İSTİKLÂL MAHKEMELERİ

Millî Mücâdele sırasında TBMM kararlarına karşı çıkanları yargılamak için ve Cumhûriyetin îlânından sonra da ilke ve inkılaplara cephe alanları sorgulayıp cezâlandırmak üzere kurulan mahkemeler (1920-1927).

TBMM’nin Ankara’da toplandığı günlerde iç isyanların, millî ordunun kurulmasına karşı çıkanların ve askerden kaçma olaylarının önünü alabilmek için 29 Nisan 1920’de Hiyânet-i Vataniyye Kânunu çıkarıldı. Bu yasaya göre adı geçen suçlardan yakalananlar mahkemeye sevk edilecek, yargılanmalar on beş gün içinde sonuçlandırıldıktan sonra TBMM’nin onayı ile cezâlar infaz edilecekti. Ancak yasanın uygulanmasındaki aksaklıklar ve mahkemelerin yetersiz kalması üzerine Hıyânet-i Vataniyye Kânununda belirtilen suçlarla ilgili dâvâlara bakmak üzere İstiklâl Mahkemelerinin kurulması kararlaştırıldı.

Bu mahkemelerin kararları kesin olup, temyiz yâhut îtiraz yolu kapalıydı. Mahkemeler kararlarından sorumlu değildi. Mahkeme üyeleri hükümlerini vicdânî kanâatlerine göre vereceklerdi. Eylül-Ekim 1920’de Ankara, Diyarbakır, Eskişehir, Isparta, Kastamonu, Konya, Pozantı ve Sivas’ta sekiz ayrı İstiklâl Mahkemesi kuruldu. Bu mahkemelerin üyeliklerine Kılıç Ali Bey, Topçu İhsan (Eryavuz), Rasih Hoca (Kaplan), Muhittin Baba (Pars), Hamdi Namık (Gör), Hüsrev Sami (Kızıldoğan), Şeyh Servet Efendi, Tevfik Rüştü (Aras), Mustafa Necâti, Abdülkâdir Kemâli (Öğütçü) ve Refik Şevket gibi milletvekilleri seçildiler. Özellikle Kel Ali, Kılıç Ali ve Necip Ali idâm kararı vermekte meşhurdular. Üç Aliler olarak tanınırlar.

17 Şubat 1921’de Ankara İstiklâl Mahkemesi dışındaki mahkemelerin görevlerine son verildiyse de 23 Temmuzda beş ayrı bölgede İstiklâl Mahkemelerinin yeniden kurulması kararlaştırıldı. İstiklâl mahkemelerinin bu dönemdeki çalışmaları 20 Temmuz 1922’de sona erdi.

Cumhûriyetin îlânından hemen sonra İstanbul basınında hilâfet taraflısı yayınlar çıkması üzerine 8 Aralık 1923’teİstanbul İstiklâl Mahkemesi kuruldu. Şeyh Sait Ayaklanmasının ardından 1925 Martında Ankara ve Doğu Anadolu’da çalışmak üzere iki İstiklâl Mahkemesi daha kuruldu. Bu dönemlerde idâreye muhâlefet eden gazeteciler, eskiden dahi olsa inkılaplar hakkında yazı yazmış olan ilim adamları, Terakki Perver Cumhuriyet Fırkası mensupları, İttihat ve Terakki Cemiyetinin yöneticileri ve adı devrimlere karşı olarak çıkan pekçok şahıs yargılandı ve îdam da dâhil ağır cezâlara çarptırıldılar. Bunlardan doğuda vazîfe gören İstiklâl Mahkemesi bir günde 47 îdam cezâsı vererek rekor kırmıştır.

İstiklâl Mahkemeleri 7 Mart 1927’de görevlerine son verilerek kaldırıldı. İstiklâl Mahkemeleriyle ilgili yasa hükümleri ise çok partili hayâta geçiş döneminde 4 Mayıs 1949’da Demokrat Parti milletvekillerinin teklifiyle yürürlükten kaldırıldı.

İstiklâl Mahkemelerinin ilk üç yıllık süresi içinde (1920-1923) yargıladıkları insan sayısı 60.000’i buldu. Bunlardan 3000’i îdam, 2000’i kalebentlik ve kürek cezâlarına çarptırılmış, 10.000 kadarı berâat etmiş, diğerleri de para ve hapis cezâlarına çarptırılmışlardır. İstiklâl Mahkemeleri çalışmalarının bu ilk devresine âit dosyaların âkıbeti meçhuldür. Bu devrede kurulan yirmi üç İstiklâl Mahkemesinden hangilerinin dosyaları mevcut, hangilerinin ki kayıp bilinememektedir.

Ancak İstiklâl Mahkemeleri hakkında o devirde görev yapmış olanların yayınladıkları hâtıratlardan bilgi sâhibi olunabilmektedir. Bunlardan İbrâhim Arvas’ın hâtıratına göre: “Elazığ’da çeşitli suçlarla mahkemeye sevk edilenler îdam cezâsına çarptırılıyor ve sonra da 500 altın getirmesi karşılığında serbest bırakılıyordu. Bu sûretle Şark İstiklâl Mahkemesi Reisliğinden Ankara’ya dönen AliSaib Beyin yanında 60.000 altını olmuştu.”

Cumhûriyetin îlânından sonra teşkil olunan İstiklâl Mahkemelerinin çalışmalarına âit dosyalar meclis arşivinde bulunmaktadır. Bu arşivlerin, târihçilerin araştırmalarına açılması ile İstiklal Mahkemelerinin çalışmaları ve kararları hakkında daha sıhhatli bilgiler edinilebilecektir.

İstiklâl Mahkemelerinde yargılanan bâzı kimselerin suçları kânun çıkmadan önceki dönemlere âit olduğu halde, hattâ ortada hiçbir suç olmadığı halde yargılama yapılmıştır. Bunlardan en çok mağdur olanı İskilipli Âtıf Efendi (Hoca)dir.

Bu zât, Frenk Mukallitliği ve Şapka isimli bir eser yazmıştır. Bu eser, İstanbul Millî Eğitim Müdürlüğünün izniyle yayınlanmıştır. Eserin yayınlanmasından çok sonra çıkarılan kânunla kurulan İstiklâl Mahkemeleri bu zâtı da muhâkeme etmiştir. Savcı üç yıl hapsini istediği halde, muhâkeme idâma mahkum ederek infaz ettirmiştir. Bu durum 1924 Anayasasına ve Cezâ Hukûkunun en temel ilkelerinden biri olan “Suç ve Cezâların geçmişe yürümezliği” ilkesine açıkça aykırıydı.

Ayrıca İstiklâl Mahkemelerince verilen îdâm cezâları Kolordu komutanlıklarınca tasdik edilerek infaz edilmiştir. Halbuki bu tasdik yetkisi 1924 Anayasasının 26. maddesine göre açıkça TBMM’ye âit bir yetkidir.

Netice îtibâriyle bu mahkemeler gerek kuruluş, gerekse çalışma düzenleri îtibâriyle Anayasaya açıkça aykırıydılar. Mecliste bir çok hukukçu bulunduğu halde mahkeme üyeliğine özellikle hukukçu olmayan kimselerin seçilmiş olması izâhı mümkün olmayan bir durumdur.

İSTİKLÂL MARŞI

Alm. Türk Nationalhymne (f), Fr. hymne (m) national turc, İng. TheTurkish National Anthem. Bir milletin varlığını ve istiklâlini gösteren millî sembollerinden biri. Bayrak da böyle bir semboldür. İstiklâl marşları, sembolü olduğu milletin husûsiyetlerini övücü bir dille anlatan bir güfteye ve özel bir besteye sâhiptirler. Milletlerin millî günlerinde, resmî törenlerde, çeşitli milletlerarası karşılaşmalarda çalınıp söylenmektedir. İstiklâl marşının çalınıp söylendiğini duyan herkesin saygı duruşuna geçmesi mecbûrîdir.

Türk İstiklâl Marşını Mehmed Âkif Ersoy yazmış Zeki Üngör bestelemiştir. İstiklâl Marşı, Millî Mücâdelede henüz ilk zaferlerin elde edilmediği bir zamanda yazılmıştır. Vatanın kurtarılması savaşında şiirin mânevî bir kudret olduğunu gözönünde tutan Garp Cephesi Kumandanlığı, askerleri şevklendirmek üzere bir marş yazılmasını arzu etmiş ve Maarif Vekâletince bu hususta bir müsâbaka açılmıştı. Yarışmaya 724 şiir gelmişti. Fakat, bunlar arasında istenilen şiir yoktu. Böyle bir destanî şiiri yazacakların başında Mehmed Âkif, ilk akla gelen şâirdi. Amma o, müsâbakaya katılmamıştı. Çünkü, kazanacak sanatkâra mükâfât verilecekti. Âkif, “vatanın kurtulacağı, hürriyet ve istiklâlimize kavuşacağımız” gibi hususlarda millî duyguların para ile haykırılamayacağı düşüncesiyle yarışmaya iştirak etmemişti. Devrin Maarif Vekili Hamdullah Suphi (Tanrıöver) durumu öğrenince, Âkif’e bir mektup göndererek iştirak etmemesindeki sebebin ortadan kaldırılacağını “matlûb şiiri vücude getirmesinin maksadın husûlü için son çâre olduğunu” ifâde etti ve “memleketi bu müessir telkin ve tehyic vâsıtasından mahrûm bırakmamasını” ricâ etti. Bunun üzerine Millî Mücâdeleye başından beri katılan, vilâyetleri dolaşarak halkı aydınlatan, “Sevr Muâhedesi paçavrasının yırtılması gerektiğini”söyleyen ve marşın heyecanını daha savaşın başından beri gönlünde taşıyan şâir, birkaç gün içinde bunu bir şiir hâlinde dile getirdi. “Kahraman Ordumuza” ithâf edilen İstiklâl Marşı, ilk olarak Ankara’da 17 Şubat 1921 günü Hâkimiyet-i Milliyye Gazetesi’nde ve Sebîlürreşâd Mecmuâsı’nda neşredildi. 1 Mart 1921 târihinde toplanan mecliste mebusların isteği üzerine, zamanın maârif vekili Hamdullah Suphi tarafından üç kere okunan Mehmet Âkif’in şiiri, Meclisin 12 Mart 1921 târihli toplantısında resmen “millî marş” olarak kabul edildi ve ayakta dinlendi. Nakdî mükâfât orduca konulduğu için, bunu almamanın doğru olmayacağını düşünen Mehmed Âkif, o zaman için çok kıymetli olan parayı fakir kadın ve çocuklara iş öğretmek ve onları yoksulluktan kurtarmak maksadıyla kurulan bir teşekküle bağışladı.

Türk İstiklâl Marşı, dünyâ milletlerinin millî marşları içerisinde güfte bakımından belki de en güzeli ve en mânâlısıdır. Bâzı marşlar o devletin hükümdârını, başkanını övmekte, bâzı marşlar ise mübâlağalı şekilde kendi milletini göklere çıkarmaktadır. Bizim İstiklâl Marşımız ise, târih boyunca dâimâ müstakil ve hür yaşamış büyük bir milletin bu hasletini azimle, heyecanla, îmânla terennüm eden bir şiir şâheseridir. Bu eserde vatan sevgisiyle hürriyet ve istiklâl kavramları müşahhas şekilde bayrak, vatan, târih ve millet gerçekleri etrafında birleştirilmiş ve mukaddes bir “terkip” olarak ifade edilmiştir. İstiklâl Marşında milletimizin maddî ve mânevî bütün değerleri yer almaktadır.

Mehmed Âkif Ersoy’un yazdığı şiir İstiklâl Marşının güftesi olarak kabul edildikten sonra, marşın bestelenmesi için ayrı bir müsâbaka açıldı. Buna 24 besteci katıldı. Ancak bu sırada İstiklâl Savaşının çok şiddetlenmesi üzerine netice kesinleşememişti. 1924 yılında Ankara’da Millî Eğitim Bakanlığında toplanan kurul Ali Rifat Çağatay’ın bestesini seçti. Tam altı yıl boyunca bütün resmî törenlerde İstiklâl Marşı bu besteyle söylendi ve çalındı. Ancak pek beğenilmeyen bu beste 1930’da değiştirildi ve o devrin Cumhurbaşkanlığı Orkestrası Şefi Zeki Üngör’ün bestesi kabul edildi.

İstiklâl Marşı 10 kıt’a ve 41 mısradan müteşekkil olup törenlerde ilk iki kıt’ası söylenir. Tamamının metni şöyledir:

İSTİKLÂL MARŞI

Kahramân Ordumuza

Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak,

Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak.

O benim milletimin yıldızıdır, parlayacak;

O benimdir, o benim milletimindir ancak!

 

Çatma, kurbân olayım, çehreni ey nâzlı hilâl!

Kahramân ırkıma bir gül; ne bu şiddet bu celâl?

Sana olmaz dökülen kanlarımız sonra helâl.

Hakkıdır Hakk’a tapan milletimin istiklâl!

 

Ben, ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım.

Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım.

Kükremiş sel gibiyim, bendimi çiğner, aşarım;

Yırtarım dağları, enginlere sığmam, taşarım.

 

Garbın âfâkını sarmışsa çelik zırhlı duvar,

Benim îmân dolu göğsüm gibi serhaddim var.

Ulusun, korkma... Nasıl böyle bir îmânı boğar

Medeniyyet dediğin tek dişi kalmış canavâr?

 

Arkadaş, yurduma alçakları uğratma sakın!

Siper et gövdeni, dursun bu hayâsızca akın.

Doğacaktır sana va’dettiği günler Hakk’ın

Kim bilir, belki yarın, belki yarından da yakın!

 

Bastığın yerleri toprak diyerek geçme, tanı...

Düşün, altındaki binlerce kefensiz yatanı...

Sen şehîd oğlusun, incitme, yazıktır, atanı;

Verme! Dünyâları alsan da bu cennet vatanı...

 

Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki fedâ?

Şühedâ fışkıracak toprağı sıksan, şühedâ...

Cânı, cânânı, bütün vârımı alsın da Hüdâ,

Etmesin, tek, vatanımdan beni dünyâda cüdâ.

 

Rûhumun senden, ilâhî, şudur ancak emeli;

Değmesin ma’bedimin göğsüne nâmahrem eli,

Bu ezânlar ki şahâdetleri dînin temeli,

Ebedî yurdumun üstünde benim inlemeli!

 

O zaman vecd ile bin secde eder, varsa taşım;

Her cerîhamdan, ilâhî, boşanıp kanlı yaşım

Fışkırır, rûh-i mücerret gibi yerden nâşım;

O zaman yükselerek arşa değer, belki başım.

 

Dalgalan sen de şafaklar gibi ey şanlı hilâl!

Olsun artık dökülen kanlarımın hepsi helâl...

Ebediyyen sana yok, ırkıma yok izmihlâl!

Hakkıdır hür yaşamış bayrağımın hürriyet;

Hakkıdır Hakk’a tapan milletimin istiklâl...

Mehmet Âkif Ersoy

İSTİMLÂK (Kamulaştırma)

Alm. Enteignung (f) (Von Grundbesitz), Fr. expropriation (f) légale, İng. legal expropriation. Toplumun faydalanması için yapılacak hizmetlerde gerekli olan, şahıslara âit gayri menkullerin kamu tüzel kişilerce satın alınması. İstimlâk, idârî bir muâmele olmakla beraber, ferdin mülkiyet hakkının bir tahdidi olduğundan aynı zamanda adlî mevzûat dâhilindedir. Kamu tüzel kişilerin toplumun istifâdesi için yaptığı çalışmalarda, zarûret hâlinde tatbik edilir. İstimlâk sâdece gayri menkullerin satın alınmasıdır. İstimlâkın özel bir çeşidi olan devletleştirmede gayri menkullerin (taşınmaz malların) yanısıra menkullerin de (taşınır malların da) satın alınması sözkonusudur. (Bkz. Devletleştirme)

Eskilerden beri istimlâk, anayasa ve kânunlarla çok sıkı usûl ve şekil şartlarına bağlanmıştır. Mecelle’de 26 ve 1216. maddelerde bu husus açıkça belirtilmiştir. Bu maddeler: 26. madde: “Zarar-ı âmmı def için zarar-ı has ihtiyâr olunur.” (Toplumun zararını önlemek için ferdin zararı tercih edilir.) 1216. madde: “Led-el-hace emr-i Sultanî ile bir kimsenin mülkü, kıymeti ile alınıp, tarîka ilhâk olunabilir. Fakat te’diye-i semen olunmadıkça mülkü yedinden alınamaz.” (İhtiyaç hâlinde pâdişâh emriyle bir kimsenin mülkü, kıymeti ile alınıp yola katılabilir. Fakat değeri ödenmedikçe mülkü elinden alınamaz.) şeklindedir.

Memleketimizde son olarak hazırlanan ve kabul edilen 1982 Anayasasında bu husus şu şekildedir. 46. madde; Devlet ve kamu tüzel kişileri; kamu yararının gerektirdiği hallerde, karşılıklarını peşin ödemek şartıyla, özel mülkiyette bulunan taşınmaz malların tamâmını veya bir kısmını, kânunda gösterilen esas ve usûllere göre, kamulaştırmaya ve bunlar üzerinde idârî irtifaklar kurmaya yetkilidir.

Kamulaştırma bedeli, nakten ve peşin olarak ödenir. Ancak tarım reformunun uygulanması, büyük enerji ve sulama projeleri ile iskân projelerinin gerçekleştirilmesi, yeni ormanların yetiştirilmesi, kıyıların korunması ve turizm amacıyla kamulaştırılan toprakların bedellerinin ödenme şekli kânunla gösterilir. Kânunun taksitle ödemeyi öngörebileceği bu hallerde, taksitlendirme süresi beş yılı aşamaz; bu takdirde taksitler eşit olarak ödenir ve peşin ödenmeyen kısım Devlet Borçları için öngörülen en yüksek fâiz haddine bağlanır.

Kamulaştırılan topraktan, o toprağı doğrudan doğruya işleten küçük çiftçiye âit olanlarının bedeli, her hâlde peşin ödenir. Para karşılığı olarak bir arsa veya gayri menkulde gösterilebilir.

İSTİRİDYE (Ostrea)

Alm. Auster (f), Fr. Huître (m), İng. Oyster. Familyası: İstiridyegiller (Ostreidae). Yaşadığı yerler: Ilıman ve sıcak denizlerde sürüler hâlinde yaşar. Özellikleri: İki parçadan meydana gelen kabukları kalın ve katmerlidir. Parçalar eşit büyüklükte değildir. Sol kabuk çukur olup, bununla vücudunu zemine bağlar. Düz olan üst kavkı (kabuk) kapak vazifesi görür. Ömrü: 10 yıldan fazladır.Çeşitleri: 100 türü bilinmektedir. Bunlardan yalnız Avrupa, Portekiz, Japon ve Amerikan istiridyeleri avcılar tarafından avlanır.

Yumuşakçalar (Molusca) şubesinin yassısolungaçlılar sınıfından, ılıman ve sıcak denizlerde toplu hâlde yaşayan iki kabuklu bir hayvan. Zemine yapıştığı kabuk çukur ve büyük, üstteki düz ve daha küçüktür. Kabukları derinin salgısıdır. Üstleri sert ve pürüzlüdür. İstiridyeler de midyeler gibi bulundukları yerde sâbit kalırlar. Ayakları bulunmaz, yer değiştirmez. Kavkılar arasında tek kapayıcı kas vardır. Başları bulunmaz. Kalb ve sinir sistemleri vardır ve solungaç solunumu yaparlar. Kabukların aralanmasıyla sudaki oksijen solungaç tarafından kullanılır. Bu yolla sudaki bitkisel ve hayvansal planktonları (mikro organizma) da alarak beslenirler. Çoğu hermafrodit (dişi ve erkeklik özelliğine sâhip) olmakla berâber ayrı eşeyli olanları da vardır. Atlas Okyanusu ve Kuzey Amerika’nın Büyük Okyanus kıyılarında bol rastlanan Virginia istiridyelerinin bâzı türleri beşinci aya kadar erkek olarak yaşar, sonraki aylarda dişiye dönüşerek yumurtlamaya başlarlar. İstiridyeler gri bir toz biçiminde milyonlarca yumurta döker. Döllenme denizde olur. Döllenen yumurtalar birkaç gün içinde açılarak içinden çıkan larvalar bir iki gün serbestçe yüzdükten sonra sert zeminlere tutunarak yapışırlar ve hayatları boyunca aynı noktada kalırlar.

İstiridyelerin düşmanı çok olduğundan azı hayatta kalır. Deniz yıldızları, birçok balık, ahtopot, çamurlu zeminler ve kirli sular sayılarını hayli azalttığı gibi, birçok ülkede besin kaynağı olarak da kullanılır. Besin ortamı zengin bölgelerde 50 yıl kadar yaşıyabilenleri vardır. İstiridyelerin içindeki inci, bir servet kaynağıdır. Kabukları arasına kum veya kurt gibi yabancı maddeleri sedef salgılarıyla örterek inci meydana getirirler. İnci 2-3 yılda meydana gelir. Basra Körfezinde Seylan Adaları, Bahreyn Adaları çevresinde ve Kaliforniya sâhillerinde inci istiridyeleri avlanır. Hatta özel olarak inci tavlaları kurulur. Bir tek inci için bâzan bin kadar inci istiridyesi açılır. Amerika’da istiridyelerin içlerinde inci olup olmadığı röntgen ile yoklanır. Boş olanlar tekrar denize atılır. Yüksek değerli siyah inciler Meksika Körfezinden çıkarılır. İstiridyecilik, istiridye tavlalarında yapılır. İstiridye üreticileri larvaların tutulması için temiz zeminler hazırlamak zorundadır. Çünkü çamurlu tabaka onların ölümüne sebep olur. Bu maksatla istiridye kabukları veya tuğlalar kullanılır. En iyi istiridyeler akıntılı sularda yetişir. Çünkü böyle sular temiz ve bol besin taşırlar. Lağımlı sularda bulunan istiridyeler vebâ ve tifo hastalıklarına sebeb olabilir. (Bkz. İnci)

İSTİRİDYE AVCISI (Haematopus ostralegus)

Alm. Austernfischer (m), Fr. Huîtier pie (m). İng. Oyster-catcher.Familyası: Yağmurkuşugiller (Charadriidae). Yaşadığı yerler: Antartik dışındaki bütün deniz kıyılarında yaşar. Anavatanı Güney kutuptur. Özellikleri: Güvercinden biraz büyük, gaga ve ayakları pembemsi renkte bir kuş. Deniz kıyılarındaki kurtçuk ve yumuşakçalarla beslenir. Göçücüdür. Çeşitleri: 21 alt türü bilinmektedir.

Yağmurkuşugillerden 42 cm boyunda bir deniz kıyısı kuşu. Baş ve sırtları siyah, karın ve arka tarafları beyaz tüylüdür. Kanatlarında da beyaz benekler mevcuttur. Ayak ve gagaları pembemsi renktedir. Kuvvetli bacakları üçer parmaklıdır. Gaganın yanları basık olup 9 cm uzunluktadır. Gözleri parlak kırmızı renklidir. Kuluçka zamânı rengi açık kavuniçine dönüşür. Avrupa, Asya, Kuzey Afrika ve Avustralya’nın deniz kıyılarında bol rastlanır. Deniz kurtçukları ve deniz yumuşakçaları ile beslenir. İstiridyeye olan düşkünlüğünden bu adı almıştır. Midye, tarak ve istiridyelerin kabuklarının açılma kaslarını sivri gagası ile keserek kapaklarını açar ve içlerini yer. Sürüler hâlinde gezen gürültücü kuşlardır. Kış mevsimi için güneye göç ederler.

Dişiler erkeklerden daha büyüktür. Yuvasını ada ve deniz sâhillerinin kayalık ve çakıllı kısımlarında kurar. Dişisi 3-4 yumurta yumurtlar. Kuluçka süresi 25-28 gündür. Erkek ve dişi sırayla kuluçkaya yatar. Yavrularını kurtçuk ve yumuşakçalarla beslerler. Dişi ölürse erkek yavruların bakımına devâm eder. Yavrular 5 hafta içinde gelişerek yuvayı terk ederler. Yavruların tüyleri kahverengi, bacakları daha koyu, gözleri kahverengi ve gagalarının ucu siyahtır. Boyunlarında bütün yıl beyaz bir şerit bulunur. Erginlerinin de boynunda üreme mevsimi dışında böyle bir şerit vardır. İstiridye avcısı kuşuna halk arasında, “deniz çulluğu” da denir.

İstiridye avcısı kuşların 21 alt türünün 7’sinin tüyleri tamâmen siyahtır ve çoğu göçebedir.

İSTİŞÂRE

Alm. Konsultieren, Beratung, Fr. Consultation. İng. Advice, Consulting.Yapılacak bir işte, tecrübeli, emin ve bilgili kimselerle her yönden konuşmak, meşveret etmek, onlara danışmak, sormak.

İstişârenin cemiyette de mühim bir yeri vardır. Durum devlet işlerinden şahsî duruma kadar insanları ilgilendirir. Eski Türk devletlerinde istişâre yerinde kullanılan Kingeç Cemiyetlerine yer verilmiştir.

İslâmiyette de istişârenin önemi büyüktür. Peygamberimiz bile yapılacak bir işte sahâbenin fikrine baş vurmuştur. Allahü teâlâ; “Yapacağın işi önce meşveret et!” buyuruyor. Yavuz Sultan Selim’e, “Muvaffakiyetinin sırrı nedir?” diye sorulunca, şu meâldeki âyet-i kerîmeye uydum muvaffak oldum, dedi: (Ey Peygamberim!) İş husûsunda (Eshâbınla) istişâre et. Bundan sonra bir şeyi yapmaya karar verdin mi, artık Allahü teâlâya tevekkül et. Muhakkak Allahü teâlâ tevekkül edenleri sever.” (Al-i İmrân sûresi: 159)

Meşveret yâni danışmak, insanı pişman olmaktan koruyan bir kale gibidir. İstişâre yapılacak kimsenin emin olması, doğruyu söylemesi, söylenilenleri başkalarından gizlemesi lâzımdır. İnsan, malını, emniyet ettiği kimseye bıraktığı gibi, doğru söyleyeceğine emîn olduğu kimse ile istişâre eder, danışır. Meşveret olunacak kimsenin, insanların hâlini, zamânın ve memleketin şartlarını bilmesi lâzımdır. Buna “siyâset bilgisi”denir. Bundan başka aklı, fikri kuvvetli, ileriyi gören, hattâ sıhhati yerinde olması gerekir. Bu şartları taşımayan kimselerle istişâre yapmak uygun değildir. İstişâreden sonra bir işe karar verildi mi bir daha karar değiştirilmez. Zîrâ Allahü teâlâ istişârede bereket yaratır. Hadîs-i şerîfte; “İstişâre eden pişman olmaz. İstihâre eden zarar etmez.” buyruldu.

İSVEÇ

DEVLETİN ADI

İsveç Krallığı

BAŞŞEHRİ    

Stockholm

NÜFÛSU       

8.673.000

YÜZÖLÇÜMÜ 

449.964 km2

RESMÎ DİLİ   

İsveççe

DÎNİ  

Hıristiyanlık

PARA BİRİMİ 

Kron

Avrupa’nın kuzey batısında, Fin-İskandinav yaylasının bir kısmını kaplayan, bembeyaz karlarla ve yemyeşil tabiatla örtülü bir devlet. Kuzeydoğusunda Finlandiya, kuzeybatı ve batısında Norveç, doğusunda Baltık Denizi ile Botni Körfezi, güneybatısında Skagerrak ve Kattegat vardır.

Târihi

İsveç’e ilk insan yerleşmeleri, eldeki belgelere göre M.Ö. 800 yıllarında İsveç’in güney ucunda görülmüştür. İlk İsveçliler zamanla kuzeye doğru yayılmaya başlamışlardır. Sonraları ticâret yapmak için Akdeniz’e açılmışlar, Romalılarla ticârî ilişkiler kurmuşlardır. İsveç’in adı Svear kabilelerinden gelir. Ülkenin başlangıç târihinde ülkenin güneyinde yerleşmiş olan Gotarlarla Svearlar arasında uzun süreli çatışmalar olmuştur. Svearların Gotarları Brevalla’da yenmesiyle İsveç Krallığı kurulmuştur. İsveç’e M.S. 4. yüzyıldan başlayarak bâzı Germen kabileleri göç etmişlerdir. Dokuzuncu yüzyılda İsveç kralları Normanların Batı Avrupa’ya yaptıkları akınlara katıldılar. Ama asıl gâyeleri doğuda bir takım topraklar elde etmekti. Doğuya yönelen İsveçliler Novgorod ve Kiev’i ele geçirerek, buralarda birer prenslik kurdular. Onuncu ve on birinci yüzyıllarda Norveç ve Danimarka ile aralıklı çatışmalara girdiler. On birinci yüzyılda Hıristiyanlık İsveç’te resmî din olarak kabul edildi. On ikinci yüzyılda kral olan Aziz Erik, Finlandiya’yı topraklarına kattı. On üçüncü yüzyılda ise, dört İskandinav ülkesi (İsveç, Norveç, Danimarka ve Finlandiya) Kalman Birliği adı ile bir tek otorite altında toplandılar (1397).

Kalman Birliği yaklaşık 125 yıl sürdü. Danimarka ile İsveç arasındaki zıtlaşmalar yoğunlaşınca, İsveç Kralı Gustaf Vafa, Danimarkalıları İsveç’ten kovarak birliğe son verdi. 1523’te İsveç Kralı Gustaf Vafa, İsveç’in bağımsızlığını îlân etti. 1520’lerde başlayan Lutherci Reform hareketleri başarıya ulaşınca, 1529’da Roma ile ilişkileri kesildi. Bunu tâkip eden 200 yıl içinde İsveç; Danimarka, Polonya ve Rusya’yla Baltık egemenliği için birçok savaşlar yapmıştır. Kral İkinci Gustaf Danimarka’yla barış imzalamış, Polonya Prusyasını ele geçirmiş, 30 yıl savaşlarına önemli katkıda bulunmuştur. Vestfalya Antlaşması ile (1648) İsveç büyük bir devlet olmuştur. Baltık Denizindeki hâkimiyeti, Ruslara Poltava’da İsveç orduları yenilince son bulmuştur (1709). Napolyon’un generallerinden Jean Buptiste Bernadotte 1818 yılında Ondördüncü Karl adıylaİsveç kralı olmuştur. Bugün İsveç’te hüküm süren kral âilesi bu soydandır. On dördüncü Karl döneminde İsveç ile Norveç birleşmiş bu birleşme 1905 yılında barışcı bir biçimde son bulmuştur. İsveç Birinci ve İkinci Dünyâ Savaşlarında tarafsız olarak kalmıştır. Günümüzde tarafsız politikasına ters düşeceği için Nato ve AET’ye girmemektedir. İsveç bugün Anayasal bir Monarşi ile idâre edilmektedir.

Fizikî Yapı

İsveç, İskandinav Yarımadasının 5/8’ini kaplar. İnce, uzun bir ülkedir. Kuzey kesimi kutup çemberinin içinde kalır. İsveç, İskandinav Yarımadasının güneyini kaplayan bir ırmaklar ve göller bölgesidir. Ülkede irili ufaklı 96.000 kadar göl vardır. İsveç’in kuzeybatısı dağlıktır. Kjölen Dağları ve İskandinav Alplerinin doğu yamaçları bu kesimdedir. Kjölen Dağları üzerinde İsveç’in en yüksek tepesi olan Kebneka (2123 m) bulunur. Kuzey bölgesi birçok ırmakla doludur. Bu ırmaklar güneyde Bothnia Körfezine dökülürler. Başlıca ırmakları; Klar, Une, Angerman, Dal, İndals, Pite, Lule, Kalij, Torne ve Skellette’dir. Kjölen Dağlarının yüksek yamaçlarında yüzlerce küçük buzul ovaları vardır. Norland Bothnia Körfezinde Kjölen Dağlarına kadar kat kat sıralanmış bir yayla dizisi bulunur. Büyük göller bölgesini birçok göl meydana getirmiştir. Bu göllerden en büyüğü 5545 km2lik Vanern Gölüdür. Diğer önemli gölleri ise Vattern, Jalmar ve Malar’dır. Kumsal sâhili olan Czania dışında İsveç kıyıları çoğunlukla kayalık ve küçük adalarla doludur. Baltık Denizinde bulunan Scania, Gotland ve Oland adaları tortul asıllı engebesiz ve düz topraklardan meydana gelmiştir.

İklim

İskandinav Dağlarının Atlas Okyanusu etkisinden koruduğuİsveç’in iklimi serttir. İklim güney ve kuzeyde iki ayrı karakter taşır. Güney yarıda Orta Avrupa iklimi, Kuzey yarıda ise Doğu Avrupa iklimi hâkimdir. Doğu bölümü Sovyetler Birliği yönünden gelen soğuk rüzgârların etkisi altındadır. Bu bölgede kış mevsimi uzun, yaz mevsimi kısadır. Kuzeyde yıllık ısı ortalaması +3, güneyde ise +7°C dir. En kuzeyde Ocak ayı -15°C, Haziran ayında ise +12°C dolayındadır. Yıllık yağış ortalaması güneybatıda 600 mm, kuzeyde ise 400 mm arasındadır.

Tabiî Kaynakları

Bitki örtüsü: İsveç’in yarısından fazlası % 55’i ormanlarla kaplıdır. Sık orman bölgelerinde en çok yetişen ağaç; gürgen, çam, ladin ve huş türleridir. Güneyde kışın yapraklarını döken orman ağaçları mevcuttur. Kuzeyde yüksek arazide orman bölgesi sona erip yerini kırlara ve açık alanlara bırakır. Lapland bölgesinde kutup bitkileri vardır. Bunlar bodur kayın ağaçları, seyrek çalılar ve tundralardır.

Mâdenler: İsveç mâden kaynakları bakımından zengin bir ülkedir. Özellikle demir filizi ilk sırayı alır. Bakır ve çinko bakımından zengin olan İsveç’te ayrıca altın, gümüş, volfram, nikel ve kömür yatakları bulunur.

Nüfus ve Sosyal Hayat

İsveç nüfûsu 8.673.000’dir. Nüfûsun hemen hemen bütün kısmı Germen asıllıdır. Nüfûsun 9 83’ü şehirlerde geri kalanı köylerde yaşar. İsveç’te km2ye 19 kişi düşer. Başlıca şehirleri Stockholm, Göteburg, Malmö ve Upsala’dır.

Dîni: Halkın yaklaşık % 90’ı Protestandır. Protestanlık devletin resmî dîni sayılmaktadır.

Eğitimi: İsveç’te 7 ile 16 yaş arasında eğitim mecbûrîdir. Okur-yazar oranı yaklaşık % 100’dür. Altı tane üniversite vardır. Bunlardan en önemlisi olan Upsala üniversitesi eski târihlerde kurulmuştur.

Siyâsî Hayat

İsveç, Anayasaya dayalı bir Monarşi ile yönetilmektedir. Kral sınırlı yetkilere sahiptir. Yürütme yetkisi bakanlar kurulunca kullanılır. İsveç Parlamentosu “Riksdag” 349 üyeli bir tek meclisten meydana gelir. Parlamento üyeleri her üç yılda bir yapılan seçimlerle seçilir. İsveç mahallî idare olarak 278 belediyeye bölünmüştür. Bu belediyeler 24 ayrı bölgede toplanır.

Ekonomi

Yarısı çam ormanlarıyla kaplı olan, verimli su gücüne, demir filizine, uranyuma ve diğer minerallere sahip olan İsveç çok yönlü bir hammadde ve onun işlenmesini sağlayan bir sanâyiye sâhiptir.

Tarım: İsveç’te tarım yapılabilen alanlar toplam arazinin % 9’undan ibârettir. Fakat ülkenin besin ihtiyâcının % 90’ını bu topraklardan karşılamaktadır. Nüfûsun % 7’si tarımla uğraşmaktadır. Tarım alanları az olmasına rağmen modern teknikler uygulandığı için, en yüksek verim elde edilir. İsveç’te tahıl üretiminin başında yulaf gelir. Yetiştirdiği ürünler arasında, çavdar, buğday, arpa, patates ve pancar ön sırayı alır.

Hayvancılık: İsveç topraklarının % 2’sinden azı otlaktır. Hayvancılık devlet tarafından desteklenmektedir. Yetiştirilen hayvanlarla ülkenin et, süt, tereyağ, peynir ve yumurta ihtiyacı karşılanmaktadır. Balıkçılık kıyılarda ve göllerde yapılır. Önemli bir gelir kaynağıdır.

Sanayi: İsveç’in sanâyi kalkınması mâden kaynaklarına dayanır. Çok bol ve çeşitli mâden kaynaklarının başlıcası demir yatakları olup, dünyâ demir üretiminin % 25’ini İsveç sağlar. Ayrıca ülkede manganez, altın, bakır, gümüş ve kömür çıkar. Yeşil altın olarak bilinen ormanlar kereste ve kağıt hamuru ihtiyâcını karşılar. Ülkenin nehirlerinden elde edilen elektrik enerjisi, ülkenin sanâyii için gerekli olan enerjiyi sağlar.

İsveç’in belli başlı sanayi ürünleri, makina, taşıt araçları, gemi inşâası (dünyâ üretiminde üçüncü), elektronik donanım, telefon, uçak, harp araçları, lokomotif, bilyalı yataklardır. Bütün bu sanâyi fabrikaları özellikle başşehir Stockholm ve Göteburg çevresinde yoğunlaşır. Malmö’da dokumacılık, Örebro’da dericilik, Helsingborg’da kauçuk sanayi gelişmiştir. Ülke mobilya, porselen ve camcılık açısından milletlerarası bir üne sâhiptir. Ülke işgücünün % 29’u ağır sanâyi ve mâdencilik kesiminde çalışmaktadır.

Ticâret: İsveç özellikle besin maddesi (meyve ve tahıl), yağ, hammaddeler (kömür, krom, manganez, petrol, tuz, potas, kauçuk, yün ve pamuk vb.) alır. İhraç ettiği ürünler arasında kereste, kağıt hamuru, demir filizi, makina, çeşitli âletler, kibrit, kağıt, motorlu taşıtlar, silâh ve gemi bulunur. Ticâret yaptığı ülkelerin başında Norveç, İngiltere, Batı Almanya ve ABD gelir.

Ulaşım: Ülkede karayollarının uzunluğu 184.094 km’dir. Demiryollarının uzunluğu ise 12.005 km olup, bunun 11.377 kilometresi devlete âittir. 7583 kilometresinde elektrikli trenler çalışır. Hava ulaşımını ise İskandinavya hava yolları ile sağlamaktadır.

Deniz ticâret filosunda 3,76 milyon gross tonluk 502 gemi bulunur. En büyük limanları Stockholm ve Göteborg’dur.