İÇEL

İlin Kimliği

Yüzölçümü:  15.853 km2

Nüfûsu:   1.266.995

İlçeleri:   Mersin, Anamur, Aydıncık, Bozyazı, Camlıyayla, Erdemli, Gülnar, Mut,Silifke, Tarsus.

Güneyde deniz kenarında güzel bir ilimiz. Akdeniz bölgesinin Adana kısmında olup, Adana, Konya, Niğde, Antalya ve Akdeniz ile çevrilidir. 32° 56’ ve 35°11’ doğu boylamları ile 37°26’ ve 36°01’ kuzey enlemleri arasında yer alır.Türkiye’nin turfanda ürünler bahçesi ve Torosların eteklerinde bol güneşli, şirin bir bölgedir. Trafik numarası 33’tür.İlin merkezi olan Mersin, bu bölgede Adana gibi en fazla gelişen şehirlerden biridir.Portakal, muz ve limonu meşhurdur. Akdeniz’in incisi olan İçel, Torosların eteklerinde Akdeniz kıyı şeridinin üzerindedir.Torosların doruklarında kar eksilmezken kıyı sıcaktır.

İsminin Menşei

Bu il, “İçel” ve “Mersin” isimleri ile anılmıştır.Hâlen ilin ismi İçel ve merkez ilçesi Mersin’dir. Mersin ismi Oğuz Türkmen beylerinden “MersinBey”den gelmektedir.Mersin, coğrafî durum îtibâriyle içeride olduğundan 12. asırdan beri “İçerlek” ve “İç El” denmiştir.Göksu Nehrinin iki yanında yer alan kısma “İçerlek” (İçel) denmiştir.Mersin ve İçel isimleri Türkçe kelimelerdir.İçel’in eski ismi Kilikya’dır.

Târihi

Eski bir yerleşim merkezi olan Mersin ve civârı, arkeolojik kazılara göre çok eski çağlarda insanların yaşadığı bir bölgedir.Mersin yakınında “Yümüktepe” deki kazılardan çıkan eşyâlar bu bölgede binlerce sene önce yaşamış insanları gösterir.Yümüktepe civârında bulunan kalenin ise en az 6000 sene önceye âit olduğu tesbit edilmiştir. Anadolu’da en eski târihî eser olarak kabul edilmektedir.

Mersin ve civârı târih sahnesine Hititlerle çıkar. Bu bölge Hititlerin hâkimiyeti altında olup Bâbilliler,Asurlular ve Mısırlılar bu bölgeye kadar uzanmışlarsa da bu bölgenin tamâmına hâkim olamamışlardır.M.Ö. 6. asırda Anadolu ve dolayısıyla bu bölge Perslerin istilâsına uğramış,M.Ö. 4. asırda ise Makedonya Kralı İskender Persleri yenerek Anadolu ve İran’ı ele geçirmiş ve Hindistan’a (Asya içlerine) uzanmıştır.İskender’in ölümü ile birlikte Makedonya imparatorluğu komutanları arasında taksim edilmiş, bu kısım “Selevkos” (Asya) İmparatorluğunun payına düşmüştür. Zaman zaman Mısır’da bulunan Ptolemaioslar bu bölgeye saldırmışlardır. O târihlerde Mersin ve civârı çok ormanlıktı.Gemici milletler Fenikeliler, Mısırlı Ptolemaioslar,Asurlular,Makedonyalılar, Romalılar ve Selevkoslar, bu ormanların kerestelerinden istifâde ederek savaş ve ticâret gemisi inşâ etmişlerdir. Bu bölgede inşâ edilen gemilerle Akdeniz,Karadeniz, Hind Okyanusu ve diğer okyanuslara açılmışlardır.Selevkos İmparatorluğu yıkılınca M.Ö. birinci asırda Anadolu’nun çoğu, Roma İmparatorluğuna katıldı. M.S. 395 senesinde Roma İmparatorluğu bölününce bu bölge de Doğu Roma (Bizans)nın payına düştü. Bu târihlerde Tarsus, bölgenin en büyük şehri ve limanıydı. Aynı zamanda bu bölge bir korsan yatağı idi.

Yedinci asır ortalarından îtibâren İslâm orduları zaman zaman bu bölgeyi fethederek hâkimiyetleri altına aldılar. Fakat bu hâkimiyetleri devâm etmedi. İçel ve civârı ilk defâ hazret-i Ömer zamânında fethedilmiştir. 1071 MalazgirtZaferinden sonra Selçuklu Türkleri bütün Anadolu’yu olduğu gibi Mersin ve civârını da fethettiler.Haçlı Seferleri başlayınca, bunlar karşısında Türkler çekildi. Bu bölge Bizans ve Hıristiyan toplulukların eline geçti. Pekçok Haçlı ordularını imhâ eden Selçuklu Türkleri, 1204 senesinde bu bölgeyi yeniden fethettiler.O târihten îtibâren devamlı Türklerin elinde bulunmaktadır. Selçuklu Hânedanı sona erince Anadolu Birliği parçalandı.İçel’in büyük kısmı Karamanoğullarının, Mersin-Tarsus bölgesi de, Türk-Memlük Devletinin himâyesindeki Ramazanoğullarının hâkimiyeti altında kalmıştır. Sultan Yıldırım Bâyezîd Han devrinde Karaman Beyliği, Osmanlı Devletine katılmıştır. 1402 Ankara Savaşı felâketinden sonra yeniden elden çıkmıştır.

Fâtih Sultan Mehmed Han devrinin sonlarında İçel ve 1472’de Silifke; Yavuz Sultan Selim Han zamanında (1516) Mersin-Tarsus bölgesi Osmanlı toprağına katılmıştır.Türkler on ikinci asırdan beri Göksu’nun iki yanına “İçel” ve bunun batısına “Taşeli” demişlerdir.Osmanlıların İçel dedikleri bölge bugünkü İçel,Taşeli ise Antalya ve Konya’nın bir kısmıdır.Osmanlı devrinde 16. asırda merkezi Larnaka olan Kıbrıs Beylerbeyliğinin (eyâletinin) 8 sancağından ikisi (Tarsus ve Silifke) idi. Yirminci asır başlarında bu iki sancak Adana vilâyeti (eyâleti)nin 5 sancağından ikisini teşkil ettiler. Bunlar merkezi Silifke olan 4 ilçeyle İçel ve 2 ilçeli Mersin sancağı idi. Birinci Dünyâ Harbinden sonra Fransızlar,Mersin’i işgâl ettiler.Mersin 17 Aralık 1918’den 4 Ocak 1922’ye kadar 3 yıl 18 gün Fransız işgâlinde kaldı. Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükûmeti ile anlaşan Fransızlar geri çekildiler ve yardımcıları Ermenileri Suriye’ye yerleştirdiler. Fransızlar işgalleri sırasında Ermenilerle birlik olup savunmasız sivil halktan ihtiyar, kadın, çocuk demeden binlercesini işkence yaparak öldürdüler.

Fizikî Yapı

İçel ilinin % 60’ı dağlar ve % 30’a yakını yaylalar, % 10’u ise bereketli ovalarla kaplıdır.

Dağları:İçel ilinde Batı ve Orta Toros dağları kıyıdaki ovaların gerisinde (kuzeyinde) bir duvar gibi yükselerek batı-doğu istikâmetinde uzanır. Anadolu’nun kara ikliminden gelen soğuk ve sert rüzgârlarını önler.İlin orta kısmını kaplayan Taşeli Yaylasının üzerinde de Toros Dağlarının Akdeniz’e uzanan kolları vardır. Akdeniz’e yaklaştıkça yükseklik azalır.Orta Torosların il sınırları içinde kalan kısmına “Bolkar Dağları” denir. İlinkuzey-batı sınırına paralel olarak uzanırlar. Başlıca dağları Medetsiz Tepe (3524 m),Yıldız Tepe (3134 m), Mor Dağ (2454 m), Büyük Eğri Dağı (2055 m), Avlama Dağı (1889 m), Karaçal Tepesi (2339 m), ÖrnekTepe (2150 m), Toldağ (1336 m),Sazlı Tepe (698 m) dir.Türkiye’nin en önemli yaylalarından biri olan Taşeli Yaylası,Anamur-Silifke-Mut ve Erdemli ilçeleri arasında kalır. Taşeli Yaylası kalker yapılıdır.İklimi serttir ve bu sebeple tarım alanı sınırlıdır. Fakat Göksu Irmağının aktığı vâdi verimlidir. Bolkar Dağlarının eteklerinde de derin vâdilerle oyulmuş yaylalar vardır.

Ovaları:İçel’in ovaları çok bereketli olup başlıca ovaları şunlardır Tarsus Ovası: Çukurovanın İçel sınırları içinde Tarsus Çayı (Berdan Irmağı) ile Seyhan Irmağı arasında kalan kısımdır. Yüzölçümü 85 bin hektar olup denizden yüksekliği 50 m’dir.Meyve, sebze ve Akdeniz bitkileri yetişir. Silifke Ovası: Göksu Irmağının taşıdığı alüvyonlardan meydana gelmiştir.On bin hektar olup sebze, kavun-karpuz, muz, üzüm, mandalina, portakal, tahıl, baklagiller ve pamuk bol miktarda yetişir. Berdan Ovası: Tarsus Ovası gibi Çukurovanın bir parçasıdır. Tarsus Çayı ile Torosların etekleri arasında kalan 40 bin hektarlık bereketli bir ovadır. En çok pamuk ekilir.Turunçgiller ve sebze de bolca yetişir. Anamur Ovası:Anamur Çayının ve bu çaya katılan derelerin taşıdığı alüvyonlardan meydana gelmiştir. 5x10 kilometrelik bir düzlüktür.Yüzölçümü 5700 hektara yakındır. Muzu meşhurdur. Pamuk, turunçgiller ve sebze tarımı yapılır.

Akarsuları:İçel sınırları içinde çok sayıda akarsu vardır. Bunların çoğunun boyu kısadır.Hepsi de Torosların eteklerinde meydana gelirler. Başlıca akarsular şunlardır:Göksu Irmağı: Taşeli Yaylasının sularını toplayarak Silifke yakınlarında denize dökülür. Bir kısmı Konya sınırları içinde kalan Göksu Irmağının uzunluğu 250 km’dir.Göksu, Hadim Göksuyu ve Ermenek Göksuyu adlı iki kolun birleşmesiyle meydana gelir. Göksu Irmağının geçtiği Göksu Vâdisi tarıma elverişli olup çok bereketlidir. Tarsus Çayı: Bolkar Dağlarının güney eteklerinden çıkar. Uzunluğu 150 km olup, Tarsus’ta denize dökülür. Tarsus’un debisi (1 sâniyede akıttığı su miktarı) 9-40 m3 arasındadır.Limonlu Çay:130 km’dir. Erdemli yakınında denize dökülür.Sorgun Çayı: 90 km’dir. Denize dökülür. Aslanköy Deresi: 100 km uzunluğunda olup Mersin’den denize dökülür. Anamur Çayı:70 km uzunluktadır ve Anamur’dan denize dökülür. Bu akarsuların dışında pekçok küçük akarsu vardır. Efrenk Suyu ve Lamas Suyu bunlardandır.

Gölleri: İçel akarsu bakımından zengin olmakla berâber büyük göl yoktur.  Denize yakın set gölü olan küçük gölçükler vardır. Bu set göller Silifke ilçesinde Akgül ve Keklik gölü ile Gülnar ilçesinde bulunan Hortu Gölüdür.

İklim ve Bitki Örtüsü

İklimi:İçel ilinde,Akdeniz iklimi hüküm sürer.Kıyıdan içeri doğru gidildikçe kara iklimi husûsiyeti görülür. Kıyılarda yazlar sıcak ve kurak, kışlar ılık ve yağışlı geçer. Yüksek yerlerde yazlar serin ve kurak, kışlar soğuk ve kar yağışlı geçer. Senelik yağış miktarı 419-1032 mm arasında her ilçede değişiktir.Senenin akseriya 6 günü sıfır derecenin altında ve 6°C ile + 43°C arasında seyreder.

Bitki Örtüsü: İçel bitki örtüsü bakımından çok zengindir. Arâzinin sâdece yüzde 5’i tarıma elverişli değildir.Geri kalan toprağın yüzde 55’i ormanlık ve fundalıkla kaplıdır.Yüzde 25’i ekili ve dikili alanlardır. Yüzde 15’i çayır ve mer’alarla kaplıdır.Ovalar tahıl ve diğer ürünleri yetiştiren tarlalarla, kıyı şeridi muz ve turunçgil bahçeleri ve vâdiler meyve ağaçları ile kaplıdır.

Ekonomi

İçel Türkiye’nin her bakımında en gelişmiş illerinden biridir. Bu gelişmenin başta gelen sebepleri topraklarının çok verimli olması, sanâyi bakımından ileri durumda bulunması, mâden bakımından zengin oluşu, Mersin limanının faaliyeti ve Mersin petrol rafinerisinin bulunuşudur.Gayri sâfi hâsılanın (Brüt gelirin) % 40’ı sanâyi, % 30’u tarım ve % 10’u ticâret sektöründen elde edilir.İçel her yönüyle zengin bir ilimizdir.Yurdumuzda çokyönlü, gelişmeye elverişli bölgelerden biri de İçel’dir.

Tarım: Faal nüfûsun çoğunluğu tarım sektöründe çalışır.Tarım (bitkisel) yapılan topraklar % 25’tir.

İçel’de yetişen tarım ürünleri çok çeşitlidir. En çok tahıl ekimi yapılır. Tarım ürünleri seneden seneye artmaktadır. Elde edilen başlıca tarım ürünleri, buğday, arpa, çavdar, pirinç, nohut, mercimektir. Sanâyi ürünlerinden en çok pamuk yetişir. Ayrıca yerfıstığı ve susam yetiştirilir. İçel ilinde her çeşit sebze ekilir. Domates, biber, patlıcan, fasulye, kabak, bakla, bamya, hıyar, ıspanak, lahana, marul, soğan ve karnabahar, yetiştirilen başlıca sebzelerdir. Seracılık oldukça ilerde olup,Antalya’dan sonra en çok sera alanı İçel’de bulunur.Turungçiller bol miktarda yetişir.Üzüm, keçiboynuzu, zeytin, nar, muz, incir, erik, bâdem ve kayısı yetiştirilen diğer meyvelerdir.Kavun, karpuz da oldukça fazla ekilir.İçel ilinde modern tarım araçları kullanılır, geniş ölçüde gübreleme ve sulama yapılır.İçel Türkiye’nin tahıl, meyve ve sebze ambarlarından biridir.Türkiye’nin dört bucağına turfanda sebze vemeyve İçel’den gider.İçel, yalnız pamuk ambarı değil turfanda sebze ve meyve ambarıdır.

Hayvancılık: Hayvancılık dağlık bölgede ve yaylalarda yapılır. Arâzinin % 15’e yakını çayır ve mer’alık olmasına rağmen hayvan mal varlığı fazla değildir. Arıcılık gelişmiştir. Balıkçılık: Akdenizde geniş sâhilleri olmasına rağmen,balık üretimi iki bin tondan biraz fazladır.Mut’ta alabalık üretme çiftliği vardır. Tarsus,Berdan ve Tragon çayları tatlısu balıkları ile doludur.İçel balıkçılık için çok müsâittir.

Ormancılık: Mersin ili orman bakımından çok zengindir. Asırlar önce İçel tamâmen ormanlarla kaplıydı.Günümüzde ise arâzinin % 55’i orman ve fundalıklarla kaplıdır. Anamur’dan Tarsus’a kadar kıyı kuşağı fundalıklarla (makilerle) kaplıdır. Makiler arasında “Delice” denilen yabâni zeytin ve fıstık çamları bulunur. Maki kuşağından 2200 m yüksekliğe kadar sık ağaçlı ormanlara, daha yükseklerde bodur ve seyrek ormanlara rastlanır. 600 m yüksekliğe kadar olan ormanlarda meşe, sakız, tespih, mersin ve sandal ağaçları bulunur. Daha yükseklerde çeşitli çam türleri, köknar ve sedir ağaçları fazladır.Ormanların kapladığı saha 785 bin, fundalık alan ise 100 bin hektardır.Ormanlardan her sene 3500 ton reçine ve 250 bin m3 sanâyi odunu elde edilir.

Mâdenleri:İçel mâden bakımından da zengin sayılır. Krom, bakır, demir, kuvarsit, alüminyum, barit ve dolamit çıkarılır ve bir kısmı Mersin limanından dış ülkelere ihraç edilir.

Sanâyi: İçel Akdeniz bölgesinde Adana’dan sonra, sanâyi sektöründe en çok gelişmiş bir ildir. Başlıca sanâyi kuruluşları şunlardır:Anadolu Tasfiyehânesi (Rafineri) A.Ş. (ATAŞ)Senelik kapasitesi 5 milyon tona yakındır.Çukurova Sanâyi İşletmeleri A.Ş., Akdeniz Gübre Sanâyii A.Ş.,Çimento Sanâyii ve TicâretA.Ş. (ÇİMSA), Anadolu Çam Sanâyii A.Ş., Plâstik Sanâyii ve Ticâret A.Ş., Soda Sanâyii A.Ş., Mustafa Saman Çelik Döküm Makinaları Sanâyii A.Ş., Akdeniz Tuğla Beton Boru Fabrikası, Nârenciye Ambalaj Fabrikası, Kâğıt ve Karton Fabrikası, meyve suyu fabrikaları, mobilya atölyeleri,Çukurova İplik Dokuma Fabrikası, Çukurova Çırçır Pres Fabrikası, Sabun ve Deterjan Fabrikası, Yapıştırıcı Fabrikası, Buzdolabı Fabrikası, Akfa Akümülatör Sanâyii, Metal Kapak Fabrikası, Oska Profil Eşya Fabrikası, Güneş Isıtıcı ve Çelik Büro Sanayii, Treyler Îmâlâtı,Çelik Döküm ve Makina Sanâyii.

Ulaşım:İçel ili karayolu, denizyolu ve demiryolu ulaşımı bakımından çok müsâittir. Adana Havaalanından havayolu ulaşımı bakımından faydalanır.Türkiye’nin her köşesi ile ulaşım bakımından irtibâtı vardır. Akdeniz sâhillerini paralel olarak kat eden E-24 karayolu Anamur, Silifke,Erdemli,Mersin ve Tarsus’tan geçer. Ankara-Konya E-35 Karayolu Silifke’ye inerek E-24 karayolu ile birleşir. Ayrıca kaliteli devlet yolları ile Niğde-Sivas-Kayseri; Adana-Hatay; Adana-Gaziantep-Urfa ve Kahramanmaraş-Malatya yönlerine giden yollarla bağlıdır.İlçeleri köylere bağlayan yollar oldukça iyidir.

İçel denizyolu taşımacılığı bakımından çok önemli bir merkezdir. Bu limana senede gelen büyük gemi sayısı ortalama üç bindir. Bu liman Avrupa ve ABD ile Ortadoğu arasında bir transit merkezidir.Limanda 140 gemi barınabilmekte ve aynı anda 15 gemiye yükleme ve boşaltma yapılabilmektedir. 1961’de yapılan limanda biri 1593 m, diğeri 3933 m uzunlukta iki mendirek uzanır. 15 bin m2lik sundurmalı ve 40 bin m2’lik açık depolama alanı mevcuttur. Ayrıca Toprak Mahsulleri Ofisinin Silosu,Et ve Balık Kurumunun Soğuk Hava Deposu, ATAŞ’ın akaryakıt depoları ve araçlar için park yeri ve limanda 20 rıhtım vardır. Mersin limanından başka Anamur,Taşucu ve Aydıncık’ta iskele; Aydıncık ve Karaduvar’da ise balıkçı barınakları bulunur. İçel, yurdumuzun batı, orta ve doğu bölgelerini birleştiren demiryolu ağına bağlıdır.Kütahya-Afyon-Konya istikâmetinden gelen demiryolu hattı Ulukışla’dan sonra iki kola ayrılır.Güneydoğuya uzanan kol Adana-Mersin sınırını tâkip ederek Yenice, Tarsus ve Mersin’e ulaşır. Bu hat daha çok yük taşımada kullanılır.

Nüfus ve Sosyal Hayat

Nüfusu:1990 sayımına göre toplam nüfûsu 1.266.995 olup, 787.284’ü ilçe merkezlerinde 479.711’i köylerde yaşamaktadır.Yüzölçümü 15.853 km2 olup, nüfus yoğunluğu 80’dir.

Örf ve âdetleri: Çok eski zamanlardan beri bir yerleşim, eski ve orta çağlarda bir kültür merkezi olan bu bölge, birçok istilâlara uğramıştır.Yedinci asırda İslâm ordularının fethi ile İslâmiyet yerleşmiş ve kısa bir müddet sonra yeniden Bizansın işgâline uğramıştır. 1071 Malazgirt Zaferinden sonra Selçuklu Türkleri tarafından fethedilen bu bölge Haçlı Seferleri sebebiyle yeniden Bizanslıların eline geçmiştir. 1224’te Türkler bu bölgeyi yeniden fethetmiştir ve 1224’ten bu yana devamlı Türk toprağı olan bu bölgede diğer kültürler silinmiş ve bölge Türk-İslâm kültürü ile yoğrulmuştur. Diğer kültürlerden geride sâdece bâzı târihî harâbeler kalmıştır.

Mahallî kıyâfet:İçel şehir ve köylerinde eski kıyâfetin yerini hâli hazırda kullanılan kıyâfet almışsa da, bâzı köy ve Türkmen Yörükleri anânevî kıyâfetlerini muhâfaza etmektedirler.Yörük elbiselerinin hepsi dokumadan yapılır. Kadınlar başlarına “poşu” denen başlık giyerler. Alnın üstüne “yağlık” bağlarlar. Uzunlamasına çizgili gömlek, alt kısma ise şalvar giyilir.Şalvarın üstüne enine çizgili bir önlük “öncek” takılır. Erkekler ceket yerine “aba” giyerler. Aba çeşitleri “beynamaz, sağaba ve gögaba”dır. Abalar işlemeli olup oba, oymak ve aşîretin sembolleri (simgeleri) işlenir. Aba altına açık yakalı beyaz gömlek giyilir.

Mahallî yemekler:Etli ve sebzeli yemekler yenir.Yemekler baharatlı ve fazla acılıdır.Her yerde rastlanan sebzelerin dışında ebegümeci, hindiba, sirken, ısırgan, kuzukulağı, domalan, meletöre ve kenger mahallî sebzelerdir. Bölgenin meşhur yemekleri ise kenger, çiğ köfte, kısır ve batırıktır. Kengerin tohumu kavrulup çekilerek kahve hâline getirilir. Buna “dağ kahvesi” denir. Ekşinar suyundan yapılan nar ekşisi sıcağa karşı dayanıklık verir.

Halk edebiyâtı:İçel bölgesinde halk edebiyâtı zengindir. Birçok halk şâiri yetişmiştir.Meşhur olanları:Karacaoğlan,KüçükKaracaoğlan, Âşık İrfânî,Deveci Topal Mustafa, Âşık Rızâ, Kara Fevzi ve Âşık Natuvânî’dir.

Halk oyunları ve türküleri:

Bu bölgenin halk oyunları ve türküleri çok zengindir.Oyunlarda zeybek, halay, mengi ve samahlar başta yer alır. Bölgenin türküleri Türkiye çapında yaygındır.Silifke oyunları Türkiye ve dünyâca meşhurdur. Ata sporu güreş, Mersin ve civârında asırlardır yapılan bir spordur.Türkiye’ye Olimpiyatlarda ilk defâ madalya kazandıran Mersinli Ahmed’dir (Kireççi). 1936Berlin Olimpiyatlarında üçüncü, 1948 Londra Olimpiyatlarında birinci olmuştur.

Eğitim: İçel eğitim bakımından en ileri illerden biridir. Okulsuz köy yoktur. İlkokul çağındaki çocukların tamâmı okula gitmektedir.Okur-yazar nisbeti yüzde 85 civârındadır.İçel’de 92 anaokul, 849 ilkokul, 80 ortaokul, 11 meslekî ve teknik ortaokul 25 lise ve 25 meslekî ve teknik lise vardır.Çukurova Üniversitesine bağlı, Mersin Yüksek Meslek Okulu, Mersin Turizm İşletmecilik Yüksek Okulu ve Tarsus Yabancı Diller Yüksek Okulu ile, Ortadoğu Teknik Üniversitesine bağlı Erdemli Deniz Bilimleri Yüksek Okulu bulunmaktadır.

İlçeleri

İçel’in biri merkez(Mersin) olmak üzere on ilçesi vardır.

Mersin:1990 sayımına göre toplam nüfûsu 547.835 olup, 422.357’si ilçe merkezinde, 125.478’ i köylerde yaşamaktadır. Merkez bucağına bağlı 56,Arslanköy bucağına bağlı 7,Gözne bucağına bağlı 9, Kazanlı bucağına bağlı 3, Kuzucubelen bucağına bağlı 13 köyü vardır. Yüzölçümü 1772 km2 olup, nüfus yoğunluğu 309’dur. İlçe toprakları kıyı ovası ve hemen ardından yükselen dağlardan meydana gelir. Başlıca akarsuyu Efrenek Deresidir.

Ekonomisi tarım ve sanâyiye dayalıdır. Başlıca tarım ürünleri buğday, pamuk, üzüm, turunçgiller, sebze ve meyvedir.Köylerde el tezgahlarında dokumacılık yapılır.Türkiye’nin üçüncü büyük rafinerisi ve büyük limanı bu ilçededir. Dokuma ve iplik fabrikaları, Soda Sanâyi A.Ş. Şişe ve Cam  Fabrikaları, Akümilatör fabrikaları, nebâti yağ fabrikaları, un fabrikaları başlıca sanâyi kuruluşlarıdır.

İlçe merkezi, Mersin Körfezi kıyısında kurulmuştur. Portakal bahçeleri, palmiye ağaçları ve yemyeşil örtüsü ile gözleri kamaştıran tabiî güzelliğe sahiptir. Antalya-Adana karayolu ilçeden geçer. İlçe belediyesi 1933’te kurulmuştur.

Anamur: 1990 sayımına göre toplam nüfûsu 65.767 olup, 37.335’i ilçe merkezinde, 28.432’si köylerde yaşamaktadır.İlçe toprakları kıyıdaki dar ova şeridi dışında oldukça engebelidir. Kıyı ovaların hemen arkasında Toros Dağları yükselir. Dağlardan kaynaklanan suları Anamur Çayı toplar. Kıyıda Anamur Çayının getirdiği alüvyonlu topraklardan meydana gelmiş Anamur Ovası yer alır. Bu ovanın arkasından yükselen Tepeli Platosu bu ovayı soğuklardan korur.

Ekonomisi tarıma dayanır. Başlıca tarım ürünleri muz, portakal, limon, pamuk, susam, yerfıstığı ve sebzedir. Teraslama metoduyla yapılan bağcılık yaygınlaşmaktadır.Hayvancılık yüksek kesimlerde yaşayanların başlıca geçim kaynağıdır. Bir kıyı şehri olmasına rağmen balıkçılık gelişmemiştir.

İlçe merkezi, Anamur Ovasında deniz kıyısında kurulmuştur. Antalya-İçel karayolu ilçeden geçer.İl merkezine 223 km mesafededir. Anamur’a ilk yerleşenler Finikelilerdir.Hazret-i Ömer zamânında fethedilmiştir. Muzu ve portakalı meşhurdur. Anamur Hidroelektrik Santralı, ilçenin 2 km doğusunda yer alır.İlçe belediyesi 1863’te kurulmuştur.

Aydıncık:1990 sayımına göre toplam nüfûsu 11.022 olup, 7040 ilçe merkezinde, 3982’si köylerde yaşamaktadır.Merkez bucağına bağlı 10 köyü vardır. İlçe toprakları dar kıyı ovası ve ardından yükselen dağlardan meydana gelir. Ekonomisi tarıma dayalıdır.Üzüm, turfanda sebze, muz, yerfıstığı ve turunçgillerdir. Modern seralar vardır.İlçe merkezi,Antalya-Mersin karayolu üzerinde yer alır.Gülnar’a bağlı bucakken, 19 Haziran 1987’de 3392 sayılı kânunla ilçe oldu. Belediyesi 1972’de kurulmuştur.

Bozyazı:1990 sayımına göre toplam nüfûsu 31.871 olup, 22.168’i ilçe merkezinde, 9703’ü köylerde yaşamaktadır. İlçe toprakları dar kıyı ovası ve ardından yükselen dağlardan meydana gelir. Başlıca akarsuyu Bakırçay’dır. Ekonomisi tarıma dayalıdır. Başlıca tarım ürünleri muz, portakal, limon, pamuk, susam ve turfanda sebzedir. Yüksek kesimlerde hayvancılık başlıca geçim kaynağıdır.İlçe merkezi Antalya-Mersin karayolu üzerinde yer alır. Anamur ilçesine bağlı belediyelik köy iken 9 Mayıs 1990’da 3644 sayılı kânunla ilçe oldu. Belediyesi 1966’da kurulmuştur.

Çamlıyayla: 1990 sayımına göre toplam nüfûsu 21.602 olup, 8826’sı ilçe merkezinde, 12.776’sı köylerde yaşamaktadır.İlçe toprakları dağlıktır. Ekonomisi tarım ve hayvancılığa dayalıdır. Evlerde dokumacılık gelişmiştir.İlçe merkezi aynı isimle anılan yaylada kurulmuştur. Tarsus’a bağlı bir bucakken 9 Mayıs 1990’da 3644 sayılı kânunla ilçe oldu. Belediyesi 1955’te kurulmuştur.

Erdemli:1990 sayımına göre toplam nüfûsu 100.563 olup, 30.042’si ilçe merkezinde, 70.521’i köylerde yaşamaktadır.Merkez bucağına bağlı 15, Elvanlı bucağına bağlı 19, Güzeloluk bucağına bağlı 14 köyü vardır.Yüzölçümü 2078 km2 olup, nüfus yoğunluğu 48’dir. İlçe toprakları dar kıyı ovası ve hemen bunun ardından uzanan dağlardan meydana gelir. Bolkar Dağları kıyıya paralel olarak uzanır. Dağlar yer yer sedir ormanları ile kaplıdır ve akarsu vadileriyle parçalanmıştır. En önemli akarsuyu Sorgun ve Limonlu Çayıdır.

Ekonomisi tarıma dayalıdır.Kıyılarda turfanda sebzecilik yapılır.Rüzgâr olmayan kesimlerde Muz yetiştirilir.Turunçgil bahçelerinin büyük kısmı limonluktur.İç kesimlerde buğday, arpa, yetiştirilir. Dağlık bölgelerde geçim kaynağı hayvancılıktır.Kıyı kesimlerinde balıkçılık yapılır.Köylerde el dokumacılığı ve sepet örücülüğü eski önemini sürdürmektedir.

İlçe merkezi SorgunÇayının batı kenarında kurulmuştur. Antalya-Mersin karayolu ilçeden geçer.İl merkezine 35 km mesâfededir. Kıyıları ince kumlu doğal plajlarla kaplıdır. Erdemli, 1953’te Yağlıca ve Elvanlı bucaklarının birleştirilmesi ile ilçe oldu ve belediyesi aynı yıl kuruldu.

Gülnar:1990 sayımına göre toplam nüfûsu 33.714 olup, 7550’si ilçe merkezinde, 26.164’ü köylerde yaşamaktadır.Merkez bucağına bağlı 35, Ovacık bucağına bağlı 3 köyü vardır.İlçe toprakları dar kıyı ovası ve bunun ardından yükselen dağlardan meydana gelir.Güneydoğusunda Taşeli Platosu ve Akcalı Dağları yer alır. Dağlar sedir ormanları ile kaplı olup, küçük akarsu vâdileriyle parçalanmıştır. En önemli akarsuyu Sipahili Deresidir.

Ekonomisi tarıma dayalıdır. Başlıca tarım ürünleri üzüm, turfanda sebze, muz, yerfıstığı ve turunçgillerdir. Türkiye’nin en modern seraları ilçededir.İç kesimlerde hayvancılık yapılır. En çok koyun ve kıl keçisi beslenir. Arıcılık ve ormancılık gelişmiştir. Köylerde el tezgahlarında dokumacılık yaygın olarak yapılır.İlçe topraklarında demir yatakları vardır.

İlçe merkezi, Göksu Çayının güneybatısında, Çam ormanlarıyla kaplı tepelerle çevrili bir düzlük üzerine kurulmuştur. Denizden yüksekliği 800 metredir. Antalya-Mersin karayolu ilçeden geçer. İl merkezine 199 km mesafededir. Belediyesi 1914’te kurulmuştur.

Mut:1990 sayımına göre toplam nüfûsu 56.303 olup, 17.600’ü ilçe merkezinde, 38.703’ü köylerde yaşamaktadır.Merkez bucağına bağlı 69, Sarıkavak bucağına bağlı 14 köyü vardır. Yüzölçümü 2554 km2 olup, nüfus yoğunluğu 22’dir.İlçe toprakları dağlıktır. Dağlar, Göksu Çayı vâdisi ile derin bir şekilde parçalanmıştır.Göksu Vâdisinde verimli düzlükler yer alır. Dağların yüksek düzlüklerinde hayvancılık açısından önemli yaylalar vardır. 

Ekonomisi tarıma dayalıdır. Başlıca tarım ürünleri buğday, üzüm, arpa, yerfıstığı olup ayrıca az miktarda nohut, ciğit, pamuk, kayısı, zeytin ve limon yetiştirilir. Dağlık kesimlerde hayvancılık yapılır. En çok koyun ve kılkeçisi beslenir. El tezgahlarında halı dokumacılığı yaygın olarak yapılır.İlçe topraklarında kireç  taşı yatakları vardır.

İlçe merkezi, yüksek dağlar arasında çanak görünüşünde, denizden yüksekliği 350 m olan bir düzlükte kurulmuştur. Mersin-Konya karayolu ilçeden geçer.İl merkezine 161 km mesâfededir.İlçe belediyesi 1869’da kurulmuştur.

Silifke:1990 sayımına göre toplam nüfûsu 107.685 olup, 46.858’i ilçe merkezinde, 60.827’si köylerde yaşamaktadır. Merkez bucağına bağlı 54, Mağara bucağına bağlı 13, Taşucu bucağına bağlı 9 köyü vardır.Yüzölçümü 2666 km2 olup, nüfus yoğunluğu 40’tır.İlçe topraklarının büyük bölümü plato ve dağlardan meydana gelir.Güneybatısında Akçalı Dağları, orta kesiminde Pusatlı Dağı, kuzeyinde Yüğlük Dağları yer alır. Dağlar köknar, sedir, kızılçam ve ardıç ormanları ile kaplıdır. Dağlardan kaynaklanan suları Limonlu Çayı ve Göksu toplar.Göksu’nun taşıdığı alüvyonlu topraklarla meydana gelen Silifke Ovası ilçenin en önemli düzlüğüdür.

Ekonomisi tarım, sanâyi, turizm ve balıkçılığa dayanır. Başlıca tarım ürünleri, limon, buğday, arpa, üzüm, yerfıstığı,zeytin, elma, portakal ve muz olup, ayrıca az miktarda baklagiller, soya ve badem yetiştirilir.Yüksek kesimlerde küçükbaş, ovalarda ise büyükbaş hayvan besiciliği yapılır. SEKA kâğıt fabrikası başlıca sanâyi kuruluşudur.Kıyı kesimlerinde yaygın olarak balıkçılık yapılır.

İl merkezi,Orta Torosların eteğinde Göksu Irmağı kıyısında kurulmuştur. Antalya-Mersin ve Konya-Mersin karayolları ilçeden geçer. İl merkezine 84 km mesâfededir.Tabiî güzellikler ve târihî eserler bakımından zengin olan ilçe aynı zamanda bir turizm merkezidir. İlçe belediyesi 1854’te kurulmuştur.

Tarsus: 1990 sayımına göre toplam nüfûsu 290.633 olup, 187.508’i ilçe merkezinde, 103.125’i köylerde yaşamaktadır.Merkez bucağına bağlı 83, Gülek bucağına bağlı 32 köyü vardır.İlçe topraklarının kuzeyi dağlık, güneyi ise ovalık araziden meydana gelir. Dağların yüksek kesimlerinde sayfiye ve hayvancılık açısından önemli yaylalar vardır.Tarsus Ovasındaki Karabucak bataklığının kurutulması için yapılan çalışmalar neticesinde 885 hektarlık alanda bir Okaliptüs ormanı kurulmuştur. Dağlardan kaynaklanan suları Tarsus Çayı ve Seyhan Irmağı toplar.Tarsus Çayı üzerinde Berden Barajı, Kadıncık Deresi üzerinde ise Kadıncık I ve Kadıncık II hidroelektrik santralleri kurulmuştur.

Ekonomisi tarıma dayalıdır. Başlıca tarım ürünleri buğday, çiğit, üzüm, pamuk, portakal, limon, arpa ve soğan olup, ayrıca az miktarda, yerfıstığı ve baklagiller yetiştirilir. Turfanda sebze yetiştiriciliği yaygındır.Tavukçuluk ve arıcılık gelişmiştir.Orman köylerinde oturanlar orman işçiliği yaparak geçimlerini sağlarlar. İplik, konserve, çırçır, un, nebati yağ, sabun, boya yedek parça, hazır giyim fabrikaları başlıca sanayi kuruluşlarıdır.

İlçe merkezi, Tarsus Ovasında, denizden içeride Tarsus Çayı kenarında kurulmuştur. Ankara -Adana karayolu ve Mersin Adana demiryolu ilçeden geçer.İl merkezine 27 km mesafededir.Türkiye’nin İskenderun’dan sonra ikinci büyük ilçesidir. Belediyesi 1872’de kurulmuştur.

Târihî Eserler ve Turistik Yerleri

İçel’de târih ve tabiat bir arada olup, kucaklaşmıştır.Pekçok târihî eser vardır.

Anamur Kalesi: Üçüncü asırda Romalılar tarafından yapılmıştır. Karamanoğulları devrinde tâmir edilmiştir. Günümüzde büyük kısmı sağlamdır.

Silifke Kalesi: Yüksek bir kayanın üzerinde eski devirlerde Ermeni kralları yaptırmıştır. 23 kule ve burcu vardır.

Mut Kalesi: Kimin tarafından yapıldığı bilinmemektedir. Dört kulesi ve yeraltı tünelleri vardır. Şimdiki şekli Karamanoğlu mîmârî özelliklerini taşımaktadır.

Eski Câmi: İl merkezinde çarşı içindedir. 1870’de yapılan câmi, Osmanlı devrinin en önemli yapısıdır. 1901 ve 1943’te tâmir görmüştür.

Lâl Ağa Câmii: Mut ilçesindedir. 1356-1390 târihleri arasında Karamanoğlu komutanlarından Lâl Ağa tarafından yaptırılmıştır.Kare plânlı ve kubbeli bir eserdir. Büyük kubbesi ile meşhurdur.

Eski Câmi: Tarsus’tadır.On beşinci asır başlarında Ramazan Beyin oğlu Ahmed Bey yaptırmıştır. Eskiden burada kilise (katedral) bulunuyordu. Minâre eklenerek câmiye çevrilmiştir.

Ulu Câmi:Tarsus ilçesindedir. 1579’da Ramazanoğullarından Pîrî Paşanın oğlu İbrâhim Bey tarafından yaptırılmıştır.Türk-İslâm sanatı bakımından Tarsus’un en önemli eseridir.Tek şerefeli minâre, câmiden önce yapılmıştır.

Eshâb-ı Kehf Mağarası:Tarsus’un 14 km güneybatısında bulunan bir mağaradır.Çok ziyâret edilen bir yerdir. Eshâb-ı Kehf Mağarası yanında bulunan mescidi, Sultan Abdülazîz Hanın annesi Vâlide Sultan 1873’te tâmir ettirerek câmi hâline getirmiştir.

Lokman HâkimTürbesi:Tarsus Ulu Câmi yanında  kabr-i şerîfinin olduğu rivâyet edilirse de kesin değildir. Bu zâd Dâvûd aleyhisselâm zamânında Umman tarafların da yaşamıştır.

Hazret-i Şit Türbesi: Tarsus Ulu Câmi yanında kabr-i şerîfi olduğu rivâyet edilirse de kesin değildir. Hazret-i Şit, hazret-i Âdem’in oğludur.

Yarımca Hanı: On üçüncü asırda Selçuklular tarafından yaptırılmış olup, Mut civârındadır.

Dâvûd Paşa Hanı: On dördüncü asırda Karamanoğulları tarafından yaptırılmıştır. Mut’ta olup, otuz iki odalıdır.

Kızkulesi: Mersin-Silifke arasında kıyıya yakın küçük bir ada üzerinde kurulmuştur.Çok eski devirlere âit bir kaledir.Cem Sultan,Rodos’tan döndüğü zaman burada kalmıştır.

Korykos Harâbeleri:Kızkulesi’nin karşısındadır.Korykos şehri Hitit devrinden beri yerleşim merkezi olmuştur.Harâbeler arasında saray, tiyatro, tapınak ve bir çok eser vardır.

Narlıkaya Mağarası:Silifke’dedir. Döner bir merdivenle inilir.İçinde çok güzel manzaralı sarkıt ve dikitler vardır.

Cennet ve Cehennem Mağaraları: Cennet ve Cehennem Obrukları ismi ile halk arasında anılan bu mağaraların içinde târihî eserler de vardır. Her iki mağara da, jeolojik bir çökme sonucu meydana gelmiştir. Cennet Mağarası ismi ile anılan 275x125 m ebâdında ve 135 m derinliğindedir. İçine Romalılar devrinde yapılmış dar bir merdivenle inilir. Batı ucunda Bizanslılardan kalma kilise ile akarsu vardır. Cehennem Obruğu (Mağarası) ismi ile anılan mağara ise, 50x75 m ebadında ve 120 m derinliğinde olup, ağzı dar, duvarları içbükey olup, korkutucu bir manzarası vardır. Bizanslılar bu mağaraya günahkâr saydıkları kişileri atarlarmış. Cennet Obruğunun gerisinde büyük mezarlara devrin meşhurları gömülürdü. Mağara etrâfı yemyeşil zeytinliklerle örtülüdür. Yer altından da buz gibi bir su akmaktadır. Cennet Çukurunun içi yeşillik ve içinde soğuk pınar vardır. Cennet ve Cehennem mağaraları için çeşitli efsâneler anlatılır. Her sene 125 bin kişinin gezdiği Cennet ve Cehennem mağaralarının aydınlatılması ve asansör yapılması için çalışmalar vardır. Bu mağaralar astımlı hastalara iyi gelmektedir.

Kanlıdivane: Mersin-Silifke yolu üzerinde, Mersin’e 45 km uzaklıkta büyük bir obruğun çevresinde kurulmuştur. Kalıntılar arasında kabartma kayalar, lahitler, sarnıç, bazilikalar ve çok sayıda ev vardır. Şehir, Bizanslılarla Ermeniler arasındaki savaşlarda yıkılmıştır.

Justinianus Köprüsü: Tarsus’ta Bizans İmparatoru Justinianus yaptırmıştır. İşlek bir yerdedir. Geçenlerden baç (vergi) alındığından, halk arasında Baç Köprüsü adıyla bilinmektedir.

Roma Hamamı: Tarsus’da eski Câminin yanındadır. Kalıntıları halk arasında altından geçme diye adlandırılmıştır.

Roma Hamamı: Mersin’e 5 km uzaklıkta Karaduvar köyündedir. Romalılardan kalma olup, mozaikleri çok değerlidir.

Şahmeran Hamamı:Tarsus’ta Makam Câmii yakınındadır.Ramazanoğulları döneminde,Romalılardan kalma temellerin üzerine yeniden inşâ edilmiştir. Efsânelere göre, yılanların pâdişâhı Şahmeran’ın başı burada kesilirken, sıçrayan kan duvarlarda kızıl leke bırakmıştır.Hamamda, çıkmayan kızıl lekeler vardır.

Gözlükule:Tarsus’un güneyinde yer alan höyük ve yamacındaki eski şehir deniz kenarındaydı. Bu höyük toprak doldurularak Mısır kraliçesi tarafından yaptırılmıştır.Kleopatra, gemisi ile buraya yanaşmıştır. Höyükte yapılan kazılarda pitkos denilen büyük zâhire küpleri, iki kulplu kadehler ve pekçok eşyâ bulunmuştur. Kleopatra ile Roma konsülü Marcus Antonius burada buluşmuşlardır.Kale kapısına Kleopatra kapısı denilmektedir.

Mesîre yerleri:İçel tabiî güzellikler bakımından çok zengindir.Herbiri ayrı güzellikte çok sayıda mesîre yeri vardır. Suları bol, manzarası güzel ve ulaşım imkânı kolay olan bu mesîre yerleri, her mevsimde özellikle ilkbaharda çok güzeldir.

Erdemli Çamlığı,Mersin-Antalya karayolu üzerinde Erdemli’ye iki km uzaklıkta orman içi dinlenme yeridir. Deniz ile ormanın yeşilliğinin bütünleştiği güzel bir mesîre yeridir.

Çamdüzü:Silifke’ye beş km uzaklıkta, Deniz kıyısında bir ormanlık olup çok güzel bir mesîre yeridir.

Pullu:Anamur-Silifke karayolu üzerinde orman ile denizin bütünleştiği çok güzel mesîre yeridir. Anamur’a yedi km uzaklıktadır.

Karabucak:Mersin-Adana karayolu üzerinde okaliptus ağaçları ile kaplı orman içi dinlenme yeridir. Bir zamanlar bataklık olan bölge, memleketimizde yetiştirilerek meydana getirilen tek okaliptus ormanıdır.

Gümüşkum: Mersin-Silifke karayolu üzerinde,Mersin’e 16 km uzaklıkta deniz kıyısındadır.Çam ağaçları ile kaplıdır.

Esentepe:Mersin’e 10 km uzaklıkta orman içi dinlenme yeridir. Manzarası çok güzeldir.

İçmeler ve kaplıcalar:İçel şifâlı su kaynakları bakımından zengin olmasına rağmen, bu kaynakların çoğunda tesis yoktur. Bilinen şifâlı suların bâzıları şunlardır:

Mersin(Güneysu, Güneyyolu) İçmesi:Mersin’e 12 km uzaklıkta, Toros Dağlarının eteklerinde çıkmaktadır.İçme yoluyla alınan sular, müshile etkilidir.Çamur’u ise deri hastalıklarına iyi gelmektedir.

Akçakocalı İçmesi:Tarsus ilçesine 10 km uzaklıkta Akçakocalı köyündedir. 16°C sıcaklığa sâhip olan su, müshil etkilidir.

Keşbükü İçmesi:Tarsus’a 20 km uzaklıkta Keşbükü köyündedir. Bir çam ormanı içinde kaynayan su, müshil etkilidir.

Saparca Ilıcası:Silifke’ye 27 km uzaklıkta Göksu Irmağı kıyısındadır. 37°C sıcaklıktaki su, romatizma, mîde ve deri hastalıklarına iyi gelmektedir.

Hocantı Kaplıcası:Mut’a 15 km uzaklıkta Hocantı köyü yakınındadır. Deri hastalıkları ile romatizmaya iyi gelmektedir.

İÇGÜDÜ

Alm. Instinkt, Naturtrieb (m), Fr. instinct (m), İng. instinct. Bir türün fertlerinde doğuştan bulunan, önceden öğrenilmemiş davranış kalıpları. Yuva yapma, yavrusuna bakma, mevsimi gelince göç etme, kış uykusuna yatma, yiyecek bulma gibi davranışların hepsi birer içgüdü çeşididir. İçgüdüye “ilham”, “sevk-i tabiî” veya “sevk-i ilâhî” de denir.

Yavru halindeyken yuvasından alınarak anne ve babasından ayrı yetiştirilen kuşlar, büyüdükleri zaman kendi cinslerine has yuvalar yaparlar. İçgüdü davranışları nesilden nesile geçen irsî bir geleneğin belirtileridir. Yumurtadan yeni çıkmış, birkaç günlük bir civciv toprağa bırakıldığında eşinip bir şeyler bulur ve gagalar. Bu, ona Allah tarafından ilhâm edilmiş, neslinin devamı için lüzûmlu bir içgüdü davranışıdır. İçgüdü davranışları yüksek yapılı hayvanlara doğru gittikçe değişir ve karmaşıklaşır. Sevgi veya nefret, yavru bakımı ve yılın bâzı mevsimlerinde göç etme mecbûriyeti gibi daha girift hisler de içgüdüdür. Yeni doğmuş memeli hayvan yavrusunu annesinin göğsünden süt emzirten, yeni yumurtadan çıkmış ördek yavrusunu suya çeken de bu içgüdüdür. İçgüdü kuvveti olmasaydı koyun, kurdun düşman olduğunu anlamaz ve ondan kaçmazdı. Yavrusunu da korumazdı.

Som balıkları yıllarca denizde yaşar. Fakat üreme vakti geldiğinde yüzlerce kilometrelik yolu kat ederek doğdukları tatlı su nehirlerine dönerek yumurtlarlar. Doğduğu nehrin kolunda yüzmekte olan bir som balığı yakalanarak nehrin başka bir koluna nakledilse, derhal yanlış yolda olduğunu sezerek geri döner ve asıl gideceği nehir koluna ulaşır. Yılan balıkları ise yumurtlamak için yaşadığı tatlı sulardan denizlere göç ederler. Binlerce kilometre kat ederek Bermuda’nın güney açıklarında denizin 7000 metre derinine inerler. Burada yumurtladıktan sonra ölürler. Yumurtadan çıkan yavrular bir müddet sonra ölmüş annelerinin geliş yolunu bularak sâhile varırlar.

Buradan da hiçbir kılavuz olmadan annelerinin yaşamış olduğu eski nehir, göl ve su birikintilerine ulaşırlar. Hayvanlar âleminde akıllara durgunluk veren, insanoğlunu hayret ve şaşkınlık içinde bırakıp, bunları yaratan hakkında derin düşüncelere daldıran böyle yüzlerce bilinen olay vardır. Biyolog Prof. Dr. Cecil Hamar, içgüdü için şöyle demektedir: “Baltimore kuşuna o üstün yuva yapma sanatını kim öğretti? Bu kuşların yaptığı yuvaların hepsi neden birbirine benziyor? İçgüdü mü diyeceksiniz? Belki böyle demekle sorudan kurtulmak mümkün ama, verilen cevap eksiktir elbette! Çünkü içgüdü dediğimiz şey nedir? Bâzılarımız canlıların öğrenme yoluyla değil de doğuştan kazandıkları bilgiler diyecektir. Halbuki buna Allah’ın canlılara ihsân ettiği kuvvet desek daha mantıklı davranmış olmayacak mıyız?..” Bir ormanda bir tilki belirince, sincap o zamana kadar ömründe tilki görmemiş olsa bile, en yakın ağaca sıçrar. Sincaba tehlikeyi haber veren o hareket tarzını tayin eden kimdir? Arılar bütün yapılacak şeyleri nasıl öğrenirler? İşçi arılar çiçeklerin yerini keşfetmeyi, balözü emmeyi, çiçek tozu toplamayı, bal petekleri îmâl etmeyi, larvalara bakmayı, düşmanlarını iğnelemeyi nasıl öğrenirler?

İçgüdü üstüne, batı bilim dünyasında iki-üç asırdan beri çalışmalar ve incelemeler yapılmaktadır. Batılı psikologlar ve ilim adamları içgüdünün varlığını kabul etmekte, fakat bunun mâhiyeti ve insandaki diğer sistemlerle münâsebeti hakkında farklı görüş, nazariye (teori) ve îzahlar (açıklamalar) ileri sürmektedirler. Bunlardan Freud içgüdüyü “id” olarak isimlendirmekte ve insan rûhunun iptidaî kuvvetleri ve güçler sistemi şeklinde târif ederek, rûhî enerjinin belli başlı kaynağını teşkil ettiğini öne sürmektedir. Ayrıca İd’in dış dünya ile ilgili olmadığı, zaman geçmesi ve tecrübeyle değişmediği, enerjisinin hareketli olduğu ve ruhun üst benlik dediği bölümü tarafından kontrol edildiği görüşleri de Freud’a âittir. Gene Freud’a göre bu İd; gerginliğe tahammül edemez, çabuk doymak ister, mantıksız, bencil ve zevk arayıcıdır. Freud’un görüşleri, başta çağdaşları olmak üzere bâzı batılı bilim adamları tarafından reddedilmiştir (Bkz. Freud). Diğer batılı psikolog ve biyologların içgüdü hakkında öne sürdüğü görüşler de başka meslekdaşları tarafından tamâmen kabul edilmemekte; içgüdü batı bilim dünyâsında henüz herkes tarafından kabul edilebilir îzah ve açıklamalara kavuşmamış müphem bir konu olarak durmaktadır. İçgüdünün mâhiyetini, ilim dünyası henüz çözememiştir.

İçgüdü çeşitli asırlarda yaşamış İslâm âlimlerinin kitaplarında da yer almıştır. Asırlarca önce yazılmış çeşitli kitaplarda canlılar hakkında bilgi verilirken her canlının sâhib olduğu içgüdülerden bahsedilmiş, bunların hikmetleri, mâhiyetleri ve işleyiş şekilleri üstüne bilgiler verilmiştir. İslâm âlimleri iç güdüye “sevk-i ilahî”, “sevk-i tabiî” veya “ilhâm” demekte ve şöyle açıklamaktadır:

Allahü teâlâ; her canlıya hayâtını idâme ettirecek, düşmanlarından korunacak, nesillerini devam ettirecek çeşitli kâbiliyetler vermiştir. Canlılar, doğdukları andan îtibâren türlerine mahsus belli başlı bütün temel husûsiyetleri üzerlerinde taşırlar. Hayatları boyunca bu temel hususiyetleri kaybetmezler. Böylece her tür, kendi husûsiyetleri ile kâinâtın nizâmı içinde kendilerine düşen vazifeyi yerine getirir. Meselâ; arıların şaşkınlık uyandırıcı hayatları hakkında Kur’ân-ı kerîm’de Nahl sûresi 68 ve 69. âyetlerinde meâlen şöyle buyrulmaktadır:

“Senin Rabbin, bal arısına da şöyle vahyetti: Dağlardan, ağaçlardan ve insanların kuracakları kovanlardan kendine evler edin! Sonra meyvelerin hepsinden ye de, Rabbinin sana has kıldığı şaşırmayacağın yayılım yollarına çık! O arıların karınlarından renkleri muhtelif bal çıkar ki, onda insanlar için şifâ vardır.”

Bunun gibi diğer canlılara da Allahü teâlâ, kendi türlerine mahsus hususiyetler vahyetmiştir. Mahlukların içinde en yüksek olan insanda da çeşitli sevk-i tabiîler vardır. Ancak insandakiler daha karmaşık ve mükemmeldir. İnsanlarda da bulunan açlık, susuzluk, üreme, korunma, karşı cinse ilgi vs. gibi sevk-i tabiîlere uyup uymama husûsunda insan hayvandan ayrılır. Allahü teâlâ, hayvanların yaşayabilmeleri ve üreyebilmeleri için onlarda iki kuvvet yarattı. Bunlardan biri muhtac oldukları, lezzet aldıkları şeyleri istemek, onlara kavuşmak kuvvetidir ki, bu kuvvete şehvet denir. İkincisi, yaşamalarına zararlı olan, canlarını yakan şeylerden kaçmak, bunlara karşı savunmak kuvvetidir ki, bu kuvvete de gazab (gadap) denir. Allahü teâlâ, hayvanların yaşamaları, üremeleri için muhtâc oldukları şeyleri her tarafta bol bol yaratmış, bunlara kolayca kavuşmalarını ve bulduklarını kolayca kullanabilmelerini ihsân etmiştir.

Allahü teâlâ insanlarda da şehvet ve gazap kuvvetlerini yaratmış ise de, ihtiyaçlarına kavuşmaları ve korktuklarından korunmaları hayvanlarınki kadar kolay değildir. Her yerde bol bol bulunan hava ve su dışında diğer ihtiyaçlarını (gıdâ, elbise, silah, ilâç, mesken gibi) temin için insanlar çalışmak, uğraşmak zorundadır. Ayrıca beraber yaşamaları ve aralarında işbölümü yapmaları da bir mecbûriyettir. Çünkü insanlar, birbirlerine muhtâc olarak yaratılmışlardır.

Allahü teâlâ, insanlarda seve seve çalışabilmeleri, çalışmaktan usanmamaları için üçüncü bir kuvvet daha yarattı. Bu kuvvet, nefs denilen kuvvettir. Bu kuvvet ihtiyaç duyulan ve arzu edilenlere kavuşmak; gazap edilenlerle döğüşmek ve zararlılardan korunmak için insanı zorlar. Fakat insanın nefsi bu işinde sınır tanımayınca yaptığı işler hem aşırı, hem de zararlı olur. Meselâ hayvan susayınca temiz suyu kolayca bulur, içer ve doyunca artık içmez. İnsanı nefsi zorlayarak doyduktan sonra da içirir. Sığır, aç olunca, çayırda otlar. Doyunca yatar uyur. İnsan aç olunca çayırda otlayamaz. Bulduğu otlar arasında seçim yapması, seçtiğini soyup, temizleyip, pişirmesi lâzımdır. Nefis, bu yorucu, usandırıcı işleri seve seve yaptırır. Fakat hoşuna gideni doyduktan sonra da yedirir. Ayrıca, hayvan tabiatına uygun ne bulursa yerken, insan bunlar arasında en çok hoşuna gideni yemek-içmek için uğraşır.

İnsanlarda sevk-i tabiîlerini kontrol etmek, onları kararınca ve doğru kullanmak nefsin taşkınlıklarından kurtarmak, hâkimiyetini kırmak için ruh, akıl, îmân gibi kuvvetler de vardır. Bütün ilâhî dinlerdeki îmân, ibâdet ve ahlâk esasları nefsin arzûlarına uymayı sınırlar. İlâhî dinlerin bildirdiği emirlere ve yasaklara uymak, nefsi aşırı taşkınlıklardan korur. Ruh, bu îmân ile, insan bedeninde hâkim olur ve nefsin hâkimiyetine son verirse, bütün sevk-i tabiîler ve bunları çalıştıran nefis, aşırı zararlı ve taşkın olmaktan kurtulur, faydalı hâle gelir. Bu zaman akıl da, saâdeti felâketten, doğruyu eğriden ayırarak rûha yardımcı olur. Şehvet ve gadabın aşırı çalıştırılmasından meydana gelen zararları ve ebedî felâketi anlayarak bunları insana uygun kullanmaya gayret eder. Akl-ı selîm sâhibi bir insan içgüdülerini süzgeçten geçirir, onlara uygun ve lâzım olduğu kadar uyar. Yalnız içgüdülerine uyan insanlar, ya zekâ seviyesi düşük veya ruh hastası kabul edilmektedirler.