkerli yaylalardan meydana gelir. Güney Appeninler Tiren Denizi kıyılarında uzanır. Burada tepelerden ve alüvyonlu küçük ovalardan meydana gelmiş bir bölge vardır. Bu ovalar kuzeyden-güneye doğru Toscana, Umbria, Lazio ve Campania ovalarıdır.
Bu bölgenin çok yerinde volkanik kraterler ve krater gölleri vardır. Faaliyette olan volkanlar güneyde Napoli yakınlarındadır. Buradaki Vezüv faal bir yanardağdır. Ponci yanardağı ise tarihte meşhurdur. Buradaki lavlarla taşlaşmış insan heykelleri o günkü cemiyet hayatını aksettirmesi bakımından çok önemlidir. İtalya’nın Akdeniz’de bulunan adalarından Sicilya’da Etna yanardağı faal bir volkandır. İtalya’nın Akdenizdeki adaları, İtalya topraklarının % 16’sını meydana getirir.
En önemli ırmak Po’dur. 673 km uzunluğunda olan bu nehir Alplerden doğar. Diğer ırmakları Tiber ve Arno’dur. Ülkede güzellikleri ile ünlü göller vardır. Bunlardan Maggiore, Cono ve Garda en önemlilerindendir.
İklimi
İtalya’da Akdeniz iklimi hüküm sürer. Sahra havasının yerleştiği mevsim olan yaz, kurak ve güneşlidir. Atlas Okyanusu havasının yerleştiği mevsim olan kış ise ılık, yağışlı ve düzensizdir. Kuzey İtalya, denizin yumuşatıcı etkisinden hiç yararlanamaz. Buradaki iklim kara iklimidir. Po Ovası kışın soğuk ve sislidir, yazın ise, boğucu nemli sıcaklar olur. Kuzey bölgesine doğru yağmurların sürekliliği artar. İlkbaharda daha çok yağış olur. Güneye doğru iklim daha da sıcaklaşır, kış ayları güneyde en yağışlı aylardır. Burada kışlar ılımandır yazlar sıcaktır.
Ortalama yıllık yağış miktarı 500 ile 800 mm arasında değişmektedir. Ortalama sıcaklık ise kışın 1°C, yazın ise 25-26°C arasındadır.
Tabiî Kaynaklar
Bitki örtüsü ve hayvanlar:İtalya zengin bir bitki örtüsüne sâhip değildir. Akdeniz iklimine sahip olduğu için bitkiler uzun süren kuru ve sıcak yazlara dayanabilen türdendir. Ormanlar ülke topraklarının %21’ini kaplar. Ormanlarda çoğunlukla meşe, akgürgen ve kestane ağaçları bulunur. Ekilemeyen topraklar kuraklığa dayanıklı kaba otlar ve makilerle kaplıdır. Alçak kesimlerde kozalaklılar türüne ait ağaçlarla kaplı ormanlar bulunur. Bunların alt kısmını ise yaprak döken ağaçlar meydana getirir.
İtalya halkının avcılığa çok meraklı olması sebebiyle yabânî hayvanların sayısı azalmıştır. Günümüzde Alplerde yaşıyan dağ keçisi, kurt ve geyik gibi yabanî hayvanlar bulunmaktadır.
Mâdenler: Ülke maden kaynakları bakımından fakirdir. Mevcut olan kömür ve demir yatakları yeterli değildir. Tabiî gaz, petrol ve kükürt Sicilya’da çıkartılır. Toscona’da antimon, prit, bor ve büyük ölçüde cıva elde edilir. Toscona’daki kıyı dağlarında ayrıca önemli miktarda mermer çıkarılır. Po Ovasında verimli metan gazı yatakları mevcuttur.
Nüfus ve Sosyal Hayat
İtalya’nın nüfûsu 57.158.000’dir. İtalya’da nüfus artışı bir mesele hâline gelmiştir. Çünkü doğum oranı çok yüksektir. İtalya’dan dış ülkelere büyük bir göç vardır. Yarım asırda 7 milyon kişi dış ülkelere göç etmiştir.
İtalya on bir bölgeden meydana gelmiştir. Bu bölgelerin hepsi, hattâ şehirlerde ayrı ayrı lehçeler kullanılmaktadır. Bu bölgelerden birinde yaşayan öteki bölgelerdekilerle hiç anlaşamazlar. Dilbilimcilerine göre İtalya’da 50 lehçe bulunmaktadır. Resmî olarak Floransa lehçesi kullanılmaktadır. Okullarda da bu dil öğretilir ve kullanılır.
Eğitim: İtalya’da 6 ile 14 yaş arasında temel eğitim mecburî ve ücretsizdir. Bu eğitimden sonraki lise ise beş yıldır. Ülkede 288’e yakın Üniversite bulunmaktadır. Yüksek öğretim paralıdır.
Din: Halkın büyük bir kesimi Hıristiyanlığın Katolik mezhebine mensuptur. Çok az miktarda Protestan ve Mûsevî bulunmaktadır.
Spor: İtalya’da spor çok gelişmiş, futbol millî bir spor hâline gelmiştir. Günümüzde İtalya’da futbolla ilgilenen 7342 spor kulübü ve bu kulüplere mensup 9750 takım resmî maçlara katılmaktadır. Bu takımlarda 205.430 futbolcu yer almaktadır. İtalyanlar futbolun yanında atletizm, boks, eskrim, binicilik gibi birçok spor dalında başarılar göstermişler, dünya spor sahasında söz sahibi olmuşlardır.
Siyâsî Hayat
1948 Anayasasına göre İtalya her biri beş yıl süre ile seçilen iki meclisin (Temsilciler ve Senato) yasama yetkisine sâhip bulunduğu demokratik bir Cumhûriyettir. Temsilciler Meclisinin 630, Senatonun 325 üyesi vardır. Devlet Başkanı yedi yıl süre ile bu iki meclis tarafınan seçilir. Ülke yirmi bölgeye ayrılmıştır. Bu bölgeler bir ölçüye kadar kendi içinde özerktir. Ayrıca kendi yönetimlerine sahip beş ana bölge vardır. Kurulan koalisyon hükümetleri uzun zaman devam etmemekte sık sık seçime gidilmektedir.
Ekonomi
İkinci Dünyâ Harbinden sonra, 1950’de başlayan büyük bir ekonomik gelişme ile başlıca sanâyi ülkeleri arasına girdi. 1979 yılından sonra ekonomisinde düşüşler görüldü. Bunun temelini % 7,6’lık bir işsizler ordusu ve % 21,2’lik enflasyon oranı meydana getiriyordu. İşgücünün % 48,6’sı sanâyi kesiminde çalışmaktadır.
Tarım: Çalışan nüfûsun % 18’i tarımla uğraşır, topraklarının % 31’i işlenebilir nitelikte, % 17’si ise mer’alıktır. Başlıca tarım ürünleri şekerpancarı, buğday, pirinç, sebze, üzüm, ve zeytindir. Üretim alanının % 37’sini kaplayan Kuzey İtalya, toplam üretimin yarısını verir. Dağlarda yaşıyanlar geçimlerini ormandan sağlar. Büyük vâdilerde oturanlar, tahıl, üzüm, meyva yetiştirirler. Po Ovasındaki yüksek taracada mısır tarlaları ve dutluklar vardır. Appeninlerin eteğinde buğday yetiştirilir. Güney İtalya tarımı verimsizdir. Üretim alanı işlenen toprakların %63’ünü kaplamasına rağmen toplam tarım üretiminin yarısını verir. Buralarda tarım alanları şu şekilde olur: Çıplak tarlalar, meyva bahçeleri, hem meyva hem tahıl yetiştiren tarlalar. Bu tarlalarda buğday ve bakla yetiştirilir.
İtalya tarımının özellikleri: Tahıl tarım üretiminin %22’sini, ağaç yetiştiriciliği % 24’ünü teşkil eder. Sanayi bitkisi olarak tütün ve keten yetişir. İtalya’nın birçok yerlerinde toprak zayıf ve suyun az olmasına rağmen ekim sürekli yapılmaktadır. İtalya tarımda genel olarak buğday ve mısır yetiştirir. Avrupa’nın en büyük pirinç üreticisidir. Zeytinyağı üretiminde dünya birincisidir. Bütün bunlara rağmen besin maddesi bakımından İtalya kendi ihtiyaçlarını karşılayamamaktadır.
Hayvancılık: İtalya’da hayvancılık toprak genişliğine göre gelişmiş sayılır. Ülkede sığır, keçi, koyun beslenir. Dağların yüksek kesimlerinde sığır beslenir. Süt endüstrisi çok gelişmiştir. Dünyaca ünlü peynir elde edilir. Ülkenin hayvânî protein ve yağ ihtiyacı karşılanır. Dağların alçak kesimlerinde nadasa bırakılan yerlerde koyun beslenir.
Sanâyi: Nüfûsun % 36’sının çalıştığı, sanâyi ve yatırımların çoğunluğu kuzeyde yoğunlaşmıştır. Başlıca sanâyiler dokuma (özellikle ipek), kimyâ, makina, motorlu araçlar, petrol işleme ve gıda alanlarıdır. Motorlu araç sanâyiinde Fiat otomobil sanayii dünya çapında bir üne sahiptir. Büyük bir iş gücü istihdam eder. Besin sanâyii makarna ve konserve dalında çok gelişmiştir. İtalya sanâyiinde genellikle hammadde ve enerji kaynakları zayıftır. Bu açık, ithâlâtla kapatılır. Son zamanlarda çıkarılan tabiî gazın sanayi bölgelerine dağıtılması ile Alplerde hidro elektrik santrallerinin kurulması enerji açığını büyük ölçüde kapatmıştır. Ulaşım güçlükleri sanâyii olumsuz yönde etkilemektedir.
Ticâret: Dış ticâret tablosu İtalyan ekonomisinin eğilimlerini yansıtır. Pamuk, ham petrol, yün, demirli madenler gibi hammaddeler ithâlâtın % 50’ye yakın kısmını meydana getirir. İhrâcâtın % 40-42’sini ise makina, tesviye edilmiş petro-kimyâ ürünleri, pamuklu sun’î dokumalar ve otomobillerden meydana gelir. Yani hammadde olarak alınır işlenir, mâmul hale getirilir ve satılır. İtalya’nın ihraç ettiği diğer mallar ayakkabı, daktilo makinaları, zeytinyağı ve zeytindir. İthal ettiği malları ise başta petrol olmak üzere mâdenler, buğday ve ettir. İtalyan deniz filosu, dünyânın en büyük filolarından biridir. İtalyan ticâreti ile deniz yolu taşımacılığı arasında sıkı bir bağ mevcuttur. İtalyan ödemeler dengesindeki açık, turizm sektörü sâyesinde kapatılmaktadır. Turizm sektörü çok gelişmiştir. Birçok turistik tesise sâhib olan İtalya, târih ve kültür eserleri bakımından zengindir. Târih boyunca birçok gelişme ve yeniliklere sahne olan İtalya turistler için câzip bir ülkedir. Bir AET üyesi olarak ticaretinin büyük kısmını AET üyesi olan ülkelerde, ABD ve Suudi Arabistan ile yapar.
Ulaşım: İtalya da 302.403 km karayolu bulunur. Demiryollarının uzunluğu ise 19.559 km olup, bunun sadece 7395’i elektrikli değildir. İtalyan Hava Yolları dünyânın her yanına sefer yapmaktadır. Ülkede 21 milletlerarası, 32 millî ve 75 kulüp havaalanı vardır.
Deniz ticâret filosu 11.867.300 gross ton kapasiteli 2620 gemiden meydana gelmiştir. Önemli limanları Genova, Venedik, Trieste, Toranto Napoli ve La Spezia’dır.