HATAY

İlin Kimliği

Yüzölçümü:  5403 km2

Nüfûsu:          1.109.754

İlçeleri:       Merkez, Altınözü, Belen, Dörtyol, Erzin, Hassa, İskenderun, Kırıkhan, Kumlu, Reyhanlı, Samandağı

Türkiye’nin en güneyinde bir sınır ilimiz. 35°52’ ve 37°04’ kuzey enlemleri ile 35°40’ ve 36°35’ doğu boylamları arasında yer alır. İl toprakları, doğu ve güneyde Suriye sınırı, kuzeydoğuda Gâziantep, kuzey ve kuzeybatıda Adana, batıda ise İskenderun Körfezi ile çevrilidir. Trafik numarası 31’dir.

İsminin Menşei

Osmanlı devrinde “İskenderun Sancağı” adıyla anılan bölge, Cumhûriyet devrinde Türkiye’ye katıldıktan sonra “Hatay” ismini almıştır. Hititlilere “Hatti” denir ve bunlar da, Hatay bölgesine “Hattena” derlerdi. Araplar “Antakiye”, Selökitler ise Antiokheia demişlerdir.

Târihi

Hatay, Hititlerin bir toprağıydı Hitit imparatorluğunun yıkılışından az önce bu bölgede bağımsız bir Hitit devleti kuruldu. Başkenti Zencirli (Sam’al) olan bu devlet 150 sene devâm etti. M. Ö. 6. asırda Perslerin istilasına uğradı. Bilâhare Makedonya Kralı İskender, Anadolu’yu işgâl ve Pers (İran) Devletini yenerek bu bölgeyi de istilâ etti. İskender’in ölümünden sonra Makedonya İmparatorluğu, generalleri arasında taksim edildi. İskender’in generallerinden Birinci Selevkos Asya İmparatorluğunu, Birinci Selevkos’un oğlu Birinci Antiochus, Hatay bölgesinde Antakya şehrini kurdu.

Antakya M.Ö. 306-280 arasında 26 sene Asya İmparatorluğunun başşehri oldu. Şehir nüfûsu 500 bini geçerek Roma ve İskenderun’dan sonra dünyânın üçüncü büyük şehri oldu. Selevkos Devleti, başşehrini Selevkiya şehrine nakledince Antakya gerilemeye başladı. Roma imparatorluğu, Selevkos (Asya) Devletini ilhak edince, bölge Romalıların eline geçti. Roma imparatorluğu M.S. 395’te ikiye parçalanınca bu bölge, Doğu Roma’nın (Bizans) payına düştü. M.S. 395’ten îtibâren 243 sene Antakya, Bizans ve Sâsânîler arasında el değiştirdi. Hıristiyanların dînî merkezi hâline geldi. Sâsânî imparatoru Şehinşah Birinci Sâpûr, 260 senesinde şehri aldı. Bizanslıların 538 senesinde geri almalarını müteakip Birinci Hüsrev Nûşirevân tekrar şehri ele geçirdi. Halkın büyük kısmını, Bağdat yakınlarındaki başşehir Medâyin’in civârında kurulan Rûmiye şehrine yerleştirdi. Bizans imparatoru Justinianus, Antakya’yı Sâsânîlerden geri aldı ve yeniden inşâ ettirdi.

Hazret-i Ömer’in halîfeliği sırasında 638’de İslâm ordusu Antakya’yı fethetti. 688’de Bizanslılar bu şehri geri almak istediler, fakat muvaffak olamadılar. Antakya, Abbâsî Devletinin Bizans’a karşı bir sınır eyâletinin merkezi (Avâsım) oldu. Daha sonraları Halep’te kurulanHamdânî Emirliği, bu bölgeye sâhip oldu. 966 senesinde Bizans saldırısına karşı şehir kendini savundu. 331 sene süren İslâm hâkimiyetinden sonra Bizans İmparatoru Nikeforos Fokas, Müslümanlar arasındaki iç savaşlardan istifâde ile şehri geri aldı(969). 115 sene Bizans’ın işgâli altında kaldıktan sonra Anadolu fâtihi ve Türkiye Selçukluları Devleti hükümdârı Kutalmışoğlu Birinci Süleymân Şah, 1084’te Antakya’yı fethederek, Türk topraklarına kattı. 1086’da Süleymân Şahla Alparslan’ın oğlu Sultan Tutuş (Suriye Selçukluları hükümdârı) arasında çıkan kardeş kavgası (iç savaş) sırasında Kutalmışoğlu Süleymân Şahın vefât etmesiyle şehir, Tutuş’un hâkimiyetine geçti.

1071 Malazgird Zaferinin intikâmını almak, Türkleri Anadolu’dan atmak, Kudüs’ü ele geçirmek ve İslâmiyeti imhâ etmek maksadıyla Avrupa Hıristiyanları, Haçlı seferleri tertiplediler. Bu seferlerden ilki olan Birinci Haçlı Seferinde 600.000 kişilik bir Haçlı ordusu Anadolu’ya geldi. Bunlardan 500.000’i Türkiye Selçukluları Sultânı Birinci Kılıç Arslan tarafından gerilla savaşları ile imhâ edildi. Geriye kalan 100.000 kişilik Haçlı ordusu, 21 Ekim 1097’deAntakya önlerine geldi. Şehri Türk komutanı Yağıbasan Bey savunuyordu. Kuşatma 7,5 ay sürdü. Antakyalı birkaç Hıristiyan 5 Haziran 1098’de kale kapılarından birini açarak Haçlı ordusunun gizliceAntakya’ya girmesini sağladılar. Kaleye giren Haçlılar, Müslümanları ve hattâ Hıristiyanları kılıçtan geçirdiler. Selçuklu Sultânı, bu mühim şehri geri almak için Kerboğa Bey komutasında büyük bir Türk ordusunu gönderdi. Antakya düşmek üzereyken bir papaz, hazret-i Îsâ’nın bağrına saplanan mızrağı buldum yalanını söyleyerek Hıristiyanları coşturdu ve Antakya’yı Türklerin geri almasını engelledi. Burası merkez olmak üzere bir Haçlı Prensliği kuruldu. Kudüs’e yönelen 100.000’e yakın Haçlı sürüsü, Kudüs’ü işgâl edince câmilere sığınan Müslümanları katlettiler. Câmilerde Haçlı süvârilerinin atlarının karnına ulaşan kan gölü meydana geldi. Kudüs Haçlı Krallığına bağlı olan Antakya Haçlı Prensliği, 170 sene Antakya’ya hâkim oldu. 19 Mayıs 1268’de Türk-Memlûk Sultânı Baybars, Antakya’yı geri alarak 170 sene bu şehre kan kusturan Haçlı Prensliğini ortadan kaldırdı.

Şam, Halep, Lazkiye, Hama ve Humus ile rekâbet edemeyen Antakya, gerilemeye başladı. Osmanlı Sultanı Yavuz Sultan Selim Han, 1516’da Mercidâbık Zaferi ile Suriye ve Hatay’ı Osmanlı Devletine kattı. On yedinci asırda Antakya 5 sancaklı Trablusşam eyâletine (beylerbeyliğine) bağlı bir kazâ merkeziydi. Yirminci asır başlarında ise 3 sancaklı Halep vilâyetinin (eyâletinin) merkez sancağına bağlı 14 kazâdan biriydi. Bu kazâlardan biri de İskenderun’du. Birinci Dünyâ Harbinin sonunda Ekim 1918 sonlarında Antakya’yı İngilizler işgâl ettiler ve bir sene sonra Fransızlara devrettiler. 20 Ekim 1921’de Ankara Antlaşması ile Fransızların iç bağımsızlık tanıdıkları İskenderun sancağında çoğunluk Türklerdeydi. Buna rağmen Fransa iki kardeş ve komşu ülke olan Türkiye ile Suriye’nin arasına fitne tohumu ekmek için, Misâk-ı Millî sınırları içinde olan Hatay’ı (İskenderun sancağını) Lozan’da geri vermedi. Fransızlar, 1925 Martında İskenderun sancağının idâresini diğer Sûriye illerinden ayırdılar. Türkçe, Arapça ve Fransızcayı resmî dil kabul ettiler. 1937’de bağımsız Hatay Cumhûriyeti kuruldu. 23 Haziran 1939’da Türkiye-Fransa arasında yapılan Ankara Antlaşması ile Hatay’ın Türkiye’ye katılması kesinleşti. 23 Temmuz 1939’da Hatay, Türkiye’nin bir vilâyeti oldu.

Fizikî Yapı

Hatay topraklarının % 46’sını dağlar, % 20’sini yaylalar ve % 34’ünü ovalar kaplar. Üçte ikisine yakını dağlık sayılır.

Dağları: Hatay’ın en önemli dağları Amanos Dağları’dır. Güneybatı-kuzeydoğu istikâmetinde İskenderun Körfezi kıyısına paralel olarak bir duvar gibi uzanır. Uzunluğu 180 km, genişliği 15-30 km olup, en önemli geçidi Elmadağ üzerindeki Belen Geçididir. Geçidin denizden yüksekliği 660 m’dir. Bu dağlar kıyıdaki dar ova ile içerideki Amik Ovasını ikiye böler. Amanos Dağlarının yeni ismi Nur Dağlarıdır. Eskiden Gavur Dağları da denirdi. Amanos Dağları üzerinde Musa Dağı, Daz Dağı (Mığır Tepe 2240 m), Kızıl Dağı (1735 m), İkiztepe (1700 m), Kanlık Tepe başlıca yüksek yerleridir. Asi Nehrinin dirseği içinde kalan Keldağ (Cebel-i Akra) 1730 m’dir. ZiyâretDağ 1235 m’dir. Amanos Dağlarının 800-1000 m yükseklikteki yamaçlarında bir çok yayla vardır. Soğukoluk, Belen, Zorkun ve Atik Yaylaları, yaz-kış kullanılır.

Ovaları: İl topraklarının orta kısmında geniş bir (çöküntü) çukur alan vardır. Bu alanın büyük kısmı Amik Ovasını teşkil eder. Denizden yüksekliği 80 m olan bu ova 900 km2 dir. 90 kilometrekarelik Amik Gölü ile etrâfındaki 200 kilometrekarelik bataklık 1980’de tarım alanı hâline getirilmiştir. Bu ova, Asi Vâdisi, Afrin Vâdisi ve Karasu Vâdisi ile genişler. Amanos Dağları ile İskenderun Körfezi arasında dar kıyı ovaları olan İskenderun, Dörtyol, Payas ve Arsuz ovalarında Akdeniz bitkileri yetişir.

Akarsuları:AsiIrmağı: 380 km uzunluktadır. Hatay’ın en önemli akarsuyudur. Lübnan Dağlarından çıkarak Suriye’ye girer. Türkiye-Suriye sınırında 30 km aktıktan sonra Amik Ovasının güneyinden batıya kıvrılarak dirsek yapan Samandağı yakınında denize dökülür. Türkiye’deki uzunluğu 94 km’dir. Amanos Dağları ile Keldağ arasında açtığı vâdide Büyük Akarçay, Küçük Akarçay, Hüseyinli Dereleri ve Hupnik Çayı bulunur. Afrin Çayı: Gâziantep’in Sof Dağları eteklerinden çıkar, Kilis yakınında Suriye’ye girer, Reyhanlı kuzeyinden yeniden topraklarımıza girer ve Amik Ovasını sular. Asi Irmağına karışır. Karasu: Kahramanmaraş’ın Akçadağ ve Kartal Dağı eteklerinden çıkar, Çatalyurt yakınında Hatay topraklarına girer, Amik Ovasını sulayıp Asi Nehrine karışır.

Gölleri: 90 kilometrekarelik Amik Gölünün kurutulmasından sonra tabiî büyük göl kalmamıştır. Kurutulma işine 1954’te başlanmış, 1973’te tamamlanmıştır. Tahta Köprü Baraj Gölü: Karasu üzerinde sulama maksadıyla kuruluş bir barajdır. 200 milyon m3 su kapasiteli bu baraj ile 20 bin hektarlık tarım sahası sulanmaktadır. Bağlama, Gülbaşı ve Yenişehir Gölcükleri vardır. Kahramanmaraş’ta kurulmakta olan Menzelet Barajından Hatay içme ve sulama için istifâde edecektir.

İklim ve Bitki Örtüsü

İklimi: Hatay ilinde Akdeniz iklimi hüküm sürer. Yazlar sıcak ve kurak; kışlar ılık ve yağışlı geçer. Senede ancak bir kaç gün kar yağar. Sıcaklık, -6,3°C ile +43°C arasında seyreder. Dağların yüksek noktalarında sıcaklık, ovalara nazaran daha düşüktür. Senelik yağış miktarı 877-1174 mm’dir.

Bitki örtüsü: Kıyı ovaları ile Amik Ovasında her çeşit bitki yetişir. Arâzinin % 44’ü ekili-dikili alanlar,% 38’i orman ve makilerle, % 14’ü çayır ve mer’alarla kaplıdır. Tarıma elverişli olmayan kısmı % 4’dür. Dağların 800 m yüksekliğe kadar olan kısmı makilerle, 800-1200 m arası meşe, kayın, ardıç, kızılcık, kavak ve çınar ağaçları ile kaplıdır. 1200 m yukarısında karaçam, kızılçam ve sedir ağaçları bulunur.

Ekonomi

Hatay’ın ekonomisi tarım, sanâyi ve ticârete dayanır.

Tarım: Hatay ilinin toprakları verimli olup, sulanan ekim alanları çoktur. Modern tarım âletleri yaygındır. Bu bakımdan çok çeşitli ve bol ürün alınır. Tahıl, sebze ve meyve ambarıdır. Buğday, arpa, pirinç, mercimek, pamuk, yerfıstığı, sebze (domates, patlıcan, biber, fasulye ve soğan), bol miktarda kavun-karpuz yetişir. Turunçgiller (portakal, mandalina, limon, turunç ve altıntop) 3 milyon ağaçtan ürün alınır. Dörtyol portakalı meşhurdur. Meyve olarak erik, kayısı, yenidünyâ, bâdem, incir ve üzüm bol olarak yetişir. Bu bölgede yetişen buğdayda nişasta miktarı fazladır.

Hayvancılık: Çayır ve mer’aların tarla hâline getirilmesi ile hayvancılık gerilemiştir. Son senelerde yeniden hayvancılık gelişmektedir. Koyun, kıl keçisi, sığır beslenir. Arıcılık gelişmiştir. Hatay’ın 152 km’lik bir sâhili olmasına rağmen balıkçılık gelişmemiştir. Yakalanan balıklar il içinde tüketilir, az bir kısmı da Suriye’ye satılır.

Ormancılık:Hatay’ın orman varlığı zengin sayılır. % 38’i (210 bin hektar) orman ve makilerle kaplıdır. 114 köy orman kenarında ve içindedir. Her sene 50 bin ster yakacak odun ve 20 bin m3 sanâyi odunu ile 250 ton reçine elde edilir.

Mâdenleri: Hatay ilinde krom, bakır, kurşun, demir, manyezit, mermer, manganez ve dolomit yatakları vardır. Fakat yalnız dolomit çıkarılır. Dolomit, demirin eritilmesinde, şişe ve cam, azot sanâyiinde kullanılır. Payas’ta 150 bin ton kapasiteli dolomit işletmesi vardır. İskenderun körfezinde petrol aranmaktadır. Bâzı sondaj kuyularında petrola rastlanmışsa da işletmek için daha büyük yatakların aranmasına devâm edilmektedir.

Sanâyi: Hatay’da sanâyi sektörü gittikçe gelişmektedir. 10 kişiden fazla işçi çalıştıran iş yeri 200’e yakındır. 10 kişiden az işçi çalıştıran iş yeri sayısı iki bindir. 1960 senesine kadar sanâyi tarıma dayalı idi. Çırçır, sabun, yağ, un, gübre, dokuma, deri, mobilya ve tarım âletleri fabrikaları bulunuyordu. 1960’tan sonra motorlu araç, yağ, mazot ve hava filtreleri ve fren balataları yapan fabrikalar ile ambalaj için teneke kutu îmâl eden fabrika ve karoser atölyeleri kuruldu. Son senelerde 10 iş yerinde elektrik aletleri, akü, otomobil yedek parça, treyler ve tanker îmâl eden fabrika ve atölyeler kurulmuştur.

Bunlara ilâveten tuğla, kiremit ve çimento fabrikaları vardır. Türkiye’nin en büyük demir ve çelik fabrikası olan İSDEMİR, İskenderun’da 15 milyon metrekarelik bir sahada kurulmuş olup, 20 bin kişi çalışmaktadır. Bu fabrikada ham demir, blok çelik, yuvarlak çelik, pik demir, kok, katran, amonyum sulfat, ham ferol, saf benzol, saf ksilol, fotvol, sovent ve sodyum fenolat gibi çeşitli maddeler îmâl edilmektedir.

Ulaşım: Hatay ulaşım bakımından işlektir. Bütün köylerine yol vardır. Antakya-Reyhanlı asfalt yolu Suriye’nin Halep şehrine ulaşır. Kahramanmaraş-Antakya E-391 karayolu ile Güneydoğu Anadoluya bağlanır. Avrupa-Anadolu-Ortadoğu-GüneyAsya’yı birbirine bağlayan E-5 karayolu Hatay’dan geçer. E-5 karayoluna Antakya ve İskenderun bağlanır. E-5 karayolu ayrıca Suriye’nin Lâzkıye şehrine ulaşır. Hatay, E-5 karayolu ile Ortadoğu ve Güney Asya’yı Anadolu ve Avrupa’ya bağlayan mühim bir yerdedir. Hava alanı sâdece askerî maksatlarla kullanılır. Adana-Kahramanmaraş demiryolundan Yeşilkent’ten ayrılan bir kol güneye uzanarak İskenderun’a ulaşır. Motorlu tren ve ekspres seferleri yapılır. Demiryolu bilhassa yük taşımacılığında kullanılır.

Denizyolu:İstanbul ve İzmir’den sonra Türkiye’nin ihraç ve ithal bakımından en büyük limanı İskenderun limanıdır. Bu limana gelen gemilerin % 80’i yabancı bandıralıdır. Doğu Akdeniz’in en önemli limanı olan İskenderun limanı Çukurova, İç Anadolu ve Ortadoğu ülkelerine mal sevkinde mühim rol oynar.

Boru Hattı: Ham petrol, TPAO’nun Batman-İskenderun arasındaki boru hattı ile Batman’dan Dörtyol tesislerine, oradan da tankerlerle ülkemizin muhtelif yerlerine sevk edilir. Antakya-İskenderun yolunun on altıncı kilometresinde târihi Belen Geçidi vardır. Güney Anadolu’nun kapısıdır. Osmanlı devrinde bu geçidi 250 muhâfız (asker) beklerdi. Yanında cami, kervansaray ve Bakras Kalesi yer alır.

Nüfus ve Sosyal Hayat

Nüfûsu: 1990 sayımına göre toplam nüfûsu 1.109.754 olup, 531.707’si İlçe merkezlerinde, 578.047’si bucak ve köylerde yaşamaktadır. Yüzölçümü 5.403 km2 olup, nüfus yoğunluğu 205’tir. Nüfus, Asi Nehri Vâdisi ile Kuseyr Yaylasında toplanmıştır.

Örf ve âdetler: Hatay bölgesi (Antakya) 638 senesinde hazret-i Ömer zamânında İslâm ordusu tarafından fethedilmiş, 331 sene süren İslâm hâkimiyetinden sonra yeniden Bizans’ın işgâline uğramış, 115 sene süren işgâle Selçuklu Türkleri son vererek 1085’te Türkler tarafından fethedilmiştir. 1097’de Birinci Haçlı Seferinde Haçlıların istilâsına uğramış, 170 sene süren Haçlı istilasına 1268’de Memlûk Sultanlığı son vermiş ve 1516’da Yavuz Sultan Selim Han bu bölgeyi Osmanlı toprağına katmıştır. Romalılar zamânında Hıristiyanların önemli bir dînî merkezi olan bu bölge ve münhasıran Antakya’da Hıristiyan kültürü ve eski çağların kültürü unutularak Türk-İslâm kültürü ile yoğrulmuştur. Hatay bölgesinde örf, âdet, folklor ve her çeşit sosyal yaşantıda Türk-İslâm kültürü hâkimdir.

Kıyâfet: Mahallî kıyâfette erkekler geniş şalvar ve uzun gömlek giyerler. Bellerinde kuşak yer alır. Ayrıca sırmalı abalar giyilir. Başlarına “kefiye” takarlar. Kadınlar yünlü veya pamuklu kumaştan beli bol fistan, üzerine kısa yelek, bellerine kuşak veya yağlık takarlar. Ayaklarına ince yün çorap, yemeni, çarık veya kundura giyerler. Başlarına depelik denilen gâzi ve reşat altınları ile tezyin edilmiş başlıklar giyerler, fes giydiklerinde ayrıca yaşmak takarlar.

Yemekler:Tarhana, bulgur, lor, çökelek, çiğ köfte, tuzlu yoğurt, işperek, züngül, bakla ezmesi, humus semsekli, sinikebap, sumak, bulgurla yapılan “toğga çorbası”, koyun etinin but kısmından dövülerek yapılan köfte, “oruk” ile künafe de mahallî yemekleridir.

El sanatları: Dokumacılık ve ağaç işçiliği oldukça gelişmiştir. Kilim, aba perde, gömlek, şalvar ve entari dokunur. Hasır işi çanta, tepsi ve sepetler meşhurdur.

Folklor: Hatay bölgesi mâni, efsâne, bilmece ve atasözleri bakımından zengindir. Çok sayıda halk şâiri yetişmiştir. Âşık Hasan, Âşık Avcı Osman, Avcı Hacı, Kul Celâl, Kul Mehmed, Sefil Molla ve Telli Osman’ın şiirleri zamânımıza ulaşanlardır. Halkoyunları zengindir. Çoğu “halay” cinsindendir. “Adana üçayağı, eli elime değdi, halebi, zeybek, çiftetelli, garip ve karşıda kavun yerler” başlıcalarıdır. Bölge türkü bakımından zengindir.

Eğitim: Hatay eğitim bakımından gelişmiş bir ilimizdir. Bütün köylerinde okul vardır. Okur-yazar nisbeti % 80’dir. Hatay ilinde 130 anaokul, 627 ilkokul, 127 ortaokul, 60 lise, meslekî ve teknik lise vardır. Üniversiteye bağlı 2 meslek yüksek okulu ile 2 eğitim fakültesi bulunmaktadır. Yeni Kurulan M.Kemal Üniversitesi 1993-1994 yılında eğitime başladı.

İlçeleri

Hatay’ın, biri merkez olmak üzere on iki ilçesi vardır.

Merkez: 1990 sayımına göre toplam nüfûsu 284.195 olup, 123.871’i ilçe merkezinde, 160.324’ü köylerde yaşamaktadır. Merkez bucağına bağlı 25, Harbiye bucağına bağlı 9, Hıdırbey bucağına bağlı 19, Serinyol bucağına bağlı 15, Şenköy bucağına bağlı 8 köyü vardır. Yüzölçümü 689 km2 olup, nüfus yoğunluğu 412’dir. İlçe topraklarının batı ve güneyi dağlarla çevrilidir. Batısında Nur Dağları, güneyinde Kel Dağı, orta kesimde ise Amik Ovası yer alır. İlçe topraklarını Asi Irmağı sular.

Ekonomisi tarıma dayalıdır. Başlıca tarım ürünleri pamuk, zeytin, buğdaydır. Akarsu boylarında meyve ve sebze yetiştiriciliği yapılır. Çırçır ve dokuma atölyeleri tuğla ve nebati yağ fabrikaları başlıca sanâyi kuruluşlarıdır.

İlçe merkezi Habib Neccar Dağı eteklerinde kurulmuştur. Ortasından Asi Irmağı geçer. Çok eski bir yerleşim merkezidir. İsmi Antakya’dır. Birinci Dünyâ Savaşından sonra Fransızlar tarafından işgal edilen bölge, 20 sene Fransız manda yönetiminde kaldıktan sonra 1939’da Türkiye topraklarına katıldı.

Altınözü: 1990 sayımına göre toplam nüfûsu 58.288 olup, 6518’i ilçe merkezinde, 51.770’i köylerde yaşamaktadır. Merkez bucağına bağlı 22, Babatonun bucağına bağlı 8, Yiğityolu bucağına bağlı 11 köyü vardır. Yüzölçümü 357 km2 olup, nüfus yoğunluğu 163’tür. İlçe toprakları 150 m ile 680 m arasında değişen yükseklikte platolarla kaplıdır. Güneyinde Keldağ, Suriye sınırında Asi Havzası yer alır. İlçe topraklarını Asi Irmağı sular.

Ekonomisi tarıma dayalıdır. Başlıca tarım ürünleri zeytin, arpa ve buğdaydır. Hatay’ın en çok zeytin yetiştirilen ilçesidir. Hayvancılık bâzı bölgelerde yapılır. İlçe merkezi Keldağ eteklerinde düz bir alanda kurulmuştur. Suriye sınırına çok yakındır. 1945’te ilçe olan Altınözü’nün belediyesi aynı sene kurulmuştur.

Belen: 1990 sayımına göre toplam nüfûsu 22.893 olup, 15.629’u ilçe merkezinde, 7264’ü köylerde yaşamaktadır. Merkez bucağına bağlı 10 köyü vardır. İlçe toprakları dağlıktır. Kıyı kesiminde dar bir ova yer alır.

Ekonomisi tarıma dayalıdır. Kıyı ovasında turunçgiller, zeytin ve tahıl yetiştirilir. İlçe merkezi aynı isimle anılan yaylada kurulmuştur. İskenderun-Hatay karayolu ilçeden geçer. İskenderun’a bağlı bucak iken 9 Mayıs 1990’da 3644 sayılı kânunla ilçe oldu.

Dörtyol: 1990 sayımına göre toplam nüfûsu 111.368 olup, 47.144’ü ilçe merkezinde, 64.224’ü köylerde yaşamaktadır. Merkez bucağına bağlı 10, Yakacık  bucağına bağlı 3 köyü vardır. İlçe topraklarının kıyı kesiminde ovalık, bu bölgenin gerisinde yükselen dağlık bölge yer alır. Ovalar denize paralel uzarlar. En önemlisi Dörtyol Ovasıdır. Doğusunda Amanos (Nur) Dağları yer alır. Dağlardan kaynaklanan küçük akarsular ovaları sular.

Ekonomisi tarıma dayalıdır. Başlıca tarım ürünleri buğday, pamuk ve turunçgillerdir. Bahçe sebzeciliğinin yanında turfanda sebzeciliğide gelişmiştir. En çok domates, biber, patlıcan, kavun, karpuz, yerfıstığı yetiştirilir. Nur Dağlarındaki yaylalarda hayvancılık yapılır. Kıyı kesimlerde küçük çapta balıkçılık yapılır. İsdemir Yakacık Dolomit İşletmesi ve TPAO Dörtyol YüklemeTesisleri başlıca sanâyi kuruluşlarıdır.

İlçe merkezi, denizden içeride Dörtyol Ovasında kurulmuştur. Adana-İskenderun demir ve karayolu ilçeden geçer. İl merkezine 91 km mesafededir. 1909’da kaza oldu. Dörtyol Adana’ya bağlandı. 1939’da Hatay’ın Türkiye topraklarına katılması üzerine Adana’dan ayrılıp, Hatay’ın bir ilçesi oldu. Belediyesi 1924’te kurulmuştur.

Erzin: 1990 sayımına göre toplam nüfusu 29.160 olup, 22.477’si ilçe merkezinde, 6683’ü köylerde yaşamaktadır. Merkez bucağa bağlı 6 köyü vardır. İlçe toprakları genelde düzdür. Doğusunda Amanos Dağları yer alır.

Ekonomisi tarıma dayalıdır. Başlıca tarım ürünleri buğday, pamuk ve narenciyedir. Hayvancılık gelişmiştir. İlçe merkezi Nur Dağları eteklerinde düz bir alanda kurulmuştur. Adana-İskenderun kara ve demiryolu ilçe topraklarından geçer. Eski ismi Yeşilkent’tir. Dörtyol ilçesine bağlı bucak iken 19 Haziran 1987’de 3392 sayılı kânunla ilçe oldu.

Hassa: 1990 sayımına göre toplam nüfûsu 47.131 olup, 7714’ü ilçe merkezinde, 39.417’si köylerde yaşamaktadır. Merkez bucağına bağlı 16, Aktepe bucağına bağlı 11 köyü vardır. Yüzölçümü 495 km2 olup, nüfus yoğunluğu 95’tir. İlçe toprakları genelde düz alanlarla kaplıdır. Batısında Amanos Dağları yer alır. En önemli akarsuyu Karasu’dur.

Ekonomisi tarıma dayalıdır. Başlıca tarım ürünleri üzüm, buğday, pamuk ve arpa olup, ayrıca az miktarda zeytin, portakal ve mandalina yetiştirilir. Hayvancılık ikinci derecede geçim kaynağı olup, en çok kılkeçisi, koyun ve sığır beslenir.

İlçe merkezi Hupnik Çayının batısında Amanos Dağlarının eteklerinde kurulmuştur. Gaziantep-İskenderun-Antakya Karayolu ilçeden geçer. İl merkezine 78 km mesâfededir. Belediyesi 1938’de kurulmuştur.

İskenderun: 1990 sayımına göre toplam nüfusu 259.475 olup, 154.807’si ilçe merkezinde 104.668’i köylerde yaşamaktadır. Merkez bucağına bağlı 26, Uluçınar bucağına bağlı 19 köyü vardır. İlçe toprakları Darkıyı düzlükleri ve hemen ardından yükselen dağlardan meydana gelir. Amanos Dağlarının yüksek kesimlerinde (800-1000 m) Soğukoluk Yaylası vardır. İlçe sınırları içinde kalan en öneli ova Arsuz Ovasıdır. Dağlardan kaynaklanan sular küçük dereler halinde denize dökülür.

Ekonomisi tarım ve sanayiye dayalıdır. Başlıca tarım ürünleri buğday, turunçgiller, üzüm, yulaf, zeytin ve sebze olup, ayrıca az miktarda arpa, baklagiller ve yerfıstığı yetiştirilir. Hayvancılık ikinci derecede gelir kaynağıdır. Kıyılarda küçük çapta balıkçılık yapılır. İskenderun Demir Çelik Tesisleri, pamuklu dokuma fabrikaları, çimento fabrikası, nebati yağ fabrikaları, başlıca sanâyi kuruluşlardır.

İlçe merkezi, İskenderun Körfezi kıyısında kurulmuştur. Adana-Hatay karayolu ilçeden geçer. İl merkezine 59 km mesafededir. Adana-Malatya demiryoluna Toprakkale’den ayrılan bir hatla bağlanır. İhrâcât ve ithâlât bakımından üçüncü büyük limana sahiptir. İsmi, Arapça küçük İskenderiye (İskenderune) den gelir. Târih boyunca çeşitli uygarlıkların hâkimiyeti altına giren İskenderun, 1822’de zelzelede büyük hasar görmüş ve tarihi eserlerin büyük kısmı yıkılmıştır. Belediyesi 1939’da kurulmuştur. Türkiye’nin en kalabalık ilçesidir.

Kırıkhan: 1990 sayımına göre toplam nüfûsu 103.075 olup, 68.601’i ilçe merkezinde, 34.474’ü köylerde yaşamaktadır. Merkez bucağına bağlı 46, Yalangoz bucağına bağlı 6 köyü vardır. Yüzölçümü 688 km2 olup, nüfus yoğunluğu 150’dir. İlçe toprakları genelde ovalarla kaplıdır. Batısında Amanos Dağları yer alır. Amik Gölünün kurutulması ile elde edilen Amik Ovasının bir bölümü ilçe sınırları içinde kalır.

Ekonomisi tarıma dayalıdır. Başlıca tarım ürünü pamuk, çiğit, buğday ve arpa olup, ayrıca az miktarda üzüm, portakal ve mandalina yetiştirilir. Yüksek kesimlerde yaylacılık yoluyla koyun beslenir. Tavukçuluk gelişmiştir. İlçe topraklarında demir yatakları vardır.

İlçe merkezi, Amanos Dağlarının doğu eteklerinde kurulmuştur. İskenderun-Cilvegözü sınır kapısı yolu ilçe merkezinden geçer. İl merkezine 39 km mesafededir. Osmanlı Devleti zamanında, İskenderun-Halep ve Antakya-Maraş yollarının kavşağında yer aldığından çok sayıda han vardı. Bu yüzden ilçeye Kırıkhan ismi verilmiştir. Belediyesi 1939’da kurulmuştur.

Kumlu: 1990 sayımına göre toplam nüfûsu 15.541 olup, 6142’si ilçe merkezinde, 9399’u köylerde yaşamaktadır. Merkez bucağına bağlı 12 köyü vardır. İlçe toprakları genelde düz olup Amik Ovasında yer alır. Ekonomisi tarıma dayalıdır. Başlıca tarım ürünleri zeytin, pamuk, buğday ve burçaktır. Suriye sınırında yer aldığından sınır ticâreti yaygın olarak yapılır. İlçe merkezi Amik Ovasında Kırıkhan-Reyhanlı karayolu üzerinde kurulmuştur. Reyhanlıya bağlı bucak iken 9 Mayıs 1990’da 3644 sayılı kânunla ilçe oldu. Belediyesi 1968’de kurulmuştur.

Reyhanlı: 1990 sayımına göre toplam nüfûsu 63.254 olup, 42.451’i ilçe merkezinde, 20.803’ü köylerde yaşamaktadır. Merkez bucağına bağlı 21 köyü vardır. İlçe topraklarının büyük bölümü Amik Ovasında yer alır. Suriye sınırında dağlık alanlar vardır. Ovayı, Asi Nehri ile Afrin Suyu sular.

Ekonomisi tarıma dayalıdır. Başlıca tarım ürünleri buğday, çiğit, pamuk, zeytin ve arpa olup ayrıca az miktarda üzüm, sebze ve yerfıstığı yetiştirilir. Çırçır ve dokuma atölyeleri başlıca sanâyi kuruluşlarıdır. Cilvegözü Sınır Kapısı vâsıtasıyla sınır ticâreti yaygın bir şekilde yapılır.

İlçe merkezi, Amik Ovasının batısında Suriye sınırına yakın bir yerde kurulmuştur. İskenderun-Cilvegözü sınır kapısı karayolu ilçenin 5 km güneyinden geçer. İl merkezine 42 km mesâfededir. Eski ismi Intah’tır. Belediyesi 1939’da kurulmuştur.

Samandağ: 1990 sayımına göre toplam nüfûsu 89.202 olup, 29.857’si ilçe merkezinde, 59.345’i köylerde yaşamaktadır. Merkez bucağına bağlı 17, Karaçay bucağına bağlı 16 köy vardır. Yüzölçümü 382 km2 olup, nüfus yoğunluğu 234’tür. İlçe topraklarının kuzeyi dağlıktır. Dağlık alanlarda kızılçam ve karaçam ormanları vardır. Asi Nehrinin denize döküldüğü kesimde bir kıyı ovası vardır.

Ekonomisi tarıma dayalıdır. Başlıca tarım ürünleri portakal, mandalina, buğday, yerfıstığı, yulaf ve zeytin olup, ayrıca az miktarda arpa, sebze ve meyve yetiştirilir. Orman ürünlerini işleyen küçük atölyeler vardır. Kıyı kesimlerinde küçük çapta balıkçılık yapılır.

İlçe merkezi deniz kıyısında kurulmuştur. İl merkezine 25 km mesâfededir. Eski ismi Süveydiye’dir. 1948’de ilçe olurken ismi Samandağ olarak değiştirildi. Târihî eser yönünden zengin bir ilçedir. Belediyesi 1939’da kurulmuştur.

Yayladağı: 1990 sayımına göre toplam nüfûsu 26.172 olup, 6.496’sı ilçe merkezinde, 19.676’sı köylerde yaşamaktadır. Merkez bucağına bağlı 14, Kışlak bucağına bağlı 9, Yeditepe bucağına bağlı 8 köyü vardır. Yüzölçümü 366 km2 olup nüfus yoğunluğu 72’dir. İlçe toprakları akarsu vâdileriyle parçalanmış dağlık alanlardan meydana gelir. Dağlardan kaynaklanan suları Asi Irmağı toplar.

Ekonomisi tarıma dayalıdır. Başlıca tarım ürünleri buğday, üzüm, arpa, yulaf, tütün ve baklagillerdir. İlçede yetiştirilen pipo tütünü meşhurdur. Yüksek kesimlerde yaylacılık metoduyla koyun ve kıl keçisi besiciliği yapılır. İlçe topraklarında fosfat yatakları vardır.

İlçe merkezi ormanlık bir yaylada kurulmuştur. Hatay-Lazkiye (Suriye) karayolu ilçeden geçer. İl merkezine 48 km mesâfededir. Eski ismi “Ordu Muradiye’dir. Türkiye’nin en güney noktası ilçe sınırları içindedir. İlçe belediyesi 1939’da kurulmuştur.

Târihî Eserler ve Turistik Yerleri

Hatay ili târihî zenginliği yanında tabiî güzellikler yönünden turizme çok elverişlidir. İl topraklarıOsmanlı devri ve daha önceki devirlere âit târihî eserlerle doludur.

Antakya Kalesi: Kaleyi İskender’in generallerinden Selevkos yaptırmıştır. Devrin en büyük kalelerinden biri idi. Bizans İmparatoru Nikeforos zamânında tâmir edilmiştir. Surları İstanbul surlarından sonra Türkiye’nin en uzun surlarıdır. 30 km uzunluğunda olup, 360 burcu vardır. Bir kısmı yıkık vaziyettedir.

Koz (Kürşat) Kalesi:Altınözü ilçesinin Kozkale köyündedir. On üçüncü asırda haçlılar tarafından yapılmıştır. Düzgün kesme taştan yapılmış sağlam bir kaledir.

Payas Kalesi:Dörtyol ilçesindedir. Romalılar döneminde yapılmıştır. Osmanlı Devleti zamânında tâmir ettirilmiştir. Sekiz kulesi olan kalenin etrâfı geniş, derin bir hendekle çevrilidir.

Bakras Kale:İskenderun’un Ötençay köyündedir. Kızıldağ eteğinde karakol kalesi olarak kurulmuştur. Kale içinde sağlam bir kilise bulunmaktadır.

Sarıseki (Merkez) Kalesi:İskenderun-Adana karayolu üzerindedir. Günümüzde yıkık bir vaziyettedir.

Şalen (Sıvlan) Kalesi:İskenderun’un Değirmendere köyü yakınlarındadır. Amanos Dağlarında sarp bir tepe üzerine kurulmuştur. Karakol Kalesi olarak kullanılmıştır.

Kızlar Sarayı:Reyhanlı-Halep yolu üstündedir. Beşinci asırda yapıldığı tahmin edilmektedir. Dînî bir merkez olup, kilise, manastır ve bunlarla ilgili yapılardan meydana gelmiştir.

Antakya Ulu Câmi: Sultan Selim Câmii de denir. Yapım târihi belli değildir. On altıncı asırda yeniden yapıldığı veya tâmir gördüğü tahmin edilmektedir. Selçuklu mîmârîtarzını andırır. Minâresi 1985 senesinde yeniden yapılmıştır.

Habib Neccar Câmii: Kilise iken câmiye çevrilmiştir. Minâresi 17. asırda barok mîmârî tarzına göre yapılmıştır. Altında halkın ziyâret ettiği üç mezar vardır.

Sokullu Mehmed PaşaKülliyesi:Dörtyol ilçesindedir. Külliye, câmi, bedesten, hamam ve kervansaraydan meydana gelmiştir. Sokullu Mehmed Paşa tarafından yaptırılmıştır. Taş işçiliği şâhânedir. Câminin giriş kapısı renkli mermerden yapılmıştır.

Kâsım Bey Câmii:Yayladağı ilçesindedir. Yavuz Sultan Selim Hanın beylerinden Kâsım Bey tarafından        senesinde yaptırılmıştır. Dört defâ tâmir gördüğünü belirten kitâbesi vardır.

Belen Kervansarayı: Kânûnî Sultan Süleymân devrinde yaptırılmıştır. Han, hamam ve câmiden müteşekkildir. Günümüzde kullanılmakta olan hamam ve câmi klâsik Osmanlı mîmârî tarzındadır.

Cin Kulesi:Dörtyol ilçesinde Sokullu Mehmed Paşa külliyesi ile kıyı arasında en yüksek tepe üzerine yapılmıştır. Yıkık vaziyettedir. Gözetleme kulesi olarak kullanıldığı tahmin edilmektedir.

Saint Pierre (Petrus) Kilisesi:Antakya’ya iki km uzaklıkta, Habibi Neccar Dağı üzerindedir. Tabiî bir mağaradır. Havârilerden Petrus’un burada konakladığı rivâyet edilir. Gotik stilindeki bu kiliseyi Haçlılar yapmıştır. M.S. 29’da Petrus, vaazları ile Hıristiyanlığı yaymıştır. Mağara içinde günahkârlar hamamı ve gizli tüneller vardır. Antakya, 5 Ortodoks patrikliğinden (İstanbul Fener, Moskova, İskenderiye, Kudüs ve Antakya) birinin merkeziydi.

Roma Köprüsü: Üçüncü asra âit bir eserdir. Antakya içindedir. Köprüde Roma kartalı vardır. Roma İmparatoru Diocieetlanus yaptırmıştır.

Titus Tüneli:Samandağı’nda bulunan bu tünel Roma imparatoru Titüs zamânında su kanalı olarak yapılmıştır. Bu kanaldan kalan kısım 130 m uzunluğunda 7 m yüksekliğinde ve 6 m genişliğindedir.

Cebel Akra:Hititlerden kalma eski eserler vardır.

İssos: Makedonya Kralı İskender’in İran Pers Şehinşahı, Üçüncü Dârâ’yı yendiği mühim bir savaş yeridir.

Samandağ’ın Mağaracık köyündeki Merdivenli Mağarada yapılan kazıda 5 devreye âit (kültür tabakası) bulunmuştur. Târih öncesi eski devrin en büyük şehirleri kabul edilen Teli Açana ve Teli Tayinat, Hatay ilindedir. Buralarda yapılan kazılarda 17 devreye âit (17 kültür tabakası) üst üste “17 şehir kalıntısı” bulunmuştur. Açana, bir açık hava müzesidir. M.Ö. 3400-3000 yıl öncesine âit eserler bulunmuştur. Samandağı’nda kaya mezarları yer alır. Antakya’nın kuzeydoğusunda 183 höyük vardır. Açana bunlardan sâdece biridir. Açana, Sami-Yamhad Krallığına bağlı Mukiş ülkesinin merkeziydi. İlk taş çağından Romalılara kadar uzanan medeniyetlerin izleri görülür. Dünyânın ikinci büyük mozaik kolleksiyonu Hatay Arkeoloji Müzesindedir. Buradaki eserler, ikinci ve beşinci asırlar arasına âittir. Müzede Hitit, Asur ve Sümerlere âit eserler ve eski para kolleksiyonları da vardır.

Mesire yerleri: Hatay mesire yerleri bakımından zengin bir ildir. Tabiî yapısı birçok bölgenin mesire yeri olarak kullanılmasına imkân tanımıştır.

Harbiye: Çağlayanlar bölgesi olarak da bilinen bölge Antakya’ya 9 km uzaklıktadır. Defne ağaçları ile süslü, çok güzel manzaralı bir bölgedir.

Batıayaz (Teknepınar) Yaylası:Denizden 500 m yükseklikte olup, suyu ve havasıyla meşhur bir dinlenme yeridir. Havanın kuru olması yüzünden romatizmalıların büyük ilgi gösterdiği bu yaylada, av sporları da yapılabilmektedir.

Yayladağı:Yayladağı ilçesine 5 km uzaklıkta orman içi dinlenme yeridir.

Soğukoluk:İskenderun-Antakya karayolu üzerinde İskenderun’a 20 km uzaklıkta orman içi dinlenme yeridir. Manzarası ve suyu çok güzeldir.

Kuzuavlu:Dörtyol ilçesine 15 km uzaklıkta bir orman içi dinlenme yeridir. Serin havası ile ilgi çeker.

Kisecik: Şifâlı içme sularıyla yöre insanının rağbet ettiği ormanlık ve yayla niteliklerine sâhip güzel bir mesire yeridir.

Ayışığı: Yayladağı yolu üzerinde yerli ve yabancı turistlerin ilgisini çeken, sağlıklı bir hayat için ideal hava şartlarına sâhip bir mesire yeridir.

Kaplıcalar ve içmeler:

Hatay ili şifâlı su kaynakları bakımından zengin değildir. Önemli olanları şunlardır:

Reyhanlı Kaplıcası:Reyhanlı-Kırıkhan yolu üzerinde Reyhanlı’ya 20 km uzaklıktadır. Türkiye-Suriye sınırı yakınlarındadır. Kaplıca suyu genellikle ağrılı hastalıklara ve romatizma hastalıklarına iyi gelmektedir.

Erzin Başlamış Kaplıcası: Erzin ilçesine bağlı Başlamış köyündedir. Hem içme, hem de banyo kürleri karaciğer, safrakesesi, mîde, barsak ve pankreas hastalıklarında faydalıdır.

HÂTEM-İ TÂÎ

Cömertliğiyle meşhur Arap şâiri ve kabîle reisi. Altıncı asrın sonunda, yedinci asrın başında yaşamıştır. İsmi Abdullah bin Sa’d’dır. Çok cömert olduğu için “Hâtem”, Tayy kabîlesinin reisi olduğu için “Tâî” lakabı verilmiştir.

Çok cömert idi. Kabîlesinin yerleşmiş olduğu yerin etrâfındaki tepelere ateş yaktırarak, yolunu şaşıranların kendisine gelip misâfir olmasını sağlardı. “Hayra verilen mal, isrâf olmaz.” derdi.

Peygamberimizin devrine yetişmiş, ancak peygamberliğinin açıklanmasından önce vefât etmiştir.

Müslümanlara esir düşen kızı, Peygamberimize gelerek; “Eğer lütfedip beni bağışlarsanız, Arap kabîlelerinin hasetçilerini hakkımda sevindirmemiş olursunuz. Zîrâ ben öyle bir kabîle başkanının kızıyım ki, babam esirleri âzâd eder, açları doyurur, çıplakları giydirir, insanlara alçak gönüllülükle davranır, dört yanındakileri korurdu.” deyince, Peygamberimiz kendisini serbest bıraktı. Elbise, binek hayvanı ve yol azığı verdi. Oğlu Adî de, bilâhare Huzûr-ı Saâdet’e gelerek ikrâm gördü. Resûlullah efendimiz onu evine götürdü. Kendisi yere otururken Adî’ye minder ikrâm etti. Ona İslâmiyeti telkin etti. Müslüman olan Adî bin Hâtem radıyallahü anhın bildirdiği hadîs-i şerîfler, Kütüb-i Sitte’de mevcuttur.

Hâtem-i Tâî, Arap, İran ve Türk edebiyâtında zenginlik, cömertlik, hayır severlik timsâli olarak kullanılır.

HÂTIRA

(Bkz. Edebî Türler)

HATÎB BİN EBÎ BELTEA

Eshâb-ı kirâmdan. Peygamber efendimizin, hükümdârlara gönderdiği elçilerdendir. İsmi, Hatîb bin Ebî Beltea’dır. Ayrıca Amr ismi ile de bilinmektedir. Künyesi Ebû Muhammed veya Ebû Abdullah’tır. Aslen Yemenlidir. Doğum târihi belli değildir. 650 (H. 30) senesinde Medîne-i münevverede vefât etti.

Genç yaşında Mekke-i mükerremeye gelip, hicretten önce Müslüman oldu. Diğer Müslümanlarla birlikte Medîne’ye hicret etti. Ensârdan (Medîneli Müslümanlardan) Hâlid bin Râhile ile kardeş yapıldı. Bedir Savaşında bulundu.

Peygamber efendimiz İslâmiyete dâvet için yabancı devlet başkanlarına elçiler gönderdiği sırada Hatîb bin Ebî Beltea’yı da Mısır Kralı Mukavkıs’a gönderdi. Kendisi iyi bir binici ve şâir olan Hatîb bin Ebî Beltea, Peygamber efendimizin İslâma dâvet mektubunu Mukavkıs’a ulaştırdı. Mukavkıs, mektubu alıp, hürmetle fildişinden yapılmış bir kutuya koydu. Hatîb bin Ebî Beltea’ya da Peygamber efendimizle ve İslâm dîni ile ilgili bâzı sorular sorup, doyurucu cevaplar aldı. Mukavkıs, Hatîb bin Ebî Beltea’ya hürmet gösterip, ikrâmlarda bulundu. Fakat, saltanatını çok sevdiği için,İslâm dînini kabûl etme şerefine kavuşamadı. Peygamber efendimize hitâben bir mektub yazdırdı ve başka hediyeler hazırlattı.  Bu hediyeler arasında daha sonra Peygamber efendimizin hanımlarından olan Mâriye adlı bir câriye de vardı. Hatîb bin Ebî Beltea’yı muhâfız askerlerle birlikte Medîne-i münevvereye gönderdi. Hatîb bin Ebî Beltea, Medîne’ye gelip Resûlullah’ın huzûruna vardı. Mukavkıs’ın mektubunu ve hediyelerini takdim etti. Hatîb bin Ebî Beltea, Mukavkıs’ın sözlerini nakledince, Peygamberimiz:

“Ne kötü adam! Saltanatına kıyamadı. Hâlbuki îmân etmesine mâni olan saltanatı ise, kendisine kalmayacak.” buyurdu.

Mukavkıs’ın hediyelerini kabul eden Peygamber efendimiz, Mâriye’yi (radıyallahü anhâ), hanım olarak kabul edip, onunla evlendi. Küçük yaşta vefât eden oğlu hazret-i İbrâhim ondan olmuştu.

Peygamber efendimizin vefâtından sonra hazret-i Ebû Bekr tarafından tekrar Mısır’a elçi olarak gönderilen Hatîb bin Ebî Beltea, hazret-i Ömer devrinde de, bu vazîfeyi en iyi şekilde yaptı. Mukavkıs ile bir antlaşma imzâladı. Bu antlaşma, Mısır’ı fetheden Amr ibnü’l-Âs zamânına kadar devâm etti. Hatîb bin Ebî Beltea, 650 (H. 30) senesinde Medîne-i münevverede vefât etti. Cenâze namazını hazret-i Osmân kıldırdı. Cennet-ül-Bakî Kabristanına defnedildi.

Hatîb bin Ebî Beltea’nın, Peygamber efendimizden Mukavkıs’a götürmüş olduğu Ceylan derisi üzerine yazılı mektup 1850 (H. 1267) senesinde Mısır’ın Ahmin bölgesinde eski bir manastırdaki Kıbt kitapları arasında bulunmuş ve Osmanlı Pâdişâhı Sultan Abdülmecîd Han tarafından satın alınarak İstanbul Topkapı Sarayı, Mukaddes Emânetler Bölümünde muhâfaza altına alınmıştır.

HATÎB-İ BAĞDÂDÎ

On birinci yüzyılda yetişen hadis âlimlerinin büyüklerinden. İsmi, Ahmed bin Ali bin Sâbit bin Ahmed bin Mehdî el-Bağdâdî’dir. Künyesi Ebû Bekir olup, Hatîb-i Bağdâdî diye meşhur olmuştur. Babası Ebü’l-Hasan Ali, ilim sâhibi bir zât olup, Bağdat’ın Derzincan köyünün hatîbi idi. 1002 (H. 392) senesinde Bağdat’ta doğdu. 1071 (H. 463) senesinde Bağdat’ta vefât etti.

Hatîb-i Bağdâdî, küçük yaşta ilim öğrenmeye başlayıp, büyük âlim Kettânî’den ders okudu. Kısa zamanda Kur’ân-ı kerîmi ezberledi. İlim tahsili için yirmi yaşındayken Basra’ya, üç sene sonra Nişâbûr’a gitti. Sonra İsfehan’a geldi. Otuz yaşından sonra altı sene Şam’da kaldı. Pekçok âlimden ilim tahsil etti. Fıkıh ilmini Mehâmilî’den ve Kâdı Ebû Tayyib’den tahsil etti. Hadis ilminde yüksek ilim sâhibi olup, bütün kollarında mütehassıs oldu. Çok kıymetli kitaplar yazdı. Bu yüzden kendisine “Şarkın Hâfızı” denildi. Eshâb-ı kirâm düşmanlarıyla ilmî münâzaralarda bulunup, onlara inanışlarının bozuk olduğunu anlattı. Bir müddet Şam’da kaldıktan sonra, Şam eyâletinin sâhil şehri olan Sûr’a gitti. Bir müddet orada kalıp, Ebû Abdullah-ı Sûrî’den ilim öğrendi. Sonra Bağdat’a döndü. Bağdatlılar ona büyük alâka ve iltifat gösterdiler. İnsanlara Allahü teâlânın emir ve yasaklarını anlatan Hatîb-i Bağdâdî, pekçok talebeler yetiştirdi. 1071 (H. 463) senesi Zilhicce ayının yedinci Pazartesi günü vefât etti. Evliyânın büyüklerinden Bişr-i Hafî’nin yanına defnedildi.

Yüz bin hadîs-i şerîfi senetleri (râvî zinciri) ile birlikte ezbere bildiği için Hâfız denilen Hatîb-i Bağdâdî, zamânında hadis ilminde imâm ve en büyük âlim kabûl edilmişti. Fıkıh ilminde de Şâfiî âlimlerinin en büyüklerinden olan Hatîb-i Bağdâdî, Hilâf (mukayeseli hukuk) ilminde ve diğer meselelerde geniş bilgi sâhibi idi. Kelâm ilminde Ehl-i sünnet vel-cemâatin iki büyük imâmından birisi olan Ebü’l-Hasan-ı Eş’arî’nin mezhebi üzere idi.

Zühd ve verâ sâhibi olan Hatîb-i Bağdâdî, dünyâ malına düşkün değildi. Haramlardan ve şüphelilerden sakınması çoktu. Hattât olup, Kur’ân-ı kerîm harfleriyle çok güzel yazı yazardı.

Eserleri:

Altmıştan fazla eseri olup, bunlardan bâzıları şunlardır:

1) Târih-i Bağdâd: Gâyet geniş ve mükemmel bir şekilde hazırlanmış en meşhur eseridir. Metin tam olarak 14 cilt hâlinde 1931 yılında Kâhire’de basılmıştır.

Bağdat’ta yaşamış hadis âlimlerinin hal tercümelerini anlatmaktadır. Kitabın içinde 7831 âlimin hayâtı vardır. Eserde, en önce hazret-i Ali’nin hal tercümesine yer verilmiştir. Hâl tercümelerinin başında, Bağdat şehrinin târihi, coğrafyası ve topoğrafyası ile ilgili olarak 100 sayfadan fazla bilgi verilmektedir.

2) El-Kifâye fî Ma’rifet-i Usûl-i ilm-ir-Rivâye: Hadis ilmindeki, rivâyet edilen şeylerin çeşitlerinden, usûl-i hadîsten bahseden bir eserdir. Kitaplarının en mühimlerindendir.

3) El-Kitâb-ül-Fasl lil-Vasl-il-Müdreci fin-Nakl, 4) El-Câmi’ li-Âdâb-ir-Râvî ves-Sâmî, 5) Râfi-ül-İrtiyâb fil-Kulûb min-el-Esmâ vel-Elkâb, 6) El-Kitâbu fil-Mübhemât, 7) El-Kitâbü fil-Müttefik vel-Müfterik, 8) El-Mü’telif vel-Muhtelif, 9) İcâzet-ül-Mechûl, 10) İzâh-ül-Mültemis, 11) Telhis-ül-Müteşâbîh, 12) Şerhu Dîvân-ı Ebî Temmâm-it-Tâî, 13) Kitâb-ül-Fakîh vel-Mütefekkıh, 14) Keşf-ül-Esrâr, 15) Takyîd-ül-İlm, 16) El-Bühalâ, 17) El-Esmâ-ül-Mutavâtı’a, 18) Temyîz-ül-Mezîd (Beyânü Hükm-il-Mezîd) fî Muttasıl-il-Esânîd, 19) El-Mûdeb, 20) Muhtasar-üs-Sünen, 21) Menâkıb-üş-Şâfiî, 22) Menâkıb-ı Ahmed bin Hanbel, 23) Kitâb-ül-Vefeyât.

HATİM OKUMAK

Kur’ân-ı kerîm’i başından sonuna kadar okumak. Hatim lügatte; bitirmek, sona erdirmek, hatim etmek, tamamlamak, bir de, yüzük mânâlarına gelir. Hatim okumak ve dinlemek bir ibâdettir. Hadîs-i şerîfte; “Kur’ân-ı kerîmi tecvide (usûlüne) uygun okuyana şehid sevâbı verilir.” buyruldu. Yetmiş bin kelime-i tevhîd okumaya “hatm-i tehlîl”; hatim okumaya da “hatm-i şerîf” denir. Ayrıca Kâbe’de bir yerin adı “Hatim” olarak geçer.

Kur’ân-ı kerîm’in her âyetini okumaya ayrı sevap verilir. Hepsini hatim edene verilen sevap daha çoktur. Kur’ân-ı kerîm’in ilk sûresi “Fâtiha”dan başlayıp, son sûresi “Nâs”a kadar okumak hatim olur. Birkaç sûre veya âyet eksik okuyan hatim okumuş olmaz. Böyle okuyan birisini dinleyen kimseler de, hatim dinlemiş olmazlar. Hiçbiri hatim sevâbına kavuşamaz. Kur’ân-ı kerîm okumak, dinlemek, sevâbına kavuşulur. Kur’ân-ı kerîm’i mushaftaki (yazılı olduğu kitaptaki) sıra ile okumak lâzımdır. Yalnız hatim indirirken, Kur’ân-ı kerîm’in son sûreleri olan “Kuleûzü”leri okuduktan sonra, hemen başındaki “Fâtiha ve Bakara” sûresinden başlamak çok sevaptır.

Hatim okumak için ücret talep etmek uygun değildir. Zîrâ hadîs-i şerîfte; “Kur’ân-ı kerîmi okuyunuz. Fakat bunu geçim vâsıtası yapmayınız.” buyruldu. Şâyet okuyan kimse pazarlık etmeden, Allah rızâsı için hatim, cüz veya mevlid okursa, okutanın hediye ettiğini alması câiz (uygun) olur. Verilen hediyenin miktârına îtirâz ederse, aldığı harâm olur.

Namazda ayaktayken okunan Kur’ân-ı kerîm’in her harfi için yüz sevap verilir. Namaz dışında abdestli okuyunca, her harfi için yirmi beş sevap verilir. Kur’ân-ı kerîm okunan yere rahmet ve bereket iner. Bu zaman yapılan duânın kabul olması umulur. Hatmin ve her türlü ibâdetin sevâbı, hem ölülerin ve hem de dirilerin rûhuna hediye edilip gönderilebilir. Sevap hediye edilenlere, taksim edilmeksizin herbirine bütünü kadar erişir. Meyyit için, çeşitli kimselerin sessiz olarak, Kur’ân-ı kerîm’den çeşitli cüzler okuyup hatim etmeleri ve her birinin okuduğunun sevâbını ölünün rûhuna göndermeleri veya birinin, hatim okuyanların hepsi adına hediye etmesi, yâni hatim duâsını yapması, okuyanların da “Âmin” demeleri çok sevaptır. Fakat bu sûretle hatim sevâbı hâsıl olmaz. Hatmi bir kişinin okuması veya bir kişi, evvelce okumuş olduğu hatmin sevâbını hediye etmesi lâzımdır.

Kur’ân-ı kerîm’i 40 günde hatim etmek, başından sonuna kadar okumak müstehaptır, sevâbı daha çoktur. Üç günden önce hatim etmek câiz değildir, uygun olmaz. Resûlullah sallallahü aleyhi ve sellem senede bir kere hatim ederdi. Çünkü O’nun mübârek kalbinde yerleşmişti. Namazda, bir rekatte Kur’ân-ı kerîmin hepsini hatim etmek, yalnız hazret-i Osman bin Affân, Temîm-i Dârî, Saîd bin Cübeyr ve İmâm-ı A’zâm Ebû Hanîfe hazretlerine nasîb olmuştur. İmâm-ı A’zâm hazretleri, yalnız rûhu kabz olunduğu yerde yedi bin kere Kur’ân-ı kerîm’i hatim etmiştir. Eshâb-ı kirâmdan bir çokları yedi günde hatim ederlerdi. Âbidler (ibâdete düşkün olanlar) haftada bir kere hatim okumalıdır. Ramazân-ı şerîf ayında hatim okumak mühim sünnettir. Peygamber efendimiz, suâl edenlerin, hâline ve işine uygun bir zamanda hatim etmesini buyururdu.

Hatim sonunda yapılan duâ kabul olur. Bu bakımdan Müslümanlar hatim duâsında bulunmaya çalışırlar. Hatim bitince, yeniden hatme başlamak niyeti ile Fâtiha okunur. Hadîs-i şerîfte, “İnsanların en iyisi, hatmi bitirince yeniden başlayandır.” buyruldu. Kur’ân-ı kerîm’in hatim edildiği yere rahmet yağar, yâni çok sevâp kazanılır. Kur’ân-ı kerîm’in hatim duâsı okunurken toplanmak, müstehâb olup çok sevaptır. Hadîs-i şerîfte, “Kur’ân-ı kerîmi hatim edenin duâsı kabul olunur.” buyruldu. Abdullah bin Abbâs hazretleri hatim okuyan kimsenin yanında bir adamını bulundururdu. Hatim biteceği zamânı işitince, kendi de hâzır olurdu. Enes bin Mâlik hazretleri hatim ettiği zaman, çoluk-çocuğunu toplayıp duâ yapardı. Hadîs-i şerîflerde buyruldu ki:

Kur’ân-ı kerîmi hatim eden kimseye 60.000 melek hayır duâ eder.

Hatim duâsı yapılan yerde bulunan, ganîmet dağılırken bulunan kimse gibidir. Hatime başlanan yerde bulunan, cihad eden (Allah için harp eden) kimse gibidir. İkisinde de bulunan, iki sevâba da kavuşur ve şeytânı zelîl eder.

Kur’ân-ı kerîmi okuyunca, Allahü teâlânın rızâsını ve Cennet’i isteyiniz. Dünyâlık istemeyiniz. Bir zaman gelir ki, hâfızlar Kur’ân-ı kerîmi, insanlara yaklaşmak için vâsıta yaparlar.

HATM-İ TEHLÎL

Yetmiş bin Kelîme-i tevhîd, yâni “Lâ ilâhe illallah Muhammedün Resûlullah” sözünü okumak. Bir kimse bu mübârek sözü tekrar tekrar söyleyince, Allahü teâlâdan başkasını yok bilmekte, her şeyden yüz çevirip, hak olan bir mâbûda dönmektedir. Tevhîd kelimesini çok okumanın sevâbı birçok hadîs-i şerîflerde bildirilmiştir. (Bkz. Kelîme-i Tevhîd)

Îmân ile ölenlere hatm-i tehlîl yapmak ve sevâbını rûhlarına hediye etmek çok faydalıdır. Peygamber efendimiz buyurdu ki: “Bir kimse kendisi için veya başkası için yetmiş bin aded kelime-i tevhîd okursa, günâhları affolur.”, “Lâ ilâhe illallah diyen kimse Cennet’e girer.”

Evliyâdan Mazhar-ı Cân-ı Cânân hazretleri günahkâr bir kadının kabri yanına oturmuştu. Kabre teveccüh eyledi. Yâni hatırına hiçbir şey getirmeyip yalnız onun hâlini düşündü. Sonra; “Bu mezardaki azap çekiyor. Cehennem ateşi var. Kadının îmânlı olmasında şüphe ediyorum. Rûhuna hatm-i tehlîl sevâbı bağışlayacağım. Îmânı varsa affolur.” buyurdu. Hatm-i tehlîlin sevâbını bağışladıktan sonra; “Elhamdülillah îmânı varmış Kelîme-i tevhîd tesirini gösterip azaptan kurtuldu.” buyurdu.

HATMİ (Althaea officinalis)

Alm. Apothekerstockmalve (f), Fr. Guimauwe (f), İng. Marshmallow. Familyası: Ebegümecigiller (Malvaceae). Türkiye’de yetiştiği yerler: Akdeniz bölgesi.

Temmuz-ağustos aylarında, pembemsi-beyaz renkli çiçekler açan, 50-150 cm yüksekliğinde, çok senelik, otsu ve tıbbî bir bitkidir. Sulak çayırlar ve dere kenarlarında bulunur. Gövdeleri dik ve tüylüdür. Yaprakları saplı ve çok tüylüdür. Çiçekler, dalların ucundaki yaprakların koltuğunda tek tek veya gruplar hâlinde bulunur.

Kullanıldığı yerler: Bitkinin kullanılan kısımları yaprakları, çiçekleri ve köküdür. Yaprakları bitki çiçekliyken ve çiçekler tamâmen açmadan toplanır ve gölgede kurutulur. Kökler ise yaşlı bitkilerden sonbaharda alınır, kabukları soyularak gölgede kurutulur. Bütün bitki fazla miktarda müsilaj taşır. Bundan başka nişasta, sakkaroz, galaktoz, pektin, yağ, tanen ve asparagin taşır. Yaprak, çiçek veya kökleri haricen ve dahilen göğüs yumuşatıcı olarak kullanılır. Çiçekleri gölgede kurutulup çay gibi demlenince göğüsü yumuşatır ve öksürüğe iyi gelir.

Aynı şekilde kullanılan diğer türler şunlardır:

Gül hatmi (Althaea rosea): 1-2 m yüksekliğinde, beyaz, sarı-kırmızı ve siyahımsı- kırmızı renkli çok senelik bir bitkidir. Meyvelerinin üzeri tüylüdür. Süs bitkisi olarak yetiştirilir. Diğer hatmi gibi kullanılır. Kıllı hatmi (Althaeae hirsuta): 10-40 cm yüksekliğinde, dik ve tüylü, eflatun renginde çiçekleri olan bir bitkidir. Tıbbî hatmi gibi kullanılır.