İLK YARDIM

Alm. Erste (f), Hilfe, Fr. Premier secours (m), İng. First Aid. Âni bir yaralanma veya rahatsızlık karşısında, vak’ayı ilk görenler tarafından, bir hekimin müdâhalesine kadar yapılması gereken işler. Hastayı sâkinleştirmek ve güvenliğini sağlamak yanında fizikî ihtiyâçlarını karşılamak da ilk yardım işinin içine girer. İlk yardımla ilgili bilgilerin bilinmesi çok kişi için hayat kurtarıcı olur.

Kazâların olabileceği yerlerde, meselâ arabalar, işyerleri ve evlerde ilk yardım için gerekli malzemenin bulunduğu çanta ve dolaplar olmalıdır. Bir ilk yardım çantasında (dolabında) bulunması gereken madde, araç ve gereçler şunlardır: Plaster, ağrı kesici sıvı, emici özellikte gazlıbez, sedye vazifesi görecek bez, üçgen bandaj, tentürdiyot, antiseptik bezler, göz yastığı, cep feneri, bandaj, plaster silindiri, yuvarlak uçlu penset, çengelli iğneler, antiseptik, künt burunlu makas.

Genel Kâideler

İlk yardım kâidelerine uyularak yapılacak bir müdâhale hayat kurtarıcı olabileceği gibi bilgisizce yapılacak işler, hastayı veya kazâya uğrayanı daha kötü duruma düşürebilir. İlk müdâhaleyi yapana iki kişi yardım etmeli bir diğer kişi de en yakın hekime veya sağlık kuruluşuna gönderilmelidir.

Hastaya İlk Bakış

Önce hastayı tehlike alanından uzaklaştırmalı, kimliği alınmalı, haber yollanabilecek bir sağlık kuruluşu tesbit edilmeli, kişiyi rahatça yatırmalı, yara, bereleri kontrol etmeli ve o anda neler yapılabileceğini plânlamalıdır. Kazâya uğrayanın solunumu durduysa, şiddetli kanaması varsa, ortadaki durum bir zehirlenme ise, her sâniye son derece kıymetlidir.

Hasta şuurluysa sâkin olmasını söylemeli ve ne şekilde yardım edeceğini anlatmalı, onun da yardımı sağlanmalıdır. İlk yardımı yapacak kişi kazâya uğrayanın yaralarının ağırlığı konusunda katiyetle konuşmamalıdır.

Şuursuz bir hastayla karşılaşılması hâlinde tokatlayarak uyandırmaya çalışmamalıdır. Bir yanına çevirmeli, bacaklarını karnına çekmeli, gömleği veya elbisenin yakasını gevşetmelidir. Ağız-boğazında birikmiş salyayı başını yana eğerek boşaltmalı, eğer protez diş, kırılmış diş parçası, gözlük vs. varsa çıkarılmalıdır.

Tıbbî yardım için hekime yollanan haberde, kişinin kimliği, adresi, olayın tam yeri, yaralarının şekli, alınan ilk yardım tedbirlerinin neler olduğu mutlaka bildirilmelidir.

Hastayı hareket ettirme (taşıma) de bir diğer önemli husustur. Yeni yaraların, kırıkların meydana gelmemesine dikkat edilmelidir. Şahsı olay yerinden süratle uzaklaştırmak gerekirse vücudun uzun ekseni (boyu) yönünde taşımalıdır. Bu işi yaparken bir battaniye veya mukavva yahut da bir ceket üzerine koyarak çekmek en iyisidir. Vücut asla, katlanmamalı, bir çizgi şeklinde taşınmalıdır. Kırıkları olduğundan şüphelenilen bir kişi katiyen arabada oturtulmamalı, kırık bölgesi hareketsizleştirildikten sonra yatırılarak taşınmalıdır.

İlk Yardım Tedbirleri

İlk önce hastanın durumu hakkında bir karara varmalı, neler yapılacağını plânlamalıdır. Bundan sonra duruma göre aşağıdaki tedbir ve yardımlardan biri veya birkaçı uygulanır.

Sun’î Solunum

Nefes alması duran bir kişide âcilen sun’î solunum ile nefes almayı başlatmak gerekir. Genel olarak solunumun çabucak başlaması önemlidir. Ancak boğulma, elektrik çarpması, karbonmonoksid zehirlenmesi gibi durumlarda sun’î solunuma uzun zaman devam gerekebilir.

Sun’î solunumun en tesirli yolu “ağızdan-ağıza” yâhut “ağızdan-buruna”sun’î solunumdur. Bunların çocuklar ve yetişkinlerde uygulanması değişik olup temel prensip aynıdır.

Erişkinlerde: Önce ağız ve boğazında yabancı cisim, toz, toprak varsa onlar silinip temizlenir. Daha sonra çenesi mümkün olduğu kadar yukarı kaldırılır ve solunum yolu açılır. Bâzan kafanın arkaya yatırılması bile solunumu başlatabilir. Bu anda solunum başlamazsa, ağız, kişinin ağzının üzerine kapanır ve burun delikleri sıkıştırılarak sun’î solunum başlatılabilir. Aynı işlemi ağzı kapatıp burundan üfleyerek yapmak da mümkündür. Bu işi yaparken hastanın ağzı üzerine temiz bir bez örtüp, onun üzerinden üflemek en iyisidir.

İlk üflenen nefes bize hastanın solunum yollarında bir tıkanıklık olup olmadığını belli eder. Tıkanıklık olması hâlinde aşağıda kendi konusunda anlatılacak işlemler yapılmalıdır. Nefesi üfledikten sonra kişinin soluk vermesi beklenir, soluk verdikten sonra ikinci bir nefes üflenir. Bu şekilde dakikada 12 kez hastaya sun’î nefes verilmelidir. Hastada belli belirsiz soluma hareketleri başlarsa sun’î solunum hareketlerini onunkilere zaman olarak ayarlamalıdır. Bu sırada hasta kusmaya başlarsa hemen yan tarafına çevrilir, kusması bittikten sonra ağzı ve boğazı temizlenip işe devâm edilir.

Bebek ve çocuklarda: Aynı şekilde ağızda ve boğazda bulunan yabancı cisimleri temizlemek ilk iş olmalıdır. Daha sonra ağız ve burnunu ağzın içine alacak şekilde sun’î solunuma başlanır. Üflenen nefesler çok sathî olmalı, zorlayıcı karakterde olmamalıdır. Erişkinlerden bir diğer fark olarak, dakikada yapılan sun’î solunum hareketi 20 olmalıdır.

Üfleme sırasında solunum yollarında bir engelle karşılaşılırsa, bebek (veya çocuk) bir kol üzerine yüzü aşağı gelecek şekilde yatırılıp sırtına şiddetlice birkaç tokat atılır. Hâlâ tıkanıklık devâm ediyorsa “tıkanma” konusunda anlatılacak işler yapılmalıdır.

Çok şiddetle üflenen nefesler çocukların mîde-barsak sistemini havayla doldurabilir ve bu solumayı güçleştirir. Karnının şiştiği fark edilen bir çocuğu yüzükoyun yatırıp sırtına basarak havayı dışarı çıkarmalıdır.

Solunum yollarında tıkanma: Solunum yollarına kaçan bir yabancı cisim tıkanma ve şiddetli öksürük nöbetlerine yol açabilir. Kişi öksürük nöbeti hâlinde bulunursa hiç dokunmamalıdır. Hemen ağzına parmak sokarak cismi çıkarmaya çalışmak çok yanlıştır ve cismin daha alt hava yollarına kaçmasına sebeb olabilir. Tamâmiyle tıkanan bir kişide öksürük ve konuşma mümkün olmayabilir. Böyle bir şahıs giderek şuurunu kaybeder ve renginin mâvimsileştiği görülür. Bu andan îtibâren her sâniye giderek kıymetlenmektedir.

Hastanın şuuru açıksa hemen aşağıdaki işlemler yapılır:

1. Omuz başları arasına 4-5 kez şiddetlice tokat atılır. Bu iş faydasız kalırsa;

2. Arkasına geçerek eller ön tarafta kenetlenir ve 4-5 kez şiddetlice sarsılır. Böylece akciğerden çıkan havayla berâber yabancı cism de çıkabilir.

3. Bu şekilde sırtına vurmaya ve sarsmaya hasta rahatlayana kadar devam edilir.

Kişi şuursuz ise:

1. Sun’î solunum yapmaya çalışılır. Bunda birkaç defâ kafanın pozisyonunu değiştirerek uygulamaya çalışmalıdır. Başarısız kalınırsa:

2. Sırtına 4 şiddetli tokat atılır.

3. Sarsma manevrası 4 kere tekrarlanır.

4. Bir, iki ve üçüncü maddeler defâlarca tekrarlanır. Hâlen başarısız kalındığı görülürse o vakit hastanın boğazına parmak sokmaya teşebbüs edilebilir. Bunu yaparken orta veya işâret parmağını kullanmalı, parmağı bir kanca gibi bükerek orada bulunan yabancı cismi dışarı almaya çalışmalıdır.

Sarsma manevrasını kendimiz tıkanınca da yapabiliriz. Bunun için bir sandalyenin arkalığına sarılıp (ters oturduktan sonra) sıkmak en kullanışlı olan yoldur.

Yaralar ve Kanama

Yaralar beş çeşittir: Aşınma, kesik, sıyrık, delinme ve parça kopmuş yaralar. Bu beş tipin tamamı kanama ve iltihaplanma istidadı gösterir. En ufak bir delik veya sıyrıktan binlerce bakteri girer. Bir yara karşısında küçüklüğüne bakmaksızın tedbir alınmalıdır. Beş yara çeşidinden delici yaralar, kesikler ve parça kopan yaralarda kanama en fazladır. Özellikle bir parmak veya başka bir parçanın kopması hâlinde parçayı kaybetmemeli temiz bir beze sarıp hemen hastahâneye yollanmalıdır. Bir yaraya müdahale eden ilk yardımcı mümkünse ve vakit varsa ellerini sabun ve suyla iyice yıkamalıdır.

Kanamanın kontrolü: Şiddetli olmayan bir kanamada, yara suyla yıkanır ve steril veya temiz bir gazbezi ile örtülüp bandajlanır. Kanama ciddiyet arz ediyorsa aşağıda zikredilen yollar sırasıyla denenir:

1. Yaraya baskı: Yaraların pek çoğunda yara üzerine baskı uygulayarak kanama durdurulabilir. Burada dikkat edilecek husus ilk olarak konan bezin hiç kaldırılmayacağı ve tamâmen kan olsa bile başka bezlerle takviye edileceğidir.

2. Yükseltme: Yara olan organı kalb seviyesinden daha yükseğe kaldırmak kanamayı azaltabilir.

3. Kanayan atardamarın üst tarafından baskı uygulamak. Kol ve bacakta altta kemik desteği olan bölgelerde bu uygulanabilir. Kolda dirseğin üst kısmından, bacakta kasığın hemen altından başparmak veya yumrukla yapılacak baskı kanamayı azaltır.

4. Turnike uygulaması: Kol, bacak gibi âzâlarda olan şiddetli kanamalarda son denenecek yoldur. Turnike, yara ve gövde arasındaki bir bölümde uygulanır. Ekleme yakın bir yarada turnike hemen eklemin üzerine yapılır.

Turnikede kullanılacak materyal yaklaşık beş cm kalınlığında herhangi bir şey olabilir. Bandaj bezi, çorap, kemer, kordela, mendil bunların ilk akla gelenleridir. Materyal âzâya iki kez dolandıktan sonra bir yarım düğüm atılır. Burada düğümün üzerine bir sert çubuk koyulup tam bir düğümle turnike tamamlanır. Ortaya konan sert çubuğu bir tarafa döndürerek turnike sıkılır veya sıkılmışsa gevşetilebilir.

Turnike doku hasarına yol açmadan iki saat süreyle o vücut kısmında kalabilir. Çıkartılması mutlaka bir hekim veya sağlık eğitiminden geçmiş bir kişi tarafından yapılmalıdır.

İltihaplı(enfekte) yaralar: Yaranın iltihap kaptığından şüphelenilirse, hastayı mutlak yatak istirahatine almalıdır. İltihaplı organın altına yastık koyarak yükseltmeli ve dıştan sıcak uygulamalıdır. Bu işler yapılırken mutlaka bir hekime haber gitmelidir.

Burun kanamaları: Burnu kanayan kişi bir iskemlede oturup kafasını arkaya atmalı veya bir yastığı omuzlarına koyarak yatmalıdır. Bu sırada baş ve işâret parmakları arasında burun kanatlarını sıkmalıdır. Burun kanaması durmazsa bir gazbezi tamponu burna tıkıp dışarıdan sıkmalıdır. Dışarıdan buz uygulamak da faydalıdır. Bütün bunlara rağmen uzun süre devam eden bir kanamada bir sağlık kuruluşuna mürâcaat gereklidir.

Zehirlenmeler

Zehirli bir maddeyi alan kişide hayâtın kurtulması çabuk müdâhaleye bağlıdır. Zehirlenmenin ilk belirtileri arasında şiddetli karın ağrıları, ağız ve dudaklarda yanık (doku harabiyeti) izleri ve nefesin değişik kokması vardır. Şu ana basamakları tâkip etmek, zehirlenen kişinin hayâtını kurtarmada önem arz eder. İlk yapılacak iş içilen (yenilen) zehiri sulandırmaktır. Bu, bir bardak süt veya suyla yapılabilinir. Daha sonra hemen bir doktor çağırmalı veya hastayı bir sağlık merkezine ulaştırmalıdır. Doktora içilen maddenin cinsi ve miktarı mutlaka bildirilmelidir. Hekimle haberleştikten sonra onun izni dâhilinde hasta kusturulabilir.

Kusturma çeşitli yollarla sağlanabilir. Parmağı boğazın arka duvarına değdirmek, ipeka şurubu vermek, bol su içirmek faydalı olur. Şurası unutulmamalıdır ki, kusturma mutlaka bir hekimin veya sağlık merkezinin izni dâhilinde yapılmalıdır.

Şok

Şok, vücut fonksiyonlarının ileri derecede felce uğraması durumudur. Ciddî bir yaralanma, ağır kanama, şiddetli darbelere mâruz kalma, şoku ortaya çıkarabilir. Şokun üç önemli belirtisi vardır:

1. Soluk, soğuk ve nemli deri.

2. Zayıf ve süratli nabız.

3. Genel halsizlik.

Şok belirtileri yaralanma veya kazâdan hemen sonra ortaya çıkmayıp birkaç saat sonra görülebilir. Bu sebeple her kazâya mâruz kalmış kişi kazâdan sonraki saatler içinde dikkatle tâkip edilmelidir.

Şoku önlemek veya tedâvî için hastayı yatar pozisyonda tutmalı, vücut ısısını kaybetmemesi için üzeri yeterli miktarda örtülmeli, solunum güçlüğü çekiyorsa kafasını arkaya yatırmalıdır. Kan kaybı fazla ise vücudun alt kısmı yastıklarla desteklenerek 20-30 cm yukarı kaldırılmalıdır. Şuursz bir şok hastasına aslâ su ve diğer sıvılar verilmemelidir. Hastanın susuzluk hissi duyduğunu belirtmesi üzerine su verilebilir. Bâzı bilgisiz şahısların yaptığı gibi alkollü içki ve kahve katiyetle verilmemelidir. Bu, hastaya çok zararlıdır.

Yanıklar

İlk yardımcı için bir yanık karşısında yapılacak üç iş vardır. Bunlar; ağrıyı dindirmek, iltihabı önlemek, şoka karşı savaşmaktır. Yanıklar ısı, güneş ışığı ve kimyevî maddeler tarafından husûle getirilir. Birinci derecede yanıkta sâdece deride kızarma vardır. İkinci derece yanıklarda içi su dolu kabarcıklar husûle gelir. Üçüncü derecede ise derin doku hasarı olur. Üçüncü derecede yanıkların önemli bir tehlikesi yaranın iltihaplanmasıdır. Vücut yüzeyinin % 10’undan fazlasını kaplayan yanıklarda en korkulan durum şok ortaya çıkmasıdır.

Isı yanıkları: Birinci derece ve küçük ikinci derece yanıklarda soğuk tatbiki genellikle ağrıyı dindirmeye yeter. Yanıkta bir çatlak olması hâlinde suyla temas ettirmemelidir.

Üçüncü derece yanıklarda hekime gidinceye kadar yanığın üzerini yumuşak bir bezle örtmelidir. Şoka karşı her on beş dakikada bir yarım bardak su içirilmelidir.

Güneş yanıkları çok şiddetli olmadıkça hekim tedâvîsi gerektirmezler. Soğuk ve yumuşak giyecekler hastayı rahatlatır. Kabarcıklar meydana geldiyse yumuşak bir bezle sarmalıdır.

Kimyâsal yanıklar: Kezzap ve diğer kimyâsal temizleyiciler deride yanık yapabilirler. Bu durumda o bölge mümkün olan en çabuk zamanda bol suyla yıkanmalıdır. Bir hekime danışmadan nötralize edici bir madde kullanmamalıdır. Hekim gelene kadar steril bir kumaşla yanık bölgesini sarmalıdır.

Gözün asitle yanması hâlinde en az beş dakika süreyle gözü suyla yıkamalıdır. Alkalilerle (bazlarla) olan göz yanmalarında yıkama süresi 15 dakikadan daha az olmamalıdır. Gözü yıkama için kişi yanan gözü tarafına yatırılır ve gözün iç çukurundan su dökülerek suyun bütün göz yüzeyini katetmesi sağlanır. Daha sonra göz bir tamponla kapatılıp hekime mürâcaat edilir.

Boğulmalar

Boğulmakta olan bir kişiye ilk yardım olarak mümkünse bir batmaz cisim veya yüzme aracı(can yeleği, can simidi) atılmalıdır. Bunlar temin edilemezse uzun bir sopa, kayık küreği, ip vs. gibi araçlarla yardım edilmelidir. Eğer yüzerek cankurtarma metodları bilinmiyorsa katiyen suya atlayarak kişiyi kurtarmaya çalışmamalıdır. Zîrâ böyle bir çaba yardım edenin de hayâtını tehlikeye atar.

Bir sandala veya kıyıya çekilen kişide ilk yapılacak iş, solunum durduysa sun’î solunuma başlamaktır. Ciğerlerdeki suyu çıkarmak için uğraşmak, genelde vakit israfı olur. Çünkü az miktar suyu ciğerler dışarı atabilme kâbiliyetine sâhiptir.

Kafa Yaralanmaları

Kafa yaralanmaları trafik kazâlarında birinci derecedeki ölüm sebebidir. Bir kafa yaralanması düşünülüyorsa yâhut kafaya bir darbe geldiğinden şüpheleniliyorsa, kafada bir yara, şişme, başağrısı, bulantı, kusma, şuursuzluk gibi belirtilere dikkat edilmelidir. Kafa yaralanmasının diğer belirtileri, burun kanaması, gözden kanama ve gözlerde gözlük şeklinde morarma, vücudun bir tarafında felç, gözbebeklerinin normal dışı şekil alması şeklinde sayılabilir.

Kafa yaralanmasında şüphe edilen kişide şuur kaybı yoksa hemen yatırılmalı, solunum ve dolaşım sistemleri kontrol edilmelidir. Katiyen uyarıcı bir madde vermemeli, ayaklarını yükseltmemelidir.

Hasta şuurunu kaybetmişse, sırtüstü yatmaya bırakmalıdır. Boynunda yara izi yoksa başının altına ince bir yastık konabilir. Boynu etrâfındaki elbiseler de gevşetilmelidir. Daha sonra solunumuna bakılmalıdır. Taşıma gerekiyorsa son derece nâzik ve vücudu yere paralel tutarak taşımalıdır.

Konvülsiyonlar (Sara Nöbetleri)

Burada yapılacak iş kişinin kendine zarar vermesini önlemektir. Çeneleri arasına sıkıştırılacak mendil, kauçuk parçası gibi cisimlerle dilini ısırmasını önlemek gerekir. Kafasını bir yana çevirip boynundaki yaka, kravat, fular gibi şeyleri gevşetmelidir. Bu sırada solunum durduysa sun’î solunum yapılabilir.

Kalp Krizi

Âni gelen bir kalp krizinin belirtileri, kısa ve kesik kesik nefes alma, kalp çevresinden göğüs kemiği arkasından başlayıp boyna, sol kola, omuza ve karın üst bölgesine yayılan şiddetli ağrıdır. Ortaya çıkması muhtemel diğer belirtiler bulantı, kusma ve terlemedir.

Kalp krizi geçiren kişi hemen hareketsiz olarak yatırılmalı, mutlak istirahate alınmalıdır. Solunum güçlüğü çekiyorsa başının altına yeterli miktarda yastık konmalı, istediği en rahat pozisyona getirmelidir. Solunumla berâber kalp de durduysa, kalp masajı ve sun’î solunum bir arada ve bu konuda tecrübeli bir kişinin gözetimi altında yapılmalıdır.

İnmeler

İnme genellikle bir beyin kanaması veya damarlardaki bir pıhtının beyin damarlarından birini tıkaması sonucu ortaya çıkar. İnmenin belirtileri tıkanan damarın yeri ve önemine göre değişiklik gösterir. Geniş beyin hasarında solunum derinleşip yavaşlaması, şuur kaybı, vücudun bir tarafında felç ortaya çıkar. Bu arada gözbebekleri de birbirinden farklı büyüklükte olur.

Şuursuz ve nefes alma zorluğu olan kişide hemen yapılacak iş, yatırarak üzerine ince bir örtü örtmektir. Daha sonra bir tarafına çevrilir ve ağzındaki sıvıların boşalması sağlanır. Tamâmen şuurunu kazanana kadar katiyen sıvı bir şey verilmez.

Beyin hasarı az ise sâdece başağrısı ve halsizlik, hafif bir hâfıza kaybı vardır. Aynı zamanda vücudun bir bölümünü hareket ettirmede zorluk çekilir. Bu belirtiler, yaşlı bir kişide büyük beyin hasarının habercisi olabilir.

Bayılma

Bayılma genellikle sinir sisteminin bir reaksiyonuna bağlı olarak beyne az kan gitmesinden ortaya çıkar. Bayılan veya bayılacağını hisseden kişiyi hemen yatırmalı, başını vücuttan daha aşağı seviyeye getirmelidir. Bunu yapamıyorsak, başını eğip dizlerinin arasına aldırmalıdır.

Kırıklar

Kırık, kemik devamlılığının bozulmasıdır. Kapalı ve açık olmak üzere iki çeşit kırık vardır. Kapalı kırıkta kırık bölgesi içten kırılmıştır ve dış ortam ile bağlantısı yoktur. Açık kırıkta dışta bir yara vardır ve kırık uçları dış ortamla temastadır. İltihabî olaylar gelişebilmesi açısından açık kırıklar daha tehlikelidir.

Şişme, hassâsiyet, deformite, renk değişimi ve ağrı kırığın baş belirtileridir. Kırık olup olmadığını anlamak için aslâ kişiyi ayak üzerine kaldırmaya veya yürütmeye teşebbüs edilmemelidir. Açık bir kırıkta kanamayı direkt basınçla durdurmaya çalışmalı, katiyen kırık uçlarını biraraya getirmeye çalışmamalıdır.

Elektrik Şoku

Çarpılan birisine elle dokunmak veya iletken bir cisimle dokunmak son derece tehlikelidir. İlk önce elektrik kaynağından teması kesmelidir. Caddelerde böyle bir olaya rastlanırsa hemen elektrik kurumuna telefon etmelidir.

Elektrik şokuna uğrayan kişide ilk önce solunum faâliyeti kontrol edilmelidir. Gerekiyorsa hemen sun’î solunuma başlanır. Aynı zamanda yanık ve diğer tür zararlar oluşmuşsa bunlara karşı tedbir alınır.

Isı Yorgunluğu ve Sıcak Çarpması

Isı yorgunluğunda kişide başlıca bitkinlik, başağrısı ve bulantı hisleri ortaya çıkar. Ciddî vakâlarda soluk ve nemli deri, terleme ve aşırı bitkinlik ortaya çıkar. Vücut ısısı normale yakındır ve 37°C civârında seyreder.

Isı yorgunluğunun tedâvisi istirahat ve 15 dakikada bir tuzlu su içirmektir. Tuzlu su, bir su bardağına bir çay kaşığı tuz hesâbıyla hazırlanır. Ciddiyet arz eden vakâlarda bir hekimin yardımına mürâcaat edilmelidir.

Sıcak çarpması umûmiyetle yaşlılar, çocuklar ve aşırı kilolu kişilerde ortaya çıkar. Bulantı, bitkinlik, başağrısı ilk belirtilerdir. Nabzın hızlanması ve şuursuzluk da tabloya eklenebilir. Deri sıcak ve kurudur. Vücut sıcaklığı çok artar ve 41°C civârına kadar çıkar. Sıcak çarpan kişide ilk yapılacak iş, ev içine almak, soymak, yatağa koymak ve alkol veya soğuk suyla vücudunu oğmaktır. Bu işe, vücut ısısı 39°C’ye düşene kadar devâm edilir. Şuuru tamâmen açılırsa tuzlu su verilir.

Donma

Donmadan en çok etkilenen organlar burun, kulaklar, yanaklar, parmaklar ve ayaklardır. Yorgun ve yaşlı kişiler gibi dolaşımı azalmışlarda donma daha kolay ortaya çıkar. Donma olayının ilk safhalarında deri kızarıktır. Olay ilerledikçe deri beyaz veya gri-sarı bir görünüm kazanır. İlk devrelerde ağrı olabilir ancak giderek donan bölümler tamâmen hissizleşir.

Donmayı tedâvi ederken ilk önce, donan bölüm örtülür ve hasta ev içine alınır. Ilık, tatlı ve alkolsüz bir içecek verilir. Donmuş kısımlar 38-40°C’lik sıcak su banyolarına konur. Donmuş kısmı sobaya yakın getirmek veya kaynar su torbaları koymak zararlıdır.

Hayvan ve Böcek Isırmaları

Hayvan ısırmaları dış ortamla içteki dokular arasında bağlantı sağladıklarından ilk ve büyük tehlikesi iltihap meydana gelmesidir. Köpek ısırmalarında kuduz bulaşma ihtimali vardır. Bu durumda hemen köpek yakalanıp kuduz hastalığı açısından incelenmelidir.

Bütün hayvan ısırıklarında yarayı iyice yıkamalı, hayvanın salyasının oradan uzaklaştığına emin olmalıdır. Yıkama akar suda olmalıdır. Daha sonra bir gazlı bez yaraya kapatılıp hekim çağrılır veya hastâneye gidilir.

Yılan ısırması: Zehirli bir yılan tarafından ısırılan şahsa yapılacak ilk müdâhale, yatırıp ısırılan yerin üst kısmını bir turnike ile sıkıca bağlamaktır. Daha sonra hemen bir sağlık kuruluşuna mürâcaat edilmelidir. Hastayı taşımak gerekirse ısırılan organ vücudun tamamından daha aşağıda tutulmalıdır.

Böcek ısırmaları: Hemen bütün böcek ısırmalarında ağrıyı azaltmak için karbonat çözeltisi ve amonyak faydalıdır. Aynı zamanda kalamin losyonu (çinko oksit çözeltisi) de ağrıya iyi gelir.

Arı sokmalarında buzlu su veya bir torbaya konmuş buz tatbiki faydalıdır. Sokulan yerin birkaç santim üzerine bir band koyup sıkmak iyi gelir, ancak 30 dakikada bir gevşetmelidir.

İLKBAHAR

Alm. Frühling. Fr. Printemps. İng. Spring. Senenin dört mevsiminden biri. İlkbaharda, güneşin ufuk üstünde kalma zamânı senelik ortalamadan başlayarak en büyük değerine erişir. Genel olarak hareketsiz olan bir kış devresinden sonra, bu devrede, bitkiler büyümeye başlar. Kuzey yarımkürede 21 Mart-22 Haziran arasında ve güney yarımkürede 23 Eylül-22 Aralık arasıdır.

İlkbahar, bütün ağaçların, canlıların uyandığı bir mevsimdir. Senenin dört mevsiminin en sevimlilerindendir. Kış mevsimindeki soğuklardan çıkan insanlar tarafından, sevgi ile karşılanır. İlkbahar, hayâtın bir silkinişi ve uyanışıdır.

İlkbaharda soğuk bir mevsimden, ılık bir hava içerisine girilmektedir. Bu esnâda geçişlere çok dikkat etmeli, kış giyeceklerini hemen çıkarıp atmamalı, yavaş yavaş vücut ısısını değiştirmeyecek şekilde elbiseler giyilmelidir. Hafif ve insanı sıkmayacak şekilde yün ve iplik karışımı elbiseler tercih edilmeli, mevsim hastalıklarına çok dikkat edilmelidir. Eskilerin ifâdesiyle “havaya göre değil, mevsime göre giyinmeli”dir.

İLKOKUL

Alm. Volkschule, Grundschule (f), Fr. écde (f) primaire, İng. primary school. İlk öğrenim kurumlarından. İlkokullar yönetmeliğine göre, devlet tarafından veya devlet adına açılan ve yönetilen veya denetlenen resmî ve özel ilkokullar, mecburî öğrenim çağında bulunan kız ve erkek çocukların eğitimi ve öğretimini sağlayan ilk öğrenim kurumlarıdır.

İlkokullara hazırlık olmak üzere başlatılan okul öncesi eğitimin öncülüğünü Osmanlılar yapmıştır. Fâtih Sultan Mehmed Han döneminde dört yaşlarındaki çocuklar “sıbyân mekteplerinde” eğitime tâbi tutulmuşlardır. Bu eğitim, Osmanlı Devletinin sonuna kadar devam etmiş; batıda ise kadınların iş hayatında çalışmaları ile çocukların eğitimine ihtiyaç duyulmuş ve ancak 19. yüzyılın sonlarına doğru yaygın hâle gelmiştir.

İslâmiyetin ilk yıllarında câmilerde halka düzenli olarak verilen eğitim, mahalle mekteplerinin ve medreselerin açılması ile yaygınlaştırılmıştı. Eğitimin temeli kabul edilen ilk öğretime Emevîler, Abbâsîler, Selçuklular, Asya’da kurulan Türk-İslâm devletleri veOsmanlılar, devlet desteği ile gereken önemi vermişler, çeşitli adlarla okullar açmışlardı. 1913 yılında yürürlüğe giren Geçici İlk Öğretim Kânunu ve ona bağlı olarak çıkarılan Anaokulları Tüzüğü ile ilk defa okul öncesi devre ile ilk öğretim yılları ayrılmış ve ilkokula başlama yaşı 7 olarak kabul edilmiştir.

İlkokul, genellikle orta dereceli okul için kabûl edilen organizasyona bağlı olarak ilk beş veya sekiz sınıfını içine alan bir okul şeklinde düşünülür. Bu okula bâzı memleketlerde “sınıf okul” “gramer okul” da denmektedir. Amerika’da“primary school” (ilkokul) terimi kullanıldığı zaman, ilkokulun ilk iki veya üç sınıfı anlatılmak istenir. İngilizler bu sınıflara ilkokulun birinci devresi derler. İlkokullar devletin eğitim ve öğretim sistemlerine göre, uygulanan devre ve okunan sene bakımından farklılık gösterirler. Bizde ilkokullar mecbûrî ve beş senedir.

İlkokullara, mecbûrî öğrenim çağında bulunan çocuklar alınır. Mecbûrî öğrenim çağı, çocuğun altı yaşını bitirdiği yılın eylül ayında başlar, on dört yaşını bitirip on beş yaşına girdiği yılın öğretim yılı sonunda biter.

Mecbûrî öğretim çağını bitirdiği öğretim yılı sonuna kadar ilkokulu bitiremeyen çocukların ilk öğrenimlerini tamamlamak üzere, en çok iki öğretim yılı daha okula devamlarına izin verilir. Bu iki yıllık uzatma sonunda da okulu bitiremeyen çocuklara tasdiknâme verilerek kayıtları silinir.

Yabancı memleketlerdeki okullara devam eden ve Türkiye’ye dönen öğrencilerin öğrenim belgeleri, Bakanlıkça incelenerek girebilecekleri sınıflar tesbit olunur.

Normal olarak hangi yaştaki çocukların hangi sınıflara alınabilecekleri yönetmelik esaslarına göre şöyle tesbit edilmiştir:

Birinci sınıf: 6-9 (Bu yaşları dolduranlar)

İkinci sınıf: 7-10 (Bu yaşları dolduranlar)

Üçüncü sınıf: 9-11 (Bu yaşları dolduranlar)

Dördüncü sınıf: 10-13 (Bu yaşları dolduranlar)

Beşinci sınıf: 11-14 (Bu yaşları dolduranlar)

İlkokullar beş yıllıktır. Öğretim yılı sonunda beşinci sınıf öğrencilerinden başarılı olanlara “ilkokul diploması” verilir. Bugün Türkiye’de ilköğretim dönemi Millî Eğitim Temel Kânunu’nun 1983’te 22. maddesinin yeniden düzenlenmesi ile 6-14 yaşlar arasını içine almıştır. 1983 yılına kadar ilköğretim denilince, 5 yıllık ilkokul eğitim dönemi programları değerlendirilirdi. 222 sayılı İlköğretim ve Eğitim Kânununda değişiklik yapan 12 Ekim 1983 târihli ve 2917 sayılı kânunla ilköğretim okullarını 8 yıllık bir eğitimle (ilk ve ortaokul birleştirilerek) bütün vatandaşlar için mecburî temel eğitim kurumları arasına alındı. Ancak aynı düzenlemeyle getirilen geçici bir madde; “ortaokul plânlı bir şekilde ve yeterli düzeyde yurt genelinde yaygınlaştıktan sonra kânunla belirleninceye kadar ilköğretim yalnızca ilkokul kısmının (5 yıllık) mecburî olduğu hükmünü getirdi. (1993).

Öğrencilerin yıl sonu ve diplomada başarı dereceleri notlarla değerlendirilir.

Pekiyi             5

İyi                 4

Orta               3

Geçer             2

Başarısız         1

şeklindedir.

İlkokullarda birinci derecede sorumlu, okul müdürüdür. Okul müdürü kanun, yönetmelik ve emirlerin sınırları içinde okulun yönetim, eğitim ve öğretim ile ilgili bütün işlerinden; okul binâ ve eşyâsının korunmasından, iyi kullanılmasından, temizlik ve düzeninden yönetmelik esaslarınca sorumludur. Varsa okul müdür yardımcısı, müdürden sonra ikinci derecede sorumludur. Öğretmenler de, okul ile ilgili olarak, eğitim ve öğretim işlerinin iyi ve düzenli bir şekilde yürütülmesi ve öğretmeni bulunduğu sınıf öğrencilerinin her yönden iyi yetişmesi bakımından sorumluluk taşırlar.

İlkokullar; ilçe ilköğretim müdürlüklerine bağlıyken son çıkarılan değişikliğe göre İlçe Millî Eğitim Müdürlüklerine bağlanmıştır. İlköğretim müfettişleri tarafından teftiş edilirler. İdârî denetim bakımından diğer ilgililer tarafından da yeri geldikçe denetlenirler. 

İlk Öğretimin Amaçları

Ferdî bakımdan:

1. Türkçeyi doğru olarak konuşmayı, okuma ve yazmayı öğretmek.

2. Sağlığı koruyucu temel bilgilerden olarak, vücudunu, üstünü, başını ve çevresini temiz tutmayı, bunlarla ilgili alışkanlıklar edinmeyi, temiz olmayan yerlerde yaşamaktan rahatsızlık duymayı, temizliğin sağlıklı büyüme ve yaşamanın temel şartı olduğuna inanmayı öğretmek.

3. Öğrenme merak ve hevesini geliştirmek.

4. Sözlük, ansiklopedi, harita, çeşitli târifeler gibi yazılı kaynaklardan faydalanmasını öğretmek.

5. İyi düşünme ve doğru hüküm verme alışkanlığını kazandırmak.

6. Yurt sevgisini, yurdunu tanıma ve tanıtma arzusunu, yurda hizmet duygusunu geliştirmek.

7. Bayrağına saygı duyma, mânevî değerleri sevme, koruma, kollama ülküsünü geliştirmek.

8. Gelmiş geçmiş büyüklerin cesâret, fedakârlık ve kahramanlıklarından örnek alarak yurda hizmet duygusunu geliştirmek.

9. Târihî eserleri sevmek ve korumak fikrini vermek. Millî kültüre sâhib olmasını sağlamak.

10. Görev ve sorumluluklarını dâimâ yerine getirme alışkanlığını kazandırmak.

İnsanlık ilişkileri bakımından:

1. Âilenin Türk toplumunun temeli olduğuna inanıp, âileye değer vermek ülküsünü kazanmak, yaşamak.

2. Âile hayâtının ahlâkî ve mânevî değerlerini korumaya ve yaşatmaya alıştırmak.

Genel nezâket kurallarına uymaya, çevresindeki insanlara saygı anlayış ve güleryüz göstermeye alışmak.

3. Birlikte çalışmaya alıştırmak, birlik-beraberlik duygusu kazandırmak.

Ekonomik hayat bakımından:

1. Yurdun en değerli zenginlik kaynağının bilgili insan gücü olduğunu kabul ettirmek.

2. Toplum hayatı için iş ve meslek sâhibi olmanın önemini kavratmak.

3. Kusursuz ve temiz iş yapmakta sevinç duymak hissini kazandırmak.

4. Bir kazancın bir emek karşılığı olması gerektiğine inandırmak.

5. Parasını en iyi şekilde nasıl kazanıp nasıl harcayacağını öğrenmek, bilmek, bunu hayatta uygular hâle getirtmek.

Toplum hayatı bakımından:

1. Şerefli bir târihe sâhip büyük bir milletin evlâdı olmanın gururunu duymak.

2. Türk Milletinin millî, mânevî, ahlâkî ve insânî değerlerini kavramak ve her hareketinde bu değerlere uymaya çalışmak.

3. Vatanın menfeatlerine aykırı propagandalara karşı çıkmayı öğrenmesini sağlamak.

4. Milletin ilerleme ve yükselmesinde bilim ve tekniğin önemini kavratmak.

5. İlkokul millî bir eğitim kurumu olduğu için, çocuklara millî ve mânevî kültürü aşılamak.

6. Öğrencilere bilimsel metodlara göre çalışma yollarını öğretmek.

İlköğretimin bu amaçlarını kavrayıp hayâtında ve yaşadığı toplumda uygulayan her yurttaş, memleketin ve milletin hayırlı bir evlâdı olmuş olur. Her milletin medeniyet yarışında temel unsuru insandır. İnsanın yetişmesinde ilköğretim temel vazifesi görmesi bakımından çok önemlidir. Bu sebeple ilköğretime gereken değer verilmektedir.

Çocuğun Bakımı ve Eğitimi

Şehirlerdeki ilkokulların %81’inde ikili öğretim, %19’unda normal öğretim yapılmaktadır. Üçlü eğitim ise pek az ilkokulda uygulanmaktadır.

Temel eğitimin başlangıcı olan ilkokullardaki beş senelik dönemde çevre ve hayat şartlarına uygun ve kişilere mahâret kazandıracak bir eğitim verme imkânı bulunmadığından, eğitim, teorik düzende kalmaktadır. Halbuki ilkokulu bitirenlerin %52’si doğrudan doğruya çalışma hayatına katılmaktadır. Temel eğitimden geçen kişilere mahâret kazandıracak bir kademenin bulunmayışı ilkokullardaki sistemin önemli bir eksikliği olarak ortaya çıkmaktadır.

İLKÖĞRETİM OKULU

(Bkz. Eğitim)

İLLER BANKASI

Mahallî idârelerin (il özel idâresi, belediye, köy) yapacakları hizmetlerin gerçekleşmesi için kredi vermek, yatırım projelerinin yapılmasını sağlamak ve diğer bankacılık hizmetlerini yapmak gâyesiyle kurulmuş kamu bankası.

İller Bankası, 11.6.1933 târihinde 15 milyon lira sermâyeyle “Belediyeler Bankası” olarak kurulmuştur. Daha sonra il özel idâreleri ve köyleri de içine almak maksadıyla 13.6.1945 târihinde İller Bankası hâline getirilmiştir.

İller Bankası kuruluş gâyesinin gerektirdiği teknik ve mâlî hizmetlerin yanısıra her türlü bankacılık hizmetini yürütmektedir. Bankanın önemli görevlerinden biri de bütçe vergi gelirleri ile Belediyeler fonu, İl Özel İdâreleri Fonu, Mahallî İdâreler Fonu gibi kamu fonlarından yerel yönetimlere ayrılan payların dağıtılmasında da görev yapar. 1981’den sonra pay alınan yerlerin sayısı azalmış, fonların sayısı artmış ve pay mikdârı yükselmiştir. Ayrıca şu anda banka sâfi kazancının yüzde 30’u köy kalkınma payı olarak ayrılmakta, her yıl genel kurul tarafından kararlaştırılan bu pay, faydalanılacak köylere eşit mikdârda dağıtılmaktadır. Banka, Güven Sigortanın resmî acentesi olarak ortak yönetimlerin yangın, su baskını, deprem, infilak, makina, trafik ve kasko sigortası işlerini de yapmaktadır.

Bankanın hâlihazır sermâyesi 20 milyar TL’dir. Genel Müdürü, Bayındırlık ve İskân Bakanının teklifi, Bakanlar Kurulunun kararı ve Cumhurbaşkanının onayı ile tâyin edilir. Bankanın çalışma ilkeleri Genel Kurulca belirlenir. Genel Kurula İl Genel Meclisi, Belediye Meclisi ve Köy İhtiyar Meclisinden seçilecek birer kişi ile sekiz bakanlık temsilcisi üye olarak katılır.

İLM-İ HEYET

(Bkz. Astronomi)