İSMÂİLİYYE
Şiânın kollarından. Câfer-i Sâdık’ın oğlu İsmâil’i imam olarak kabul eden fırka. Bu fırka; “Kur’ân-ı kerîm’in zâhirî, yâni anlaşılan mânâsı olduğu gibi, bâtınî yâni gizli, iç mânâsı da vardır. Bâtınî mânâsı lâzımdır, zâhirî mânâsı lâzım değildir.” diyerek Mecûsîlikteki ve çeşitli bâtıl dinlerdeki inanışları İslâm dînindenmiş gibi göstermeye çalıştıkları için Bâtıniyye; yedinci imam olarak Câfer-i Sâdık’ın oğlu İsmâil’i kabul ettiklerinden İsmâilî ve şerîat sâhibi peygamber yedi tânedir dedikleri için Seb’iyye; haramları mübah saydıklarından dolayı Hurûmiyye; kırmızı giyindikleri için Muhammira; hakîkatların sâdece imamdan öğrenileceğine inandıkları için Tâlimiyye; kurucularından Hamdan Karmat’ın ismine nisbetle Karâmita; Bâbek Hurremî’ye tâbi olduklarıiçin, Bâbekiyye; afyon kullandıklarından Haşhaşiyye gibi isimler almışlardır.
İlk önce, aslen İranlı bir Mecûsî olup, “Kaddah” diye bilinen Meymûn bin Deysan tarafından ortaya konulan Bâtınî fikirler İran’da yayılmaya başladı. Yeni Müslüman olanlar arasında taraftar buldu. Hazret-i Ali’yi sevdiğini söyleyip diğer Eshâb-ı kirâma söğen kimselerin altıncı imâm olarak kabul ettiği Câfer-i Sâdık’ın 765 (H.148)te vefâtından sonra yedinci imâmın, Câfer-i Sâdık’ın büyük oğlu İsmâil olduğunu iddiâ ederek, yedinci imâm Mûsâ el-Kâzım’ın imâmetini kabul eden İmâmiyye (İsnâ aşeriyye) fırkasından ayrılarak İsmâiliyye adını aldılar.
Kurdukları gizli teşkilâtın “Dâî” adı verilen propagandacıları vâsıtasıyla fikirlerini yaymaya devâm ettiler. Bu dâîler Kûfe, Basra, İran, Yemen, Bahreyn ve Kuzey Afrika gibi Müslüman beldelere giderek fikirlerini gizlice yaydılar.
Gittikleri yerlerde önce ibâdet ve zühdle uğraşarak, yörenin özelliğine göre tasavvuf ehlindenmiş gibi görünerek, câhil halka, ihtilâfa ve şüpheye düşürücü sorular sorarak fitne tohumlarını ektiler. Bölgelere göre çeşitli isimler alarak devletler kurdular. 891 (H.278) de Bahreyn bölgesinde Karmatî Devletini kurdular. Ehl-i sünnet olan Müslümanlara zulüm ve işkence yaptılar. 929 (H.317) da Mekke-i mükerremeyi yağma edip Hacer-ül-Esvedi yerinden sökerek Basra civârındaki Hicr şehrine götürdüler. 910 (H.298)da Mısır’da da gizli yollardan iktidârı ele geçirerek Fâtımî Devletini kurdular. Ehl-i sünnet inancındaki Müslümanlara akla gelmedik işkenceler yaptılar. Abbâsîlere ve Selçuklulara karşı uzun zaman mücâdele edip devletlerinin sınırını genişletmeye çalıştılar. İçlerinden başgösteren ayrılık hareketleri netîcesinde çeşitli fırkalara bölündüler. Bunların ilki Bahreyn karmatîleridir. Daha sonra Nizârîler ve Müsta’lîler diye iki büyük fırkaya ayrıldılar.
Selçuklu Veziri Nizâmülmülk’ün talebelik arkadaşı olan Hasan Sabbah, Nizâmülmülk ile arası açılınca Mısır’a gidip bâtınî fikirlerin etkisinde kaldı. İsmâiliyyenin ikinci önemli kolu olan Nizârîler fırkasının başına geçti. Hasan Sabbah liderliğindeki Nizârîler gizli gizli İran ve Suriye’de faaliyet göstermeye başladılar. Hasan Sabbah bir müddet sonra İran’a dönüp, 1081’de İsmâiliyye Devletini kurdu. Alamut Kalesini alıp merkez yaptı. Kurduğu Fedâyîn adlı terör teşkilâtıyla, pekçok Müslümanı, devlet adamını ve âlimi şehid ettirdi. Ehl-i sünnet âlimlerinin kitaplarını okumayı ve onlarla görüşmeyi şiddetle men etti. İslâm ülkelerinde büyük tahribâta yol açan bu devlet Moğol hükümdârı Hülâgu’nun 1256 (H. 654) senesinde Alâmut Kalesini zaptetmesiyle yıkıldı. Bundan sonra Nizârîler adıyla bilinen Sabbahîler kendi aralarında ikiye bölündüler. Aınlık olan grup 18. yüzyılda sona erdi. Büyük grup ise Birinci Ağa Hanın liderliğinde 1840’ta İran’dan Hindistan’a göç etti. Bugün Nizârîlerin bu kolu Hendistan, İran, Afrika ve Suriye’nin bâzı bölümlerinde milyarlarca taraftarı vardır. Hindistan’da Nizârîler, Hocalar diye bilinir. Ağa Hanları ise ruhânî liderleri olarak tanınırlar. Bugünhayatta olan son Ağa Han, turizm yatırımcısı Kerim Ağa Handır. Dünyâ kamuoyunda da üç senede bir verdikleri “Ağa Han Mîmarlık Ödülü” gibi çeşitli etkinliklerle propagandalarını yaptırmaktadırlar.
Daha önce Muşta’lîler adıyla Yemen tarafına giden İsmâilîler faaliyet sahalarını genişletip Hindistan taraflarına gittiler. Yumuşak bir yol tâkib ederek taraftar topladılar. Bugün Hindistan’da Bohra veya Bohara adıyla tanınan kalabalık bir topluluğa sâhip olan Hindistan İsmâilîleri daha sonra Dâvûdî ve Süleymânî diye ikiye ayrıldılar. Dâvûdîler Hindistan’da kalıp, Süleymânîler Yemen’e döndü. Bugün Dâvûdîlerin merkezi Hindistan’da, Süleymânîlerinki Yemen’dedir.
İsmâilîlerin (Bâtınîlerin) görüşlerini yaymak için kabul ettikleri temel prensipleri ve çeşitli kademelerden meydana gelen teşkilâtları vardır. Bu prensipleri şunlardır:
1. Din bilgisi olanlarla konuşulmayacak. Din âlimi olan yerde gizlenilecek.
2. Karşısındakinin arzusuna ve keyfine göre konuşulacak.
3. Müslümanlar, İslâm dîninin emirleri ve yasakları husûsunda şüpheye ve kararsızlığa düşürülecek.
4. Sırlar yabancılara söylenmeyecek. Sırların açıklanmasından önce söz alınacak.
5. Din ve dünyâ büyükleri bizi övüp beğeniyor, denilecek.
6. Aldatmak için önce herkesin inandığı şeyler müdâfaa edilecek.
7. İbâdetlere lüzum yoktur, kalbin temiz olması esastır, denilecek.
8. Avlanılan gençlere hakîkî Müslümanlık olan Ehl-i sünnet îtikâdı kötülenecek, Ehl-i sünnete gerici denilecek; son olarak gençler haramları işlemeye alıştırılacaktır.
İsmâilîlerin, Yunan felsefecilerinden, Mecûsîlik ve Mejdekçilikten aldıkları ve İslâm dînine âitmiş gibi göstermeye çalıştıkları sapık ve bâtıl inanışları şöyledir:
1. “Yaratıcı, yâni Allah ne vardır, ne de yoktur. Ne âlimdir, ne câhildir, ne kâdirdir, ne âcizdir. Bütün sıfatları da böyledir. Çünkü bunlar var, denirse mahluklara benzetilmiş olur. Yoktur, denirse yokluk kondurulmuş olur. Yaratan kadîm, yâni başlangıcı olmayan da değildir. Hâdis, yâni sonradan olan da değildir.” derler.
2. “Kur’ân-ı kerîm’in bir zâhirî mânâsı bir de bâtınî mânâsı vardır. Bâtın, iç, öz mânâsı lâzımdır. Cevizin kabuğu değil içi işe yarar!” diyerek Kur’ân-ı kerîm âyetlerine kendi anlayış ve kafalarına göre yanlış mânâlar verip aslı bozulmamış tek din olan yüce dînimizin emirlerini ve yasaklarını değiştirmeye çalışırlar.
3. Yedi sayısı kutsaldır. Çünkü âlemin nizâmı ve târihî hâdiseler yedi sayısı üzerine kurulmuştur. Allah, küllî akıl, nefs, aslî madde (heyula), fezâ, zaman, yeryüzü âlemi ve insanlık olarak yedi tecelli kabul ederler. Yeryüzü âleminin kendilerine “Nâtıc” adı verilen din getirmiş yedi peygamberi vardır. Her peygamber arasında yedi imam vardır. Her devirde bulunması gereken imamların sayısı da yedidir.
4. Âhiret hayâtını inkâr eden İsmâilîler; “Cennet, Cehennem, bâ’s yâni yeniden dirilme, haşr, mahşer, mîzân ve sırat olması mümkün olmayan şeylerdir. Cennet bu dünyâdaki nîmetler, Cehennem ise dünyâda yapılan, ibâdetlerin ve haramlardan kaçınmanın verdiği sıkıntılar ve eziyetlerdir.” derler.
5. “Namaz ve zekat gibi ibâdet ve haramlar Allah’ın yakın dostları için değildir.” derler. Birçok haramları mübah sayarlar. Anne ve kız kardeşlerle ve kendi kızlarıyla evlenmeyi câiz görürler. Bu gibi ibâdet ve haramlarla havass, yâni üst tabaka mükellef olmayıp, avâm, yâni halk kısmı mükelleftir. Her şey herkesin malıdır. Zevceleri değiştirmek helâldir. Herkesin malları ve yaşayışları eşittir. Şahsî tasarruf yoktur. Bütün insanlar eşit ve her şeyde ortaktırlar. Birbirlerinin zevcelerini isterlerse, vermeleri lâzımdır. Zenginler malları fakirlere vermeli, onların ihtiyaçlarını gidermelidir.” derler.
6. Yedinci imam olarak İsmâil bin Câfer-i Sâdık’ı kabul ederler.
7. Tenâsühe inanan İsmâililer; “Ruhlar, insan öldükten sonra tekrar dünyâya gelip başka bedene girer. Allah’ın rûhu on iki imâma hulûl etmiştir. On iki imâm gelinceye kadar İslâmiyete uymak lâzım değildir. Cebrâil, vahyi hazret-i Ali’ye getirmek için emrolunmuştu. Yanılarak Muhammed aleyhisselâma getirdi.” derler.
Büyük İslâm âlimi İmâm-ı Gazâlî, Fedâih-ul-Bâtıniyye adlı eserinde, İsmâilîlerin (Bâtınîlerin) sapıklıklarını ve küfür olan fikirlerini yazmış, gerekli cevapları vererek, insanlara doğru yolu göstermiştir.
Eğitimci, yazar ve hattat. Babası Mucurlu Baltacıoğlu İbrâhim Edhem Efendi; annesi, Düzceli Hamdûne Hanımdır. 28 Şubat 1886’da İstanbul’da doğdu.
İlköğrenimden sonra Ortaöğrenimini Fevziye Rüşdiyesinde yaptı. Vefa İdâdisini bitirdi. Dârülfünûn-ı Osmâninin tabiiye şûbesine girdi. Kadri Efendiden hüsn-i hat (güzel yazı) dersleri aldı. Darülfünûn’da talebeyken Divân-ı Hümâyûn kâtipliğine memur olarak girdi. Bir müddet hat hocalığı yaptı. 1908’deDârülfünûn’u bitirdikten sonra Dârülmuallimîn-i İbtidâiyye (İlköğretmen Okulu)ye hat hocası tâyin edildi. Bir müddet burada vazife yaptıktan sonra pedagoji ve el sanatları konularında incelemelerde bulunmak üzere Avrupa’ya gönderildi. Fransa, İngiltere, Belçika, İsviçre ve Almanya’daki okullarda araştırmalar yaptıktan sonra 1911’de yurda döndü. Dârülmuallimîn’deki vazifesine devam etti, Dârülmuallimîn’i batı sistemine göre yeniden düzenlemekle vazifelendirildi. 1913 te Dârülfünûn’da (İstanbul Üniversitesi) fenn-i terbiye (pedagoji) hocalığına getirildi. Ayrıca çeşitli okullarda da ders vermeye devam etti. Maârif Nezâretinde de vazife alarak tedrisât-ı tâliyye (ortaöğretim) ve tedrisât-ı âliyye (yükseköğretim) müdürlüklerinde bulundu. Heyet-i teftişiye başkanlığı yaptı. 1917 de Edebiyât Fakültesi kâtib-i umûmîsi (dekanı) ve 1923-25 seneleri arasında Dârülfünûn emîni (İstanbul Üniversitesi rektörü) oldu. 1933’te yapılan üniversite reformu sırasında kadro dışında bırakıldı. Yeni Adam dergisini çıkardı. 1939’da Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesine öğretim üyesi tâyin edildi. Cumhûriyet Halk Partisi (CHP)nden 1943’te Afyonkarahisar, 1946’da Kırşehir milletvekili seçilerek TBMM’ye girdi. 1942-57 seneleri arasında Türk Dil Kurumu Terim Kolu başkanlığı yaptı. 1950’den sonra tekrar Yeni Adam ile 1956’da çıkarmaya başlayıp kısa süre devam ettirebildiği Din Yolu dergilerini yayınladı. Çeşitli konularda konferanslar vererek yayın ve çalışma hayatını sürdürdü. 1 Nisan 1978’de Ankara’da öldü.
Pedagoji üzerine inceleme ve araştırmalar yapmak üzere Avrupa’da bulunduğu sırada J.J.Rousseau, Le Bon, Compayre gibi batılı eğitimcilerin ilkelerini benimseyen ve kendi çalışmalarına uygulayan İsmayıl Hakkı Baltacıoğlu Sosyolojik görüşlerinde Emile Durkheim ve Ziyâ Gökalp’in tesirinde kaldı. Aynı yıllarda Bergson’u inceledi. Kalbin Gözü adlı eserinde Bergson’dan gelen düşüncelere yer verdi. Bergson ile Durkheim’in zıt görüşlerini daha sonra yazdığı Târih ve Terbiye adlı eserinde birleştirmeye çalıştı.
İsmayıl Hakkı Baltacıoğlu bütün toplum kurumlarının, geleneği meydana getiren din, dil ve sanat kurumlarından doğduğunu, geleneklerin toplumun en önemli gerçeği olduğunu söyledi. Millî kaynaklardan kopmadan batılılaşmayı savundu.
Kur’ân Tercümesi hazırladı. Dînî konularda hazırladığı yazılarında aşırı ve reformist fikirleri savundu. Dînî eğitimin gereksiz olduğunu savunmuştur. Hayâtının son zamanlarında dînî konulara tekrar dönerek Ankara Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi Dergisi’nde ve Din Yolu Dergisi’nde dînî konularda yazılar yazdı.
Eğitimde âile ve okulun önemini anlatırken bâzı çelişkili fikirler ileri sürdü. Osmanlı âile yapısını, İslâmiyetin ve Arapların tesirlerini taşıdığı gerekçesiyle tenkid etti. Köklü bir yapıya sâhip olan Osmanlı âilesini millî kültürü hazmedemeyen bir âile şekli olarak gösterdi. Savunduğu âile yapısında din birliğinin şart olmadığını ileri sürdü.
Hayâtı boyunca hattatlık, resim, dekorasyon, mîmârlık incelemeleri, bahçıvanlık ve çeşitli el sanatlarıyla bizzat ilgilenen Baltacıoğlu, İslâm ve Lâtin yazılarının her çeşidinde yazılar yazdı. “Alev yazısı” diye tanınan yeni bir hat şekli geliştirdi.
Eserleri: İsmayıl Hakkı Baltacıoğlu’nun çeşitli alanlarda yazdığı 130’u aşkın eseri vardır. Bunlardan bâzıları şunlardır:
Pedagojiyle ilgili olanlar: Tâlim ve Terbiyede İnkılâp, Terbiye ve Îmân, İzmir Konferansları, Elişlerinin Usûl-i Tedrisi, Terbiye İlmi, J.J. Rousseau’nun Terbiye Felsefesi, Umûmî Pedagoji, İçtimâî Mektep, Toplu Tedrîs, Rüyâmdaki Okullar, Pedagojide İhtilâl. Sosyolojiyle ilgili olanlar: Maârifte Bir Siyâset, Türk’e Doğru, Batı’ya Doğru, Ziyâ Gökalp. Sanata dâir olanlar: Demokrasi ve Sanat, Türklerde Yazı Sanatı, Türk Plastik Sanatları. Dînî eserleri: Din ve Hayat, Kur’ân (meâl), Büyük Tefsir.Felsefeye dâir olanlar: Kalbin Gözü, Felsefe. Edebî eserleri: İnanmak, Akıl Tâciri, Dolap Beygiri, Kafa Tâmircisi, Batak, Yalnızlar.
İsmayıl Hakkı Baltacıoğlu’nun bunların dışında aynı konularda ve çocuk ve gençlik meselelerine dâir bir kısmı basılmamış bâzı eserleri vardır. Ayrıca çeşitli dergi ve gazetelerde yayımlanmış pekçok makâlesi bulunmaktadır.
Türkiye Cumhûriyetinin ikinci Cumhurbaşkanı. 1884 İzmir doğumlu olup, 1973’te Ankara’da öldü. Babası Bitlisli Kürümoğulları âilesinden Râşid Bey, annesi Cevriye Hanımdır. İlk ve orta öğretimini Sivas’ta yaptıktan sonra İstanbul Topçu Lisesine gitti. 1903’te Topçu Harbiyesini bitirerek, Erkân-ı Harbiye Mektebine kaydoldu. 1906’da Erkân-ı Harbiye Yüzbaşısı rütbesiyle Edirne’ye tâyin edildi. Burada siyâsî bâzı faaliyetlerinden dolayı Topçu Fırka ve Ordu Kumandanı tarafından ihtar verildi.
1907’de Edirne’deki İkinci Ordu karargâhında vazife yaparken, gizli olarak kurulan ve pâdişah aleyhine faaliyetlerde bulunan İttihat ve Terakki Cemiyetine girdi. 24 Temmuz 1908’de İkinci Meşrûtiyetin îlânından sonra Edirne’deki Süvârî Tümeninde vazifelendirildi. 31 Mart 1909 vak’ası sonrasında Harekât Ordusunda görev yaptı. 1910’da kolağası rütbesiyle Yemen’de vazifelendirildi. Hayatı boyunca devam edecek olan Batı müziği hayranlığı, satranç ve biriç oyunları alışkanlığını burada edindi. Yemen’de binbaşılığa terfi eden İsmet Bey, Balkan Harbi esnâsında (1913) Çatalca’ya tâyin edildi. Çatalca’da Harekât Şubesinde vazifelendirilen Binbaşı İsmet, rahatsızlığını ileri sürerek Avrupa seyahatına çıktı. Viyana, Münih, Berlin, Paris ve İsviçre’ye gitti. 1914’te Birinci Dünyâ Harbi öncesinde Avrupa karışınca, İstanbul’a döndü.
1914 Ağustosundan îtibâren Birinci Orduda vazifelendirildi. 1915’te Diyarbakır’da kurulacak İkinci Ordunun kurmay başkanlığına tâyin edildi. 1915’ten 1918 yılına kadar Doğudaki cephelerde çeşitli kademelerde vazife yaparak muhârebelere katıldı. Mondros Mütârekesinin imzâlanmasıyla, İstanbul’a döndü. 1920 yılında Ankara’ya çağrılıncaya kadar İstanbul’da sık sık değişen vazifelerde çalıştı.
Ankara’da Mustafa Kemâl Paşa ile beraber çalışan İsmet Bey, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin açılmasıyla kurulan ilk kabinede Erkân-ı Harbiye Umumiye Vekili (Genelkurmay Başkan Yardımcısı) oldu. Garp Cephesi kumandanı Ali Fuâd Paşanın Moskova’ya tâyiniyle cepheye gönderilen Albay İsmet, Nizâmî Ordu kurarken Kuvve-i Seyyâre Kumandanı Çerkez Edhem ile anlaşmazlığa düştü. İstiklâl Harbinin Garp cephesindeki muhârebelerinin kumandanlığını yürüttü. Yunanlılara karşı 6-11 Ocak 1921’de Birinci İnönü; 23 Mart-1 Nisan 1921 târihlerinde de İkinci İnönü Muhârebelerini kazandı. Kurtuluş mücâdelesi sonunda 1922’de Lozan Konferanslarına katılarak, 1923’te TBMM Heyeti Başkanı olarak Lozan Antlaşmasını imzâladı.
Cumhûriyetin îlânından sonra, 9 Eylül 1923’te kurulan Halk Fırkasının, 19 Kasım 1923’te başkanvekilliğine getirilen İsmet Paşa, Yeni Türkiye’nin ilk kabinesini kurmakla vazifelendirilerek, başbakan oldu. Kasım 1924’e kadar devam eden siyâsî hâdiseler üzerine, sıhhî durumunu ileri sürerek başbakanlıktan ayrıldı. Bu ilk başbakanlığı devrinde (1923-1924) Halîfelik kaldırılıp, lâiklik esâsı benimsendi. Ordu politikadan men edildi. İkinci defa 3 Mart 1925’te başlayan başbakanlığı, 1937’ye kadar devam etti. Yeni Türkiye’nin bütün devrimleri bu başbakanlığı devrinde (1925-1937) yapılarak, merkeziyetçi sistemle idâreyi kurup, iktisatta devletçilik esaslarını tatbik ettirdi. Soyadı Kânunu çıkınca “İnönü” soyadını aldı.
1937’de Cumhurbaşkanı Atatürk ile bâzı konularda anlaşmazlığa düşünce, istifası istenen İsmet İnönü, 20 Eylülde başbakanlıktan ayrıldı. Atatürk’ün ölümüyle 11 kasım 1938’de Cumhurbaşkanı seçildi. İsmet İnönü Cumhurbaşkanlığı devrinde (1938-1950) bâzı taraftarlarınca “Millî Şef” lakâbıyla tanıtıldı. 1939’da başlayan İkinciDünyâ Harbi (1939-1945) yıllarında tâkip ettiği harp ekonomisinde, birçok aksaklıklar ortaya çıktı. Enflasyon, gıda maddeleri sıkıntısı, karneli hayat ve fiyatların aşırı yüksekliği harp yıllarının unutulmaz hatırası ve icraatları oldu. Ayrıca bu yıllarda yapılan varlık ve yol vergisi uygulaması, halkı ağır geçim sıkıntıları ile başbaşa bıraktı. Halktan gelen tepkilere daha fazla karşı duramayan İsmet İnönü’nün devrinde 1946 seçimleriyle birlikte çok partili hayâta geçildi.
1950 seçimlerinde Demokrat Parti iktidâra gelince, İsmet İnönü’nün cumhurbaşkanlığı 14 Mayıs 1950’de sona erip, vazifeyi Celâl Bayar’a devretti. 27 Mayıs 1960 ihtilâline kadar, Cumhuriyet Halk Partisi lideri olarak muhâlefette kaldı. 1954 ve 1957 seçimlerinden de mağlubiyetle çıkınca politikasını sertleştirdi ve ülkedeki siyâsî gerilimi hızlandırdı. Aydınların yanısıra talebe ve orduyu da siyâsetin içine çekti. Neticede 27 Mayıs İhtilali meydana geldi. 1961 seçimlerinde en fazla milletvekili çıkaran Cumhuriyet Halk Partisi genel başkanı olarak, Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel tarafından Başbakan tâyin edildi. 1961’den 1965 yılına kadar birbiri ardından üç hükûmet kurup, başbakanlık yaptı. Bu devirde (1961-1965) içte ve dışarıda bâzı mühim olaylar oldu. Kıbrıs hâdiseleri çıktı. Grev ve Lokavt Kânunları yürürlüğe kondu, plânlı ekonomiye geçildi. Ortak Pazara girilmesi ve Sovyetler Birliği ile münâsebetlerin arttırılması gerçekleştirildi. 1965 seçimlerini kaybettikten sonra 1972 yılına kadar muhâlefet lideri olarak kaldı. Bu târihte toplanan CHP kurultayında, yıllardır yaptığı parti genel başkanlığını kaybetti. Daha sonra CHP’den istifâ ederek, TBMM Senatosunda eski cumhurbaşkanlarına ayrılan tabiî senatörlük kadrosuna dâhil oldu. 25 Aralık 1973’te ölen İsmet İnönü Anıtkabir’e gömüldü.
1919’da Mevhibe Hanımla evlenen İnönü, 4 çocuğu oldu. Bunlardan üçü yaşadı. Bunlar Ömer, Erdal ve Özden (Toker)dir.
İsmet İnönü; zekî, hâdiseler karşısında hissiyâtını hemen ortaya dökmeyen, fırsatlardan çok iyi istifâde etmesiyle tanınır. Politika hayâtında seçimlerde kaybetmesinden sonra sabırla siyâsî hayatın, kendi arzu ettiği istikâmete dönmesini beklemesini bilen birisi olması; siyâsî atmosferin gerginleştiği devirlerde ve muhâlefet yıllarında, iktidârı gâyet iyi tâkip ederek, fırsatları değerlendirmesini bilmesi ona âit hususiyetlerdendir. Devamlı devrimciliği destekledi. Bunların yerleşmesi için devlet kademelerinde kadrolaşmaya büyük önem verdi. Bu kadro, kendi düşünce ve fikirlerinin yıllarca tatbikçisi olmuş ve onun çizdiği yoldan sapmadan ilerlemeye çalışmıştır.
DEVLETİN ADI |
İspanya Krallığı |
BAŞŞEHRİ |
Madrid |
NÜFÛSU |
39.100.000 |
YÜZÖLÇÜMÜ |
504.782 km2 |
RESMÎ DİLİ |
İspanyolca |
DÎNİ |
Hıristiyanlık |
PARA BİRİMİ |
Pesota |
İber Yarımadasının beşte dördünü ihtivâ eden bir Avrupa devleti. Doğu ve kuzeydoğusunda Akdeniz, kuzey, kuzeybatı ve güneybatısında Atlas Okyanusu, kuzeydoğusunda Fransa ve Andoro Cumhûriyeti, batısında Portekiz bulunmaktadır. Akdeniz’deki Balear, Atlas Okyanusundaki Kanarya Adalarıİspanya’ya âittir.
Târihi
M.Ö. 1100 yıllarında Fenikeliler, İspanya topraklarında ilk yerleşme merkezleri kurmaya başladılar. Onları Keltler ve Yunanlılar tâkip etti. Daha sonra Kartacalıların egemenliğine girdi. M.Ö. 202 yılında Romalılar Kartacalıları İberik Yarımadasından attılar. Roma İmparatorluğu bu târihten îtibâren İspanya’da birliği sağladı ve zamanla Hıristiyanlığı buraya yerleştirdi.
M.S. 5. yüzyılda İspanya, Germen kabilelerinin saldırılarına hedef oldu. Sırayla Alanlar, Suevler ve Vandalların ardından Vizigotlar İspanya’ya hâkim oldu. Vizigotların hâkimiyeti uzun sürdü ve Hıristiyanlığı kabul eden Vizigotlar, İspanya’ya Hıristiyanlığın yerleşmesini sağladı.
711’de Afrika’dan Gelen Müslümanlar, 8. asırdan 10. asra kadar kuzeydeki birkaç bölge dışında İspanya’ya hâkim oldular ve burada Endülüs medeniyetini kurdular. İlmin merkezi olan üniversiteler açarak, İslâm medeniyetini buraya yerleştirdiler. Endülüs Emevîler Devletinde İmâm-ı Kurtubî, Şâtibî, İbn-i Hazm, Nûrettin Batrûcî gibi birçok âlim yetişti ve buradaki üniversitelerde hocalık yaptılar. Papa ve Krallar dâhil birçok Avrupalı bu üniversitelerde ilim tahsil etmişlerdir. Bugünkü birçok müsbet ilimleri batılılar bu üniversitelerden öğrendiler. On birinci yüzyılda bu ülkenin iç karışıklıklarından faydalanan Hıristiyanlar kuzeyden başlayarak yarımadayı tekrar ele geçirmeye başladılar. 1276 yılında Müslümanların elinde yalnızca güneydeki Grenada kalmıştı. 1469’da Aragon ve Castilla Krallıkları tek bir krallık altında birleşerek güçlü bir devlet kurdular. 1492’de Müslümanların son kalesi Grenada Krallığı yıkıldı. Aynı yıl Kristof Kolomb İspanyol hükümdarının maddî yardımıyla Amerika’ya varan ünlü gezisine çıktı. Bu yolculuk, İspanya’nın dünyânın en büyük sömürge İmparatorluklarından birini kurmasına yol açtı. 1588 yılında İspanyol donanmasının İngiliz donanmasına yenilmesini tâkip eden taht ve din kavgaları sonunda İspanya zayıflayarak çökmeye başladı. 1640’ta Portekizi, 1714’te ise Avrupa’daki bâzı topraklarını ve Cebelitârık’ı kaybetti. On dokuzuncu yüzyılın başlarında İspanyolların Amerika’daki bütün sömürgeleri bağımsızlıklarını kazandılar.
Birinci Dünyâ Harbinde İspanya tarafsız kaldı, fakat savaştan büyük ölçüde etkilendi. General Primoderivera, çıkan ayaklanmaları bastırarak ülkede diktatörlük kurdu. 1930 yılında iktidardan düştü. Bir yıl sonra yapılan seçimleri Cumhûriyetcilerin kazanması sonucu Kral On sekizinci Alfanso ülkeyi terk etti. 1936’da yapılan seçimlerde solcuların başarılı olması üzerine ülkede iç savaş başgösterdi. 1939’da iç savaşın sona ermesiyle Franco Devlet Başkanı oldu. İkinci Dünyâ Harbine de katılmayan İspanya’da ordunun desteğiyle Franco savaştan sonra da yerini korudu. 1969 yılında Franco’nun ölmesiyle yerine Don Juon Carlos geçti. 1976’da Başbakan Navarro’nun istifâsı ile Carlos kral oldu ve Abolfo Sourez’i başbakanlığa atadı.
15 Haziran 1977’de 41 yıl sonra ilk defâ genel seçimler yapıldı. Sourez’in başkanı olduğu Demokratik Merkez Birliği çoğunluğu elde etti. 1981’de sağcı Albay Tejero Cortes’in meclisi basarak yaptığı darbe girişimi sonuçsuz kaldı. 1982 seçimlerini ise Sosyalist Parti büyük çoğunluğu elde ederek kazandı ve 46 yıl sonra İspanya’da yeniden bir sol iktidarın doğmasını sağladı. Hâlen (1993) iktidarda sosyalist parti bulunmaktadır.
Fizikî Yapı
İspanya’nın dörtte üçü Meseta adı verilen düzlüklerle kaplıdır. Meseta çok yüksek faylı bloklardan meydana gelen Guadarrama ve Grados dağlarıyla ikiye bölünmüştür. Kuzeydoğudaki İberik Dağları kıvrımlıdır. Kuzeyde Cantabria Dağları yer alır. İspanyol Pireneleri, Fransız Pirenelerinden daha geniştir. Doğu Pireneler bâzı sıradağlar ile İberik Sıradağlarına bağlanır. Endülüs Sıradağları çok büyük ve kıvrılmış bir kütledir. Cebelitârık Boğazından Nao Burnuna kadar 800 km’lik bir alana yayılır. Bu sıradağların en yüksek tepesi orta bölgedeki Sierra Nevada (3.478 m) Tepesidir. Bu dağlar birbirlerinden havza ve ovalarla ayrılmışlardır.
İspanya’da ovanın varlığından söz etmek çok zordur. Ülkenin büyük bir kısmı 900 m yükseklikteki yaylalarla kaplıdır. Yarımadanın kuzey ve güney kıyılarındaki dağların ve Meseta’nın genellikle batıya doğru meyilli olması Ebro hâriç olmak üzere büyük ırmakların okyanusa akmalarına sebeb olmuştur. Okyanusa akan başlıca ırmaklar: Mino, Douro, Tagus, Guadiana ve Guadalguivir’dir. Akdeniz’e dökülen ırmakların en önemlisi Ebro olup, Guadalaviar, Jucar ve Segura başlıcalarıdır.
İklim
İspanya’nın iklimi genellikle kuraktır. Yazları sıcak, kışları soğuk geçer. İspanya’da iklim, Kuzeybatı İspanya, doğu kıyı ve iç kesim olmak üzere farklı üç bölgeye ayrılır. Kuzeybatı İspanya, Atlas Okyanusu iklim alanı içine girer. Her mevsim bol yağmur alır. Okyanusun yakın olması sebebiyle yazlar ılık, kışlar çok yumuşak geçer. Yağışlar kuzeyden güneye doğru azalır. İç kesimdeki ova ve yaylalarda kara iklimiyle karışık Akdeniz iklimi hüküm sürer. Özellikle Ebro ve Guodalguivir ovalarıyla Manche’de yazlar sıcak, kışlar sert geçer. Toplam yağış düşüktür.
Tabiî Kaynaklar
Bitki örtüsü ve hayvanlar: Kuzeybatı İspanya’da meşe ve gürgen ağaçları bulunur. Doğu kıyılarında yeşil meşeler, sulak bitkiler ve bozkırlar hâkimdir. İç kesimde ise karışık orman, güneyde meşe ormanları ve bozkırlar, bâzı kesimlerinde çayır ve fundalıklar bulunur. Bunlar ormanların insan eliyle kesilerek yok edilmesinden meydana gelmiştir. İspanya dağlık ve ormanlık bir arâziye sâhip olduğundan ayı, kurt, tilki, tavşan, sincap, yaban kedisi, yaban keçisi gibi hayvanlar bulunur. Mevsimden mevsime göçmen kuşlar İspanya’ya gelmektedir.
Mâdenler: İspanya zengin yeraltı kaynaklarına sâhiptir. Meseta’nın bir çok kesimiyle Endülüs sıra dağlarında önemli demir rezervleri vardır. Ülkenin çeşitli yerlerine dağılmış vaziyette kömür yatakları mevcuttur. Diğer mâdenleri potas, çinko, kalay, kurşun filizleri, bakır, uranyum, gümüş, fosfat ve sülfürdür. Dünyânın başta gelen civâ üreticilerindendir.
Nüfus ve Sosyal Hayat
İspanya’nın nüfûsu 39.100.000’dir. Nüfûsun yarısından fazlası şehirlerde yaşar. İspanya halkı çeşitli ırk gruplarının karışımıyla meydana gelmiştir. Halkın Endülüs bölgesinde yaşayanları esmer; Basklar ve Katalanlar sarışın; Galiçya bölgesinde yaşayanlar ise alçak boylu ve buğday tenlidir. Bölgelerde yaşayanlar arasında yaşayış ve giyiniş bakımından farklılıklar görülür. Andolusia kadınları 5. yüzyılda bu bölgede yaşamış olan Faslılar gibi yüzlerine peçe örterler.
İspanya denilince akla boğa güreşleri gelir. Halk boğa güreşlerine çok meraklı olduğu için arenalar dolup taşmaktadır. Boğa güreşleri İspanyolların senelerden beri süregelen bir geleneğidir.
Önemli şehirler arasında Barcelona, La Caruna, Ovieda, Sevilla, Valencia, Vizcaya bulunmaktadır.
Din: İspanya halkının çoğu Hıristiyanlığın Katolik mezhebindendir. Az miktarda Protestan, Mûsevî, Müslüman bulunmaktadır. Bunlar nüfûsun % 1’ini teşkil etmektedir.
Eğitim: İspanya’da 6-14 yaş arasında öğretim mecbûridir. İspanya’da 20 devlet üniversitesi, bunun dışında Madrid, Barcelona ve Valencia’da üç politeknik üniversitesi vardır. Okuma-yazma bilmeyenler nüfûsun %5’ini teşkil etmektedir.
Siyâsî Hayat
İspanya’da 1975 târihinden sonra ülke krallığa dayanan bir monarşiyle yönetilmeye başlamıştır. İspanyol parlamentosu Cortes, 350 üyeli Temsilciler meclisi ve 248 üyeli Senato’dan meydana gelmiş, iki meclislidir. Kralın, meclisten çıkan kânunları veto yetkisi vardır.
Ekonomi
Çok yönlü bir tarım ülkesi olan İspanya’da tarım sanâyiye yönelik duruma getirilmektedir. Bir zamanların sömürgeci ve denizci ülkesi olan İspanya, bugün bu özelliğini kaybetmiştir.
Tarım: İspanya bir tarım ülkesidir, ancak 1960 ve 1970 yılları arasında tarımla uğraşanların oranı% 41’den % 25’e düşmüştür. Topraklarının yaklaşık beşte ikisi işlenmektedir. Geri kalan bölgeler ya çok kurak veya çok dağlık olduğundan tarıma elverişli değildir. İç kısımlarda az nüfûslu havza ve yaylalarda özellikle tahıl ekilir (buğday, çavdar gibi). Bu kısımda topraklar 2-3 yılda bir nadasa bırakılır veya bakla nohut ekilir. İspanya’nın Atlas Okyanusu kısımlarında iklimin etkisiyle değişik bir tarım uygulanır. Yazları nemli olması mısır tarımına çok elverişlidir. Tahıl az yer tutar, patates ve fasulye bu kısımlarda çok boldur. İspanya’da en çok yetiştirilen tahıl arpadır. Ayrıca şekerpancarı, soğan, mısır, limon, tütün, ayçiçeği, mercimek yetiştirilmektedir.
İspanyada yetişen meyvelerden portakal ilk sırayı alır ve bir ihraç ürünüdür. Zeytin de önemli bir gelir kaynağıdır. İspanya’da bağlar işlenen toprağın % 8’ini meydana getirir. Ormanlardan elde edilen en önemli ürün mantardır. Domates ve muz da önemli ihraç ürünlerindendir.
İspanya’nın tarımı giderek artan nüfûsun ihtiyacını karşılayamamaktadır. Ekilebilir arâzinin ancak bir kısmı sulanabilmektedir. Günümüzde tarım kesiminde faal nüfûsun % 25’i çalışmaktadır. Bununla birlikte toprak ürünleri ihrâcâtın % 40’ını sağlamaktadır.
Hayvancılık: Hayvancılık İspanya’da giderek gelişmektedir. İşlenebilen toprakların dörtte üçü otlaklarla kaplı olduğu için hayvan beslemede önemli bir kaynaktır. İspanya’da yaklaşık olarak 15 milyon koyun, 3 milyon keçi, 6 milyon büyükbaş hayvan vardır. Senelik et üretimi ise ortalama olarak 2.700.000 tondur. Ayrıca önemli miktarda at, katır, eşek mevcuttur. Beslenmede balıkçılığın rolü büyüktür. Balık tonajları yavaş fakat sürekli olarak artmaktadır. Ülkenin Atlas Okyanusu kıyıları büyük bir balıkçılık bölgesidir. Balıkçılık önemi bakımından Avrupa’da Rusya ve Norveç’ten sonra üçüncü gelir. Avlanan en önemli balıklar sardalya, hamsi, orkinos ve morinadır. Akdeniz kıyılarında elde edilen balık miktarı azdır. Açık deniz balıkçılığında giderek gelişme görülmektedir.
Sanâyi: İspanya’da sanâyi gelişmektedir. İspanya 1960 yılından bu yana hızla sanâyileşti. Toplam sanâyi üretimi 1960 ile 1966 yılları arasında iki katına çıktı. Günümüzde ülkenin çalışan nüfusunun % 40’ı bu sektördedir. İspanya, Avrupa’nın önde gelen sanâyi ülkelerinden biri olma yolundadır. Başlıca ürünleri; makina, pamuklu ve yünlü dokuma, ayakkabı, kâğıt, otomobil, gemi (dünyâ devletleri arasında dördüncü), çimento, çelik, döküm ve demirdir. Sanâyi dağılımı çok eşitsizdir. Büyük kısmı iki bölgede toplanır. Kuzeyde Vasco-Osturianın bütün ekonomisi mâden kömürü ve demir sanâyiine dayanır. Bu kısımda ayrıca el sanatlarının modernleşmiş biçimi olan bir çok küçük fabrika vardır. Doğuda Katolonya bölgesi, Pirene ırmaklarından elde edilen elektrik enerjisinden faydalanır. Enerji açığı sanâyinin zayıf noktasıdır. Petrol ve tabiî gaz üretimi çok azdır.
Ticâret: İhrâcâtın % 40’ını tarım ürünleri meydana getirmektedir. Satılan başlıca ürünleri: Portakal, zeytin, zeytinyağı, muz, domates, balıktır. İhraç edilen sanâyi mâmülleri ise pamuklu dokumalar, çelik, civa, makinalar, kimyâ mamulleri, gemi, otomobil, ayakkabıdır. Dış alımların beşte birinden fazlasını petrol meydana getirir. Diğer ithal malları sanâyi için gerekli maddeler ve teçhizatlardır. İspanya’da ülke turizmi çok büyük gelişme göstermiştir. Ülke, turizmin yardımlarıyla dış ticâret dengesindeki açığı kısmen kapatmıştır. Fransa sınırından Cebelitârık’a kadar Akdeniz kıyısı boyunca birçok turistik tesis kurulmuştur.
İspanya ihrâcâtın büyük kısmını ABD’ye yapar. İthâlâtın ve ihrâcâtının bir kısmı da AET ülkeleri ile olup, bunlar arasında Almanya ve İngiltere ilk sırayı alır.
Ulaşım: İspanya’da karayolu uzunluğu yaklaşık 146.919 km’dir. Demiryollarının uzunluğu ise 13.533 km olup, bunun 5.613 km’sinde elektrikli trenler çalışmaktadır. Ülkenin hava ulaşımı en önemli havayolu şirketi olan “İberia” tarafından dünyânın her yerine yapılan seferlerle sağlanmaktadır. Ülkede 37 sivil ve 7 askerî havaalanı vardır.
İspanya deniz ticâret filosu 7.699.000 gros tonluk 1109 gemiye sâhiptir. Ülkenin en önemli limanları Barcelona, Bilbao, Valencia, Cartegena ve Gijon’dur.
(Bkz. Kaşalot)
Alm. Buchfink (m), Fr. Pinson (m), İng. Chaffinch. Familyası: İspinozgiller (Fringillidae), Yaşadığı yerler: Palearktik bölgelerin ağaçlık yerlerinde. Kafeste de beslenir. Özellikleri: Serçe iriliğinde ötücü bir kuş. Tepe ve ensesi mâvi-gri, kuyruk çıkıntısı ise yosun yeşilidir. Ömrü: 24 yıl kadar. Çeşitleri: Kayın ispinozu, dağ ispinozu, mâvi ispinoz.
Ötücü kuşlar takımının İspinozgiller familyasından konikgagalı bir kuş. Boyu 16 cm olup, 20 gram kadar ağırlıktadır. Bahçe ve orman kenarlarında bulunur. Erkekler dişilerden daha parlak renklidir. Yuvasını park ve bahçelerdeki ağaçların çatallı dalları üzerine kurar. Dişi tarafından yapılan yuva çanak şeklinde olup, dış kısmı yosun, ağaç ve böcek kabuklarıyla kaplandığından görülmesi zordur. İç kısmı ise tüy ve kıllarla muntazaman örülür.
Yılda iki defa yumurta verirler. Üreme mevsimi ilkbahar ve yaz aylarına rastlar. Dişi, her defâsında gri renkli, üzeri mor benekli 3-4 yumurta yumurtlar. Yalnız dişi kuluçkaya yatar. Kuluçka süresi 12-13 gün sürer. Yavrularını tırtıl ve kurtçuklarla besler. Kısa zamanda gelişen yavrular, 13-14 gün içinde yuvayı terk ederler.
İspinozlar çok hareketli ve kavgacı kuşlardır. Yalnız öğle sıcağında sâkinleşirler. Genellikle yağlı tohumlarla beslenen ispinozlar, yazları tırtıl ve böcek de yerler. Bâzan bal özünü almak için çiçekleri parçalarlar. Tohumları yediğinden dolayı çiftçilere zarar verirler. Güzel sesleri sebebiyle yakalanarak kafeslerde de beslenirler.
Yaşadığı yere göre göçmen veya yerli kuşlardır. Kışın sürü hâlinde dolaşır, yerde buldukları tohumlar ile geçinirler. Göçmen olanlar kışı Orta Akdeniz bölgesinde geçirirler. Erkekler bölgelerinde kalıcı olup göç etmezler. Göçe yalnız yavru ve dişiler katılır. Bahar dönüşünde tekrar yuvalarını arar ve bulurlar. İspinozlar Avrupa, Kuzey Afrika, Atlantik Adaları, Batı Asya ve Japonya’ya kadar yayılım gösterirler. Dağ ispinozları en çok Asya ve Avrupa’da, mâvi ispinoz Kanarya Adalarında bulunur.
Alm. Alkohol; Spiritus (m), Fr. alcool; esprit de vin (m), İng. alcohol; spiritis. Evlerde ve sanâyide sıkça kullanılan etanol çözeltilerinin ticârî ismi. İçki olarak kullanılmasını önlemek üzere içine permanganat (menekşe renk verir) ve metanol (gözleri kör edebilen zehir etkisi yapar) gibi maddeler konur. Etil alkol, tuvalet ispirtosunda %75 nispetinde, mavi ispirtoda % 90 nispetinde ve kozmetikte kullanılan sanâyi ispirtosunda %92 nispetinde bulunur.