HODAN (Borago officinalis)

Alm. Borretsch (m), Gurkenkraut (n), Fr. Bourrache (f), İng. (Common) borrage. Familyası: Hodangiller (Boraginaceae). Türkiye’de yetiştiği yerler: Marmara, Kuzey ve Batı Anadolu.

Mayıs-eylül ayları arasında mavi renkte çiçek açan, sert tüylü, 15-60 cm yüksekliğinde, bir yıllık otsu bir bitki. Sığırdili olarak da bilinir. Daha çok rutubetli yerleri sever. Yaprakları buruşuk, sert tüylü, oval şekilli, alttakiler saplı, üstekiler sapsızdır. Çiçekler uzun saplıdır.

Kullanıldığı yerler: Bitkinin çiçekleri ve yaprakları kullanılır. Fazla miktarda müsilaj, reçine, mâdenî tuzlar taşır. Yapraklar ve çiçekler ter verici, idrar ve balgam söktürücüdür. Boğaz ağrılarına ve öksürüğe karşı kullanılır. Hayvan yemi olarak da istifâde edilir. 

HODGKİN HASTALIĞI

Alm. Hodgkinkrankheit (f), Fr. Maladie (f) de Hodgkin, İng. Hodgkin’s diseaese. Vücuttaki lenf bezlerinin kötü huylu bir tümörü. 25-30 ve 60-70 yaşları arası en sık görüldüğü dönemlerdir. Erkeklerde daha sık görülen bu kanser çeşidi umûmiyetle boyundaki bezlerden başlar. Başlangıçta boyundaki şişlikten başka belirtisi yoktur. Daha sonra vücutta bütün lenf sistemine yayılarak belirtiler vermeye başlar. Ateş, kilo kaybı, gece terlemeleri ve şiddetli kaşıntı önemli belirtileridir. Boyundaki büyümüş olan bezeler, bir çuvala doldurulmuş cevizler gibi his verirler. Bezelerin bir tarafta sayıları daha fazladır.

Hastalığı yapan habis hücrelerin karaciğer, dalak, kemikler ve diğer organlara yayılması ile kişide buralarla ilgili belirtiler başlar.Kesin teşhisi büyümüş bir lenf bezinin çıkarılıp, alınan kesitin mikroskopta incelenmesi ile konulur. Hastalığı yapan hücrenin çeşidine göre dört ayrı cinsi vardır. Hastalığın teşhis edildiği sırada vücuttaki yaygınlık derecesine göre tedâvide değişik yollar seçilebilir. Erken safhada yakalanan hastalarda radyoaktif ışınlama ile tedâvi % 90’a yakın bir başarı sağlamaktadır. İleri dönemlerinde teşhis edilen hastalarda ilâç tedâvisi, bâzan da her ikisi birden kullanılmaktadır. Vücutta ortaya çıkan habis urların tedâviye en iyi cevap verenlerinden birisi olan bu hastalıkta ileri dönemlerde bile iyileşme oranı yüksektir. 

HOKEY

Alm. Hockey-(spiel) (n), Fr. Hockey (m), İng. Hockey. On dokuzuncu yüzyılda buz ve çim sâhalarda ekipler hâlinde oynanmaya başlanan bir spor dalı. Birkaç çeşit hokey oyunu vardır:

Çayır hokeyi: Ebatları 91.40 x 50.30 m olan çim sahada, bir kalesi, iki bek, üç haf ve beş forvet oyuncusundan kurulu iki ekip arasında oynanır. Oyuncular 23 cm çapında meşinden topu tahta bir sopa ile rakip kalelere sokmaya çalışırlar. Müsâbakalar beş dakikalık dinlenme ile ikiye bölünmüş otuz beş dakikalık iki devrede oynanır. Oyunda kaleciden başkası topa ayakla vuramaz.

Buz hokeyi: Oyuna ilk defâ Kanada’da başlanmış, Amerika ve Avrupa’ya yayılmıştır. Bugün pekçok ülkede oynanmaktadır. 61 x 30.50 m buz alan üzerinde biri kaleci olmak üzere 6 kişilik iki ekip hâlinde on beş veya yirmi dakikalık üç devre hâlinde oynanır. Her ekibin dört de yedek oyuncusu vardır. Sporcular bir buz pateni ekibini teşkil edecek, puk denilen yassı lastik levha şeklinde olan (topu) parçayı 1.83 x 1.22 m ebâdında olan kaleye sokmak için uğraştıklarından, çok kıvrak ve mahâretli olurlar. Buz hokeyinde sık sık oyuncu değiştirilmektedir. Bu da müsâbakaların hareketli ve tehlikeli olmasındandır. Bilhassa buz hokeyi, tehlikesinden dolayı oyuncuların formalarının görünüşü de ilgi çekicidir. Kaleciler miğfer bile giyerler. Özellikle profesyonel hokey oyuncuları, müsâbakalarda tehlikeli çarpmalardan korunabilmeleri için, içi bez veya benzeri şeylerle doldurulmuş dizlik ve eldiven de kullanırlar. Hokeyde topa yalnız sopa ile vurulur. Top havada iken elle durdurulur. Bunun içini hokey sopaları omuz hizâsından yukarı kaldırılmaz. Omuz hizâsından yukarı kaldırılan hokey sopaları tehlikeli kabul edilir.

Salon hokeyi: Kural îtibârıyle çayır hokeyi gibi oynanır. Bilhassa kış aylarında kapalı salonlarda 44 x 22 m ebadında, yerler parke veya muşamba gibi sun’î maddeden kaplanmış zemin üzerinde yirmi dakikalık iki devrede tamamlanarak oynanır. Buz hokeyinde olduğu gibi takımlar kaleci dâhil altı asıl, altı da yedek oyuncudan kurulur.

Hokeyin yaygın olduğu ülkeler; Kanada, ABD, Rusya, Çekoslovakya, Avusturya ve İsviçre’dir. 

HOKKA

Alm. Kleiner Behalter (Becher, Napf) (m), Fr. Encrier, gobelet (m), İng. Inkstand, inkpot. İçine mürekkep, macun, boya vesâire konan küçük yuvarlak malzeme. Arapça bir kelime olup “küçük kutu” mânâsındadır. İçine konan maddelere göre de ad alır. “Macun hokkası, boya hokkası, mürekkeb hokkası” gibi. Ancak daha çok mürekkeb için kullanılır.

Eskiden okur-yazar ve kültürlü insanlar yazı yazmak için yanlarında devamlı kamış kalem, is mürekkebi ve bunun muhâfazası için mutlaka mürekkep hokkası bulundururlardı. Bunu günlük hayatlarından bir parça sayarlardı. Hokkalar, çok kıymetli Çin gülâbdânları (gülsuyu mahfazası) nın ince olan beyaz kısmı kırılarak alt tarafından yapılırdı. Bu hokkaların, boğaz kısmını, ağzını, dip taraflarını altın, gümüş ve kıymetli porselenlerle süslerlerdi. Bunlar içinde sanat değeri çok yüksek olanları vardı.

Mâdenî hokkalar, içine kamış kalemlerin konulduğu kalemden veya kubur denilen silindir biçimindeki kutuların dibine vida ile bağlanır ve prizmatik biçimde dip tarafı çıkıntılı olarak tutturulurdu. Kalemdanlı olan bu hokkalara “divit” veya “devat” denirdi.

Osmanlılarda hat sanatına ve yazıya çok önem verilmişti. Kânûnî devri hattatlarından Şeyh Hamdullah’ın talebesi Mahmûd-i Defterî, İstanbul’da kendi ismiyle anılan Defterdâr semtinde yazıya olan sevgisinden dolayı yaptırdığı câminin minâresine hokkakalem şeklinde bir alem koydurmuştur (1541).

Hokkalara mürekkep doğrudan doğruya konmaz. Eğer konursa, hokkaya batırılan kamış kalem, mürekkebi olduğu gibi alır. Yazı yazarken de mürekkebi kağıda akıtır. Bunun için hokkanın içine mürekkeb konmadan önce, “lıka” denilen ham ipekten bir tutam alınır, su ile temizlenip suyu sıkıldıktan sonra hokkaya konurdu. Mürekkep bunun üzerine dökülür. Lıka, mürekkebi sünger gibi emer, mürekkebin akmasını önlerdi. Kamış kalem, lıka içine biraz bastırılınca, lüzumu kadar mürekkebi kaleme bulaştırır ve rahat bir şekilde yazmasını sağlardı.

Hokkalar havanın tozunu emmemesi ve yazının bozulmaması için devamlı kapalı bulundurulurdu. Yazı öğrenen talebe, yazıyı öğreten hat üstadına saygı örneği olarak yazı meşki sırasında (yazı yazarken) hocasının rahatça kalemini batırması için hokkayı elinde tutması güzel bir gelenek hâlini almıştır. Hattâ zamânın pâdişâhlarından Sultan İkinci Mustafa Han, hocası Hâfız Osman’ın hat dersinde hokkayı elinde tutmuş, hayranlıkla hocasına; “Artık bir Hâfız Osman Efendi yetişmez!” demesiyle, üstadının; “Hocasının hokkasını tutan böyle pâdişâhlar oldukça daha çok Hâfız Osmanlar yetişir, hünkârım!” cevâbını vermiş olduğu nakledilir.

Batı kültürü bu sâhaya da intikal edince sanat değeri çok yüksek olan hokkalar ve kamış kalemler, yerini mâdenî hokka ve kalemlere terk etmişlerdir.Târihî değeri yüksek sanat eseri hokkalar ancak müzelerde görünür olmuştur. Kültür açısından hokka şiirde de yer almıştır. Bilhassa divan şiirinde sevgilinin ağzı hokkaya benzetilmiştir. 

HOKKABAZ

Alm. Spielmann, Taschenspieler, Zauberkünstler, Gaukler (m), Fr. Jongleur; prestidigitateur, İng. Juggler. Genel olarak dikkat çekici enteresan, gülünç hareketler yapan ve geçimini bu yolla kazanan kimseye verilen isim. En yaygın hokkabazlık top, bıçak atıp tutarak yapılan hareketlerdir.

Târihte ilk hokkabazlığa Eski Mısır, Yunan ve Romalılarda rastlanır. Buna işâret o zamanlarda yapılan heykel, mâdenî para ve yazılarda bulunmaktadır. On yedinci ve on sekizinci yüzyıllarda hokkabazlar panayırlarda gösteri yaparken, on dokuzuncu yüzyılda sirk ve gazinolarda faaliyet göstermeye başlamışlardır.

Büyük hokkabazlardan biri Enrico Rastelli’dir. Bu adam on aded topu atıp tutabilmekteydi. Ancak zamânımızda bu şekildeki top oyunu artık câzibesini kaybetmiştir. Günümüzde dikkat çekici hokkabazlıklar at üstünde gözler bağlı olarak veya yüksek ipte tek tekerlekli bisiklet üzerinde yapılanlardır. 

HOLDİNG

Alm. Holdinggesellschaft (f), Fr. holding (m), İng. Holding company. Genel kurullarında çoğunluğu sağladığı aynı özellikleri çeşitli şirketler arasında menfaat birliği kuran mâlî şirket. Holdinglere müsâde eden ilk mevzuat 1888-1889 yıllarında Amerika’nın New Jersey eyâletinde hazırlanmış ve yürürlüğe girmiştir.

Holding, hukûkî niteliği bulunan bir şirket olmayıp, tröst (tekelleşme) kurma amacıyle gerçekleştirilen şirketler topluluğunu ifâde eden bir terimdir. Holdinge özelliklerini veren, hukûkî bakımdan şirketin tâbi olduğu kuruluş şekli değil, ekonomik yönden kendisine mevzu olarak aldığı faaliyet sâhası ve çalışmalarında gösterdiği değişikliktir.

Holdinglerin gâyesi; başka şirketlerin sermâyelerine katılmak, onlara ortak olmak yolu ile kendi sermayelerine kâr sağlamaktır. Holdingin ortaya çıkması için bir şirketin diğer şirketlere iştirâki yeterli olmayıp, bu iştirakin, sermâyesine katılan şirketin yönetiminde söz sâhibi olması gerekir. Bir şirket grubu içinde söz sahibi olan şirkete “ana şirket”, “ana ortaklık”; sermaye yatırılan şirketlere de “tâbi şirket”, “yavru şirket” denir. Türk hukuk sisteminde holdingleri düzenleyici hükümler getirilmemiştir. Sâdece Türk Ticâret Kanunu’nun 46. maddesinde holding; gâyesi başka işletmelere iştirakten ibâret olarak ele alınır.

Holdingin faydaları: 1) Holdingler yavru şirketlerin çeşitli problemlerini tek bir merkezden ele almak ve çözümlemek imkânına sâhiptir. 2) Holdingler, yabancı ülkelere yaptıkları yatırımlarla, âit oldukları ülkenin ekonomisine yardım ederler ve sermâye yatırımlarının güvenliğini sağlarlar. 3) Holdingler küçük tasarruf ve sermâyelerin birleşmesini temin ile sermaye şirketlerine halkın katılmasını mümkün kılarak sosyal bir hizmet görürler. 4) Güçlenen öz kaynaklarını yeni yatırımlara yöneltmek suretiyle ekonomik kalkınmaya destek olurlar.

Holdingin mahzurları: 1) Holding şirket mekanizması, az bir sermaye ile büyük varlıklara tasarruf edilebilen şirketler üzerinde kontrol kurma imkânı vermektedir. 2) Holdingler yaptığı harcamaları yavru şirketlere yüksek bedelle intikal ettirebilirler. 3) Holding mekanizması, topluluk içinde karşılıklı iştiraklere girişilmek suretiyle sermaye şişirilmesine imkân vermektedir. 4) Şirketin idârî yönetimi, teknik gelişmelere uymaması hâlinde, diğer şirketlerin durumu kötüleşebilir. 5) Yavru işletmeler yeteri kadar amortisman ayırmamaya, aşırı kâr dağıtmamaya ve lüzumlu karşılıklar ayırmamaya zorlanabilir.

Holding şirketleri faydalıdır veya zararlıdır şeklinde sonuca varabilmek için faaliyetlerinin incelenmesi ve değerlendirilmesi gerekir.

Holding çeşitleri: Holding şirketi diğer şirketin pay senetlerini satın aldığı takdirde “Saf Holding Şirketi”; bir işletmeyi kendi sorumluluğu altında işlettiği halde diğer şirketlerin pay senetlerine sâhip ise “Ana Holding Şirketi” adını alır. Sâdece şirketlere sermâye vererek yatırım yapan, fakat sermâye verdiği şirketin işlerine ve yönetimine karışmayan holdinglere “Saf Holding”, “Yatırımcı Holding” denir. Bir veya muhtelif branşlardaki şirketlerin yönetimine karışabilecek miktarda pay senedine sâhib olan holdinge “Ufkî Holding Şirketi” adı verilir. Sermaye yatırdıkları şirketin yönetimini ele alan holdinge “İşletmeci Holding” denir. 

HOLLANDA

DEVLETİN ADI

 Hollanda

BAŞŞEHRİ

 Amsterdam

NÜFÛSU

 15.163.000

YÜZÖLÇÜMÜ

 41.548 km2

RESMÎ DİLİ

 Hollandaca

DÎNİ

 Hıristiyanlık, Ateistlik

PARA BİRİMİ

 Florin (Gulden)

 Kuzeybatı Avrupa’da, Almanya ile Belçika arasında kalan bir kıyı devleti. 53°33’-50°46’ kuzey paralelleriyle, 3°22’-7°13’ doğu meridyenleri arasındadır. Kuzey-güney uzunluğu 306 km, doğu-batı genişliği ise ortalama 250 kilometredir. Genellikle düz ve alçak olan topraklarının % 40’ı denizleri doldurmak sûretiyle kazanılmıştır.

Târihi

On birinci yüzyılda Low Countries’te (bugünkü Belçika, Hollanda ve Lüksemburg’un üzerinde bulunduğu bölgede) kontluklar ve dükalıklar kuruldu. On beşinci yüzyılın ortalarında Burgundy Dükalığı bölgeyi hâkimiyeti altına aldı. 1555’te İmparator İkinci Charles’in yerine geçen oğlu İspanya Kralı İkinci Philip bölgenin yeni hâkimi oldu. Bu olayların seyri esnâsında Flemenkler ekonomilerini kurdular ve içte birliği sağladılar. 1568’den îtibâren 80 sene süren bağımsızlık savaşına başladılar. 1568’de Hollanda ve Zeeland, 1579’da ise yine Hollanda ve Zeeland başta olmak üzere Utrecht, Groningen, Overissel, Gelderland ve Friesland dâhil yedi bölge resmen isyân etti. Birleşip Utrecht birliğini kurdular. İki sene sonra da bağımsızlıklarını îlân ettiler. 1648’de Westphalia Antlaşmasıyla Seksensene Savaşları sona erdi. Bağımsızlıklarına kavuştular.

On yedinci yüzyılda yeni yapılan keşiflerle zengin hammadde kaynakları bulundu. Bunun etkisiyle Hollanda ekonomik bakımdan güçlendi. Dünyânın sayılı bir ticâret merkezi ve deniz gücü hâline geldi. Bundan sonra denizlerdeki hâkimiyetini uzun süre korumayı başardı. On sekizinci asırda güneydeki toprakları İspanya ve Avusturya arasında birçok defâ el değiştirdi. 1795’te Fransızlar bu bölgeyi hâkimiyetleri altına aldılar. 1814’te Napolyon mağlub edilince Hollanda’nın yeni kurucuları tekrar faaliyete geçtiler. Bunlar monarşiye karşı idiler fakat daha önceki yönetimde bulunanları mühim mevkilere getirmeksizin demokrasinin kurulup gelişemiyeceğini biliyorlardı. Kral Birinci William devlet başkanlığına getirildi. 1814’te Hollanda ve Belçika arasında yapılan antlaşmayla Hollanda Birleşik Krallığı altında topraklar birleştirildi. 1830’da Belçika Krallığı kurulunca bu antlaşma sona erdi. 1849’da liberal bir anayasa îlân edildi. Üçüncü William demokratik bir düşünceyle 1863’te Batı Hindistan’daki sömürgelerinde köleliği kaldırdı. 1873’te başlayan savaşlara ilâveten 1894’te Lombok’da bir isyan çıktı. Bu yüzden Hollanda ordusu ciddi kayıplar verdi. Ordunun dağılmasını önleyen General William Vetter, devlet otoritesini yeniden kurdu. Bundan sonra ekonomik ve siyâsî yönden zengin ve güçlü bir devlet oldu.

Birinci Dünyâ Harbinde tarafsız kalan Hollanda, 1940’ta Nazi orduları tarafından muhtemel bir Fransız ve İngiliz işgâlini önlemek maksadıyla işgâl edildi. Hollanda, Almanlara karşı savunmaya elverişsiz kuzey kesimi terk edip, batıda savunmaya geçti. Fakat Almanlar bir hafta içinde bütün Hollanda topraklarını ele geçirdi. Bu arada Londra’da deniz aşırı bölgeleri yönetmek için bir hükümet kuruldu. Bu hükümet Japonların Endonezya’yı işgal etmesi üzerine Japonya’ya, bir gün sonra da İtalya’ya harp îlân etti. 1942 Haziranında hükümet, tonajları toplamı 2.750.000 tona ulaşan ticâret gemilerini harbin sona ermesinden 6 ay sonrasına kadar kullanmak üzere ABD ve İngiltere emrine verdi. İşgâl esnasında Almanlar bölgede birçok katliamlar yaptı. Bunun yanında 200.000 Hollandalıyı harp sanâyiinde çalıştırmak üzere Almanya’ya götürdüler. 4 Mayıs 1945’te Hollanda’daki Alman birlikleri komutanı teslim oldu. Savaş sonunda yapılan istatistiklere ve 1938’deki para değerine göre Hollanda’da 15 milyar guldenlik maddî bir zarar vardı.

İkinci Dünyâ Harbinden önce güttüğü tarafsızlık politikasından vazgeçerek, Belçika ve Lüksemburgla berâber Fransa ve İngiltere’yle Brussel antlaşmasını yaptı ve sonra NATO’ya girdi. Ortak Pazara da üye oldu.

Fizikî Yapı

Hollanda, Avrupa’nın kuzey ve batı bölgelerini kaplıyan (Fransa’nın kuzeyinden Sovyetler Birliğine kadar uzanan) büyük bir ovanın kuzeybatı kenarındadır. Coğrafî bakımdan üç bölgeye ayrılabilir. Rüzgârların yığdığı kum tepeciklerinin kapladığı alanlar, batıda ve kuzeyde deniz seviyesinin değişimine bağlı olarak alüvyonlaşan ovalar ile doğu ve güneydoğudaki diluvial bölgelerdir.

Ülke genelinde göze çarpan bir yükselti ve dağ silsilesi yoktur. En yüksek kısmı 327 m ile Vaalserberg Tepesidir.Yükseltiler kıyıya paralel olarak meydana gelmiş kum tepeleridir. Alüvyonlu ovalar deniz seviyesinin altında ve çok verimli arâzilerdir. Diluvial bölge ise deniz seviyesinden biraz yüksek, oldukça dalgalı ve verimi düşük arâzilerdir. Ren Nehri bu bölgeyi doğudan batıya ikiye ayırır. Eğer deniz seviyesinin altındaki arâzi kum setleriyle korunmasa Hollanda topraklarının % 38’i sular altında kalır.

Hollanda’da arâziyi parçalara ayıran birçok nehir ve kanal bulunmaktadır. En önemli üç nehri, Ren, Maas ve Scheldt’tir.

Hollanda’da en büyük tarla ıslah çalışması, Zuider Denizi ile Hollanda’nın kuzey kesimi arasında 30,5 kilometrelik bir setle yapıldı. Sonunda bugünkü İjsselmeer bölgesi meydana geldi. Bu bölgeden önce Wieringermer, sonra Flerdand ve Markerwood tarlaları ve ayrıca üç bölge daha ekim bölgesi hâline getirildi.

Hollanda’nın kayda değer önemli gölü yoktur.

İklim

Deniz iklimi hüküm sürer. Kışları ılık, yazları ise oldukça sıcaktır. İklim genelde mutedildir. İklime gulfstream sıcak su akıntısının etkisi vardır. Yıllık sıcaklık ortalaması yazın 17°C, kışın ise -2°C kadardır. Ortalama yağış miktarı 558 mm ile 864 mm arasında değişmektedir.

Tabiî Kaynaklar

Bitki örtüsü ve hayvanlar: Hollanda topraklarının % 32’sini tarım toprakları, % 40’ını çayır ve mer’alar, % 18’ini ise ormanlar meydana getirmektedir.  Eskiden çok olan ormanlar günümüzde Hollanda’nın tarıma önem vermesi sebebiyle azalmıştır. Ormanlar meşe ve huş ağaçlarından meydana gelmiş, küçük korulardır.

Bitki örtüsünü süpürge otları, katırtırnağı, ardıç ağacı ve fundalıklar meydana getirir.

Ormanların az olması sebebiyle ülkede yabânî hayvanlar oldukça azdır. Sayıca azalan kızıl geyik, karaca gibi hayvanlar, korunmak için, millî parka toplanmıştır. Kıyı ülkesi olduğu için çeşitli su kuşlarına rastlanır. Tilki, porsuk ve sansar gibi hayvanlara ülkenin doğusunda ve güneyinde tesâdüf edilir.

Mâdenler: Madenler bakımından çok fakir bir ülkedir. Endüstrisinin ihtiyaç duyduğu bütün hammaddeleri ithal eder. Limburg’da 12 adet kömür mâdeni yatağı bulunup, buralara kurulan modern tesislerle bol miktarda kömür çıkarılır. Hollanda’nın doğusunda bulunan tuz yatakları 305 m derinliğe ulaşmaktadır. İkinci Dünyâ Harbinden sonra bulunan petrol, enerji üretiminin % 41,8’ini teşkil etmektedir. Fakat petrolün yerini günümüzde % 52,4 ile tabiî gaz almıştır. Tabiî gaz, sanâyinin yanında halk tarafından da kullanılmaktadır. Tabiî gaz yatakları, dünyânın en büyük yataklarından biridir. 500 ile 1000 milyar m3 rezervi olduğu tahmin edilmektedir.

Nüfus ve Sosyal Hayat

Hollanda’nın nüfûsu 15.163.000 olup üç ayrı etnik gruptan meydana gelmiştir. Bu etnik grupları meydana getiren Frizyeliler kuzeybatıda, Franklargüneyde, Saksonlar ise kuzey ve kuzeydoğuda yaşarlar. Nüfus yoğunluğu km2 başına 353 kişidir. Nüfus yoğunluğunun en fazla olduğu bölge “Randstad Holland” denilen kıyı bölgesidir. Nüfus artışı % 0,8’lik bir derece ile çok azdır. Nüfûsun % 40’ından fazlası üç büyük şehirde toplanmıştır. Önemli şehirleri Den Haag, Rotterdam, Utrecht, Eindhoven, Groningen, Harlem, La Haye ve Amsterdam’dır. Nüfûsun % 3,5’unu bir sanâyi ülkesi olması sebebiyle yabancı işçiler teşkil etmektedir.

Din: Hıristiyan olan Hollanda halkının % 40’ı Katolik, % 36’sı Protestandır. Bunun yanında nüfûsun % 23’ü dinsizdir. Hollanda’da anayasayla tam bir inanç ve ibâdet hürriyeti sağlanmıştır. Çok az sayıda diğer dinlere mensup halk bulunmaktadır. Bunların çoğunluğunu yabancı işçiler meydana getirmektedir.

Eğitim: Öğrenim 6-15 yaşları arasında mecburidir. İlk öğretim süresi altı yıldır. Devlete ve özel şahıslara âit ilkokullar vardır. Özel ilkokullardaki öğretim giderlerini de devlet karşılar. İlkokuldan sonra talebe için seçilecek iki yol bulunur. Talebeler ya genel orta öğretime veya meslekî eğitim yapan okullara devâm ederler. Orta öğretimden sonra isteyen öğrenciler yüksek öğrenime devâm ederler. Hollanda’da yüksek öğrenim yapan sekiz üniversite ve beş yüksek okul bulunmaktadır. Yüksek öğrenim gören öğrencilerin sayısı 140.000 civârındadır. Okuma-yazma bilmeyenler oranı % 2’dir. Bu, dünyânın en düşük oranıdır.

Spor: Hollanda’da spora karşı büyük ilgi duyulmaktadır. Nüfûsun 2,7 milyondan fazlası spor klüplerine üye olarak spor yapmaktadırlar. İklim şartlarından dolayı spor faâliyetlerinin büyük bir kısmı kapalı spor salonlarında ve kapalı yüzme havuzlarında yapılmaktadır. Ülkede 400 kapalı spor salonu ve 384 kapalı yüzme havuzu bulunmaktadır.

Siyâsî hayat: Hollanda’da siyâsî rejim parlamento esâsına dayanan anayasal bir monarşidir. Kraliyet makamı, kral, kraliçe ve bakanlardan ibârettir. Kralın anayasaya göre dokunulmazlığı vardır. Bakanlar parlamentoya karşı sorumludurlar. Hânedân Orange Sülâlesindendir. Parlamento iki meclisten ibârettir. Senato 75 üyeli olup, üyeler vilâyet meclisleri kanalıyla dereceli olarak seçilirler. Millet Meclisi 150 üyeli olup, üyeler halk tarafından doğrudan doğruya seçilirler.

Hollanda on bir eyâletten meydana gelir. Her eyâlet iç işlerinde bağımsız, dış işlerinde merkezî hükümete bağlıdırlar. Eyâlet Meclisi, Eyâlet Temsilciler Meclisi ve Kraliçenin Komseri denilen Vâli tarafından yönetilmektedir. Eyâlet Meclisi üyeleri halk tarafından, Eyâlet Temsilciler Meclisi ise Eyâlet Meclisi üyelerinden seçilir. Her eyâlet nüfûsuna göre senatoda üye bulundururlar.

Ekonomi

Hollanda ekonomisinin temeli tarım ve hayvancılığa, bâzı sanâyi kollarına ve transit ticârete dayalıdır. İkinci Dünyâ Harbinden sonra büyük bir gelişme kaydetmiştir.

Endüstri: İş gücünün % 40’ı sanâyi sâhasında çalıştırılmaktadır. Bu oran hammadde kaynaklarının az olmasına rağmen çok yüksektir. Gemi yapımı bakımından, ileri gelen ülkelerden biridir. Üç yüzden fazla tersânesi bulunmaktadır. Bunun yanında 450 adet büyük fabrikada çeşitli kimyâsal ürünler işlenmekte ve çeşitli maddeler üretilmektedir.

Elektrik ve elektronik âletlerinin yapıldığı fabrikalar, kamyon, uçak ve tren fabrikaları vardır. Tekstil ve konfeksiyonculuk gelişmiştir. Bu alanda en önemli ürünler pamuklu, yünlü ve sun’î ipek kumaşlarıdır. Bir tarım ülkesi olduğu için konservecilik önem kazanmış, iki yüzden fazla konserve fabrikası kurulmuştur.

Tarım: Hollanda bir tarım ve hayvancılık ülkesi olduğu için toprağın yaklaşık % 70’i bu işe ayrılmıştır. Bunun % 62’si mer’a, % 32,5’i tarla ve % 5.5’i bahçedir. En önemli tarım ürünleri tahıl, kabuklu sebzeler, şekerpancarı, patates ve zirâat tohumlarıdır. Bunlardan ihrâç edilenler ise patates, kabuklu sebzeler ve zirâat tohumlarıdır. Bu ürünler ihrâcatın 2/5’ini meydana getirir. Tarım modern araçlarla yapılmaktadır.

Tarımın yanında bahçecilik de çok gelişmiştir. Bahçecilik çoğunlukla seralarda (camekân) yapılır. Çiçekçilikte büyük ilerleme kaydetmiş olan Hollanda’ya, Batı Avrupa’nın çiçekçisi denilmektedir. İhraç ettiği çiçeklerden çok miktarda döviz sağlamaktadır.

Hayvancılık: Tabiat şartları hayvancılığa elverişlidir. Hollanda hayvancılıktan toplam gelirinin yaklaşık 2/3’sini sağlamaktadır. Hollanda topraklarının zirâate ayrılan kısmının % 62’sini mer’alar meydana getirir. Sığır, at, koyun ve tavuk beslenir. Özellikle süt inekleri yetiştirilmektedir. Dünyâ üretiminin % 45’ini sağlayan 30 süt fabrikası ve 150 adet süt tozu fabrikası bulunmaktadır.

Balıkçılık: Eskiden ileri düzeyde olan balıkçılığı, son yıllarda gerilemiştir. Balıkçılığın millî gelire katkısı ancak % 3’dür. Deniz balıkçılığı yanında, iç sularda da balıkçılık yapılmaktadır. Balıkçılıkla uğraşanların sayısı çok azdır.

Ormancılık: Avrupa’da en az orman topraklarına sâhib olan Hollanda’nın, ancak % 7’si ormanlarla kaplıdır. Bu ormanlardan sağladığı keresteler ülke ihtiyâcının ancak % 10’unu karşılamaktadır.

Ticâret: Hollanda dışarıya tabiî gaz, tuz ve sanâyi mâmülleri satar. İhrâcat millî gelirin % 47’sini teşkil etmektedir. Belçika, Fransa ve Batı Almanya’ya boru hattı ile tabiî gaz ihrâç eder. Hollanda Ortak Pazara üyedir. Çeşitli Avrupa ülkeleriyle anlaşmalar sonunda gümrük işlemleri uygulanmamaktadır. Dışarıdan hammadde satın alır ve işleyerek dışarı satar.

Ulaşım: Kıyı ülkesi olduğundan deniz taşımacılığı çok gelişmiştir. 1098 km’yi bulan ırmak yolu ile 6.340 km’yi bulan kanallarda 1000 tona kadar gemilere ulaşım imkânları sağlanmıştır. Rotterdam yük bakımından Avrupa’nın en büyük limanıdır. Avrupa Ekonomik Topluluğuna bağlı ülkelerin deniz taşımacılığının % 30’u Hollanda limanlarından yapılmaktadır.

Demiryolları çok gelişmiş olup, 2825 km’lik bir uzunluğa sahiptir. Demiryollarının % 60’ında elektrikli trenler çalışır. Avrupa Ekonomik Teşkîlâtının milletlerarası karayolu ulaşımının üçte biri Hollandalıların elindedir. Karayollarının toplam uzunulğu yaklaşık 115.413 km’yi bulur.

KLM (Hollanda Kraliyet Havayolları) vâsıtasıyla iç ve dış hatlarda hava ulaşımı sağlanmaktadır. Milletlerarası hava trafiğinde önemli yer tutmaktadır. 

HOLOGRAFİ

Alm. Holographie (f), Fr. Holographie (f), İng. Holography. Üç boyutlu resim (hologram) veren fotoğraf tekniği. Fikir ve ilk teorik gelişmeler İngiliz Denvis Gabor’ın 1947’deki çalışmalarında görülmektedir. Fakat holografi tekniğinin ilk tatbikatı ancak 1960’larda laser ışığının keşfiyle mümkün olabilmiştir. Holografinin sonuç ürünü olan hologram ile verilen görüntülerde derinlik de vardır ve değişik yönlerden seyredilebilir.

Klâsik fotoğrafçılıkta kullanılan beyaz ışık ve güneş ışığı çeşitli frekanslar (renkler) ihtiva ettiği için görüntülenmek istenen manzaranın derinliği ile ilgili bilgileri kaydetmek mümkün olamamaktadır. Bu maksat için tek frekanslı (monokromatik) ve dalgaları aynı fazda olan ışık gerekmektedir. Laser ışığı tam bu tipte bir ışıktır ve bu sebeple holografide kullanılmaktadır. Laser ışığıyla aydınlatılmış olan bir manzaranın derinlikleriyle ilgili bilgiler ile hologramın kaydettiği bilgileri farklı mesâfelerden gelen ışık dalgalarının birbirlerinin gerisinde veya ilerisinde olduğudur.

Yukarıda bahsedilen bilgiyi kaydetmek için laser hüzmesi iki kısma ayrılır. Birincisi görüntülenmek istenen cisme tutulur ve cisimden yansıyan hüzmeye “cisim hüzmesi” denir. İkincisi ise doğrudan kayıt levhasına çevrilidir ve buna da “referans hüzmesi” denir. Cisim ve referans hüzmeleri levha üzerinde çakışırsa birbirlerine tesir ederler (interference). İki ışık dalgasının tepe noktaları birbirine tesâdüf ederlerse ışığın şiddeti ve genliği artar, bu olaya “kuvvetlendirici interferans” denir. Bir dalganın tepe noktası diğerinin çukur noktasına rast gelirse, ışığın şiddeti azalır ve buna da “zayıflatıcı interferans” denir.

Işık hüzmesinin holografik levhada kaydedilen şekli, cisim hüzmesinin hem şiddet, hem de fazı hakkında bilgi ihtiva eder. Bayağı bir fotoğraf filmi ise, gelen ışığın sadece şiddetini kaydeder.

Banyo edilmiş holografik filimlerdeki şekiller, resmi çekilmiş bulunan görüntüye hiç benzemezler. Meselâ resmi çekilen üç boyutlu bir cisimse, hologramdaki şekil iç içe çizilmiş bir sürü daireden ibâret çok karmaşık bir halde olur. Resmi çekilen iki boyutlu bir düzlem ise, hologramda aydınlık ve karanlık şerit şekilleri gözükecektir. Hologramlar genel olarak saydam levhalardır. Bu levhanın bir tarafından resim çekilirken kullanılmış bulunan monokromatik ışığın benzeri tutulur ve diğer taraftan bakılınca cismin hayali görüntüsü bütün boyutlarıyla seyirciye gözükür.

Tek bir laser ışığı hüzmesiyle çekilmiş bulunan hologramlar, tek renkli hayalî görüntü verirler. Fakat kırmızı, mavi ve yeşil renklerine karşı gelecek şekilde üç ayrı laser hüzmesi kullanılır ise, tam renkli görüntü elde etmek mümkün olur.

Seyirci için çok ilginç olmalarına rağmen üç boyutlu fotoğraf tekniği pek gelişmiş sayılmaz. Holografik filimler çevrilmiştir. Fakat görüntü kalitesinin pek iyi olduğu söylenemez ve bir seferde ancak birkaç kişi tarafından seyredilebilmektedirler.

Fakat, üç boyutlu fotoğraflama dışında, holografinin tatbik edilebileceği daha başka sahalar da vardır. Sınâideki uygulamalarından biri, esas bir eşya ile onun sonradan îmâl edilmiş kopyası arasındaki çok ufak ölçü farklarını tesbit etmektir. Bundan faydalanan bu teknik 0,0003 mm’ye kadar olan farkları kolaylıkla tesbit edebilmektedir. Aynı teknik, mekanik basınç altında kalan cisimlerdeki çok küçük değişiklikleri de tesbitte kullanılabilir. Meselâ, araba üreticileri, motor silindirlerinin boşluk civatalarına olan mukavemetini bu şekilde ölçebilmektedirler.

Bir holografik levhaya birden fazla görüntü kaydetmek mümkündür. Bu özelliğin muhtemel kullanımlarından biri bilgisayar tipi bilgilerin çok küçük bir alanda muhafaza edilebileceğidir. Fakat bu henüz bir ihtimaldir ve üzerinde daha araştırma yapılmaktadır.

HOMEROS

Yunan şâiri. M.Ö. 8. yüzyılda yaşadığı tahmin edilen Homeros hakkında çok az bilgi vardır.

İlias ve Odysseia Destanının yazarı olarak tanınmasına rağmen, bir kısım şiirler de kendisine mâl edilmeye çalışılmıştır. Bâzı belge ve söylentilere göre Homeros, gözleri kör, hayatını şehir şehir dolaşarak kazanan bir halk şâiridir. İskenderiye devrinde (M.Ö. 3.-M.Ö. 1. yüzyıl) İlias ve Odysseia’nin, Homeros’un eseri olmadığı iddiaları ortaya atılmıştır. Daha sonraki yıllarda bu husus dilbilgisi uzmanlarınca da tartışma konusu olmuş ve günümüze kadar bu tartışma süregelmiştir. Propagandası çok yapıldığından ve Yunanlılarca eski medeniyetin büyük şâiri olarak tanıtıldığından, sevenleri fazla olmuştur. Bunlar da “Homeros’u seviyorum, öyleyse vardır.” formülüyle orta yolu bulmaya çalışmışlardır. 

HOMOSEKSÜELLİK

(Bkz. Livâta)

HONDURAS

DEVLETİN ADI

 Honduras Cumhûriyeti

BAŞŞEHRİ

 Tegucigalpa

NÜFÛSU

 4.996.000

YÜZÖLÇÜMÜ

 112.088 km2 

RESMÎ DİLİ

 İspanyolca

DÎNİ

 Hıristiyanlık

PARA BİRİMİ

 Lempira

Orta Amerika’da yer alan bir devlet. Kuzeyde Antil Denizi, Küba, Haiti, Dominik Cumhûriyeti; güneyde Büyük Okyanus, Nikaragua, Fonseca Körfezi ve El Salvador; batıda Guatemala, doğuda Karaib Denizi, Nikaragua ve Pasifik Okyanusu ile çevrilidir. Pasifik Okyanusuna 90 kilometrelik bir kıyısı vardır. Orta Amerika devletleri arasında en büyük olan ülkedir.

Târihi

Honduras’a ilk yerleşenlerin M.Ö. 2000 yıllarında Mayalar olduğu ileri sürülmektedir. Honduras’ın batı bölgesindeki kalıntılar ve birleşmiş üç merkezdeki (Copan-Honduras, Tazumal-el Salvador, Qurigua-Guatemala) işâretler bunu doğrulamaktadır. 26 Haziran 1497’de İspanyollar Camerun burnuna çıktılar. 14 Ağustos 1502 yılında Cristof Colom, Cape Gracias a Dios bölgesini buldu. Yerli kabîlelerin hâkimiyeti altında bulunan Honduras’ın ele geçirilmesi işi 1524 yılında Meksika’yı alan Hernan Cortes tarafından Cristobal de Olid’e verildi. Fakat Cristobal de Olid isyân edince 1525 yılında Cortes tarafından öldürüldü. Fakat bu sefer yerli kabîlelerle mücâdele başladı. Kabîlelerin reisi Lempira (sonra para birimine isim olarak verildi) daha şiddetli mukâvemet gösterdi. Gümüş ve diğer mâdenler bakımından zengin bir memleket olan Honduras bir müddet biri Tegucigalpa, diğeri Comayagua olmak üzere iki vâlilik hâlinde kaldı.

On altıncı yüzyılda korsanların saldırıları ve Afrika zencilerinin istilâları başladı. 1740 yılında zenciler İngiliz Hondurasını kurdu. Honduras 1821 yılında İspanyol egemenliğinden kurtuldu.

Bir müddet Meksika’da gelişen Agustin de Hurbide’nin rejimi altında kaldılar. 1821 yılında Hurbide İmparatorluğunun yıkılması üzerine Orta Amerika Federasyonuna katıldılar. 1827 yılında başşehir Comayagua yerine Tegucigalpa îlân edildi. Federasyon dağılınca 26 Ocak 1838 yılında tam bağımsızlığını kazandı.

Honduras Roma Katolikliği ve İspanya aristokrasisi tesiriyle politik bölünmelere uğramaya başladı. Tegucigalpa liberal parti ve Comayagua da muhâfazakar partinin merkezi hâline geldi. Bu bölünme komşu devletlerde de mevcut idi.

Guatemalalı diktatör Rafeal Carrear 1844-1865 yıllarında liberalleri idâresi altına aldı. 1849-1863 yılları arasında Honduras, El Salvador ve Nikaragua üçlü konfederasyon kurmuşlardı. Daha sonra İngilizler, Honduras’ın kereste ticâretine el atarak, San Jan Nehrinin ağzını işgâl ettiler. Cleyton-Bulwer antlaşması yapıldı. 1859 yılında İngiltere Moskito bölgesi için Honduras ile bir antlaşma daha yaptı. 1871-1874 Guatemala ve El Salvador harplerinden sonra önce Ponciano Leiva sonra da Aurelio Soto başkan oldular.Soto, Honduras’a yenilikler getirdi.

1933 ile 1949 yılları arasında Tiburcio Carias başkanlığında bir diktatörlük kuruldu. Tarias 1949 yılında devrilerek Juan Manuel Gölvez başkan oldu. Bu dönemde yol, okul, tesis yapımına, içme suyu ve kanalizasyon sistemlerine ağırlık verildi. 1954 seçimlerini liberal Dr. Ramon Villeda kazandı. Birçok karışıklıklar sonunda 6 yıllık ilk başkan olarak seçildi. 1960’da Nikaragua ile olan toprak anlaşmazlığı İspanya Kralı Onüçüncü Alfonso hakemliğinde, Honduras’a Coca Nehri kuzeyindeki 15.600 km2lik arâzinin verilmesiyle sonuçlandı.

1965 yılında Albay Oswaldo Lopez başkan oldu. 1969 El Salvador harbinden sonra da, 1971 seçimlerini milliyetçi Roman Cruz kazandı. ABD’den Swan adaları devir alındı. Bu arada Fifi kasırgası büyük sıkıntılar getirdi.

1975 yılında Albay Juan Alberto Castro bir askerî darbe ile başa geçti. 1981’de sivil yönetime dönmek üzere seçimler yapıldı ise de ordu perde arkasında kalarak yönetim üzerindeki ağırlığını sürdürdü. Cördava’nın başkanlığı sırasında ABD ile ilişkiler daha da güçlendi. 1985 seçimlerinde anayasaya aykırı olarak en çok oyu alan partinin birinci gelen adayın başkan seçilmesi sistemi uygulandı ve Jose Azcona Hoyo başkan oldu. Hoyo 1987’de Kosta Rika’nın önderliğinde Orta Amerika Barış Plânını imzâlayarak ülke politikasını bir ölçüde değiştirdi. 1990 Ocak ayında yapılan seçimleri muhâlefetteki Ulusal Parti kazandı. Böylece 1932’den bu yana ilk defâ bir muhâlefet partisi seçimleri kazanarak iktidara gelmiş oldu.

Fizikî Yapı

Honduras topraklarının çoğu dağlıktır. Batıya doğru dağlar 2500-2750 m yüksekliğe kadar ulaşır.Sierra de Merendon dağ silsilesi Rio Ulua ve Rio Motogua vâdilerinin sınırlarını belli eder. Güneyde sönmüş volkanik dağlar bulunur. Rio Ulua Vâdisi 40 km genişliğindedir. Doğu Mosquitai hâriç, ovaları alüvyonlar ve kalkerlerle doludur. Ülkenin ortasında derin bir çöküntü mevcuttur. Irmakları Ulua, Humaya, Gascoran, Lempa ve Segovia’dır. Nehirlerinin hemen hepsi Antiller Denizine dökülür. İki kıyı arasında uzanan 280 km’lik bir vâdi bulunmaktadır. Honduras’ta Yojoya isimli bir göl de bulunmaktadır.

İklimi

Kuzey kıyıları alçak ve çok sıcaktır. Doğu bölgesi bol yağış alır. Flora ve Fauna bölgesi en çok yağış alan bölgelerdir. Güney kısımlar az yağış alır. Umûmî olarak ekvator ikliminin tesirindedir. Alize rüzgârları kuzeydoğudan eserek ülkeye yağış getirir. İki mevsim vardır. Biri yağışlı kış, diğeri kurak yaz. Antil kıyısı bol yağışlıdır. Ortalama sıcaklık Fonseca Körfezi dâhil 27°-28°C’dir. Diğer yüksek bölgelerde 14°-27°C arasında değişir.

Tabiî Kaynaklar

Bitki Örtüsü ve Hayvanlar: Honduras, vahşi cengeller ve bakkam ağaçlarından meydana gelmiş ormanlarla kaplıdır. Bakkam ağaçları kereste ticâreti için de önemli yer kaplar. Tegucigalpa ve güneyindeki savanlar ve bodur ağaçlar, buraların az yağış aldığını gösterir. Bataklık cengellerinin bulunduğu bölgeye Mosquital denir. Enteresan bir bitki olan “Üst-bitken Bitki” asalak olmamasına rağmen diğer bitkilerin üstünde bol miktarda yetişir.

İnsan nüfûsunun az oluşu, tropikal kuşak hayat şartları ve yüksek dağların fazlalığına bağlanabilir. Vahşi manzara bu yüzden insanın tecâvüzünden uzak kalmıştır. Yüksek bölgelerdeki ormanların bir kısmı da çam ve meşe ağaçlarından meydana gelmiştir. Mongroular, ametal incirler, eğrelti otları, ipekli pamuk ağaçları gibi az bulunan ağaçlar kıyılarda bol miktarda bulunmaktadır.

Honduras ormanları balta girmemiş vahşî tabiatlıdır. Bu ormanlarda dünyâda pek az yerde bulunan çeşit çeşit vahşî hayvanlar, kuşlar ve böcekler yaşar. Siyah ayı, çeşitli cins geyikler, porsuk, tilki, çakal, kurt, jaguar, puma, vaşak, çeşitli yabânî kediler, siyah panter, tapir, iri kertenkele, karınca yiyen, koti, armadillo kertenkelesi, kinkaju, timsah, zehirsiz yılan, maymun, çakal, slot gibi kara hayvanları yanında; tukan, sülün, makao papağanı gibi kuş cinsleri yaşar.

Mâdenler: Honduras’ta kurşun, çinko, gümüş, altın antimon, civa, kömür, demir ve bakır yatakları vardır.

Nüfus ve Sosyal Hayat

Nüfûsun % 60’ı köylerde, geri kalan kısmı şehirlerde yaşar. Halkın % 90’ını melezler, % 7’sini saf kızılderililer, % 3’ünü ise zenci-beyazlar teşkil etmektedir. Nüfûsun en kalabalık olduğu yerler ülkenin merkezindeki vâdilerdir. Önemli şehirleri Tegucigalpa ve San Pedro Sula’dır. Halkın çoğunluğu İspanyolca konuşur.

Din: Honduras halkı Hıristiyandır. Halkın % 86’sı Katoliktir. 36 bin kadar Protestan vardır.

Eğitim: Eğitim 8 ile 12 yaş arasında mecburi ve ücretsizdir. Halkın % 40’ı okuma yazma bilmemektedir. Ülkede yüksek okul olarak Pan Amerikan Okulu, Millî Üniversite ve Tarım Ürünleri Deneme Merkezi vardır.

Siyâsî Hayat

Merkezî hükûmet 1965 Anayasası ile icrâ gücünü devlet Başkanına vermiştir. 6 yılda bir başkanlık seçimi yapılır. Kânun yapma gücü Millî Konseye, yargı gücü de Anayasa Mahkemesine verilmiştir. Kongre üyeleri de 6 yılda bir seçilir. Bu seçilenler ikinci defâ tekrar seçilemezler. Her otuz bin kişiye bir kongre üyesi düşer.Seçme yaşı 18’dir. Başkan ve Kongre, ordunun kontrolünde bulunur. Ordu, kongreyi geçici tâtil edebilir. Anayasa Mahkemesinde bulunan hâkimler kongre tarafından altı yıllığına seçilirler.

İdârî olarak 18 bölgeye ayrılmıştır. Bir de merkez bölgesi vardır. Her bölge başkanını, devlet başkanı ve her bölge konseyini de kendi belediyesi seçer. Tegucigalpa ve Comayagua merkez bölgesinin kendine has kânunları vardır. Desteğini daha çok şehirden alan Liberal Parti ve muhâfazakar olan Milliyetçi Parti ülkenin iki büyük partisidir.

Ekonomi

Tarıma dayanan ekonomisi iki ayrı bölüme ayrılır. Yabancı şirketlerin ekonomisi ve bir de çiftçilerle diğer dallardaki şirketlerin sâhiplerinin meydana getirdiği millî ekonomisi vardır. Büyük çapta muz üretimi, ihrâcatının en önemli ürünüdür. Kuzey kıyısındaki yabancı şirketler ekonomisi, yapılan şose yolları ile iç kısımlardaki millî ekonomi ile birleştirilmeye çalışılmaktadır.

Sanâyi: Sanâyisi, orman ve tarım ürünlerinden ihrâcat yapabilecek ve diğer tüketim maddelerini kendisine yetecek kadar yetiştirme prensibine dayanır. Kuzey kıyıları ve güneybatı bölgesi, gümüş yataklarının bulunduğu Tegucigalpa yerleşme merkezleridir. Gümüşün yanında altın, kurşun, çinko, antimon ve demir de çıkarılır. Memleketin % 44’ünü kaplayan ormanlardan elde edilen kereste önemli bir ihraç ürünüdür.

Sanâyiinin % 50’si besin, % 17’si kereste, % 10’u pamuklu dokuma ve % 8’i tütün işletmelerinden meydana gelir. Ülkede, tekstil, mobilya, tütün, kâğıt, demir-çelik ve çimento fabrikaları bulunmaktadır.

Tarım: Ekonominin % 70’i, gelirin % 45’i, işgücünün % 60’ı, topraklarının % 10 ve ihrâcatın % 50’si tarıma dayanır ve nüfûsun 2/3’si tarımla uğraşır. Topraklarının ancak % 20’si iktisâdî bakımdan işletilir. Geri kalan topraklar çoğunlukla ormanlık ve otlak arâzidir.

Başlıca ürünleri; muz, mısır, kahve, pamuk, hindistancevizi, pirinç, fasulye, şekerkamışı, patates, tütün, kereste, kauçuk, hind darısı, buğday, kakao ve kenevirdir. Topraklarının 69 bin dönümü muz üretimine ayrılmıştır.

Hayvancılık: Daha çok sığır yetiştirilir. Canlı hayvan ve et ihrâcatı yapılır. Kümes hayvanlarından hindi çok beslenir. Ekime ayrılan toprakların iki misli toprak hayvancılığa ayrıldığı için, toplam tarım sektörünün % 20’sini hayvancılık teşkil eder.

Balıkçılık iyi durumda olup, karides ticârî maksatlarla geniş ölçüde avlanmaktadır.

Ticâret: 1960’lı yıllarda ithâlât-ihrâcat dengeliydi. 1976’da ise bütçe 60 milyon dolar açık verince, bu açığını muz, pamuk, kahve ve çeşitli minerallerin üretimini artırarak kapamaya çalışmıştır.

En fazla ticâret yaptığı ABD’ye sattığı başlıca ürünler; muz, altın, gümüş, maun, kahve, hindistancevizi ve kauçuktur.

Honduras dışarıdan motorlu araçlar ve çeşitli sanâyi malları ithâl eder. ABD’den sonra en çok Kanada ile dış ticâreti vardır.

Ulaşım: Honduras’da demiryollarının uzunluğu 1004 kilometredir. 17.947 kilometrelik yolun ancak 2200 kilometrelik kısmı asfatlanmıştır. Ulaşım sistemi oldukça yetersizdir. 9 adet hava limanı vardır.