GÖZLEM
Alm. Beabochtung, Fr. Observation, İng. Observation.Araştırmada veri ve bilgi toplama metodlarından biri.Öteki bilgi toplama metodları anket ve deneydir. Diğer metodlarla birlikte de kullanılabilen ve anket metoduna nazaran daha objektif olabilen gözlem metodunda araştırma konusu olan kişiler, birimler, nesneler ve olaylar hakkındaki bilgiler, hiçbir müdâhalede bulunmadan, sâdece gözlem yapmak sûretiyle toplanır.
Gözlem metodunda gözlemler gözlemci kişiler tarafından yapılabilir veya araştırılan konuyla ilgili bilgilerin alınmasında ve kaydedilmesinde yardımcı araçlardan faydalanılabilir.
Gözlemci vâsıtasıyla yapılan gözlemler iki şekilde yürütülebilir. Davranışları, özellikleri, durumları gözlenen kimseler gözlendiklerinin farkında değiller ise, buna “kapalı gözlem” (gizli gözlem) denir. Böylece gözlenen kişilerin sun’î davranışlara yönelmeleri önlenmiş olur. “Açık gözlem” denilen gözlem türünde ise, gözlenen kimseler gözlemcinin varlığından haberdâr oldukları için bu tür gözlemler araştırmanın geçerliliğini bozmayacak bir yapıda düzenlenmelidir.
Gözlem metodunun başarılı bir şekilde uygulanabilmesi için, gözleme konu olacak hususların kesin ve açık şekilde belirlenmesi (kimlerin ve nelerinin, hangi özelliklerinin gözlenip kaydedileceğinin tesbiti), gözlem yoluyla elde edilecek bilgilerin kaydedilmesine yarayacak gözlem formlarının kayıtların kolayca ve hatâsız yapılmasına imkân verecek şekilde açık ve basit olması, gözlemciyi uğraştırmaması, gözlemcilerin sâdece gözlem ve kayıt işlemi ile yetinmesi, yorum ve değerlendirme yapmaması, gözlem öncesi gözlemcilerin eğitilmeleri ve kendilerine deneme gözlemler yaptırılması lazımdır.
Alm. Brille (f), Fr. Lunette (f), İng. Spectacles, eyeglasses, glasses. Gözleri iyi görmeyenlerin baktıkları şeyleri daha iyi görmelerine yardım eden veya gözleri korumaya yarayan çerçeveye yerleştirilmiş cam.
Gözlüğün târihi çok eskidir.Marko Polo 1270 yılında Çin’de ihtiyar kişilerin yakını görmek için gözlük kullandıklarını yazmıştır.Avrupa’da Bacon, yaşlı kimseler için gözlük kullanmanın lüzûmundan bahsetmiştir.İlk ilkel gözlükler, sapsız olup burun üzerine oturtulur, iple bağlanır veya elle tutulurdu. Önceleri bilginler tarafından kullanılırken. On yedinci yüzyıldan sonra yaygınlaşmıştır. 1784’te Benjamin Franklin iki odaklı (bifokal) camları keşfetti ve bundan sonra gözlük cam ve çerçevelerinde çeşitli ilerlemeler birbirini tâkip etti. Prizmaları 1611’de Kepler yapmıştır; astigmat camlar ise 1827’de yapılmıştır.
Genel olarak gözlükler beş grupta toplanır:
1. Dereceli gözlükler: Kırma kusuru olanlar tarafından kullanılırlar.Hipermetropi, miyopi, astigmatizma gibi kırma kusurları ile yaşlılık hipermetropisi veya presbiyopili hastaların mutlaka gözlük kullanmaları gerekir. Böyle kırma kusuru olanlarda, kirpik diplerinde kızarma, gözlerde kızarma, görmede bulanıklık, göz kapaklarını kısarak bakmak, okuma esnâsında yorgunluk ve bıkkınlık, göz ve baş ağrıları belli başlı şikâyetler arasındadır.
2. Zararlı ışıklara karşı koruyucu gözlükler: Zararlı ışınları absorbe eden (emen) veya yansıtan özel olarak îmâl edilen çeşitli renklerde camlardan yapılırlar. Yükseklerde, karda ve deniz kenarında güneş ışınları içindeki ultraviyole ışınlar, gözde keratit meydana getirir. Elektrik kaynağı yapılırken çevreye bol miktarda ultraviyole ışın neşredilir.Yine güneş ışınlarında bulunan enfraruj ışınları, güneşe direkt olarak uzun süre bakıldığında maküla yanıklarına sebeb olabilir.Röntgen cihazlarının meydana getirdikleri X ışınları da göz için zararlıdır.
3. Mekanik koruyucu gözlükler: Mekanik irritan maddelerden korunmak için sanâyide ve günlük hayatta yaygın olarak kullanılmaktadırlar.
4. Kimya, fizik ve ilâç endüstri laboratuvarlarında çalışan personel için koruyucu gözlükler mevcuttur. Bu gibi yerlerde gözü irritan maddelerden korumak, bir ihmal veya kaza sonucu meydana gelecek ağır ve üzücü yanıklardan ve hasarlardan korunmak demektir. Yapılacak iş ve korunulacak maddeye göre özel ve değişik gözlükler mevcuttur.
5. Renkli gözlükler: İsokolor gözlükler, üst kısımları renkli alt kısımları renksiz gözlüklerdir.Gece otomobil kullananlar, karşıdan gelen otoların farlarından korunmak için kullanırlar.Colormatik gözlükler, ışıkta renkleri koyulaşan, karanlıkta açılan gözlüklerdir.Işıktan rahatsız olanlar için yapılmıştır. Ayrıca son gelişmelerden biri de ışık yansımalarını yok eden (eintspagelt) kaplamalı gözlük camlarıyle yüksek numaralı, kişilerde camın hafif olması için organic ve titol camlar da yeni teknolojik gelişmeler arasındadır.
Normalde renkli gözlüğe kimsenin ihtiyacı yoktur.Renkli gözlük ya kişiliği gizlemek veya belirtmek için kullanılmaktadır. İngiltere’de her kişiye yılda iki, ABD’de ise bir gözlük düşmektedir. Özellikle bayanlar tarafından kullanılan renkli gözlüklerin şekilleri, renkleri ve çerçeveleri moda ile her yıl değiştirilmektedir.
Alm.graphiche Darstellung (f) Diagramm (n), Fr. Graphique (m), diagramme (m), İng. Graph diagram.Herhangi bir fonksiyonel hareketin şekille ifâdesi. Eğer bir değişken bir diğerine fonksiyonel olarak bağlı ise, bu münâsebet geometrik olarak grafikle gösterilebilir. Bu, günlük sıcaklık artışları, bakterilerin üremesi, Türkiye’nin aylık ihrâcâtı, yıllık para arzı olabilir.
Grafik Çeşitleri
Aritmetik grafik:Absis ve ordinat eksenleri (birbirine dik iki çizgi) çizilerek bu eksenlerde hakikî büyüklerle orantılı uzunluklar işâretlenir. Eldeki bilgiler bu işâretlerin karşılığında tesbit edilir ve bu noktalar birleştirilir. Bilim adamları, istatistikleri daha hassas ve kesin temayülleri daha iyi bir şekilde belirttiği için, aritmetik grafiği bu hususlarda tercih ederler. Ayrıca bu grafikten kolayca ek bilgiler de elde edilir.Aritmetik grafik aynı zamanda her çeşit iş sâhasında ve sanâyide üretim, satış ve stok değerlerinin belirtilmesi için kullanılır.
Sütunlu grafik: Grafiği çizilen büyüklerle orantılı uzunlukta dikey veya yatay çubuklar kullanılır. Meselâ; birçok ülkenin petrol üretimini sütunlu grafikle göstermek istersek, her ülke için bir sütun tesbit edilir. Bu sütunların yükseklikleri ise üretim miktârı ile orantılı olarak çizilir.
Resimli grafik: Büyüklükler ilgili sembollerle ifâde edilir. Meselâ; portakal satışlarının belirtildiği bir grafikte küçük portakal şekilleri çizilip, her biri yüz sandık portakal olarak kabul edilebilir.Resimli grafiklerde, yukardaki örnekte olduğu gibi, grafiği çizilen büyüklüğün sembolik bir şekli, o büyüklüğün mikdârı olarak kabul edilir.
Dâire grafik: Tam veya yarım dâire, farklı dilimlere bölünerek, grafiği çizilerek, büyüklük orantılı şekilde, ayrılan dilimlerle gösterilir. Dâiresel grafikte çizilen büyüklüklerin toplamı tam veya yarı dâire alanını, dilimler ise alanları ile orantılı olarak toplamı meydana getiren büyüklükleri gösterir.
Matematik grafik:Matematikte en çok rastlanan grafik şekli y= f (x) şeklindeki fonksiyonun târifli olduğu bölgede x ve y eksen takımında bir eğri hâlinde gösterilmelidir.
Burada x’e bağımsız ve y’ye bağımlı değişken denir.Grafik çizilince fonksiyonun nasıl değiştiği kolayca gözlenebilir. Bir fonksiyonun karekteristik değerleri olarak; sıfır noktaları f(x)=0, kutup noktaları 1/f(x)=0, maksimum ve minimum noktaları birinci türev, dönüm noktaları ikinci türev yardımıyla bulunur. Ayrıca f(x) = g(x) gibi bir denklemin çözümü de grafikle yapılabilir. y=f(x) ve y=g(x) fonksiyonları aynı eksen takımına çizildikten sonra, ortak kesişme noktaları çözümü verir. Fonksiyonların gösterilmesi genellikle dik karteziyen koordinat takımında yapılır. Bu; birbirine dik, biri yatay, diğeri düşey iki eksenden ibârettir. Eksenler eşit parçalara bölünmüştür.Ancak bâzı durumlarda eksenlerden sâdece biri veya her ikisi logaritmik olarak taksimatlandırılmış olur. Böylece eğrisel bağıntı, doğrusal bir grafikle ifâde edilebilir. Bu gibi durumlarda eşitlik ve değer bulma basitleşir.Ayrıca fonksiyonun küçük değerler için değişimi yanında çok büyük değerler için davranışı da görülebilir. Diğer değişik bir tasvir (gösterilme) şekli de kutupsal koordinat sistemi kullanarak elde edilir. Bu sistemde bir başlangıç noktası ve bu noktadan başlayıp yatay olarak sağa giden bir yarı doğru vardır.Herhangi bir noktanın tesbiti için, o noktanın başlangıcı olan mesâfesi ve noktayı başlangıca birleştiren doğrunun yatay doğru ile yaptığı açı esas alınır.
Bütün bu koordinat takımları iki boyutludur. Dik karteziyen sistemine bir ekseni eklenerek üç boyutlu sistem elde edilebilir.Kutuplu koordinat sisteminin iki üç boyutlu genelleştirilmesi mevcuttur. Bunlara silindirik ve küresel koordinat sistemleri denir.
Alm.Graphik (f), Fr.Arts graphigues (m.pl.), İng.Graphic arts.Baskı, çizgi ve çoğaltma tekniklerinden faydalanarak belirli bir konuyu göze hitâb edecek tarzda yaymak amacını güden sanat. Şişenin biçimi, etiketi, gazete ilânının düzenlenişi, duvar afişleri, ilâç kutusunun mizanpajı, bayram tebriki gibi şekillendirmeler, grafik çalışmalar içine girer.
Grafik sanatının târihi, mîlâttan önceki medeniyetlere kadar uzanır. Mısır hiyeroglifleri, Yunan vazo resimleri,Roma mezar kitâbeleri, Bizans süslemeleri, ortaçağ minyatürleri grafik sanatın kavramı içinde mütâlaa edilebilir.Ancak grafik sanatı, matbaanın bulunuşundan sonra, grafik işaretlerinin dünyâca kabul edilen kalıplara kavuşmasından sonra modern bir mânâ kazanmıştır.
Yirminci asrın şartları içinde sanâyici malını satmak, sanatçı eserlerini tanıtmak, fikir adamı düşüncelerini yaymak ihtiyacını duymuştur.Grafik sanatı tamâmen değişik alanlardaki bu kişilerin başta gelen yardımcısı olmuştur.
Çizgi, renk, fotoğraf ve her türlü araçlardan faydalanmak, çeşitli objektiflerin özelliklerini kullanmak, fotoğraf deformasyonları elde etmek, kübizmden etkilenen çalışmalar, klasik bir resmin ve gravürün detayıyla meydana getirilen kompozisyonlar, grafik sanatının târih öncesinden günümüze kadar kullanılan, bütün tekniklere sâhip çıkarak, tam mânâsıyla 20. asrın sanat dalı olduğunu gösterir.
On dokuzuncu asrın sonunda, Lautrec,Bannard,Degas, 20. asrın başında Picasso, Lhote, Leger,Clavc gibi ressamların çalışmalarıyle grafik sanatının modern mânâda temelleri atıldı. Daha sonra Hans Hilmann,Savingnac Celestino Piatti,RolandSearle, Hans Falk,Crosby-Fletcher-Forbes gibi sanatçıların sâdece grafik sanatta meşhur olmaları, bu sanat kolunu hakîkî hüviyetine kavuşturmuştur.
Türkiyede grafik sanatlar eski ve köklü bir an’aneye sâhiptir.Taşıdığı fonksiyon ve her düzeydeki insanı tesir altına alma gücü bakımından Karagöz, grafik sanatların amacını modern mânâda ihtivâ etmektedir.Aynı şekilde Türkler,İslâmiyeti kabulle birlikte Arap harflerini de kullanmaya başlamışlar ve bu yazının özelliklerinden faydalanarak “hat sanatı” denilen yazıyla şekillendirmenin en güzel örneklerini ortaya koymuşlardır.Osmanlı Türklerinde ileri bir seviyeye ulaşan duvar ve kitap süslemeleri, özellikleri bakımından grafik sanatların bir başlangıcı kabul edilmiştir.
Modern mânâda Türkiye’de grafik sanatların başlangıcı 1930 senelerine rastlar. Kenan Temizan ve İ.Hulusi Görey devrin zevki içinde eserler meydana getirmişlerdir.
Alm.Graphit m, Fr. Graphite (m), İng. Graphite.Karbon elementinin hekzagonal kristal yapıya sâhip allotropu. Karbonun diğer allotropu olan elmasın tersine,yumuşak, yağlı, koyu gri ile siyah arası parlak bir rengi ve pul pul bir görünüşü vardır.
Grafitin X ışını ile analizleri, içindeki karbon atomlarının paralel düzlemler içinde hekzagonal biçimde dizildiklerini göstermiştir.Grafitte karbon atomlarının meydana getirdikleri düzlem içerisinde bağlar kuvvetlidir. Düzlemler arasında ise bağlar zayıftır. Bunun sonucu olarak kaygan ve pul pul bir davranışı görülür.Grafit tabakaları içinde C-C bağ uzunluğu, 0,134 nm (0,134x109m) kadardır. Bu da antrasendekinin aynı olmaktadır.Grafit yapısında, aromatik hidrokarbonlarda olduğu gibi, iki tip elektron vardır. G (sigma) elektronları ikişer ikişer lokalize (sp2) çift bağlar meydana getirirler. (pi) elektronları ise C6 halkalarından meydana gelen düzlemler arasında serbestçe hareket ederler. Bunun bir sonucu olarak grafit elektriği iletir.
Grafit bir cismin kullanma alanının özelliklerine nasıl bağlı olduğuna güzel bir misaldir. Düzgün grafit kristalleri birbirleri üzerinde kolayca kayabildikleri için, tek başına veya bir sıvı içinde süspansiyon hâlinde çok uygun bir lübrikant (yağlayıcı) olarak kullanılır. Gres veya yağın tersine saf grafit yapışkan değildir. Bu sebeple toz, kum ve kir tutmaz. Korozyona yol açmaz. Bisikletler ve kilitler için ideal yağlayıcıdır.
Grafit katmanları sürüldükleri yüzeyden silinebilirler. Bu münâsebetle değişik oranlarda kil ile karıştırılarak çeşitli sertlikte “kurşun” kalem yapımında kullanılır.
Grafitin erime sıcaklığı 3527°C olduğundan, ateşe dayanıklı refrakter malzeme yapımında kullanılır.Kırılganlığını azaltmak için içerisine kil ve diğer silikatler bağlayıcı olarak katılır.Çok yüksek sıcaklıklarda kullanılan potalar bu malzemeden yapılır. Elektriği iletmesinden ve yüksek sıcaklığa dayanıklılığından istifade edilerek elektrik fırınlarında elektrot olarak kullanılır.
Edward Acheson, tabiatta bulunandan daha kaliteli grafitin, granüle antrasit kömürüne, az miktarda kum veya demir oksit katılarak hazırlanan karışımın, direnç tipi bir elektrik fırınında ısıtılması yoluyla elde edilebildiğini buldu. Grafit fırını yüklenirken, elektrotların seviyesine kadar kömür doldurulur.Sonra orta çekirdek olarak iki elektrot arasına iyi sıkıştırılmış bir kok tabakası yerleştirilir. Bunun üzerine bir miktar daha kömür, en üste ise kum ve karbon konulur. Elektrik akımı verilince, yüksek direnç sebebiyle sıcaklık yükselir.Kömürün büyük bir bölümü 24 ilâ 30 saat içinde grafite dönüşür.
Yukarıda anlatılan şekildeki bir fırında ortadaki kok tabakasını çevreleyen kısma yüzde 56 silis kumu, yüzde 35 kok, yüzde 7 ahşap talaşı ve yüzde 2 tuz konulursa aşındırıcı olarak kullanılan silisyum karbür (SiC) elde edilir. Burada kok ve silis kumu arasında yüksek sıcaklıkta şu reaksiyon vuku bulur:
SiO2 + 3C Æ SiC + 2CO
Ahşap talaşı, karışımın gözenekli olmasını ve karbon monoksidin kolayca kaçmasını sağlar.Tuz, gayrisafiyetin bir bölümüyle reaksiyona girerek kolayca buharlaşabilen klorürleri meydana getirir. Acheson, bu yoldan elde edilen aşındırıcı tozun, karbon ve korundum (korendon) bileşiminde olduğunu zannettiği için, karborundum adını vermiştir. Elektrik fırınlarında elde edilen diğer ürünler: Asetilen gazı elde edilmesinde kullanılan kalsiyum karbür, karbon tetraklörür ve yüksek alaşımlı çeliklerdir.
Alm.Graphologie (f), Fr. Graphologie (f), İng.Graphology.Elyazısını inceleyen bir bilim dalı.Psikologların ortaya attığı bu teoriye göre, diğer davranış şekilleri gibi, elyazısı da insanın şahsiyeti hakkında bilgi vermektedir. Bu teori her şahsın belirli bir şahsiyet ve davranışlarında devamlılık göstereceğini kabul etmektedir.
Elyazısının yaşlanma ile değiştiği doğrudur.Hastalık, ruhî gerginlik gibi hallerde de elyazısı değişmektedir. Fakat şahsiyet üzerine ilmî bir çalışmanın yalnız bu teori üzerine kurulması mümkün değildir.
Psikoloji ilmi içinde elyazısı ile karekterleri belirleme ve ölçme metodları henüz geliştirilmemiştir.Yine de elyazısı sitiliyle şahsiyet arasındaki alâkayı gösteren tecrübî sonuçlar mevcuttur. Bu bakımdan grafoloji, davranış ilminde son zamanlarda önemli bir yer tutmaya başlamıştır.Yalnız yukarıda anlatılanlar forensik grafoloji için geçerli değildir. Forensik grafoloji, bir imzânın asıl mı, kopya mı olduğunu veya iki ayrı belgenin aynı şahıs tarafından yazılıp yazılmadığı gibi konuları inceler. Bulduğu neticeler adlî delil kabul edilir.
Alm.Gramm (n), Fr. Gramme (m), İng. Gram. Kütle birimi. Kilogramın binde biri olan gramın sembolü (g) dir. Dünyâca kabul edilen kütle birimi kilogram, Fransa’nın başşehri Paris’teki Milletlerarası Ağırlıklar ve Ölçüler Bürosu’nda bulunan iridyum platinden yapılmış silindir şeklindeki cisimdir. Bunun binde birine ise gram denir.Sâbit bir kütle kabul edilmeden önce gram, +4°C de 1 cm3 saf suyun kütlesi olarak târif edilirdi.
Fizikte kullanılan birim sistemlerinden C.G.S. de (Fransızca centimetre, gramme, seconde kelimelerinin baş harflerinden alınmıştır.) temel kütle birimi gramdır.
Bir gramlık kütle üzerine tesir eden yer çekimine bir gram-kuvvet denir. Bir gram, kilogramın binde biri olduğu için gram-ağırlık da denilen bu kuvvet, bir kilogram-kuvvetin binde birine eşittir.C.G.S. sisteminde kuvvet birimi olan dyn, kütlesi 1 g olan cisme 1 cm/s2lik ivme veren (kazandıran) kuvvettir.
Bakteri çeşitlerinin ayrılmasında kullanılan mikrobiyolojik boyama metodu. Gram boyama metodu ile bakterilerin sınıflandırılmaları oldukça kolay hâle gelmektedir. Bu yolla boyanan bakterinin verdiği reaksiyon, gelişme bakımından yakınlık gösteren sınıfların ortak karakterleriyle ilgilidir.İlâç kullanımında bakterinin tanınması çok önemlidir.Antibiyotiklerin bir kısmı, bilhassa gram pozitif bakterilere tesir ederken, bir kısmı da özellikle gram negatif bakterilere etkilidir.
Yapılışı: Lam üzerine alınan incelenecek materyal, önce ateşten geçirilerek tesbit edilir.Üzerini örtecek şekilde “kristal viyole” boyası konur.Su ile yıkanır ve üzerine iyot eriyiği dökülür. Daha sonra alkol eriyiği ile renk giderme işlemi yapılır.Suyla yıkanıp safranin ile tekrar boyanır.
Gram (+) olan bakteriler, kristal viyole boyasını tutar ve alkolde boyasını vermez. Bu sebeple boyama işleminin sonunda,gram (+) bakteriler mavi-mor renkte görülürler (mikroskobik incelemede). Gram ( - ) bakteriler ise, alkolle renklerini verdiklerinden, boyamanın son safhasındaki safranin boyasının rengini alırlar. Bu tip bakteriler boyama sonunda kırmızı renkte görülürler.
Alm. Grammophon (n), Fr. Gramophone(m), İng. Gramophone. Sesleri tel, plak, bant gibi herhangi bir cisim üzerine kaydedip, daha sonra bunları dinlemek için kullanılan cihaz.
Gramofonun târihi 1877’de Edison’un keşfettiği âletle başlar. Bu âletle bir diyafram, iğne ve iğnenin üzerinde gezdiği kalay yaprağı kullanıldı. Kaydetme ve dinleme işleri için iki ayrı sistem vardı. Bu zamana kadar fonoğraf olarak adlandırılan âlet, 1885’te telefonun kâşifi Bell’in kaydetmede balmumu kullanarak geliştirdiği makina ile birlikte grafofon adını aldı. İlk defa Graham Bell’in kullandığı silindir disk üzerinde çalışan Alman Berliner, kaydetme sistemini geliştirerek plak üzerindeki çizintilerin derinliğine değil de yanlamasına olmasını sağladı. Berliner’in bu alanda kullandığı plakların ilkleri, üzerlerine balmumu sıkılmış çinko plaklardı. Grafofonun adı Berliner tarafından gramofona çevrilerek bu isimle patenti alındı. Berliner’in gramofona getirdiği yeniliklerin en önemlisi sâdece bir plağa kaydedilebilme problemini ortadan kaldırarak kopyalanabilen plakları bulmasıdır. Berliner’in bu alanda yaptığı diğer bir önemli çalışması da gramofon sanâyinin kurulmasına ön ayak olmasıdır.
İlk gramofondan Berliner’in yaptığı gelişmiş olanına kadar gramofonlar; diyafram, kaydedici iğne, ses kaydedilen plak ve bir borudan meydana geliyordu.Her hangi bir ses gramofona söylendiği zaman, diyafram titreşerek kaydedici iğneyi harekete geçirir.İğne, plak üzerinde çeşitli hareketler yaparak plağı çizer. Bu sesler dinlenilmek istenildiği zaman ise, plak döndürülerek, çizintiler üzerinde yürüyen iğne diyaframı titreştirir. Diyaframın titreşmesi ile meydana gelen küçük çapta ses dalgaları ucu huni biçiminde açılmış bir boru ile yükseltilerek duyulacak şekle getirilir.
Yirminci asırda teknoloji ile birlikte gramofon da büyük gelişmeler göstermiştir.Önceleri kol ile çalıştırılan gramofonlar, çeşitli gelişmelerden sonra elektrik motoru ile işlemeye başlamıştır.Hızı ayarlanabilen bu motorlar sâyesinde bir plağa değişik miktarda kayıt yapmak veya kaydedilmiş sesleri istenilen hızda dinlemek mümkün olmuştur. Gramofonun gelişmesinde plak önemli bir yer tutar.Günümüzde kullanılan plaklar mikroyivli PVC disklerdir. Bu plakların en önemli özelliği pratikte kaydetme imkânı bulunmamasıdır. Plakların doldurulmasında özel bir ana plaktan istifâde edilir. Bundan çıkarılan kopyalar gramofonlarda kullanılır.Plakların bu özelliği bir dezavantajdır. Ancak kaydedilen seslerin aslına çok yakın bir nitelikte dinlenebilmesi, bunu önemli bir faktör olmaktan çıkarmaktadır.Yine yüzyılımızda büyük gelişme gösteren pikap kafaları ve iğneleri günümüzde plak ve iğnenin yıpranmaması için elden geldiğince hafif olarak yapılmaya çalışılmakta, sesin niteliği içinde bu kısımlar kıymetli taşlardan îmâl edilmektedir.Otomatik pikaplarda herhangi bir plak bittiği zaman,makinaya müdahâle edilmeksizin plak değiştirilebilir. Bugün ilk gramofondan beri kullanılan huni biçimli boruların yerini, hoparlörler almaktadır. Bunlardan elde edilen ses metalik olmakla birlikte borudan elde edilenden daha nettir.Günümüzde ismi değişen gramofon, artık pikap diye isimlendirilmektedir.
Gramofonun yaygın olarak kullanılmasını sağlayabilecek olan bu kadar câzip gelişmeler dahi, teypcihazlarının pikapların yerini almasına mâni olamamıştır. Teyp cihazlarının gramofona tercih edilmesinin sebepleri arasında; kaydedilen sesin daha net olarak ve uzun süre sonra dinlenebilmesi, daha kolay kullanılabilmesi, pratik olması ve bu cihazlarda kullanılan kasetlerin ucuz ve daha çabuk çoğaltılabilmesi ve üstüne başka kayıt yapılabilmesi gibi kolaylıklar sayılabilir.
Alm. Granit (m), Fr. Granite (m), İng.Granite.Sert, kristal yapılı minerallerden meydana gelen tâneli görünüşlü mağmatik derinlik kültesi. Plüton içindeki tâneler çoğunlukla gözle görülebilir büyüklüktedir. Esas mineralleri feldspatın ortoklas cinsi ile az miktarda plajioklas ve kuvarstır.Ayrıca mika, hornblend, piroksen ve ikinci gruba giren turmalin, apatit, zirkon, grena, manyetit gibi mineraller de bulunabilir.
Granitlerin renkleri, umumiyetle açık olmakla birlikte, içindeki feldspatların ve diğer minerallerin cins ve miktârına göre gri, pembe, kırmızımsı olabilir.
Granitler, yeryüzünde çok yaygın olarak bulunurlar.Çeşitli yer kabuğu modellerinde görünür.Yeryüzünün temelini teşekkül ettirdiği kabul edilmektedir. Tabiatta dayk, silis ve batolitler hâlinde bulunabilir.
Yollarda parke ve bordür taşı, yapılarda yapı taşı olarak çok eskiden beri bol miktarda kullanılmaktadır.Aşınmaya, basınca, darbeye karşı dayanıklı, güzel renkli ve iyi cilâ kabul eder.Atmosfer tesirlerine ve ayrışmaya karşı direnci yüksektir.Günümüzde daha çok parke ve bordür taşı ve bâzı büyük yapılarda kaplama taşı olarak kullanılmaktadır.
Bileşimi ve bulunuşu: Granitlerde kuvars, genellikle hacmen % 20’nin üzerindedir. Derinlik külteleri arasında hacmen % 40’tan fazla kuvars ihtiva eden türe rastlanmaz. Kuvars ve ağır silikatlar bakımından zengin olan kayaçlar gabro sınıfına girer. Esas bileşeni olan feldspat plajioklas ve ortoklas(alkali feldspat) hâlinde olması mümkündür. Birinin diğerine oranı genellikle ikiden azdır.Granitlerde bulunan ikinci ana mineraller muskovit, biyotit, amfibol, piroksen veya nâdiren fayalit (demirli olivin) olarak sıralanabilir.Genellikle bunlardan iki veya üçü bir arada bulunur.Çeşitli sınıflamalarda koyu renkli minerallerin oranı farklı olmakla birlikte hacmen % 20’den fazla koyu renkli mineral ihtiva eden taşlara umumiyetle granit adı verilmemektedir.
Teşekkül teorileri: Başlıca iki zıt görüş vardır: 1. Mağmatik, 2. Transformist. Birinci teori granitlerin, ana sıvının veya sıvı kristalin, kristalleşmesi sonucu oluştuğunu kabul eder.İkinci teori ise granitlerin mağma olmaksızın meydana geldiğini ileri sürer.Granitlerin tortul kültelerin çoğunlukla katı halde metamorfizma sonucu ortaya çıktığı görüşündedir.
Alm. (Kupfer-Stahl-) Stich (m), (Hobz-)Schnitti (m), Fr. Gravure (f), İng. Engraving; carving.Mâden, tahta veya taş yüzeyler üzerine çizgiler oyarak resim yapmak, şekiller meydana getirmek sanatı. En çok kullanılan çeşidi tahta üzerine oyularak yapılanıdır.
Dokuzuncu yüzyılda Çin’de gravür yapıldığı bilinmektedir. Avrupa’da ise ancak 15. yüzyılda başlar. Bu dönemde yapılan gravürler sâdece dış ve kenar çizgilerinin çizilmesiyle yapılan kaba resimlerden ibâretti.Gelişen gravür sanatı, yüzyıl içinde güzel eserler vermeye başladı. On altıncı yüzyılın başlarında usta gravürcüler yetişti. Dürer, eserleri gravür yoluyla çoğaltılan ilk büyük ressam oldu.
Gravür sanatının gelişmesinde matbaanın büyük etkisi görülür.Gravürcülük özel bir çalışma ve kâbiliyet isteyen bir iştir. Baskıda beyaz çıkması istenen yerlerde tahtanın oyulması, siyah yerler için ise yüksek bırakılması icab eder. Birkaç çeşit keski kullanarak bu işi yapmak büyük dikkat ve sabır ister.
Ressam, yapacağı resmi evvelâ bir şeffaf kâğıt üzerine fırça ile yaparak kazı sanatkârına (hakkâka) verir.O da kâğıdın resim olan yüzünü bir tahta takoz üzerine yapıştırır. Bu tahtalar umumiyetle kiraz ağacından olup ağacın suyu boyunca kesilerek çıkarılan parçalardır. Resim kazıcı her çizgiyi kabarık olarak, yâni yüksekte bırakmak suretiyle etrafını oyar. Matbaacı bu tahta üzerine mürekkep veya boya sürer ve nemli bir kâğıdı bunun üzerine tatbik ederek kâğıdın arka tarafından “baren” denilen bir nevi tamponu basarak sürtmek suretiyle boyaları kâğıda geçirdikten sonra kâğıdı kaldırır. Boyalı gravürleri basmak için ne kadar renk lâzım ise o kadar da levha yapılır ve kalıpların kenarlarındaki nişanlar esas tutularak aynı kâğıt üzerine ayrı ayrı basılır. Boyalar daima su ile karıştırılır.
Bu tarzda resimleri basmak için gerek ressam, gerek basmacı ve gerekse kazıcı sanatkârın işbirliği yapmaları ve birbirleriyle anlaşmaları lâzımdır. Bu sebeple gravürler yalnız ressamların değil onları basan ve kazanların da bir eseri sayılır.
Mâden levhalar üzerine yapılan gravürler, yapılış tekniklerine göre, değişik isimler alırlar. Mâden üzerine yapılanlarda en çok bakır kullanılır. Sanatkâr, bakır üzerine çelik kalemlerle çalışarak gravürünü yapar. Kimyevî maddelerle mâdenleri etkileyerek yapılan gravür daha çok zırh ve silâhların süslenmesinde sonraları da resim çoğaltmada kullanılmıştır. Tipo baskı tekniğinin önemli bir aracı olan klişe de bu cins bir gravürdür.
Türkiye, özellikle 19. yüzyılda bir çok gravüre konu oldu.İzmir, Antalya, Bursa ve başka tarihî yerlere âit resimler gravür yoluyla çoğaltıldı. İstanbul ve sarayları, sayısız gravür kitabına konu olmuştur.
Başlangıç meridyeninin geçtiği Londra’nın güneybatı banliyösündeki bir semt. Burada bulunan rasathânenin üzerinde bulunduğu kabul edilen meridyen, sıfır olarak alınır. Bu meridyenden doğuya doğru gidildikçe ileri, batıya doğru gidildikçe geri gidilmiş olur. Her derece arası 4 dakika olduğundan 15 derecelik her dilim bir saat olarak kabul edilmiştir. Böylece 12 saat doğuda, 12 saat batıda olmak üzere, yeryüzü 24 saat dilimine bölünmüştür. Dünyâdaki saat ayarlaması Grinviç’ten geçen meridyene göre yapılır. (Bkz. Boylam)
Osmanlı devrinde bütün Müslümanlar saatlerini, Ayasofya Câmiinin kubbesinden geçen ve “Arz-ı Halife” veya “Arz-ı İstanbul” denilen meridyene göre ayar ederlerdi. Bu uygulama 1932’de kaldırılıp Greenwich esâs alındı.
GREENWICH GÖZLEMEVİ (Rasathânesi)
İngiltere’nin kraliyet rasathânesi. 1675’te II. Charles tarafından Londra yakınlarındaki Greenwich kasabasında kuruldu. İslâm dünyâsında ise, bundan sekiz yüz yıl önce rasathâneler açılmaya başlamıştı. Abbasi Halifesi Memun zamanında (813-833) Bağdat’ta Şemmasiye, Şam’da Kariyum rasathâneleri kuruldu. Osmanlılarda ise,Üçüncü Murad (1574-1595) zamanında Tophane’de rasathâne kurulup, gözlemlere başlanıldı.
Greenwich’te çalışan ilk astronom John Feamsteed’dir. Esas vazifesi yıldızların ve diğer gök cisimlerinin yerlerini tesbit etmek ve bu suretle denizcilerin yerlerini daha kesin bulabilmelerine yardımcı olmaktı. Vazifesinde o kadar tesirli olmuştur ki, Greenwich meridyeni esas meridyen seçilmiştir. Eski rasathânedeki ortalama güneş zamanı bütün dünyâda bir standart olarak kabul edilmiştir. Bu “GMT-Greenwıch MeanTime” olarak ifâde edilir.Her ne kadar İkinci Dünyâ Savaşından sonra, yavaş yavaşSusex’teki Herstmonceux Malikhânesine nakledilmişse de, eski rasathâneden geçen meridyen, başlangıç olma sıfatını korumaktadır.
İstanbul Patriklerinden olup, Rum İsyânının tertipleyicisi. Mora’da 1739 yılında doğdu. İzmir piskoposluğundan sonra patrik oldu. Sultan İkinci Mahmûd Han zamanında çıkan Rum İsyânının baş planlayıcısıdır. 1821’de Patrikhane kapısında îdam edildi.Patrik Gregorios’un Rus Çarı Aleksandra yazdığı mektup, târihî önemi hâiz olup, ibret verici olması bakımından mühimdir.Mektupta şöyle demektedir:
“Türkleri maddeten ezmek ve yıkmak imkânsızdır. Çünkü Türkler, Müslüman oldukları için çok sabırlı ve mukâvemetli insanlardır.Gâyet mağrurdurlar ve izzet-i îmân sâhibidirler. Bu hasletleri, dinlerine bağlılıkları ve kadere rızâ göstermeleri yanında kumandanlarına, büyüklerine olan itâat duygularından gelmektedir.
Türkler zekîdirler ve kendilerini müsbet yolda yönetecek reislere sâhib oldukları müddetçe de çalışkandırlar.Gâyet kanâatkârdırlar.Onların bütün meziyetleri, hattâ kahramanlık ve şecâat duyguları da, geleneklerine olan bağlılıklarından, ahlâklarının güzelliğinden ileri gelmektedir.
Türklerde evvelâ itâat duygusunu kırmak ve mânevî râbıtalarını (bağlarını) kesretmek (parçalamak), dînî metânetlerini (sağlamlığını) zaafa uğratmak (zayıflatmak) icâb eder. Bunun da en kısa yolu, an’anât-i milliyetlerine (millî geleneklerine), mâneviyâtlarına uymayan hâricî fikirler ve hareketlere alıştırmaktır.
Mâneviyâtları sarsıldığı gün,Türkleri kendilerinden şeklen çok kudretli, kalabalık ve zâhiren hâkim kuvvetler önünde zafere götüren asıl kudretleri sarsılacak ve maddî vâsıtaların üstünlüğü ile yıkmak mümkün olabilecektir. Bu sebeple Osmanlı Devletini tasviye için mücerred olarak harb meydanındaki zaferler kâfi değildir.Hattâ, sâdece bu yolda yürümekTürklerin haysiyet ve vakârını tahrik edeceğinden, kendilerini anlamalarına sebeb olabilir.
Yapılacak olan, Türklere birşey hissettirmeden, bünyelerindeki tahrîbi tamamlamaktır.”
Osmanlı Türklerinin tanıdığı hürriyetten istifâde edenler içinde böyle hâince çalışan şahıslar olmuştur. Patrikhânede, bu hâin patriğin idâm edildiği kapı hâlen kapalı olup, “Kin Kapısı” diye anılmaktadır.
DEVLETİN ADI |
Grenada Devleti |
BAŞŞEHRİ |
Saint George |
NÜFÛSU |
101.100 |
YÜZÖLÇÜMÜ |
345 km2 |
RESMÎ DİLİ |
İngilizce |
DÎNİ |
% 59’u Katolik, % 35’i Protestan |
PARA BİRİMİ |
Doğu Antiller Doları |
Orta Amerika’daki Antil Denizinin güneyinde, batı yarımküresinin en küçük bağımsız devleti. Rüzgâr Adalarının güneyinde olan Grenada, kuzeydoğusunda yer alan St.Vincant Adası ile arasındaki Grenadın Adaları denilen küçük adacıklar topluluğuna komşudur. Grenada Adası ile yanındaki Grenadın Adalarının bir kısmını da ihtivâ eden bir adalar devletidir.
Târihi
Grenada, 1498’de Amerika kıtasının kâşifi olarak bilinen Kristof Kolomb tarafından keşfedildi. Bu zamanda bölgede,yerli ahâli olan Kızılderililer oturuyordu. 1860 senesinde Fransızlar bölgeye gelen ilk Avrupalılar oldu. Daha sonra İngilizler geldiler. Fransız ve İngilizler arasında birçok defâ el değiştiren ülkede yerli halk göçe zorlama ve katliamlarla yok edildi. Şekerkamışı tarlalarında çalışmaya getirilen Afrikalı zenciler, zamanla Grenada’nın yerli halkı durumuna geçtiler. Ülkenin Fransızlar ve İngilizler arasında birçok defâ el değiştirmesi, en son 1783’te İngilizlerin hâkimiyeti ile son buldu. Uzun yıllar İngiliz sömürgesi olarak kalan ülke, 1967’de iç işlerinde bağımsızlık kazandı. 7 Şubat 1974’te ise tam bağımsızlığına kavuşan ülke, İngiliz Milletleri Topluluğunda kaldı. Mart 1979’da bir darbeyle hükûmet devrildi.Küba ile sıkı ilişkiler içine giren yeni yönetim, bağımsız devletler topluluğuna girdi. Ekim 1983’te Devrimci Askerî Konsey yönetime el koydu. Birkaç gün sonra ABD deniz piyâde ve paraşütçüleri adaya çıktılar. Direnenler katledildi. Denetim,Doğu Karayip Devletleri Teşkilâtına bağlı milletlerarası birliğe bırakıldı. Genel vâliye karşı sorumlu 9 kişilik geçici bir hükûmet kuruldu (15 Kasım 1983).ABD askerleri ve Doğu Karayip Devletleri Teşkilâtı askerleri Eylül 1985’te adadan ayrıldı. 1984’te yapılan seçimleri Yeni Millî Parti kazandı. 1990 seçimlerinde ise hiçbir parti çoğunluğu kazanamadı ve NicholanBrathwaite başkanlığında bir koalisyon hükümeti kuruldu.
Fizikî Yapı
Ada, volkanik menşelidir.Kuzeyi plaj ve kumsallarla kaplıdır. Bir dağ silsilesi adayı kuzey-güney doğrultusunda geçerek ortadan ikiye ayırır. Bu dağ silsilesinin en yüksek noktası 840 m yükseklikteki St.Catherine Tepesidir.Mahmuz biçiminde ayrılmış şarp vâdiler bakımından oldukça zengindir. Ülkedeki sıradağların merkezinde 539 m yükseklikteki Grond Etang adı verilen krater gölü sönmüş bir volkanın ağzında meydana gelmiştir.Antoine Gölü bir diğer volkanik göldür. Bu göl kuzeydoğuda olup, hemen hemen deniz seviyesindedir. Ada pekçok dere, çay ve özellikle doğuda meyilli bölgede çok olan sel suları tarafından sulanmaktadır. Pekçok tatlı su, demirli ve sülfürlü sıcak su kaynakları mevcuttur. Güney kıyıları çok girintili çıkıntılıdır.
İklim ve Bitki Örtüsü
Grenada, tropik deniz iklimine sâhiptir.Sıcaklık değerleri hemen hemen sâbit olup, yalnız yüksek yerlerde değişmektedir. Düz olan bölgelerdeki senelik sıcaklık ortalaması 28°C civârındadır. Ocak ve mayıs ayları arasındaki kurak mevsimde arasıra sağanak hâlinde yağışlar görülür. Senenin kalan zamânı ise bol yağışlıdır.Senelik yağış ortalaması kıyı kesimlerinde 1524 mm civârındayken, iç kesimdeki yüksek dağ yamaçlarında ise 3810 milimetreyi bulur. Zaman zaman meydana gelen kasırgalar da ülke ikliminin önemli özelliklerindendir.
Geniş sahaları, tropikal meyveler, çiçekler, küçük ağaçlar ve eğrelti otları kaplamaktadır.Özellikle yüksek kısımlardaki 4000 hektar arâzi ise ormanlarla kaplıdır.
Nüfus ve Sosyal Hayat
Grenada nüfûsu, 101.100’dür. Bu nüfûsun % 84’ünü Afrika’dan getirilen zenciler, % 11’ini zenci beyaz karışımı melezler, kalanını ise Avrupalılar teşkil etmektedir.Resmî dili ve en yaygın olanı İngilizce olmasına rağmen, bozuk, Afrika aksanlı bir Fransızca da konuşulur. Halkın % 64’lük bir ekseriyeti Hiristiyanlığın Katolik mezhebine bağlıdır. % 22’si ise Anglikan mezhebinde olup, kalanları muhtelif mezhep ve dinlere dayanmaktadırlar.
6-14 yaşları arasında eğitimin mecbûrî ve parasız olduğu ülkede, okuma-yazma bilenlerin sayısı toplam nüfûsun % 86’sı kadardır. Eğitim sistemi İngiliz sistemidir.Halk genellikle tarım sektöründe çalışmaktadır. Grenada tek bir şehre sâhiptir.O da başşehri St.George’dur.
Siyâsî Hayat
Seçimle gelen 13 üyeli senato ile 15 üyeli millet meclisi, ülkenin yasama organlarıdır.Genel Vâli, parlamentodan bir Başbakan tâyin eder.Kurulan hükûmet, meclise karşı sorumludur.
Ekonomi
Halkın çoğunluğu tarımla uğraşmaktadır. Bunun için de ekonomi tarıma dayalıdır. Buna rağmen turizm ekonomide önemli bir yer tutar.Grenada, bir baharat merkezidir.
Önemli bir sanâyi kurulmuş değildir.İhraç ettiği zirâat ürünleri, muz, şeker, baharat, kakao, nârenciye, kahve ve hindistancevizidir. Buna rağmen en büyük gelir turizmden temin edilmektedir. Çünkü senede gelen turist miktarı, ülke nüfusu kadardır.Mâden ve hayvancılık yok denecek kadar azdır.
Alm. Streik (m), Fr. Grève, İng. Strike. Topluca ve önceden tasarlayarak işi bırakma. Bir işe, bir faaliyete son vermek, durdurmak. İş Hukukunun ve bunun getirdiği toplu sözleşme düzeninin önemli araçlarından biridir. İşçilerin, işverenin tayin ettiği şartlarda çalışmayı reddederek toplu olarak işi bırakmaları, grevi bir baskı unsuru hâline getirir. İşverenin de buna karşılık, işçileri faaliyetten men etme hakkı, lokavt hakkı vardır.
Bir bakıma toplu protesto hareketi olan grev, çalışanların aralarında anlaşarak veya sendika gibi bir kuruluşun verdiği karara uyarak topluca işi bırakmaları demektir. İşin topluca bırakılması veya bırakılacağı tehditi ile işçiler, işyerindeki faaliyetin tamamen veya kısmen aksamasını gaye edinirler. Belli bir meslekî amaç güden grevler ekseriya kanunî çerçeve içinde yürütülürler.
Grev kelimesi Fransızcadan dilimize girmiştir. Paris’te iş arayanların topluca bekledikleri meydana Grève denir. Medeniyet târihinde işi bırakma hareketine piramitlerin inşaatında rastlanır. Burada çalıştırılan işçiler, ücret ödemelerindeki düzensizliği, kötü davranışları ve iş kazalarını protesto etmek için işi bırakmışlardır. Roma’da da çalışanlar ağır cezalara bir tepki olarak zaman zaman işi bırakma yoluna giderlerdi. İşçi grevleri sanayileşme hamleleriyle birlikte kendini gösterir. Grev, önceleri bir suç, sonraları hukuka aykırı bir hareket olarak görülmüş, son zamanlarda ise temel hak ve hürriyetler arasında sayılmaya başlanmıştır.
Hemen hemen bütün sanayileşmiş ülkelerde çalışanlara grev hakkı tanınmaktadır. Bâzı ülkelerde greve gitmeden önce sendikal anlaşmazlıklara çözüm bulmak için belli usûller öngörülmüştür. Siyâsî amaçlı grevlerle, kamu görevlilerinin grev yapmaları bâzı ülkelerde yasaklanmıştır. Grevle ilgili hususlar, anayasalar, kânunlar ve yönetmeliklerle düzenlenir. Japonya gibi bâzı ülkelerde grevler, işi ve üretimi uzun süre aksatmak için değil, gösteri maksadıyla yapılır. Bâzı Batı Avrupa ülkelerinde ise, işçiler siyâsî baskı yapmak için greve giderler. Hükümete ve tâkip ettiği siyâsetlere karşı da grevler düzenlendiği görülür.
Türkiye’de grev târihi 1845 târihli Polis Nizamnamesine ve 1909 târihli Tâdîl-i Eşgâl Kânununa kadar uzanır. Beyoğlu Telgrafhanesi işçilerinin 1872’deki grevleri Türkiye’deki ilk grev hareketi sayılır. 1919-1922 yılları arasında Ankara Hükümetini desteklemek amacıyla İstanbul’da 20’ye yakın grev yapılmıştı. Cumhuriyet devrinde Doğu Anadolu’daki ayaklanmayı bastırmak üzere çıkarılan Takrir-i Sükûn Kânunu, grevlere ağır bir darbe vurmuştur. 1936’da çıkarılan ilk İş Kânunu ise, grevleri açıkça yasaklıyordu.
1961 Anayasası, ilk defa grev hakkını temel sosyal haklar arasında saymıştır. 1982 yılında yeniden hazırlanan Anayasa’ya gelinceye kadarki dönem içinde yapılan 1590 grevde 19 milyon işgünü kaybedilmişti. 1982 yılında kabul edilen Anayasadan sonra 1992 yılına kadar 1539 küsür grevde 14.605.000 gün iş kaybı olmuştur. Ülkemizde grev hakkını düzenleyen 1983 târihli Toplu İş Sözleşmesi Grev ve Lokavt Kânunu’na göre, grev, işçilerin ekonomik ve sosyal çalışma şartlarını koruma veya düzeltme amacına yönelik olmalıdır. Siyâsal amaçlı grev, genel grev (bütün işyerlerinde greve gidilmesi), dayanışma grevi (başka bir işyeri veya işkolunda alınmış bir grev kararını veya başlamış bir grevi desteklemek amacıyla işçilerin anlaşarak veya sendikanın verdiği talimata uyarak topluca işi bırakmaları), işyeri işgali ve işi yavaşlatma (topluca ve düşük verimle çalışmak suretiyle üretimi düşürerek işveren üzerinde bir baskı kurmayı amaçlayan toplu bir harekete girişilmesi) gibi uygulamalar kanun dışı faaliyet sayılmaktadır.
Her hak gibi, grev hakkı da hukukî bir çerçevede kullanılmak zorundadır. Türkiye’de grev hakkını düzenleyen kânunlarda zaman zaman değişiklikler yapılmaktadır. 1983 yılında çıkarılan kanuna göre grevlerle ilgili düzenlemelerin belli başlıları şu şekildedir:
Toplu iş sözleşmesi yapmaya yetkili sendikanın nasıl belirleneceği kânunla düzenlenmiştir. Grev kararı da ancak toplu görüşme ve arabuluculuk aşamalarından geçildikten en az altı gün sonra alınabilir. Karşı tarafa bildirilmek üzere notere bırakılan grev kararı ayrıca işyerine asılarak ilân edilir. Grev uygulaması 60 gün içinde uygulamaya konabilir.
Grev kararının alınmasından sonra, işyerindeki işçilerin dörtte birinin mahallin en büyük mülkî âmirine yazılı başvurmaları halinde grev oylamasına gidilmesi mecburiyeti vardır. Gizli oy, açık tasnif usulüyle yapılan bu grev oylaması sonunda grevin ilânı tarihinde işyerinde çalışan işçilerin yarıdan fazlasının istemediği anlaşılırsa, o iş yerinde grev uygulanamaz.
Grev uygulamasının başlamasıyla birlikte greve katılan işçiler işyerlerinden ayrılmak zorundadırlar. Greve katılmayan veya katılmaktan vazgeçen işçilerin işyerinde çalışmaları hiçbir şekilde engellenemez. Bunların tamamını çalıştırmakta veya hiçbirini çalıştırmamakta işveren serbesttir. Greve katılan işçilerin işyerine giriş ve çıkışı engellemeleri veya işyeri önünde birikmeleri yasaktır. Grev süresince işveren, işçilere ücret ve sosyal yardım ödemez; işçilerden sosyal sigorta primi, vergi, sendika üyelik ve dayanışma ödentisi kesilmez. Grevdeki işçiler başka bir iş tutamazlar; böyle bir durumda işveren tarafından işten çıkarılabilirler. İşveren de grevci işçilerin yerine sürekli veya geçici işçi alamaz, başkalarını çalıştıramaz, 90 gün içinde grevci işçilere sağladığı konutları boşaltmalarını isteyemez, su, ısıtma vb. hizmetleri kesemez.
Grev sırasında her türlü mal stoklarının işyerinden dışarı çıkarılması, satılması ve işyeri için gerekli madde, araç gereçlerin işyerine sokulması engellenemez. İşyerleri ve çevresinde, “Bu iş yerinde grev vardır” ibâresi dışında hiçbir ibâre, îlân ve yazı asılamaz. Grevci işçi sendikası, çalışma serbestliğini bozmamak, zor ve şiddet kullanmamak şartı ile, işyerinin giriş ve çıkış yerlerine, üyeleri arasından en çok dörder grev gözcüsü koyabilir. Grev gözcüleri, işyerine giriş ve çıkışlara engel olamaz ve işyerine giren-çıkanları kimliklerini kontrol amacıyla da olsa durduramaz.
Kânunda sayılan konuları kapsayan temel mal ve hizmetlerle ilgili işyerlerinde, eğitim ve öğretim kurumlarında, askerî işyerlerinde grev yapılması yasaklanmıştır. Ayrıca savaş ve seferberlik durumunda grev yapılamaz. Bakanlar Kurulu, gerekli gördüğü hallerde ve zamanlarda, bazı işyerleri veya işkolları için grev yasağı kararı alabilir.
Grev yasağının bulunduğu durumlarda işçi veya işveren, toplu sözleşme üzerinde anlaşamazlarsa, bunu Yüksek Hakem Kurulu karara bağlar. Bakanlar Kurulu, karar verilmiş veya başlamış olan kanunî bir grevi, genel sağlığı veya millî güvenliği bozucu nitelikte görerek, 60 gün süreyle erteleyebilir. Ertelemenin yürürlüğe girmesi üzerine, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı, seçeceği bir resmî arabulucunun yardımıyla uyuşmazlığı çözmeye çalışır. Erteleme süresinin bitiminde taraflar anlaşamamış veya uyuşmazlığı özel hakeme götürmemişlerse, ilgili bakan çözüm için Yüksek Hakem Kuruluna başvurur. Bu durumda toplu iş sözleşmesi bu kurul tarafından karara bağlanır.