İSTANBUL
İlin Kimliği
Yüzölçümü : 5712 km2
Nüfûsu :7.309.190
İlçeleri : Adalar, Avcılar, Bağcılar, Bahçelievler, Bakırköy, Bayrampaşa, Beşiktaş, Beykoz, Beyoğlu, Eminönü, Eyüp, Fâtih, Gaziosmanpaşa, Güngören, Kadıköy, Kâğıthâne, Kartal, Küçükçekmece, Maltepe, Pendik, Sarıyer, Sultanbeyli, Şişli, Tuzla, Ümrâniye, Üsküdar, Zeytinburnu, Büyükçekmece, Çatalca, Silivri, Şile,Yalova.
Türkiye’nin birinci büyük şehri. Tabiî güzelliği ile dünyânın incisi olan İstanbul, Marmara bölgesinde, doğusunda Kocaeli, güneyinde Marmara Denizi ve Bursa, batısında Tekirdağ ve Kırklareli, kuzeyinde Karadeniz ile çevrilidir. 28°01’ ve 29°55’ doğu boylamları ile 41°33’ ve 40°28’ kuzey enlemleri arasında yer alır. İstanbul, Asya ve Avrupa kıtasında toprakları olan ve iki kıtanın kucaklaştığı yegâne şehirdir. Karadeniz’le Marmara Denizini birleştiren İstanbul Boğazı, Asya ile Avrupa’yı birbirinden ayırdığı gibi, şehri de ikiye böler. Trafik numarası 34’tür.
İsminin Menşei
İstanbul ismi, aslında “İslâmbol” “yâni “Müslümanı bol” kelimesinden gelir. Türk ilim adamları, Osmanlı Devletinin son günlerine kadar mektup zarflarının üzerinde ve eserlerinde “İslâmbol” kelimesini kullanmışlardır. Sultan Üçüncü Ahmed zamânında basılan paralarda ve Sultan Üçüncü Selim devrine kadar sikkelerin bir kısmında ve paraların hepsinde “İslâmbol” diye yazılıdır. İstanbul’un “İslâmbol”dan başka çeşitli isimleri vardır. “Sultanşehir”, “Beldet-üt-Tayyibe” “Dergâh-ı Selâtin”, “Derseâdet”, “Âsitâne”, “Dâr-ül-İslâm”, “Dâr-ül-Hilâfe”, “Dâr-üs-Seâde”, “Âsitâne-i Devlet”, “Pây-ı Taht-ı Saltanat”, “Aziz İstanbul” gibi isimlerle anılmış olup, bunlardan bir veya bir kaçı birlikte de kullanılmıştır. Osmanlılardan önce“Byzantion”, Deutra-Roma”, “Roma Nea”, “Konstantinopolis”, “Bulin”, “Astanbulin”, ve “İstimbuli” isimleri ile anılmıştır. Osmanlı fethi öncesinde, Müslümanlar arasındaki adı ise, “Kostantiniyye”dir. Evliyâ Çelebi, İstanbul’un Peygamber efendimizin dünyâyı teşriflerinden 1600 sene önce, Dâvûd aleyhisselâmın oğlu hazret-i Süleymân tarafından kurulduğunu rivâyet eder.
Batılı kaynaklarda ise; önceleri bir balıkçı köyü olan İstanbul’un M.Ö. 658’de Mageryalı “Byzans” tarafından genişletilerek şehir hâline getirildiği ve bundan dolayı “Byzantion” ismi ile anıldığı ve Roma İmparatoru Constantinius’un şehri büyütürek “Constantinopolis” adıyla Roma İmparatorluğu’na başkent yaptığı yazılıdır. Aynı kaynaklar, İstanbul isminin de, “Eisten-Polis” kelimesinden geldiğini rivâyet etmektedirler.
Târihi
İstanbul’un târihi çok eski çağlara dayanır. Nitekim Kadıköy’ün Fikirtepe semtinde yapılan kazılarda M.Ö. 3000 senelerine âit âletler ve iskeletler bulunmuştur. İstanbul’un ilk sâkinleri, Traklardır. Bilâhare Rumlardan bir kafile Megare şehrinden “Byzans” idâresinde bu bölgeye gelirken Sarayburnu-Ahırkapı arasında “Bizantion” (Bizans) şehrini M.Ö. 657-658’de kurmuşlardır. Balıkçılık ve çiftçilikle geçinen bu şehir sâkinleri, kısa zamanda zenginleşmişler ve şehir Boğaz’dan geçen gemilerin uğradığı bir ticâret merkezi olmuştur. İlk surlar “Bizas” (Vizas) tarafından M.Ö. 7. asırda yapılmıştır.
Roma İmparatoru Constantinus bu şehri genişletip 7 tepe üzerine inşâ ederek M.S. 324’te başkent yapmış ve şehre kendi ismini vermiştir. Haliç’ten Cerrahpaşa semtine kadar surlar yaptırmıştır. M.S. 395’te Roma İmparatorluğu ikiye bölününce bu şehir, Doğu Roma İmparatorluğunun (Bizans) başkenti olmuştur. İstanbul’a “Deutera Rome” (İkinci Roma) da denmiştir. İstanbul’u 447 senesinde Türk Hun imparatoru Attila kuşattı. Yapılan anlaşma netîcesinde Bizans’ı yıllık vergiye bağladı. Avar Türkleri 616’da İstanbul önlerine geldiler. 626’da İstanbul’u kuşattılar. Aynı târihte Sâsânîler de, Kadıköy-Üsküdar’da kuşatmaya katıldılar. Bizans ağır şartlarla sulh anlaşması imzâlıyarak bu kuşatmadan kurtuldu.
Hazret-i Peygamberin İstanbul’un fethedileceğine dâir müjdesi ve şehri fethedecek emir ve askerleri medh etmesi, asırlar boyunca bütün İslâm ordularının gönlünü tutuşturarak, onların îmân seli hâlinde dalga dalga bu şehre akmalarına sebeb oldu. Nitekim üçüncü halîfe hazret-i Osman’ın hilâfeti zamânında, Sûriye vâlisi olan hazret-i Muâviye, Bizans’a karşı ilk deniz seferini başlattı. Bizans donanmasını Finike’de 655 senesinde yendi. 668-669 senesinde İslâm orduları İstanbul’u kuşattılar. Bu kuşatmaya Peygamber efendimizin (sallallahü aleyhi ve sellem) sancaktârı Hâlid bin Zeyd Ebû Eyyûb-i Ensârî (radıyallahü anh) ile pekçok Sahâbe-i kirâm (radıyallahü anhüm) ve hazret-i Muâviye’nin oğlu Yezid katıldılar. O esnâda 80 yaşında bulunan Eyyûb Sultan hazretleri (Ebû Eyyûb-i Ensârî radıyallahü anh) şehid oldu (Bkz: Ebû Eyyûb-i Ensârî). Yine hazret-i Muâviye devrinde İstanbul ikinci defâ kuşatıldı (673-680) ise de “Gregeois” adı verilen Rum ateşinin verdirdiği zâyiatlar sebebiyle kuşatma kaldırıldı.
Emevî’ler devrinde Halîfe Süleymân zamânında 713-717 arasında İslâm orduları Mesleme emrinde, İstanbul’u kuşatmışlar ve şehir düşme hâline gelmişken, netîce alınamamıştır. 781 senesinde Hârun-Reşid şehri muhâsara etmişse de, senelik vergiye bağlayıp geri çekilmiştir. 813 senesinde Bulgar Türkleri lideri Kurum Han, Bizans ordusunu Edirne Meydan Muhârebesinde imhâ etti, fakat surları aşamadı. 1090’da Peçenek Türkleri Küçükçekmece’ye kadar geldiler, şehri kuşattılar. Şehir düşmek üzereydi. Bizanslılar Kuman Türkleri ile anlaştılar. Kuman Türkleri, Peçenek Türklerini yenerek İstanbul’u kurtardılar. 1071 Malazgirt Zaferinden birkaç sene sonra Selçuklu Türkleri, Üsküdar önlerine geldiler. İznik’i başkent yaptılar. Bu sırada Haçlı Seferleri başladı. Böylece İstanbul’un fethi ve Türklerin Avrupa kıtasına çıkması, 3.5 asır engellenmiş oldu. Anadolu’da Türkiye Selçukluları Devletini kuran Anadolu Fâtihi Süleymân Şah, 1080 senesinde bir bahar günü Üsküdar tepelerinden birinin üzerinde İstanbul’u seyrettikten sonra şehâdet parmağı ile İstanbul’u göstererek, şu veciz ve mânâlı konuşmayı yaptı:
“Bu güzel belde neden bizim olmasın? Neden gazâ meydanlarında zaferden zafere koşturduğumuz bayraklarımız bu muhteşem şehrin surları üzerinde dalgalanmasın? Neden ümmeti olmakla şereflendiğimiz, yolunda olmayı hayâtımızın gâyesi bildiğimiz, âlemlere rahmet olarak gönderilen, hak ve son Peygamber, şan ve şerefi çok yüce olan sevgili Peygamber efendimizin sevgisine lâyık serdar ben, bu sevgiye layık askerler siz olmayasınız?”
Haçlı seferlerinin dördüncüsü, 16 Nisan 1204’te, Bizans’ı Türklerden kurtarmak gâyesiyle tertip edildi. Haçlı ordusu şiddetli bir savaştan sonra İstanbul’a girdi. Bu orduda bulunan fakir Avrupalı askerlerin İstanbul’un zenginliği karşısında gözleri kamaştı. Üç gün üç gece şehri yağma edip 10 binlerce Bizanslıyı öldürdüler. Şehrin eserlerini yakıp yıktılar. Kıymetli eşyâları yağma ettiler. Kadınların ırzına tecâvüz ettiler. Bu barbarlığa, askerlerle birlikte Katolik râhip ve papazları da katıldılar. 1204-1261 arasında Haçlı Ordusu İstanbul’u harâbe hâline getirmiştir. 1261’de Paleologoslar emrindeki Bizanslılar, Lâtinleri kovdular. Bizans İmparatorluğunun başkentini İznik’ten yeniden İstanbul’a taşıdılar. Haçlı seferleri bitince Bizans ile Osmanlılar karşı karşıya kaldılar.
Osmanlı Devletinin ikinci sultanı Orhan Gâzi Üsküdar’a geldi. Bizans İmparatoru ile görüştü. Bizans İmparatorunun İstanbul’a dâvetini kabul etmedi. 1390 ilkbaharında Yıldırım Bâyezîd İstanbul’u kuşattı ise de, vergi karşılığı kuşatmayı kaldırdı. Yıldırım Bâyezîd Anadolu Hisarını yaptırarak, 1397’de İstanbul’u tekrar ablukaya aldı. İstanbul’u feth için kararlıydı. Tîmûr ile 1402’de yaptığı Ankara Savaşı, bu fethi, yarım asır geriye attı. Yıldırım Bâyezîd’in oğlu Mûsâ Çelebi, 1411’de İstanbul’u muhâsara etti, fakat alamadı. Yıldırım’ın torunu Sultan İkinci Murâd, 1422 senesinde (15 Haziran 24 Ağustos arasında) İstanbul’u kuşattı. İstanbul’un düşmesi an meselesiydi. Bizans, Roma kilisesi ve İran’ın işbirliğiyle Anadolu’da büyük bir isyân çıkarıldı. Bunun üzerine İkinci Murâd Osmanlı ordusunu kuşatmadan alıp, Anadolu’ya gönderdi. Son defâ kuşatıp, şehri fetheden Fâtih Sultan Mehmed Hanın ilk icraatı Anadolu Hisarı karşısına Rumeli Hisarı (Boğazkesen Hisarı)nı inşâ ederek, İstanbul Boğazını kontrolu altına almak oldu. Boğaz’dan Türklerin izni olmadan geçmek imkânsız hâle getirildi. Anadolu Hisarını tâmir ettirdi. Matematik, balistik ilminde bir dehâ olan Sultan İkinci Mehmed Han, plânlarını kendisinin çizdiği büyük toplar döktürdü. Bizans ve Venedik donanması Haliç’te olup, Türk donanmasına nazaran çok güçlüydü. Fâtih, Osmanlı donanmasını geceleyin karadan yürüterek Haliç’e indirdi.
Nihâyet bu güzel şehir, 29 Mayıs 1453 Salı sabahı, Osmanlı ordusunun yaptığı son bir hücumla fethedildi. Böylece, hazret-i Peygamberin asırlardır, İslâm ordularını arkası gelmez dalgalar hâlinde İstanbul’a sevkeden müjdesi gerçekleşmiş, Roma İmparatorluğu da târihe gömülmüş oluyordu.
İstanbul fethini gören bir Hıristiyan târihçi, Fâtih Sultan Mehmed Han için: “Sonunda o kahraman Türk, 74 imparator tarafından savunulan muhteşem İstanbul’u aldı. Fâtih, şan ve şeref bakımından, İskender’i ve Roma’yı geçmiş oldu.” demekten kendini alamadı. Trabzonlu Georgis ise: “İkinci Mehmed şüphesiz Kiros’tan, İskender’den ve Sezar’dan büyüktür...” Bizans târihçisi Prens Dukas ise; “Böyle bir hârikayı kim gördü ve kim işitti. İkinci Mehmed, karayı denize tahvil etti ve gemileri dalgalar yerine dağların tepelerinden geçirdi.” demektedirler.
İstanbul’un fethi, Türk târihinin en mühim hâdisesi ve Türklerin târihte kazandığı zaferlerin en muhteşemidir. Bütün İslâm dünyâsını da büyük bir sevince boğan bu fetih dolayısıyla günlerce süren şenlikler yapılmış, câmilerde şehidlerin rûhlarına hatimler okunmuştur. Târih boyunca 26 defâ kuşatılmış olan İstanbul’un fethinin Fâtih Sultan Mehmed Hana nasip olması, şüphesiz bir “Kader-i İlâhî” idi. (Bkz. İstanbul’un Fethi)
1453’ten sonra yaklaşık beş asır, hemen her sokağı yeni baştan îmâr edilen İstanbul, târihinin en parlak günlerini yaşadı. Ufuklarını dantel gibi ören minâreler ve kubbelerle, dünyânın hiçbir şehrine nasip olmayan bir güzelliğe büründü. Türk milletinin elinde, gönüllerdeki İslâm îmânı ve aşkı her karış toprağına nakşedilerek Türk-İslâm medeniyet ve kültürünün merkezi oldu. Yirminci asır başlarında, İttihat ve Terakkî ileri gelenlerinin mâcerâcı politikası netîcesinde, Osmanlı Devleti emri vâki ile Birinci Dünyâ Savaşına katıldı. Îtilaf devletleri 5 savaş gemisi ile İstanbul’a gelerek, İstanbul 13 Kasım 1918’den 2 Ekim 1923’e kadar işgâl kuvvetleri elinde acı günler yaşadı. İstiklâl Harbinden sonra İstanbul’u işgâl için gelen gemiler, şerefli Türk Bayrağını selâmlayarak gittiler.
İstanbul ilk olarak yedi tepe üzerinde kurulmuştur. İstanbul ambleminde de yer alan bu tepe şunlardır: 1) Topkapı Sarayı: Ayasofya ve Sultanahmed Câmiinin bulunduğu tepe. 2) Çemberlitaş ve Nuruosmaniye câmilerinin bulunduğu tepe. 3) Bâyezîd Câmii, Süleymâniye Câmii ve Üniversitenin merkez binâsının bulunduğu tepe. 4) Fâtih Câmiinin bulunduğu tepe. 5) Çarşamba’da Sultan Selim Câmiinin bulunduğu tepe. 6) Edirnekapı’da Mihrimah Câmiinin bulunduğu tepe. 7) Altınmermer (Samatya) Tepesidir.
İstanbul için pekçok şâir asırlar boyunca nefis şiirler yazmış, bu muhteşem beldenin güzelliklerini, üstünlüklerini dile getirmeye çalışmıştır. Bunlar arasında Divan şâirlerinden Nedim’in:
Bu şehr-i Stanbul ki bî-misl-ü bahâdır
Bir sengine yekpâre Acem mülkü fedâdır
Bir gevher-i yekpâre iki bahr arasında
Hurşîd-i cihan-tâb ile tartılsa sezâdır
Câmilerinin her biri bir kûh-i tecellî
Ebrû-yi melek, andaki mihrâb-ı duâdır
Mescidlerinin her biri, bir lücce-i envâr
Kandilleri meh gibi lebrîz-i ziyâdır
beyitleri meşhur olmuştur. Son devir şâirlerinden Yahyâ Kemâl Beyatlı da.
Hüznün,
ferahlığın, bizim olsun yazın kışın,
Hiçbir zaman kader bizi
senden ayırmasın.
mısrâlarıyla bütün Türk milletinin ortak duâsını dile getirmiştir.
Fizikî Yapı
İstanbul oldukça engebeli bir arâzi yapısına sâhiptir. Yüksek dağlar yoksa da, arâzinin % 74’ü plato ve yaylalardan, % 16’sı dağlardan, % 10’a yakını da ovalardan ibârettir.
Dağları: İstanbul il sınırları içinde yüksek dağlar yoktur. Dağlar 1000 m’nin altındadır. En yüksek dağı Yalova-Gemlik arasında Samanlı Dağları üzerindeki Beşpınar Tepesi (926 m)dir. Asya kıt’asında kalan topraklar daha yüksektir.
Bu bölgedeki başlıca dağları şunlardır: Aydos Dağı (537 m), Kayışdağı (438 m), Alemdağı (442 m), Çatal Dağı, Dümen Tepe (257 m), Büyük Çamlıca (261 m), Küçük Çamlıca (229 m), Gürgencik Tepe (357 m), Yuşa Tepesi (201 m)dir. Trakya bölümünde ise İstranca (Yıldız) Dağları, Karadeniz’e paralel olarak İstanbul’a doğru uzanır. Terkos Gölüne yaklaştıkça yükseklik azalır. İstanbul ilinin dörtte üçüne yakını plato ve yaylalardan ibârettir. Birçok akarsularla parçalanmıştır.
Ovaları: İstanbul’da büyük ovalar yoktur. Ova denilebilecek yerler, Akarsu vâdilerinin göl veya denize yaklaştıkça genişlemesinden meydana gelmiş düzlüklerden ibârettir. Alüvyonlu topraklarla zenginleşen bu yerlerde tarım yapılır. Bunlar Karasu Vâdisi, Sarısu Vâdisi, Çakıl Deresi Vâdisi, Riva Deresi Vâdisi, Göksu Vâdisi, Hiciv Deresi Vâdisi ve Yatak Vâdileridir.
Akarsuları: İstanbul il sınırları içinde büyük nehir ve ırmaklar yoktur, fakat çok sayıda dereler vardır.
Trakya bölgesinde bulunan dereler: Istranca Deresi: Istranca Dağlarının batı yamaçlarından çıkar. Durusu’yu alarak Terkos Gölüne dökülür. Terkos’u besleyen en büyük su kaynağıdır. Karasu: Büyük Çekmece Gölüne dökülen suyu bol ve uzunluğu 70 km olan bir deredir. İnceğiz de, debisi çok olan bir deredir. Sarısu: 25 km uzunluğundadır. Büyük Çekmece Gölüne dökülür. Çakıl Deresi: Büyükçekmece Gölüne dökülen küçük bir deredir. Sazlıdere: 40 km uzunluğundadır. Küçükçekmece Gölüne dökülür. Nakkaş Deresi: Küçükçekmece Gölüne dökülen küçük bir deredir. Alibeyköy Deresi: 50 km uzunluğundadır. Haliç’e dökülür. Bu dere üzerinde Kağıthâne bölgesinde Alibeyköy Barajı vardır. Kağıthâne Deresi: Haliç’e dökülen küçük bir deredir. Yazın kurur.
Anadolu bölgesinde bulunan dereler: Göksu: Hereke yakınlarından çıkar. Göksu bucağını geçerek Ağva yakınında denize dökülür. İstanbul il sınırları içinde kalan kısmı 25 km’dir. Riva Deresi: Samandra’dan çıkarak Ömerli Barajına dökülen bu derenin uzunluğu 100 km’dir. İstanbul’un en büyük akarsuyudur. Hiciv Deresi: Suyu çok boldur. Uzunluğu 50 km’dir. Şile yakınında denize dökülür. Sellimandra Deresi: Yalova batısında denize dökülür. Eyrek Deresi: Yalova Ovasını sular ve Marmara Denizine dökülür.
Gölleri: Terkos Gölü: İstanbul’un içme suyunun büyük kısmını karşılayan bu göl, il merkezine 50 km uzaklıkta ve Karaburun yakınlarındadır. Istranca Deresi buraya dökülür. Yüzölçümü 25 km2dir. Girinti ve çıkıntısı çoktur.Büyükçekmece Gölü: Yüzölçümü 10 km2dir. Derinliği az olup, bâzı yerleri 1 m’den aşağıdır. Denizle bağlantısı kesilerek İstanbul’un içme suyu ihtiyâcını karşılamak için baraj gölü hâline getirildi. Küçükçekmece Gölü: Yüzölçümü 14 km2dir. İstanbul’un 15 km batısındadır. Nakkaş Deresi, Sazlı Dere ve Eşkinoz Deresi ile beslenir. Suyu hafif tuzludur. En derin yeri 20 m’dir. Göl bir dereyle denize birleşmiştir. Etrâfı temizlendiğinde turizm bakımından İstanbul’un en güzel yerlerinden biri olmaya namzettir. Ömerli Baraj Gölü: Riva Deresi üzerinde kurulmuş, 54 m yükseklikte ve 23 km2 yüzölçümünde bir barajdır. İstanbul’un içme suyunun bir kısmını temin eder. Alibeyköy Baraj Gölü: Alibeyköy Deresi üzerinde içme suyu için yapılmıştır. Yüksekliği 29.5 m, yüzölçümü ise 1.66 km2dir.
İklimi ve Bitki Örtüsü
İklimi: Akdeniz, Karadeniz, Balkan ve Anadolu kara ikliminin tesiri altında bulunur. Kışın Akdeniz’den gelen ılık lodosları, Balkanlar üzerinden gelen soğuk veya Karadeniz’den gelen yağışlı havalar tâkip eder. Yıllık ortalama sıcaklığı 13.5°C dir. Yıllık yağış miktarı ise 720-788 mm’dir. Yağışların % 40’ı kış, % 20’si ilkabahar aylarında olur. Yazın yağış, sonbaharın yarısı kadardır. Genel olarak yazlar sıcak ve kurak, kışlar yağışlı ve ılık geçer. Sıcaklık bir yıl boyunca -14°C ile +41,5°C arasında seyreder. Kar yağışlı gün sayısı normalde 10 günü geçmez.
Bitki örtüsü: İstanbul çevresinin bitki örtüsü Akdeniz bitkilerini andırır. Bölgede en çok görülen bitki “maki”dir. İklimi sebebiyle her çeşit bitki yetişir. Yayla ve tepeler çıplak değildir. Orman bakımından zengin sayılır. 280 bin hektar (ilin % 60’ı) orman ve fundalıktır. Ormanlar içinde en meşhuru İstanbul’un 20 km kuzeyindeki Belgrat Ormanıdır.
Ekonomi
İstanbul, Türk ekonomisinin en mühim merkezidir. Bir nevi belkemiği, beyni ve kalbidir. Sanâyinin üçte biri, ithâlâtın üçte biri, ihrâcâtın beşte biri İstanbul’dan yapılmaktadır. Türkiye’nin en büyük sanâyi, ticâret, ulaşım, reklam ve iktisâdî kuruluşları İstanbul’dadır. İstanbul’da gayri sâfi hâsılanın % 40’ı sanâyi, % 30’u ticâret ve geri kalanı diğer sektörlerden sağlanır. Tarımın payı sâdece % 1 dir. Türkiye Bütçesinin ana kaynağı İstanbul’dur. Toplam vergilerin yaklaşık % 37’si İstanbul’dan toplanmaktadır. İstanbul’u Ankara, İzmir, Adana, Bursa ve Kocaeli tâkip etmektedir. İstanbul’da her âilede ortalama 2 kişi çalışmaktadır.
Tarım: İstanbul ilinde nüfûsa nazaran ekilen arâzi az olmasına rağmen verimi yüksektir. İl dâhilinde her bakımından modern bir tarım yapılmaktadır. Modern tarım araçları oldukça fazladır.
Buğday, arpa, yulaf, mısır, bakla, ayçiçeği ve soğan en çok ekilen bitkilerdir. Sebze ve meyve ihtiyâcını kendi imkânlarıyla karşılayamaz, dışardan sebze gelir. En çok domates, lahana, patlıcan, tâze soğan, tâze fasulye, kabak, bezelye ve karnıbahar yetişir. İstanbul il dâhilinde elma, armut, üzüm, şeftali, ayva ile az miktarda erik, kiraz, vişne, muşmula, incir, nar yetişir. İstanbul ilinde çiçek yetiştirme oldukça gelişmiştir. Esâsen Türkiye’de en çok çiçek tüketen il de İstanbul’dur. Yalova ile Kanlıkavak-Emirgan arasında modern ve büyük çiçek seraları vardır.
Hayvancılık: Türkiye’de en çok et, süt ve süt ürünleri tüketen ilimiz İstanbul’dur. İstanbul’un hayvan varlığı, İstanbul halkının ihtiyâcını karşılamaktan çok uzaktır. Fakat yine de hayvan potansiyeli küçümsenemez.
Balıkçılık: İstanbul balıkçılık bakımından Türkiye’nin ve Marmara bölgesinin merkezidir.
Marmara’da 200’den fazla balık cinsi vardır. Fakat deniz kirliliği bâzı yerlerde balık cinsini çok azaltmıştır. İstanbul Boğazı çok önemli bir balık avlama sahasıdır. Karadeniz’den Ege Denizine ve Ege Denizinden Karadeniz’e göç eden “göçmen balıklar ile her mevsimde bulunan yerli balıklar çok lezzetlidirler. Başlıcaları lüfer, palamut, kılıç, orkinos, istavrit, izmarit, hamsi, mercan, kırlangıç, barbunya, tekir ve mezgittir.”
Ormancılık:İstanbul’un orman varlığı zengindir. Ormanlık, fundalık ve ağaçlık bölgelerin miktarı arâzinin % 60’ını kaplar. Orman içi ve kenarlarında 160 bin m3 tomruk, mâden ve telgraf direği ile bir milyon stere yakın yakacak odun elde edilir. İstanbul’un yakacak ihtiyâcının çok büyük kısmı kendi imkânı ile karşılanmaktadır.
Mâdenler: İstanbul mâden bakımından zengin sayılmaz. Cam, seramik, tuğla ve çimento sanâyiinde ham madde olarak kullanılan kil, kaolin, kuvarsit ve kalker üretilir. Ayrıca mermer, linyit, perlit ve manganez de çıkarılır. Bunlardan linyit daha çok Şile ve Yalova bölgesinden, kuvars kumu Çatalca ve Şile’den, manganez Çatalca ve Silivri’den, kil ve kaolin de Şile, Ağaçlı ve Arnavutköy’den elde edilir.
Sanâyii: İstanbul, aynı zamanda bir sanâyi şehridir. Türkiye’nin en büyük 100 sanâyi kuruluşunun 42’si ve en büyük 500 kuruluşun 250’si İstanbul’dadır. 1952’de kurulan İstanbul Sanâyi Odası (İSO) Türkiye’nin en büyük sanâyi odasıdır. 40 meslek grubundan yedi bine yakın üyesi vardır. Türkiye’nin en eski kuruluşlarından olan ve 1882’de kurulan İstanbul Ticâret Odası(İTO)’nın üye sayısı 100.000’e yakındır. Atmış binden fazla iş yeri bulunur. Sanâyinin her dalında sanâyi kuruluşları vardır. Îmâlat sanâyiinde metal eşyâ, makina ve techizât çoğunluktadır. İstanbul’un sanâyi ve ticâret hacmi çok büyüktür.
Ulaşım:
İstanbul ulaşım bakımından Türkiye’nin en zengin ilidir. Yurt içi, yurt dışı ulaşımın merkezi durumundadır. Türkiye’ye gelen turistlerin üçte biri İstanbul’dan giriş yapmaktadır. İhrâcâtın beşte biri ve ithâlâtın üçte biri İstanbul’dan sağlanır. Kara ve demiryolu ağının merkezi olduğu gibi, Türkiye’nin en büyük deniz limanı ve hava alanı İstanbul’dadır. İstanbul şehir içi ulaşım bakımından da çok faaldir.
Karayolu: Avrupa’yı Anadolu ve Ortadoğu’ya bağlayan milletlerarası E-5 karayolu Boğaziçi ve Fatih Köprüsünden geçer. İstanbul il sınırları içinde devlet yollarının uzunluğu 650 km, il yollarının uzunluğu 326 km’dir. 73 köy bu yollar üzerindedir. Geri kalan köyler ise tâli yollarla ana yollara bağlıdırlar. Türkiye’de kayıtlı motorlu araçların dörtte biri İstanbul’dadır. Hergün Topkapı ve Harem otogarlarından yaklaşık 3000 otobüs ile 150.000’e yakın kişi gidip gelmektedir. Dünyânın en büyük otogarı olan İstanbul Otogarı 29 Ekim 1993 târihinde faaliyete geçecektir. Bayrampaşa’nın Esenler Ferhatpaşa mevkiinde 281.000 m2 açık, 198.000 m2 kapalı alanda kurulan İstanbul Otogarında her gün ortalama 4000 şehirlerarası otobüs ve buna bağlı olarak şehirlerarası ulaşım için 150.000 kişi giriş çıkış yapacaktır. Metro bağlantısı da olan otogarda aynı zamanda alışveriş merkezleri de vardır. Şehir için trafiğini rahatlatmak için İstanbul’un çeşitli semtleri arasında hızlı tramvay sefere konmuştur. Sirkeci-Cevizlibağ ve Aksaray-Esenler arasında hızlı tramvay her gün binlerce kişiyi taşımaktadır. Atatürk Havalimanı ile Aksaray arasındaki bağlantıyı sağlayacak kısmının yapımı devam etmektedir. Ayrıca Taksim-4 Levent arasında çalışacak olan metronun tünel çalışmaları devam etmektedir. Bundan başka Kabataş-Gümüşsuyu arasında çalışan bir teleferik bulunmaktadır. Kavşak, meydan ve caddelerdeki üst geçitler, İstanbul’un târihî güzelliğini gölgelemektedir. Alt geçitler masraflı fakat her bakımdan faydalıdır. Estetiğe de daha uygundur. İstanbul trafiğini rahatlatmak için kat otoparklarının sayısı arttırılmaktadır. Avrupa’nın en büyük kapalı otoparkı Tepebaşına yapılmıştır.
Demiryolu: İstanbul, demiryolu ağının mühim bir kavşak noktasıdır. Anadolu yakasında Haydarpaşa ve Trakya yakasında Sirkeci istasyon ve garları bulunmaktadır. Haydarpaşa-Sirkeci arasında feribot bağlantısı varsa da günlük kapasite 50-60 vagon olmaktadır. Denizaltından geçirilecek tüp geçit ile Avrupa veAsya kıtası birleştirilerek demiryolunun kesintisiz devâmı programlanmaktadır. Haydarpaşa’dan Anadolu’ya Sirkeci’den Trakya’ya hergün târifeli seferler yapılmaktadır. Ayrıca Avrupa’nın çeşitli şehirlerine tren seferleri muhtelif günlerde Sirkeci garından yapılmaktadır. 577 km, uzunluğundaki Haydarpaşa-Ankara hattı Türkiye’nin en yoğun demiryolu hattıdır.
Elektrikli banliyö trenleri, şehiriçi ulaşımında çok önemli bir yer işgâl etmekte ve Anadolu yakasında Adapazarı’na kadar uzanmaktadır. 140 km’lik Haydarpaşa-Adapazarı ve 30 km’lik Sirkeci-Halkalı banliyö hatlarında senede 100 milyona yakın yolcu taşınmaktadır.
Türkiye’nin en büyük tren istasyonu, Söğütlüçeşme’de “Ananadolu Yakası Demiryolu-Karayolu Yolcu Transfer Kompleksi” dir. Bu istasyonda saatte 9.000 kişinin inip çıkabileceği yürüyen merdiven veya 2 asansör vardır.
Denizyolu: Her tarafı denizlerle çevrili olan, Ege ve Marmara denizi ile Karadeniz’i birbirine bağlayan İstanbul Boğazının etrâfında yer alan İstanbul, binlerce senedir dünyânın sayılı liman şehri olmuştur. Türkiye’nin ithâlâtının büyük kısmı, ihrâcâtının ise İzmir’den sonra ikinci limanı İstanbul’dur. Deniz yoluyla gelen ve giden yolcuların çoğu iseİstanbul limanından girer ve çıkar. İstanbul Boğazı çok işlek bir geçit ve su yoludur. Şehir içi ulaşımında denizyollarının çok büyük hizmeti vardır. 4.5 milyon ton/sene kapasiteli Haydarpaşa limanının ancak üçte bir kapasitesi kullanılmaktadır. Salıpazarı limanı ise 600 bin ton/sene kapasitelidir. Denizcilik Bankasının 66 yolcu gemisi ve 25 araba vapuru ile senede 150 milyon kişi taşınmaktadır. İstinye’de yat limanı bulunmaktadır. Kumkapı-Bakırköy arasında hergün 30-60 gemi demirlemektedir. Karaköy-Yalova ve Ataköy-Bostancı arasında belediyeye âit deniz otobüsleri karşılıklı sefer yapmaktadır.
Havayolu: Türkiye’nin en büyük ve en yoğun havaalanı Atatürk (Yeşilköy) Havaalanıdır. Atatürk Havaalanı yurtiçi hava ulaşımında başlangıç ve bitim noktası olduğu gibi, milletlerarası hava ulaşımında da mühim bir transit merkezidir. Yeşilköy Havalimanı 7,5 milyon yolcu kapasitelidir. Yolcu kapasitesini arttırma çalışmaları yapılmaktadır. Türk Havacılığının tohumu 1911’de Yeşilköy’de atılmıştır. Avrupa ile Uzakdoğuyu birbirine bağlayan hava yolu üzerinde çok önemli bir yere sâhip olan İstanbul Havalimanı, ulaşım bakımından Boğaziçi Köprüsünden sonra ikinci sırayı almaktadır.
İstanbul Boğazı: Târihî ve turistik bakımdan dünyânın en güzel köşesi olan Boğaziçi, deniz yolu ulaşımı bakımından da dünyânın sayılı ve en işlek bir boğazıdır. Jeoloji uzmanlarına göre eskiden bir akarsu vâdisi olan Boğaziçi, jeolojik bir hâdise ile sular altında kalarak, Marmara ile Karadeniz’i birleştiren bir su yolu olmuştur. Üsküdar önlerinde bulunan Kızkulesi’nden Anadolu Fenerine kadar orta çizgi (talvek hattı) boyunca uzunluğu 34 km’dir. Sarayburnundan Rumeli Fenerine kadar uzunluğu 56 km’dir. En dar yer Rumeli Hisarı-Anadolu Hisarı arası olup 698 m’dir. En geniş yeri ağız kısımları olup 3600 m’dir.
Boğazın tabanında, bâzı yerlerde genişleyip bâzı yerlerde daralan bir çukur vardır. Her yerde kıyıya paralel olmayan bu oluk, 50 m ve bâzı yerlerde 100 m derinliktedir. Dar olan yerler en derindir. Arnavutköy-Vaniköy arasında derinlik 106 m’dir. Bebek ve Kandilli arası 120 m’dir.
Nüfus ve Sosyal Hayat
Nüfus: 1990 sayımına göre İstanbul’un toplam nüfûsu 7.309.190 olup; 6.753.929’u ilçe merkezlerinde, 555.261’i köylerde yaşamaktadır. Her geçen yıl şehir süratle kalabalıklaşmaktadır. Bu miktarın mühim bir kısmını diğer şehirlerden göç edenler teşkil etmektedir. Yüzölçümü 5712 km2 olup, nüfus yoğunluğu km2’ye 1280 kişidir.
İstanbul, dünyâdaki 77 ülkeden daha kalabalıktır. 1990 nüfus sayımına göre Türkiye nüfûsunun yaklaşık % 8’i İstanbul ilinde bulunmaktadır. Türkiye’de köyden şehire göç edenlerin % 40’ı İstanbul’a göç etmektedir. Dünyâ Bankası raporlarına göre 2000 yılında İstanbul nüfûsu 12 milyona yaklaşacaktır. Birleşmiş Milletler istatistiklerine göre ise, İstanbul iki bin yılında dünyânın en kalabalık on yedinci şehri olacaktır.
Örf ve âdetler: Fetihten sonra kısa zamanda her cephesiyle Türkleşen ve Osmanlı Devletine 470 sene başşehirlik ve İslâm Dünyâsına 406 sene Hilâfet Merkezliği yapan İstanbul’da, Türk-İslâm kültürü hâkimdir. İstanbul 1453’ten bu yana Türkiye’nin ve İslâm Dünyâsının en büyük kültür merkezi olmuştur. Türk-İslâm eserleri bakımından dünyânın en zengin şehridir. İstanbul, asırlardır Osmanlı Devletinin örf ve âdet, kıyâfet, yemek ve diğer hususlarda örnek ve öncü şehri olmuştur.
Kıyâfet: Osmanlı devrinde saray mensupları, esnaf, her çeşit meslek sâhiplerinin ve azınlıkların kendisine mahsus husûsî kıyâfetleri vardı. Bu kıyâfetler şimdi müze ve albümlerde kalmıştır. Osmanlı devrinde olduğu gibi, bugün de İstanbul Türkiye’nin moda merkezidir. Bu şehrin giyim ve kuşamı bütün Türkiye’ye tesir eder.
Yemekleri: İstanbul mutfağı ve Osmanlı saray mutfağı asırlar boyu ün yapmıştır. İstanbul yemekleri yalnız Türkiye içinde değil, bütün dünyâya yayılmıştır.
Folklor: İstanbul folkloru, halk oyunları, “ortaoyunu”, “karagöz” ve “meddahlar” bakımından da çok zengindir. Halk şâirleri, klâsik edebiyât, divan edebiyâtı, halk müziği, halk hikâyeleri, mâniler, destanlar ve türk sanat müziği ve diğer mevzularda İstanbul, başlı başına bir deryâdır. Verilen eserler ciltlere sığmayacak kadar çoktur.
En çok câmi, türbe, müze, saray, kule, kütüphâne, okul, üniversite, medrese, çeşme, gazete, dernek, meslekî kuruluş, fabrika, spor kulübü ve diğer kulüpler, hekim, stadyum, hastâne, park, meydan velhasıl hemen hemen herşeyin en çoğu İstanbul’dadır. İstanbul, Türk sporunun da beşiğidir.
Eğitim: İstanbul, binlerce senedir dünyânın en büyük kültür merkezlerinin başında yer almıştır. Bizanslılar zamânında Hıristiyan dünyâsının kültür merkezi olan İstanbul, 1453’ten sonra da İslâm dünyâsının kültür merkezi olmuştur. İstanbul, Türklerin elinde güzelleşmiş, tâmir edilmiş, şâheserlerle süslenerek zirveye çıkarılmıştır. Güzel sanatların bütün dallarında en güzel eserler İstanbul’da bulunmaktadır. İstanbul, Cumhûriyet devrinde kültür merkezi vasfını devâm ettirmiştir. İstanbul sayılamayacak kadar kültür eserleri ve müesseselerine sâhiptir. Yeryüzünde İstanbul gibi târihî ve sanat eserleri bol ikinci bir şehir henüz yoktur. İstanbul’un her köşesi bir târihtir. Okur-yazar, okul ve öğrenci, öğretmen sayısı en çok ilimiz de İstanbul’dur. 216 anaokulu, 967 ilkokul, 75 özel ilkokul, 360 ortaokul, 72 özel ortaokul, 25 meslekî ve teknik ortaokul, 123 lise, 73 özel lise, 109 meslekî ve teknik lise, 6 özel meslekî ve teknik lise vardır (1992). Okur yazar nisbeti yüzde 90’dır. Okulsuz, yolsuz, elektriksiz ve susuz köyü yoktur. Türkiye’deki üniversitelerden 6’sı İstanbul’dadır. Bunlar; İstanbul, İstanbul Teknik, Boğaziçi, Marmara, Yıldız ve Mîmâr Sinan Üniversiteleridir. Bunlara bağlı çok sayıda akademi, enstitü ve yüksek okullar ile İstanbul okullar şehridir. Ayrıca özel Koç Üniversitesi 1993-1994 öğretim yılında açılarak talebe yetiştirmeye başladı. Çok sayıda askerî okullar da İstanbul’dadır. Kuleli Askerî Lisesi, Deniz Harp Okulu ve Lisesi, Hava Harp Okulu, Tuzla Piyâde Okulu, Levâzım veMâliye Okulu ve diğer bâzı askerî okullardır. Ayrıca Gülhane Askerî Tıp Akademisi de Haydarpaşa’da eğitim vermektedir.
Yetişen meşhurlar: Türkiye’de asırlardır ilim adamı, asker, politikacı, şâir vb. olarak isim bırakmış meşhurların büyük çoğunluğu İstanbul’dan yetişmiştir.
İlçeleri
İstanbul; Adalar, Avcılar, Bağcılar, Bahçelievler, Bakırköy, Bayrampaşa, Beşiktaş, Beykoz, Beyoğlu, Eminönü, Eyüp, Fâtih, Gaziosmanpaşa, Güngören, Kadıköy, Kağıthâne, Kartal, Küçükçekmece, Maltepe, Pendik, Sarıyer, Şişli, Tuzla, Ümrâniye, Üsküdar, Zeytinburnu, Büyükçekmece, Çatalca, Silivri, Sultanbeyli, Şile, Yalova olmak üzere 32 ilçeden ibârettir. Silivri, Çatalca, Şile, Yalova ve Adalar ilçeleri hâriç diğer ilçeler iç içe olup, il merkezini meydana getirirler.
Adalar: 1990 sayımına göre nüfûsu 19.413’tür. Köyü yoktur. Yüzölçümü 10 km2 olup, nüfus yoğunluğu 1935’tir. Yaz aylarında nüfûsu büyük ölçüde artar. Kuzey-güney doğrultusunda uzanan Kınalıada, Burgazada, Kaşıkadası, Heybeliada, Büyükada, Tavşanadası ve Sedefadası ile daha açıkta yer alan Sivriada ve Yassıada olmak üzere 9 adadan meydana gelir. Sâdece Heybeliada, Büyükada, Kınalıada, Burgazada ve Sedefadası’nda oturulmaktadır. Yassıada askerî amaçla kullanılmaktadır.
Zengin tabiî güzellikleri sebebiyle Adalar, İstanbulluların sayfiye ve dinlenme yeri olmuştur. Büyükada eski İstanbul’dan kalmış son köşedir. Eski köşkleri ve çam ormanları ile 19. asrın en karakteristik özelliğini taşımaktadır.
Adalar, târih boyunca Halk Adaları, Papaz Adaları, Prens Adaları ve Kızıl Adalar olarak anılmıştır. Heybeliada’da 700 yataklı senatoryum bulunmaktadır. Adaların ulaşımı düzenli vapur seferleriyle sağlanmaktadır. Kınalıada’da yetiştirilen üzüm, “kınalı üzüm” adıyla meşhur olmuştur.
Avcılar: 1990 sayımına göre nüfûsu 128.555’tir. Küçükçekmece ilçesine bağlıyken Haziran 1992’de çıkarılan 3806 sayılı kânunla ilçe oldu. Ambarlı Termik Santralı ve İstanbul Üniversitesi Kampüsü bu ilçededir. E-5 karayolu ilçeden geçer.
Bağcılar: 1990 sayımına göre toplam nüfûsu 303.175’tir. Bakırköy ilçesine bağlıyken Haziran 1992’de çıkarılan kânunla ilçe oldu. İlçe yoğun konut alanları ile kaplıdır.
Bahçelievler: 1990 sayımına göre toplam nüfûsu 296.211’dir. Bakırköy, Güngören, Bağcılar ve Zeytinburnu ilçeleri ile çevrilidir. Bakırköy’e bağlıyken 1992’de çıkarılan kânunla ilçe oldu. İlçe genelde konut alanlarıyla kaplıdır.
Bakırköy: 1990 sayımına göre nüfûsu 282.890’dır. İlçeye bağlı köy yoktur. Batıda Küçükçekmece, kuzeyde Bayrampaşa, Bahçelievler, Güngören, doğuda Zeytinburnu ilçeleri ve güneyde Marmara Denizi ile çevrilidir. İstanbul’un milletlerarası havaalanı olan Atatürk Havalimanı bu ilçededir. Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastânesi, Hava Harp Okulu, Florya Atatürk Ormanı, süper marketler, modern çarşı ve mağazalar bu ilçe sınırlarının içindedir.
Bayrampaşa: 1990 sayımına göre nüfûsu 212.570’dir. İlçe merkezine bağlı köy yoktur. 1990 senesinde ilçe merkezi oldu. Gaziosmanpaşa, Bakırköy, Fâtih, Zeytinburnu ilçeleri ile çevrilidir. Sanâyi gelişmiş olup, çok sayıda fabrika vardır.
Beşiktaş: 1990 sayımına göre nüfûsu 192.210’dur. İlçe merkezine bağlı köyü yoktur. Boğaziçi’nin Rumeli yakasının başlangıç noktasını teşkil eden sâhil şeridinin en müstesnâ köşelerinden olup, târihî eserler bakımından çok zengindir. Boğaziçi, Beyoğlu, Şişli ve Sarıyer arasında yer alır. Dolmabahçe, Yıldız ve Çırağan sarayları; Deniz, Âşıyân, Tanzimât ve Resim-Heykel müzeleri bu ilçededir. Kabataş’tan Bebek’e kadar 8375 metrelik kıyısı vardır. Dolmabahçe, Ortaköy, Kuruçeşme, Arnavutköy, Bebek ve Yıldız başlıca semtleridir. Beşiktaş iskelesinden çeşitli semtlere düzenli seferler yapılmaktadır.
Beykoz: 1990 sayımına göre toplam nüfûsu 163.786 olup, 142.075’i ilçe merkezinde, 21.711’i köylerde yaşamaktadır. Merkez bucağa bağlı 10, Mahmûdşevketpaşa bucağına bağlı 10 köyü vardır. Doğuda Şile, güneyde Ümrâniye ve Üsküdar ilçeleri, batıda İstanbul Boğazı, kuzeyde Karadeniz’le çevrilidir. Topraklarının büyük bölümü ormanlarla kaplıdır. Sümerbank Deri ve Kundura, Paşabahçe Cam ve Şişe, Paşabahçe İspirto ve Anadolu Hisarı, halat fabrikaları vardır. Anadolu Hisarı bu ilçededir. Ortaçeşme, Yalıköy, Gümüşsuyu, Kavacık, Rüzgarlıbahçe, Anadolu Hisarı, Göksu,Kanlıca, Paşabahçe, Soğuksu başlıca semtleridir.
Beyoğlu: 1990 sayımına göre nüfûsu 229.000’dir. İlçe merkezine bağlı köy yoktur. Kuzeyde Şişli ilçesi batı ve güneyde Haliç, kuzeybatıda Kâğıthâne, doğuda İstanbul Boğazı ve Beşiktaş ile çevrilidir. Yarım asır önceİstanbul’un alış-veriş ve eğlence merkezi olan Beyoğlu, eski şöhretini ve hareketini kaybetmiştir. Beyoğlu, büyükelçilik, konsolosluk ve dış ticâret merkezidir.
Bizans devrinde bağ ve bahçelik olan bu bölgede, Cenevizliler, Galata Kulesi ve Galata surlarını yapmışlardı. Osmanlı Devleti zamânında surlar yıkılmıştır. Kule ise zamânımıza kadar gelmiştir. Fâtih ve Eminönü ilçeleri ile arasındaki ulaşımı Unkapanı ve Galata köprüleri sağlamaktadır. Galata, Tophâne, Fındıklı, Kabataş, Cihangir, Kasımpaşa, Karaköy ve Taksim başlıca semtleridir.
Her türlü eğlence merkezinin yer aldığı Beyoğlu, İkinci Dünyâ Harbinden sonra batakhânelerin merkezi hâline gelmiştir.
1962 senesinde kaldırılan tramvay 1991’de Taksim-Tünel arasındaki İstiklal Caddesinde tekrar çalıştırılmaya başlandı.
Eminönü: 1990 sayımına göre nüfûsu 83.444’tür. İlçeye bağlı köy yoktur. İstanbul’un ticâret, turizm merkezidir. Fâtih, İstanbul Boğazı, Haliç ve Marmara Denizi arasında surlar içinde kalan İstanbul Yarımadasının doğu bölümünü teşkil eder. İstanbul’u meydana getiren Yeditepe, Çemberlitaş ve Nûruosmâniye Câmiinin bulunduğu tepe, Bâyezîd Câmii, Bâyezîd Kulesi ve Süleymâniye Câmiinin bulunduğu tepe bu ilçe dâhilindedir.
Eminönü, İstanbul’un en eski yerleşim merkezidir. Osmanlılar zamânında çarşıdaki esnafı denetleyenlere “Emin” denirdi. Yeni Câmi önüne “Gümrük Emini Önü” denildiği için zamanla bu isim Eminönü olarak kullanıldı. Târihî eser bakımından çok zengin olan Eminönü ilçesinin Süleymâniye, Bâyezîd, Şehzâdebaşı, Sultanahmed, Nûruosmâniye, Mahmudpaşa, Alemdâr, Cağaloğlu, Gedikpaşa, Aksaray, Bâbıâli, Kadırga, Lâleli, Mercan, Sirkeci, Sultanhamam, Tahtakale, Kapalıçarşı başlıca semtleridir.
Eminönü toptan ticâret merkezidir. İstanbul’un ve Türkiye’nin toptan eşyâ yönünden kalbi durumundadır. Hertürlü sanâyi mâmüllerinin % 45’i Eminönü’nden sevk edilir. Târihî Kapalıçarşı ve Mısır Çarşısı ilçe merkezinde olup, turizm açısından önemleri büyüktür.
Türkiye’yi Avrupa’ya bağlayan demiryolu bağının başlangıç noktası olan Sirkeci Garı bu ilçededir. Eminönü’nde meskenler plânsız bir şekilde iş yerine dönüşmüş ve târihî eserler taş yığını binâlar arasında sıkışıp kalmıştır. Topkapı Sarayının yanındaki Gülhâne Parkı ilçeye bir güzellik katarken, aynı zamanda bir mesîre yeri olarak kullanılmaktadır.
Eyüp: 1990 sayımına göre toplam nüfûsu 211.986 olup, 200.045’i ilçe merkezinde, 11.941’i köylerde yaşamaktadır. Kemerburgaz bucağına bağlı 8 köyü vardır. Doğuda Sarıyer ve Kâğıthâne ilçeleri, Haliç, Güneydoğuda Fâtih, güneybatıda Bayrampaşa, kuzeyde Karadeniz ile çevrilidir.
İlçede kabri bulunan Peygamber efendimizin mihmandârı Hâlid bin Zeyd Ebû Eyyûb el-Ensârî hazretlerine hürmeten bu semte “Eyyûb Sultan” denilmiştir. Eyüp, türbelerinin çokluğu ile meşhurdur. Sâdece İstanbul’un değil, Türkiye’nin en çok ziyâret edilen bir merkezidir. Son zamanlara kadar İstanbul’un en güzel semti Eyüp idi. Haliç’in kirlenmesi ile bu temiz, bakımlı, yeşil ve güzel semt, eski güzelliğini kaybetmiştir.
Kemerburgaz bucağı orman varlığı bakımından zengindir. Alibeyköy, Silahtar, Güzeltepe, Esentepe başlıca semtleridir.
Fâtih: 1990 sayımına göre nüfûsu 462.464’dür. Yüzölçümü 13 km2 olup, nüfus yoğunluğu 35.374’dür. Eminönü, Zeytinburnu, Bayrampaşa, Eyüp, Haliç ve Marmara Denizi ile çevrilidir. Haliç’teki kıyıları Unkapanı, Ayvansaray; Marmara Denizindeki kıyıları ise, Yenikapı ile Yedikule arasındadır. Yeşil alan ve bitki örtüsü bakımından çok fakir sayılır. İlçe ismini, Fâtih Sultan Mehmed Hanın türbesi ve câmiinden alır.
Fâtih, 1928’de Eminönü’nden ayrılarak ilçe merkezi hâline gelmiştir. Sağlık ve eğitim veren kuruluşların sayısı çok fazladır. İstanbul Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Cerrahpaşa ve Çapa Tıp Fakülteleri, Vakıf Gureba, SSK Samatya Hastânesi, Haseki Hastanesi bu ilçededir. 1873’te öğretime başlayan Dârüşşafaka Lisesi, Fâtih’tedir. İstanbul’un en büyük ve en meşhur pazarı olan Çarşamba Pazarı, Fâtih’te kurulur. Ayvansaray, Çarşamba, Balat, Cerrahpaşa, Cibali, Çapa, Draman, Edirnekapı, Fener, Fındıkzâde, Haseki, Karagümrük, Samatya, Saraçhâne, Yedikule, Yenikapı, Yavuzselim başlıca semtleridir.
Gâziosmanpaşa: 1990 sayımına göre toplam nüfûsu 393.667 olup, 354.186’sı ilçe merkezinde 39.481’i köylerde yaşamaktadır. Merkez bucağa bağlı 9 köyü vardır. Güneyde Eyüp, güneybatıda Bayrampaşa, doğuda Kağıthâne ve Şişli, batıda Bakırköy ilçeleri ile çevrilidir.
İstanbul ilinin en yeni yerleşim alanlarından biridir. 1950’ye kadar genelde gezinti ve av alanı olan Gaziosmanpaşa’nın merkezi olan Taşlıtarla’ya yerleştirilen Bulgaristan göçmenleri ile gittikçe büyümüş 1963’te ilçe merkezi olmuştur.
İlçe merkezine bağlı köylerde tarım ve hayvancılık yapılır. Cebeci köyünden siyah yapıtaşı ocakları, Arnavutköy ve Boğazköy’de kaolen yatakları vardır. Karadeniz, Fevzi Çakmak, Şemsipaşa, Yenimahalle, Gazi Mahallesi, Hürriyet, Yıldıztabya, Karlıtepe bâzı semtleridir.
Güngören: 1990 sayımına göre toplam nüfûsu 446.000’dir. 1966’da belediyesi kurulan Güngören, 1983’te şûbe olarak Bakırköy’e bağlandı. Haziran 1992’de çıkarılan 3806 sayılı kânunla 27 mahalleyi içine alan ilçe oldu. Çeşitli sanâyi kuruluşları bulunan ilçede yoğun konut alanları vardır.
Kadıköy: 1990 sayımına göre nüfûsu 648.282’dir. İlçe merkezine bağlı köyü yoktur. Yüzölçümü 33 km2 olup, nüfus yoğunluğu 19.645’tir. Kuzeyde Üsküdar, doğu ve güneydoğuda Kartal ilçeleri, güney, güneybatı ve batıda da Marmara Deniziyle çevrilidir.
Kadıköy’ün târihi M.Ö. 3000 senelerine dayanır. Eski ismi Kalkoden’dir. Kadıköy ismi, Osmanlılar zamânında verilmiştir. Târihî eserleri, yalı ve köşkleri çoktur. Osmanlı Devleti zamânında Belde-i Şâhâne Semt-i Kadıköy ismiyle anılan yalı, köşk ve göz alabildiğine bahçelerin yer aldığı Kadıköy, beton yığını hâline gelmiştir. Yeşil saha her geçen gün azalmıştır.
İlçede ticâret oldukça ileridir. İldeki önemli ticârî kuruluşların Kadıköy’de birer şûbesi vardır. İstanbul’u Anadolu’ya bağlayan demiryolların başlangıç noktası olan Haydarpaşa Garı bu ilçededir. Haydarpaşa, Kadıköy ve Bostancı iskeleleri, diğer ilçelerle olan deniz ulaşımını sağlar. Erenköy, Kızıltoprak, Acıbadem, Koşuyolu, Bostancı, Caddebostan, İçerenköy, Kozyatağı, Suadiye, Çamlıca, Fenerbahçe, Göztepe, Moda, Söğütlüçeşme ve Merdivenköy başlıca semtleridir.
Kâğıthâne: 1990 sayımına göre nüfûsu 269.042’dir. İlçeye bağlı köy yoktur. Şişli’ye bağlı iken 19 Haziran 1987’de ilçe merkezi hâline getirilmiştir. Sanâyi gelişmiş olup, çeşitli fabrikalar vardır. Osmanlılar devrinde güzel bir mesîre yeri idi. Sâdâbât bahçeleri buradaydı. İlçede düzensiz yerleşme ve fabrikalar Haliç’in kirlenmesine sebeb olmuştur. Yoğun gecekondu bölgesidir.
İlçenin batısında Gâziosmanpaşa, doğusunda Beyoğlu ve Şişli, güneyinde Eyüp, kuzeyinde Sarıyer ilçeleri vardır.
Kartal: 1990 sayımına göre toplam nüfûsu 279.468 olup, 257.211’i ilçe merkezinde, 22.257’si köylerde yaşamaktadır. Doğusunda Pendik, güney ve güneybatısında Marmara Denizi, batısında Üsküdar, kuzeybatısında Ümrâniye ve Sultanbeyli, kuzeyinde Şile yer alır.
Kartal’ın târihi eskilere dayanır. 1400 senesinde Osmanlı hâkimiyetine girmiştir. 1908’de İstanbul’a bağlı ilçe oldu. Haydarpaşa-Ankara demiryolu ile İstanbul-Ankara asfaltı, ilçenin içinden geçer. Yeşil sahası, ormanlık alanı oldukça zengindir.
Kartal, Türkiye’nin ekonomisinde büyük yeri olan önemli bir sanâyi merkezidir. İlçede, sanâyinin çeşitli dallarında bir çok fabrika vardır. İlçeye bağlı köylerde az da olsa tarım yapılır. Yulaf, buğday, mısır, elma, armut ve üzüm başlıca tarım ürünleridir.
Kartal ilçesinin sâhil şeridi dışında kalan bölümü gecekondu bölgesidir.
Küçükçekmece: 1990 sayımına göre toplam nüfûsu 350.864 olup, 340.876’sı ilçe merkezinde, 9988’i köylerde yaşamaktadır. Bakırköy ilçesine bağlıyken, 19 Haziran 1987’de ilçe merkezi hâline geldi. Doğusunda Bakırköy, batısında Avcılar, kuzeybatısında Çatalca, kuzeyinde Gaziosmanpaşa, güneyinde Marmara Denizi yer alır. İstanbul-Edirne karayolu ve demiryolu ilçeden geçer. Ekonomisi sanâyiye dayanır. İkitelli civârında birçok sanâyi kuruluşu vardır. İkitelli, Sefâköy başlıca semtleridir.
Maltepe: 1990 sayımına göre nüfûsu 249.766’dır. Kartal’a bağlı bir semtken Haziran 1992’de çıkarılan 3806 sayılı kânunla ilçe oldu. Yoğun konut bölgesidir.
Pendik: 1990 sayımına göre nüfûsu 201.527’dir. Kartal ilçesine bağlıyken 19 Haziran 1987’de ilçe merkezi hâline geldi. 1989’da İstanbul Büyükşehir Belediyesine bağlı bir ilçe belediyesi durumuna getirildi. Doğusunda Tuzla, güneybatısında Marmara Denizi, batısında Kartal, kuzeybatısında Beykoz, kuzeyinde Şile yer alır. Ankara-İstanbul karayolu ve demiryolu ilçe merkezinden geçer. Ekonomisi sanâyiye dayalıdır.
Sarıyer: 1990 sayımına göre toplam nüfûsu 171.872 olup, 160.075’i ilçe merkezinde, 11.797’si köylerde yaşamaktadır. Merkez bucağa bağlı 9 köyü vardır. Kuzeyinde Karadeniz, doğusunda İstanbul Boğazı, güneyinde Beşiktaş, Kağıthâne ve Şişli, batısında Eyüp yer alır.
İstanbul Boğazı kıyısında kurulmuştur. Orman yönünden zengin bir ilçedir. Ekonomisi turizm ve balıkçılığa dayalıdır. İstinye’de bir tersâne vardı, 1991’de kaldırıldı. Ayrıca ilçe sınırları içinde bir çok küçük sanâyi kuruluşları mevcuttur.
Kıyı boyu hâriç ilçenin büyük bölümü gecekondudur. Kavak, Yenimahalle, Büyükdere, Tarabya, Yeniköy, İstinye, Emirgan, Reşitpaşa, Hisar, Pınar, Doğanevler başlıca semtleridir. Sarıyer belediyesi, 1984’te yapılan düzenleme ile İstanbul Büyük Şehir Belediyesine bağlı bir ilçe belediyesi hâline gelmiştir.
Sultanbeyli: 1990 sayımına göre nüfûsu 82.298’dir.Kartal’a bağlı belediyelik bir köyken Haziran 1992’de çıkarılan 3806 sayılı kânunla ilçe oldu. Yoğun gecekondu bölgesidir. Küçük sanâyi gelişmiştir. Ömerli Baraj Gölünün bir kısmı ilçe sınırları içinde kalır. Arâzisinin büyük kısmı ormanlıktır.
Şişli: 1990 sayımına göre nüfûsu 250.478’dir. İlçeye bağlı köy yoktur. Kuzeyde Sarıyer, doğuda Sarıyer ve Beşiktaş, güneydoğuda Beşiktaş, güneyde Beyoğlu, batıda Kağıthâne ilçeleriyle çevrilidir. Hızlı ve plânsız şehirleşme yüzünden yeşil sahası olmayan bir ilçedir. Harbiye, Pangaltı, Kurtuluş, Feriköy, Nişantaşı, Teşvikiye, Maçka, Osmanbey, Mecidiyeköy, Okmeydanı ve Çağlayan başlıca semtleridir. Bakırköy’den sonra en çok iş yeri Şişli ilçesindedir. Türkiye’nin en önemli banka ve sigorta şirketleri ile ticârî kuruluşların merkezleri buradadır.
Tuzla: 1990 sayımına göre nüfûsu 94.124’tür. Pendik ilçesine bağlı bir semt iken Haziran 1992’de çıkarılan 3806 sayılı kânunla ilçe oldu. Ankara-İstanbul karayolu ve demiryolu ilçeden geçer. İlçede bir tersâne vardır.
Ümrâniye: 1990 sayımına göre toplam nüfûsu 301.257 olup, 242.091’i ilçe merkezinde, 59.166’sı köylerde yaşamaktadır. Üsküdar ilçesine bağlı iken 4 Temmuz 1987 târihli yasa ile ilçe hâline geldi. Kuzeyinde Şile, doğusunda Kartal, batısında Üsküdar, kuzeybatısında Beykoz, güneyinde Kadıköy ilçeleri yardır.
1966’da sanâyi bölgesi îlân edilince, bölgede büyük bir nüfus patlaması olmuştur. Buna paralel olarak da hızlı bir konut yapımı olmuştur. Toplu konut inşaası yanında, gecekondu bölgeleri de çoğunluktadır. Metal-iş Küçük Sanâyi Sitesi, Mobilya Üreticileri Sitesi bu ilçededir. İstanbul Büyükşehir Belediyesine bağlı bir ilçedir.
Üsküdar: 1990 sayımına göre nüfûsu 395.623’dür. İlçeye bağlı köy yoktur. İstanbul boğazı, Beykoz, Ümrâniye, Kadıköy ilçeleri ile çevrilidir.
İstanbul’un Anadolu yakasındaki en eski ilçesidir. Târihi eski devirlere dayalıdır. Eski ismi Hrisopolis veya Damalis’tir. Üsküdar ismi eski ve dar sokakları sebebiyle “Eskidar”dan gelir. İstanbul’un fethinden dört asır önce Türk beldesi olmuştur. Osmanlı Devleti zamânında doğuya yapılacak seferlerin ilk hareket noktası olmuştur.
İlçede bitki örtüsü zengindir. Boğaz sırtları ağaçlarla kaplıdır. Son senelerde hızla gelişmiştir. Ticâret ve sanâyi oldukça ileridir. Ayazma, Doğanalar, Zeynepkâmil, Bağlarbaşı, Altunizâde, Çengelköy, Kısıklı, Kuzguncuk, Haydarpaşa, Göksu başlıca semtleridir. Sâhili Küçüksu-Haydarpaşa arasındadır.
Zeytinburnu: 1990 sayımına göre nüfûsu 165.679’dur. Fâtih, Bakırköy, Bayrampaşa ilçeleri ile Marmara Denizi arasında yer alır. İlçeye bağlı köy yoktur. İstanbul Merkezini meydana getiren, ilçelerdendir. 1957’de ilçe oldu.
İstanbul’da ilk ve büyük gecekondu topluluğu burada meydana gelmiştir. İlçede sanâyi gelişmiştir. Yeşil saha çok azalmıştır. Kazlıçeşme, Sümer, Nuripaşa, Yenidoğan, Gökalp, Yeşiltepe, Veliefendi, Çırpıcı, Telsiz, Merkezefendi ve Maltepe bâzı semtleridir. İstanbul’da at koşularının yapıldığı Veliefendi Hipodromu bu ilçededir.
Büyükçekmece: 1990 sayımına göre toplam nüfusu 142.910 olup, 22.394’ü ilçe merkezinde, 120.516’sı köylerde yaşamaktadır. Çatalca ilçesine bağlı iken, 1987’de ilçe merkezi olmuştur. Merkezbucağa bağlı 14 köyü vardır. Kuzey ve batısında Çatalca ilçesi, güneyinde Marmara Denizi, batısında Küçükçekmece ilçesi yer alır.
İlçenin sâhil kesiminde kalan köyleri, İstanbul’un sayfiye yeridir. İlçenin en büyük sanâyi kuruluşu Çimento Fabrikasıdır. Büyükçekmece Gölünün denizle irtibatı kesilerek, yerine içme suyu tesisleri kurulmuştur. Buradan İstanbul’un büyük kısmının su ihtiyâcı karşılanmaktadır. Köylerinde tarım yapılır. Ayçiçeği, soğan ve buğday başlıca tarım ürünüdür.
Çatalca: 1990 sayımına göre toplam nüfûsu 64.241 olup, 11.550’si ilçe merkezinde, 52.691’i köylerde yaşamaktadır. Merkez bucağa bağlı 27, Hadımköy bucağına bağlı 12, Karacaköy bucağına bağlı 8 köyü vardır. Güneydoğusunda Büyükçekmece, doğusunda Küçükçekmece, kuzeydoğusunda Gaziosmanpaşa, Kuzeyinde Karadeniz, batısında Silivri, kuzeybatısında Kırklareli ve Tekirdağ yer almaktadır.
İlçenin kuzeyinde Istranca Dağları, güneyinde verimli Çatalca Ovası bulunur. Çatalca çok eski bir yerleşim merkezidir. Eski ismi Matrai’dir. Ekonomisi tarıma ve hayvancılığa dayalıdır. Buğday, arpa, yulaf, mısır, şekerpancarı, ayçiçeği, soğan, domates, elma ve armut en fazla yetiştirilen tarım ürünleridir. İstanbul’un et, süt ve yumurta deposudur. Ormanlık arâzisi tarla açma yüzünden azalmıştır. İğneada’dan Yalıköy’e kadar uzanan bölge Millî Park îlân edilmiştir. Kuarsit, döküm ve kuvars kumu üretimi Türkiye çapında önemli yer tutar. Edirne-İstanbul karayoluna 20 km mesâfededir.
Silivri: 1990 sayımına göre toplam nüfûsu 77.599 olup, 26.049’u ilçe merkezinde, 51.550’si köylerde yaşamaktadır. Merkez bucağına bağlı 16, Sinekli bucağına bağlı 9 köyü vardır. İl merkezine 66 km uzaklıktadır. İstanbul’un sayfiye yerlerindendir. Yüzölçümü 778 km2 olup, nüfus yoğunluğu 97’dir. Kuzeyinde ve doğusunda Çatalca ilçesi, güneyinde Marmara Denizi, batısında Tekirdağ ilçesi yer alır.
İlçe topraklarının kuzey doğusunda Istranca Dağlarının uzantıları vardır. Topraklarının büyük kısmı akarsu vâdileriyle parçalanmıştır. Edirne-İstanbul kara ve demiryolu ilçeden geçer. Ekonomisi tarım, hayvancılığa ve turizme dayanır. Yaz aylarında ilçenin nüfûsu 400.000’e ulaşır. Buğday, soğan, yulaf, şekerpancarı, üzüm, bakla, ayçiçeği, mısır, elma ve patates başlıca tarım ürünleridir. Hayvancılık gelişmiş olup, ilçenin yoğurdu meşhurdur. Marmara Denizindeki kirlilik sebebiyle balıkçılık eski önemini kaybetmiştir. Sanâyinin fazla gelişmediği ilçede, un, bitkisel yağ, yem, süt ürünleri, teneke kutu, tuğla ve ambalaj malzemeleri fabrikaları vardır.
Şile: 1990 sayımına göre toplam nüfûsu 25.372 olup, 7872’si ilçe merkezinde, 17.500’ü köylerde yaşamaktadır. Merkez bucağa bağlı 17, Ağva bucağına bağlı 13, Teke bucağına bağlı 7, Yeşilvâdi bucağına bağlı 13 köyü vardır. Yüzölçümü 736 km2 olup, nüfus yoğunluğu 34’tür. İl merkezine 72 km uzaklıktadır.
Balıkçı köyü olarak kurulan Şile’nin târihi çok eskilere dayanır. Karadeniz kıyısında kurulmuştur. Doğusunda ve güneyinde Kocaeli, güneybatısında Pendik ilçesi, batısında Beykoz ilçesi, kuzeyinde ise Karadeniz yer almaktadır. Topraklarının % 70’e yakın kısmı ormanlık ve fundalıktır. İstanbul içme suyunu karşılayan Darlık Barajının bütünü, Ömerli Barajının doğu kısmı ilçe topraklarındadır.
Ekonomisi ormancılık, turizm, balıkçılık, meyvecilik ve şile bezi dokumacılığına dayınır. Tarım arâzisi azdır. Elma, mısır, buğday ve armut başlıca tarım ürünleridir. Kıyılarındaki koylar, kilometrelerce uzanan ince tâneli kumsalları, deniz sporlarına çok müsâittir. Şile’nin nüfûsu yazın 70.000’i aşar. İlçeye bağlı köylerde yüzlerce şile bezi dokuma tezgahları vardır.
Yalova: 1990 sayımına göre toplam nüfûsu 113.417 olup, 65.823’ü ilçe merkezinde, 47.594’ü köylerde yaşamaktadır. Merkez bucağına bağlı 19, Çınarcık bucağına bağlı 7, kılıç bucağına bağlı 8 köyü vardır. Yüzölçümü 492 km2 olup, nüfus yoğunluğu 231’dir. İstanbul’un en uzak ilçesidir. İstanbul ile kara bağlantısı yoktur. Güneyinde ve batısında Bursa, doğusunda Kocaeli, kuzeyinde Marmara Denizi yer almaktadır.
İlçe merkezi, İzmit Körfezinin kıyısında, Armutlu Yarımadasının kuzeydoğusunda kurulmuştur. Ekonomisi tarım, turizm ve balıkçılığa dayanır. Elma ve şeftâlisi meşhurdur. Seracılık gelişmiştir. Seralarda turfanda sebze ve çiçek yetiştirilir. İstanbul’un sayfiye yerlerinden biridir. Yaz aylarında nüfûsu dört misli artar. Kaplıcaları meşhurdur. İlçenin, il merkezi ile olan bağlantısı hergün Kabataş ve Sirkeci’den yapılan düzenli vapur seferleri ile sağlanmaktadır. Karayolu ile il merkezine uzaklığı 155 kilometredir. Kartal-Yalova arasında arabavapuru seferleri de düzenlenmektedir.
Yalova’nın târihi M.Ö. 3000 yıllarına dayanır. Eski ismi “Pitiya (Helenapolis)”dır. Yalova’yı, Osman Beyin komutanlarından Yalvaçoğlu fethetmiştir. Bu yüzden Yalakâbâd ismini aldı. Bu isim zamanla değişerek Yalova olmuştur.
Târihî Eserler ve Turistik Yerler
İstanbul’un hemen her köşesi târihî ve turistik özelliklere sâhiptir. Hepsini saymak, âdetâ mümkün değil gibidir. En önemlilerinden bâzıları şunlardır:
Surlar: İstanbul’un meşhur surları târihte dört defâ yapılmıştır. Surlar üzerinde 400 kule, 500 kapı bulunuyordu. Kara surları 6800 m, Marmara surları 8000 m ve Haliç surları 5000 m idi. Langa, Davutpaşa, Samatya, Narlıkapı, Yaldızlı, Yedikule, Belgrat, Silivrikapı, Sıgma, Mevlevihane, Topkapı, Sulukule, Edirnekapı, Kostantin, Eğrikapı, Ayvansaray, Balat, Fener, Yenikapı, Aiya, Yeni Aya, Cibali, Ayazma, Zindan, Balıkpazarı ve Yeni Câmi kapıları surların meşhur kapılarıdır. Marmara ve Haliç surlarının büyük kısmı yıkılmıştır. Kara surlarının yarısından fazlası yıkık vaziyettedir. Bir bölümü aslına uygun şekilde tâmir ettirilmiştir.
Anadolu Hisarı: Boğaz’ın Anadolu yakasında Sultan Yıldırım Bâyezîd tarafından yaptırılmıştır. Akça Hisar, Yeni Kale ve Güzelce Hisar isimleriyle anılmıştır. Boğazın bekçisi durumunda olup, üç ana kuleden ibârettir.
Rumeli Hisarı: Boğazın Rumeli yakasında Fâtih Sultan Mehmed Han yaptırmıştır. Kendisi ve paşalar taş taşıyarak inşaatta çalıştılar. Hisarın plânı Muhammed isminin yazılışı şeklindedir. 17 kulesi vardır. Yüksekliği 22 metredir. Sanat ve mîmârî bakımında şâheserdir.
Tekfur Sarayı: Edirnekapı, Kâriye Câmii yakınında olup, harâbe hâlindedir. Bizans dönemine âittir.
Topkapı Sarayı: İstanbul’un fethinden sonra Fâtih Sultan Mehmed Han tarafından yaptırılmaya başlandı. 1466’da başlanan sarayın inşaası, 1478’de bitirilmiştir. 699 dekar yer kaplayan sarayın çeşitli bölümleri vardır. Sarayın sâhildeki saltanat kapısındaki kule ve önlerindeki toplar sebebiyle “Topkapı” denmiştir. (Bkz. Topkapı Sarayı)
Dolmabahçe Sarayı: On dokuzuncu asırda dünyâda yapılan sarayların en meşhûrudur. Sarayın bulunduğu yer bir koy idi. Sultan Birinci Ahmed Han ile Sultan İkinciOsman Han devirlerinde bu koy doldurularak burada Çinili Köşk ismiyle bir kasr yaptırıldı. Daha sonra aynı yerde Sultan Üçüncü Selim tarafından Beşiktaş Sarayı yaptırıldı. Sultan Abdülmecîd Han bu sarayı yıktırarak 1851’de Dolmabahçe Sarayını yaptırmaya başladı. Yapımı beş sene süren bu sarayda 200 oda ve 8 büyük salon vardır. Mermerleri, Marmara Adasından getirilmiştir. Osmanlı sultanlarının Bâyezîd ve Topkapı saraylarından sonra oturdukları üçüncü yerdir. (Bkz. Dolmabahçe Sarayı)
Çırağan Sarayı: Beşiktaş’ta deniz kıyısında Yıldız Parkının karşısındadır. Sultan Abdülazîz Han 1871’de yaptırmıştır. Mermer işçiliğiyle meşhur olan saray, 1910’da yanmıştır. Günümüzde restore edilmiş ve turistik otel olarak kullanılmaktadır.
Yıldız Sarayı: Beşiktaş’ta Yıldız Câmiinin karşısındadır. Sultan Abdülazîz Han 1866’da yaptırmıştır. Çok geniş bir koruluğun içinde yer alan saray, çeşitli köşklerden meydana gelmiştir. Bâyezîd, Topkapı ve Dolmabahçe saraylarından sonra Osmanlı sultanlarının oturduğu dördüncü saraydır. Sekiz sultâna mesken olan bu saray, bir sanat âbidesidir. (Bkz. Yıldız Sarayı)
Beylerbeyi Sarayı: Boğaziçi’nin pırlantası olan bu saray Sultan Abdülazîz Han tarafından yaptırılmıştır. Sarayın doğu duvarları ve iç yapısı çok süslemelidir. Havuzlu salonu set biçiminde düzenlenmiş bahçesi ve değerli eşyâları ile meşhurdur. (Bkz. Beylerbeyi Sarayı)
İbrâhim Paşa Sarayı: Kânûnî Sultan Süleymân’ın eniştesi İbrâhim Paşanın düğün hediyesi olarak verdiği bu saray, daha sonraları kışla ve okul olarak kullanılmıştır. Sultanahmed semtinde bulunan saray, son senelerde tâmir edilip, Türk-İslâm Eserleri Müzesi olmuştur.
Eyüp Sultan Câmii ve külliyesi: Fâtih Sultan Mehmed Hanın emriyle 1453-1459 yılları arasında Eshâb-ı kirâmdan Ebû Eyyûb el-Ensârî’nin İstanbul’u şereflendiren kabr-i şerîfinin yanında yaptırılmıştır. Külliye, câmi, türbe, medrese, imâret ve çifte hamamdan meydana gelmektedir. Çeşitli zamanlarda tâmir görmüştür. Senenin her gününde, bilhassa Ramazan ayında ziyâretçilerle dolup taşan, Türk milletince mukaddes tanınan bu türbe ve câmi, yalnız İstanbul’un değil, Türkiye’nin hattâ İslâm dünyâsının dînî ziyâret merkezlerinden biridir.
Fâtih Câmii ve külliyesi: Fâtih Sultan Mehmed Han tarafından 1463-1471 seneleri arasında yaptırılmıştır. Külliye; câmi, medreseler, dârüşşifâ, tabhâne, imâret, sıbyan mektebi, kitaplık, hamam, saraçlar çarşısı ve çeşitli türbelerden meydana gelmiştir. Fâtih külliyesi, İstanbul Üniversitesinin ilk çekirdeğidir. Buradaki tetimme medreselerinde hazırlık dersleri görüldükten sonra, medresede yüksek tahsil yapılırdı. Klasik Osmanlı külliyelerinin öncüsüdür. Çeşitli zamanlarda tâmir görmüştür. Kütüphânesinde Osmanlı devrine âit el yazma ve basma 10.000 eser vardır. Bu eserler bugün Süleymâniye Kütüphanesinde okuyucuya açıktır.
Mahmud Paşa Câmii ve külliyesi: Mahmudpaşa semtinde sadrâzam Mahmûd Paşa tarafından yaptırılmıştır. Câmi, türbe, hamam, medrese, sıbyan mektebi, mahkeme, çarşı ve imâretten meydana gelmiştir. Çeşitli zamanlarda tâmir gören külliyenin günümüze sâdece câmi, türbe, han, medresenin dersânesi ve hamamının bir bölümü ulaşmıştır.
Mihrimah Sultan Câmii ve külliyesi: Edirnekapı’da Kânûnî Sultan Süleymân Hanın kızı Mihrimah Sultan tarafından Mîmâr Sinan’a yaptırılmıştır. Câmi medrese, sıbyan mektebi, hamam, türbeden ve dükkanlardan meydana gelmiştir. 1894 zelzelesinde zarar görmüş ve tâmir edilmiştir.
Sultan Selim Câmii ve külliyesi: Haliç’e bakan bir tepe üzerinde 1522’de yapılmıştır. Câmi inşaatını Yavuz Sultan Selim Han başlatmış, oğlu Kânûnî Sultan Süleymân tamamlatmıştır. Külliye; câmi, tabhâne, imâret, sıbyan mektebi, hamam, türbe ve medreseden meydana gelmiştir. Medrese, imâret ve Ayşe Hâtun türbesi yıkılmıştır. Diğer kısımları günümüze kadar gelmiştir. Câminin kıble istikâmetinde Yavuz Sultan Selim Hanın türbesi vardır.
Haseki Câmii ve külliyesi: Aksaray’dan Silivrikapı’ya giden cadde üzerindedir. 1551’de Haseki Hurrem Sultan tarafından Mîmâr Sinan’a yaptırılmıştır. Külliye; câmi, medrese, sıbyan mektebi, imâret, dârüşşifâ ve çeşmeden meydana gelmiştir. Dârüşşifâ, dispanser olarak kullanılmaktadır. Sultan Birinci Ahmed 1612’de câmiyi genişletmiştir.
Dâvûtpaşa Câmii ve külliyesi: Davutpaşa semtindedir. 1485’te Fâtih Sultan Mehmed Han ve Sultan İkinci Bâyezîd devri vezirlerinden Dâvud Paşa yaptırmıştır. Külliye, câmi, medrese, türbe, imâret, sıbyan mektebi, mahkeme, çeşme ve hamamdan meydana gelmiştir. Medrese yıkık vaziyettedir. Zâviyeli câmiler plânındadır. 1984 zelzelesinde imâret, mahkeme ve mektep kısmı yıkılmıştır.
Kara Ahmed Paşa Câmii ve külliyesi: Topkapı’da, Kânûnî Sultan Süleymân’ın sadrâzamlarından Kara Ahmed Paşa tarafından Mîmâr Sinân’a yaptırılmıştır. Külliye, câmi, medrese ve sıbyan mektebinden meydana gelmektedir. Medrese odaları U biçiminde câminin avlusunda dizilmiştir. Sıbyan mektebi câminin biraz uzağındadır.
İbrâhim Paşa Câmii ve külliyesi: Silivrikapı’da Sadrâzam İbrâhim Paşa tarafından 1551’de Mîmâr Sinan’a yaptırılmıştır. Geniş bir avlu içinde câmi, türbe, sıbyan mektebi, hamam, şadırvan ve çeşmeden meydana gelmektedir. Kapılardaki ahşap geometrik geçme ve fildişi kakma işçiliği çok güzeldir. Şadırvan, câmi, türbe, çeşme dışındaki kısım yıkılmıştır.
Hekimoğlu Ali Paşa Câmii ve külliyesi: Davutpaşa semtinde, Hekimbaşı Nuh Efendinin oğlu ve Sultan Birinci Mahmûd Hanın sadrâzamlarından Ali Paşa tarafından 1734’te yaptırılmıştır. Külliye, kütüphâne, zâviye, türbe, sebil ve çeşmeden meydana gelmiştir. Devrinin güzel çinileri ile süslüdür. 1830’da tâmir görmüştür.
Cerrahpaşa Câmii ve külliyesi: Cerrahpaşa semtinde saray cerrahı iken sadrâzam olan Mehmed Paşa tarafından 1593’te yaptırılmıştır. Mîmârı Dâvûd Ağa’dır. Câmi, medrese, türbe, hamam, çeşmeden meydana gelen külliyeden sâdece hamam günümüze ulaşmamıştır. 1958-1960 arasında tâmir görmüştür.
Amcazâde Hüseyin Paşa Câmii ve külliyesi: Fâtih’te Saraçhâne başında Amcazâde Hüseyin Paşa tarafından yaptırılmıştır. Külliye câmi, medrese, kütüphâne, çeşme, dükkanlardan meydana gelmiştir. Medresenin önem kazandığı külliyelerin örneklerindendir. Bütün yapılar bir avlu duvarı içine alınmıştır.
Zal Mahmûd Paşa Câmii ve külliyesi: Eyüp’te vezirlerden Zal Mahmûd Paşa ile eşi Şah Sultan tarafından 16. asır ortalarında Mîmar Sinan’a yaptırılmıştır. Câmi, iki medrese, türbe ve çeşmeden meydana gelen küçük bir külliyedir. Plânı değişik ve ilgi çekicidir.
Koca Mustafa Paşa Câmii ve külliyesi: Cerrahpaşa semtindedir. Sultan İkinci Bâyezîd’in sadrâzamı Koca Mustafa Paşa tarafından Haghios Andreas Kilisesi câmiye çevrilerek kurulmuştur. Ekmekçizâde Ahmed Paşa bâzı ilâveler yaptırmıştır. Külliye, câmi, tekke, şadırvan, medrese ve imâretten meydana gelmiştir.
Mihrimah Sultan Câmii ve külliyesi: Üsküdâr iskele meydanındadır. İskele Câmii de denir. Kânûnî Sultan Süleymân Hanın kızı Mihrimah Sultan tarafından Mîmar Sinan’a yaptırılmıştır. Külliye; câmi, medrese, sıbyan mektebi, imâret, hamam, kervansaray, ambar, muvakkithâne, çeşme ve türbeden meydana gelmektedir. Bunlardan câmi, türbe, medrese, sıbyan mektebi, çeşme ve hamam sağlamdır. Medrese, sağlık merkezi; sıbyan mektebi ise çocuk kitaplığı olarak kullanılmaktadır.
Eski Vâlide Sultan Câmii ve külliyesi: Üsküdar Toptaşı’ndadır. Sultan İkinci Selim Hanın eşi ve Sultan Üçüncü Murâd Hanın annesi Nurbânû Vâlide Sultan tarafından 1577-1583 arasında Mîmar Sinan’a yaptırılmıştır. Külliye, câmi, medrese, dârüşşifâ, kervansaray, tabhâne, imâret ve dârulkurradan meydana gelmiştir. Câminin içi çini ve tahta oymalarla süslüdür.
Şemsi Paşa Câmii ve külliyesi: Şemsipaşa semtinde, deniz kıyısındadır. Kânûnî Sultan Süleymân’ın vezirlerinden Şemsi Paşa, Mîmar Sinan’a yaptırmıştır. Külliye, câmi, türbe ve medreseden meydana gelmiştir. Medrese 1953’ten beri kütüphâne olarak kullanılmaktadır.
Çinili Câmii ve külliyesi: Üsküdar’da Toptaşı semtindedir. Kösem Mahpeyker Sultan tarafından 1640’ta Mîmar Kasım Ağaya yaptırılmıştır. Külliye; câmi, medrese, sıbyan mektebi, çeşme, şadırvan, sebil, çifte hamam ve mezarlıktan meydana gelmiştir. Câmi duvarları beyaz üstüne çeşitli renkte çiçek motifi çinilerle süslüdür.
Yeni Vâlide Câmii ve külliyesi: Üsküdar iskelesi meydanının güneyindedir. 1708-1710 arasında Sultan Üçüncü Ahmed Hanın annesi Gülnuş Emetullah Sultan tarafından yaptırılmıştır. Külliye; câmi, sıbyan mektebi, muvakkithâne, imâret, çeşme, türbe ve dükkanlardan meydana gelmektedir. 1964’te tâmir görmüştür.
Beylerbeyi Câmii ve külliyesi: Beylerbeyi iskelesinin ilerisinde, deniz kıyısındadır. Sultan Birinci Abdülhamîd Han tarafından yaptırılmıştır. Mîmârı Mehmed Tâhir Ağadır. Külliyesinde; câmi, sıbyan mektebi, imâret, hamam, muvakkithâne ve çeşme bulunmaktadır. Muvakkithâne ve çeşme Sultan İkinci Mahmûd Han tarafından eklenmiştir. 1984’de geçirdiği yangın yüzünden câminin kubbesi çöktü. Eskisine uygun olarak yeniden tâmir edildi. Diğer ismi Hamîd-i Evvel Câmiidir.
Süleymâniye Câmii ve külliyesi: Kânûnî Sultan Süleymân Han tarafından 1549-1556 arasında Mîmar Sinan’a yaptırılmıştır. Külliye; câmi, dört medrese, türbeler, türbedâr dâiresi, dârülhadis, dârüttıp, dârüşşifâ, bîmârhâne, dârülkurra, sıbyan mektebi, imâret, konukevi, han, hamam, kütüphâne ve birçok dükkandan meydana gelmektedir. Câmi dış görünüşü ve iç süslemeleri ile Türk mîmarlık sanatının şâheseri ve dünyânın başta gelen bir sanat âbidesidir. Kütüphânesinde bulunan 53.332 el yazma, 25.673 basma eser Cumhûriyet devri öncesine âittir. (Bkz. Süleymâniye Câmii)
Şehzâde Câmii ve külliyesi: Şehzâdebaşı semtindedir. Kânûnî Sultan Süleymân Han tarafından 22 yaşında ölen oğlu Şehzâde Mehmed hâtırası için 1543-1548 arasında Mîmâr Sinân’a yaptırılmıştır. Külliye; câmi, medrese, imâret, tabhâne, fırın ve türbeden meydana gelmiştir. Medrese, kız öğrenci yurdu, tabhâne ise Vefâ Lisesinin laboratuvarı olarak kullanılmaktadır.
Yeni Vâlide Câmii ve külliyesi: Eminönü meydanındadır. Sultan Üçüncü Mehmed’in annesi Safiye Sultanın emri ile 1597’de temelleri atılan câminin yapımıÜçüncü Mehmed Hanın ölümü üzerine elli sene durdu. Sultan Dördüncü Mehmed Hanın annesi Hadîce Turhan Sultan tamamlattı ve 1633’te ibâdete açıldı. Külliye; câmi, hünkârkasrı, dârülkurra, sıbyan mektebi, arasta, sebil, çeşme ve kütüphâneden meydana gelmiştir. Hünkârkasrı günümüzde müze olarak kullanılmaktadır.
Sultan Ahmed Câmii ve külliyesi: Sultan Ahmed meydanında, Sultan Birinci Ahmed Han tarafından 1609-1616 arasında Mîmar Sedefkâr Mehmed Ağaya yaptırılmıştır. Külliye; câmi, hünkârkasrı, sıbyan mektepleri, medrese, arasta, dârüşşifâ, tabhâne, imâret ve türbelerden meydana gelmektedir. Câminin içi 21.043 çini ile süslüdür. Batılılar bu câmiye, Mâvi Câmi demektedirler. Altı minâresi vardır. (Bkz. Sultan Ahmed Câmii)
Bâyezîd Câmii ve külliyesi: Bâyezîd Meydanında Sultan İkinci Bâyezîd tarafından 1501-1506 arasında yaptırılmıştır. Külliye; câmi, mektep, türbeler, tabhâne, kervansaray, medrese ve hamamdan ibârettir. Günümüzde medrese, Belediye Kitaplığı, imâret, Bâyezîd Devlet Kitaplığı olarak kullanılmaktadır. Kütüphânesinde 240.500 basma ve 10.698 el yazması eser vardır.
Nûruosmâniye Câmii ve külliyesi: Kapalıçarşı’nın kuzeyindedir. Külliyenin inşâsına Birinci Mahmûd Han başlamış, 1755’te Üçüncü Osman devrinde tamamlanmıştır. Külliye; câmi, medrese, imâret, kütüphâne, sebil, çeşme ve dükkanlardan meydana gelmiştir. Asıl adı Nûr-ı Osmanî’dir. Kütüphânesinde 10.000 el yazması ve 6000 basma eser vardır.
Lâleli Câmii ve külliyesi: Lâleli semtinde, Ordu Caddesi üzerindedir. Sultan Üçüncü Mustafa Han tarafından 1759-1763 arasında Mîmar Mehmed Tâhir Ağaya yaptırılmıştır. Barok üslûbunda yapılmış olan külliye; câmi, sebil, türbe, mumhâne, sipâhiler hanı, çarşı, çeşme ve muvakkıthâneden meydana gelmiştir. Medrese günümüze ulaşmamıştır.
Merzifonlu Kara Mustafa Paşa Câmii ve külliyesi: Çarşıkapı’dadır. Sadrâzam Merzifonlu Kara Mustafa Paşa külliyesinin inşaatını 1681’de başlatmıştır. 1690’da oğlu Dâmâd Ali Paşa tarafından tamamlanmıştır. Külliye; câmi, medrese, sıbyan mektebi, sebil ve türbeden meydana gelmektedir. Taş işçiliği, oymacılık ve dökümcülük sanatı bakımından şâheserdir. Külliye 1960’da tâmir edilmiştir.
Sokullu Mehmed Paşa Câmii ve külliyesi: Sultan Ahmed Meydanının alt yanındadır. Sadrâzam Mehmed Paşa adına hanımı İsmihan Sultan tarafından 1572’de Mîmar Sinan’a yaptırılmıştır. Külliye; medrese, câmi, tekke ve şadırvandan meydana gelmektedir. Orta kapısı, mihrâbı ve minber kapısı üstlerinde birer Hacer-ül-Esved taşı parçaları vardır.
Atik Ali Paşa Câmii ve külliyesi: Çemberlitaş’ta Sultan İkinci Bâyezîd’in sadrâzamlarından Ali Paşa 1497’de yaptırmıştır. Külliye; câmi, medrese, sıbyan mektebi, imâret, türbe, çeşme ve elçi hanından meydana gelmektedir. Elçi hanı ve imâret yıkılmış, medrese ilk yapıldığı şeklini kaybetmiştir.
Köprülü Mehmed Paşa Câmii ve külliyesi: Divanyolu’nda Sadrâzam Köprülü Mehmed Paşa tarafından 1661’de yaptırılmıştır. Külliye; câmi, medrese, türbe, çeşme, sebil, kitaplık, han ve dükkanlardan meydana gelmekte olup, geniş bir yer kaplamaktadır.
Kılıç Ali Paşa Câmii ve külliyesi: Tophâne Meydanında donanma komutanı Kılıç Ali Paşa tarafından 1580’de Mîmar Sinan’a yaptırılmıştır. Câmi, medrese, hamam, türbe ve sebilden meydana gelen külliye çeşitli zamanlarda tâmir görmüştür. Medrese kısmı Çocuk Esirgeme Kurumu tarafından kullanılmaktadır.
Çorlulu Ali Paşa Câmii ve külliyesi: Çarşıkapı’da Dîvânyolu Caddesi üzerindedir. 1708’de Çorlulu Ali Paşa tarafından yaptırılmıştır. Külliye; medrese, câmi, kütüphâne ve şadırvandan meydana gelmiştir. Külliyenin mîmârisi ve kalem işlerinde Barok üslûbunun etkisi görülür.
Dâmâd İbrâhim Paşa Câmii ve külliyesi: Şehzâdebaşı’nda Nevşehirli Dâmâd İbrâhim Paşa tarafından 1720’de yaptırılmıştır. Külliye; câmi, medrese, sebil, kütüphâne ve mezarlıktan meydana gelmektedir. Külliyenin kalem işi süslemeleri Lâle Devri özelliklerini göstermektedir.
Ayasofya Câmii ve külliyesi: Bizanslılar devrinde M.S. 326 veya 360 senesinde yapılan ve 4 defâ yenilenen Ayasofya kilisesi İstanbul’un fethi üzerine câmiye çevrilmiştir. Mihrap, minber, 4 minâre, imâret, medrese, sıbyan mektebi, muvakkıthâne, şadırvan, mahfil, türbeler, kütüphâne, sebiller, top kandilleri, saltanat kapısı ilâve edilerek, külliye meydana getirilmiştir. 1935’te müze hâline getirilen câmi, hâlen müze olarak kullanılmaktadır. Kütüphânesinde 5275 eski eser vardır.
Hırka-ı Şerîf Câmii: Fâtih Atikali semtindedir. Sultan Abdülmecîd Han tarafından 1850’de yaptırılmıştır. Plânı, Peygamber efendimizin, Veysel Kârânî hazretlerine hediye ettiği mübârek Hırka-i şerîflerinin ziyâretine ve muhâfazasına uygun olarak yapılmıştır. Mihrap ve minber al somaki mermerdendir.
Azîz Mahmûd Hüdâyî Câmii: Üsküdar’da Hüdâî sokağındadır. 1855’te Sultan Abdülmecîd Han tarafından yaptırılmıştır. Yanında büyük âlim Azîz Mahmûd Hüdâyî hazretlerinin ve yakınlarının türbe ve kabirleri vardır.
Selîmiye Câmii: Selîmiye kışlası karşısındadır. Sultan Üçüncü Selim Han tarafından 1803’te yaptırılmıştır. Câminin içi mermer, ağaç oyma ve nakış işçiliği bakımından zengindir. Yanında okul, muvakkıthâne ve hamam vardır.
Rüstem Paşa Câmii: Eminönü’nde Hasırcılar Çarşısında sadrâzam Rüstem Paşa tarafından 1560’ta Mîmar Sinan’a yaptırılmıştır. Altında 16 dükkan bulunan câmi, Osmanlı çini mîmârisinin en zengin örneklerindendir.
Hamîdiye (Yıldız) Câmii: Beşiktaş’ta Yıldız Sarayı yakınında Sultan İkinci Abdülhamîd Han tarafından 1886’da yaptırılmıştır. Plânını ve süslemelerinden bir bölümünü sultan bizzat kendisi yapmıştır. İkinci Abdülhamîd Han, Cumâ namazlarını ve bayram namazlarını burada kılar ve muâyede denilen bayramlaşma burada yapılırdı.
Dolmabahçe Câmii: Dolmabahçe Sarayının yan tarafında Bezm-i Âlem Vâlide Sultan tarafından yapımı başlatılmış, 1852’de Sultan Abdülmecîd Han tarafından tamamlanmıştır. Câmi ampir ve barok mîmârîsinin karışımıdır. Aşırı süslemesi ile ilgi çekmektedir.
Ortaköy (Büyük Mecîdiye) Câmii: Ortaköy İskelesi yakınındadır. Sultan Abdülmecîd Han tarafından 1853’te yaptırılmıştır. Çeşitli zamanlarda tâmir görmüştür. Barok mîmârî tarzına göre yapılmıştır.
Teşvikiye Câmii: Şişli Teşvikiye’de Sultan Abdülmecîd Han tarafından 1854’te yaptırılmıştır. Son devir Osmanlı mîmârî özelliklerini taşıyan câminin tavanı renkli nakışlarla süslüdür.
Nusretiye Câmii: Tophâne’de Sultan İkinci Mahmûd Han tarafından 1826’da îmâr ettirilmiştir. Bu câminin yerinde Sultan Üçüncü Selim’in yaptırdığı Tophâne-i âmire Arabacılar Kışlası Câmii vardı. Bu câmi yanınca yerine Nusretiye Câmii inşa edilmiştir. Câmi, Barok üslûba göre yapılmıştır. Câminin iç duvarlarındaki Amme sûresini meşhur hattat Râkım Efendi yazmıştır. 1955-1958 arasında tâmir görmüştür.
Vâlide Câmii: Aksaray’da Sultan Abdülazîz Hanın annesi Pertevniyal Vâlide Sultan tarafından 1869-1871 arasında yaptırılmıştır. Câmide gotik, klâsik ve Hint mîmârî üsluplarının tesiri görülür.
Emirgan Câmii: Boğaziçi’nde Emirgan semtindedir. Sultan Birinci Abdülhamîd Han tarafından 1782’de yaptırılmıştır. Câminin yanında Hünkar Dâiresi bulunmaktadır. Köşesindeki muvakkıthâne, Sultan Abdülmecîd Han tarafından yaptırılmıştır.
Arap Câmii: İstanbul’un fethi için 714’te gelen hazret-i Mesleme tarafından Beyoğlu semtinde Haliç kenarında yaptırılmıştır. Emevî ordusu Şam’a geri dönünce, Dominiken râhipleri burasını kilise hâline getirdiler ise de, Dördüncü Murâd Han zamânında tekrar câmiye çevrilmiştir. Sultan Birinci Mahmûd Hanın annesi Sâlihâ Sultan, bu câmiye şadırvan ve ilâveler yaptırmıştır.
Bâlî Paşa Câmii: Fâtih’te Bâlî Paşa Caddesi üzerindedir. 1504’te İkinci Bâyezîd Hanın kızı Hüma Hatun tarafından eşi Sadrâzam Bâlî Paşa adına yaptırılmıştır. 1894 zelzelesinde çöken kubbesi 1939’da Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından tekrar yaptırılmıştır. Tek şerefeli minâresi sağdadır. Kesme taştandır.
Ağa Câmii:Beyoğlu İstiklâl Caddesi üzerinde olup, 1597’de Hüseyin Ağa tarafından yaptırılmıştır. Tek kubbeli olan câminin saçakları işlemelidir. İç duvarlar mavi, pencere içleri yeşil Kütahya çinileriyle kaplıdır. Mihrabı taştan, minberi ise oymalı tahtadır.
Cihangir Câmii:Fındıklı sırtlarında Boğaz’a nazır bir tepe üzerindedir. Kânûnî Sultan Süleyman tarafından oğlu Şehzâde Cihangir adına 1559’da Mîmar Sinan’a yaptırılmıştır. Altı yangın geçiren câmi, 1889’da İkinci Abdülhamîd Han tarafından yeniden yaptırılmıştır. İki minâresi olan câmi barok uslûbundadır.
Fındıklı Câmii: Fındıklı’da deniz kıyısında İstanbul kâdısı Molla Mehmed Çelebi tarafından 1589’da Mîmar Sinan’a yaptırılmıştır. Sanat değeri çok yüksektir.
İskender Paşa Câmii: Fâtih’te Sofular Mahallesindedir. Sultan İkinci Bâyezîd Hanın vezirlerinden İskender Paşa tarafından 1505’te yaptırılmıştır. Çeşitli dönemlerde tâmir görmüştür. Terkim Mescidi de denir.
Ayazma Câmii: Üsküdar’da Kızkulesi karşısında tepe üzerinde Sultan Üçüncü Mustafa Han tarafından 1760’ta yaptırılmıştır. Hünkar mahfilinin duvarları İtalyan çinileri ile kaplıdır. Bahçesinde birçok kabir vardır.
Mümin gönüllerinin feyz alıp huzur bulduğu İstanbul câmileri yerli ve yabancı ressamlar ile fotoğrafçılara da en nefis manzaraları sunmaktadır. Şâirlerin gönüllerini coşturan bu muhteşem âbide eserler için Türk edebiyâtında yüzlerce şiir yazılmıştır. Bunlardan Yahyâ Kemâl Beyatlı’nın aşağıdaki şiiri, İstanbul câmilerini en iyi anlatanlardan biridir.
SÜLEYMÂNİYE’de BAYRAM SABAHI
Artarak gönlümün aydınlığı her sâniyede,
Bir mehâbetli sabah oldu Süleymâniye’de.
Kendi gök kubbemiz altında bu bayram saati,
Dokuz asrında bütün halkı, bütün memleketi
Yer yer aksettiriyor mâvileşen manzaradan,
Kalkıyor tozlu zaman perdesi her ân aradan.
Gecenin bitmeğe yüztuttuğu andan beridir,
Duyulan gökte kanad, yerde ayak sesleridir.
Bir geliş var!.. Ne mübârek, ne garib âlem bu!..
Hava boydan boya binlerce hayâletle dolu...
Her ufuktan bu geliş eski seferlerdendir;
O seferlerle açılmış nice yerlerdendir.
Bu sükûnette karıştıkça karanlıkla ışık,
Yürüyor, durmadan, insan ve hayâlet karışık;
Kimi gökten, kimi yerden üşüşüp her kapıya,
Giriyor, birbiri ardınca, ilâhî yapıya.
Tanrının mâbedi her bir tarafından doluyor,
Bu saatlerde Süleymâniye târîh oluyor.
Ordu-milletlerin en çok döğüşen, en sarpı
Adamış sevdiği Allahına bir böyle yapı.
En güzel mâbedi olsun diye en son dînin
Budur öz şekli hayâl ettiği mîmârînin.
Görebilsin diye sonsuzluğu her yerden iyi,
Seçmiş İstanbul’un ufkunda bu kudsî tepeyi;
Taşımış harcını gâzîleri, serdârıyle,
Taşı yenmiş nice bin işçisi, mîmâriyle.
Hür ve engin vatanın hem gece, hem gündüzüne,
Uhrevî bir kapı açmış buradan gökyüzüne,
Tâ ki geçsin ezelî rahmete rûh orduları...
Bir neferdir bu zafer mâbedinin mîmârı.
Ulu mâbed! Seni ancak bu sabâh anlıyorum;
Ben de bir vârisin olmakla bugün mağrûrum;
Bir zaman hendeseden âbide zannettimdi;
Kubben altında bu cumhûra bakarken şimdi,
Senelerden beri rü’yâda görüp özlediğim
Cedlerin mağfiret iklimine girmiş gibiyim.
Dili bir, gönlü bir, îmânı bir insan yığını
Görüyor varlığının bir yere toplandığını;
Büyük Allahı anarken bir ağızdan herkes
Nice bin dalgalı tekbîr oluyor tek bir ses;
Yükselen bir nakaratın büyüyen velvelesi,
Nice tuğlarla karışmış nice bin at yelesi!
Gördüm ön safta oturmuş nefer esvaplı biri
Dinliyor vecd ile tekrâr alınan tekbîri;
Ne kadar sâf idi sîması bu mü’min neferin!
Kimdi? Bânîsi mi, mîmârı mı ulvî eserin?
Tâ Malazgird ovasından yürüyen Türkoğlu
Bu nefer miydi? Derin gözleri yaşlarla dolu,
Yüzü dünyâda yiğit yüzlerinin en güzeli.
Çok büyük bir işi görmekle yorulmuş belli;
Hem büyük yurdu kuran hem koruyan kudretimiz,
Her zaman varlığımız, hem kanımız hem etimiz;
Vatanın hem yaşayan vârisi hem sâhibi o,
Görünür halka bu günlerde tesellî gibi o,
Hem bu toprakta bugün, bizde kalan her yerde,
Hem de çoktan beri kaybettiğimiz yerlerde.
Karşı dağlarda tutuşmuş gibi gül bahçeleri,
Koyu bir kırmızılık gökten ayırmakta yeri.
Gökte top sesleri var, belli, derinden derine;
Belki yüzlerce şehir sesleniyor birbirine.
Çok yakından mı, bu sesler, çok uzaklardan mı?
Üsküdar’dan mı? Hisar’dan mı? Kavaklardan mı?
Bursa’dan, Konya’dan, İzmir’den, uzaktan uzağa,
Çarpıyor birbiri ardınca o dağdan bu dağa;
Şimdi her merhaleden, tâ Bâyezîd’den, Van’dan,
Aynı top sesleri bir bir geliyor her yandan.
Ne kadar duygulu, engin ve mübârek bu seher!
Kadın erkek ve çocuk, gönlü dolanlar, yer yer,
Dinliyor hepsi büyük hâtıralar rüzgârını,
Çaldıran topları ardınca Mohaç toplarını.
Gökte top sesleri, bir bir, nerelerden geliyor?
Mutlakâ her biri bir başka zaferden geliyor.
Kosova’dan, Niğbolu’dan, Varna’dan, İstanbul’dan...
Anıyor her biri bir vak’ayı heybetle bu an;
Belgrad’dan mı? Budin, Eğri ve Uyvar’dan mı?
Son hudutlarda yücelmiş sıradağlardan mı?
Deniz ufkunda bu top sesleri nereden geliyor?
Barbaros, belki, donanmayla seferden geliyor!
Adalardan mı? Tunus’dan mı, Cezâyir’den mi?
Hür ufuklarda donanmış iki yüz pâre gemi
Yeni doğmuş aya baktıkları yerden geliyor;
O mübârek gemiler hangi seherden geliyor?
Ulu mâbedde karıştım vatanın birliğine,
Çok şükür Allah’a, gördüm, bu saatlerde yine
Yaşayanlarla berâber bulunan ervâhı.
Doludur gönlüm ışıklarla bu bayram sabahı.
YAHYÂ KEMÂL BEYATLI
Eyüp Sultan Türbesi: Eyüp Sultan Câmii karşısında olup, 1458’de Fâtih Sultan Mehmed Han tarafından yaptırılmıştır. Bu türbede Resûlullah efendimizin mihmândârı Hâlid bin Zeyd Ebû Eyyûb el-Ensârî hazretlerinin mübârek kabr-i şerîfleri vardır. Türbeye Sultan Birinci Ahmed, Sultan Üçüncü Ahmed, Sultan Üçüncü Selim ve Sultan İkinci Mahmûd ekler yaptırmış ve değerli eşyâlar koymuşlardır. Türbe, küfekî taşından yapılmış olup, sekiz köşeli ve tek kubbelidir.
Abdülfettâh-ı Bağdâdî Akrî Türbesi: Üsküdar’da Bağlarbaşı ile Karacaahmed arasındaki ana cadde üzerinde Kartal Baba Câmii karşısındadır. İslâm evliyâ ve âlimlerinin en büyüklerinden hazret-i Hâlid-i Bağdâdî’nin talebelerinden olup, İstanbul halkını irşâd ile görevlendirdiği halîfesidir. Türbesinin üzeri açıktır.
Azîz Mahmûd Hüdâyî Türbesi: Üsküdar’da aynı isimle anılan câminin bahçesindedir. Büyük âlim Azîz Mahmûd Hüdâî hazretlerinin kabr-i şerifi buradadır. Türbenin kabirleri yanında akrabâlarının ve halîfelerinin kabirleri vardır. (Bkz. Azîz Mahmûd Hüdâî)
Murâd-ı Münzâvî Türbesi: Eyüb Nişancasında Münzâvî Câmii karşısındadır. İstanbul’da medfûn bulunan en büyük üç evliyâdan biri olan Murâd-ı Münzâvî hazretlerinin kabr-i şerîfi buradadır. Yıkılmak üzere olan türbe 1992 yılında Hak-Yol Vakfı tarafından restore edilmiştir.
Mehmed Emin Tokâdî Türbesi: Unkapanı’na inen cadde ile Zeyrek yokuşunun kesiştiği tepe üzerinde, Soğukkuyu Pîrî Paşa Medresesi kabristanında, üstü açık türbedir. Evliyânın meşhurlarından olan Mehmed Emîn Tokâdî hazretleri medfûndur.
Fâtih Sultan Mehmed Türbesi: Fâtih Câmiinin avlusunda, kıble yönündedir. Fâtih Sultan Mehmed Han medfundur. Sekizgen plânlı ve tek kubbelidir. Çeşitli zamanlarda tâmir görmüştür.
Yavuz Sultan Selim Türbesi: Yavuz Selim Câmiinin kıble istikâmetinde ve mihrabın önündedir. Türbede Yavuz Sultan Selim medfundur. Sandukasının üzerinde, Mısır Seferi dönüşünde şeyhülislâm İbn-i Kemâl’in atının ayağından sıçrayan çamurlu kaftanı vardır. Bu türbenin yanında Osmanlı sülâlesine âit altı türbe vardır.
Kânûnî SultanSüleyman Türbesi:Süleymâniye Câmiinin bahçesindedir. Mîmar Sinan tarafından 1566’da yapılmıştır. Sekiz köşeli ve kubbelidir. İçinde üçü pâdişahlara âit olmak üzere yedi sanduka vardır.
Emir Buhârî Türbesi: Fâtih ilçesi, Emir Buhârî sokağındadır. Kesme taştan kubbeli bir yapıdır. Ubeydullah-ı Ahrâr hazretlerinin talebelerinden Emir Ahmed Buhârî medfundur. Dârüsseâde Ağası Cevher Ağa yaptırmıştır.
Sultan İkinci Mahmûd Türbesi: Dîvânyolu’ndadır. Sultan Abdülmecîd 1840’ta babası İkinci Mahmûd Han için yaptırmıştır. Sekiz köşeli, tek kubbeli bir yapıdır. İçinde on bir sanduka vardır. İkinci Mahmûd Han, Abdülazîz Han, İkinci Abdülhamîd Han ve yakınları medfundur.
Sümbül Efendi Türbesi: Koca Mustafa Paşa Câmiinin önündeki mezarlıktadır. On dokuzuncu asrın başlarında yaptırılmış olup, şehrin önemli ziyâret yerlerindendir. Büyük âlim Sümbül Efendi ve serasker Rızâ Paşa medfundur.
Merkez Efendi Türbesi: Topkapı semtinde Merkez Efendi Mezarlığının arkasındadır. Önemli ziyâret yerlerindendir. Büyük âlim Merkez Efendinin sedef kakmalı parmaklıkla çevrili sandukası bulunmaktadır.
Zenbilli Ali Efendi Türbesi: Zeyrek Yokuşu başında yaptırdığı mescid ve mektebin yanındadır. Çok büyük bir zât olan Zenbilli Ali Efendi 23 sene şeyhülislâmlık makâmında bulunmuştur.
Barbaros Hayreddîn Paşa Türbesi: Beşiktaş meydanındadır. Mîmar Sinan yaptırmıştır. Sekiz köşeli ve tek kubbelidir. Barbaros Hayreddîn Paşanın sandukası bulunur. Denizlerin evliyâsı ve büyük Türk denizcisi, Preveze Savaşının muzaffer amirâli Barbaros, devrin bütün denizlerinde Osmanlı donanmasını hâkim kılan bir kahramandır.
Sokullu Mehmed Paşa Türbesi: Eyüp, Câmikebir caddesinde olup, 1579’da Mîmar Sinan tarafından yapılmıştır. Türbede bulunan üç sıra hâlinde 17 sandukada, Sokullu Mehmed Paşa, eşi İsmihan sultandan doğma İbrâhim Paşa, Sadrâzam Lala Mehmed Paşa ve Sokullu Mehmed Paşanın yakınları yatmaktadır.
Ebüssü’ûd Efendi Türbesi: Sokullu Mehmed Paşa türbesinin karşısındadır. Büyük âlim ve şeyhülislâm Ebüssü’ûd Efendi ve yakınlarının kabirleri vardır.
Hazret-i Yûşâ Türbesi: İstanbul Boğazının Anadolu Kavağı ile Beykoz arasında Yûşa Tepesindedir. Yûşâ aleyhisselâmın mübârek kabirlerinin Halep, Nablus, Gaziantep ve Bağdat’ta olduğu rivâyetleri de vardır. Buradaki kabrin ona âit olduğu kesin değildir. Hazret-i Yûşâ, hazret-i Mûsâ aleyhisselâmın kızkardeşinin oğludur ve ölümünden sonra, ona halef olmuş bir peygamberdir. İstanbul’daki makâmı çok ziyâret edilen bir yerdir.
Telli Baba Türbesi: Rumeli Kavağı yolu üzerindedir. Çok ziyâret edilen bir türbedir.
İbn-i Kemâl PaşaTürbesi: Edirnekapı Mezarlığında üstü açık bir türbedir. Kânûnî devri şeyhülislâmlarından büyük âlim İbn-i Kemâl Paşa medfundur. Müftîyü’s-Sekaleyn ismi ile meşhur olup, insan ve cinlere fetvâ verirdi.
Gâzi Osman Paşa Türbesi: Fâtih Câmii bahçesindedir. Sultan Mehmed Reşad Han tarafından yaptırıldı. 1877-1878 Osmanlı-Rus harbinde Plevne’yi kahramanca savunan Gâzi Osman Paşa medfundur. Dört köşeli ve tek kubbelidir.
Rüstem Paşa Medresesi: Cağaloğlu’nda Rüstem Paşa tarafından 1550’de Mîmar Sinan’a yaptırılmıştır. Dış duvarları sekiz köşelidir. Avlu çevresinde 22 oda ve bir dershâne-mescid vardır. Medrese mîmârîsinde orjinal bir denemedir.
Koca Sinân Paşa Medresesi: Dîvanyolu’ndadır. 1594’te yapılmıştır. Bağımsız medrese yapılarının güzel örneklerindendir. Dilim kemerli medrese, günümüzde İktisat Fakültesi olarak kullanılmaktadır.
Gazanfer Ağa Medresesi: Sarachâne’de Bozdoğan kemeri yanındadır. 1599’da yaptırılmış olup, bağımsız medreselerin orjinal örneklerindendir. 14 taş odası vardır. Günümüzde belediye müzesi olarak kullanılmaktadır.
Hasan Paşa Medresesi: Bâyezîd’de Mîmâr Çelebi Mustafa tarafından 1745’te yapılmıştır. Barok üslupla yapılan ilk örneklerdendir. En önemli özelliği iki katlı olmasıdır. Alt katta dükkânlar vardır. Günümüzde Türkiyât Enstitüsü olarak kullanılmaktadır.
Galata Mevlevihânesi: Galata Tünel Meydanındadır. İstanbul’da bulunan Mevlevi tekkelerinin en büyüğüdür.Kulekapısı Mevlevihânesi olarak da bilinir. 1491’de İkinci Bâyezîd Hanın vezirlerinden İskender Paşa tarafından yaptırılmıştır. Çeşitli zelzele ve yangınlarda zarar gören tekke birçok defa tâmir edilmiştir. Günümüzde Divan Edebiyatı Müzesi olarak kullanılmaktadır. Müzede birçok divan şâirinin eserlerinden örnekler yer alır.
Bereketzâde Çeşmesi: Galata semtinde Bereketzâde Câmii yanında olup, 1467’de Fâtih’in müezzini Bereketzâde yaptırmıştır. İstanbul’daki en eski Osmanlı çeşmelerinden biridir. Sâlihâ Sultan tarafından tâmir edilmiştir.
Bezm-i Âlem Vâlide Sultan Çeşmesi: Beşiktaş-Maçka arasında Spor Caddesi üzerindedir. Sultan Abdülmecid Han tarafından 1839’da annesi hayrına yaptırılmıştır. Üzerindeki kabartma süsler ve çeşitli motiflerin sanat değeri büyüktür.
Üçüncü Ahmed (Sultan Ahmed) Çeşmesi: Ayasofya Câmii yanındadır. Üçüncü Sultan Ahmed Han adına, İbrâhim Paşa 1728’de Başmîmar Mehmed Ağaya yaptırmıştır. Sanat değeri çok büyüktür.
Alman Çeşmesi:Sultanahmed Meydanında Birinci Ahmed Hanın türbesinin karşısındadır. Alman İmparatoru II. Wilhelm’in 1898’de İstanbul’a ikinci gelişinin bir hâtırası olarak 1900’de Şecer-i Vakvak adlı çınarın yerine yapılmıştır. Sekiz dilimli ve kemerli kubbesi vardır.
Tophâne Çeşmesi:Tophâne semtinde Kılıç Ali Paşa Câmiinin yanındaki meydandadır. Birinci Mahmûd Hanın annesi Sâlihâ Sultana bir hediye olarak 1732’de yaptırılmıştır. Çok süslü olan çeşme Türk rokoko üslûbundadır.
Kapalıçarşı:Nûruosmaniye, Bâyezîd, Mahmûdpaşa ve Mercan câmilerinin çevrelediği 30.700 m2lik bir yer kaplayan üstü kubbe ve kemerlerle örtülü büyük bir çarşıdır. İlk defâ 1461’de Fâtih devrinde, sonra Kânûnî devrinde ahşap olarak yapıldı. 1651, 1710 ve 1825 yangınları ile 1894 zelzelesinden sonra Sultan İkinci Abdülhamîd Han bugünkü kâgir biçimiyle 1890-1894’te yaptırdı. 8’i büyük 18 kapısı, 65 sokak, 400 dükkan, 20 han, 1 okul, 1 câmi, 1 mescid, 1 kitaplık, 7 çeşme, 1 dolaplı kuyu, 1 acı akarsu, şadırvan ve 1 sebil bulunmaktadır.
Mısır Çarşısı:Eminönü Yeni Câmi arkasındadır. Burada Ceneviz ve Venediklilerin çarşısı vardı. Turhan Vâlide Sultan burasını medrese hâline getirdi. Sonra çarşıya çevrildi. 1869 ve 1940’ta iki yangın geçirdi. 86 dükkan vardır.
Simkeşhâne: Bâyezîd’de cadde üzerindedir. Üç katlı, tek avlulu han plânında yapılmıştır. İstanbul’un fethinden sonra yapılan ilk darphâne olup, ilk sikke burada bastırılmıştır. Günümüzde büyük tâmir gören yapı, halk kitaplığı olarak kullanılmaktadır.
Balkapanı Hanı: Yeni Câmi ile Küçükpazar arasındadır. İstanbul hanlarında görülen yapı şekli yanında, Bizans yapı tekniği gösteren tek eserdir. Yapım târihi ve mîmârı belli değildir. İlk günkü orijinalliğini koruyarak günümüze ulaşmıştır.
Çuhacı Hanı: Nûruosmâniye Câmii yakınındadır. On sekizinci asırda Dâmâd İbrâhim Paşa yaptırmıştır. Orijinalliğini koruyarak günümüze ulaşmıştır.
Bâyezîd Kulesi: Bâyezîd’de Üniversite bahçesindedir. 85 m yükseklikte 180 basamaklıdır. İlk olarak 1749’da ahşap olarak yapıldı. Birkaç kere yandı ve yeniçeri ayaklanmasında yıkıldı. 1828’de Sultan İkinci Mahmûd Hanın emriyle serasker Hüseyin Paşa kâgir olarak yaptırdı.
Ahırkapı Fener Kulesi: Cankurtaran semtindedir. Sultan Üçüncü Osman zamânında kaptan-ı deryâ Süleymân Paşa tarafından yaptırılmıştır. Yüksekliği 36.27 metredir.
Galata Kulesi: Karaköy-Tünel arasında silindir biçiminde 68 m yüksekliktedir. Yedinci asırda Zenon tarafından yapılan ahşap kulenin devâmıdır. Cenevizliler, kendilerine geçen bu kuleyi büyütmüşlerdir. Üçüncü Selim ve İkinci Mahmûd zamânında yangın geçirmiştir. 1875’te son olarak tâmir edilmiştir. 1717-1962 arasında yangın gözetleme kulesi olarak kullanılmıştır. Günümüzde restore edilip döner lokanta olarak kullanılmaktadır.
Kız Kulesi: Üsküdar sâhilinde denizin içinde çok eski devirlerde yapılmıştır. Top ve cephâne bulunurdu. Buraya fener konulmasını Sultan Üçüncü Ahmed Hanın sadrâzamı Nevşehirli İbrâhim Paşa emretmiştir.
Çemberlitaş: Çemberlitaş meydanında 57 m yükseklikte bir sütundur. Frikyalılar devrine âit olup, Afyon civârındaki bir tapınaktan getirilmiştir.
Burma Sütun: Yılanlı sütun olarak da bilinir. Sultanahmed Meydanındadır. Yılan başları İstanbul Arkeoloji Müzesi ve British Museum’dadır.
Dikilitaş: Sultanahmed Meydanındadır. Mısır’da Helvapolis şehrine Firavun Üçüncü Tutmasis’in M.Ö. 1547’de diktiği taş buraya getirilerek dikilmiştir. Üzerinde Hiyeroglif yazılar vardır.
Kıztaşı: Fâtih’te Kıztaşı semtindedir. 10 m yükseklikte tek parça granittir.
Bozdoğan Su Kemeri: Fâtih Câmii ile Şehzâdebaşı Câmii arasında uzanan Bizanslılardan kalma bir su kemeridir. İlk defa 378’de yapılan kemerin bugünkü hâli 760’ta yaptırılmıştır. Mîmar Sinan tarafından restore edilen kemer, 1697’de de tâmir gördü. Bugün yeniden restore edilen kemerlerin Fatih ile Şehzâdebaşı Câmii arası 592.4 metredir.
Dârülaceze: Şişli Okmeydanı’ndadır. Sultan İkinci Abdülhamîd Han tarafından fakirlerin, korunmaya muhtaç çocukların, yaşlıların bir çatı altında toplanması için yaptırılmıştır. 31 Ocak 1896’da törenle açıldı. İki hastâne, 1 erkek ve kadın hamamı, mutfak, iş yeri, çocuk yuvası, yetimhâne, câmi ve kiliseden ibârettir.
Kuleli Askerî Lisesi: Vaniköy ile Kandilli arasında deniz kenarında çift kulesi ve haşmetli duruşu ile Boğaziçi’ni süsleyen bir eserdir. Yavuz Sultan Selim Han zamânında (Kule Bahçesi) ismiyle anılırdı. Kânûnî Sultan Süleymân buraya kasr yaptırmıştır. Sultan İkinci Mahmûd zamânında süvârî kışlası oldu. Kırım harbinden dönen İngilizler bu kışlayı kasten yaktılar. Sultan Abdülazîz Han yanan kışlayı yeniden yaptırmış ve Kuleli Kışla denilmiştir. 1878’de Kuleli Askerî İdâdîsi ismini aldı. Balkan Harbinde hastâne oldu. 1924’te Kuleli Askerî Lisesi ismini aldı.
Selîmiye Kışlası: Sultan Üçüncü Selim Han tarafından 1805’te yaptırılmıştır. Taş üzerine ahşap olarak yapılan binâda, önce Nizâm-ı Cedîd, daha sonra da Sekbân-ı cedîd askerleri iskân edildi. Yeniçeri isyânı sırasında yanan kışlayı, İkinci Mahmûd Han yeniden yaptırdı ve Asâkîr-i Mansûre-i Muhammediye askerlerini buraya yerleştirdi. Sultan İkinci Abdülhamîd devrinde tâmir gören kışla, cumhûriyet döneminde önce askerî ortaokul, daha sonra da Birinci Ordu karargâhı oldu.
Mîmâr Sinân Köprüsü: Büyükçekmece ilçesindedir. Kânûnî Sultan Süleymân Han zamânında inşâsına başlanan köprü, İkinci Selim Han zamânında tamamlanmıştır. Mîmar Sinan tarafından yapılmıştır. Büyükçekmece Gölü ile denizi birleştiren boğaz üzerinde yapılmış olup, günümüzde restore edilerek trafiğe açılmıştır.
Mecidiye (Galata) Köprüsü: Eminönü ile Karaköy arasını birleştirir. İlk köprü, 1845’te Sultan Abdülmecîd Han tarafından tersânede (500 m) îmâl edildi. 1863’te ahşap olarak Sultan Abdülazîz yeniden yaptırdı. 1870’te ise demir köprüye çevrildi. Bugünkü köprü, 14 Nisan 1912’de yaptırıldı. 462 m uzunlukta ve 25 m eninde dubalar üzerinde yüzer köprüdür. Yanına yenisi yapılmakta olup, eskisi deniz müzesi olarak kullanılacaktır.
Âtıf Efendi Kütüphânesi: Şehzâdebaşı’ndadır. Şâir, hattat ve mâliyeci Âtıf Efendi kurmuştur. 13.999 eserin 2588’i yazma ve 11.414’ü basma olup, eski eserlerdir.
Râgıp Paşa Kütüphânesi: Lâleli’de Ordu Caddesindedir. 1763’te Râgıp Paşa kurmuştur. 1274 yazma ve 2269 basma olarak 3543 eski ve 2114 yeni eser vardır. Ayrıca çocuk kitaplığı bölümü vardır.
Hüsrev Paşa Kütüphânesi: Eyüp Bostan İskelesi sokağındadır. 1839’da Sadrâzam Hüsrev Paşa yaptırmıştır. 15.000 cilt kitap bulunur.
Murâd Molla Kütüphânesi: Fâtih Çarşamba, Murat Molla Sokağındadır. 1775’te Murâd Molla kurmuştur. 7000 eserin iki bini Osmanlı devrine âittir.
Mesîre yerleri:
İstanbul tabiî güzellikler açısından çok zengindir. Uygun iklim şartları, zengin su varlıkları, ili tabiî güzellikler yönünden dünyânın sayılı yerlerinden biri durumuna getirmiştir.
Çamlıca Tepeleri: İstanbul’un en eski mesîre yerlerindendir. Temiz havası ve İstanbul’un her yanını gören manzarası ile meşhurdur.
Belgrad Ormanı: İstanbul’un en büyük ağaçlık arâzisidir. Meşe, ıhlamur, çınar, kayın, kestane ve gürgen ağaçları ile kaplıdır. İçinde yedi bent, üç fidanlık ve av hayvanı üretme alanları bulunan ormanda, karaca, tavşan, yaban domuzu, tilki, çulluk, yaban ördeği gibi hayvanlar vardır. Ormanın 700 dönümlük alanı halka açık piknik yeri olarak düzenlenmiştir.
Yıldız Parkı: Beşiktaş sırtlarındadır. Yıldız Sarayının bahçesi olup, bugün park hâline getirilmiştir. Servi, bâdem ağacı, akasya ve akçaağaçlarla kaplıdır. Göller, havuzlar, su kanalları, Boğaz ve Marmara manzaraları ile çok güzel bir mesîre yeridir.
Emirgan Parkı: Emirgan semtinin üst kısmında Baltalimanı’ndan İstinye Koyuna kadar uzanan yeşil alanı içine alır. Çam, servi, köknar, İzmir söğüdü, salkım söğüt, kestâne, meşe dişbudak, ıhlamur, armut, erik, kiraz, ayva, şeftali ve ceviz ağaçları ile kaplıdır. Her sene, mayıs ayında parkta lâle bayramı kutlanır.
Abraham Paşa Korusu: Beykoz ile Paşabahçe sırtlarında yer alan boğaz manzaralı bir mesîre yeridir. Koruda az rastlanan ilginç ağaçlar ile iki büyük mağara vardır.
Gülhâne Parkı: Topkapı Sarayı ile Sarayburnu arasında yer alır. Topkapı Sarayının dış bahçesi olarak târihî önem taşır. Şehremini Operatör Cemil Paşa zamânında park hâline getirilmiştir.
İçmeler ve kaplıcalar:
Türkiye’nin en meşhur kaplıcalarından olan Yalova Kaplıcaları ile Tuzla İçmeleri İstanbul sınırları içindedir.
Yalova Kaplıcaları: Çok eski târihlerden beri kullanılmış meşhur bir su kaynağıdır. Yalova’ya 11 km uzaklıkta ormanlık bir boğaz içindedir. Kaplıca suları, genel olarak romatizma hastalığı olmak üzere, hareket sisteminin ağrılı hastalıklarında, kronik iltihaplı ve ağrılı karın hastalıklarında, damar sertliği veya tıkanıklıklarında, diabet, gut ve şişmanlık gibi metabolizma hastalıklarında, mîde, karaciğer, böbrek rahatsızlıklarında faydalıdır.
Tuzla İçmeleri: Pendik ilçesinin, Tuzla semtindedir. Çok eski târihlerden beri kullanılmıştır. Deniz kıyısındadır. Küçük içme suyu idrar artırıcı özelliğe sâhiptir. Büyük içme suyu ise mîde, barsak, karaciğer, pankreas gibi organların salgıları üzerinde etkilidir. Bu yüzden gastrit, barsak parazitlerinde ve safra kesesi rahatsızlıklarında kullanılır.