GÜNAH
Alm. Sünde (f), Fr. Peche (m), İng. Sin. Dinde yasaklanan şeyler. Allahü teâlânın, peygamberlerinin emirlerine aykırı her şey, iş, söz, davranış. Günah, Farsça bir kelime olup, Arapçada “ma’siyet, ism, zenb” kelimelerinin karşılığıdır. Günah lügatte, “isyan, karşı gelme, suç, kabahat” mânâlarına gelir.
Allahü teâlâ insanları ebedî (sonsuz) saâdete kavuşturmak için peygamberleri vâsıtasıyla doğru ve beğendiği yolu göstermiştir. Emir ve yasaklardan ibâret olan bu yola din denir. Son din İslâmiyettir. Dinde işlenen fiilin günah ve suç olabilmesi için, bunu yapanın akıllı ve ergenlik yaşına girmiş ve kendisinin isteği ile yapmış olması lâzımdır. İslâmiyetin gelmesiyle önceki dinlerin hükümleri kalkmıştır. Her dinde günah olan şeyler bildirilmişti.
Yahûdîlikte günah: Bu dînin kitabı olan Tevrât’ta ve inananlara yapması bildirilen “evâmir-i aşere” denilen on emirde günah olan şeyler bildirilmiştir. Bunların başlıcaları; puta tapmak (Allah’a ortak koşmak), boş ve yalan yere yemin etmek, cumartesi günü çalışmak, hırsızlık yapmak, haksız yere adam öldürmek, nikahlanmadığı yabancı kadınla zinâ yapmak, ana babaya saygısızlık göstermek, rüşvet, dolandırıcılık ve tefecilik ile elde edilen fâiz ve kumar paralarını almak, putlara kurban kesmek, kesmeden öldürülen hayvanları yemek, domuz eti yemek vs. gibi fiillerdir. Bugün aslı bozulan bu dinde günâh sayılan birçok fiiller ve davranışlar, Yahûdîler tarafından yapılmakta ve mübah sayılmaktadır. (Bkz. Yahûdîlik)
Hıristiyanlıkta günah: Hıristiyanlık da, hak ve gerçek bir dindi. Allahü teâlâ tarafından gönderilen İncil kitabı ile dînin esasları ve yapılması yasak edilen işler açıklanmıştı. Fakat bu dînin aslı da, Îsâ aleyhisselâma inanmayan ve ona düşmanlık yapan Yahûdîler ile, fanatik papaslar tarafından değiştirilip bozulmuştur.
Hıristiyanlıkta da; Allah’a şirk koşmak, haksız yere adam öldürmek, lüzumsuz ve yalan yere yemin etmek, Allah’ın verdiği emirlere karşı gelmek, evlendiği kadını boşamak, dedikodu etmek, yalan söylemek ve yalan yere şâhitlik yapmak, domuz eti yemek ve alkollü içkiler içmek başlıca günâh olan işlerdendir. Sonradan bâzılarının günâh olduğu, İncil’den çıkarılarak değiştirilip unutuldu. (Bkz. Hıristiyanlık)
İslâmiyette günah: Allahü teâlânın ve Peygamber efendimizin emirlerine uymamak, haram ve mekruh olan yasaklardan sakınmamak günahtır. Günahlar, “küçük” ve “büyük” günah diye ikiye ayrılmıştır. Bununla berâber, küçük günahlardan da büyük günah gibi kaçınmak, hiçbir günahı küçümsememek gerekmektedir. Çünkü Allahü teâlâ, günahları sebebiyle kullarından intikam almaktadır. Gazabını, intikamını günahlar içine saklamıştır. Küçük sanılan bir günah, intikamına, gazâbına (azap yapmasına) sebeb olabilir. Kul, küçük günâhı büyük gördüğü zaman, o günâh, Allahü teâlâ katında küçülür. Hadîs-i şerîfte; “Mü’min olan kimse, günâhını dağ gibi görüp, kendi üzerine düşeceğinden korkar. Münâfık kimse, günâhını burnunun üzerine konan ve hemen uçan sinek gibi görür.”buyruldu.
Îmândan ayrılmaya sebeb olan küfür (kâfir olmak) günahı ile, sapık inançlara yol açan bid’at (Peygamberimizin ve Eshâbının inandığından başka bir inanış) günâhından başka günâhlar ikiye ayrılır:
1. Allahü teâlâ ile kul arasında olan günahlar: İçki içmek, domuz eti yemek, namaz kılmamak, oruç tutmamak gibi. Bu günahların büyüğünden ve küçüğünden çok sakınmalıdır. Resûlullah efendimiz buyurdu ki: “Bir zerrecik (yâni çok az) bir günahtan kaçınmak, bütün cin ve insanların ibâdetleri toplamından daha üstündür.”
Günahların hepsi, Allahü teâlânın emrini yapmamak olduğundan, büyüktür. Fakat bâzısı küçük görünür. Meselâ, yabancı kadına şehvetle bakmak, zinâ yapmaktan daha küçüktür. Bir küçük günah yapmamak bütün cihânın nâfile ibâdetlerinden daha sevaptır. Çünkü nâfile ibâdet yapmak, farz değildir. Günahlardan kaçınmak ise, herkese farzdır. Bu sebeple haramlardan, yasaklardan sakınmak, emirleri yapmaktan önce gelir.
Her günâhı yaptıktan sonra, tövbe etmek de farzdır. Her günâhın tövbesi kabul olur. İmâm-ı Gazâlî hazretleri Kimyâ-i Seâdetkitabında diyor ki: “Şartlarına uygun yapılan tövbe, muhakkak ki kabul olur. Tövbenin kabul edileceğinden şüphe etmemelidir. Tövbenin şartlarına uygun olup, olmadığında şüphe etmelidir.” Tövbe edilmeyen herhangi bir günahtan, Allahü teâlâ intikam alabilir, sonsuz olarak azâb edebilir.
2. Kullar arasındaki günâhlar: Bu da beş çeşittir:
1) Bir şahsın, bedenine karşı işlenen günahları olup; dövmek, öldürmek, bir uzvunu kesmek ve benzeri can yakmalardır. Bunda zarar, bedene ve cana olmaktadır. 2) Şahsın malına karşı işlenen günahlar olup; gasp, rüşvet, hırsızlık, hıyânet ve benzeri mal ve para ile alâkalı olanlardır. 3) Bir şahsın cemiyetteki hürmet ve şerefiyle oynamak, günah olup; gıybet, iftirâ, ayıplamak gibi kötü hallerdir. 4) Kişinin dînine âit olan inanç ve davranışların aksini söyleyerek, onu ta’n etmek, kötülemektir. 5) Bir kişiye, zinâ gibi kötü isnatlarda bulunmaktır.
Kullar arasında olan günahlar, Allahü teâlâya karşı işlenen günahlardan daha şiddetlidir. Bunlara tövbe etmek için, ayrıca o kulu hoşnut etmek, râzı etmek de lâzımdır. Hadîs-i şerîfte; “Gizli yapılan günâhın tövbesini gizli yapınız! Âşikâre yapılan günâhın tövbesini açıkça yapınız! Günâhınızı bilenlere, tövbenizi duyurunuz!” buyruldu.
Büyük günahlar: Büyük günahların sayısı ve târifi hakkında çok açıklamalar yapılmıştır. Ebû Tâlib-i Mekkî, Kût-ul-Kulûb kitabında diyor ki: “Büyük günahları hadîs-i şerîf ve Sahâbenin sözlerinden topladım. On yedi büyük günâhı buldum.”
Kalple işlenen günahlar dörttür: 1) Allahü teâlâya şirk (ortak) koşmak), 2) Günâha ısrar etmek, 3) Allahü teâlânın azâbından emin olmak, 4) Allahü teâlânın rahmetinden ümit kesmek.
Dille işlenen günahlar dörttür: 1) Büyü (Sihir) yapmak, 2) Yalan yere şâhitlik yapmak, 3) Yalan yere yemin etmek, 4) Müslümanlara iftirâda bulunmak.
Büyük günahların üçü mîde ile ilgilidir. Bunlar: 1) Şarab ve diğer alkollü içkiler içmek, 2) Haksız yere yetim malı yemek, 3) Fâiz yemek.
Ferc ile yapılanlar ise ikidir: Bunlar zinâ ve livâtadır.
El ve ayakla işlenen büyük günahlar ise; 1) Hırsızlık yapmak, 2) Haksız yere adam öldürmek, 3) Düşman karşısında harp esnâsında kaçmak.
Bir de bütün uzuvlar, bütün vücutla yapılan günah vardır ki, o da ana ve babaya itâat etmeyip isyân etmektir.
Alm. Aquinoktium (n), Fr. Equinoxe (m), İng. Equinox. Bir sene içinde güneşin yer küresinin (dünyânın) ekvator düzleminde bulunduğu iki vakitten her birisi. Gündönümü sırasında gece ve gündüzler dünyânın her tarafında birbirine eşittir. Ancak güneş ışığının atmosferde kırılması sebebiyle gündüzler gecelerden biraz uzundur. İlkbahar gündönümü (ekinoksu, itidal noktası) 21 Mart civârında; sonbahar veya güz gündönümü, 22 Eylül civârında meydana gelir. Artık senelerden dolayı bâzan bir gün önce veya sonra olabilir. “İlkbahar” ve “sonbahar” deyimleri yalnız yarım küre belirtilince fizekî anlam taşır. Çünkü ekvatorun güney ve kuzeyinde mevsimler terstir. Bununla birlikte astronomi ilminde bu isimlerle anılmaları âdet olmuştur.
Gündönümleri, gök küresi üzerindeki iki özel nokta olarak da tanımlanabilmektedir. Yer ekvatorunun gök küresi üzerindeki izdüşümü, gök ekvatorudur. Yerin yörünge düzlemi olan ekliptik düzleminin gök küresi ile arakesiti ise ekliptik adı verilen bir büyük dâire daha meydana getirir. Ekliptik aynı zamanda güneşin bir yıl boyunca tâkib ettiği yoldur. Buna göre gündönümü noktaları, güneşin ekliptik üzerinde hareket ederken gök ekvatorundan geçtiği iki noktadır. İlkbahar noktası güneş ekvatorun güneyinden kuzeyine geçerken, sonbahar noktası ise kuzeyinden güneyine geçerken olur.
Gündönümü noktaları ekliptik ile gök ekvatorunun iki kesişme noktalarıdır. Arzın ekseninin 23,5° açı yaptığı yörünge düzlem ekseni etrafında 26.000 senede yaklaşık bir devir yapması sebebiyle bu noktalar yavaşça batıya doğru hareket ederler. Bu harekete gündönümü noktalarının presesyonu denir.
Gündönümü noktalarının presesyonu (devinmesi, gerilemesi): Güneş ve ayın gravitasyonel çekim kuvvetleri, arzın eksenini yörünge düzlemine dik duruma getirecek yönde bir etki yaparlar. Arz, kendi ekseni etrafında döndüğünden, bu etki arzın, yerde dönen bir topacın yerçekimi etkisi ile dönme ekseninin düşey bir eksen etrâfında devinmesine (jirasyon veya presesyon yapmasına) benzer şekilde bir presesyon yapmasına sebeb olur. Buna lunisolar (ay-güneş) presesyonu denir. Bu harekete gezegenlerin de etkileri katılarak genel presesyon tanımlanır. Ayrıca bu genel devinmeden ayrılmalara sebeb olan daha küçük peryodlu etkiler de vardır. Bunlar nutasyonu doğurur.
Arzın presesyon hareketi yapması sonucu ekseni yaklaşık 26.000 yılda bir devinim yapar. Bugün arzın kendi etrafında dönme ekseni yaklaşık Polaris (Kutup Yıldızı) doğrultusundadır. Bundan yaklaşık 13.000 yıl sonra Vega yıldızı doğrultusuna 26.000 yıl sonra yine Polaris doğrultusuna gelecektir.
Presesyon sebebiyle gündönümü noktaları ekliptik üzerinde her yıl 50 saniyelik bir yay kadar batıya hareket eder. Yaklaşık 2000 yıl önce ilkbahar noktası Aries’in birinci yıldızı takım yıldızı, koç burcu üzerindeydi. Günümüzde bu terim yine kullanılmakla birlikte ilkbahar noktası Pisces takım yıldızı, balık burcu üzerindedir. Bu presesyon sebebiyle zodyak üzerine kurulu fal bilgisi olan astroloji gibi uydurma bilimlerin esası sürekli değişmektedir. Buna rağmen yine koç işâreti ile gösterilmektedir.
Alm. Sonne (f),Fr. Soleil (m), İng. Sun.
Kimlik bilgileri:
Dünyâdan ortalama uzaklığı |
149.598.000 km |
Çapı |
1.391.000 km |
Kütlesi |
1.99x1030kg |
Özgül ağırlığı |
1,41 gr/cm3 |
Yüzey ısısı |
6000 K°(Kelvin derece) |
Çekirdek ısısı |
14.000.000 K° |
Bileşimi |
% 75 hidrojen, % 24 helyum,% 1 diğer elementler |
Galaksimizin merkezine uzaklığı |
30.000 ışık yılı |
Galaksimizin merkezi etrâfında dönüş periyodu |
225.000.000 yıl |
Galaksimizin merkezi etrâfında dönüş hızı |
250 km/sn |
Işığının dünyâmıza ulaşım zamânı |
8,3 dk |
Dünyâmızda canlıların yaşayabilmesi için gerekli olan enerjiyi (ısı ve ışık) sağlayan, kendi sisteminin merkezinde yer almış, samanyolu galaksisindeki yaklaşık iki yüz milyar yıldızdan biri.
Aslında, dünyâya gözünü açtığından îtibâren güneşle tanışan herkes, bütün hayâtı boyunca bu yıldızla o kadar içiçedir ki, onu bir târife sığdırmayı genellikle lüzumsuz sayar. Bulutsuz açık günlerde yakıcı parlaklığıyla göz kamaştıran güneş, akıllara durgunluk veren büyüklüğü ve trilyonlarca hidrojen bombasının enerjisine eşit enerjisiyle dünyâmıza en yakın yıldızdır. Güneşimiz bu özelliğiyle belki de uzayın da en ilginç gök cismidir.
Akkor hâlinde bir gaz küresi olan yıldızımızın yüzeyinde her saniyede sayısız termo nükleer reaksiyon gerçekleşir. Bu bitip tükenmez, muazzam enerjiyle milyarlarca yıldır dünyâmıza ışık saçan güneş, aynı zamanda bütün sistemde asıl denge unsuru olan çekim gücüyle kılı kırk yaran ince hesaplara dayanmakta ve kâinâtın yaratıcısı yüce Allah’ın sonsuz kudreti hakkında da çok değerli bilgiler vermektedir.
Her şeyden önce bir hidrojen-helyum reaktörü olan güneşte dört hidrojen atomu birleşerek bir helyum atomunu meydana getirmektedir. Einstein bunu kütle enerji formülü olan E=mc2 (E: Enerji, m: Kütle ve c: Işığın hızı) ile ifâde etmiştir. Dört hidrojen atomu, bir helyum atomundan daha ağırdır. Geri kalan kütle enerjiye dönüşür. Bu şekilde güneşte her sâniye dört milyon ton kütle enerjiye dönüşür ve her yöne doğru yayılır. İlim adamlarının yapmış oldukları deneylerden ürettikleri teorilere göre güneş, 3-4 milyar yıl bu şekilde enerji üretmiş olup ve bir o kadar süre daha üretebilecek güçtedir.
Güneşin ekseni etrafında dönme hareketi yaptığı 1611’de Galile tarafından ispatlanmıştır. Dönme yönü gezegenlerin dönüş yönündedir. Güneşin, o târihte Galile’nin anlayamayacağı bir hareketi daha vardır. Yıldızımız kendine bağlı sistemiyle birlikte bir “öteleme hareketi” yapmakta ve Herkül Takım Yıldızı içinde “Apeks” adı verilen bir noktaya doğru sâniyede 250 kilometrelik bir hızla ilerlemektedir.
Güneş kızgın bir gaz küresi olduğu için, yüzeyi çok parlaktır. Bu yüzden de çıplak gözle seyredilemez. İsli bir camla veya bir teleskopla bakıldığı zaman yüzeyindeki parlaklığın her tarafta aynı olmadığı fark edilir. Yapılan araştırmalara göre güneşin birkaç tabakadan meydana geldiği anlaşılmıştır. Bu tabakalar şöyle sıralanabilir:
1. Işık küre (fotosfer): Güneşin direkt olarak göze çarpan parlak yüzüdür. Fotosferde yer yer geniş lekeler göze çarpar. Bunlar güneşteki gaz hareketlerinden başka bir şey değildir. Bunlar dolunay ışığından 4000 kez daha parlak olmalarına rağmen, bize siyah olarak gözükmelerinin sebebi, güneş yüzeyinin çok parlak olmasıdır. Büyüklükleri ve güneş yüzeyinde kalma süreleri değişiktir. Devamlı olarak hareket ederler. Bâzıları birkaç saatte gözden kaybolurken, bâzıları aylarca yüzeyde kalır. Son zamanlarda yapılan araştırmalarda bu lekelerin son derece güçlü bir manyetik alana sâhip ve diğer taraflara göre daha soğuk olan bölgeler olduğu ileri sürülmüştür.
Hidrojen atomlarının helyuma dönüşmesiyle meydana gelen yıldız enerjisinin ortaya çıktığı ışık küre 100 km kalınlığında bir tabakadır. İçeriden dışarıya doğru gittikçe azalır. 6600°K(Kelvin derece)den 4500°K dereceye düşer.
Fotosferin üstünü güneşin atmosferi olarak da târif edebiliriz. Bu atmosfer çok ince gaz ve çeşitli kozmik materyallerden teşekkül etmiştir. Fotosferin yüzeyinde 6000°K olan sıcaklık, güneşin çekirdeğinde 14.000.000°K’ya kadar yükselirken, yoğunluk da akıl almaz bir ölçüye ulaşır: 500 milyon ton/cm3
2. Tersine çeviren tabaka: Işık küreyi kuşatan 800 km kalınlığındaki bu tabaka, gaz ve buhar hâline gelmiş metallerden (sodyum, magnezyum, titan, krom, demir, çinko ve bakır), hidrojen ve oksijen gibi gazlardan teşekkül etmiştir.
3. Renk küre (kromosfer): Tersine çeviren tabakanın üzerinde yer alan bu bölge, yaklaşık 15.000 km kalınlığındadır. Bu tabaka alçak basınçta akkor hâline gelen hidrojenden meydana gelmiştir. Kromosferin en önemli özelliği bu tabakada güneş fışkırmalarının ortaya çıkmasıdır. Bu tabakada sıcaklık dışa doğru gittikçe artar. 4500°K’dan 50.000°K’ya yükselir.
4. Taç tabaka (korona): Güneşin en dış tabakası olan taç tabaka, güneş tutulması sırasında çıplak gözle de görülebilir. Saydam olan bu tabaka, yıldızımızın etrâfını bir hâle gibi sarmıştır. Çok uzaklara yayılabildiği gibi, büzülme özelliği de gösterebilen süt beyazı renginde parlak bir gaz tabakasıdır. Taç tabakada sıcaklık hızla yükselerek 1.000.000°K’ya da yükselebilir.
Güneşteki fışkırmalar: Güçlü teleskoplarla güneşe bakıldığında, yıldızdan çok uzaklara yayılan alev fışkırmaları görülür. Bunlar son derece şiddetli patlamalar sonucunda yükselen gaz sütunlarından başka bir şey değildir. Dünyâdakinden birkaç kat geniş bir alanı kaplar ve yavaş yavaş akan bir yer fıskiyesini andırır. Ancak renk ve büyüklükleri değişiktir. Meselâ güneş lekelerinin yanında meydana gelenlere indifarc fışkırmalar denir. Bu fışkırmalar güneşin yüzeyinden yüzbinlerce km uzağa yayılabilir. Hattâ bir milyon kilometre kadar bile yükselebilir. Böyle bir patlamadaki enerji, 100 megaton (bir milyar ton) atom bombasının patlamasına eşittir. Güneş fışkırmaları meydana getirdikleri elektromagnetik alanla dünyâdaki radyo haberleşmesini büyük ölçüde etkilemektedirler.
Alm. Sonnestich (m), Fr. Coup (m) du soleil, insolation (f), İng. Sunstroke. Özellikle çok güneş gören iklimlerde sık rastlanan ve sıcak çarpması ismi de verilen tehlikeli bir durum. Sıcak hava akımı karşısında kalma, sıcak fabrikada çalışma, güneş ışığı altında sportif ve askerî faaliyetlerden sonra sık görülür.
Güneş çarpması durumunda, vücudun ısıyı ayarlama mekanizması birden bozulur ve durur. Vücuttan belirgin su ve tuz kaybı söz konusu değildir. Güneş çarpmasının, ısı bitkinliği adı verilen bir durumdan ayırt edilmesi gerekir. Isı bitkinliği, sıcak havada dışarıda dolaşanlarda veya ağır iş görenlerde görülür. Vücuttan aşırı tuz kaybı söz konusudur. Hastanın giderek iştahasını kaybettiği ve halsizliği görülür; cildi beyazlar ve aşırı terleme dolayısıyle oldukça nemlidir. Nabız yüz civârındadır, şuur açıktır. Bu ısı bitkinliğinin hayâtî tehlikesi yoktur. Hasta serin bir yerde istirahat ettirilir. Bol miktarda soğuk su içirilir. Gıdâlarını muntazam devamlı ve bol tuzlu olarak alması sağlanır. Bol tuzlu ayran verilir. Hayâtî önem arz eden güneş çarpması durumunda, hastanın ateşi 40-41°C kadar yükselir. Hasta halsiz, sersemleşmiş veya delidolu bir hâlde olabilir. Genellikle bir uyarıcı belirtisi olmadan şuur kaybolur, cildi çok kurudur. Koltuk altında bile terleme olmaz. Deri kırmızı ve canlı bir görünüm arz eder. Tansiyon normal, nabız dolgun ve süratlidir.
Güneş çarpması durumunda kısa sürede tedbir alınmazsa ve tedâvi geciktirilirse hasta kaybedilir. Güneş çarpması düşünülüyorsa, hasta derhal soğuksu veya buzlu su banyosuna sokulur. Banyo yoksa, vücuda buz torbaları konulur veya devamlı soğuk su dökülür. Hastanın şuuru açıksa bol miktarda soğuk su içirilir. Bu tedbirler vaktinde alınırsa, vücudun ısı mekanizması çalışmaya başlar ve durum giderek düzelir. Ortaya çıkan diğer sistemik belirtiler de tedavi edilir.
Güneş çarpmasından korunmak için, açık renkli pamuklu elbiseler tercih edilmeli, mümkün olduğunca gölgeliklerde çalışmalı, su-tuz ihtiyâcını ihmâl etmemelidir.
Alm. Sonnenenergie (f), Fr. Energie (f) solaire, İng. Solar energy.Güneşten elde edilen enerji. Güneş enerjisi, son yıllarda yenilenebilen enerji kaynakları içinde, üzerinde en çok çalışılanı olmuştur. Güneş, dünyâmıza ve diğer gezegenlere enerji veren büyük bir enerji kaynağıdır. Bitkiler, canlı doku üretmek ve besin yapabilmek (fotosentez) için güneş enerjisinden faydalanır. Rüzgâr, güneş ışınlarının sıcaklık farkı hâsıl etmesinden meydana gelir. Kömür ve bitki artıklarından petrol meydana gelmesi de güneş enerjisi sâyesindedir.
Güneş ışınları, asırlardan beri yeryüzüne geldiği hâlde, faydalanmaya başlama oldukça yenidir. Archimedes (Arşimed)in (M.Ö. 267) iç bükey aynalarla güneş enerjisini odaklıyarak Sirakuza’yı kuşatan gemileri yaktığı iddia edilmektedir. Güneş enerjisi konusundaki çalışmalar 1600 yılında Galile’nin merceği bulmasıyla artmıştır. İlk defâ Fransa’da, Belidor (1725) tarafından güneş enerjisi ile çalışan bir pompa yapılmıştır. Mouchot, 1860 yılında parabolik aynalar yardımıyla güneş ışınlarını odaklıyarak, küçük bir buhar makinası yapmıştır. İlk defâ güneş enerjisi ile çalışan, hava çevrimli makinayı, 1868 yılında Ericsson geliştirmiştir. Bu yıllarda güneş enerjisi konusunda çalışmalar yoğunlaşmış, tatlı su elde edilmesi ve güneş ocakları ile ilgili çok sayıda çalışmalar yapılmıştır. Adams, Hindistan’da yedi askerin yemeğini en soğuk ay sayılan Ocak ayında, konik yansıtıcılı güneş ocağıyla iki saatte pişirmiştir. Shuman ve Boys, 1913 yılında parabolik aynalar yardımıyla bir buhar üreticisi yapmışlar ve bundan faydalanarak Nil Nehrinden su çeken 50 BG’deki sulama pompasını çalıştırmışlardır.
Birinci Dünyâ Savaşı ve sonrasında petrolün önem kazanmasıyla güneş enerjisi üzerindeki çalışmalar araştırma seviyesinde kalmıştır. Güneş enerjisinin önem kazanması daha çok 1973 yılındaki dünyâ enerji kriziyle başladı. Petrol fiatının gittikçe artması, yeni kaynaklar üzerindeki çalışmaları artırmış, özellikle güneş enerjisi, üzerinde en çok çalışılan konu olmuştur.
Güneş enerjisinin diğer enerji türlerine göre çok sayıda avantajı mevcuttur:
a) Tükenmeyen enerji kaynağı olmasıdır.
b) Temiz enerji türüdür.
c) Doğabilecek ekonomik bunalımdan etkilenmez.
d) Mahallî uygulamalara elverişlidir.
e) Çok sayıdaki ülkede faydalanılabilir.
f) Karmaşık teknolojiye ihtiyaç duyulmamaktadır.
g) İşletme masrafları çok azdır.
ğ) Güneş enerjisinin gaz, duman, kükürt veya radyasyon gibi zararlı artıkları yoktur.
Enerjiden ihtiyaç duyulduğu bölgede faydalanılabileceğinden enerjinin nakil problemi de yoktur. Güneş enerjisinin diğer enerji kaynaklarına göre çok sayıda üstünlükleri olmasına rağmen, günümüzde uygulamalarının az oluşunun sebepleri vardır:
a) Birim yüzeye gelen güneş ışınları devamlı olmadığından depolama gerekmektedir, b) Enerji ihtiyâcının fazla olduğu kış aylarında, güneş ışınları az ve geceleri ise hiç yoktur, c) Güneş enerjisinden faydalanılan birçok tesisâtın ilk yatırım masrafları fazladır. Halihazırda ekonomik değildir.
Günümüzde, özellikle petrol fiatlarının çok hızlı artması, güneş enerjisini gittikçe câzip kılmakta ve güneş enerjisinden faydalanılan sistemlerin sayısı her geçen gün artmaktadır. Türkiye’de, güneş enerjisi konusundaki çalışmalar yenidir. Özellikle 1973 enerji krizinden sonra ülkemizde de güneş enerjisi ile ilgili çalışmalar fazlalaşmış ve 1975 yılından sonra güneş enerjisi ile sıcak su temin edilen sistemler yaygınlaşmıştır. Hâlen, yüzün üzerinde güneş toplayıcısı îmâl eden firma bulunmaktadır. Güney ve batı sâhillerimizde çok sayıda güneş enerjili sıcak su sistemi mevcuttur.
Güneş enerjisinden faydalanma: Güneş enerjisinden direkt faydalanılan sistemler, aktif ve pasif sistemler diye iki açıdan incelenmektedir. Toplayıcılar veya diğer herhangi bir dönüştürücü ile güneşten enerji teminine aktif faydalanma denir. Özellikle binaların yön, geometri ve yapı elemanlarının değişimiyle güneşten enerji teminine pasif faydalanma denir.
Güneş enerjisinden faydalanma şekillerinden bâzıları: 1) Sıcak su temini, 2) Meskenlerin ısıtılması, 3) Meskenlerin serinletilmesi, 4) Kurutma, 5) Tarımda faydalanma, 6) Güneş fırınları ve güneş ocakları, 7) Güneş pompaları, 8) Yüzme havuzlarının ısıtılması, 9) Isı pompası, 10) Elektrik elde edilmesi, 11) Soğutma sistemlerinde, 12) Tuz temini, 13) Deniz suyundan saf su elde edilmesi, 14) Yapma fotosentez, 15) Sera ısıtmasıdır.
Yukarıda belirtilen uygulamaların birçoğunda güneş ışınları biri ısı değiştiricisi (genellikle düz toplayıcı) aracılığıyla bir akışkana (su, hava) aktarılır. Sıcaklığı artan akışkan, faydalanma maksadına göre depolanır veya sisteme gönderilir.
Güneş toplayıcıları: Güneş ışınları ile bir akışkanın sıcaklığının artmasını sağlayan gereçlere güneş toplayıcıları (kollektörü) adı verilir. Başka bir ifâdeyle, güneş toplayıcıları, güneşin ışık enerjisini ısı enerjisine dönüştürürler. Konstrüksiyon şekline göre düz ve odaklı, kullanılan akışkan cinsine göre sıvılı ve gazlı (havalı) toplayıcılar olarak gruplandırılabilir. Akışkan sıcaklığının 100°C’den daha düşük olabileceği sistemlerde (sıcak su temini ve hacim ısıtması gibi) düz toplayıcılar kullanılır. Sıcaklığın 100°C’den daha yüksek değerlerinin gerektiği durumlarda ise odaklı toplayıcıların kullanılması gerekmektedir. Pratikte, güneş enerjisinin en yaygın kullanıldığı su ısıtması gibi durumlarda 100°C’den daha düşük sıcaklıklar yeterli olduğundan düz toplayıcılar daha çok kullanılmaktadır.
Toplayıcı tipi, faydalanılan enerji türüne göre seçilir. Sıcak su temininde sıvılı toplayıcılar, ev ısıtmasında havalı toplayıcılar tercih edilir.
Güneş ışınlarının miktarı, senenin günlerine, bulutluluk oranına, çevrenin topoğrafik yapısına ve coğrafik faktörlere bağlı olarak değişmektedir. Fazla bulutlu geçen bölgelerde, direkt güneş ışınım miktarı az olduğundan toplayıcı verimi düşüktür ve çoğu zaman hiç toplanamaz. Odaklı ve düz toplayıcıların birbirlerine göre bâzı avantajları vardır. Odaklı toplayıcılarda çok yüksek sıcaklıklara çıkılabildiği hâlde, yapımı zor ve pahalıdır.
Düz toplayıcılar: 1) Konstrüksiyonu daha basittir. 2) Yayılı ışınımdan da faydalanabilir. 3) Tesisatın yerleştirileceği zeminin hazırlanması kolaydır. 4) Hareketli kısımları yoktur. 5) Hava şartlarına karşı mukavim ve daha uzun ömürlüdür. 6) İşletme masrafları azdır. 7) Ancak 100°C sıcaklığa kadar çıkabilir.
Basit ve kullanışlı olması sebebiyle pratikte daha çok kullanılan bir düz toplayıcı tipi genellikle beş kısımdan meydana gelir: 1) Güneş ışınlarını geçiren ve üstten ısı kaybını önleyen, bir veya çok sayıdaki saydam veya yarı saydam örtü. 2) Enerji toplayan siyah yüzey. 3) Isı taşıyan akışkanın dolaştığı borular veya tüpler. 4) Toplayıcının alt kısmında olan, ısı kaybını azaltmak için kullanılan yalıtkan cisim (cam yünü, strofor, mantar vs.). 5) Toplayıcıyı dış etkenlerden koruyan ve yukarıda belirtilen elemanları bir araya getiren kılıf.
Bâzı toplayıcı tiplerinde de yukarıda sayılan elemanların bir kısmı bulunmaz. Meselâ; havalı toplayıcılarda siyah yüzey ve borular yerine siyaha boyanmış katlı camlar veya matris tipi elemanlar kullanılır.
Odaklı toplayıcılar: 1) Yüksek sıcaklıklar elde edebilir. 2) Konstrüksiyonları daha zor ve daha pahalıdır. 3) Sâdece direkt güneş ışınlarından faydalanılabilir. 4) Tesisatın yerleştirilmesi için özel yerler hazırlanmalıdır. 5) Güneşi tâkibeden mekanizmalara ihtiyaç duyulur. 6) İşletme masrafları düz toplayıcılara göre daha fazladır.
Güneş enerjili sıcak su sistemleri:Meskenlerde sıcak su temini için kullanılan enerji, bina için gerekli olan enerjinin % 12’si mertebesindedir. Sıcak su temini için daha ziyâde gaz, fuel-oil, odun veya elektrik enerjisi kullanılmaktadır. Son zamanlarda, güneş enerjisinden de istifâde edilmektedir. Güneş enerjisi potansiyeli büyük ülkelerde (ABD, Japonya, Avustralya vs.), meskenlerin sıcak su ihtiyacının büyük bir kısmı, güneş enerjisi ile temin edilmektedir. Birçok ülkede, sıcak suyun güneş enerjisinden faydalanılarak hazırlanması için teşvik tedbirleri alınmaktadır.
Güneş enerjili sıcak su ısıtıcıları çok değişik şekillerde yapılabilmektedir. Basit tip sıcak su ısıtıcılarında enerji toplama ve depolama aynı kap içinde yapılır. Kendinden depolu sıcak su ısıtıcıları denilen bu ısıtıcıların avantajı, taşınabilir olmalarıdır.
Tabiî dolaşımlı sistemler: En yaygın kullanılan sıcak su ısıtma sistemlerindendir. “Termosifon tipi su ısıtıcısı” olarak da isimlendirilir. Sistem düz toplayıcılardan ve yalıtılmış bir depodan ibârettir. Açık veya kapalı devreli olarak yapılabilirler. Tabiî dolaşımlı, açık devreli sıcak su sisteminde, toplayıcılarda ısınan su genişleyerek deponun üst kısmından depoya akar. Bunun yerini deponun altındaki soğuk su alır. Güneş ışınlarının olduğu ve toplayıcı sıcaklığı depo sıcaklığından büyük olduğu müddetce sirkülasyon devâm eder. Soğuk iklimlerde toplayıcılarda dolaşan suyun donma problemi vardır. Donma ihtimâlinin olduğu günlerde sistemin boşaltılması lazımdır. Ayrıca, toplayıcılarda dolaşan su ile kullanılan su karışıyorsa, toplayıcı borularında korozyona sebebiyet verebilir veya kireçlenme ile boru et kalınlığı artabilir. Bu problemleri ortadan kaldırmak için, toplayıcı devresinde donma sıcaklığı düşük ve antifiriz ilaveli akışkan dolaştırılarak, sistem kapalı devreli yapılır.
Tabiî dolaşımlı sıcak su sistemlerinde, pompaya ve otomatik kumanda cihazlarına ihtiyaç olmadığından, basit ve kullanışlıdırlar. Ancak, sirkülasyonun olabilmesi için, deponun toplayıcılardan daha yüksekte olması gerekir. Bu sebeple de sistemin yerleştirilmesi zordur.
Pompalı sistemler: Pompalı sıcak su sisteminde, genel olarak pompa, diferansiyel, termostat, sıcak su deposu, genişleme tankı ve çek valf bulunur. Tabiî dolaşımlı sistemlerde olduğu gibi açık devreli veya kapalı devreli yapılabilirler.
Sıcak su üretiminde kullanılan toplayıcılar, bulunduğu yerin enlemine eşit eğimde ve güneye doğru olarak yerleştirilmelidirler.
(Bkz. Astronomi)
Alm. Sonnenuhr (f), Fr. Cadran (m) solaire; horloge (m) solaire, İng. Sundial; solar time. Güneş ışınlarının bir cisimde meydana getirdiği gölgelerden faydalanarak günün kısımlarını bulan düzen.
İlk defâ düşey olarak düzenlenen bir çubuk şeklinde kullanılmış ve gölge uzunluğuna göre günün zamânı tesbit edilmiştir.
Eski Yunanda değişik güneş saatleri kullanılmıştır. Pergalı Apollonius (M.Ö. 250) konik kesit kullanarak daha da hassas saat elde etmiştir. Ptolemi ise kurduğu düzende gölgeleri çeşitli eğik düzlemlerde gösterir saat geliştirmiştir. Atina’daki bir kulede M.Ö. 100 yılından kalma sekiz güneş saati bulunmaktadır. Roma’da ise M.Ö. 290’da ilk güneş saati ortaya çıkmıştır.
Müslüman Araplar, güneş saatine çok önem vermişler, yatay, düşey ve eğik düzlemli çok değişik türlerini geliştirmişlerdir. Bâzı eski câmilerin duvarlarında veya uygun yerlerinde güneş saatleri vardır. Trigonometri prensiplerini kullanarak düzeni ve îmâlâtını basitleştirmişlerdir. M.S. 13. yüzyılda Ebü’l-Hasan saat çizgilerinin silindirik, konik ve diğer yüzeylerde belirtilmesi üzerinde çalışmalar yapmıştır. İlk mevsimler için eşit saatin kendisi tarafından ortaya çıkarıldığı kabul edilir. Ancak mekanik saatin ortaya çıkmasıyla güneş saatinin kullanış alanı azalmıştır. Müslümanların saate verdikleri önem, namaz vakitlerinden kaynaklanmaktaydı. Meselâ, büyük âlim Abdülhak Sücadil’in Farsça Mesâil-i Şerh-i Vikâye kitabında güneş saati şu şekilde anlatılır:
“Güneş gören düz bir yere, bir dâire çizilir. Bu dâireye, önce Hind Müslümanları tarafından kullanıldığı için, “Daire-i Hindiyye” denir. Dâirenin ortasına, çapının dörtte biri kadar uzun, dik bir çubuk dikilir. Bu çubuğun gölgesi, sabah vakti, dâirenin dışına kadar uzundur ve batı tarafındadır. Güneş yükseldikçe, gölge kısalır. Gölgenin ucunun, dâireye girdiği noktaya işâret konur. Güneş gün ortasına gelince, gölgenin boyu en küçük olup, sonra tekrar uzamaya başlar ve doğu tarafından dışarı çıkar. Çıktığı noktaya da işâret konur. Bu işâretlenen noktalar arasındaki dâire yayının ortası ile merkez arasına düz bir çizgi çizilir. Bu, oranın nısf-un-nehâr «gün ortası» çizgisi olur. Gölge ucu bu çizgiye gelirse gün ortası olur. Gölge bu hattan ayrıldığında öğle namazı vakti başlar. Çubuğun gölgesi, çubuğun boyunun bir veya iki katı kadar daha uzayınca ikindi vakti başlar.”
Rönesansla güneş saati yaygınlaştı. Ancak 19. yüzyıldan îtibâren süs olmaktan ileri gitmemiştir.
Güneş saatinin çalışma prensibi, güneşin gökteki hareketi ile ilgilidir. Bu görünür hareket dünyânın kendi ve güneş etrâfındaki dönüşü ile alâkalıdır. Ancak, güneş saatinin hassaslığı için gözönüne alınması gereken başka üç tesir daha vardır: Bunlardan ilki, dünyânın güneşi odak kabul ederek hareket etmesi; ikincisi, yörüngenin elips olması ve üçüncüsü, dünyânın dönme ekseninin eğik olmasıdır.
Alm. Sonnenkraftwerk (n), Fr. Centrale (f) d’energie solaire, İng. Solar power station. Güneş enerjisinin kollektörler vâsıtasıyla toplanıp, ısı taşıyıcısı olarak, su, hava, helyum, sodyum ve diğer bâzı maddelerden istifâde edilerek elektrik enerjisi üretimi için buhar veya gaz türbinlerinden tolien gibi organik bir sıvı kullanılarak elde edilen santraller.
Güneş santrallerinin kollektör sistemi ve ısı akümülatörleri (toplayıcı) bir yana bırakılırsa, diğer klasik termik santrallerden bir farkı yoktur. Dolayısıyle güneş santralleri randımanları açısından termik santrallerle mukâyese edilebilir.
Günümüzde güneş santralleri, sosyal hayatta diğer enerji elde edilebilen metodlara göre istenilen gelişme seviyesine ulaşamadığı için, çok az kullanılmakta olup, bu hususta istenilen verime ulaşmak için çeşitli ülkeler tarafından bu santrallerin geliştirilmesi için araştırmalar yapılmaktadır. Teknolojik bakımdan ileri seviyede bulunan ülkelerde (Orta ve Kuzey Avrupa, Amerika gibi) kışın sert ve uzun geçmesi sebebi ile bu çeşit enerjiye olan alakayı azaltmıştır. Güneş santrallerine bilhassa az gelişmiş ülkelerde kuruluş alanlarının müsâit olmasından dolayı, ayrıca klasik termik santrallerin işletme giderlerinin azalması sebebiyle büyük alaka duyulmuştur. Bunun neticesi gelişmiş ülkelerin teknolojisiyle, güney ülkelerinin kuruluş alanlarının müsâit olmasından dolayı, çeşitli tipte deneme mâhiyetinde güneş santralleri kurulmuştur. Gelecekte güneş santrallerinin durumu, fosil yakıt fiyatlarının göstereceği gelişmeye bağlı olarak değişecektir.
Akdeniz ülkeleri ve Birleşik Amerika’nın güneybatı kıyıları gibi coğrafî açıdan elverişli bölgelerde, güneş 1 kW/m2 güce kadar enerji vermekte ve yılda 3000 saati aşkın bir süre parlamaktadır.
Güneş enerjisi bir veya iki eksen üzerine yerleştirilmiş aynalar vâsıtasıyla toplanmaktadır. Heliostat adı verilen bu aynalar 500°C ısı derecesiyle çalışırlar. Ayrıca 300°C sıcaklıkla çalışan parabolik kolektörlerde toplama işleminde kullanılabilmektedir. Isı taşıyıcısı olarak su, hava, helyum, sodyum ve diğer bâzı maddelerden istifâde edilmektedir. Elektrik üretimi için buhar veya gaz türbinlerinden başka toluol gibi organik bir sıvı kullanılan makinalarda söz konusu olmaktadır.
Bugüne kadar deneme mâhiyetinde iki tip güneş santralleri kurulmuştur: Yatay şekilde reflektörlerden meydana gelen “çiftlik” tipi; dikey şekilde reflektörlerden meydana gelen “kule” tipi santraller.
1. Çiftlik tipi güneş santralleri: Bu tipin tesisinde, güneş enerjisi, arka arkaya bağlanmış parabolik kollektörlerin yaklaşık 0,6 m uzaklıktaki odak çizgisi üzerinde yerleştirilmiş bulunan bir boruda toplanmaktadır. Toplanan ısının iletimi ve elektrik enerjisine dönüştürülmesi üç safhada gerçekleşir. Isı taşıyıcı madde kollektörlerden geçerek, 295°C’ye ısındıktan sonra, ısısını bir buhar üreticisine vererek 225°C ile akümülatör tankına döner. Üretilen buhar 285°C ve 25 bar basınç ile buhar türbününü çalıştırıp, soğuduktan sonra, buhar üreticide tekrar devreye girer ve türbünün işlettiği jenaratör elektrik üreterek şebekeyi besler.
2. Kule tipi güneş santralleri: Bu santrallerin diğerinden önemli farkı ısı ileticisi olarak sodyum kullanılmasıdır. Sodyumun termik özelliklerinin elverişli olmasından dolayı kolektörler küçük ve hafiftirler.
Bu tip santrallerde enerji kayıplarını asgariye indirmek için merkezî bir enerji kollektörü tek tek aynalardan (heliostatlardan) meydana gelen bir alanın odak noktasına yerleştirilmiştir. Kolektörler sabit olduğundan heliostatların (aynaların) ayrı ayrı güneş doğrultusunda ayarlanması gerekmektedir.
Kule tipi güneş santrallerinin güçleri 100 mW gücüne kadar ulaşabilmektedir.
Gelecekte yatırım değerlerinin düşürülebilmesi şansının artması ve azalmasına göre klasik santrallere göre tercih edilip edilmeyeceği anlaşılacaktır.