GÜMÜŞ
Alm. Silber (n), Fr. Argent (m), İng. Silver. Kimyâda simgesi Ag olan, beyaz, parlak, kıymetli bir metalik element. Atom numarası 47, atom ağırlığı 107,87’dir. Erime noktası 961,9°C, kaynama noktası 1950°C ve özgül ağırlığı da 10,5 gr/cm3tür. Çoğu bileşiklerinde +1 değerliklidir. Ag sembolü Lâtince argentum kelimesinden gelir.
Târihi: Gümüş çok eskiden beri bilinmektedir. Fakat yine de altın ve bakırdan sonra keşfedilmiştir. Altın az olmasına rağmen, dünyânın her yanına yayılması sebebiyle daha önce kullanılmaya başlanmıştır. Ayrıca tabiî hâlde gümüş az olup, çok derinlerde bulunuyordu. Gümüşün M.Ö. 3100 yıllarında Mısırlılar ve M.Ö. 2500 yıllarında Çinliler ve Persler tarafından kullanıldığı belirtilmiştir. Atina’daki gümüş mâdenlerine Yunan târihinde rastlanır. M.Ö. 800 yıllarına doğru gümüş, Nil Nehri havâlisinde para olarak kullanılmaya başlanmıştır. Gümüşü ilk olarak Romalıların işlemeye başladıkları iddiâ edilmektedir.
Endüstri ilerledikçe daha karışık ve saf olmayan gümüş filizleri üzerinde çalışılmaya başlandı. Bugün gümüş büyük bir nisbette bakır, kurşun ve çinko istihsalindeki yan ürünlerden elde edilir. Çok nâdir olarak da bâzı yerlerde sâdece gümüş istihsâli ile uğraşılır. Bu da çok pahalıya mâl olur.
Bulunuşu: Çok eskiden gümüş, dünyânın birçok yerlerinde az miktarda bulunan tabiî gümüş kaynaklarından elde ediliyordu. Tabiî gümüş; saf veya daha çok altın, bakır, civa ve diğer metallerle alaşımlar hâlinde bulunuyordu. Norveç’te Güney Peru’da, Colorado’da kazılarda işlenmiş büyük külçeler bulunmuştur. 1860’ta sekiz tonluk bir külçe İspanya’da çıkartılmıştır. Gümüş, daha çok yer kabuğuna dağılmış bileşikler hâlinde bulunur. En çok rastlanan gümüş filizleri argentit (Ag2S) ve gümüş klorür (AgCl) olmaktadır. Arsenik veya antimonla karışmış sülfür filizleri de vardır.
Üretim: Gümüş, târihte birçok usûllerle filizlerinden ayrılmıştır. En eski metodlardan biri, kurşunla karıştırma usûlüdür. Bu usûlde gümüş filizleri veya saf olmayan gümüş ürünleri kurşun veya kurşun filizleriyle basit bir fırında eritilir ve gümüş-kurşun karışımı elde edilir. Buradan da kolay bir şekilde saf gümüş kazanılır.
Diğer bir usûl de, amalgama metodudur. Çamur hâline getirilen gümüş filizleri, tuz ve civayla muâmele edilerek, elementel gümüş elde edilir. Bundan başka siyanat usûlü gibi birçok gümüş elde etme usûlleri geliştirilmiştir.
Özellikleri: Gümüş; ışığı çok iyi yansıtan, dövülebilen, sünek bir metaldir. Bir gr gümüşten 2000 m uzunluğunda ince tel çekilebilir. Elektrik sistemde küp ve altıgen olarak kristallenir. Koordinasyon sayısı altı olduğu hallerde, yaklaşık atom çapı 1,444 ansgtrom değerini alır.
Atmosferde oksitlenmeye karşı büyük bir mukâvemet gösterir. Bakırdan daha zor, altından ise daha kolay oksitlenir. Standart elektrot potansiyeli 0,7978 v. dir. Asitlere ve birkaç organik maddeye karşı aşınmaz. Fakat nitrik asit ve derişik sıcak sülfirik asitte kolayca eritilir. Ayrıca kükürt ve birçok kükürt bileşikleriyle hemen birleşir. Gümüş eşyâ üzerindeki kararmanın sebebi, havadaki hidrojen sülfür ve yumurta gibi bâzı yiyeceklerde bulunan kükürttür.
Periyodik tabloda ağır metaller grubu içinde yer alan gümüşün, çoğu özellikleri bakırın özelliklerine benzemekle berâber bakır, çoğu bileşiklerinde iki değerlikli olması ile gümüşten farklıdır.
Alaşımları: Saf gümüş kolay paslanmaz. Elektrik ve ısıyı çok iyi iletir. Fakat, çok yumuşak olup, mekanik kuvvete karşı direnci azdır. Ayrıca atmosferde parlaklığını kaybederek donuklaşır. Bu sebepten daha sert diğer metallerle alaşımları hâlinde kullanılır.
Gümüşün kadmiyum ve çinko ile yaptığı alaşımlar, parlaklığını çok daha yavaş kaybeder. Buna antimon ve kalay ilâve edilirse, bu parlaklık ve dayanıklılık daha da artar. Gümüşün diğer metallerle yapmış olduğu daha birçok alaşımları vardır. Bunlar endüstride saf gümüşten çok daha fazla kullanılır.
Bileşikleri: Gümüş, bileşiklerinde ekseriyetle bir (+1) değerlidir. Bilinen pekçok bileşiğinden önemlileri şunlardır.
Gümüş oksit (Ag2O): Gümüş nitrat çözeltisi, sodyum veya potasyum hidroksit ile muâmele edilirse, kahverengi bir çökelti meydana gelir. Dayanıklı değildir. 300°C üzerinde ısıtılırsa, tamâmen gümüşe dönüşür.
Gümüş sülfür (Ag2S): Tabiatta argentit minerali hâlinde bulunur. Gümüş tuzunun çözeltisi üzerinden hidrojen sülfür geçirmekle elde edilen kararlı bir bileşiktir.
Gümüş nitrat (AgNO3): En önemli gümüş tuzudur. Renksiz ağır kristaller teşkil eder. Tıpta dağlamak maksadıyla kullanılır. Siğil tedâvisinde çok iyidir. Ayrıca deriyi ve organik maddeleri karartmada tercih edilir. Deriyi kararttığından “cehennem taşı” ismini almıştır (Bkz. Cehennem Taşı). Suda ve alkolde kolayca çözündüğünden, birçok gümüş bileşiklerinin elde edilmesinde ilkel madde olarak kullanılır. En çok kullanıldığı yerler; başta fotoğrafçılık olmak üzere, mürekkepler, saç boyası yapımı ve gümüş kaplamacılığıdır.
Gümüş siyanür (AgCN): Gümüş tuzuna sodyum veya potasyum siyanürün ilâve edilmesiyle meydana gelen zehirli beyaz bir tuzdur. Alkali siyanürlerle kompleks siyanürler teşkil eder. Bu tuzlar da galvanoplastide önemlidir.
Gümüş halojenürler: Gümüş klorür (AgCl), gümüş bromür (AgBr), gümüş iyodür (AgI). Gümüş nitrat çözeltisine helojen tuzları ilâvesiyle elde edilirler. Hepsi de ışığa karşı hassas olup, fotoğrafçılık endüstrisinde önemli yerleri vardır.
Kullanıldığı yerler: Gümüş elektriği çok iyi geçirdiğinden ve kolayca tel hâline geldiğinden, elektrik teli olarak kullanılmaktaydı. Fakat nâdir bulunması ve kıymeti dolayısıyla, şimdi bu iş için kullanılmamaktadır. Bugün daha ziyâde süs eşyâsı îmâlinde, ayna yapımında, fotoğrafçılıkta, bâzı ilâçlar ve alaşımların hazırlanmasında kullanılır. Bâzı gümüş paralar, % 90 gümüş, % 10 bakır alaşımından yapılmıştır. Gümüş eşyâda somgümüş (% 92,5 gümüş + % 07,5 bakır) kullanılır.
Saf gümüş, aynı zamanda asetikasit, boyalar ve fotoğraf maddeleri elde etmede de kullanılır. Kezâ toz hâlinde gümüş, cam ve ahşabı elektrik iletkeni yapmak için yeni seramik tipi kaplama işlerinde kullanılmaktadır.
Gümüş zeolitler, acil durumlarda, deniz suyundan içilebilir su elde etmek için kullanılabilmektedir.
Gümüş kaplama: Gümüş kaplanacak parçalar, anodu gümüş olan elektrolitik banyoda katoda bağlanırlar. Banyodaki elektrolit, sodyum arjantisiyanit, NaAg(CN)2 veya benzeri bir kompleks gümüş tuzudur. Bu tür elektrolitler diğerlerine, meselâ gümüş nitrata (AgNO3) göre kaplanacak yüzeyin daha düzgün kaplanmasını sağlarlar. Ayrıca üst üste birkaç kat kaplama yapılacaksa, her bir kat temizlenip, parlatıldıktan sonra diğer kat kaplanır.
Gümüş eşyâ nasıl temizlenir: Gümüş eşyâ yüzeyinde kararma meydana getiren gümüş sülfür (Ag2S), çoğu defâ bir aşındırıcı toz kullanılarak temizlenir. Bu usûlle yüzeyden gümüş aşınması, gümüş ve gümüş alaşımı eşyâ için pek zararlı görülmemekle birlikte, özellikle gümüş kaplamalar için uygun değildir. Temizleme, kimyâsal yoldan basitleştirilerek:
3Ag2S+2Al Æ Al2S3+6Ag
şeklinde ifâde edilebilen bir seri tepkimeden istifâde edilerek gerçekleştirilebilmektedir. Bunun için şöyle hareket edilir: Suyun litresine bir yemek kaşığı çamaşır sodası ve bir kaşık sofra tuzu katılarak, emâye bir kap içinde hazırlanmış çözelti, kaynar sıcaklığa getirilir. Kabın dibine alüminyum bir tabak konulur. Bunun üzerine her tarafının çözelti içinde kalmasına dikkat edilerek gümüş eşyâ yerleştirilir. Üç dakika kaynatılır. Sonra gümüşler sıcak suda durulanır. Gümüşler temiz ve parlak hâle gelir. Burada elektro kimyâsal bir reaksiyon meydana gelmekte, soda-tuz çözeltisi elektrolit vazîfesi yapmaktadır.
Gümüş standardı: Altın standardı gibi, temel para biriminin gümüşle tanımlandığı bir para sistemidir. Bu standarda göre, diğer paralar, istendiğinde, hiç bir kısıtlamaya gidilmeden gümüşe çevrilebilir. Keza gümüş sikke basımı, gümüşün serbestçe ithal ve ihraç edilebilmesi mümkündür. Ancak dünyâda gümüş standardı uygulayan hiçbir ülke kalmamıştır.
GÜMÜŞBALIĞI (Atherina presbyter)
Alm. Ährenfisch, Fr. Atherine, İng. Silver atherine. Familyası: Gümüşbalığıgiller (Atherinidae). Yaşadığı yerler:Atlantik, Akdeniz, Karadeniz, Marmara’da ve tatlı sularda yaşayan türleri vardır. Özellikleri: Hamsi iriliğinde, yanları parlak ve gümüş rengi şeritleri bulunan, iri gözlü, eti lezzetli bir balık. Çeşitleri: 150 kadar türü vardır. Gümüşbalığı (A.prestyter), çamuka (A.hepsetum), Kaliforniya gümüşbalığı (Atherinopsis californiensis), dere gümüşbalığı (Labidesthes sicculus) en bilinen çeşitleridir.
10-15 cm boyunda, tropik ve ılıman denizlerin kumluk ve çakıllı kıyılarında sürüler hâlinde yaşayan, beyaz parlak renkli ve vücûdunun yanlarında gümüş renginde birer yol (şerit) bulunan kemikli bir balık. İnce uzun vücûdu yuvarlak pullarla örtülüdür. İri gözlü, iki sırt yüzgeci arası açık, göğüs yüzgeçleri hayli yüksekte ve kuyruk yüzgeçleri derin çatallıdır. Eti çok lezzetlidir. Her mevsimde avlanırsa da, mart ve nisan en lezzetli olduğu aylardır. Özel ağlar ve kerne ile tutulur. Eti levrek avında olta yemi olarak da kullanılır. Balık yavruları ve plankton denen küçük canlılarla beslenir. Mart başından nisan sonuna kadar yumurtlar. Tatlı sularda yaşayan çeşitleri süs balığı olarak kullanılır.
Aşağı Kaliforniya sâhillerinde yaşayan (Leuresthes tenius) gümüşbalığı, her dolunay ve yeni ayın mehtaplı yaz gecelerinde, gelgit olayında suların kabarmasıyla kumsal sâhillere sokulur. Dişiler ıslak kumlara çıkarak göğüs yüzgeçlerine kadar kuma gömülür ve yumurtlarlar. Erkekler de yumurtalar üzerine sıvılarını dökerek yumurtaları döllerler. Yumurtlama işleminden sonra balıklar sıçramalarla dalgalara ulaşır ve denize dönerler. Yumurtalar iki hafta sonra suların yükselmesine (med) kadar kumda kalarak gelişimlerini tamamlar. Suların ikinci yükselmesinde, yumurtalar suya kapıldıktan bir-iki dakika sonra açılır, yavrular dalgalarla denize sürüklenir. Hemen yüzerek beslenmeye başlarlar. Bu balık çeşidinin ayın hareketlerini nasıl anlayıp, üremelerini ayarladıkları bugün henüz kesin olarak bilinmemektedir. Merak konusu olarak araştırılmaktadır.
Doğu Karadeniz bölgesinde bir ilimiz. Bir bölümü Doğu Anadolu’da yer alır. 38°49’ ve 40°45’ doğu boylamları ile 39°50’ ve 40°51’ kuzey enlemleri arasında yer alan Gümüşhâne, doğuda Bayburt, kuzeyde Trabzon, kuzeybatı ve batıda Giresun, güneyde ise Erzincan illeri ile çevrilidir. Osmanlı devrinde ve daha önceleri asırlarca gümüş yataklarından gümüş çıkarılmıştı. Trafik numarası 29’dur.
İsminin Menşei
Kânûnî Sultan Süleymân Han, İran Seferine giderken, Harşit Çayı kenarında mola verdi. Buradaki tabiî güzelliğe hayran kaldı. Bu bölgede “gümüş” mâdeni de bulunduğunu öğrenince buraya bir şehir kurulsun ve ismi “Gümüşhâne” olsun dedi. Sultan’ın emri üzerine burada bir câmi (Süleymâniye Câmii) ve etrâfında 50 ev inşâ edilerek Gümüşhâne’nin temeli atıldı. Gümüşhâne’nin kurucusu Kânûnî Sultan Süleymân Handır.
Târihi
Gümüşhâne bölgesinin ilk sâkinleri M.Ö. 2-3 bin yıllarında Orta Asya’dan gelen Oğuz kabîleleridir. Hititler, Asuriler bu bölgeye hâkim oldular. Sonraları Hun ve Peçenekler, bölgeyi ele geçirdiler. M.Ö. 6. asırda Persler, bütün Anadolu gibi bu bölgeyi de istilâ ettiler.Makedonya Kralı İskender, Persleri yenerek Anadolu’yu ele geçirdi. İskender’in ölümünden sonra bu bölge, Pers asıllı Ermenilerle yine Pers asıllı Yunanlaşmış (Yunanca konuşan) Pontus Krallığı arasında el değiştirdi. Roma İmparatorluğu, Pontus Krallığını yenince, Roma’ya bağlandı. M.S. 395 senesinde Roma ikiye bölününce, bütün Anadolu gibi Gümüşhâne civârı da Doğu Roma’nın (Bizans) payına düştü. Bu bölgenin en mühim meskûn mahalli “Paybert, Papert” denilen Bayburt şehriydi. Bu bölge Bizans ile Sâsânîler arasında ihtilâf konusu olmuş, Ermeniler, Bizanslılar, bâzan da İranlılarla işbirliği yapmışlardı. 1055’te Türk Hakanı Tuğrul Bey ve komutanlarından İbrâhim Bey bölgeyi fethetti. Tuğrul Bey, Türkmen oymaklarını buralara yerleştirdi. Selçuklular bu bölgeyi kendilerine bağlı Danişmendoğulları ve Saltukoğulları arasında paylaştırdı. Birinci Haçlı Seferinde Anadolu Selçuklu Devleti sarsıntı geçirmiş ve 600 bin kişilik Haçlı ordusu karşısında bâzı bölgelerden geri çekilmek zorunda kalmıştı. Bu arada Gümüşhâne’nin bir kısmını da Haçlı ordusu ele geçirdi.
1204’te Trabzon’da kurulan Bizans İmparatorluğu (Komnenoslar) bir ara bölgeyi ele geçirmişse de, Dânişmendoğlu Melik İsmâil, geri aldı. Dânişmendoğulları ortadan kalkınca, Erzurum Selçuklu Meliki Tuğrul Şah ile oğlu Cihan Şah, 13. asır başında bölgeyi îmâr etiler.
On üçüncü asrın sonlarında Anadolu, İlhanlıların hâkimiyetine girince, Gümüşhâne ve çevresi de bu devletin eline geçti. Daha sonra bölgeye Celâyirliler, Eratnaoğulları, Kâdı Burhâneddîn ve Akkoyunlular hâkim oldu. Fâtih Sultan Mehmed Han, Otlukbeli Savaşında Uzun Hasan’ı yenerek, bölgeyi Osmanlı topraklarına kattı (1473). Yavuz Sultan Selim Han, 1514’te bütün bölgeyi kesin olarak Osmanlı Devletine bağladı. Kânûnî Sultan Süleymân Han, İran Seferi sırasında Harşit Çayı kenarında mola verdi. Buranın güzelliğine hayran kaldı ve bölgede gümüş mâdeni olduğunu öğrenince, buraya şehir kurulmasını ferman buyurdu. Böylece Gümüşhâne şehrinin temelleri atılmış oldu.
Gümüşhâne ve civârı, 1473-1828 arasında çok sâkin bir devir yaşadı. Bu zaman içinde sâdece 1553’te Şah İsmâil Safevî’nin oğlu Şah Tahmasb bu bölgeye bir akın tertib etmişse de Kânûnî Sultan Süleymân Han, İran Seferi ile doğu bölgesini yeniden Osmanlı hâkimiyetine aldı. 1828 Türk-Rus savaşında bu bölgeye kadar gelen Rusları, Osmanlı ordusu yenince, Ruslar geri çekildi. Birinci Dünyâ Harbinde 19 Temmuzdan 28 Şubat 1918’e kadar 1 sene 7 ay 10 gün Gümüşhâne’yi işgâl eden Ruslar, çekilirken yerlerini Ermenilere bıraktılar ve onlar da çok katliam yaparak pekçok Türkü öldürdüler, birçok binâ ve târihî eserleri yakıp yıktılar.
Önceleri Trabzon’a bağlı sancak olan Gümüşhâne, Cumhûriyet devrinde bütün sancaklar (mutasarrıflıklar) “vilâyet- il” yapılınca, Gümüşhâne de vilâyet merkezi olmuştur. Gümüşhâne’nin eski târihini aydınlatacak hiyeroglif yazılar Altıntepe’de bulunmuşsa da, henüz okunamamıştır. Dedekorkut Hikâyelerinde yer alan hâdiselerin çoğu Kelkit Vâdisinde geçmektedir.
Fizikî Yapı
Gümüşhâne arâzisi çok engebelidir. Akarsuları bol, dağlık bir bölgedir. Yüzölçümünün% 71’i dağlık, % 29’u yayladır.
Dağları: Gümüşhâne ilinde, Kalkanlı (Zigana), Gümüşhâne, Otlukbeli Dağları yer alır. Başlıca yüksek dağları; Kalkanlı Dağları (Yayla Tepe 2652 m), Gümüşhâne Dağları (Alitaşı Tepe 2572 m, Elmalı Tepe 2507 m), Otlukbeli Dağları (Hatâbî Tepe 2758 m)dır. Ayrıca, Erzincan ile Gümüşhane arasında sınır teşkil eden Pöske Dağı, Bayburt ile Gümüşhane arasında sınır teşkil eden Vauk Dağı ve Köse Dağıdır. Ziganaların Çakırgöl bölgesindeki geniş düzlükleri yayla görünümündedir. Çimendağ üzerindeki yaylalar, en önemlilerindendir. Nehirlerin meydana getirdiği vâdiler, Gümüşhâne’nin en bereketli topraklarıdır.
Kelkit Vâdisi: Kelkit Çayını besleyen derelerin meydana getirdiği bu vâdide kuru tarım yapılır. Vâdi dar ve iki yanı basamak basamak yükselen ekilebilir arâziye su getirmek zordur. Bu vâdide sulanan arâzi çok azdır.
Akarsuları: Kelkit Çayı: Çimen Dağlarından çıkar. Kelkit ilçesini geçip, Yeşilırmak’ın ana kolu ile birleşir. Az da olsa tarım alanlarının sulanmasında kullanılır. Harşit Suyu: Gümüşhâne Dağlarından çıkar. Kale-Gümüşhâne-Torul-Kürtün vâdilerini geçip Trabzon’a girer. Harşit Suyu derin vâdilerde aktığından ve su rejimleri düzgün olmadığından sulamada pek kullanılmaz.
Gölleri: Gümüşhâne’de büyük göller yoktur. Yalnız bâzı yüksek dağların üzerinde buzul göller vardır. Bunlar Balaban Dağları üzerinde Balıklı Göl, Aygır ve Yıldız Gölleri ile Soğanlı Dağları üzerinde Şarak Gölü ve Zigana Dağlarında Çakır Göldür.
İklim ve Bitki Örtüsü
Gümüşhâne’nin iklimi, kara iklimi ile Doğu Karadeniz iklimi arasında bir geçiş husûsiyeti gösterir.Kuzeydeki dağlar soğuk ve nemli kuzey rüzgârlarını engeller. Doğu Karadeniz havzasında kalan bölgelerde iklim nemli ve ılıktır. Kelkit bölgesinde kışlar soğuk, yazlar kurak ve Harşit Vâdisine göre daha sıcak geçer. Yağışlar kışın ve ilkbaharda daha çoktur. Senelik yağış miktarı 435 milimetredir.
Gümüşhâne topraklarının % 40’ı çayır ve mer’alarla, % 26’sı ekili dikili yerler ve % 22’si orman ve fundalıklarla kaplıdır. İlin kuzey kesimi bitki örtüsü yönünden oldukça zengindir. Harşit Vâdisinde 1500 m yüksekliklere kadar yapraklı ağaçlardan meydana gelen ormanlarla kaplıdır. 1500 ile 2300 m arasında ise, genellikle ladin, sarıçam gibi iğne yapraklı ağaçlardan meydana gelen ormanlar yer alır.
Ekonomi
İlin ancak dörtte biri ekilebilir arâzi olmasına rağmen, Gümüşhâne’nin ekonomisi tarıma dayanır. Gelişmişlik bakımından 76 il içinde 66’ncı sırada yer alır.
Tarım: Tarıma müsâit ova ve vâdileri azdır. Tarım daha çok Kelkit ve Şiran ilçelerinin geniş olmayan ovalarında en çok tahıl ekimi şeklinde yapılır. Ayrıca mercimek, fiğ, patates ve şekerpancarı ekilir. Meyvecilik gelişmektedir. İldeki meyve ağacının yarısı elmadır. Ayrıca armut, erik, dut, vişne ve kiraz ağaçları vardır. Sulanan arâzi azdır. Gümüşhâne’nin göbek, gelin kırmızı ve sandık cinsi elması ile hacıhamza, kabak, mahrani ve abbasi cins armutları meşhurdur.
Hayvancılık: Çayır ve mer’alar geniş bir yer kapladığından hayvancılık gelişmektedir. Koyun, kıl keçisi, sığır ve at beslenir.
Ormancılık: Yüzölçümünün % 22’si orman ve fundalıktır. Ormanların 185 bin hektarı fundalık, 43 bin hektarı normal ormanlıktır. Ormanların % 30’u normal koru, % 40’ı bozuk koru ve % 30’u bozuk baltalıktır. Orman içinde 81 ve kenarında 87 köyü vardır. Ormanlardan senede 25.000 m3 sanâyi odunu, 1000 m3 tomruk ve 80.000 ster yakacak odun elde edilir. Ormanlar daha çok merkez ilçe ve Torul ilçesinde Köse, Zigana ve Gümüşhâne Dağları üzerindedir.
Mâdenleri: İsmini “gümüş” mâdeninden alan Gümüşhâne mâden bakımından çok zengindir. Fakat bu zenginlik toprağın altında yatmaktadır. Gümüş, demir, bakır, manganez, kurşun, pirit, mâden kömürü, linyit, çinko ve uranyum (Kelkit ilçesinde) yataklarından sâdece çok az olarak mâden kömürü ile linyit çıkarılmaktadır. Gümüşhâne’de M.Ö. 4. asırdan beri bilhassa Osmanlı Devrinde Kânûnî Sultan Süleymân Han ile Dördüncü Murâd Han zamânında çok miktarda çıkarılan gümüş yatakları, 1914’ten sonra tamâmen terk edilerek mâden ocakları su ile dolmuştur. Osmanlı Devrinde Gümüşhâne’nin Canca Mahallesindeki darphanede 12 çeşit gümüş ve altın para basılıyordu.
Gümüşhâne’de gümüş mâdeni dışında krom, bakır ve linyit, Kelkit’te krom, bakır ve linyit, bakır, linyit, Torul’da demir, bakır, mermer ve Şiran’da linyit kömürü bulunmaktadır. Gümüş mâdenlerin işletildiği 1750 senesinde Gümüşhâne şehir nüfûsu 60 bini bulmuştu. Gümüş çıkarılması Sultan Dördüncü Murâd Han zamânında zirveye ulaştı. Evliyâ Çelebi, 1647 senesinde Gümüşhâne’yi gezdiğinde; “Burada olan gümüş mâdeni hiç bir diyârda yoktur. Halkı yalnız gümüş işler. 70 kadar ocak olup, fakirliğin bilinmediği bu yerde doğan her çocuğun gümüşten mama tabağı vardır...” demiştir. 1829 Türk-Rus savaşından sonra bu ocaklar kapanmaya başlamıştır.
Sanâyi: Gümüşhâne ili sanâyi bakımından en az gelişen bir ildir. Sanâyi iş yerlerinin sayısı 300’den azdır. Bunlar az işçi çalıştıran küçük iş yerleridir. Başlıca sanâyi kuruluşları: Kibrit Fabrikası, Çimento Fabrikası, Gümüşkale Kireç Sanâyii, Gümüşsu Konsantre Meyve Suyu, Kuşburnu Çayı Tesisleri; ayrıca un fabrikaları, mobilya atölyeleri ile bıçkı-hızar atölyeleridir.
Ulaşım: Hava ve demiryolu ulaşımı yoktur. Gümüşhâne ve Torul (Andasa) E-390 karayolu (Trabzon-Erzurum-İran) güzergâhı üzerindedir. Bu yoldan ayrılan tâli yollarla merkez ilçe, Kelkit ve Şiran ilçelerine bağlıdır. Bayburt, Çaykara üzerinden Karadeniz kıyısına, Torul, Kürtün üzerinden Tirebolu ve Gürele’de Karadeniz kıyısına bağlayan yollar vardır. Zigana ve Kop geçitleri arasındaki yol Gümüşhâne’den geçer. Gümüşhâne ve çevresi ilk çağlardan beri İran üzerinden geçerek Asya’nın ticârî mallarını Karadeniz’e ve dolayısıyla Avrupa ülkelerine deniz yoluyla bağlanan “ipek yolu”nun üzerinde bulunuyordu.
Nüfus ve Sosyal Hayat
Nüfûsu: 1990 sayımına göre toplam nüfûsu 169.375 olup, 58.996’sı şehirlerde, 110.379’u köylerde yaşamaktadır. Gümüşhâne’nin nüfûsu seneden seneye azalmaktadır.
Örf ve âdetleri: Gümüşhâne’de Türk-İslâm kültürü hâkimdir. 1055’ten bu yana bölge, Türk hâkimiyetindedir. Daha önceki devirlere âit kültürler unutuldu. Kıyâfet: Kırsal ve dağlık bölgelerde mahallî geleneksel kıyâfete hâlen rastlanır. Patiskadan geniş yakalı gömlek ile bunun üzerine kenarları oyalı kolsuz önlük giyilir. Pazenden yapılan önlüğe “iman tahtası” denir. Bele, boncuklarla süslenmiş dövme gümüş veya dokuma kemer takılır.
Dokunan desenli ihramlar giyilir. Erkeklerin giyimi ise, yelek, dar paçalı pantolon ve çarıktan ibârettir. Bele kayış yerine kaytan denilen uçları püsküllü kuşak sarılır. Yeleğin boğazı açık ve dardır. Omuzdan sağ alt cebe saat kösteği uzanır. Mahallî yemekleri: Pestil (duttan yapılır), göbek elması, ceviz içinin şekere batırılması ile köme denilen tatlı ve ziron meşhurdur. Yemekleri kesme ayranlı, lobya, kurutlu haşıl, çorbalar, toplahanası, herse, tavuklu keşkek, ekşili lahana, kavut, kara pancar, mantı, kesmik ekmeği, kalacoş, kuru pastırma, kartoldur.
Folklor: Karadeniz, Doğu ve Orta Anadolu’nun tesirinde kalan Gümüşhâne bölgesinde folklor zengindir. Türküleri uzundur. Bar ve Horon başlıca oyunlarıdır. Halk edebiyâtı: Gümüşhâne bölgesinde çok az sayıda halk şâiri (ozan) yetişmiştir.
Eğitim: Okuryazar nisbeti % 80’i aşmıştır. Okulsuz köy yoktur. Karadeniz Üniversitesine bağlı Meslek Yüksek Okulu ve Adâlet Meslek Lisesi açılmıştır. Kış sporları yaygındır.
Yetişen meşhurlar: Ahmed Ziyâeddîn; akâid, fıkıh, tefsir, hadis ve tasavvuf ile ilgili 60 eseri bulunan bir İslâm âlimidir. Ziyâüddin-i Gümüşhânevî (Ahmed Ziyâüddîn), İstanbul’da kabirleri bulunan evliyânın büyüklerindendir. 1820 (H.1235)de Gümüşhâne’nin Emirler Mahallesinde doğdu, 1893 (H.1311)te İstanbul’da vefât etti. Kabri Süleymâniye Câmii bahçesindedir. Hâlid-i Bağdâdî hazretlerinin talebelerinden Ahmed bin Süleymân Ervâdî’den icâzet aldı. İcâzet alırken Hâlid-i Bağdâdî (rahmetullahi aleyh)in talebelerinden veliyy-i kâmil Abdülfettah Bağdâdî Akrî de hazır bulundu. Bâbıâli’de Fâtıma Sultan Câmii yanında ders verirdi.
İlçeleri
Gümüşhâne’nin biri merkez olmak üzere altı ilçesi vardır.
Merkez: 1990 sayımına göre toplam nüfûsu 47.140 olup, 26.014’ü ilçe merkezinde, 21.126’sı köylerde yaşamaktadır. Merkez bucağına bağlı 39, Kale bucağına bağlı 34, Yağmurdere bucağına bağlı 17 köyü vardır. Yüzölçümü 1799 km2 olup, nüfus yoğunluğu 26’dır. İlçe toprakları dağlıktır. Güneyinde Gümüşhâne Dağları, kuzeyinde Trabzon Dağları, orta kesiminde ise Harşit Çayı Vâdisi yer alır.
Ekonomisi tarıma dayalıdır. Başlıca tarım ürünleri buğday, arpa, çavdar, patates ve baklagillerdir. Sebze ve meyve yetiştiriciliği yaygındır. En çok elma yetiştirilir. Hayvancılık ikinci derecede gelir kaynağıdır. İlçe topraklarında kireç taşı yatakları vardır.
İlçe merkezi, Harşit Çayına karışan Musalla Deresi kıyısında kurulmuştur. Çayın iki yanında bahçeli ve seyrek evleri ile kilometrelerce (7 km) uzayıp gider. Yeni Gümüşhâne, Birinci Dünyâ Harbinden sonra kurulmuştur. Eski Gümüşhâne, dağ eteğinde, yeni Gümüşhâne düz olup, bağ ve bahçeliktir. Trabzon-İran transit yolu ilçeden geçer.
Kelkit: 1990 sayımına göre toplam nüfûsu 47.482 olup, 11.541’i ilçe merkezinde, 35.941’i köylerde yaşamaktadır. Merkez bucağına bağlı 84 köyü vardır. İlçe toprakları birbirine paralel uzanan dağlardan meydana gelir. Orta kesimi akarsularla derin bir şekilde yarılmıştır. Kuzeyinde Gümüşhâne Dağları, güneyinde Çimen, Sipikör ve Otlukbeli dağları yer alır. Dağlardan kaynaklanan suları Kelkit Çayı toplar. Akarsu boylarında geniş düzlükler vardır.
Ekonomisi tarıma dayalıdır. Başlıca tarım ürünleri patates, şeker pancarı, buğday ve arpa olup, ayrıca az miktarda armut, vişne ve baklagiller yetiştirilir. Hayvancılık ekonomik açıdan önemli gelir kaynağıdır. Sığır besiciliği ve arıcılık modern usüllerle yapılır. Hayvancılığa bağlı olarak dericilik ve dokumacılık gelişmiştir.
İlçe merkezi, Kelkit Irmağına katılan Balkar Deresi Vâdisinde kurulmuştur. İl merkezine 75 km mesâfededir. Osmanlı Devleti zamânında ismi Çiftlik idi. Denizden yüksekliği 1515 metredir. İsmini yedinci asırda bölgeye hâkim olan Peçenek Türkleri komutanı Kelki Beyden alır. 1840 senesinde ilçe olmuştur.
Köse: 1990 sayımına göre toplam nüfûsu 14.893 olup, 6983’ü ilçe merkezinde, 7910’u köylerde yaşamaktadır.Merkez bucağına bağlı 13 köyü vardır. İlçe toprakları orta yükseklikteki engebeli düzlüklerden meydana gelir. Kuzeyinde Gümüşhâne Dağları, orta kesiminde Kelkit Vâdisi yer alır. İlçe topraklarını Kelkit Çayı sular.
Ekonomisi tarıma dayalıdır. Başlıca tarım ürünleri patates, şekerpancarı, buğday ve arpadır. Hayvancılık ikinci derecede gelir kaynağıdır. Arıcılık gelişmiştir. İlçe merkezi Gümüşhâne Dağlarının eteklerinde Kelkit Çayı Vâdisinde kurulmuştur. Kelkit-Gümüşhâne karayolu ilçeden geçer. Kelkit ilçesine bağlı bir bucak iken, 19 Haziran 1987’de 3992 sayılı kânunla ilçe oldu.
Kürtün: 1990 sayımına göre toplam nüfûsu 15.892 olup, 2809’u ilçe merkezinde, 13.083’ü köylerde yaşamaktadır. Merkez bucağına bağlı 32 köyü vardır. İlçe toprakları dağlıktır. Kuzeyinde Zigana Dağları, güneyinde Giresun Dağlarının uzantıları, orta kesiminde Harşit (Doğankent) Çayı Vâdisi yer alır.
Ekonomisi hayvancılık ve ormancılığa dayalıdır. Ahır hayvancılığı yaygındır. En çok koyun beslenir. Tarıma elverişli arâzisi azdır. Başlıca tarım ürünleri patates, buğday, elma, vişne ve armuttur. İlçede orman ürünlerini işleyen atölyeler vardır.
İlçe merkezi Harşit Çayı Vâdisinde kurulmuştur. Trabzon-İran transit karayolu ilçeden geçer. Eski ismi Uluköy’dür. Torul’a bağlı bir bucak iken, 9 Mayıs 1990’da 3644 sayılı kânunla ilçe oldu.
Şiran: 1990 sayımına göre toplam nüfûsu 26.881 olup, 7592’si ilçe merkezinde, 19.289’u köylerde yaşamaktadır. Merkez bucağına bağlı 72 köyü vardır. Yüzölçümü 992 km2 olup, nüfus yoğunluğu 27’dir. İlçe toprakları dağlarla çevrilidir. Kuzeyinde Gümüşhâne Dağları, güneyinde Otlukbeli Dağları, orta kesimde ise Kelkit Vâdisi yer alır. Dağlardan kaynaklanan suları Kelkit Çayı toplar.
Ekonomisi tarıma dayalıdır. Başlıca tarım ürünleri şekerpancarı, buğday, patates, arpa ve elma olup, ayrıca az miktarda armut, vişne ve baklagiller yetiştirilir. Hayvancılık ekonomik açıdan önemli gelir kaynağıdır. Daha çok sığır besiciliği yapılan ilçenin yüksek kesimlerinde küçükbaş hayvan beslenir. Arıcılık modern usûllerle yapılır.
İlçe merkezi Şiran Çayı Vâdisinde kurulmuştur. Denizden yüksekliği 1400 metredir. İl merkezine 76 km mesâfededir. Gelişmemiş ve küçük bir yerleşim merkezidir. Belediyesi 1877’de kurulmuştur.
Torul: 1990 sayımına göre toplam nüfûsu 17.087 olup, 4057’si ilçe merkezinde, 13.030’u köylerde yaşamaktadır. Merkez bucağına bağlı 37 köyü vardır. İlçe toprakları akarsu vâdileriyle yarılmış dağlık alanlardan meydana gelir. Kuzeyinde Zigana Dağları, güneyinde Gümüşhâne Dağları, batısında Giresun Dağları yer alır. Dağlardan kaynaklanan suları Harşit (Doğankent) Çayı toplar. Kayın, köknar, ladin ve sarıçam ormanları ile kaplıdır. Dağların yüksek kesimlerinde hayvancılık ve sayfiye açısından önemli yaylalar vardır.
Ekonomisi hayvancılık ve ormancılığa dayanır. Genel olarak ahır hayvancılığının yaygın olduğu ilçede herik soyu koyun beslenir. Arıcılık gelişmiştir. Ekime müsâit olan arâzi az olduğundan üretim düşüktür. Başlıca tarım ürünleri patates, buğday, arpa, elma, vişne, armut ve fasulyedir. İlçe topraklarında bakır-pirit ve bakır-çinko-kurşun yatakları vardır.
İlçe merkezi, Harşit Çayı kenarında kurulmuştur. Eski ismi Ardasa’dır. Trabzon-İran transit yolu ilçeden geçer. İl merkezine 25 km mesâfededir. Denizden yüksekliği 1000 metredir. İsmini bölgede otağını kuran Tuğrul Beyden alır. İlçe belediyesi 1882’de kurulmuştur.
Târihî Eserleri ve Turistik Yerleri
Gümüşhâne, târihî eserler ve tabiî zenginliklerle doludur. İl, eski devirlere âit şehir harâbeleri yönünden oldukça zengindir. Rus işgâli sırasında, Türk-İslâm eserleri kasten Ruslar tarafından yakılıp yıkılmıştır. Bugünkü eserler bu tahribâttan kalanlardır.
Canıca (Canca) Kalesi: Vank köyü yakınlarındadır. Kayalar üzerine yapılmıştır. Doğu-batı yönünde arka arkaya üç bölümlüdür. Kale içinde şapel ve gözcü kule kalıntıları vardır.
Edire Kalesi: Dörtkonak köyündedir. Kayalar üstünde yapılmış ilginç bir yapıdır. Yol olmadığından kaleye ulaşılamamaktadır.
Torul (Ardasa) Kalesi: Torul ilçesindedir. Eski devirlerden kalmadır. Fâtih Sultan Mehmed Han tarafından feth edilen kale surlarının bir bölümü sağlam vaziyettedir.
Süleymâniye Câmii: Eski Gümüşhâne Mahallesindedir. Kânûnî Sultan Süleymân tarafından yaptırılmıştır. Gümüşhâne’nin ilk binâsıdır. Minâresi o zamandan kalmadır. Câmi 19. asırda yeni baştan yapılmıştır.
Hacı Çağıran Baba Türbesi: Gümüşhâne-Erzurum yolu üstünde, Tekkeköy’dedir. Kitâbesinde 1582’de yapıldığı yazılıdır.
Pir Ahmed Türbesi: Gümüşhâne-Erzincan yolu üstünde, Pir Ahmed köyündedir. Kitâbesinde 1550’de yapıldığı yazılıdır.
Zigana Kervansarayı:Zigana-Gümüşhâne-Trabzon arasında çam ormanlarıyla kaplı 2000 m yükseklikte dağ sırasıdır. Burada bulunan Zigana Kervansarayı ve Kalesi bir yerleşme merkezinden çok, askerî bir yerdi. Van Beylerbeyi Hüsrev Paşanın yaptırdığı ifâde edilir.
Tohumoğlu Köprüsü: Gümüşhâne-Erzurum yolu üzerinde Tohumoğlu kesimindedir. Selçuklular döneminde yapıldığı sanılmaktadır. İki gözlü, hafif sivri kemerli bir köprüdür. Yıkık vaziyettedir.
Eski eserler: Satala, Kelkit’e 17 km uzaklıkta, Sadak köyündedir. Satala’da bulunanların bir kısmı İstanbul, bir kısmı Erzurum Arkeolojik müzesindedir. Buradan alınan bronz büst, Londra British Museum’da bulunmaktadır. Satala, Romalıların dînî ve askerî merkezi ve Hititlilerden îtibâren büyük bir şehirdi. Gümüşhâne’de Hutuna Manastırı, Torul’da Meryem Ana Manastırı ile Sinan Çakırkaya köyünde Çakırkaya kiliseleri vardır.
Mesîre yerleri: Gümüşhâne ilinde özellikle Harşit Vâdisinde ve il merkezi çevresinde zengin bitki örtüsü ve görülmeye değer tabiî güzelliklerle doludur. Ünlü Kadırga Şenlikleri her yıl geleneksel olarak Kadırga Yaylasında yapılmaktadır.
Torul Çavlanı: Torul ilçesinde Harşit Çayı üzerindedir. Etrâfı ormanlıktır. Manzarası çok fevkalâdedir. Yüksek kayalardan su gürül gürül dökülür.
Tomara Şelâlesi: Şiran ilçesinin Seydibaba köyündedir ve çok güzel manzarası vardır. Çimen Dağlarının kuzey eteklerinde 40 kaynaktan meydana gelir. Kelkit Çayı Vâdisinde 20 m yükseklikten yatağına dökülür. İçilen suyu yazın soğuk, kışın sıcaktır. Etrâfı fundalıktır. Değirmenler vardır.
Harşit Çayı Vâdisi: Baştan başa elma bahçeleriyle doludur.
Artabel Deresi: Torul’dadır. Derenin yukarı kısmında beş adet buzul göl vardır. Göllerden birinin ortasında bir ada bulunmaktadır.
Kelkit Çayı Vâdisi: Baştan başa tabiî güzelliklerle doludur. Av hayvanları çok boldur.
Yaylık Mağarası: Kelkit’in Yaylık köyünde 300 m derinlikte bir mağaradır. Mağaranın tavanından çavlan hâlinde mâden suları dökülür.
Karaca Mağarası: Torul’un Cebeli köyü yakınlarında bulunan, 10 bin yıllık mâzisi olduğu tahmin edilen ve çok güzel ve biçimli sarkıt ve dikitlerden oluşan bir mağaradır. Astım hastalarına iyi geldiği ifâde edilmektedir.
Alm. Tag (m), Fr. Jour (m); journee (f), İng. Day; daytime. Arz (yer) küresinin kendi mihveri (ekseni) etrâfında -kuzeyden bakıldığı düşünülerek- saat ibresinin aksi (ters) yönünde bir kerre döndüğü müddet, süre.
Gün kelimesi birçok anlamlarda kullanılmaktadır. Çok eskilerden beri halk arasında kullanıldığı mânâ, güneş ışıklarının bulunulan yeri doğrudan doğruya aydınlattığı süre veya gündüz süresidir. Daha yaygın olarak da karanlık ve aydınlık sürelerin birlikte düşünüldüğü mânâda kullanılır. Bu mânâda kullanılması hâlinde bile aşağıda açıklanacağı gibi değişik tarifleri vardır.
Günün başlangıcını Eski Bâbilliler güneşin doğuşu ânı; Yunanlılar ve Yahûdîler güneşin batışı ânı; Mısırlılar ve Romalılar ise gece yarısı olarak almışlardır. Müslümanlar ise rasat edilmesi kolay olan güneşin batış ânını günün başlangıcı olarak almışlardır. Günümüzde günün başlangıcı geceyarısı vakti olarak kabul edilmiştir. Akşam ezanı vakti girince başlayan ve müteakip akşam ezanına kadar süren güne ezânî(gurubî, alaturka, şer’î) gün denir. Bu gündeki vakitler sıfırdan on ikiye kadar olan sayılarla ifâde edilir. Bölgenin en yüksek noktasından bakıldığında güneşin üst kenarının ufukta kaybolduğu an, bu vakit girer ve saatler 12.00’ye (sıfıra) ayarlanır.
Yıldız günü (sideral gün): Sâbit bir yıldızın bir yerin meridyeninden ardışık iki üst (ufkun üstünde, başucu tarafından) geçişi arasında alınan süredir.
Güneş günü: Hakîkî ve vasatî olmak üzere iki çeşit güneş günü vardır. Hakîkî (gerçek, zâhirî, görünen) güneş günü, güneşin merkezinin arzın bir meridyeninden ardışık iki üst geçişi arasında kalan süredir. Yâni, bir hakîkî güneş günü, güneşin merkezi doğrultusuna göre arzın kendi etrafında bir tam dönüşü için geçen müddettir.
Ortalama (vasatî) güneş gününü târif etmek için astronomide gök ekvatoru üzerinde sâbit bir hızla hareket ederek, bir senelik devrini hakîkî güneşle aynı anda tamamlayan farazî (fiktif, sanal) bir güneş var kabul edilir. Bu farazî güneşe göre tanımlanan zamâna vasatî zaman veya vasatî güneş zamânı denir. İkisi arasındaki fark, vasatî güneş hızına göre Kepler kânunu ile hesaplanır ve bu farka zaman denklemi (ta’dîl-i zaman, İng. equation of time) denir.
Zaman denklemi, -14,4 ile +16,4 dakika arasında değişen değerler alır.
Günün saatleri: Yıldız günü ve ortalama güneş günü 24 saate bölünerek 1’den 24’e kadar sayılmaktadır. Tabiî yıldız günü ve ortalama güneş günü farklı olduğundan yıldız saati ve ortalama güneş saati birbirlerinden farklıdır. Normal kullanışta halk arasında ve analog saatlerde günün 12’şer saatlik iki parçadan meydana geldiği kabul edilir. Günümüzde resmî işlerde günün saatleri 1’den 24’e kadar sayılmaktadır.