GREYFRUT (Citrus Paradisi)
Alm. Papmelmuse, Grapfefruit (f), Fr. Pamplemousse, İng. Grapefruit, shaddock, Familyası: Narenciyegiller (Rutaceae), Türkiye’de yetiştiği yerler: Yerli değildir.Güney, Güneybatı, Kuzeydoğu Anadolu’da yetiştirilir.
Vatanı Çin ve Hindistan olan, fakat bugün birçok çeşit ve kültür formlarıyla bütün subtropikal memleketlerde yetiştirilen, yaprak dökmeyen, uçucu yağ taşıyan küçük ağaçlar. Yaprakları derimsidir.Çiçekler, beyazımsı renkli, meyveleri büyük, toparlak yassı, açık sarı renkli, ince kabuklu, bol usârelidir.Meyvelerinin çekirdekli ve çekirdeksiz cinsleri bulunur. Meyve dilimlerinin kabukları soyulunca acılık kalmaz, rahatlıkla yenebilir.Greyfurt veya altıntop gibi isimlerle de tanınır.
Kullanıldığı yerler: Meyvelerinden gıda olarak istifade edilir.C vitamini bakımından zengindir.Meyve kabuklarından marmelat yapılır.
Alm. Grippe (f), Influenza (f), Fr. Grippe (f), İng. Influenza, grippe, flu. Dünyâda oldukça yaygın olarak görülen, bulaşıcı, ateşli bir virüs hastalığı. Grip, ilk defa 12. yüzyılın sonlarında târif edilmiştir. Bundan sonra her asırda birkaç salgın bütün dünyâyı kaplayarak milyonlarca insanı öldürmüştür. Yirminci yüzyılın başından beri on büyük salgın yapmıştır. 1918’deki büyük salgında hastalık İspanya’dan çıktığından “İspanyol gribi” adını almıştır. Kısa sürede Avrupa’yı kaplamış, 1919’da Amerika’ya da geçerek dünyâda yaklaşık 20 milyon insan öldürdükten sonra şiddetini kaybetmiştir. Son büyük salgınlar 1957 ve 1968’de olmuştur ve “Asya gribi” adıyla tanınmıştır. Hastalığın virüsler tarafından meydana getirildiğini 1933’te Andrews ve Laidlaw bulmuşlardır.
Gribe yol açan virüslere influenza virüsleri adı verilir ve A,B, C diye bilinen üç ayrı tipi vardır. Bunlar da kendi aralarında çok sayıda alt tiplere ayrılır. Bu virüsler, dış fizikî etkilere karşı dayanıksızdırlar. Güneş ışınları ile kısa sürede ölürler. Eter, formaldehit, fenol gibi kimyevî maddelere karşı tahammülsüzdür.
Grip, bütün dünyâda devamlı olarak bulunan ve umumiyetle soğuk mevsimlerde salgınlar yapan bir hastalıktır. Yaz sonlarında, sıcak aylarda başlayan salgınlar da tesbit edilmiştir. Gribe bütün ırklar ve cinsler duyarlıdır. Küçük çocuklar ve gençlerin yakalanması daha sıktır. Erişkinlerde hastalanma daha azdır. Yaşlılar, salgınlar sırasında tehlikededir. Salgınlar şehirlerden başlar, okul, kışla, fabrika gibi toplu yaşanılan yerlerde temas kolay olduğu için, buralarda yayılma hızlı olur. Kış mevsiminde kapalı ulaştırma vâsıtalarının, sinema, tiyatro gibi yerlerin müsait şartları gribin kolaylıkla bulaşmasını sağlar. Grip hastalığını yapan virüsün etraftaki hayvanlardan, özellikle domuzdan bulaştığı tesbit edilmiştir.
İnfluenza virüsünün, solunum sisteminin epitel hücrelerine özel bir alakası olduğundan, vücuda solunum yollarından girer. Gribin geçişi insanlar arasındaki temaslar iledir. Öksürük ve aksırık ile çevreye saçılan damlacıklar içinde fazla miktarda virüs vardır. Bunlar, havaya ve tozlara karışır. Tozların solunması ile virüsler solunum yollarına girmiş olur. Virüsün hasta tarafından kullanılan maddeler ile de bulaşması söz konusudur.
Solunum sisteminin hücrelerine giren virüsler süratli çoğalırlar. Daha sonra virüslerin içinde ürediği epitel hücreleri patlayarak virüsler kana karışırlar. Kana karışan virüslerin zehirleri ile genel hastalık belirtileri ortaya çıkar.
Hastalığın kuluçka dönemi 1-3 gün kadardır. Bu kuluçka döneminin sonunda hastalık âni olarak başlar. Titremeyle 39-40°C’ye çıkan ateş, baş ağrısı, eklem, kas, sırt ve bel ağrıları vardır. Hasta halsiz ve bitkindir. Bâzan mîde bulantısı ve kusma görülür. Yüz kızarmış, gözler parlaktır. Ağrılı yutma, kuru ve sert bir öksürük, îman tahtası (göğüs kemiği) arkasında ağrı ve yanma hissi olur. Ateş çok defa 4-5. günlerde terleme ile düşer. Bâzan deri ve mukozalarda döküntüler de görülebilir. Bazan uykusuzluk, huzursuzluk, çocuklarda havaleler olabilir.
Tek tük görülen veya hafif geçen salgınlarda ölüm oranı düşüktür. Fakat büyük salgınlarda ölüm oranı % 10-15’i bulur. Yaşlılarda, dolaşım yetmezliği olanlarda, gebelerde, diğer bir hastalık üzerine eklenen grip vakalarında ölüm oranı yüksektir. Bâzılarında grip çok hafif geçer. Kişi yatağa yatmak ihtiyâcını bile hissetmeden hastalığı atlatır. Bu şekil, kısmî bağışıklığa sâhip kişilerde ortaya çıkar. Bu kişiler gribi yaymak bakımından tehlikelidirler.
Ateş düştükten sonra hastalar bitkin bir durumdadırlar. Günlerce yataktan kalkmak istemezler. Nekahat devresindekiler ancak 1-2 hafta sonra günlük işlerine dönebilirler.
Hastalığın seyri esnâsında çeşitli organlarda hastalık tablosu dışında hasarlar olabilir. Virüs akciğerleri etkileyip doku direncini kırdığı için, öldürücü zatürreye dönebilir. Bu zatürre esnâsında akciğer apsesi ve zâtülcenp de ortaya çıkabilir. Griple beraber kalp kası iltihabı, orta kulak iltihabı, sinüzit ve menenjit de görülebilir. Teşhisinde ağız sıvısından alınan materyalin doku kültüründe üremesi kesin bilgi verir.
Gribin özel bir tedâvisi yoktur. Yatak istirahati, temizliğe tam olarak riâyet, hastayı sağlam insanlardan ayırmak ilk yapılacak işlerdir. Hastanın odasının havasını sık sık değiştirmek faydalıdır.Odanın ısısı 18-23°C arasında ve rutubeti normal olmalıdır.Sindirimi kolay bütün besin maddelerini ihtiva eden, sıvısı bol bir gıda rejimi uygulanır.Ağrılar için aspirin faydalıdır.Ağır vak’alarda hastâneye yatırılmalıdır. Başka organlarda bakteri enfeksiyonu komplikasyonuna sebeb olmuşsa antibiyotikler de hekim kontrolünde kullanılır.Öksürüğü tamâmen kesmek zararlıdır.
Korunma:İlk husus hastaları sağlamlardan ayırmaktır.Salgınlarda tiyatro ve sinemalar kapatılmalı ve okullar tâtil edilmelidir. Şahsî korunma için grip aşısı yapılmıştır. Belli virüs tipine karşı yapılan aşı, diğerlerinin yaptığı griplerde faydasız olduğu için,aşının birçok virüs tipine karşı yapılması gerekir. 1957’de çıkan büyük salgında Asya tipi ve A2 grubundan hazırlanan aşı ile yalnız Kuzey Amerika’da 50 milyona yakın insan aşılanmıştır.Polivalan (birçok virüs tipine karşı hazırlanmış) grip aşısı, deri altına 1 cc yapıldıktan sonra on gün geçince kanda gripten koruyucu müdâfaa cisimcikleri (antikorlar) meydana gelir. İki ay sonra aşı tekrarlanmalıdır.Aşının koruma süresi bir senedir.Yaygın uygulanmamakla beraber gribin canlı aşıları da yapılmıştır.Hafif hastalık belirtilerinin meydana gelmesine karşı, bu aşının koruyucu etkisinin daha üstün olduğu söylenmektedir.
Veterinerlikte hayvan gripleri çok bulaşıcıdır.Üst solunum yollarındaki bozukluklarla kendini gösterir.Atta, sığırda, kuşlarda ve bilhassa domuzda görülür.
Alm.Grubengas (n), Fr. Grisou (m), İng. Firedamp, pit gas. Mâden kömürü ocaklarında görülen, büyük kısmı metan (CH4) gazından ibâret olan, hava ile karışık olduğu zaman sıcak alev karşısında patlayan bir gaz karışımı.
Grizunun esas kısmını teşkil eden metan gazı, mâden kömürlerinin meydana gelişi sırasında ortaya çıkmaktadır.Mâden kömürü, bir kısmı sularla getirilen büyük kısmı ise 40 cm’yi geçmeyen sığ göl ve bataklıklarda yetişen bitkisel maddelerin, asırlar süren jeolojik devirler boyunca devam eden kömürleşmesiyle karbonizasyon teşekkül etmiştir. Değişime uğrayan bitkilerin ana maddeleri olan selüloz (C6 H10 05)n ve lignin (C40 H42 O11) mikroorganik canlılar tarafından parçalanırlar. Ortaya su ile karbonik asit, karbondioksit, karbonmonoksit, hidrojen ve metan gazları çıkar. Bu kimyevî değişim neticesinde sırasıyla turba, linyit, taş kömürü, antrasit, grafitoit gibi çeşitli kömürleşmenin basamak ürünleri hâsıl olur.
Jeolojik devirler boyunca kömür tabakaları, kil, kum, marn, konglomera gibi çeşitli tabakalar altında kalırken, kömürleşme esnâsında meydana gelen gazlar da statik ve dinamik kuvvetlerin tesiriyle, bu tabakalar arasında yer değiştirir ve gözeneklerde yerleşir. İşte kömür ocakları işletilirken, basınç altında bulunan bu gazlar ortaya çıkar ve kömürü alınmış olan boşluklarda toplanır. Bu arada havalandırma maksadıyla ocağın içine devamlı hava gönderilmektedir. Böylece grizu denen patlayıcı gaz karışımı meydana gelmiş olur.
Grizunun % 75-95’i metan, % 0-3’ü karbondioksit, % 1’den azı oksijen, % 1,5’i azottur. Bâzan hidrojen, kükürtlü hidrojen, amonyak ve etan gazları da bulunur.
Grizunun esas kısmı olan metanın bir hacmi, CH4+ 2O2 Æ CO2+2H2O reaksiyonu gereğince iki hacim oksijenle yanmaktadır. Havanın ise % 21’i oksijen olduğundan, bir hacim metan yaklaşık on hacim havayla yanmakta, yâni hava içindeki metan hacmi % 9,5 iken, yanma tam olmaktadır. Normal sıcaklıkta, % 6-%16 nisbetindeki grizular tutuşabilmektedir.
500°C’nin üstündeki sıcaklıklarda metan gazı, havanın oksijeni ile oksitlenir ve bu reaksiyonla sıcaklık artar. Böylece bir müddet sonra grizu patlar. Bu bekleme müddeti 1000°C’de sıfıra iner. Fakat metan gazının oksitlenmesi ile ortaya çıkan ısının tamâmı, cidarlar vâsıtasıyla dışarı atılabiliyorsa patlama olmaz. Bu prensibe dayanılarak mâden kömürü ocaklarında kullanılmak üzere emniyet lâmbaları geliştirilmiştir.
Patlama sebepleri çok çeşitlidir. Bunlardan; kıvılcım, yüksek harâret, dinamit atılması, dizel lokomotiflerinin sıcak egsoz gazı, kibrit, çakmak, sigara, kızarmış emniyet lâmbası kafesi, sert kuvars tânelerinden kazmanın kıvılcım çıkarması, matkapların çalışma esnasında ısınması, çeliğin çeliğe sürtünmesi, elektro statik deşarjlar, motorların anti-grizu tertibâtı kapalıyken egsozların meydana getirdiği sıcaklık belli başlı olanlarıdır.
Ocaklardaki havalandırma sisteminin arıza yapması, elektrik kesintileri ile vantilatörlerin çalışmaması, grizu patlamasının şartlarını hazırlar.
Bütün dünyâda yüzlerce kişinin ölümüyle neticelenen grizu patlamaları, memleketimizde Zonguldak taş kömürü havzasında da yüzlerce vatandaşımızın hayâtını kaybetmesine sebeb olmuştur.
Grizu patlamalarını önlemek için alınan tedbirler başlıca iki kısımdır: Birincisi, hava içindeki grizu yüzdesini azaltmak ve asgarî seviyede tutmak için alınan tedbirler (grizulu gazların ocaktan dışarı emilerek atılması gibi); ikincisi ise, sıcaklığın 500°C’nin çok altında tutulması (her türlü ateş yakılmasının, kıvılcım çıkmasının önlenmesi gibi) dır.
Grizu patlamalarının hemen hemen hiç olmadığı, alınan tedbirlerle bunun önüne geçildiği Avrupa’da şunlara dikkat ediliyor:
1. Alevi çok kısa emniyet lâmbaları kullanılıyor.
2. Aleve sebeb olmayacak elektrik techizâtı kullanılıyor.
3. Grizu oranını yüzde birden daha aşağıya indirecek, grizu boşalmasını tesbit edecek bir sistemden istifade ediliyor.
4.Çeşitli devrelerde hava miktarı ve havadaki grizu oranı ölçülerek, yükselme durumunda ikaz eden âletler kullanılıyor.
5. Havalandırma sistemi arızalanınca yerine otomatik geçecek yedek havalandırma sistemi bulunduruluyor.
6. Emniyetli patlayıcı maddelerden istifade ediliyor. Kömürü çok yanıcı ise ateşlemeden önce ıslatılıyor.
7. Galerilere yanmaz tozlar yayılıyor. Bunlar galerilerin giriş ve çıkışlarında toz barajları meydana getirerek, hava darbesinde bu barajlar yıkılınca bir toz perdesi hasıl oluyor. Bu ise alevin durdurulmasını sağlıyor.
8.Geliştirilen ve çok ucuza malolan elektronik aletler ile çok az da olsa gaz sızıntıları anında tesbit edilebiliyor.
Memleketimizdeki mâden ocaklarında meydana gelen grizu patlamalarının önemlileri:
Yer |
Yıl |
Ölü Sayısı |
Kandilli (Armutçuk) |
1942 |
63 |
Kozlu |
1947 |
53 |
Armutçuk |
1948 |
4 |
Üzülmez |
1949 |
7 |
Kozlu |
1953 |
7 |
Üzülmez |
1954 |
6 |
Kozlu |
1954 |
13 |
Gedik |
1955 |
55 |
Armutçuk |
1956 |
8 |
Kozlu |
1960 |
25 |
Karadon |
1962 |
4 |
Armutçuk |
1965 |
10 |
Çeltik |
1965 |
68 |
Kandilli |
1967 |
17 |
Kozlu |
1968 |
5 |
Kozlu |
1972 |
23 |
Üzülmez |
1972 |
8 |
Armutçuk |
1978 |
17 |
Kandilli |
1983 |
106 |
Kozlu |
1983 |
9 |
Yeni Çeltek |
1990 |
59 |
İhsaniye ve İncirharman |
1992 |
263 |
Grizumetre: Ocaklarda grizu miktarını ölçen çok faydalı bir cihazdır.İki pille çalışır. Üstündeki vizondan bakılarak grizu yoğunluğunun miktarı okunur. Eğer tehlike sınırı ikiden fazla gösteriyorsa ocağa oksijen sıkılır veya ocak herhangi bir tehlikeye karşı boşaltılır. Bu cihaz ile âni boşalan grizu hâricindeki tehlikelere mâni olunabilmektedir.
Sovyet diplomatı,dışişleri bakanı. 1909’da doğan Gromiko, küçük bir çarlık memuruydu.Gazetecilikle işe başladı, daha sonra “”Minsk Tarım Enstitüsü Tarım İktisadi ‘’ bölümünden mezun oldu ve 1931’de Komünist Partiye katıldı. 1936’da da “Lenin Enstitüsü’’ne devâm ederken Ekonominin Problemleri isimli önde gelen bir gazetenin yazı işlerinde çalıştı.
1939’da M.M.Litvinov, V.M.Molotov’un yerine dışişlerinde görev almasıyla,Gromiko nisbeten önemli bir görev olan bakanlığın Amerika bölümüne tâyin edildi.Altı ay sonra daWashington’a Litvinov’a yardımcı gönderildi ve 1943’te Sovyetlerin en genç elçisi olarak ABD’de göreve başladı.İkinci Dünyâ Savaşının Tahran, Yalta ve Potsdan konferanslarına katıldı ve Sovyetleri temsil etti. Bu konferanslar Birleşmiş Milletlerin doğuşuna sebeb oldu. Daha sonra 1946’da bakan yardımcısı ve Sovyetlerin, Birleşmiş Milletlerin Güvenlik Konseyindeki dâimî temsilcisi oldu. 1948’de bu görevden ayrılarakMoskova’ya döndü. 1952’de kısa müddet için İngiltere’ye elçi tâyin edildi ve Komünist Partisinin Merkez Komitesine aday üye seçildi.Stalin’in ölümünden sonra Moskova’ya döndü ve Molotov’un kabînesinde görev aldı. 1961’de Merkez Komitesine tam üye oldu ve bundan sonra Sovyetlerin Batı ile yaptığı görüşmelerde dâimâ önemli rol oynadı. 1973’te Politbüroya üye seçildi. Brejnev ve Andropov dönemlerinde yerini korudu ve tecrübesinden dolayı Çernenko döneminde hâkim bir yere sâhib oldu. Sovyetlerde görevini en uzun müddet koruyan bir idârecidir. Brejnev devresinde mûtedil olan Gromiko, Çernenko idâresinde batıya karşı sert tutum alan biri olarak ortaya çıktı.Çernenko’nun ölümünden sonra, başa geçenGorbaçov döneminde dışişleri bakanlığından alınıp, devlet bakanlığına tâyin edilerek, daha pasif bir makama getirildi.
3 Temmuz 1989’da öldü.
Dünyânın en büyük adası.Atlantik Okyanusunun kuzeyinde Danimarka’ya bağlı, dünyânın en kuzeyindeki kara parçasıdır. Batısında Davis Boğazı, Baffin Körfezi, Smith Geçidi, Kennedy ve Robeson kanalları, Arktik Takım Adalarından ayırır. Doğuda GrönlandDenizi, Güneydoğuda ve güneyde AtlasOkyanusu ile çevrilidir. Uzunluğu kuzeyde MorrisJesup Burnundan güneyde Farvel Burnuna kadar 2650 km’dir.Yüzölçümü 2.175.600 km2dir. Bu toprakların 341.700 km2lik kısmı hâriç her taraf buzlarla kaplıdır.
Nüfûsu 56.500’dür. Halkın büyük kısmı batıda olup, bir kısmı Eskimoca konuşmaktadır. 1967 yılından beri kendi yöneticilerini kendileri seçmektedir. 1979 yılından itibaren iç bağımsızlığına kavuşmuş ve kendi ile ilgili kararları kendi alıp, kanunları kendileri yaparak 70 kişilik parlamentosunu kurmuştur. Bütün bu serbestliğine rağmen yine Danimarka’ya bağlıdır.
Tarihi
Grönland ilk defa M.S. 900 yılına doğru Gunnbyörn adındaki Vikingli bir denizci tarafından keşfedilmişdi. Bir müddet sonra (981-982) KızılErich yaptığı seyahatte buraya YeşilToprak(Grönland)adını verdi.Çünkü onun geldiği zamanda kıyıdaki buzullar erimiş, her yer yeşil yosun ve dikenlerle kaplıydı. Sonraki senelerde de aynı kişi buralara gelerek iki sömürge kurmuştu.On beşinci yüzyıla kadar devam eden bu hâl buradakilerin kendi hâllerine bırakılmasıyla değişti. Daha önce gelenler Eskimolar tarafından ortadan kaldırıldı. Bu durum 1721 yılında misyoner Hans Egeden’in güneybatıya özel olarak yerleşmesiyle Danimarkalıların hâkimiyeti başladı. Bundan sonraki senelerde ticâret gelişti. Ancak 19. yüzyılda ada incelenmeye başlandı. Yirminci asrın başlarında ise bütün kıyıları incelendi. Daha sonra da adanın içerilerine girildi.
1930-1935 yıllarında yapılan tetkiklerde uçaklar da kullanıldı. İkinci Dünyâ Savaşında Amerikalılar batı ve doğu Grönland kıyılarında hava üstlerini, 1945’ten sonra da kutuplar arası bir hava üssü kurarak meteorolojik istasyonlar şebekesini geliştirmişlerdi. 1951 yılında Amerika,Danimarka ile bu adanın müşterek savunması için bir antlaşma imzalamıştı. Deniz aşırı uçuşların teknolojik gelişmelerden sonra artması buranın ehemmiyetini arttırdı.
Fizikî Yapı
Ada kenarlardan başlayarak, iç kısımlarda yüksekliği 3000 m, kalınlığı 2300 m’yi bulan buzullarla kaplıdır. Buzların altındaki kayalık tabakanın orta yerlerinin çukur bir kâse şeklinde olduğu tahmin edilmektedir. Bilhassa batı bölgesinde büyük buzullardan kopan buz dağları, sulara kapılarak güneye doğru inerler. 150 km’lik kıyı şeridinde ise kayalıklar, geniş vâdiler, buzul gölleri, yosunlar yeralır.
Güney ve batı kıyılarında sıcak su akıntısının tesiriyle iklim diğer yerlere nazaran daha yumuşaktır.Kış aylarında güneybatıda sıcaklık asgarî -7, -8 dereceyken, daha kuzeyde -23 dereceye varmaktadır. Devamlı karlı ve çok soğuk olmasından dolayı, adanın büyük bir kısmı buzullarla kaplıdır. Bitki örtüsü güneyden kuzeye doğru seyrekleşir.Çoğu denizden beslenen bu yörelere has 224 kuş türü vardır.
Grönland halkının çok azı saf kan Eskimo olup, çoğu Avrupa’dan gelenlerle karışıp, melez hale gelmişlerdir. Nüfûsun çoğunluğu batı tarafında az, bir kısmı da doğuda kıyı yakınlarında küçük sâbit İskandinav tipi yerleşim yerlerinde oturmaktadırlar.
Halk geçimini, balıkçılık ve avladığı hayvanların kürklerini satarak sağlamaktadır. Balık ihrâcâtı ile büyük gelir temin ederler. 1975 yılında petrol bulundu. Ayrıca uranyum ve diğer mâdenler bulunmuşsa da, işletme güçlüğünden dolayı istifade edilmemektedir.
DEVLETİN ADI |
Guatemala Cumhuriyeti |
BAŞŞEHRİ |
Guatemala City |
NÜFÛSU |
9.442.000 |
YÜZÖLÇÜMÜ |
108.889 km2 |
RESMİ DİLİ |
İspanyolca |
DÎNİ |
Hıristiyan (Katolik), Mayan |
PARA BİRİMİ |
Quetzal |
Orta Amerika’nın ikinci büyük devleti. 13°40’ -17°50’ kuzey enlemleri ile, 88°15’-92°15’ batı boylamları arasında yer alır.Ülke Doğuda Atlas Okyanusu (Honduras Körfezi) ve Honduras Cumhuriyeti, batı ve kuzeyde Meksika, kuzeydoğuda İngiliz Hondurası, güneybatıda Büyük Okyanus ve El Salvador ile çevrilidir.
Târihi
Guatemala, Kristof Kolomb’un Amerika’ya kadar gelip, bunu müteâkip Avrupalıların buralara yerleşmelerinden önce Maya ülkesiydi.Yapılan araştırmaların netîceleri, burada büyük bir Maya medeniyetinin varlığını göstermektedir. Bu medeniyetin dil ve kültür gibi bâzı kalıntıları hâlen yerli Kızılderililer arasında devâm etmektedir.
Amerika’nın keşfinden sonra 1524’te Guatemala’ya gelenİspanyol denizci Pedro de Alvarado tarafından bu ülke İspanyol sömürgeleri arasına katıldı. İspanyolların burada kurdukları ilk şehir olanSantiago, tamâmen İspanyol sömürgesi olan Orta Amerika’nın merkeziydi. Bütün Orta Amerika ülkeleriyle birlikte 1821 yılında bağımsızlığını îlân eden Guatemala, bu zamanda Meksika’ya bağlıydı. Bağımsızlıktan iki sene sonra Meksika’dan ayrılarak kurulan Orta Amerika Eyâletleri Federasyonuna üye oldu. 1829’da Francisco Monozan’ın seçimle başa geçmesinden sonra ülke diktatörlük, iç savaş ve sık sık vukû bulan hükûmet darbelerine sahne oldu. 1838 yılında Orta Amerika Eyâletleri Federasyonu dağıldı. Bundan sonra ülke tam mânâsıyla bağımsız hâle geldi.Aynı sene başa geçenRefaelCarrea da 1865 senesine kadar ülkeyi diktatörlükle yönetti. Daha sonra birbiri ardından gelen hükûmet darbeleri netîcesinde, ülke yönetimini ele geçirenler dâimâ diktatörlük rejimi ihdas etmişlerdir. 1966’da kabûl edilen anayasa ile parlamenter rejime geçiş te’min edildi. Bu anayasaya göre parlamento halk tarafından seçilen bir kongre ve tâyinle tesbit edilen bir konseyden müteşekkil idi. Ne var ki bu durum pek fazla sürmeden dağıldı. Tekrar diktatörlük rejimine dönüldü. 3 Kasım 1985’te yapılan milletvekili seçimlerinde Hıristiyan Demokrat Parti çoğunluğu ele geçirdi. 8 Aralık 1985’te askerî idâre sona erdi. 14.1.1986’da yeni anayasa yürürlüğe girdi.
Bağımsızlığını kazanmasından beri ağır ekonomik ve siyâsî problemlere ve sık askerî darbelere sahne olan Guatemala’da 1988 ve 1989’da iki darbe girişimi daha oldu. İç karışıklıkların büyük bir hızla devam ettiği Guatemala’da 1991 Ocak ayında yapılan başkanlık seçimlerini Eylem ve Dayanışma Hareketinin adayı Jerge Serrano Elias kazandı. Yeni hükümet Guatemala Millî Devrimci Birliği ile Meksika’da barış görüşmelerini yaptı. Bâzı konularda anlaşma sağlandı ise de gerillalar eylemlerine devam ettiler.
Siyâsî olaylar ülkenin ekonomik durumunu da büyük ölçüde etkiledi. Günümüzde siyâsî cinâyetler ve insan haklarını ihlâller devam etmektedir (1993).
Fizikî Yapı
108.889 km2 olan ülke toprakları, fizikî yapı îtibâriyle dört farklı bölgeye ayrılır. Batıda BüyükOkyanus kıyılarında, ortalama genişliği 60 km olan alçak, ovalık bir bölge bulunmaktadır. Bu ovalık kıyı şeridinin doğusunda Meksika’nın Sierra Madre de Chippas Sıradağlarının devâmı olanSierra Madre volkanik dağ sırası yer alır.Ortalama 4000 m yüksekliğe sâhip bu yanardağ dizisinin en önemli dağları; Tacana Tajumulco (4211 m, en yüksek dağ), Fuego (3918 m), Santa Maria Quezaltennango (3768 m) ve Agua (3757m)dır. Bu volkanik sıradağlar, kuzey-güney istikâmetinde, BüyükOkyanus kıyılarına paralel olarak uzanır. Bu dağ sırasının kuzeyinden ayrılarak güneydoğu istikâmetinde uzanan iki sıradağ, Sierra Madre dağ sırasının doğusunda AtlasOkyanusu kıyılarına kadar uzanan yüksek yayla bölgesiyle birleşerek Honduras Körfezi kıyılarına batıya nisbeten daha dik yamaçlarla ulaşır.Ülkenin kuzeyinde Peten adı verilen geniş ovalık bölge yer alır.
Sierra Madre yanardağ sırasının batı kısımlarından doğarakBüyükOkyanusa dökülen pekçok ırmak bulunur.Ancak bu ırmaklar pek önemli değildir.Ülkenin önemli ırmakları olan Usumarinta, Motagua ve Polochic nehirleri,SierraMadre Dağlarından doğarakAtlas Okyanusuna dökülürler. Bu nehirlerden Usumarinta, Guatemala ile Meksika sınırının önemli bir bölümünü kat ettikten sonra, Meksika topraklarına geçerek, Atlas Okyanusuna dökülür. Motagua ve Polochic nehirleri ise, ülkenin doğu sâhillerinden Honduras Körfezine dökülürler. Ülke topraklarındaki nehirlerden en uzunu 400 km ile Motagua’dır. Büyük Okyanusa dökülen nehirler ülkenin batı kıyılarında pekçok deniz kulaklarının meydana gelmesine sebeb olmuştur.
Volkanik dağların sıradağlar teşkil ettiği Guatemala’da, pekçok krater gölü mevcuttur. Bu göller arasında üç tânesi kayda değer büyüklüktedir. Bunlar; Peten Ovasının ortasındaki Peten Gölü ile Sierra Madre yanardağ silsilesi üzerindeki Atitlan ve Honduras Körfezi sâhil kesimindeki İzabal Gölleridir.
İklim ve Bitki Örtüsü
Ekvatora olan yakınlığı sebebiyle, sıcak ve nemli bir iklime sâhiptir.Yıllık sıcaklık ortalamaları, yüksekliklere göre farklılık göstermekte olup, aylara dağılışı aynı seviyededir. Batı bölgelerinde ve diğer alçak bölgelerde senelik sıcaklık ortalaması 25-30°C arasında bulunmaktadır.Ülkenin 1500 metreye kadar yüksekliğe sâhip olan bölgelerde 20°C olan senelik sıcaklık ortalaması, 1500 m’den daha yüksek olan bölgelerde ise, 10°C’ye kadar düşer.
Guatemala yağışları bol olan bir ülkedir.Yağışların en bol olduğu bölge Atlas Okyanusu kıyılarıdır.Her zaman yağmur şeklinde olan yağışın senelik ortalama miktarı 5000 mm civârındadır.Ülkenin orta bölgesindeki dağlık bölge; sıcaklığı daha düşük, yağış miktarının az olduğu bölgedir. Bunun yanısıra yerleşim ve tarım için en müsâit yöreler bu bölgelerdir. Serin bir iklime sâhip olan bölgeler ise ikâmet bakımından îtibar edilmeyen kısımlardır.Ülkede sonbahar mevsiminde tayfun ve fırtınalar görülür.
Tabiî Kaynakları
Ülke topraklarının yarısı ormanlarla kaplıdır. Doğu ve kuzeyde PetenOvasında tropik ormanlar yer alır. BüyükOkyanus kıyılarında bulunan yaprak döken ağaçlar ve savanlar dağlık bölgelerde yerlerini çam ve meşe gibi yaprak dökmeyen ağaçlara bırakır. 3000 m’nin yukarısındaki bölgeler ise tamâmen otluklarla kaplıdır.Tropik ormanlarda yetişen beyaz orkide, Guatemala’nın millî çiçeği olmuştur.Ülke yüzölçümünün yarısını kaplayan ormanlarda pekçok tropik kuş türlerinin yanında, maymun, domuz,jaguar, geyik ve tapır gibi tropik orman hayvanları yaşamaktadır.Ülkedeki mevcut yeraltı zenginliklerinden çinko, kurşun, nikel, kükürt ve krom vardır.
Nüfus ve Sosyal Hayat
Guatemala, nüfus artış hızı yüksek olan bir ülkedir. 9.442.000 civârında olan ülke nüfûsunun yarısını ülkenin yerli halkı olan Kızılderililer teşkil eder. Diğer yarısı ise çoğunluğuna göre, melezler, zenci ve beyazlardan meydana gelir. Mayaların soyundan gelen Kızılderililer, atalarının dil ve kültürünü hâlen muhâfaza etmektedirler.
Din olarak Katolikliği kabul etmelerine rağmen, atalarının dinlerini de tam mânâsıyla bırakmadıklarından, inanç olarak karışık bir yapıya sâhiptirler. Ülkenin hem en kalabılık, hem de en fakir etnik grubudurlar.Melezler, zenciler ve beyazların meydana getirdikleri etnik gruplar umûmiyetle İspanyol kültürünün tesirinde olmalarına rağmen, kendi aralarında bir takım farklılıklar gösterirler.Kızılderili olmayanlara ülkede “Ladinos” adı verilir.Nüfusun 1/8 i başşehri olan Guatemala City’de yaşamaktadır.Resmî dil İspanyolca olup, eğitim ve öğretim ücretsiz olmasına rağmen, okuma yazma bilenlerin toplam nüfusa oranı % 55’tir. Başşehri olan Guatemala City, ülkenin en büyük şehridir.
Siyâsî Hayat
Başkanlık sistemine dayalı bir cumhuriyet idâresine sâhip olan ülkede, bu başkanlık sistemi, her seferinde diktatörlük şeklinde kendisini göstermektedir.Yönetim olarak ülke 22 eyâlete bölünmüştür. Bu 22 eyâlet merkez, doğu, batı, kuzey ve güney olmak üzere beş bölgede toplanır. Halk tarafından dört yıl için seçilen kongre, ülkenin yasama meclisidir. Buna rağmen ülkede eksik olmayan hükûmet darbeleri, 1966 anayasasının işleyişini ortadan kaldırmıştır. 14.1.1986’da yeni anayasa yürürlüğe girdi ve askerî cunta yönetimi sona ererek demokrasiye geçildi.Yeni anayasaya göre yasama yetkisi beş yılda bir seçilen 100 üyeli millî kongreye verildi.
Ekonomi
Ekonominin temeli zirâat ve ormancılığa dayanmaktadır.Ülkedeki yanardağların püskürttüğü lavların kapladığı arâzi oldukça verimlidir.Halkın ekseriyetinin uğraştığı zirâatte yetiştirilen ürünlerden kahve, pirinç, pamuk, muz, şekerkamışı, buğday, kakao, fasulye ve tütün en önemlileridir. Ormanlardan sert kereste, kauçuk ve sakız elde edilir. Hayvancılık BüyükOkyanus kıyılarında büyükbaş, dağlık bölgelerde ise küçük baş hayvancılık şeklinde yapılmaktadır.Genel olarak mâdenlerini teknik yetersizlik sebebiyle gereği gibi değerlendiremeyen ülkede; çinko, kurşun nikel ve kükürt işletilen mâdenlerdendir.Turizm, son senelerde gelişen, ülke ekonomisine büyük katkılarda bulunan bir sektör olmuştur.Guatemala’ya bir yıl içerisinde gelen turist sayısı 500.000’i bulmaktadır.
Gelişmiş bir sanâyisi bulunmayan Guatemala’da, mevcut olan sanâyi yatırımlarında gıdâ ağırlık kazanmıştır.Tekstil, şeker, lastik ve konserve fabrikaları mevcut sanâyii meydana getirir. Dış ticâretini özellikle ABD ve Almanya ile yapar. Dışardan makina, âlet, motorlu taşıtlar ve ilâç ithal eden ülke; kahve, pamuk, muz, şeker, kereste, kauçuk ve sakız ihraç eder. Dünyânın en büyük çiklet üreticisidir. 3000 km’si asfalt olmak üzere toplam 13.000 km karayoluna sâhip olan ülkede, mevcut 1300 km’lik demiryolu Büyük Okyanus kıyılarından Karayip (Honduras Körfezi) sâhillerine kadar uzanır. En büyük limanları, Puerta Barrios ve Champerico’dur. Bir tâne beynelmilel (milletlerarası) havaalanı vardır.
Alm.Kropf (m), Struma (f), Fr. Goitre (m), İng. Goiter, goitre. Tiroit bezinin büyümesi. Genel olarak tiroit bezinin her türlü büyümesine guatr denilmesi adet olmuşsa da, gerçekte guatr denince tiroit bezinin iltihabî olmayan, normal fonksiyonlu (normal miktarda hormon salgılaması) ve habis olmayan büyümeleri kastedilmektedir. Yâni; tiroit bezinin aşırı hormon salgılaması, tiroit kanserleri ve tiroit iltihapları bu târifin dışında kalmıştır. Bu târif, yurdumuzda basit guatr olarak da ifade edilmektedir. Fakat bu basit kelimesi, birçok hekimde ve hastalarda, hastalığın önemi konusunda, yanlış bir intibâ uyandırarak hastalığın küçümsenmesine ve tedâvisinde ihmallere ve gecikmelere yol açmaktadır. Böylece ilâç tedâvisiyle iyileşmesi mümkün olan bir guatr, giderek büyümekte, cerrâhî tedâviyi gerektiren bir hal almakta, bâzı tiroit yumruları kanserleşmekte veya zehirli guatr(hipertiroidi) hâline dönüşmektedir.
Guatr, bir bölge halkında yaygın olarak bulunursa, endemik guatrdan; şayet tek tük vakâlar halinde olursa sporadik guatrdan bahsedilir. Tiroit bezi hastalıkları yurdumuzda sıktır.Genel nüfûsun % 7’si oranında endemik guatr söz konusudur.Memleketimizde en çok Kastamonu çevresinde görülür.
Guatr sebepleri:Tiroit bezinde, tiroit hormonunun yapımı, çeşitli sebeplere bağlı olarak azalırsa beyinde yer alan hipofiz bezinin tiroidi uyarıcı hormonunun salgılanması giderek artar ve bu hormon tiroit bezini büyüterek, neticede guatr meydana gelmiş olur.Guatrın meydana gelmesinde en mühim husus, iyot yetersizliğidir. Fakat bundan başka diğer bir takım sebepler de rol oynamaktadır.Çünkü, guatr bölgelerinde, koruyucu olarak iyot verilmişse de, guatr tamâmen önlenememiştir.Guatr teşekkülüne yol açan maddelere guatrojen maddeler denilmektedir. Kara lahana, turp, şalgam, soya fasulyesi, karnabahar, havuç, soğan, sarmısak gibi sebzeler, tiyourasil, sülfonamid, PAS gibi ilâçlar, aşırı kalsiyum ve flor, vitamin A yetersizliği, gebelik, lohusalık dönemleri, ruhi sıkıntı ve gerginlikler ve tiroit bezinde doğuştan mevcut olan enzim noksanlıkları, guatr sebepleri arasında sayılabilir. Yurdumuzda 4 milyon civârında bulunan endemik guatr vakalarının % 90 kadarını kadınlar teşkil etmektedir.
Endemik guatrın şu tehlikeleri olabilir:Giderek büyüyerek nefes borusuna komşu damar ve sinirler üzerine baskı yapabilirler. Kanserleşme ihtimalleri vardır.İltihaplanabilirler. Tiroit bezi içinde kanama yapabilirler. Zehirli guatr (hipertiroidizm) haline dönüşebilirler veya tiroit hormonu yetersizliği de söz konusu olabilir.
Endemik guatr iki şekilde görülür; diffüz (yaygın) guatr ve nodüler(yumrulu) guatr. Bunlar tek veya çift taraflı, damarlı veya damarsız, sert veya yumuşak , hareketli veya sabit, ağrılı veya ağrısız olabilir. Diffüz guatrda, tiroit bezi oldukça muntazam, elastikî ve düz bir halde hissedilmektedir.
Nodüler guatr oldukça mühimdir.Çünkü bunların kanser olma ihtimalleri, zehirli guatr hâline dönüşme gibi tehlikeleri, diffüz guatrdan çok daha fazladır.Nodüler guatr da ya tek bir nodül (yumru) veya çok sayıda nodül sözkonusudur.
Endemik guatrlı hastaların çoğu belirti vermez.İlk belirtiler boynun genişlemesi veya boyunda bir kitlenin hissedilmesi ile olur. Bu kitle yutkunmakla hareketlidir. Bâzan baskı belirtileri olarak nefes almada zorluk, yutma güçlüğü, ses kısıklığı bulunabilir.
Guatrın varlığı görerek, elleyerek belirlendikten sonra gerekli radyolojik ve kan tetkikleri yol gösterici olabilir.
Bir de dalan guatr (halk arasında iç guatr da denilmektedir) vardır ki bunda, tiroit bezi normal yerinden daha aşağı seviyelere inerek, sternumun (îman tahtası) arkasında bulunur. Bu guatr genişleyerek, nefes borusu üzerine baskı yapar ve böylece belirli pozisyonlarda bu baskı artarak nefes darlığına, boyunda ve yüzde bulunan toplar damarlarda genişlemelere yol açar.
Tedâvi
1. Diffüz guatr:Hastaya ağız yoluyla belirli dozlarda tiroid hormonu verilerek, tiroit bezinin büyümesine sebeb olan durumu gidermek amaçlanır.Tedâvi süresi alınan cevaba göre değişmekte olup, bâzan hayat boyu sürmektedir.
İlâç tedâvisine cevap vermeyen, etraf doku ve organlar üzerine baskı yapan veya büyük hacimlere varan diffüz guatr vakâlarında ameliyat gereklidir.
2. Nodüler guatr: Hem tehlike potansiyellerinin yüksek oluşu ve hem de ilâç tedâvisine pek iyi cevap vermediklerinden bunların tedâvisi, esas îtibâriyle cerrâhîdir.
Bu gâyeyle memleketimizde, iyotlu tuz kullanılmaktadır. Günde 3 gram iyotlu tuz, vücut için gerekli iyodu sağlamaktadır.İyotlu tuz kullanımında en mühim nokta, bu tuzun guatr olanlara verilmemesidir.Çünkü iyotlu tuz, meydana gelmiş olan guatrı tedavi etmez.Ancak henüz guatrı olmayan genç nesillerde guatrın meydana gelmesini önlemede yardımcı olur. Hele, 40 yaşın üzerinde olan ve nodüler guatrı bulunanlara verilirse zehirli guatra yol açabilir.
Divan şâiri ve hattât. Akşehir’de doğdu. Doğum târihi belli değildir. Doğum yeri çeşitli kaynaklarda değişik gösterilirse de, kendisi Kâbenâme isimli eserinde Akşehirli olduğunu bildirmektedir.
İlk tahsîlini Akşehir’de yaptı. İstanbul’a gelerek, devrin yüksek âlimlerinden Ali ve Müslim Çelebi’lerden okudu. Şeyh Hamdullahzâde Mustafa Dede’den sülüs ve nesih hattı öğrendi. “Gubâr” türü yazıda usta oldu. Bu sebeple Gubârî mahlasını aldı. Bâzı medreselerde müderrislik yaptıktan sonra, Kânûnî Sultan Süleymân Hanın Irak Seferine ordu kâtibi olarak katıldı. Tasavvufa olan meyli yüzünden resmî görevinden ayrılarak Emir Buhârî zâviyesi şeyhi Abdüllatîf Efendiye talebe oldu. Şeyh Vefâ zâviyesinde ilim ve tasavvufta yüksek derecelere kavuştu. Şeyh olarak memleketinde görev yaptı. Daha sonra hacca gitti. Mekke’de sürre emîni oldu. 1546 senesine kadar Mekke’de dervişâne bir hayat yaşadı. Dönüşünde, Kütahya’da sancak beyi olan Kânûnî Sultan Süleymân Hanın küçük oğlu Bâyezîd’in hizmetine girdi. Bâyezîd’in oğlu Orhan Çelebi’nin yetişmesinde vazîfelendirildi. Bu tutumu tarîkat şeyhleri tarafından hoş görülmedi. Pâdişâh tarafından Mekke’ye gönderildi. Orada 1566’da vefât etti.
Eserleri: 1) Şebistân-ı Hayâl: İlâhî aşkı terennüm eder. 1561’de başlayıp, 1562’de Mekke’de tamamladı. 2) Kâbenâme:Kânûnî Sultan Süleymân Hana ithâf etmiştir. Pâdişâh’ın Harem-i şerîfe olan hizmetleri, Mekke’deki vakfiyelerinden bahseder.Mesnevî tarzındadır.3) Yûsuf ve Züleyhâ: İkinci Selim Hana ithaf edilmiştir.4) Dîvân-ı Gubârî,Şeyhnâme: Fârisîdir. Firdevsî’ye nazîredir.5) Menâsik-i Hac:Mekke’de yapılan muhtelif binâlarla ilgili bir risâledir.
Alm. Kuckuck, Fr. Coucou, İng. Cuckoo. Familyası: Gugukgiller(Cuculidae). Yaşadığı yerler: Eski ve Yenidünyâ ormanlarında.Özellikleri:Yumurta asalağı olarak şöhret bulmuşlardır.Yabancı kuşların yuvalarına yumurtlarlar. Yenidünyâ türlerinin çoğu yuva yapar ve yavrularına bakarlar. Böcekle beslendiklerinden faydalıdırlar. Çeşitleri:130 kadar türü vardır. Külrengi guguk (Cuculus canorus), altın guguk (Chrysococcyx cupreus), mor guguk (Cehalcites anthorhynchus), büyük benekli guguk (Clamator glandarius), koel guguk (Eudynamys scolopacea) ve tepeli guguk (Coccystes glandarius) iyi bilinen türleridir.
Gugukgiller âilesinden hafif eğri gagalı, uzun ve sivri kanatlı, uzun kuyruklu, iyi uçucu kuşların ortak adı. Serçe iriliğinden, karga büyüklüğüne kadar değişik renkli 130 türü bilinmektedir. Eski ve Yenidünyâ kıtalarında orman veya diğer yerlerde yaşarlar.Göçmen olanları vardır.Hoş ötüşlerinden dolayı “guguk” adını almıştır.
47 türü kuluçka asalağı olup, yumurtalarını yabancı kuşların yuvalarına bırakır. Dişi guguk gözüne kestirdiği kuşun yuvasını gözler. Kuşun kısa bir ayrılışında yuvaya konarak yumurtalardan birini yiyerek yerine kendi yumurtasını yumurtlar. Guguk yavrusu 12 gün sonra genellikle üvey kardeşlerinden önce doğar. İlk dört gün gözleri daha açılmamış olmasına rağmen, akrobatik hareketlerle üvey kardeşlerini tek tek yuvadan atar. Üç hafta sonra üvey annesinden daha iri olur.Altı hafta beslendikten sonra, genellikle yuvayı da dağıtarak eş aramaya çıkar. Göçmen olanları içgüdü ile yüzlerce kilometrelik yolu katederek erginlerin yanına ulaşır. (Bu içgüdü bir tesâdüf değildir.Yaratanın ona verdiği bir duygudur.Tesâdüfen bu hareketlerin olması mümkün değildir.)Her kuş türü guguğun yumurtasını kabul etmez. Yumurtayı yuvadan atan, örten veya yuvayı terk edenleri vardır. Tavus guguğu yumurtasını saksağan, ala ve sis kargasının yuvasına, Hindistan’da yaşayan koel, yumurtasını kendi gibi siyah bir karganın yuvasına bırakır.Altın guguk, çoğunlukla ispinoz yuvalarını tercih eder.
Bütün gugukkuşları kuluçka asalağı değildir.Asalak olanlar çoğunlukla Eskidünyâ’da yaşarlar. Gugukkuşu, iri vücutlu olmasına rağmen, yumurtası küçüktür. Gerektiğinde guguk onu boğazında da taşıyabilir.Yumurtasının rengi ve büyüklüğü, yuva sâhibi kuşunki gibidir. Ev sâhibi kuş, çoğu zaman bunu kendi yumurtası sanır.Guguk, zaman zaman yuvayı kontrol eder. Eğer yuva sâhibi kuş, bir yırtıcı kuş tarafından avlanırsa veya şiddetli bir fırtına ile yuvası bozulursa, yumurtasını hemen oradan alarak başka bir yuvaya bırakır.
Yenidünyâ’da yaşayanların çoğu yuva yapar ve yavrularına bakarlar. Renkleri yaşadığı ortama uygun olduğundan kendilerini iyi gizlerlerse de, bıktırıcı seslerinden yerlerini belli ederler.Çoğu kahverenkli olup, beyazımtrak göğüsleri çizgilidir.Atmacaya benzer olanları da vardır.Ayakları kısa olduğundan, kondukları yerde tünüyormuş hissini uyandırırlar. Tırmanıcı ve döner parmaklı ayaklarının iki parmağı önde, ikisi geridedir. Çoğu böcek ve tırtılla beslendiğinden, faydalı sayılırlar.Yerde yaşayan iri türleri ise kertenkele, yılan, kuş ve küçük kemiricilerle beslenirler. Guguklu saatlerde, sesleri taklit edilmektedir.
Alm. Golfstrom (m), Fr. Gulf-Stream (m), İng. Gulfstream.Kuzey Atlas Okyanusunun sıcak su akıntısı. Çeşitli kaynaklı su kütlelerinden meydana gelen Gulf Stream, gerçek bir akıntılar sistemidir.Gulf Stream ekvatorun kuzeyinde doğudan batıya doğru uzanan bir akıntı olarak; Büyük Antiller boyunca devam eden kuzey ekvator akıntısı ise, GüneyAmerika’nın kuzey sâhillerini sıyırarak,Yukatan Boğazı üzerinden Meksika Körfezine doğru akar.Güney Ekvator Akıntısının oldukça kuvvetli bir kolu bu bölgeye kadar ulaşarak körfezde su hızının artmasına sebeb olur. Florida’nın doğu yönündeki akıntının hızı saniyede iki metreye kadar varabilmektedir.
Hatteras Burnu açıklarında halk arasında “okyanus içindeki nehir” olarak tanınan körfez akıntısı ilgi çekici “menderesler” çizer ve kuzey doğuya doğru yönelir.Gittikçe daha da genişleyen Gulf Stream burada ikiye ayrılır. Bâzı deniz bilimcilerinin açıkladığı gibi, Kuzey Atlas Okyanusu sapmasını meydana getirir. Bu bölgede özelliğini nisbeten kaybeden Gulf Stream’ın ılık suları Norveç sâhillerini ve Kola Yarımadasını etkisi altına alır.Güneye doğru büyük bir dönme hareketi içinde olan Gulf Stream,Kanarya Adaları yakınında hemen hemen bağımsız yeni bir akıntı meydana getirerek devreyi kapamaktadır.
Yapılan araştırmalar Gulf Stream’ın ihtiyacı olduğu enerjiyi atmosfer ve rüzgârların hareketi sayesinde güneş ışınlarından sağladığını ortaya koymuştur.Akıntının en önemli sayılan mekanizmalarının sürekli ve kuvvetli olarak esen alize rüzgârları olduğu bilinen bir gerçektir. Bu rüzgârlar ekvator kuşağındaki su kütlelerini etkileyerek harekete geçirir. Büyük dalgaları Amerika’nın doğu sahillerine doğru sürükler. Batıdan esen rüzgârlar ise Gulf Stream’ın yönünü kuzeye, Avrupa kıyılarına doğru çevirir.Kanarya Adaları sâhillerinde akıntı suları, Kuzey Ekvator Akıntısının doğmasına sebeb olur.Gulf Stream akıntılarının bir kısmı Narvik üzerinden Nurmansk’a kadar Kuzey AtlasOkyanusunda ısının artmasında önemli faktör olarak İskandinav limanlarını kışın buz tutmaktan az da olsa kurtarır.Ancak akıntının bu kolu açıkta kalır. Bu açığı ise güney ekvatordan akıntının kuzeye dönen kolu kapar ve böylelikle kuzey ile güney küre arasında bir bağlantı kurulabilir.
Amerika’nın doğu sâhillerinde Gulf Stream’ın genişliği yaklaşık 50 km’yi bulurken, derinliği ise 1000 m’ye kadar ulaşabilir. Bu akıntı ile sâniyede 55 milyon m3 lük bir su kütlesinin kuzeye doğru aktığı tesbit edilmiştir. Bu rakam kıtalardan okyanuslara akan bütün akarsuların akıntı hızlarının yaklaşık 65 katı olduğunu gösterir.Mississippi Nehrinin 1000 katıdır. Bu güçlü su akıntısı tropikal bölgelerden doğduğu için, bu bölgenin özelliği olan sıcak havayı pek tabiî beraberinde götürür. Gulf Stream, Norveç ve İzlanda sâhillerinde kendini sâdece su sıcaklığı ile belli eder.Gulf Stream akıntısını sınırlayan alçak basınç cepheleri sebebiyle Avrupa’da o yıl hüküm sürecek kış ikliminde önemli derecede değişikliklere yol açar.
Gulf Stream akıntıları gemicilere çok faydalı olmaktadır.Kış aylarında su üzerinde yüzen buz parçaları onun sâyesinde kuzeye doğru sürüklenmekte ve buzulların gemilere ulaşmasını önlemektedir. Bu arada kuzeyden gelen soğuk Labrador Akıntısı,Gulf Stream üzerinde etkili olur. Bu soğuk su akıntısı güneye doğru inerken belli bir noktada Gulf Stream’la karşılaşır. Bu bölgede su yüzeyindeki sıcaklık farkı 10° C ile 15° C arasında değişir. “Soğuk Su” duvarı olarak bilinen bu bölge sıcak ve soğuk suyu sınırlayan cephedir.Oldukça yoğun sisli olan bu alanda ılık ve soğuk suların birbirleriyle teması planktonların bu bölgede çoğalmasına sebeb olur.Planktonların çoğalması büyük balıkları bu bölgeye doğru çeker.
Gulf Stream akıntısına kapılan bir araç hiç enerjiye ihtiyaç duymadan yüzlerce, binlerce kilometre gidebilir. Gulf Stream üzerinde yapılan araştırmalar birçok soruya cevap verememiştir. Bugün herkes tarafından bilinen gerçek olarak, bu güçlü su kütlelerinin büyük bir hızla ve güneş enerjisinin yardımıyla Kuzey AtlasOkyanusunda hissedilir bir şekilde etkisini sürdürmekte olduğudur.