GÖĞÜS
Alm. Brust(f) Fr.Poitrine (f), sein (m), İng.Chest, breast. Karın ile boyun arasında yer alan gövdenin üst bölümü.
Göğüs, arkada on iki çift göğüs omuru, yanlarda on iki çift kaburga ve önden de göğüs kemiğiyle sınırlandırılmıştır. Karın boşluğundan diyafram kası ile ayrılır. Birçok kemik ve kıkırdak birbirine bağlanmış olarak göğüs kafesini meydana getirirler. Kemik ve eklemlerin çokluğu, kaburgaların bâzı kısımlarının kıkırdak dokusundan yapılmış olması, göğüs kafesine kolay hacim değiştirmek imkânlarını ve aynı zamanda duvarların elâstikiyetini sağlarlar.Göğüs kafesi duvarlarının bu özelliği yaptığı görevler bakımından çok önemlidir.Hafif olan duvarları az kas çalıştırmak ve az enerji sarf etmek suretiyle harekete geçirebiliriz.Nefes alırken kasların çekme kuvveti etkisiyle genişleyen göğüs boşluğu, kasların etkisi ortadan kalktıkça duvarlarının elâstikiyeti sâyesinde, başka kasların çalışmasına ihtiyaç kalmadan, nefes verme sırasında küçülerek eski durumuna döner. Dünyâya geldiğimiz andan îtibâren hayâtımızın sonuna kadar durmadan her dakika 12-20 defa tekrarladığımız solunum hareketleri için bu durum çok elverişlidir. Aksi takdirde her nefes alıp verişimizde aktif olarak enerji harcasaydık, enerjimizin büyük kısmı bu işe giderdi.
Göğüs boşluğunun iç yüzü plevra denilen bir zarla astarlanmış gibi sarılmıştır. Bu zar iki katlı olup, bir katı göğüs boşluğunun iç yüzünü kaplarken, diğer katı akciğerlerin üzerini sarar.İki akciğer zarı katı arasında çok dar bir aralık mevcuttur. Bu boşluktaki negatif basınç sâyesinde akciğerlerin hava ile şişmesi ve boşalması mümkün olmaktadır.Göğüs kafesine dıştan bir delik açılır ise, akciğerlere dıştan ve içten yapılan basınç aynı olur, elâstikiyet kuvvetini yenerek akciğerleri şişiren basınç farkı ortadan kalkar. Bu halde elâstikiyet kuvvetinin etkisi ile akciğerler göğüs duvarlarından uzaklaşır, küçülür ve balonun inmesi gibi büzülür kalır. Bu duruma gelmiş olan akciğerler ancak içeri giren havanın alınıp, tekrar negatif basınç husûle getirilmesi hâlinde şişebilirler.
Göğüs boşluğu ortada “mediasten” adı verilen (Latmediastinum) bir bölme ile birbirinden tamâmen ayrılmış iki parça hâlindedir.Ön ve arka mediasten diye iki bölümden meydana gelmiş olan bu kısım hayâtî önemi olan organları bulundurması bakımından mühimdir. Ön mediastende kalp, timus bezi, kalpten çıkan büyük damarların başlangıç kısımları, kalbe gelen damarların son kısımları, diyafram siniri bulunur.Arka mediastende ise, soluk borusunun göğüs parçası, aort damarının göğüs parçası, yemek borusu, vagus sinirleri, “ductus thoracicus” denilen ana lenf (akkan) kanalı ve çeşitli damarlar bulunur.Mediastende bulunan bütün organlar gevşek bağ dokusu ile birbirlerine bağlıdırlar.
Göğsün şekil bozuklukları:
Kunduracı göğsü: Göğüs kemiğine yapışan kaburgaların bilhassa alt kısımda içeriye çökmesidir. Bu çöküntü gözle kolayca fark edilir. Göğsün ön-arka çapı küçülmüştür.Yatar vaziyetteyken bu çukura konan su burada durabilir.
Kuş göğsü, (Güvercin göğüs): Göğüs kemiğine yapışan kaburgaların öne doğru çıkıntı yapmış olması hâlidir.Göğüs öne doğru kabarık görülür.Göğsün ön-arka çapı artmıştır.Kunduracı göğsü ve kuş göğsü durumları zararsız şekil bozukluklarıdır. Görünüşü bozmaları bakımından rahatsızlık verebilir.
Fıçı göğüs:Amfizem hastalığında görülen göğüs şeklidir. Göğüs ön-arka ve yan çaplarında genişleme vardır. Bunun sebebi hava yollarındaki genişleme ve havalanmanın artması sonucu akciğerin aşırı şekilde şişmesidir.Akciğerle beraber göğüs duvarı genişleyip, fıçı şeklini almıştır.
Göğüs Ağrıları
Göğüs bölgesinde duyulan ağrılar başlıca iki gruba ayrılır:Yan ağrıları, orta hatta duyulan ağrılar.
A. Yan ağrıları:Akciğer dokusu hassas değildir. Bundan dolayı akciğer hastalıklarında genellikle ağrı yoktur. Buna karşılık akciğer zarı çok duyarlıdır. Bu sebeple akciğer zarının da iştirâk ettiği akciğer hastalıklarında veya bu zarın kendi hastalıklarında şiddetli ağrı duyulur. Meselâ, zatürrede (akciğer iltihâbı) zar da tutulmuşsa, şiddetli ağrı ile başlar. Bu ağrı soluk alıp vermekle artar. Bundan ötürü derin soluk alınamaz. Solunum ağrılı ve sathî (yüzeysel) dir. Ağrılı bölgeye bastırmakla ağrı artar. Genellikle “batıcı” bir ağrıdır, “bıçak saplanır gibi” tarif edilir. Benzer ağrı, zarın göğüs duvarını ve akciğer dokusunu saran iki yaprağı arasında sıvı toplanmağa başladığı zaman da duyulur.Ağrının sebebi zar yapraklarının birbirine sürtünmesidir.Sıvı toplanınca yapraklar birbirine sürtünemez ve ağrı kaybolur.Sıvı çekilirken sürtünme tekrar başlayacağı için ağrı tekrar ortaya çıkar. Bu duruma sebeb, çok defa verem hastalığıdır.Akciğer kanserinde akciğer zarı, kaburgalar veya omurgalar hastalığa eşlik ederler ise ağrı bulunur.
İnterkostal(kaburgalar arası) kas ve sinirlerin ağrısı da, şiddetli yan ağrısına sebeb olabilir. Zona hastalığında yanma ile beraber şiddetli ağrı vardır (Bkz.Nevrit).
B. Orta hatta duyulan ağrılar: Bunlar iki gruba ayrılır: Âni ve çok şiddetli ağrılar, tekrarlayan ve fazla şiddetli olmayan ağrılar.
1. Âni ve çok şiddetli ağrılar: a) Myokard infarktüsü (kalp krizi): Kalbi besleyen koroner damarların âni olarak bir pıhtı parçasıyla tıkanması veya duvar içi kanamanın şişerek koroner damar boşluğunu tam olarak doldurması ve tıkaması sebepleriyle bu damarın beslediği kalp kası bölgesindeki hücrelerin ölümü. b)Akut perikardit: Kalbi saran zarın âni olarak iltihaplanması. c) Pnömotoraks: Akciğerler ile göğüs duvarı arasına çeşitli sebeplerle hava dolması.
2. Tekrarlayan ve fazla şiddetli olmayan göğüs ağrıları: Anjina pektoris:Kalbi besleyen koroner damarların sklerozu (daralması) sebebiyle bu damarların beslediği kalp kası bölümünde beslenmenin bozulması. Bu ağrının iki tipi vardır: a)Düzenli anjin, b)Düzensiz anjin.
Bu ağrı genellikle eforla gelir.Orta hatta göğüs kemiğinin hemen arkasında genişçe bir alanda duyulur. Hasta avucunu, yumruğunu göğüs kemiği üzerine koyar ve burasının bir mengene ile sıkıştırıldığını veya ağır bir taş konduğunu ifade eder. Bu ağrı bant şeklinde göğsün iki yanına, sık olarak sol omuza, kola veya her iki kola birden vurur. Boyna, çeneye, hattâ diş etlerine, sırta, mide bölgesine yayılabilir. Ayrıca mîdenin her bölümünün göğüs içine fıtıklaşması, yemek borusunda mîde asidinin yukarı kaçması sebebiyle yanma; yemek borusu iltihâbı, yemek borusu kanseri âni soluk borusu ve bronş iltihaplarında göğsün orta hattında ağrı olur.
Hasta ağrı sebebiyle yapmakta olduğu işi bırakmak zorunda kalır.Genellikle 10 dakikadan az sürer.İstirahatle birkaç dakikada geçer. Hastanın rengi solar, şakaklarında hafif ter belirebilir,ölüm korkusu bulunabilir.Çok kerre geğirmeyle ağrı geçtiğinden hasta ağrının mîdeden geldiğini sanır.Ağrının sıklığı ve şiddeti güne göre değişir. Bâzı gün rahatlıkla çıkılan yokuş, ertesi gün ağrıya sebeb olur.Ağrı trinitrine (nitrogliserin) veya dil altı isosorbit dinitrat (ısordil 5 mg) ile hemen geçer. Bu tip anjin seneler sürmesine rağmen enfarktüsle sonlanmayabilir.
Düzensiz anjina pektoris: Düzenli anjina pektoristen daha tehlikelidir. Daha evvel düzenli tip anjini olan ve ancak belli durumlarda ağrısı gelen hastada, günün birinde ağrılar daha sık gelmeye, en küçük hareketlerde bile, hatta otururken ve yatarken gelmeye başlar.İlâçlara iyi cevap vermez. Yarım saate kadar devam edebilir. Terleme, bulantı, kusma, bazen de nefes darlığı bulunabilir.Myokard enfarktüsü sanılır. Elektrokardiografi ve laboratuvar tahlilleri ile enfarktüs olmadığı anlaşılır. Bu hastalarda 3-4 ay içinde myokard enfarktüsü veya âni ölüm görülme ihtimali fazladır. Bu bakımdan enfarktüs habercisi kabul edilmektedir.
Kalp nörozu denen durumda ise, hastalar kalplerinin ağrıdığından şikâyet ederler. Fakat burda sol meme altını parmaklarıyla gösterirler ve ağrının yayılması yoktur.Arasıra iç çekme, hazımsızlık, gaz şikâyetleri, kabızlık bulunur. Daha çok psikolojik sebeplerle bu tip şikâyetleri olan hastaların kalp grafileri normaldir.Kalp hastalığı yoktur.
Alm. Himmel, Fr. Ciel, İng. Sky, firmament. 1) Yeryüzünü mavi bir kubbe gibi kaplayan, gök cisimlerinin hareket hâlinde bulunduğu, atmosfer olaylarının cereyan ettiği muazzam boşluk; uzay, fezâ, semâ, âsuman. 2) Astronomide; dünyânın merkez sayıldığı, yıldızların bütününün yer aldığı, ufukla çevrili olduğu tasavvur edilen küre, gökküre, gökkubbe. 3) Üzerinde yıldızların gözlendiği içinde bulutların görüldğü gökkürenin iç yüzü kabul edilen gökyüzü. Gök veya gökyüzü mavi rengiyle bilinmesine rağmen Türkçemizde gövermek “yeşermek, morarmak” mânâlarıyla da kullanım kazanmıştır. 4) Dînî terminolojide gök kelimesi semâ olarak kullanılır. Gökler yedi tabakadan meydana gelmiştir. Mülk sûresinde, bütün yıldızların birinci semâda bulundukları açık olarak bildirilmiş olduğu, Tefsîr-i Mazharî’de yazılıdır. (Bkz. Mîrac Gecesi)
Alm. Donnern (n), Donner (m), Fr. Tonnerre (m), İng. Thunder, a clap of thunder. Şimşek çakmasının peşinden hızla yer değiştiren havanın hareketinden meydana gelen ses. Yıldırımı meydana getiren çok kuvvetli elektrik akımı, kısa süre içinde çevresindeki havayı şiddetle ısıtır. Bu ısınma sonucu çok ani bir şekilde genleşen hava, hızla daha soğuk havanın bulunduğu yerlere dalar.İşte havanın bu hareketinin meydana getirdiği dalga, gök gürlemesini veya gürültüsünü hâsıl eder.
Gök gürlemesinin çeşitli sesleri vardır. Ağır ve derinden gelen bir ses, gök gürlemesinin uzaklardan geldiğini gösterir.Çatırtılı gök gürültüsü, yıldırımın bir çok kollara ayrıldığında duyulur. Şimşek çakmasından sonra duyulan en kuvvetli sesi, yıldırımın asıl gövdesi; arkadan gelen sesi, ayrıldığı kollar meydana getirir. Ses hızı, ışık hızından çok küçük olduğundan, gök gürültüsü daima şimşek görüldükten sonra duyulur.
Yapılan incelemelere göre, dağlık bölgeler hâriç, gök gürültüsünün 30-40 sâniyeden fazla sürdüğü pek görülmemiştir. Yapılan tetkiklerde bazı ilim adamlarına göre şimşek ve bunun sonucu gök gürültüsünün meydana gelmesi için elektrik yüklü bulutların uçlarındaki sıcaklığın 28°C’ye yükselmesi gerekmektedir. Bundan başka, bulut içinde buz parçacıkları ve su damlalarının aynı anda mevcut olmaları, şimşeğin akması için gerekli görülmektedir. Böyle bir durumda bulut içinde sıcaklık -20°C olduğu seviye etrafında pozitif elektrik yüklü ve 0°C ile ile 10°C arasında bulunan büyük bir alanda ise negatif elektrik yüklü bir merkez bulunur. Bu merkezler esas elektrik boşalım merkezleri olup, şimşek bu merkezler arasındaki kanalda meydana gelir. Kanalın sıcaklığı bir anda hemen hemen 10.000° C’ye yükselir. Bu ısınma sonunda süratle hacmi genişleyen havadan gürültü olarak dalgalar yayılır.
Gök gürültüsü bâzan şimşek mahallinden 64 km uzaklardan, ses dalgalarının aşağı atmosferde kırılmalara uğradığı zamanlarda 16-25 km ötelerden işitilebilir. Buna karşılık bazen 16 km’den çok daha kısa mesafelerden bile işitilmediği olmaktadır.
Alm. Himmelsmechanik, Fr. Mécanique céleste, İng. Celestial mechanics. Gök cisimlerinin hareketlerini, denge durumlarını, yörünge ve karşılıklı çekim kuvvetlerini inceleyerek hesaplar yapan, gök günlükleri hazırlayan bir gökbilimi dalı. Eskiden “mihanîk-i semâviyye” adıyla bilinirdi. Güneş çevresinde gezegenlerin dönüşü, Ay’ın, tabiî ve sun’î uyduların hareketleri, etkileşimleri hep gök mekaniğinin konusuna girer.
Gök mekaniği, Newton Çekim Kânunu ve Newton Hareket Kânunlarına dayanan genel mekanik kânunlarını gök cisimlerine uygular. Gezegen ve uyduların hareketleri, gelgit olayları hep bu mekanik kânunlarla tanımlanır. Bu bilim, günümüzde çok yüksek bir düzeye ulaşmıştır. Özellikle Ay’ın çok karmaşık hareketi konusunda elde edilmiş olan net bilgiler, gök mekaniğinin düzeyini ortaya koymaktadır. Gök adamızdaki çeşitli yıldız gruplarına başarıyla uygulanabilmektedir. Bunların hareketleri, uzaklıkları, ayrıca çift yörüngelerinin çözümlenmesi, yıldız kütlelerinin belirlenmesi bu bilim dalı sâyesinde gerçekleşmektedir.
Alm. Hochhaus (m), Fr. Gratte-ciel (m), İng. Skyscraper. Çelik veya betonarme iskelet inşâsı gerektirecek kadar bir yüksekliği sâhib olan çok katlı yapı. Bu târife göre New York’taki Dünyâ Ticâret Merkezi gökdelen, fakat Eyfel Kulesi değildir.
Gökdelen yapımı ilk olarak Amerika’da başlamıştır.İnsanları gökdelen binaların yapılmasına sevk eden birçok sebepler vardır. Eskiden insanoğlu bahçeli müstakil evlerde otururken, bugün köylerden şehirlere artan göç, nüfûsun büyük şehirlerde alabildiğine artmasına sebeb olmuştur. Bunun sonucunda havagazı, su ve elektrik dağıtımı, temizlik işleri, ulaşım imkânları bakımından birçok problemler çıktığı için, küçük arsadan çok faydalanmak yoluna gidilmiş ve yüksek katlı beton binâlar yapılmıştır.
Önceleri yapılan gökdelenlerde yükseklik oranına göre duvarlar kalın oluyor ve çok yer kaplıyordu. Yüksek binâlarda metal iskelet kullanılmaya başlayınca, gökdelen yapımı hızla artmıştır.İlk gökdelen W.L. B. Jenney tarafından Cago’da 1883-85 senesinde yapılan Home Insurance Bulding adındaki on yedi katlı binâdır.Gökdelenlerin inşâsı için, uygun kayalık araziler tercih edilir.Kayalar üzerine gökdelenin yüksekliğinde olan ve binânın ağırlığını taşıyan çelik sütunların arasına binânın duvarları örülür.
Asansörün binâlarda kullanılmaya başlanmasıyla gökdelenlerin yüksekliği artmış ve üst katlara inip çıkmak bu araç kullanılarak kolaylaşmıştır.Ancak gökdelenlerle birçok çevre meselesi de çıkmıştır. Bunlar arasında trafik izdihâmı, su sıkıntısı, yangın ihtimâli ve arsa fiyatlarının artması, üzerinde en çok durulanlarıdır.
Dünyâ nüfûsunun gittikçe artması üzerine, sayıları artan binlerce gökdelenin yapımına başlandı. Nitekim ülkemizde de son senelerde bu tip binaların inşâsı hızlanmıştır.Gelecekte dünyânın pekçok ülkesinde daha yüksek gökdelenlerin yapılacağı tahmin edilmektedir.
Pekçok nüfusu barındıran gökdelenlerin insan sağlığını, şahsiyetini ve sinir sistemini bozduğu, uzmanlar tarafından bildirilmektedir.
Türkiye’deki En Yüksek Binâlar (1992)
Binânın İsmi |
Bulunduğu Şehir |
Yüksekliği (Kat) |
Mersin Ticâret Merkezi |
MERSİN |
52 |
Şişe Cam Genel Müd. |
İSTANBUL |
47 |
Sabancı Center (I) |
İSTANBUL |
44 |
Sabancı Center (II) |
İSTANBUL |
39 |
Maya İş Merkezi (I) |
İSTANBUL |
34 |
Kızılay Emek İşhanı |
ANKARA |
24 |
Sheraton Oteli |
İSTANBUL |
23 |
Dünyâdaki En Yüksek Binâlar
Binânın İsmi-Devleti -Yüksekliği (m)- Bulunduğu Şehir
Sears Tower Binâsı |
ABD |
443 |
Şikago |
Dünyâ Ticâret Mer.Binâsı |
ABD |
412 |
New York |
Empire State Binası |
ABD |
381 |
New York |
Alm.Regenbogen(m), Fr. Arc-en-ciel(m), İng. Rainbow. Güneş ışınlarının yağmur damlaları veya sis bulutlarında yansıması ve kırılmasıyla meydana gelen ve ışık tayfı renklerinin bir yay şeklinde göründüğü atmosfer olayı. Gökkuşağında görülen yedi renk; kırmızı, turuncu, sarı, yeşil, mavi, lacivert ve mordur.
Tipik bir gök kuşağı kırmızı, turuncu, yeşil, mavi ve mordan meydana gelen bir renk sırasına sahip bir veya daha fazla aynı merkezli arklardan ibarettir. En çok rastlanan çeşidi ilkel(birinci) gökkuşağıdır. Bu çeşidin merkez açısı 42° civârındadır ve kırmızı renk dış tarafa, mor renk iç tarafa isabet eder. Bâzan ışığı daha zayıf merkez açısı 50° civârında olan tâlî (ikinci) gökkuşağına da rastlanır. Bunda renk dizilişi diğerinin tersidir. Bunların hâricinde sâdece dar kırmızı veya kırmızı-yeşil renk bantlarından müteşekkil küçük kuşaklar da görülür ve bunlar birinci gökkuşaklarının iç tarafında ve ikincilerin dış tarafında bulunurlar.
Gökkuşakları umumiyetle güneş ışığında görünmekle beraber, ay ışığı veya sun’î ışıkta da görünürler.Kuşağın merkezi, gözlemci ve ışık kaynağı aynı doğru üzerindedir. Umûmiyetle de gözlemciye göre ışığın zıt tarafındadırlar. Bundan dolayı gözlemcinin görebileceği en büyük gök kuşağı, yarım çember şeklindedir ve ışık kaynağı ufka yaklaştığı zaman meydana gelir. Fakat gözlemci yer yüzeyinden yukarıda ise daha büyük gök kuşakları görmek mümkün olur. Bundan dolayıdır ki, alçaktan uçan uçaklardan tam bir dâire şeklindeki gök kuşakları sık görülür.
Gökkuşakları; ışık ışınlarının yağmur damlaları ve sis tânecikleri tarafından kırılması, yansıtılması ve dağıtılması ile meydana gelir. Büyük damlaların meydana getirdiği kuşaklar en parlak ve renk ayrılması en belirgin olanlarıdır.Küçük yağmur damlalarının meydana getirdiği kuşaklar ise daha zayıf daha geniş olurlar. Bunun en tipik örneği sis kuşağı olarak da isimlendirilen ve sis bulutu veya buğusu tarafından meydana getirilen beyaz kuşaklardır.
Alm. Himmelskugel (f), Fr. Sphére (f) céleste, İng. Celestial sphere.Dünyâyı merkez olarak alan ve yıldızların izdüşümlerinin olduğu tasavvur edilen bir küre. Önceleri gök, doğudan batıya doğru her 24 saatte bir kere dönen bir küre olarak düşünülürdü. Güneş sistemindeki gezegenler hâriç, bütün astronomik cisimler, dünyâdan çok uzak olduğundan gökte sâbit, çakılı gibi görülmekteydi. Bu sebepten göğü, bir küre olarak düşünmek astronomlar için faydalı olmaktadır. Yıldızları gök küresinde sâbit olarak kabul etmek ve bunu referans sistemi almak, zaman belirlemede, rota belirlemekte ve diğer amaçlar için uygun olmaktadır.
Gök küresinin görünür hareketi, dünyânın kendi etrafında dönüşünden doğmaktadır. Bu sebepten, dünyânın kuzey ve güney kutuplarının gök küresindeki izdüşümleri etrafında gökküresinin döndüğü de kabul edilebilir.
Ekvatoral koordinat sistemi: Gökküresinin hareketini incelemek için ekvatorda bulunan bir kimse, bütün yıldızların doğduğunu ve ufka dik olarak battığını görecektir.Kutuplarda bulunan kimse ise yıldızların dâirevî hareket yaptıklarını gözleyecektir.Kutup ile ekvator arasında bulunan bir kimse ise, bâzı yıldızların doğup battığını gördüğü halde, bâzılarının ufuk üzerinde dâirevî hareket yaptıklarını tâkib edecektir.
Bu sonuçlardan faydalanarak dünyânın herhangi bir yerindeki bir kimse kendinin dünyânın üzerinde düşünülen coğrafik enlem ve boylam ağındaki yerini tesbit edebilir. Bu sistem gökküresine de izdüşürülerek gökte sâbit bir referans sistemi elde edilir. Dünyâ döndüğünden dolayı bu izdüşümün tesbit edilen bir anda yapılması gerekir.Astronomlar bu işlemi, güneş baharda tam ekvator üzerindeyken yapmışlardır. Bu her sene 22 Martta meydana gelmektedir.
Böyle târif edilen referans sistemine “ekvatoral sistem” denir. Bu sistemde de enleme ve boylama benzer ölçümler mevcuttur.Gök ekvatoru 24 tane saat dâirelerine taksim edilmiştir.Her yıldızın yeri, sözü edilen gök enlem ve boylamına göre saat, dakika ve sâniye belirlenir. Yıldızlar ekvatora göre olan durumuna göre kuzey veya güney yarı gökküresinde olarak isimlendirilir.
Kabul edelim ki, yeri belirli olan bir yıldız, bir gözlemcinin tam tepesinden geçsin.Yıldızın yeri belirli olduğuna göre, gözetleyenin yer küresindeki yeri enlem ve boylam olarak hemen belirli olur.Matematik kullanarak, tam tepede bulunmayan yıldızlardan da faydalanarak, gözetleyenin yeri hesap edilebilir. Bu ise yer belirlemekte çok önemli bir metodu ortaya koyar.
Diğer koordinat sistemleri: Güneş, Ay ve diğer gezegenler, dünyâya yakın olduklarından, gökküresinin görünür hareketine nisbetle yerlerini değiştirirler. Sene içinde güneşin yörüngesi de gök ekvatorunun kuzeyinden güneyine doğru hareket eder. Bunun sonucu dünyânın ekseni güneş etrafındaki yörüngesinin düzlemine göre farklı durum alır.Gökküresindeki güneşin senelik yörüngesi, bu sebepten dünyânın yörüngesi düzleminin bu küreye uzantısından ibârettir. Bu düzleme “ekliptik” denir. Faydalı diğer bir koordinat sistemi de bu ekliptik düzlemini referans alan “ekliptik koordinat sistemi”dir. Diğer bir koordinat sistemi ise “galaktik koordinat sistemi”dir ki, Samanyolu galaksisinin düzlemini referans düzlemi alır. Bütün bu sistemler gökküresine benzer şekilde izdüşürülür.Koordinat sistemleri arasındaki münâsebet ise trigonometrik bağıntılardan ibârettir. Birisinde koordinatları belirli olan yıldızın, diğerindeki koordinatları bu münâsebetlerden kolayca bulunur
GÖKMEDRESE (Sâhibiye Medresesi)
Anadolu Selçukluları tarafından yaptırılan medrese. Sivas’ta kendi adıyla anılan mahallede, Topraktepe’nin kuzeyindedir.Üçüncü Gıyâseddîn Keyhüsrev zamânında ünlü vezirSâhip Ata FahreddînAli tarafından 1271 (670 Muharrem) yılında yaptırılmıştır.Mîmârı Konyalı Kalûyan’dır.Açık medreselere bağlı dört eyvanlı olarak, iki katlı mermer ve kesme taştan yapılmıştır. Medresenin güney kısmında hamamı, yine o civarda bir imâreti bulunuyordu. Bugün ikisinden de iz kalmamıştır. Evliyâ Çelebi’nin seyâhatleri zamânında harâb olmaya başlayan medrese, 1823 yılında müftü ve müderris Seyyid Abdullah Efendi, 1904 yılında da Sivas Vâlisi Reşid Âkif Paşa zamânında iki onarım görmüş, 1926’da müze hâline getirilmiştir.
Çifte minâreli taç kapı, zengin taç süslemesiyle yapının en ihtişamlı kısmıdır.Kapı kenarlarının başında on iki tür hayvan başı kabartması vardır.İri yıldız motiflerinin alt bölümüne hayat ağacı işlenmiştir.Küçük kuşlar ve kartal, hayat ağacının yaprakları arasındadır.Ön yüzün köşelerindeki kabartma bezemeli kuleler, yapıya âbidevî bir görüntü kazandırmaktadır.Taç kapıdan dört eyvanlı, havuzlu avluya girilir.Avlunun yanlarında arkada medrese odalarının yer aldığı revaklar vardır.Yan eyvanların duvarları örgüler, baklava ve yaprak motifleriyle bezenmiştir.Giriş eyvanının sağında kubbeli mescit, solunda ise dershâne bulunur.
Millî saraylardan.İstanbul’da Boğaz’ın incisi, son derece zarif ve göz alıcı 19. asırda yapılan Osmanlı kasırlarından birisidir.
Göksu Kasrı, ilk defâ Sadrazam Divitdar MehmetPaşa tarafından büyük bir arâzi üzerine 1752 yılında yaptırılarak Birinci SultanMahmûd Hana hediye (1730-1754) edilmiştir.Kasra,Güneştepe’sinden getirilen suyun akıtıldığı bir havuz ve bir de sebil eklendi. Daha sonra Üçüncü Sultan Selim Han (1789-1807) ve İkinci Sultan Mahmûd Han (1808-1839) bu kasrı tâmir ettirdiler. Küçüksu İskelesi ile Kasır arasında SultanÜçüncü SelimHan, 1806’da annesi Mihrişah Sultanın hâtırâsına mermerden bir çeşme ilâve ettirdi.Çeşmenin bitişiğinde de bir namazgâh yapıldı. SultanAbdülmecîd Han (1839-1861), Göksu Kasrını yıktırarak bugünkü hâliyle yeni baştan îmâr ettirdi(1857).SultanAbdülazîz Han (1861-1867) ise kasrın ön yüzünün kabartma süslerle hareketlendirilmesini, ayrıca bahçe duvarlarının parmaklıklarını ve bahçe kapılarını da aynı şekilde süslenerek hareketlendirilmesini istemiştir.Kasrın cephesinin bugünkü şekli o zamandan kalmadır.
Mermerden yapılmış olan Göksu Kasrı, bodrum üzerinde iki katlıdır. Her katta büyük bir salon etrafında dörder oda vardır.
Sultan Yıldırım Bâyezîd Hanın İstanbul’un fethinden çok önce yaptırdığı Anadolu Hisarının eteklerinde bulunan bu saray, eski devrin âbideleşmiş eserlerinden olup, diğer saraylar gibi Türkiye Büyük Millet Meclisine bağlıdır. Anadolu Hisarı ile Kandilli arasında akan Göksu ve Küçüksu Derelerinin birleştiği yerde yapılan kasra, bugün Küçüksu Kasrı denmektedir. Bu kasrın bulunduğu iki dere kenarı Osmanlılar zamânında mesîre yeriydi ve pekçok yalı vardı. Zamanla önemini kaybeden buradaki yalılar harap oldu ve 1909 Göksu taşkını ile ekserisi ortadan kalktı. Vâlide Mihrişah Sultan için kasrın karşısında yaptırılan Küçüksu Mescidi ise daha sonraları yıktırılmıştır.
Uzaydan dünyâ yüzeyine düşen, maddelerin genel adı. Dünyâ atmosferine ortalama olarak senede birkaç bin göktaşı girer.Ancak bunların, beş yüz kadarı buharlaşmadan yere göktaşı olarak düşer.Göktaşları, dünyâ atmosferine sâniyede 11-72 km arasında değişen hızla girerler. Sürtünmeden meydana gelen ısıdan dolayı büyük bir kısmı eriyerek toz parçacıkları hâlinde yeryüzüne inebilir.
Göktaşları, kimyâsal bileşimlerine göre taşsı (Aerolit), demirli (Siderit) ve taşsı demirli (Siderolit) olmak üzere üç gruba ayrılır.Taşsı göktaşları demir, silisyum, karbon, mağnezyum, alüminyum ve oksijenden meydana gelir. Demirli göktaşlarının içinde nikel, galyum, germanyum ve iridyum bulunur.Taşsı demirli göktaşları ise olivin ile çeşitli metaller ihtivâ eder.
Büyük göktaşları yeryüzüne düştüğü zaman, krater meydana getirir.Arizona’daki Bassinger krateri, bir göktaşının düşmesinden meydana gelmiştir.(Bkz.Akan yıldız)
(Bkz.Orhun Âbideleri)
Alm. Die Kök Türken, Fr. Kök-Turcs, İng. Kök Turks. Târihteki adı “Büyük Türk Kağanlığı” da olan, Orta Asya’da hüküm sürmüş büyük Türk hânedanı ve devleti. Bumin Kağan tarafından 552 yılında kurulup, Peymey Kağan zamânında 745’te Karluk ve Uygur Türklerince yıkılmıştır. Başşehirleri Ötüken’dir.
Göktürk Devletini, Avarlara isyân edip, İmparator Anagay’ı mağlub eden Bumin Kağan kurdu. Bumin KağanGöktürk Oymağının Hânı Uluğ Yabgu’nun oğludur. Kardeşi İstemi Kağan ile saltanatı ortaklaşa idâre ettiler. Ortak hükümdarlık usûlü, devlet idâresinde bir Türk geleneğidir. Doğu Göktürk Kağanlığını, Doğu Kağan ve Büyük Kağan da denilen Bumin, ona bağlı Batı Göktürk Kağanlığını da kardeşi İstemi Kağan idâre ediyordu.
Bumin Kağan(552-553),Ötüken Dağı çevresinden Çin Seddi’ne; İstemi Kağan (553-576), Altay Dağlarının güneyinden başlayarak Cungarya ve İli Irmağı havzası ilerisine kadar olan topraklarda hâkimdiler. Böylece iki kardeşin saltanatı müddetince ülke sınırları doğuda ve batıda genişletildi.Avar ülkesi bütünüyle ele geçirildi.Hâkimiyetleri altında Oğuz, Üç Oğuz, Dokuz Oğuz, Tarduş, Türkeş,Töles,Tatar,Kırgız,Karluk Türkleri bulunuyordu. Bu iki kağan Türk soyundan gelen birçok boyları birleştirerek, târihte ilk defâ “Türk” adını taşıyan millî bir devlet kurdular.
Bumin Kağan’dan sonra, kardeşi İstemi ve oğlu Doğu Kağanı Bağan Kağanlar, büyük fetihler yaptılar.Göktürk Devletinin sınırlarını; yedi yüz yıl öncesi Büyük Hun İmparatorluğu Kağanı Mete (M.Ö. 209-174)nin zamânından sonra, en geniş sınırlarına ulaştırdılar.Aral, Balkaş, Baykal gölleri ve Hazar Denizinin kuzey ve batı kıyıları Türklerin elindeydi. Batıda Ural Dağları ve Irmağı geçilip, Volga’ya ulaşıldı. Doğu’da sınır Kore’nin kuzeyinden geçip,BüyükOkyanusa dayanıyordu. Güneyde Doğu Türkistan’ın tamâmı ve güneybatısı dışında bütün Batı Türkistan, Kansu, Göktürklerin hâkimiyetinde olup, buralar Türkleştirilmişti. Güney Doğuda, Çin Seddi Göktürk-Çin sınırını teşkil ediyordu.
Göktürk Devletinin en kudretli Devrinde Çinliler, Sâsânîler, Bizanslılar komşularıydı. Bu devletler,Türk Kağanlığı ile siyâsî münâsebetlerinde çok dikkatliydiler.Göktürklere gönderilen Çin elçisi Şang-Sun-Çing, imparatoruna verdiği raporda; Türklerin askerî güçle yenilmesinin imkânsız olduğunu belirtiyordu. Siyâsî entrikalara başvurulmazsa Çin’in güvenliğinin büyük tehlikeye girebileceği reçetesini de veriyordu. Bundan sonra,Çinliler an’anevî, hîle siyâsetlerini tatbik edip, ülke içine fitne soktular.Tigin denilen Göktürk Prenslerini taht kavgasına teşvik edip,Türk örf ve âdetlerini dejenere ile devletin gücünü zayıflattılar. Sinsice plânlarının tatbiki sonucu, 647 yılında Doğu Göktürk Kağanlığını yıkıp, topraklarını ele geçirdiler.Yüz binlerce Türkü esir edip, kanlarına girdiler.
Doğu Kağanlığının yıkılmasıyla; 552 târihinden 647’ye kadar devâm eden birinci dönem bitip, 682’de Kutluğ Devletinin kurulmasına kadar devâm eden ikinci dönem başlamıştır.Göktürklerin üçüncü ve son devri İlteriş Kutluğ Kağan ile başlayıp, 745 yılında iktidârın Uygur Türklerine geçmesine kadar devâm etmiştir.
Çinliler,Türk beylerini öldürmektense, kontrol altında bulundurmak için, önceleri Çin sarayında rehin tutmak siyâsetini uyguladılar. Bu beylere sözde birer yüksek Çin memuriyet ünvânı verip, tâyinler yaptılar.Çeşitli entrikalar sonucu esir edilip,Çin’e götürülen Türklerde esâret millî şuurun doğmasına sebeb oldu.Ok atmakta ve at yarışlarında usta atıcı ve binici olan Türkler, tertib edilen yarışlarda rekorlar kırıyorlardı. Türk beylerinin bu başarıları, Orta Asya’ya yayılıyordu.Çin sarayında en cins atları alıp, kaçıran ve hattâ Çin İmparatorluk sarayını bile birkaç gün içinde ele geçiren Türk beylerinin ünleri Türkler arasında yayılıyordu. İçlerinde Çinli kızlarla evlenip,Çinlileşenler olduğu gibi İmparatora bile kafa tutup ihtilâl çıkaran Türk beyleri de vardı. Kürşad, bu beylerin en meşhurlarından biriydi. Göktürk Devletinin Kutluğ dönemini başlatan İlteriş Kutluğ Kağan, önceleri hudutta bir Çin memuruydu.On yedi kişiyle Çin’e isyân etti. Türk beyleri de kendisine katıldı.Orta Asya’daki dağınık Türkler, etrâfında toplandı. (Bkz.İlteriş Kutluğ Kağan)
Millî şuur heyecânını uyandırmak için İlteriş Kutluğ ilk akını Çin’e yapmıştır. 687’de Türkler Çin’in Şansi eyâletine girmişlerse de geri çekilmek zorunda kalmışlardır. 694 târihinde Çinlileri Nig-Hia yakınlarında yenerek, gereken dersi vermişlerdir.İlteriş Kağan’dan sonra 693’te kardeşi Kapağan,Kutluğ Kağanı olmuştur. 706’da Kapağan Kağan Çinlileri büyük bir bozguna uğrattı.
Kapağan Kağan 716 yılında Bayırkuların iç isyânını bastırmaya çalışırken Tola kıyılarında tuzağa düşürülüp, öldürüldü.Oğulları Bögü, İni ve Yuluğ Tiginler kağanlık iddiâlarında bulundular. Bögü ve İni Tiginler ard arda kağan oldularsa da, ikisi de öldürüldü.Yuluğ Tigin büyük edip olarak da tanınan, amcaları Bilge Kağan ve Kül Tigin ile işbirliği yaptı. Taht kavgasına ve ülkedeki anarşiye İlteriş Kağan’ın büyük oğlu Bilge Kağan ve kardeşi Başkomutan Kül Tigin son verdi.İki kardeş ortaklaşa hareket edip Göktürk Devletine son yükselme devrini yaşattılar. Bilge Tonyukuk, İlteriş Kağan zamânından beri devlet hizmetinde başkumandanlık ve vezirlik yapan, Türk târih ve kültürüne büyük emeği geçen unutulmaz bir devlet adamıdır. Bilmeyerek de olsa, Bilge Kağan’ın bâzı isteklerine karşı çıkarak Türklüğü İslâmiyete hazırlamış olan bir vezirin 725 yılında kaybı ile devlet, tecrübeli bir büyüğünü yitirmiştir. (Bkz. Bilge Kağan)
Göktürklerin son zamanlarında taht kavgaları ve anarşi bitmek bilmiyordu. Devletten ayrılmak isteyen kavimlere ve Çin entrikalarına karşı yapılan mücâdeleler sonunda; 731’de Kül Tigin, 734 yılında da Bilge Kağan öldürüldü.Uygur,Karluk,Basmıl Türkleri de Göktürklere karşı ayaklandılar. Bu mücâdeleler, Peymey Kağan zamânında 745 târihinde Uygur Türklerinin Göktürk iktidârına son vermelerine kadar devâm etti.
Göktürklerde idâre ve ordu:Devleti “Kağan” ünvanlı hükümdâr idâre ederdi.Kağan’da “Bilge”lik, “Alp”lık ve “Erdem”lilik özellikleri aranırdı. “İl” denilen ülkeyi bilgili, kahraman, özü sözü doğru, fazîletli devlet başkanı idâre ederdi.Kağanın vazîfeleri arasında savaş gücüyle devleti kurma ve düzene koyma, yeni alınan yerlere iskan, “töre” yâni kânunları düzenlemek, ahâliyi doyurup giydirmek vardır.Ülke geniş bölge teşkilâtı gereğince Doğu ve Batı olmak üzere ikili devlet sistemine göre idâre edilirdi.
Kağanın eşine “Katun” denirdi.Kağandan sonra gelen yüksek rütbe “Yabgu”luktur. Göktürkler, devlet idâresinin en soylu, tecrübeli Türk boylarının elinde kalmasına dikkat etmişlerdir.Önceleri sayısı bir olan Yabgu’ya, devlet genişledikçe ihtiyaç çoğalmış, Batı Türkistan gibi bölgelere de yenileri tâyin edilmiştir. Şehzâdelere “Tigin” veya “Tegin”, “Şad”; eşlerine de “Konçuy” adı verilirdi.Tiginler, umûmî vâlilik, başkumandanlık gibi mühim memuriyetleri yaparlardı. Boy hükümdârına “Kan (Han)” denmektedir. “Tarkan”, “Çur”, “Apa”, “Tudun”, büyük memuriyetlerdendir.
Göktürk ordusu, yükselme döneminde Asya’nın en güçlü askerî kuvvetiydi. Ordunun üçte ikisi süvâri, biri de piyâdeydi. Akınlarda ve savaşlarda sür’atli hareket etmek esastı.Gece ve gündüz sıkı yürüyüşle yol alan ve atlarına nöbetle binen Türk süvârisi, hiç ümit edilmedik anda, hiçbir haber alma şansı bırakmadan düşman ordusuna saldırırdı. Savaşta düşman asker miktârı yüzbinleri bulursa, Türk ordusu kırdırılmazdı. Bozkır taktiği ile ilk önce geri çekilinirdi. Merkez üssünden ayrılan düşman, vur kaç ve gerilla savaşı ile yıpratılıp, ânî baskınla yok edilirdi.Göktürklerin bayrak ve tuğlarının tepesinde altından yapılmış kurt başlı heykel bulunurdu. Tuğ ile davul da bağımsızlık sembolleriydi.Göktürklerin başşehri Ötüken’dir. Burası Orhun Irmağı ile Selenge Irmağının Tarim kolu arasında, ormanlar içinde bitki örtüsü ve suyu bol bir şehirdi.Ötüken’den başka Barshan,Çargelen-Çumgal,Çaldıvar,Atbaş,Şirdakbeg, Nanageldi, Fergana, Yassıkugart,Çikircik başlıca Göktürk şehirleridir.
Göktürklerde karar, seçim, insan ve hayvan sayımı için ziyâfetli devlet meclisi mâhiyetinde “Kengeş (Müşâvere) Meclisi” toplanırdı.
Sanat ve edebiyât:Orta Asya’da yapılan araştırma ve kazılarda Göktürkçe yazılı eserler bulunmuştur. Para, taş ve ağaç üzerine yazılan metinlerden, para ve taşlar üzerine yazılanlar günümüze kadar gelmiştir.İlk Türk âbidelerinde yazılara altıncı yüzyılda rastlanmıştır. Bunlar kısa metinlerdir. Elde kalan “bengü” anıtları, Orhun Âbideleri veya Türük Bengü Taşları da denen üç büyük kitâbedir. Taşların üzeri oyulmak sûretiyle yazılmıştır. Bu kitâbeler; Göktürk Kağanı Bilge Kağan,Kül Tigin ve vezir. Bilge Tonyukuk adlarına yazılıp, dikilmiştir. Kitâbeler kireç taşına yontularak yazıldığından zaman ve açık havanın tahribâtına mâruz kalıp, bozulmuştur. Bu yüzden bâzı satırları ve birçok kelimeleri okunamaz durumdadır.Kül Tigin kitâbesi, içlerinde en az tahribâta uğrayanıdır.
Orhun Âbidelerinin yazıldığı Göktürk alfabesi 38 harflidir.Türklerin millî alfabesi olan bu yazı sisteminde 4 sesli, 9 birleşik, 25 de sessiz harf bulunmaktadır.Kelimeler birbirinden iki noktayla ayrılır. Türklerin İslâm dînini kabülünden önce yazılan Orhun Âbideleri, muhtevâ olarak Türk târihi ve kültürü bakımından önemlidir.Âbidelerde; Türklerin yabancıların siyâsetine âlet olduğu zamanlarda bozulduğu, devlet kademelerinde bilgili ve ehil olmayan kadronun iş başına getirildiği zaman idâre mekanizmasının iyi çalışmayıp, ahâlide hoşnutsuzluk görüldüğü, yabancı kültürünün Türk birliğini zedeleyip, şahsiyetini kaybettirdiği, hitâbet sanatına uygun bir anlatımla verilmiştir.Türk milletinin en zor şartlarda bile içinden kuvvetli şahsiyetler çıkıp, ülkeyi kurtarıp, devleti yeniden kurup, güçlendirdiği anlatılan âbidelerde, devlet tecrübesi yanında Türklüğün, istiklal fikrine yer verilmiştir.Ayrıca bu, Hâkanların millete hesap vermesidir.
Bilge Kağan Âbidesinde bugünkü dille şöyle denmektedir:
“TürkOğuz Beyleri, işitin! Üstte gök çökmedikçe, altta yer delinmedikçe, ilini töreni kim bozabilir.
Ey Türk Milleti! Kendine dön.Seni yükseltmiş Bilge Kağanı’na, hür ve müstakil ülkene karşı hatâ ettin, kötü duruma düşürdün.
Milletin adı, sanı yok olmasın diye, Türk milleti için gece uyumadım, gündüz oturmadım.Kardeşim Kül Tigin ve iki Şad ile ölesiyle bitesiye çalıştım...”
İktisâdî ve sosyal hayat: Göktürkler tarım ve hayvancılığa önem vermişlerdir. Memleketlerinde bugün bile kullanılan sulama kanalları yapmışlardır.On kilometre uzunluğundaki Tötö Kanalı son derece kayalık bir arâzide açılıp, iki vâdi birleştirilmiştir.Yüksek matematik bilgisine dayanan bir su dağıtma şebekesi bu kanala bağlanmıştı. 1935 yılında bölgeyi sulamak isteyen Ruslar, yüzyıllar öncesi yapılan kanalı yenileyip, eskisinden daha iyi bir şebekenin kurulamıyacağına karar vermişlerdir.Göktürkler çeşitli bitki ve tarım ürünleri yanında Orta Asya bozkırlarında dünyânın en cins atlarını yetiştirmişlerdir.Sürülerle küçük ve büyük baş hayvan beslerlerdi.
Tarım ve hayvan ürünlerinden, tarhana, kavurga, kavut, kurut, kurukaymak, kakaç, pastırma-sucuk gibi gıdâ maddeleri; börk, deri, kalpak, tulum, tüngü, keçe, halı, kilim gibi giyim-kuşam deri eşyâ ev yaygıları yapıp kullanılırlardı. Cepken, yelek, şalvar, tokalı kemer giyip kuşanırlardı.
Din: Bilge Kağan’ın davranışlarına bakıldığı zaman Göktürklerin, bir din arayışı içinde oldukları görülür. Bundan önceki dinleri semâvi dinlere dayanmakla birlikte bozukluk içindeydi.Yâfes bin Nûh neslinden olan bu milletin İslâm öncesi devri yaşayış îtibâriyle saf ve temizdir.İbn-i Fadlan gibi Arap seyyahlarının bildirdiğine göre Türklük içinde zinânın cezâsı ölümdü.
Bilge Kağan, hayâtı at sırtında geçen bu yarı göçebe milleti yerleştirmek ve din olarak da Budizmi seçmek istemişti.Ancak devletin büyük müşâviri ve tecrübeli veziri Tonyukuk buna karşı gelmiş bilmeyerek de olsa,Türklüğün İslâmiyete girmesinde büyük rol oynamıştır.Zâten bu zamanda yeni yeni devletin batı sınırlarına uzanan Mecûsî İran ile savaşıyordu. Eğer İslâmiyet, Bilge Kağan’dan daha önce ülkelerine ulaşsaydı, şüphesiz Türk târihinde alp-erenlere çok önceleri rastlanırdı.
Zâten 8. yüzyılda Müslümanlarla karşılaşan Türkler, 751 yılında Çinlilere karşı Müslüman Araplarla ittifak ettiler. Bu târihî olaydan sonra İslâma yönelmeye başladılar. 751 Talas Meydan Muhârebesi sonunda; İslâmiyeti yakından gören,inceleyen Türkler, Müslüman olmakla şereflendiler ve yıllarca İslâm dîninin bayraktarlığını yaptılar.
İslâmiyette eti ve derisi haram olan domuzu, komşuları Moğollar besleyip etini yemelerine rağmen,Türkler kat’iyetle sevmezlerdi. İslâmiyette büyük günahlardan olan zinâ, hırsızlık, hîle, yalan söylemek gibi gayri ahlâkî fiiller İbn-i Fadlan’ın seyahatnâmesinde bildirdiğine göre eski Türklerde de yasak olup, temiz ve asil bir millet idiler.Türkler, büyük suç kabul ettiklerinden fâilleri en ağır cezâlara çarptırılırdı. Meselâ zinânın cezâsı ölümdü. Bütün insanları dünyâ ve âhiret saâdetine kavuşturan İslâm dînini Türkler hiçbir zorlama olmaksızın, kendi rızâlarıyla kabûl edip, Türklüklerini muhâfaza etmelerini sağladılar.Türk soyundan olan Bulgarlar, Müslüman olmadıkları için bugün Türklüklerini unutmuşlar ve târih boyunca Müslüman Türklere düşmanlık yapmışlardır.
Alm.See, Teich (m), Fr. Lac, étang (m), İng. Lake.Karayla çevrili, oldukça derin ve geniş su alanı. Arâzi yapısı îtibârıyle akıntısı bulunan veya bulunmayan çukur yerlerde, zamanla su birikmiş ve göller teşekkül etmiştir.Göl çukurları, birbirine benzemeyen muhtelif olaylar netîcesinde ortaya çıkmıştır. Eski vâdi buzullarının aşındırdıkları yerlerde, kraterlerin ağızlarında, kalkerlerin geniş sahalar kapladıkları bölgelerde, tektonik olayların hazırlamış olduğu depresyonlarla suların toplanmasında, muhtelif setlerin vâdileri kapamasında göller meydana gelmiştir.
Genel bir bakışla, Türkiye’deki göllerin belli bölgelerde toplandığı ve geniş sahalar hâlinde göl bulunmadığı görülmektedir. Büyük göllerin azlığı da buna eklenince, Türkiye’nin göl husûsunda zengin olmadığı intibâını verir. Trakya, Kuzey Anadolu’nun büyük kısmı, Güneydoğu Anadolu, gölsüz bölgelerdir. Buna karşılık Marmara, Akdeniz bölgesinin batısı, İç ve Doğu Anadolu’da nisbeten büyük göller bulunmaktadır.Göllerin bâzıları yaz aylarında kuruduklarından muvakkat göl kategorisine girerler. Bunların sahaları dar, derinlikleri ise azdır.
Türkiye’deki göllerin genişliklerinde olduğu gibi, derinliklerinde de bâriz farklar vardır. En derin göller; Çıldır, Burdur,Van, Hazar, Sapanca ve İznik gölleri olup, derinlikleri 60 ilâ 130 m arasında değişmektedir. Derinliği az olanlar ise; Tuz,Akşehir,Apolyant ve Manyas gölleridir. Bunların derinlikleri 5 metreden azdır.
Türkiye göllerinden bâzıları denizlere akıntısı olmayan kapalı havzalar durumundadır. Umûmiyetle tuzludurlar. Bunlarda karbonatlar, klorürler veya sülfatlar mevcuttur. Van Gölünde sodyum karbonat, Tuz Gölünde sodyum klorür,Acı Gölde soydum klorür ve sülfat nisbetleri yüksektir.
Günümüzde su ihtiyacının büyük bölümü göllerden karşılanır.Göllerden sulama, taşıma, dinlenme, enerji üretimi, şehir ve sanâyi artıklarının giderilmesi gibi birbiriyle çelişkili gâyelerle kullanılır.Göllerden bilinçsizce faydalanma çevre kirliliğine sebeb olmaktadır.
Dünyânın Büyük Gölleri
Adı |
Yüzölçümü (km2) |
En Derin Yeri (m) |
Denizden Yüksekliği (m) |
Hazar Denizi |
423.300 |
768 |
28 |
Superior Gölü |
82.700 |
307 |
183 |
Aral Denizi |
68.700 |
68 |
50 |
Victoria |
68.100 |
85 |
1.135 |
Huran |
59.820 |
229 |
177 |
Michigan |
58.240 |
265 |
782 |
Tanganyika |
31.900 |
1.435 |
782 |
Baykal |
31.500 |
1.741 |
476 |
Türkiye’nin Büyük Gölleri
Adı |
Yüzölçümü (km2) |
Denizden Yüksekliği (m) |
Bulunduğu Bölge |
Van |
3.713 |
1.646 |
Doğu Anadolu |
Tuz (Koçhisar) |
1.500 |
925 |
İç Anadolu |
Beyşehir |
656 |
1.121 |
Göller Bölgesi |
Eğridir |
468 |
916 |
Göller Bölgesi |
Akşehir |
353 |
958 |
İç Anadolu |
İznik |
298 |
85 |
Marmara |
Burdur |
200 |
845 |
Göller Bölgesi |
Manyas |
166 |
15 |
Marmara |
Acıgöl |
153 |
836 |
Göller Bölgesi |
Ulubat |
134 |
5 |
Marmara |
Eber |
126 |
967 |
İçbatı Anadolu |
Çıldır |
115 |
1.959 |
Doğu Anadolu |
Erçek |
98 |
1.803 |
Doğu Anadolu |
Hazar |
86 |
1.248 |
Doğu Anadolu |
Amik |
60 |
81 |
Akdeniz Bölgesi |
Bafa |
60 |
2 |
Ege Bölgesi |
Türkiye’nin Baraj Gölleri
Adı |
Yüzölçümü (km2) |
Bulunduğu İl |
Atatürk |
817 |
Ş.Urfa |
Keban |
675 |
Elazığ |
Hirfanlı |
263 |
Kırşehir |
Altınkaya |
118 |
Samsun |
Sarıyar |
83,8 |
Ankara |
Seyhan |
67,8 |
Adana |
Aslantaş |
49 |
Adana |
Demirköprü |
47,7 |
Manisa |