HİMALAYALAR
Orta Asya'nın güneyinde, Keşmir, Pakistan, Hindistan hududunda bulunan İndus dönemecinden Burma'ya kadar bir kavis boyunca uzanan, Pakistan, Hindistan, Tibet, Nepal, Sıkkım ve Bhutan toprakları üzerinde yer alan dağ toplulukları. Kelime olarak Sanskritçede "kar yatağı" anlamına gelir.
İndus Vâdisinden Brahmaputra Vâdisine kadar uzanan bu dağ silsilesinin uzunluğu 2500 kilometreyi bulur. Dağlar şekil bakımından güney istikâmetinde eğri çizen kıvrım sıraları hâlindedir. Kuzeyde Tibet, güneyde Hindistan, Nepal, Sıkkım ve Bhutan arasında tabiî bir engel teşkil ederler. Birmanya'nın kuzey kenarından U dönüşü yapıp güneybatı istikâmetinde dönerek Patkay bölgesini ve bu bölgenin dağlık kesimlerini meydana getirirler. Patkay Dağları, Batı Burma'nın uzantısının devâm ettiği dar bir dağ silsilesidir.Himalayalar dünyânın en yüksek ve en büyük dağ engelini meydana getirirler. Bu engel, Hindistan'ı, Asya'nın kuzeyinden ayırmıştır.
Bu sıradağlar tek bir dizi değil, paralel dağ sıraları hâlinde bulunmaktadırlar. Himalayaların doğu bölümü batı bölümüne nazaran daha yüksek ve daha sâde bir görünüşe sahiptir. Ganj Nehri ve Hint Ovasından kuzeye doğru yükselen bölgeye Teri denir. Teri bölgesi dağ yamaçlarına doğru derece derece yükselir ve 1200 metreye kadar çıkar. Himalayaların tırmanılarak keşfedilmeye başlanması 1950 yıllarına rastlar. İlk zamanlarda 5000-6000 m yüksekliklere çıkılabilmiştir. Daha sonraki yıllarda dağcılık sporunun ve tekniğinin gelişmesi ve teknik âletlerin yapılmasıyla birlikte Himalayaların karlı zirvelerine tırmanmak mümkün olmuştur. Sırasıyla 1953'te Everest ve Nanga Parbat, 1954'te K2, 1955'te Kançenjonga, 1962'de ise Cannu dağcılar tarafından tırmanılarak keşfedilmiştir. Zirvelerden birisi olan Everest Tepesi 8882 m ile dünyânın en yüksek yeridir. Everest'in hemen doğusunda bulunan Kançenjonga, en yüksek üçüncü zirve olup 8579 metredir. Bunun gibi Tibet'in güneyinde Büyük Himalaya ve Trans, Himalayalarda yüksekliği 7000 metreyi aşan 100'den fazla zirvelerdendir. Bunlardan 14 zirvenin yüksekliği 8000 metreye yaklaşır.
Batıda İndus'taki Hint Ovasından Tibet Platosuna kadar yaklaşık 450 kilometrelik bir hat boyunca 900-1200 m yüksekliğinde bir Panjal bölgesi, 1500-1950 m yüksekliğinde Keşmir Vâdisi, 6100 metreye ulaşan Zarkar bölgesi, İndus Vâdisi ve Lokadh bölgesi bulunmaktadır. Everest Tepesinden batıya doğru ise belli başlı zirveler şöyledir: Nepal sınırları içerisinde; Annapurna (8075 m), Ohaulagiri (8167 m), Keşmir sınırları içinde; Karakum (8610 m ikinci yükseklik), Nanga Parpat (8125 m), Çin sınırları içinde; Muztafata (7456 m) ve Kungur (7719 m).
İklim, ekonomi ve politika açısından yükseklikleri ve geçit zorlukları sebebiyle himalayalar bölgede tabiî ve büyük bir engel teşkil ederler. Dağların çoğunda olduğu gibi, Himalayalar da bitki örtüsü ve iklim açısından belirgin özellikler taşır. Doğu ve Batı Himalayalar arasındaki başlıca iklim farkı yağmurdur. Doğuda bulunan Nepal, Sıkkım, Batı Bengal, Darçiling bölgesi, Tibet ve Sikang'a batıdan daha çok yağmur yağar. Bölgedeki vâdilerde tropikal yağmur ormanları vardır. Yüksekliklerine göre bitki örtüsünün görünüşü şöyledir: 1500-2750 m arası meşe ağacı orman kuşağı, 3750-4000 m arası yüksek dağ bölgesidir. 4700 metrenin üzerinde devamlı kar bulunur.
Bengal Körfezi civârında aşırı derecede nemli yaz musonunun bol yağışlarını alan dağın 1800 m yüksekliğe kadar kısımları tropikal bir görünüşe sâhiptir.
Dağlarda nâdir olarak meskûn bölgeler vardır. Pekçok alan bomboş olarak beklemektedir. Çoğunluğu Moğol ırkından olan bu bölgenin halkı, Punakha bölgesindeki Bhutan'da ve Nepal'in yüksek vâdilerinde toplanmıştır. Bu bölgelerde başlıca geçim kaynağı tarım ve hayvancılıktır. Avcılık da geçim kaynağı olarak mühim bir yer işgâl eder. Bunların yanında az miktarda ticâret yapılır. Serin havanın bulunması sebebiyle, ancak güney yamaçlarda bâzı çay ziraat merkezleri bulunmaktadır. Yine, bu serin hava, Bengal bölgesinin aşırı sıcaklardan kurtulmasını sağlar. Çok sıcak ve bataklık bir bölge olan Teri'de temizleme, kurutma ve sıtmayı önleme çalışmaları sâyesinde zirâat yapılabilmektedir.
Batı Himalayalar; Uttar Pradeş, Hindistan, Doğu ve Batı Pencap, Keşmir, Tibet, Pakistan'ın kuzeydoğu sınırı, Tacikistan eyâleti ve Afganistan'ın Kuzeydoğu bölgeleridir. Daha kurak bir iklime sâhib olan Batı Himalayalarda yüksekliklerine göre bitki örtüsü de şöyle bir görünüş arz eder. Ovalardan îtibâren 1100 m yüksekliğe kadar makiler, 1110-3100 m arası meşe, çam, sedir, köknar, ladin ağaçlarının meydana getirdiği dağ ormanları, 3100-4550 m arası yüksekliğe kadar dağlık bölgeler ve 4550 metrenin yukarısında karla kaplı bölgeler bulunmaktadır.
Serin, güzel, zengin bitki örtüsüne sahip ve elma, armut, şeftali, ılıman iklim sebzeleri ve kirazların yetiştiği, nüfusu çok olan Keşmir Vâdisi gibi yerlerin dışında, Batı Himalayalar kurak, çıplak bomboş kayalık ve vadilerle kaplıdır. Keşmir Vâdisi ve benzeri bölgelerde yetişen sebze ve meyvelerin yanında kerestecilik, hayvancılık, avcılık ve turizm ek gelir kaynaklarıdır. Kuzeybatı bölgelerinde hayvancılık ve tahıl ziraatı başlıca ekonomik faaliyetlerdendir.
Nakliye imkânları Himalayaların çözünmesi zor ve en büyük problemidir. Himalayalardan geçen bir demiryolu yoktur. Doğuda demiryolu Darsilinge varır. Bir askerî yol Hayber Geçidi boyunca uzanır. Himalayalarda; Simla, Dehra, Dun, Naini, Tal ve Mussoori gibi tepe istasyon dizisi vardır. Srinapar ve Keşmir bölgeleri Pakistan'la Ravalpindi'deki demiryoluna kadar uzanan bir yol vâsıtası ile bağlanırlar. Bunların haricinde ulaşım yolu olarak dağlarda patikalar kullanılmaktadır. Karakum, Nepal ve Sikkim Geçitleri 4000 m yüksekte olmasına rağmen Lorvanlar tarafından çok eskiden beri kullanılır. Aşılması imkânsız boğazlar, Sivalık Dağları ve özellikle Teri bölgesindeki sağlığa zararlı bataklıklar, doğuda Himalayalara yaklaşmayı engeller.
Himalayaların dış bölgelerle irtibat kurmaması özellikle Nepal'de, Budizmin tutunmasına ve küçük devletler kurulmasına sebeb olmuştur.Himalayaların dış dünyâya açılmamasındaki en büyük sebeplerden birisi de, Tibet'in Çin tarafından işgâl edilmesi, dolayısıyla Orta Asya ile alâkasının kesilmiş olmasıdır.
Bölgedeki akarsuların çoğu dağı baştan başa aşar. Fakat bu akarsuların kolları kıvrımlarına uyar. Akarsular dağı aşar aşmaz güneydağ eteğine yönelir. Hepsi genç olan bu akarsular ilkbaharda karların erimesi ve Muson yağmurları neticesi su miktarı artınca aşağı kısımları aşındırır. Bunun sonucunda büyük çapta toprak kayma ve göçmeleri meydana gelir.
Himalayaların En Yüksek Noktaları
1. Everest |
8882 m |
2. K3 |
8611 m |
3. Kançenjonga |
8579 m |
4. Lhotse |
8501 m |
5. Makalu |
8470 m |
Bayrâmiyye yolunun büyüklerinden. Nezâket, zerâfet ve sohbetlerinin tatlılığıyla meşhur Osmanlı vâiz, şâir ve hattatıdır. İsmi, Abdullah olup, Abdî mahlâsı ile şiirler yazmıştır. Himmetzâde lakabıyla tanındı. 1640 (H.1050) senesinde İstanbul'da doğdu. Babası Himmet Efendidir. 1710 (H.1122) yılında İstanbul'da vefât eti. Üsküdâr'da, baba ve dedelerinin medfûn oldukları Himmet Efendi Dergâhına defnedildi. Şâir Nâzım vefâtına şu beyti söylemiştir.
Dedi; târih-i vefâtın gam u hüzn ile Nâzim
Hû deyip gitti meded Himmet Efendizâde
(1122)
Himmetzâde Abdullah Efendi, Bayrâmiyye yolu büyüklerinden olan babasından ve başkalarından ilim ve edeb öğrendi. Babası 1683 yılında vefât edince, yerine geçti ve Şehremini Yenibahçe'deki Defterdâr İbrâhim Efendi Dergâhında halka Allahü teâlânın emir ve yasaklarını, ahlâk ilmini anlatmaya başladı.
Himmetzâde Abdullah Efendi, 1686'da Sultan Dördüncü Mehmed Hanın dâveti üzerine Dâvutpaşa Câmiine gitti ve huzûr vâzında bulundu. Tesirli konuşmalarıyla cemâati ağlattı. Vâzında; "Kardeşlerim! Harp sonrası (Viyana mağlûbiyeti netîcesinde) bâzı İslâm beldeleri ve kaleleri din düşmanlarının eline geçti. Câmi ve mescitlerimiz kilise (puthâne) oldu. Üzüntümüz büyüktür. Gelin, günâhlarımıza tövbe edip, işlerimizi düzeltelim." dedikten sonra, pâdişâha târîz ile; "Gerçi pâdişâhlar ava gidegelmiştir. Ancak her zamânın bir îcâbı vardır." dedi. Bu vâzdan pâdişâh çok memnûn oldu ve Pazartesi günleri Vâlide Câmiine gelerek muzafferiyet duâsına katıldı.
Himmetzâde Abdullah Efendi, 1688'de hacca gitti. Hac dönüşü Yavuz Sultan Selim Han Câmiinde Cumâ vâizliğine tâyin edildi. Selâtin câmileri vâizleri silsilesine girdi. 1694'te Fâtih Câmii vâizliğine nakledildi. Bu vazîfedeyken Sultan İkinci Mustafa Hanın Avusturya Seferine ordu vâizi olarak katıldı. Tesirli konuşmalarıyla İslâm askerini coşturdu. Sefer sonrası vefâtına kadar Bâyezîd ve Süleymâniye câmileri vâizliklerinde bulundu.
Abdullah Efendi, aynı zamanda şâir ve iyi bir hattâttı. Hattatlık icâzetnâmesini zamânın büyük üstâdı Hâfız Osman Efendiden aldı ve medh ü senâsına kavuştu.
Himmetzâde'nin Tezkire-i Şuarâ, Mürettep Dîvân, Dîvân-ı Lugaz ve Gencine-i Îcâz isminde manzûm eserleri vardır. Oğulları Abdüssamed ve Abdüşşekür efendiler de şâir ve ârif idiler.
Himmetzâde Abdullah Efendi Abdî mahlasıyla şiirler yazdı.
Bir ilâhîsi şöyle başlamaktadır.
Yine bir sevdâya düştüm,
Aşkın elinden elinden.
Yine ummân olup taştım,
Aşkın elinden elinden.
Himmetzâde Abdullah Efendi, ayrıca devrinin meşhur çiçek yetiştiricilerindendi.
Nazi Almanyası siyâset adamı. SS (Schutzstaffel) ve Polis Teşkilâtını, İkinci Dünyâ Savaşının sonlarına doğru da ordunun bir bölümünü denetimi altına alarak Nazi Almanyası'nın Hitler'den sonra en güçlü adamı hâline geldi. 7 Ekim 1900'de Münih'te doğdu. 23 Mayıs 1945'te intihar etti.
Katolik bir ortaokul müdürünün oğluydu. Birinci Dünya Savaşından önce başladığı Münih Teknik Okulundan savaştan sonra zirâat mühendisi olarak mezun oldu. 1923'te Hitler'in başarısızlıkla sonuçlanan Birahane Darbesine katıldı. 1925'te Nazi Partisine girdi. Birkaç yıl sonra SS (Schutzstaffel) başkanlığına, 1933'te Hitler'in iktidara gelmesinden sonra da Münih Polis Teşkilatının başına getirildi. Dachau'da Nazilerin ilk toplama kampını kurdu. 1934'te Gestapo başkan yardımcılığına getirildi. Bu görevindeyken SA'ların önderi Ernest Röhm ve arkadaşlarının öldürülmesinde önemli rol oynadı. 1936'da Gestapo'nun başkanlığına tâyin edildi. Aynı yıl Polis Teşkilâtının başkanlığını da üstlendi. SS'leri Almanya'nın ordudan sonraki en güçlü silahlı gücü hâline getirmek için çalışmaya başladı.
İkinci Dünyâ Savaşı yıllarında Doğu Avrupa'da kurduğu toplama kamplarında Yahûdî ve rejime karşı olanların imhâsını gerçekleştirdi. 1943'te İçişleri Bakanlığına getirildi. 20 Temmuz 1944'te Hitler'e karşı düzenlenen başarısız suikastten sonra SS Teşkilâtının yanısıra ülkedeki bütün güvenlik güçleri üzerine denetim kurdu. Savaşın son aylarında Hitler'in yerine geçmeye çalıştığı ve Almanya'nın müttefiklere teslim olup onlarla birlikte Sovyetler birliğine karşı savaşa girmesini sağlamak gâyesiyle İsveçli diplomat Kont Folke Bernadotte ile görüşmeler yaptığı anlaşılınca, bütün görevlerinden alındı ve tutuklanması için emir çıkarıldı. Sıradan bir asker kılığında kaçmayı denediyse de müttefiklerce yakalanarak hapsedildi. Kısa bir süre sonra hapiste zehir içerek intihar etti.
Güney Arabistan'da hüküm sürmüş eski bir kavim. Bugünkü Suudi Arabistan toprakları üzerinde yaşamış olan Himyerîler, M.Ö. birinci yüzyıldan îtibâren bölgede hâkim bir güç durumuna gelmişlerdi. M.S. birinci yüzyıldan îtibâren ise, Kızıldeniz'den Hint Okyanusu sâhillerine kadar olan bölgeyi ele geçirdiler. Doğu Afrika kıyılarının büyük bir bölümü hâkimiyetleri altına girdi. Ancak 4. yüzyıla kadar Himyerî kralları hakkında bir mâlûmat yoktur.
Himyerî kralları Zafar'da otururlardı. Bu şehir İran'ın istilâsına kadar Himyerîlerin merkezi oldu.
Roma imparatorlarından Constantinus döneminde Hıristiyanlık Himyerîler arasında yayıldı. Zafar ve Aden'de kiliseler yaptırıldı. Ancak Himyerîlerin Yahûdî olan kumandanları Zu-Nuvas bu duruma karşı ayaklandı ve ele geçirdiği Hıristiyan Habeşlileri işkencelerle öldürttü. Habeşliler ise, 526'da harekete geçerek Himyerî ülkesini istilâ ettiler ve yakaladıkları Zu-Nuvas'ı öldürdüler. Daha sonra Himyerî ülkesinde Ebrehe Sülâlesi iktidârı ele geçirdi ve 570 yılında İranlıların istilâsına kadar bu sülâlenin idâresinde kaldı. Himyerî Krallığını yıkan ve Ebrehe Sülâlesinin son hükümdârı Masruk'u ortadan kaldıran İranlılar, kendileri adına bölgenin idâresini Himyerî meliklerine bıraktılar. Muhammed aleyhisselâm ilk sahâbîlerini Yemen'e yolladığı zaman, Himyerî melikleri İslâmiyeti kabul ettiler.
Himyerîlere âit kitâbelerdeki yazılarda klasik Arapçanın bütün seslileri görülmektedir. Bu kitâbelerde Saba ve Himyerî kralları için melik tâbiri kullanılmaktadır.
Kadın sahâbîlerden. Mekke müşriklerinden Utbe bin Rebîa'nın kızı, Ebû Süfyân'ın hanımı ve sevgili Peygamberimizin hanımlarından Ümmü Habîbe radıyallahü anhâ ile hazret-i Muâviye'nin annesidir. Mekke'de doğdu. Doğum târihi bilinmemektedir. Hicretin 13. yılında hazret-i Ebû Bekr'in babası Ebû Kuhâfe ile aynı günde vefât etti.
Önce Mekke müşrikleri arasında yer alan Hind binti Utbe, Bedr Savaşında hazret-i Hamza tarafından öldürülen babasının intikâmını almak üzere Uhud Savaşına katılıp müşrik askerlerine cesâret vermeye çalıştı. Hazret-i Hamza'nın şehid edilmesine sebeb oldu.
Mekke'nin fethinde, kocasından bir gün sonra Müslüman oldu. Kadınlar adına Resûlullah ile sözleşme yaptı. Hayır duâ aldı. Yermük Gazâsında bulunup, İslâm ordusunu harbe teşvik etti. Akıllı, tedbirli ve görüşü sağlam bir kadın idi.Nitekim, Hind îmâna gelip evindeki putları kırdıktan sonra, Resûlullah'a iki kuzu hediye göndermişti. Resûlullah'ın da duâ etmesi üzerine, Allahü teâlâ onun koyunlarına, o kadar bereket verdi ki, sayısı bilinmez oldu. Hind her zaman; "Bunlar, Resûlullah'ın bereketidir." derdi.
Alman komutan ve devlet başkanı. Yedihafta ve Fransa-Rusya savaşlarına katılmış, 1903'ten îtibâren de kolordu komutanlığı yapmıştır.
Hindenburg, ileride savaş çıkmasının çok uzak bir ihtimâl olduğunu savunarak, 1911'de emekli oldu. Ancak üç sene sonra Birinci Dünyâ Savaşı patlak verince orduya alınarak, Doğu Prusya'daki Sekizinci Ordu Komutanlığına tâyin edildi. Hindenburg, savaşta uygulanacak taktiği emrindeki kurmay başkanı Erich Ludendorff'la tesbit ediyordu. Sâdece askerî durumu düşünmeyen bu ikili, aynı zamanda Alman milletini bekleyen kara günlere de çâre bulmaya çalışıyorlardı. Ludendorff, zaman zaman kendi başına davranmasına rağmen, asıl sorumluluk Hindenburg'un üzerindeydi.
Hindenburg, Ağustos 1914'te Doğu Prusya'ya giren iki Rus ordusunu durdurdu. Elinde sâdece bir ordu olmasına rağmen, Tannenberg Savaşında iki orduluk Rus kuvvetinin tamâmını imhâ etti. Hindenburg, harp öncesi yaptığı istihbârâtla iki Rus komutanının birbirini hiç sevmediğini tesbit etmişti. Evvelâ birine taarruz etti. Öbür Rus komutanı yardıma gelmedi. Sonra da ikinci orduyu imhâ etti. Kısa zamanda kazandığı başarıları Hindenburg'u Alman millî kahramanları arasına soktu. Bir süre sonra doğudaki bütün Alman ordularının komutanlığına tâyin edilen Hindenburg, Şubat 1915'te Measurian Lakes Savaşı ile Rusları ikinci defâ büyük bir bozguna uğrattı.
Genel Kurmay Başkanı Erich Von Falkenhayn batıda kesin bir zafer kazanmaya başlayınca onu destekleyerek durumun düzelmesine yardımcı oldu. Hindenburg, 1916'da Fransa, Romanya ve İtalya cephelerinde durum çok kötü olduğu bir zaman Falkenhayn'ın yerine geçerek Genel Kurmay Başkanı oldu. 1917'de ise bir komando ordusu kurarak artık savunulması neredeyse imkânsız bir hâle gelmiş Verdum Hattından Hindenburg Hattına çekilmesini emretti.
1918'de imzalanan, Almanya'nın mağlûbiyeti kabul ettiği mütarekeden sonra ise ikinci defâ emekli oldu. 1925'te Cumhurbaşkanlığına seçilen Hindenburg, idâresi sırasında diktatörlüğe dayanan bir yol tâkib etti. 1933'te Adolf Hitler'i başbakanlığa tâyin ederek gâyesine ulaştı. Hindenburg, 1934'te 87 yaşındayken Almanya'da öldü.
Alm. Truthan, Fr. Dindon sauvage (m), İng. Turkey. Familyası: Sülüngiller (Phasianidae). Yaşadığı yerler: Evcil ve yabânî olarak Eski ve Yeni dünyâ kıtalarında. Özellikleri: Başı ve boynu çıplak, koyu kahverenkli tüyleri maden parıltılıdır. Erkekler tavus gibi kabarır. Evcillerin ana yurdu Meksika'dır. Çeşitleri: Kuzey Amerika hindisi (M. gallapavo) ve benekli hindi (M.ocellata) olmak üzere iki türü vardır.
Tavuksular (Galliformes) takımının sülüngiller (Phasianidae) familyasından mâden parıltılı tüylere sâhip, irice bir kuş.
Kuzey Amerika hindisi (Meleagris gallopavo) ormanlarda yaşar. Bütün evcillerin atasıdır. Kristof Kolomb'dan çok önce Güney Meksika'da yaşamış olan Aztekler tarafından ehlileştirilmiştir. On altıncı yüzyılda İspanyollarca Amerika'dan getirilip, Osmanlı memleketlerinde yetiştirilmiş ve buradan da bütün Avrupa'ya dağılmıştır. Ağaçların yüksek dallarında tünerler. Dişiler, yerde ayaklarıyla eştikleri çukurlarda yumurtlarlar. Kök, tâne, ot, meyve, böcek ve amfibilerle (kurbağa ve sömenderler) beslenirler. Ürkütüldüklerinde saatte 90 kilometrelik bir hızla 1,5 km mesâfeye uçabilirler.
İkinci tür benekli hindi (Agriocharis ocellata veya Meleagris ocellata)dir. Yalnız Meksika, Guatemala, Yukatan ve Honduras'taki ormanlarda yabânî olarak yaşar. En büyüğü 9 kilogramdır. Baş ve boyunları gök mavisidir. Vücut tüyleri yeşilimsi gridir. Kuyruk tüyleri beyaz olup, üzerlerinde mâdenî parıltılı yeşil, kırmızı ve siyah benekli olarak bir renk desenine sâhiptir. Başları ve boyunları çıplaktır. Baş ve boynun bir kısmı kırmızı veya mavidir. Gerdanında sarkık çıplak kırmızı etler bulunur. Alnındaki etli ibik, kanla dolarak kabarır. Bu özellikler erkeklerde daha çok gelişmiştir. Vücut tüyleri kahverengimsi olup, bronz ve yeşilimsi bir renk ile parıldar. Kuyruk 18 teleklidir. Erkek kızdığı veya dişisine kur yaptığı zaman, tavus kuşu gibi kabarır. Kuyruğu yelpaze gibi açılır, kanat uçları yere değer.
Hindi, çiftliklerde bol miktarda beslenir. Âdetâ sürüyle güdülür. Damızlık hindi sürülerinde bir erkeğe 15-18 dişi hindi isâbet eder. Dişiler halim selim olmasına rağmen, erkekler gürültücü ve kavgacıdır. Eti gâyet lezzetli ve makbuldür. Besili bir erkek hindi 25 kg ağırlığa ulaşabilir. Evcil hindiler renklerine göre siyah, beyaz, sarı, tunç gibi cinslere ayrılır.
Şubat ayından îtibâren yumurtlamaya başlar. İyi bir dişi yılda 30-50 adet yumurta yumurtlar. Kirli beyaz renkli yumurtalar, kahverengimsi beneklidir. Herbiri 70-80 gr ağırlıktadır. 28 günlük bir kuluçka dönemi sonunda yavrular çıkar. Bir hindi altına 15-20 yumurta konabilir. Hindi palazlarının (yavrular) bakımı ilk haftalarda dikkat ister. Yavrulara verilen düzensiz hazırlanmış yemler, peklik yaparak çoğunun telef olmasına sebeb olur. Soğuklara karşı da dirençsizdirler. Yağmur altında ıslananların çoğu ölür. Üç aylık olunca sakal ve ibikleri çıkmaya başlar ve birdenbire iklim şartlarına karşı mukâvemet kazanırlar. 26 haftalık hindi palazları, satışa çıkarılır. 8- 9 aylık olunca yumurtlamaya başlarlar.
Hindiler genellikle kırmızı renge hasımdırlar. Kırmızı renk gördüklerinde fenâ hâlde hiddetlenirler. Erkekleri kabarıp "Glu, glu!" diye ses çıkarırlar, gürültücü ve kavgacıdırlar.
Alm. (gemeine) Wegwarte (f), Fr. Chicoree (f), İng. Chicory. Familyası: Bileşikgiller (Compositae). Türkiye'de yetiştiği yerler: Hemen hemen bütün Anadolu.
Haziran-eylül ayları arasında mavi renkli çiçekler açan, ekilmemiş tarlalar ve yol kenarlarında çok görülen, 30-80 cm boylarında, çok senelik otsu bir bitkidir. Yapraklar tabanda rozet yaparlar. Bunlar sapsız veya kısa saplıdır. Yapraklar uzunca mızrak şeklinde, derin parçalı, alt yüzü tüylüdür. Üst gövde yaprakları küçüktür. Kökler uzun ve oldukça kalındır. Çiçekler, herbiri bir yan dalın koltuğunda bulunan, mavi renkli başçıklar teşkil ederler. Her başçıkta 12-16 tâne dil şeklinde çiçek bulunur. Çanak yaprakları pulsu, taç yaprakları ise 5 dişli bir dil şeklindedir. Meyveleri esmer renkli ve uzuncadır.
Kullanıldığı yerler: Köklerinde ve yapraklarında inulin ve şekerler bulunur. Daha çok bir yıllık kökleri kavrularak kahve gibi kullanılır. İdrar söktürücü, yatıştırıcı ve mîdevîdir. Acı lezzetli olduğundan süt ile karıştırılarak içilebilir. Hindiba'dan çıkarılan boya, sulu boya yapımında kökboya olarak tercih edilerek kullanılır.
DEVLETİN ADI |
Hindistan Cumhûriyeti |
BAŞŞEHRİ |
Yeni Delhi |
NÜFÛSU |
889.700.000 |
YÜZÖLÇÜMÜ |
3.287.590 km2 |
RESMÎ DİLİ |
Hindu dili ve İngilizce |
DÎNİ |
Hinduizm ve İslâm |
PARA BİRİMİ |
Rupee |
Asya’da bulunan ve yüzölçümü bakımından dünyâda yedinci, nüfus bakımından ikinci sırada yer alan devlet. Kuzeyinde Keşmir ve Çin, kuzeydoğusunda Nepal ve Bhutan, doğusunda Bangladeş ve Birmanya, güneydoğusunda Seylan, güneyinde Hint Okyanusu, kuzeybatısında Pakistan bulunur. Üçgene benzeyen Hindistan yarımadası, ülkenin en büyük kısmını kaplar. Ülkenin kapladığı alan 3.287.590 km2 olup, kuzey-güney uzunluğu 3200 km, batı-doğu uzunluğu ise 2400 kilometredir.
Târihi
Hindistan’ın târihi hakkında bilgiler, Aryalardan başlamaktadır. Bundan önceki dönemler içindeki olaylar hakkında çok çeşitli ve kesin olmayan bilgiler mevcuttur.
Dravitleri yenerek Hindistan’a yerleşen Aryalar, Yunan istilâları, İskender’in saldırıları, Asoka dönemi, Mouryo İmparatorluğu, Gupta Devri, Hunlar, Harşalar, Kuzey ve Güney Sülâleler Dönemi, Türk-Moğol Hâkimiyeti, Arapların, Gaznelilerin, Bâbür Devletinin fetihleri, Avrupalıların yerleşmeleri ve bugünkü Hindistan’ın kurulması safhaları tâkib eder.
M.Ö. 2000 yıllarında Himalayaları aşarak gelen Aryalılar, Hindistan’da asırlarca sürecek bir hayat tarzının temelini attılar. Daha sonraları Maurya İmparatorluğu Hindistan’a hâkim oldu. Bu imparatorluğun yıkılmasından sonra hâkim olan Guptaların ülkedeki hâkimiyetine Hun saldırıları son verdi. Bundan sonrası, ülkede kurulan prenslikler dönemi ve aralarında yaptıkları savaşlarla geçti.
Müslümanlar, Hindistan’a ilk olarak sekizinci asırda geldiler. 712 yılında Muhammed bin Kasım’ın ordusu Hindistan’a girdi. Bunu müteâkiben ülkede Müslüman Arap ordularının ve Gaznelilerin fetihleri görüldü. Gaznelilerin Sultan Mahmûd zamânında başlattıkları seferleri, Muhammed Guri Han zamânında Hindistan’ın tamâmının fethedilmesiyle sonuçlandı. Bundan sonra 1206-1290 yıllarında Memlûkler, 1290-1320 yıllarında Halaciler, 1320-1413 yıllarında Tuğluklar ve 1526 yılına kadar da Ludîler Hindistan yönetimini ellerinde tuttular.
On beşinci asır başlarında bir ara Timur Han ordusuyla Hindistan’ın büyük bir kısmını topraklarına kattı. Böylece Hindistan’da Türk-Hind İmparatorluğu başladı. Timur Hanın soyundan Bâbür Şah, bütün Hindistan’ı fethederek Gürganiye (Bâbür İmparatorluğu) Devletini kurdu (Bkz. Bâbür İmparatorluğu). Bu devlet, İngilizlerin Hindistan’ı işgâline kadar bölgede 342 sene hükümranlığını sürdürdü. Bâbür İmparatorluğu zamânında Hindistan’da yüzlerce büyük İslâm âlimi yetişip insanlara doğru yolu gösterdiler, ilim öğrettiler. İslâm dînine sokulmak istenen bid’atleri yok ettiler. Bu büyük âlimler arasında en meşhurlarından bâzıları, İmâm-ı Rabbânî, Muhammed Ma’sûm Fârûkî, Ubeydullah-ı Ahrar, Muhammed Zâhid, Derviş Muhammed, Muhammed Bâkî-billah, Nur Muhammed Bedevânî, Mazhar-ı Cân-ı Cânân, Senâullah-ı Dehlevî, Abdullah-ı Dehlevî, Abdülhak Dehlevî, Abdülazîz Dehlevî, Muînüddîn Çeştî’dir.
Avrupalıların Ümit Burnunu dolaşarak Hindistan’a ulaşmaları, 16. yüzyılda burada ilk ticâret merkezinin kurulmasına yol açtı. İngilizler, Hindistan’ı işgâl ettikten sonra, Müslüman halka çok eziyet ettiler. 1906 yılında Svaraç (kendi kendini yönetme) sloganı ile bağımsızlık savaşı başlatıldı. Bu arada Hindistan Müslüman Birliği kurulmuştu. 1919 yılında Gandhi ile birlikte Hindistan’da pasif direnme ve protesto hareketlerine başlandı. 1935’te ilk anayasa kabûl edilerek parlamenter düzen kuruldu. 18 Temmuz 1947’de tam bağımsızlığını kazanarak, dünyâ devletleri tarafından tanındı (Bkz. Gandhi, Mahatma). 26 Ocak 1950’de Hindistan Birliği olan devletin ismi Hindistan Cumhûriyeti olarak değiştirildi. Bugün de bu isimle anılmaktadır.
Ülke yönetim yönünden eyâletlere bölündü. Ekonominin büyük ölçüde bozulduğu bir dönemde yapılan seçimleri İndra Gandhi’nin başkanlığındaki Kongre Partisi kazandı. Radikal tedbirleri başarıyla alan İndra Gandhi, 1971’de erken seçime giderek büyük bir zafer kazandı. Aynı sene Hindistan ile Pakistan arasında savaş çıktı. Bu savaş netîcesinde Doğu Pakistan yâni Bangladeş bağımsızlığını îlân etti. Baskı rejimi uygulayan İndra Gandhi, 1974’den îtibâren halk desteğini kaybetti. 1977’de yapılan seçimleri Canata Partisi kazandı. Canata Partisi yönetimde başarılı olamayınca, 1980’de yapılan seçimleri tekrar Kongre Partisi kazandı. Aynı sene özerklik için mücâdele eden Sihler, büyük bir mücâdeleye başladılar. 1984 Ekimde iki Sih muhâfızı İndra Gandhi’yi bir suikast netîcesinde öldürdü. Bunun üzerine başbakanlığa Raciv Gandhi getirildi. İç çatışmalar hâlâ devâm etmekte olup, Hindûlarla-Müslümanlar arasında çatışmalar büyük hız kazandı. Başbakan Raciv Gandhi 22 Mayıs 1991’de uğradığı bombalı suikast sonucunda öldü.
Fizikî Yapı
Hindistan Fizikî yapı bakımından üç ayrı bölüme ayrılır. Bunlar Dekkan Platosu, Ganj Ovası ve Himalayalar bölgesidir.
1. Dekkan Platosu: Hindistan Yarımadasının güneyinde, doğu ve batısı Gat Dağları ile çevrili 600-800 m yükseklikte bir platodur. Gat Dağlarından dolayı denizin tesirinden uzaktır. Dekkan Platosu, ülkeyi ikiye ayıran Vindiya Dağları ile Ganj Ovasından ayrılır.
2. Ganj Ovası: Himalaya Dağlarından doğan Ganj Nehrinin ve kollarının suladığı çok verimli bir ovadır. Alüvyonlarla örtülü olup, Brahmaputra Nehri ve Ganj Nehrinin deltası da bu ovaya âittir. Bu ovanın genişliği yaklaşık olarak 320 kilometredir.
3. Himalayalar Bölgesi: Kuzeyde 2400 km uzunluğunda, Hindistan’ı Tibet Yaylasından ayıran ve târih boyunca istilâlara engel teşkil eden tabiî bir duvardır. En yüksek yeri Everest Tepesidir (8882 m). Himalaya Dağları Hindistan’ın kuzey sınırını çizer. Çok yüksek olan bu dağlar ancak, Muztag, Karakurum ve Hayber gibi yerlerden geçit verir.
Dağları: Kuzeyde Himalayalar, doğuda Doğu Gatlar, batıda Batı Gatlar ve ortada Vindiya Dağları bulunur. Himalayaların Hindistan sınırları içindeki en yüksek noktası 7817 m ile Nanda Devi Dağlarıdır.
Akarsuları: En önemli nehirleri Ganj, Brahmaputra, Narbada, Godavari, Krişna ve İndus’un bir kısmıdır. Ganj ve Brahmaputra en büyük nehirleridir. Brahmaputra 2900 km uzunluğundadır. Bu iki nehrin suları bâzı bölgelerde ulaşıma elverişlidir. Ganj Nehri, Hindularca kutsal sayılır.
Gölleri: Sonbahar ve Kuç Yarımadasındaki küçük göllerden başka birkaç göl vardır. Bunlar da önemsizdir.
İklim
Bütünüyle Ekvator’un kuzeyinde kalan Hindistan, sıcak bölge içerisindedir. Ovalık bölgeler yıl boyunca nemli ve sıcak olur. Hindistan ikliminin başlıca özellikleri musonlar, alize rüzgârları, sıcaklık ve düzensiz yağışlardır. Hindistan’da yazlar yağışlı, kışlar ise kurak geçer. Aylık sıcaklık ortalaması 25-35°C arasında değişir. 4500-5000 m yüksekliklerde karlarla örtülü bölgeler bulunur.
Muson rüzgârlarının getirdiği yağmurlar bölgelere göre değişmektedir. Dağlık bölgelerde yağış ortalaması 508 milimetreyi bulur. Bu ortalama Tar Çölünde 254 mm, Assam’da 10.000 mm, Dekkan’da 254 mm, Batı Gatlarda ise 5000 milimetreyi bulur.
Tabiî Kaynaklar
Bitki örtüsü ve hayvanlar: Tabiî kaynaklar bakımından dünyânın en zengin ülkelerinden biridir. Ülke topraklarının % 22’si ormanlıktır. Özellikle Himalaya etekleri sık ormanlıktır. Himalaya eteklerindeki ormanlar yapraklarını dökmezler. Bunlar palmiyeler, liyanlar, meşe, bambu ve defne ağaçlarından meydana gelmiştir. Dekkan’ın kuzeydoğusu ile Ganj Ovasında büyük ormanlar bulunmaktadır. Bu ormanların ağaçları kurak mevsimde yapraklarını dökerler.
Hindistan’ın dağlık bölgeleri ve balta girmemiş ormanları; her çeşit vahşî hayvanlar, nesli tükenmek üzere olan kuşlar ve dünyâda pek nâdir görülen hayvan çeşitlerine sâhiptir. Kaplan, pars, arslan gibi yırtıcı hayvanlar bulunmaktadır. Kurt, ayı, yaban kedisi ve tilki gibi vahşî hayvanlara bolca rastlanmaktadır. Fil, misk geyiği, maymun, timsah, kertenkele, akrep, çeşit çeşit yılan cinsleri ve her nevi kuş cinsleri mevcuttur.
Mâdenler: Hindistan mâdenler bakımından bir hammadde deposu olup, târih boyunca milletleri kendisinin üzerine çekmiştir. Dünyâ demir rezervlerinin% 25’ine, mika rezervlerinin % 80’ine sâhiptir. Boksit rezervi bakımından dünyânın ikinci ve manganez rezervi bakımından da üçüncü ülkesidir.
Hindistan’da çıkarılan diğer yeraltı mâdenleri krom, kurşun, kömür, altın, gümüş, bakır, uranyum, titanyum ve petroldür. Ayrıca kireçtaşı ve amonyum sülfatlı gübre ile betonarme ve sıvı alçı için lüzumlu alçıtaşı, Rayasthan ve Gucerat bölgelerinde çıkarılır. Hindistan, elmas ve zümrüt bakımından da dünyânın sayılı ülkelerinden biridir.
Nüfus ve Sosyal Hayat
Dünyâ nüfûsunun % 15’ine sâhiptir. Nüfûsu 889.700.000’dir. Nüfûsun % 20’si şehirlerde, % 80’i köy ve kırlarda yaşar. Halk, beş ayrı etnik gruptan meydana gelmiştir. Bunlar Dravitler, Aryalar, Hindular, Tibet-Çin ve Moğollar ve Müslümanlardır.
Resmî dili Hintçe olmasına rağmen, 850 çeşit dil vardır. Yazışmalarda İngilizce kullanılır. Hindistan 27 eyâletten meydana gelmiş olup, her eyâletin kendi resmî dili vardır. Hindistan anayasasında kabûl edilen resmî dillerden bâzıları şunlardır: Hindu, Urdu, Pecabi, Marathi, Bengali, Gucerat, Oriya, Assamese, Keşmir dili, Sindhi, Sanskritçe, Telugu Tamil, Kannada, Malayam dilleri. Bu dilleri kullanan insanlar arasında anlaşmak için ya Hindu dili veya İngilizce kullanılır.
Nüfus sayısı bakımından dünyâda Çin’den sonra ikinci sırayı alır. Nüfus fazlalığı sebebiyle Hindistan’da hayat seviyesi çok düşüktür. Halkın büyük çoğunluğu açlıkla karşı karşıyadır. Bunun yanında Hinduların ineği kutsal sayması, ineklerin kesilmesine engel teşkil etmekte, bu da besin yetersizliğine sebeb olmaktadır. İnek kesimi Hindularla Müslümanlar arasında birçok kavgalara sebebiyet vermektedir. Elde edilen tarım ürünleri artan nüfûsa cevap verememektedir.
Nüfûsu meydana getiren etnik gruplar arasında devamlı sokak kavgaları olmaktadır. Bu kavgalar özellikle Müslümanlarla Hindular arasında cereyân etmektedir. Müslümanların bu ülkedeki varlıklarını târih boyunca bir türlü içlerine sindirememiş olan Hindular, her fırsatta bir bahâne ile Müslümanlara saldırmakta ve kanlı çatışmalara sebeb olmaktadırlar. Müslümanların kurban bayramında inek kurban etmeleri, bu bahânelerin en çok öne sürülenidir. Hindistan hükûmetleri de tâkib ettikleri politikaların, etnik ve kültürel yapılarının îcâbı olarak bu sataşmalara çok defâ ya seyirci kalmakta veya Müslümanların aleyhine uygulamalar yapmaktadır. Böylece târih boyunca Hindistan’a hâkim olan Müslüman devletlerinin, bıraktıkları İslâm ilimleri ve kültürünün gün geçtikçe unutulup yok edilmesine sebeb olunmakta, târihî İslâm memleketlerinden olan Hindistan’ın bu vasfının ortadan kaldırılmasına çalışılmaktadır.
Aryalar zamânından beri uygulanan kast sistemi, ancak 1975’te çıkarılan bir kânunla kaldırılmış, fakat köylüler yine iyi bir hayat seviyesine ulaştırılamamıştır. Kast sistemi aslında bir dayanışma birliği olarak düşünüldüğü hâlde tatbikatta birçok insanın köle gibi çalışmasına sebeb olmuştur.
Din: Nüfûsun % 83’ü Hindu, % 11’i Müslüman, % 2’si Hıristiyan, % 2’si Sih, % 2’si de diğer dinlere mensuptur.
Eğitim: Eğitim ve öğretim son yıllarda önem kazanmaya başlamıştır. Ülkede 100’den fazla üniversite, 400.000 civârında ilkokul ve 55.000 civârında ortaokul bulunmaktadır. İlk ve orta öğretimde bugün için yaklaşık 90.000.000 civârında öğrenci okumaktadır. Okuma-yazma oranı % 30’dur. Bunların % 61,2’sini erkekler, % 28,8’ini kadınlar teşkil etmektedir.
Önemli şehirleri: Yeni Delhi, Bombay, Kalküta, Mandras, Haydarabat, Ağra, Benares’tir.
Siyâsî Hayat
1950’de kabul edilen anayasa ile parlamenter sisteme geçildi. Hindistan 9 tânesi merkezî hükûmetçe, 18’i eyâlet merkezince yönetilen 27 eyâletten meydana gelmiştir. Hindistan Parlamentosu iki meclisten ibâret olup, 250 üyeli Eyâlet Meclisi ve 508 üyeli Millet Meclisi vardır. Millet Meclisi üyeleri halk tarafından doğrudan doğruya; Cumhurbaşkanı merkez ve eyâlet meclisleri tarafından 5 yıl için seçilir. Eyâlet hükûmetleri, Devlet Başkanı tarafından 5 yıllığına tâyin edilen vâliler tarafından idâre edilir.
Ekonomi
1945’te bağımsızlığa kavuştuktan sonra ekonomik yönden plânlı ve hızlı bir şeklide gelişmiştir. Fakat çok artan nüfus, refah seviyesinin yükselmemesine ve kişi başına düşen millî gelirin düşük olmasına sebebiyet vermektedir. Hindistan’ın iş gücünü meydana getiren nüfûsun % 80’i tarımla, % 10’u endüstri ile uğraşır.
Sanâyii: Millî gelirin 1/5’ini îmâlâtçılık ve mâdencilik teşkil eder. Petrol ve kimyâ ürünleri kısmen kendi tüketimi için kâfidir. Ortalama çelik üretimi 9,5 milyon, demir filizi üretimi ise 40 milyon tondur. Hindistan’da bugün Damador Vâdisinde 5 milyar ton kömür rezervi, Madras’da 2 milyar ton linyit rezervi, Assam bölgesi civârında ise 5 milyon ton petrol rezervi bulunmaktadır. Ortalama yıllık kömür üretimi 123 milyon, petrol üretimi 19 milyon ton, boksit üretimi 1.740.000 ton civârındadır. Manganez üretiminde dünyâda üçüncü sırayı almaktadır. Mâden kaynakları bakımından oldukça zengin olan Hindistan’da alüminyum, krom, petrol, mika, kalay, çinko, kurşun, bakır ve altın çıkarılır.
Kalküta ve Bombay bölgesi pamuklu tekstil, jüt, gıdâ maddeleri ve kimyâ endüstrisi alanları ile gelişmiştir. Hindistan’da sanâyi iki kolda ilerlemiştir. Bunlar pamuklu ve jütlü dokumacılık ve mâden çıkarmadır. Makina endüstrisi alanında; vagon, lokomotif, gemi tezgahları ve otomobil fabrikaları vardır.
Hindistan’ın elektrik üretimi yaklaşık 112 milyar kws’dır. Nükleler enerji husûsunda dünyânın en büyük uranyum ve toryum rezervlerine sâhib olduğu için nükleer santralleri bulunmaktadır. Hindistan’ın büyük sanâyi merkezleri; Bombay, Kalküta, Ahmedâbâd, Madras, Bangalore, Delhi, Jodhpur, Bhopol, Manharpur, Nagpur, İndore ve Srinagar bölgeleridir.
Tarım: Hindistan halkının 3/4’ü tarımla uğraşmaktadır ve gelirlerin yarısı tarımdan sağlanır. Hindistan topraklarının yarısında ekim yapılmaktadır. Tarım topraklarının % 80’ine tahıl ekilmektedir. Malabar ve Kromandel kıyılarında pirinç, şekerkamışı yetiştirilmektedir. Kuzeyindeki Ganj Ovası ve Bengal Körfezi kıyıları çok verimli topraklar olup, her nevi ürün alınmaktadır. Hindistan çay, susam, mercimek, yerfıstığı ve nohut üretiminde dünyâda birinci sırayı; pirinç, şekerkamışı, soğan, keneotu ve hindkeneviri üretiminde ikinci sırayı almaktadır.
Bunların yanında buğday, arpa, keten, tütün, portakal, mısır, patates ve elma yetiştirilmektedir. Ayrıca her cins baharat, pamuk, kahve ve haşhaş üretilir.
Balıkçılık: Hindistan, 4800 kilometrelik sâhil şeridi, iç sularla birlikte sığ bölge olarak yaklaşık 260.000 km2lik alanda balıkçılık potansiyeline sâhiptir. Fakat yılda ortalama iki milyon ton gibi cüz’î mikdarda balık avlanmaktadır.
Hayvancılık: Hindistan hayvancılık bakımından oldukça zengindir. Dînî inanışlarından dolayı sağda solda serbestçe gezinen inek, öküz ve mandalardan yeterli şekilde faydalanılamaz. Sâdece güçlerinden ve sütlerinden sınırlı ölçüde fayda sağlanabilmektedir. Sığır, tavuk, koyun, eşek, keçi, manda beslenmektedir.
Ormancılık: Ülke topraklarının % 22’si ormanlıktır. Ormanlardan kerestenin yanında ağaç zamkı, reçine, ilaç hammaddesi de elde edilmektedir.
Ticâret: Ticâretinin büyük kısmını, ABD, AET ülkeleri, İngiltere, Japonya ve Almanya ile yapmaktadır. Tekstil ürünleri, mâdenler, çay, bâzı tarım ürünleri, pamuklu ve jütlü dokuma ve hindkeneviri başlıca ihraç ürünleridir. Besin maddeleri, makina ve âletler, sanâyi hammaddeleri, motorlu araçlar ve buğday ithâl etmektedir. Dış yardımlar sâyesinde ekonomisini geliştirmektedir. İhrâcatının % 17’sini ABD’ye yapmakta ve ithâlâtının % 23’ünü ABD’den karşılamaktadır.
Ulaşım: Deniz ulaşımı iyi durumdadır. 8 büyük, 150 küçük liman vardır. Demiryolu ulaşımı bakımından dünyânın dördüncü ülkesidir. Toplam demiryolları 61.810 km, karayolları 1.772.000 km kadardır. İç su yolları ise 16.810 kilometredir. Ülkede 95 kadar havaalanı vardır.Hindistan Hava Yollarına âit uçaklar beş kıtaya uçuş yapmaktadır.